Köle Meysere, Peygamber efendimizin ali cenablığmı, güzel arkadaşlığını, güzel davranışlarını, cömertliğini, müsamahakarlığını, alçakgönüllülüğünü kolayca arkadaşlık eden ve edilen bir kimse olduğunu, temiz asıllı ve güzel ahlaklı bir insan olduğunu, genel ve özel davranışlarında ahlaki prensiplere bağlı kaldığını Hz. Hatice´ye anlattı. Ayrıca rahip Nastora ile karşılaşmasını rahip Nastora ile karşılaşmasını, Cenab-ı Allah´ın sıcak çölde O´na yaptığı ikramı, havanın fazla ısınması durumunda iki meleğin O´nu gölgelendirişini ve diğer harika hallerini de Hatice´ye aktardı. Daha sonra Kureyşliler nezdindeki mertebesini, itibarını kendisiyle karşılaşan herkesin O´na aşırı bir sevgi duyduğunu, onun kolayca kaynaşan sevimli biri olduğunu da anlattı.
Bütün bunlar, Hatice´de O´na eş olma arzusunu uyandırdı. İçinde O temiz insandan temiz çocuklar doğurma isteğini filizlendirdi. Bu konuda baskın bir istek taşımaya başladı. Vefat eden ilk iki kocasından sonra kendisinin dest-i izdivacına talip olan bir çok soylu görülmüştü. Ancak iffetli Hatice, bu taliplilerini reddetmişti. Onların insanlar nazarındaki maddi üstünlüklerini soyluluklarım ve asaletlerini önemsememişti. Fakat o, genç ihtiyar hiç bir erkekte göremediğini şu Haşimi boyuna mensup gençte, Muham-med (sav)´de bulmuştu. Bu nedenle de Muhammed´e eş olma arzusunu kalbinin derinliklerinde duymaya başladı. Bu arzusu, aşktan, serserilikten, saçmalıktan ve sürçmekten değil, bilakis ölçülmüş iradi bir istekten kaynaklanıyordu. Geçmişini, şimdiki zamanını, geleceğini düşünerek bu arzuyu duymaya başladı. Hatice, aşıkların devrini çoktan geçirmişti. Artık aşık olacak yaşta değildi. Şerefi de böyle bir maceraya sürüklenmesine engeldi. Kureyş içindeki mevkii, aşık kadınların sürüklendikleri maceralara sürüklenmesine elverişli değildi.
Fakat Muhammed (sav), Hatice veya başka bir kadınla evlenme arzusunu hissetmiş miydi Ya da kalbinden böyle bir duyguyu geçirmiş miydi
Böyle bir şey sabit değildir. Çünkü Muhammed (sav), gönlünü, lezzet ve şehvetlerle ilgili herhangi bir duyguya kaptırmamıştı. Ama uyarıldığı zaman uyanırdı. Şu halde O´nu uyarmak gerekiyordu.
Muhammed´i uyarmanın zorunlu olduğunu Hz. Hatice kendi zeka ve duygusuyla kavradı. Bu işi bizzat üstlendi. Kadınların bu işi yapacak güçleri vardır. Her ne kadar Hatice gibi birinde utamp sıkılmak ve alçalmamak duygusu hakim idiyse de bu işi usulünce yapma ve erkeğe yönelme iktidarı, kadınlarda daha fazladır. Bu maksatla Hatice, kızı Nefîse´yi, uyarıcılık görevini yapmak üzere Muhammed (sav)´e gönderdi ki, nabzım yoklasın. Nefise bu görevini yaptı. Şimdi Nefise´nin bu konuda söylediklerine kulak verelim:
“Hatice akıllı, şerefli, güçlü bir kadındı. Cenab-ı Allah´ın dilediği şeref, üstünlük ve hayra sahipti. Kureyş içinde yüksek bir soya ve ulu bir şerefe sahipti. Çok serveti vardı. Kavminden herkes, eğer yapabilirse, onunla evlenmeye çok arzuluydular. Ellerinden gelse, onunla evlenme talebinde bulunacak ve bu uğurda çokça mal harcayacaklardı. Şam seyahatinden Hatice´nin kervanıyla birlikte döndükten sonra, durumunu öğrenmek ve evlenme hususundaki düşüncesini araştırmam için Hatice, beni ona gönderdi. Yanına varıp dedim ki: “Ya Muhammed, niçin evlenmiyorsun Evlenmeni engelleyecek bir durum mu vardır ”
Dedim ki: “Elimde, evlenme masrafını karşılayan, ve seni mala, güzelliğe, şerefe ve denkliğe çağıran biri bulunursa, ne dersin1 ”
“Kimdir o ” diye sorunca ben de, Hatice´dir, dedim. “Ben onunla nasıl evlenebilirim ” diye sordu. Ben de Hatice´nin yanma gidip durumu O´na anlattım. Hatice de: “Falan saatte gel görüşelim” diye Muhammed´e haber saldı. Muhammed (sav), kendisiyle buluşmak üzere Hatice´nin yanına gitti. Artık Hatice ile bu konuyu yüz yüze konuştular. Hatice, Muhammed´in kendisini redde-demiyeceğine inandıktan sonra, kendisiyle evlenmesini teklif etti. Ve şöyle dedi: “Ey amca oğlum, yakınlığından ve soyluluğundan dolayı seninle evlenmeyi arzuluyorum; sen güvenilir, güzel ahlaklı ve doğru sözlü bir insansın. Bu maksatla seninle evlenmek istiyorum.”
Bu şerefli önerinin sonucunda peygamber efendimiz, Hatice ile evlenmeyi kabul ettiğini ilan etti. Bu kabulü her ne kadar bir nikah akdi değilse de bir nevi nişan idi.
Şerefli, akıllı bir hanımefendi olan Hatice, bu işi kendisiyle Muhammed arasında kalmak üzere bırakmadı. Evliliğin gerçekleşebilmesi için bundan sonra iki ailenin buluşması ve iki tarafın iradelerinin aynı zamanda arzularının birleşmesi gerekiyordu. Çünkü evlilik sadece iki kişinin değil, aynı zamanda iki ailenin birleşmesi demekti. Bu amaçla Muhammed (sav)´e: ” Amcana git ve yarın erkenden bize gelmesini söyle ” dedi.
Ertesi sabah Ebu Talib, Hatice´nin yanına geldi. Halice: “Ey Ebu Talib, amcanın yanına git ve ona, benimle kardeşinin oğlunu evlendirmesini söyle .” Ebu Talib, prensipte bu evliliğe muvafakat etti. Ve kendisine düşecek görevleri yapacağını bildirerek: “Bu, Allah´ın işidir” dedi.
Nişanlanma işi tamamlandı. Her iki aile bu evliliğe rıza gösterdi. Nihayet evlenme günü geldi. Hatice´nin mehri, 12 buçuk okka altın idi.
Nikah akdini tamamlamak için Mudar kabilesinin reisleriyle Mekke´nin büyükleri ve eşrafı bir araya gelip toplandılar. Hatice´nin vekili, amcasıydı. Muhammed (sav) adına konuşan ise, Ebu Talib´di. Ebu Talib hutbe okumaya başlayarak şöyle dedi:
“Bizleri İbrahim ve İsmail´in soyundan Maad´ın aslından Mudar´ın unsurundan kılan Allah´a hamd olsun. O ki, bizler Beytinin koruyucusu, Hareminin bekçileri kıldı. O ki, bizim için, haccedilen bir Beyt ve güven yeri olan bir Harem nasip etti. Bizleri, insanlara hakimler kıldı. Sonra kardeşim oğlu Muhammed, herhangi bir erkekle mukayese edilirse, mutlaka ona üstün gelir. Her ne kadar malca yoksul ise de o üstündür. Çünkü mal, gelip geçici bir gölgedir. Yok olmaya mahkum bir şeydir. Muhammed (sav), size ne kadar yakın olduğunu bildiğiniz bir insandır. Hu-veylid kızı Hatice ile evlenmeye taliptir. Peşini ve vadelisi, on iki buçuk okka altını mehir olarak vermiştir. Allah´a andolsunki bundan sonra onun için çok büyük işler ve Önemli hususlar vardır.”
Bundan sonra Hatice´nin vekili Varaka bin Nevfel kalkıp hutbe okumaya başladı. Öyle anlaşılıyor ki o, kendisinin hutbe okumasından önce nikah akdinin yapılmasına rıza göstermemişti. Söze şöyle başladı:
“Anlattığın hususları bize bahşeden ve bizleri o özelliklere sahip kılan, saydığın lütuflarla bizi mazhar kılan Allah´a hamc olsun. Bizler, arapların efendileri ve yöneticileriyiz. Sizler de bütün bu vasıflara sahip ve ehilsiniz. Aşiret, sizin üstünlüğünüzü inkar etmiyor, insanlardan hiçbiri de sizin övünmenize vesile olan hususiyetlerinizi, şerefinizi reddetmiyor. Biz de sizlere hısım olmaya rağbet ettik. Sizin ipinize ve şerefinize bağlanmaya arzu duyduk. Ey Kureyş topluluğu, şahit olun ki ben, Huveylid kızı Hatice´yi Abdullah oğlu Muhammed (sav) ile evlendirdim.”
Fakat Ebu Talib, eş olarak Muharnmed´e vermeyi kabul sözünü, Varaka bin Nevfel ile birlikte Hatice´nin amcası Anar bin Esed´in de söylemesini istemişti. Çünkü Amr bin Esed, Hatice´ye Varaka´dan daha yakındı. Şöyle dedi: “Ey Varaka, bu kabul sözüne seninle birlikte Hatice´nin amcası Amr bin Esed´in de katılmasını isterdim.” Bunun üzerine Hatice´nin amcası dedi ki: “Ey Kureyş topluluğu! Şahit olun ki ben, Hatice binti Huveylid´i Muhammed bin Abdullah´a nikahladım” Bu nikah akdine Kureyş´in önde gelen kişileri şahit olmuşlardı.
Bütün bunlardan anlaşıldığına göre, Hatice´yi Muhammed (sav)´e nikahlama işini, amcası Amr bin Esed yapmış ve bu hususta Hatice´nin amcasının oğlu Varaka bin Nevfel de ona yardımcı olmuştur.
Alimlerle siyer ve tarih yazarları arasında meşhur olan görüşe göre, evlenme esnasında Peygamber efendimiz 25, Hatice ise 40 yaşındaydı.
Evlendikleri esnada peygamber efendimiz ve Hatice´nin yaşları konusunda diğer bazı rivayetler de vardır. Ancak bunlardan hiçbiri meşhur rivayet olma mertebesine ulaşmamıştır. Denildiğine göre evlendiği esnada peygamber efendimiz 21 yaşındaydı. 29 yaşında olduğunu söyleyenler de olmuştur, tbn Cüreyc´e göre 37 yaşındaymış.
Bu görüşlerin senedi ve dayanağı yoktur. Güvene layık olan meşhur rivayettir ki, o rivayete göre evlendikleri esnada peygamber efendimiz 25, Hatice (ra) ise 40 yaşlanndaydı. Diğer rivayetlerin bir kısmı tarihi seyir ile bağdaşmamaktadır. Çünkü Peygamber efendimizin evlenmesi, Ficar savaşının hemen arkasından değil, aradan bir süre geçtikten sonra vuku bulmuştur. Eğer 21 yaşında evlenmiş olsaydı, Ficar savaşının hemen ardı sıra evlenmiş olması gerekirdi ki, böyle bir durum söz konusu değildir. Evlendiği esnada yaşımn 37 olduğunu söylemekse, doğrulanması imkansız bir iddiadır. Çünkü bu sözden anlaşıldığına göre, Peygamber efendimiz 37 yaşma kadar adeta rahip hayatı yaşamıştır ki, bu imkansız bir şeydir. Halbuki Fatıma dışmdak kızları, hicretten önce evlenmişlerdir. Bazıları evlenip boşanmışlar ve sonra tekrar evlenmişlerdir. Eğer yaşı 37 iken evlenmiş olsaydı, kızlarından hiçbiri hicretten önce evlenme yaşına ulaşmış olamazdı. Ayrıca onun, mu minlerin anası Hatice´den doğan ilk çocuğu kız değildir. Aksine Hatice´den doğan ilk çocuğu, Kasım adındaki oğludur ki, onun adıyla künyelenerek kendisine Eb´ul- Kasım denilmiştir. Şu halde meşhur olmayan bu rivayetlerin tarihi kronoloji ile bağdaşmaları mümkün değildir. Ayrıca bunların sıhhatli senetleri de yoktur.
Hatice validemizin, Peygamber efendimizle evlendiğinde kaç yaşında olduğu konusuna gelince, meşhur rivayete göre o, kırk yaşındaydı. 35 yaşında olduğunu söyleyenler olduğu gibi, 25 yaşında iken peygamber efendimizle evlenmiş olduğunu söyleyenler de vardır. Ancak bu görüşlerin dayanakları yoktur. Halbuki tarih, her zaman senedi sağlam olan meşhur rivayetlere dayanır. Siyer kitapları arasında, Peygamber efendimizle evlendiği esnada Hz. Hatice´nin yaşının kırk olduğu hususunda herhangi bir görüş farklılığı yoktur. Bu rivayet dışındaki diğer rivayetlerin aslı yoktur ve bunlardan hiç biri muhakkik alimlerin yazmış olduğu siyer kitaplarmca desteklenmemiştir.
Biz garip rivayetlere yönelmiyoruz. Çünkü her ne kadar bazı ilimlerde normal karşılansa bile, tarih ilminde garip rivayetlere yer yoktur. Çünkü garip rivayetlerin peşine düşmek tarih ilminde insanı meşhur olan rivayetleri bazan inkara sevkeder. Senetsiz ve dayanaksız, aynı zamanda meşhur olmayan görüşlere razı olmaya yöneltir. Aslında gerçek olan, meşhur rivayetlerdir. Bunların dışındakileri reddetmek gerekir. Ancak meşhur rivayeti yalanlayan bir delil görüldüğü zaman, diğer rivayetlere yönelebiliriz. Doğrusunu Allah bilir. –