Anlattığımız dini, milli, kültürel ve ticari maksatlar dolayısıyla Mekke-i Mükerreme, Arap emellerinin yöneldiği bir merkez olmuştur. Ancak onun kudsiyetinin vaktini ve Araplar arasındaki bu mertebeye yücelişini bilmemiz gerekmektedir. Çünkü bu şehirde doğup meydana çıkan peygamber efendimizin hayatını incelerken, bu konudan, onun uzak ve yakın geçmişiyle bağlantısından haberdar olmamız gerekmektedir.
Mekke-i Mükerreme, Arap beldelerinin ortasında yeralan bir şehirdir. Yakut el- Hamevi “Mucem´ül- Buldan” adlı kitabında Mekke´nin konumundan bahsederken şöyle demiştir: Mekke-i Mükerreme, etrafı kurak ve çıplak dağlarla çevrili bir yerdir. Bu dağlar arasında onu çevreye bağlayan üç yol geçmektedir. Bunlardan biri Yemen´e. ikincisi, bir liman şehri olan Cidde´ye. Üçüncüsü de Medine´den geçerek Şam´a giden yoldur. Her ne kadar ulaşım yolları uzak ise de, eskiden beri onu çevreye bağlayan yollar, bunlardır.
Arap diyarının ortasındaki bu şehre kafileler gelirler. Sefere çıkanlar buraya uğrarlar. Çünkü yolcular bu şehrin dağları arasında barınak ve istirahat yeri bulurlar. Bu çevredeki vadilerde kaynak suları vardır.
İbrahim peygamber, bu diyara göç ettiğinde cariyesi Hacer´le, oğlu İsmail´i buraya bırakmıştı. Kabe´yi inşa etmesini Cenab-ı Allah kendisine ilham etmişti. Kabe, ibadet için yapılan ilk ev olmuştur. Nitekim bunu daha önceki sayfalarda da anlatmıştık. O kutsal evin inşası, Mekke şehrinin oluşumuna yol açmıştır.
Bu anlattıklarımız, o zamanlarda meydana gelen olayların tasviridir. Kur´an-ı Kerim´in muhkem ayetlerinde anlatılan hususların tefsiridir.
Mekke şehrinin ilk kuruluş durumunu bize anlatan kuvvetli tarihi deliller vardır. Ancak geçmişin derinliklerine gömülmüş olan bu ilk kuruluş safahatını kesin bir şekilde bilmek mümkün değildir. Geçmişte kalan, o çok eski çağlardaki şehrin binaları günümüze kadar ulaşmadığı için, sahranın ortasında doğan o şehrin kuruluş şekli ve safahatını bilmek mümkün olmamaktadır. Ayrıca Mekke sabit ve kaim bir hükümeti bulunan bir şehir olmadığı için, orada iktidarda bulunan hükümetin plan, proje, hendese ve bina işleri hakkında bilgi sahibi olamıyoruz. Ancak tasavvurlarımızı zorlayarak tahmin edebildiğimize göre, Mekke´nin kuruluşu Mescid-i Haram´ın inşasıyla başlamış, sonra da binaların sayısı yavaş yavaş çoğalmıştır. Böylece zamanla o şehir bayındır ve uygar bir hale gelmiştir. Dini kaynakların işaret ettiklerine göre, Mekke´nin inşası, M. O. 19. yüzyıla kadar uzanır. Bu noktadan hareketle; Kabe-i Muazzama´mn Hind-Ari kabilelerinin Mekke´ye girmesinden önce ibrahim peygamber tarafından inşa edildiğini söyleyebiliriz. Çünkü zannetiğimize göre, Hind-Ari kabileleri, Milattan 15. yüzyıl önce Mekke´ye girmişlerdir. Şu halde Hin-diler´e göre kutsal sayılan “Veda” adlı kitapta Mekke ile Kabe´den söz edilmesi ve peygamber efendimize ilişkin müjdelerin yer alması, tuhaf karşılanmamalıdır. Allah izin verirse bu hususu ileride açıklayacağız.
Kabe´yi inşa eden, Ibarahim peygamberdir. Daha sonra Kabe´nin etrafında evler inşa edilmiştir. Bu evlerin Kabe´den önce veya Kabe´nin bu evlerden önce inşa edilmiş olması arasında bir fark yoktur. Kur´an-ı Kerim bu hususu bir çok naslarda açıklamıştır. Ancak tarihi vakıalar hususunda Kur´an-ı Kerim´e şüphe karıştırmak ve böylece Kurana dil uzatmak isteyen kimseler, ya iftira ediyorlar, ya hakikati inkar ediyorlar. Bunlar İbrahim ve İsmail peygamber kıssasının Yahudi uydurması olduğu şüphesini yayıyorlar. Bu iftirayı ortaya atmalarının nedeni, kendileriyle Araplar arasında neseb yakınlığı ve soy bağı bulunduğunu ispatlamak ve böylece onların amcaoğulları olduklarını göstermektir. Bunu da kendilerine saygı duyulmasını sağlamak için yapıyorlar. Sözlerini tasdik ettirmek ve teyid etmek için Arap putperestliği ile, muvahhid olan İbrahim peygamberin dini arasında uzak mesafenin bulunduğunu ileri sürmektedirler. Çünkü İbrahim peygamber, putların kırıcısı idi. Araplarsa puta tapan kimseler idiler.
Gerçek şu ki, bu yazar, ya da bu tarihçi, Kur´an´da şüphe uyandırma arzusunun te´siri altında kalarak böyle bir ifade kullanmıştır. Sabit olaylara ve ilmi temellere dayanmayan sözler sarfetmiş-tir. Çünkü bu iddiasını sabit olaylara dayandırması gerekirdi. O, herkesçe bilinen kesin bir gerçeği yok etmeye yıkmaya çabalamaktadır. Bu gerçeği tarih, asırdan aşıra nakledegelmiştir. Ve günümüze kadar ulaştırmıştır. Tahrife uğramış olanları da dahil olmak, üzere semavi kitaplar da bu hususta ittifak etmişlerdir. İbrahim ve İsmail peygamberlerden ve onların Arap diyarına gelmiş olmalarından Tevrat´ta, yani Hıristiyanların inandıkları Ahd-i Atik kitabında bahsedilmektedir.
Tevrat´ta (Ahd-i Atik´de) Hacer ile, onun İsmail´e hamile kalışının hikayesi 6. İshah´da şöyle anlatılmaktadır: “İşte o rab, beni oğlumdan durdurdu. Cariyemle beni buluşturdu ki, ondan bana birkaç evlat nasip etsin.” Hacer hamile kaldığını görünce Sara´mn gözünde küçüldü. İbrahim´e dedi ki: “Ey İbrahim sen bana haksızlık ettin. Senin himayen altında bulunan cariyemle temasta bulundun. Ben onun hamile kaldığını görünce, artık o benim gözümde küçüldü. Artık rabbim benimle senin aranda hükmünü verecektir!”
İbrahim, Sara´ya dedi ki: “O senin cariyendir ve elin altındadır. Ona dilediğin cezayı ver.” Böyle deyince Sara da, Hacer´e eziyet etti. Onu tahkir etti. Bu yüzden Hacer evden kaçtı. Rabbinin melekleri O´nu çöldeki bir su kaynağının yanında buldular. Şer yolunun kenarında idi. Melekler O´na dediler ki: “Ey Sara´mn cariyesi Hacer! Nereden geldin Ve nereye gidiyorsun ” Hacer : “Hanımımın elinden kaçıyorum” diye karşılık verdi. Rabbinin melekleri O´na itaatkar ol. Senin neslin, sayılmayacak kadar çoğalacaktır. İşte hamilesin, karnındaki çocuğu doğuracak ve ona İsmail adını vereceksin. Çünkü rab, senin yalvarışlarım duydu. Karnındaki çocuk güçlü bir insan olacaktır. Eli herkesin üzerinde ve herkesin eli de onun üzerinde olacaktır.,Bütün kardeşlerinin önünde duracaktır.”
21. İshah´da da şöyle denmektedir: “Hacer geçip gitti. Çölde canavarlarla başbaşa kaldı. Kırbadaki suyu tükenince çocuğunu bir ağacın altına bıraktı. Bir ok atımı kadar uzaklaştı. Ve: “Çocuğumun susuzluk nedeniyle ölümünü görmek istemiyorum” dedi. Ce-nab-ı Allah çocuğun ağlayışım duydu. Ve Rabbin melekleri gökten Hacer´e şöyle seslendiler: “Korkma, Allah senin çocuğunun sesini duydu. Kalk çocuğunun yanına git ve onu kucağına al, bağrına bas. Çünkü ben ondan büyük bir ümmet meydana getireceğim.” Böyle denildikten sonra Hacer´in gözlerini açtı. Su kuyusunu gördü. Gidip kırbasını su ile doldurdu ve çocuğuna içirdi. Cenab-ı Allah da çocuğunu hamiye etti. Böylece çocuğu gelişip büyüdü. Fa-ran dağlarının bulunduğu çölde (Mekke´de) ikamet etti. Anası O´nu Mısırlı bir kadınla evlendirdi.
a- Bu ifadeler gösteriyor ki, İsmail, Sara´nın cariyesi Hacer´den doğmuştur. Doğum yeri olan Yebürsa çölü, Kabe´nin civarıdır. Bu da İsmail peygamberin İbrahim´in oğullarından biri olduğunu, ya da Hicaz diyarında dünyaya geldiğini inkar eden kimselere karşı güçlü bir delildir. Kendilerini Araplara yakın göstermek ve amcazade oldukları vehmini uyandırmak için, Yahudiler, bu inkar ifadelerini ortaya atmışlardır.
b- Bu şüpheler nedeniyle dayanağı olmayan bazı iddialar ortaya atılmış ve bunların güya Tevrat´ta da yer aldığı söylenilmiştir. Tevrat´ın İshahları, Yahudilerin Araplara yaklaşım iddialarına bitişik değildir. Bilakis bu İshah´lar daha önceleri mevcuttu.
Bu yazarın ortaya attığı şüpheler, gerçekten çürütülmüştür. Çünkü Yahudiler, geçmişteki ve hali hazırdaki karekterlerinin gereği olarak, kendi dinlerinden başka hiçbir dini tanımamış ve : “Biz Allah´ın oğulları ve dostlarıyız” demişlerdir. Arapların arasında yaşarlarken dahi: “Bizim ümmilerle yapacağımız bir işimiz yoktur” demişlerdir ve yine Araplara karşı üstünlük taslamışlar-dır. Sahip oldukları kitap nedeniyle de onlardan üstün kimseler olduklarını zannetmişlerdir.
c- Yahudiler tarafından iddia edilen, Araplarla Amcazade olma fikri, bu derin bilgi sahibi yazara göre asılsızdır. Adnani Arapları-nın kökleri İsmail peygambere dayanmaktadır. Bunlara Arab-ı müstarebe adı verilir. Yahudiler Tatarların, onlardan sonra da Romalıların zulmünden kaçarak Araplara sığınmışlardır. Kendilerine eziyet çektirenlerin zulmünden kaçıp kahtani Arapların yurduna hicret etmişlerdir. Zulümden kaçan bu Yahudilerin, kendileri ile Adnani Arapları arasında soy birliği ve amcazade olmak gibi, bir bağlantıları olduğunu söyleyerek Kahtani Arapları-na yaltaklanmış olmaları akla uyar mı Şu derin bilgi sahibi yazarın kavrayamadığı makul olan gerçek şudur ki; Yahudilerin, Ad-nanilerle değil, Kahtanilerle amcazade olduklarım iddia etmiş olmaları gerekirdi. Böyle bir söz tasdik edilemez. Bu sözü ancak yaptığı her iş akla muhalif olan ve yapmak istediğinin tersini yapan kimseler tarafından söylenebilir ki, meşhur yazarımızın da aklı böyledir.
d- Arapların mahfuz bulunan tarihlerine göre, Adnani Arap-larının da bir tarihleri vardır. Sabit ve günümüze kadar sağlam olarak gelen bu tarihi, akıl sahipleri kabul ile karşılamışlardır.
Alimlerin kabul ile karşıladıkları şey, salt bir şüphe ile bozulmaz , karşıt bir delil ve belge bulunmadıkça da reddedilemez. Aksi takdirde gerçekler kaybolur, idrakler ve anlayışlar gerçek çizgisinden saparlar. Durumların ve olayların dış görüntüsü de bir şahit sayılır ki, muhalif bir delil bulunmadıkça bu şahide itibar edilir.
e- İsmail peygamberin neslinin putperest olduğu, İbrahim´in de tevhid inancına sahip olduğu iddia edilecek olursa, bu iki iddiayı bağdaştırmak nasıl mümkün olur Ya da Arapların putperest oldukları söylenecek olursa, tevhid inancına sahip İbrahim peygamberin bunların atası olması nasıl mümkün olur
Böyle bir mantık, fasit bir mantıktır. Çünkü bu bizi şöyle bir sonuca götürür: Tevhid inancına sahip bir kimsenin bütün sülalesi de tevhid inancına sahip olmalıdır. Bu yanlış bir sözdür. Çünkü evlatlar babalarım tavsiyelerinin dışına çıkabilirler. Bu sözümüz, babadan sonraki ilk tabaka, ya da o tabakaya yakın olan kimseler için tuhaf olsa da, babaya çok uzak olan torunlar ve torunların torunları tabakasına mensup olan kimseler için tuhaf sayılmaz.
Şüphesiz İbrahim peygamber, birçok yerleri dolaşarak insanları tevhid inancına davet etmiş ve putlarla savaşmıştır. O´nun izi Araplarda, özellikle kendisinin zürriyetinde apaçık bir şekilde görülmüştür. O´nun zürriyeti tevhid inancına sahipti. İbadet hususunda da hak yoldaydı. Ama zamanla kalpler, azar azar gerçeğin dışına sapmakta ve nihayet putperestliğe geçmektedir. Putperestlik, Arap aklının, Özellikle İbrahim peygamberin neslinin aklına sonradan yerleşmiş bir olgudur. Bu olgu Önceleri onların akıllarında aslen mevcut olan bir şey değildi. Buna rağmen Arapların putperestliğinde, İbrahim peygamberin Öğretilerinden bazı kalıntılar da vardı. Putlarının, yaratma ve icat etme gücüne sahip olduklarına inanmazlardı. Ama eski Mısırlılarla Yunan ve Romalılar, putlarının yaratma ve icat etme gücüne sahip olduklarına inanırlardı. Fakat Araplar, yaratma ve meydana getirme gücünün sadece yüce Allah´a mahsus olduğuna inanırlardı.
“Andolsun onlara: ´Gökleri ve yeri kim yarattı ´diye sorsan, mutlaka: ´Allah´ derler. ” (Lokman: 25)
“Biz bunlara, sırf bizi Allah´a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz.” (Zumer: 3}
Şu oryantalist yazarın düşüncesinde bilimsel metod bakımından iki yanlışlık görülmektedir. 1- O herhangi bir akli metodu önemsememektedir. Şöyle ki: Bütün dünyaya, şüpheye cevaz verecek bir gerekçesi ve dayanağı olmadan şüphe saçmaktadır. Kesin gerçeklere dayanmayan şeyler söylemektedir. Böyle yapmakla o, sofestailerin metodunu kullanmış olmaktadır. Sofestailer yalın bir şüpheye dayanarak, bilimsel bir sebebe veya belgeye dayanmadan, eşyanın hakikati üzerinde şüpheler ileri sürerler. Ve kesin gerçeklerle savaşırlar. Ama bu bedihi gerçekleri işte bü araştarmacı -eğer kendisine araştırmacı demek doğru ise- unutmuştur. Kendisine unutturan da; ilmin yüceliğinden körlüğün çukurlarına yuvarlanan taassub şeytanıdır.
“Gözler kör olmaz. Fakat göğüslerdeki kalpler kör olur .” (Hac: 46) 2- Sosyolojik ve psikolojik gerçeklerden biri de şudur: İnsanların inançları değişikliğe uğrar. Bu inançlar değişim nizamına tabidirler ve bu yolda giderler. Ancak ortada sabit ve insanları hakka ileten, yolunu kaybetmişse yol gösteren, inhiraftan alıkoyan bir terazi mesabesinde olan bir kitap bulunursa, bu inançlar değişikliğe uğrayamazlar. –