Putperestlik, Araplar ve onların düşüncesine üç yönden girmistir:
1- Her ne kadar ülkede egemen konumunda olmasalar bile, eski dinlerin kalıntılarında putperestlik vardı. Örneğin Nuh kavmi içinde de putperestlik yaygındı. Denildiğine göre Nuh peygamber Arap´tı, ya da Araplar´a hitap eden bir peygamberdi. Nitekim Al-lahü Teala, Nuh kavminin putlarıyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
“İnsanlara: ´Sakın tanrılarınızı bırakmayın, Veda Suva, Ye-ğus, Yeuk ve Nesruputlarından asla vazgeçmeyin´ dediler. Böylece bir çoğunu yoldan çıkardılar.” (Nuh: 23-24)
Şüphesiz bu izler, putperestliğin kalıntılarından kaynaklanmaktadır. Her ne kadar putperestlik, o zamanlar Arap beldelerinde egemen değilse de, tek sebebi budur. Şüphesiz, görüldüğü üzere, semavi dinlere bağlı bazı kimselerin kalplerinde eskiden kalma bazı izler vardı. Bu izler onların görüş ve düşüncelerini de etki altına almaktadır. İkna edici bir görüşe ulaşılamadığı takdirde taklide saplanır ve öylece giderler.
2- Putperestliğin, Araplar´a geçmesinde komşuları Romalı-lar´ın da büyük etkisi olmuştu. Roma putperestliği, İsa´dan önce ve sonra Araplar´a yakın bir konumdaydı. İnanç salgınları da tıpkı hastalık salgınları gibi insandan insana, milletten millete geçer. Araplarla Romalılar arasındaki ticari ilişkiler nedeniyle, Ro-malılar´ın inançları Araplar´a geçmiştir. Özellikle belirtmeliyiz ki, Roma devleti, Arap topluluklarından daha güçlü ve otoriterdi. Bazı Arap kabileleri, örneğin Gassanlılar, Romalılar´ın otoritesine boyun eğmiş durumdaydı. Bunlar Roma hakimiyeti altında ve onlara bağlı olarak yaşıyorlardı. Bu bağlılık nedeniyle birbirlerine gidip geliyor ve bu nedenle Romalılar´ın inançlarıyla düşünceleri Araplar´a geçiyordu.
3- Putperestliğin Araplar´a geçmesine zemin hazırlayan üçüncü unsuru da İbn İshak şöyle anlatmaktadır:
“Ortaya sürülen iddiaya göre, İsmail oğullarında ilk taşa tapma olayı şöyle başlamıştı: Geçim sıkıntısı yüzünden, daha geniş ve bereketli bir ülkeye göçen Araplar, Mekke´ye ve Kabe´ye olan saygılarından dolayı, haseme ait taşlardan birini alır, beraberlerinde götürürlerdi. Gittiği yerlerde onu yere koyar ve Kabe´yi tavaf eder gibi, etrafında dolanıp tavaf ederlerdi. Nihayet bu durum onları, beğendikleri taşları alıp o taşlara ibadet etme noktasına getirdi. Zaman geçtikçe bu işi daha da ilerlettiler ve eski dinlerini unutur oldular. Taşa tapmayı, İbrahim ve İsmail peygamberin dini ile değiştirdiler. Artık putlara tapar oldular. Diğer milletler gibi sapıklığa sürüklendiler.”
Hafız İbn Kesir, Tarih´inde, İbn Hişam´ın şöyle dediğini rivayet eder: “İlim ehlinin bana naklettiklerine göre, Amr bin Luhay, Mekke´den çıkıp Şam´a gitmişti. Belka topraklarındaki Meab denen yere geldi. O zamanlar orada Amakalılar´ın kabilesi yaşarmış. Amakahlar´ın putlara tapmakta olduklarını görmüş ve onlara: “Tapmakta olduğunuz şu putlar nedir diye sorunca onlar şu cevabı vermişler: “Tapmakta olduğumuz bu putlar, istediğimiz zaman bize yağmur yağdırırlar. Kendilerinden yardım istediğimiz zaman bize yardım ederler.” Bunun üzerine Amr onlara şöyle bir öneride bulunmuştu: “Şu putlardan birini bana verin. Götürür, Arap beldelerine bırakırım ve Araplar da buna taparlar.” Onun bu önerisini kabul ederek kendisine Hübel adındaki putu vermişlerdi. O da Hübel´i alıp Mekke´ye götürmüş ve Kabe´nin yanına dikmişti. Tapmaları için insanlara da tavsiyede bulunmuştu.”
Amr bin Luhay, Huzaa kabilesinin başkanıydı. O zamanlar Kabe´nin bakımı Huzaalılar´ın elindeydi. Bu nedenle Amr, insanlara yön verme pozisyonundaydı. Onun saygı gösterdiği şeye diğer insanlar da saygı gösterirlerdi.
Bu da Romalılardan gelen putperestlik salgınının ne kadar büyük olduğunu göstermektedir. Şam´daki putperestlik de, Roma putperestliğinin bir eseriydi. Her ne kadar kuvvetlendirici diğer bazı sebepler bulunsa da, Arap putperestliğinin Roma putperestliğinin bir salgını neticesinde ortaya çıktığı, bu olayla da teyid edilmektedir. Sebepler çoğalınca, artık putperestlik Arap topraklarına girdi. Putları kırıp parçalayan İbrahim´in çocukları, yeniden putperestliğe başladılar. Putperestlik Arapların iş ve çalışmalarını da etkiledi. Ebu Reca el Utaridi şöyle der: “Cahiliyet devrinde tapacak bir taş bulamadığımız zaman, bir avuç toprağı ortaya koyar, etrafında toplanır, sonra da onu tavaf ederdik.” –