Daha önce de anlattığımız gibi, Hz. Peygamber, Hac mevsiminde Mekke´ye gelen her hangi bir kabile heyetini duyar duymaz mutlaka onları bulur; onlara İslam´ı anlatır, tevhide davet ederdi. Kendisinin, Allah elçisi olduğuna iman etmelerini isterdi. Kavmi arasında sözü dinlenen ve kendisine güvenilen bir kimsenin geldiğim duyunca, mutlaka ona gider ve İslam´a davet ederdi.
Arabistan´ın kuzey ve güney sınırındaki İranlı ve Bizan-lı-lar´la komşu bulunan birçok kabilelerle görüşmüştü. İran´a komşu beldelerde yaşayan, kendilerinde kahramanlık, marifet ve görev şuuru gördüğü Arap eşrafı olan Rebia oğullarıyla görüştükten hemen sonra bazı Medinelilerle görüştü. Önce onlardan bazı guruplarla buluştu. Allah´ın bunlara hidayet nasib etmesiyle imana ulaşmalarından sonra da Peygamber efendimize yardımcı ve destek olacakları konusunda onlarla anlaşma yapıldı.
Bütün durum ve şartlarıyla Medine toprağı Muhammedi daveti kabul edecek durumdaydı. Çünkü Yahudiler Medine halkına karşı savaş açmışlardı. Aralarında uyum yoktu. Zaten Yahudiler her nerede bulunurlarsa, orada fesat ve huzursuzluk çıkarırlar. Medineliler putperest, Yahudilerse kitap ehliydiler. Yahudiler, Medineliler´e: “Şu anda bir peygamber gelmiştir. Bu peygamber, Medineli putperestlere karşı Yahudilere yardım edecektir.” diyorlardı. Nitekim Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur:
“Onlara Allah katından yanlarında bulunan (Tevrat) ´ı doğrulayıcı bir kitap (Kur´an) geldi. Daha önce inkar edenlere karşı yardım isteyip dururlarken o bildikleri (Kur´an) kendilerine gelince onu inkar ettiler. Artık Allah´ın laneti, inkarcıların üzerine olsun. ” (Bakara- 89)
kitab ehli, nübüvvet hakkında Ön bilgiye sahipti. Hz. Mu-hammed´in peygamberliğinden haberleri vardı.
Bütün bunlardan ayrı olarak Medine halkı Evs ve Hazreç kabilelerinden oluşuyordu. Bu iki kabile arasında şiddetli bir anlaşmazlık vardı. Birbirleriyle sürekli savaş halindeydiler. Aralarındaki anlaşmazlığın sebebi de Yahudiler´dL Yahudi-ler´in bu zamanki görevleriyse toplulukları birbirinden ayırmak ve aralarına düşmanlık tohumları ekmekti. Gölgesinde yaşadıkları bütün toplumların içine fitne tohumları saçarlardı. Medine halkını oluşturan Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki nef-retleşme devam ediyordu. Arasıra aralarında savaş patlak veriyordu. Bunlardan bazıları, diğerine karşı Kureyş kabilesinden yardım almaya yöneliyordu. Boğuşmanın devamı için dışarıdan yardım almaya muhtaç idiler. Birbirleriyle uzlaşmalarını sağlayacak birine kucak açacaklardı. Onları bir araya getirip anlaştıracak olan, Muhammed (sav) idi. Kalplerini birbirine ısındıracak olan, ancak yüce Allah idi. Nitekim Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur:
“Hani siz birbirinize düşman idiniz. (Allah) kalplerinizi birleştirdi. O´nun nimetiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordunuz, (Allah) sizi ondan kurtardı. ”
Medinelilerle Görüşmelerin Başlaması
Medineli Evs ve Hazreç kabileleriyle ilk görüşmeler fertler çapında başladı. Bu görüşmeler ilerlemeye başladı. Nihayet Medineli guruplarla görüşülüp biatler yapıldı ve bu biatler de iki defa tekrarlandı.
îbn îshak´ın rivayetine göre, Avf oğulları kabilesinden Sü-veyd bin Samid, Hac için Mekke´ye gelmişti. Şerefli bir kimseydi. Yüksek bir soydan olup kavmi içinde şeref ve celadet sahibi olduğundan dolayı “Kamil” adıyla anılırdı. Şair bir kimse olup kavmi onun sözünü dinlerdi.
Onun Mekke´ye geldiğini duyan Peygamber efendimiz, yanına gitti. Görüştükten sonra onu İslam´a davet etti. Bilgisiz bir Arabi olmadığından dolayı, onunla Peygamber efendimiz arasında karşılıklı bir konuşma cereyan etti. Peygamberliği tanıyacak bilgiye sahipti. Peygamber efendimiz onu, müslüman olmaya çağırdı. Süveyd: “Sende olan şey, herhalde bende bulunan şey gibidir.” dedi. Peygamber efendimiz: “Sendeki şey nedir ” diye sorunca Süveyd: “Lokman´ın hikmeti…” diye cevap verdi. Peygamber efendimiz: “Onları bana anlat” dedi. Süveyd anlatınca, Peygamber efendimiz, şöyle dedi: “Doğrusu bu anlattığın, güzel bir sözdür. Ama benim yanımdakiler daha güzeldir, işte, sana nakledeceğim şey, Allah´ın nur ve hidayet olarak indirmiş olduğu Kur´an-ı Kerim´dir!” Böyle dedikten sonra Peygamber efendimiz ona Kur´an-ı Kerim´i okudu ve onu İslam´a davet etti. O, bu davetten uzaklaşmadı ve: “Doğrusu bu güzel bir sözdür” dedi. Sonra Medineye döndü. Hemen kavmine uğradı. Çok geçmeden, Hazreçliler tarafından öldürüldü. Öldürülüşü, Evs´liler ile Hazreç´liler arasında cereyan eden Buas muharebesinden önce olmuştu. Onun kavminden bazı kimseler: “Biz onun müslüman olarak öldürüldüğünü gördük” dediler. Peygamber efendimizle buluşması esnasında kendisinde İslamiyet´in bazı emareleri görülmüştü. Çünkü Kur´an-ı Kerim için, “Doğrusu bu güzel bir sözdür” demişti. Her ne kadar Kur´an-ı Kerim´in vasfını belirlemek için “güzel” kelimesi yeterli olmasa da, bu söz, onun gönlünün İslam´a açılmış olduğunu ispatlamaktadır. Bundan sonra, başlarında Evs bin Rafı olmak üzere Evs kabilesinden bazı guruplar Mekke´ye gelerek Hazreçliler´e karşı Kureyş´lilerle ittifak kurmak ve Kureyşlile-rin yardımını sağlamak yoluna girmişlerdi.
Evsliler´in gelişini duyan Peygamber efendimiz onların yanına varmış, meclislerine oturup şöyle demişti: “Asıl geliş sebebinizden daha hayırlı bir şey istemez misiniz ” Onlar da: “Nedir bu hayırlı olan şey ” diye sorunca, Peygamber efendimiz şu açıklamayı yaptı: “Ben, Allah´ın insanlara gönderdiği elçisiyim. Onları; Allah´a kulluk etmeye ve hiçbir şeyi O´na ortak kosmamaya çağırıyorum. Allah, bana, kitabı indirdi.” Bu açıklamayı yaptıktan sonra onlara İslam´ı anlattı ve Kur´an-i Kerim okudu. Aralarında aklı başında bir genç vardı. O genç, îyas bin Muaz´dı. İyas, onlara şöyle dedi: “Ey millet! Vallahi bu anlatılanlar, sizin asıl geliş sebebinizden daha hayırlıdır!” Böyle konuştuğu için gurubun başkanı, onu azarlayarak şöyle dedi: “Sen bize karışma! Hayatıma yemin olsun ki, biz buraya bu anlatılanlardan başka birşey için geldik!” Başkanın bu azarlaması karşısında İyas sustu. Gurup, Medine´ye döndü. Sonra Iyas öldü. Vefatı anında yanında hazır bulunan yakınlarının anlattıklarına göre, can çekişirken hep tekbir ve tehlil getirdiği, tespitte bulunup Allah´a hamdettiğini işitiyorlarmış. Onun müslü-man olarak öldüğünden şüpheleri yokmuş. Cenab-ı Allah onun kalp gözünü aydınlatmış ve ilk duyduğu anda hakkı idrak eden ve hakka inanan temiz bir kalbi bahsetmişti. –