Yunanlıiar´ı ve onlardan öncekileri bırakıp, İran´a ve daha Ötelere yöneldiğimizde, hayretler içinde kalırız. Başka felsefelerin de etkisi altında kalan Yunan felsefesinin çevresinde şu gerçekle karşılaşırız: Bu felsefe, insanların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemeyi ve varlık probleminin aslım bazı vehim ve efsanelere dayanarak çözmeyi hedef edinmiştir. Örneğin Zerdüşt mezhebine mensup olanlar, kainatta biri iyilik, diğeri de kötülük tanrısı olmak üzere iki tanrı bulunduğuna ve bu ikisinin insan nefsi üzerinde ve kainat hususunda çekişmekte olduklarına inanırlardı. Şüphesiz bu inanç batıldı ve dini bir dayanağa istinat etmemekteydi. Ancak bu inancın, semavi bir dinin tahrifinden ibaret olduğu söylenebilir. Bu din de insanları, bir olan Allah´a kulluk etmeye çağırıyordu. Bunun akli bir engeli de yoktu. Çünkü Zerdüştlükun bazı kitaplarında, Muhammed (sav)´in peygamber olarak geleceğine dair müjdeler bulunuyordu. Bununla ilgili olarak Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur: “Her millet içinde mutlaka bir uyarıcı (peygamber gelip) geçmiştir .” (Fatır: 24)
Fakat bunun yambaşmda insanları kuvvete ve zayıflara itibar etmemeye çağıran tehlikeli sosyal bir ekolle de karşılaşıyoruz. Bunlara göre zayıf kimseler, yaşamaya değmeyecek insanlardı. Hak, her zaman güçlüden yanadır. Batıl da her zaman zayıfla beraberdir. Hayat kanunu, güçlüleri zayıflara hakim kılar ve bu doğrultuda icraat gösterir. Güçlülerin hayatta kalması, zayıfla-rınsa yok olması gerekir. Adalete inanç yoktur. İnanç, ancak kuvvetledir. –