Kureyşliler sarsılmaz bir azim ve ihlasla ve mensuplarının gayreti ile Kabe´yi yeniden inşa etmek üzere işe koyuldular. Bu iş için, içine haram katılmamış helal mallarını harcadılar. Bu malların içinde gasbedilen bir kan parası, faiz kazancı, fahişelerin mehri yoktu. Birbirleriyle çekişmeden, kavga etmeden ve sırt çevirmeden Kabe´yi yeniden inşa etme işine giriştiler. Her ne kadar burası, yüksek sütunlu İran saraylarına ve kazıklar sahibi Firavun´un köşklerine benzemese de, insanoğlunun inşa ettiği en mukkaddes bina idi. Bedevilerin ve medenilerin inşa ettikleri binaların en saygıya değer olanıydı. Çünkü bu, Kabe-i Muazzama idi.
“Doğrusu insanlara (mabed olarak) ilk kurulan ev, Mekke´de olandır. Alemlere uğur, bereket ve hidayet kaynağı olarak kurulmuştur.” (Al-i İmran: 96)
Binanın sağlam bir şekilde yeniden kurulması için, çürümüş olan kısımlarını yıktılar. Kabe yapısının eskimiş olması, taşlarının ve binasının üzerinden uzun zamanların geçmiş olması nedeniyle bazı haşereler binanın duvarları arasında ve çevresinde yaşamaya başlamışlardı. Anlatıldığına göre Kureyşliler, Kabe´yi yıkmaya başlayacakları sırada, çevresinde bir yılan görmüşlerdi. Bu yılan Kabe´nin etrafını tamamen kuşatmış olduğu için, başı kuyruğunun yanındaydı. Onu görünce şiddetli bir ürküntüye kapıldılar. Kabe´yi yıkacak olurlarsa kendilerini helak edeceğinden korktular, bu nedenle şaşkın ve mütereddit bir halde durdular. Artık Kabe´ye yaklaşamıyorlardı. Elleri yanlarına düşüp kararsız kaldıkları bir sırda, bu yılanın, Kabe-i Muazzama´yı inşa etme hususunda bir günaha bulaşmış olmalarından, bu iş için sarfedecek-leri paranın helal olmadığından, yapacakları işe bir kötülüğün karışmış olmasından, yahut kalplerinde kötü düşüncelerin bulunmasından dolayı kendilerine görünmüş olduğunu zannettiler. Tam bu esnada Mahzum oğulları kabilesine mensup Muğire, birbirlerini kıskanmamalarını, birbirleriyle ihtilafa düşmemelerini tavsiye ederek aralarında bir iş bölümü yapmaları için nasihatta bulundu. Onun bu nasihati üzerine Kureyşliler yeni bir azimle işe giriştiler. İbn Kesir´in “TarüYinde anlatıldığına göre, Kureyşliler azimlerini biledikleri esnada, gördükleri yılan kaybolup gitmişti. Bu yılanın, aziz ve celil olan Allah tarafından kendilerine gösterilmiş olduğunu düşündüler.
Eğer bu yılan haberi doğruysa, onun Kabe-i Muazzama´nm köşelerinden biri arasına yerleşmiş olması lazımdır. Herhalde Ce-nab-ı Allah onların niyetlerini saflaştırmak için, bu yılanı gökten değil, herhangi bir yerden kendilerine göndermişti. Maksat, kalp-lerindeki cahiliyet pisliklerini, Kabe´yi inşa ederken gidermeleriydi. Çünkü orası, İbrahim peygamberin, Allah´ın emriyle inşa etmiş olduğu ilahi bir evdi. Orayı inşa ederken temiz kimselerin inşa etmeleri gerekliydi. Bu nedenle Kureyşliler kalplerini temizlediler, mallarını haramdan arındırdılar. Bundan sonra Kabe´yi bizzat inşa etmeye başladılar. İnşaat işini kendi aralarında paylaştırdılar. Kabe´nin binasını dörde taksim ederek, her bir bölümünü bir gurup inşa edecekti. Kabe´nin kapısının bulunduğu duvarı Abdü Menaf ve Zühre oğullan; Hacerü´l- Esved ile Rüknü Ye-mani´nin arasını Mahzum oğulları ile birlikte Kureyş´in bazı kolları inşa edeceklerdi. Kabe´nin arka tarafını da Abdüddar, Ben-i Esed ve Ben-i Adiyy kabileleri inşa edeceklerdi.[1]
Bu iş bölümünü yaptıktan ve herkes kendi payına düşen işe razı olduktan sonra, inşaatın başlaması için Kabe´yi yıkmaya başlamak gerekiyordu. Fakat Kabe´nin, nefislerinde meydana getirdiği heybet dolayısıyla, onu yıkmaya cesaret edemediler. Çünkü yapacakları bu işin, Kabe´nin rabbi ve koruyucusu olan Allah´ın iradesi mi, yoksa kendilerini bu işe yönelten heveslerinin eseri mi olduğunu anlayamamışlardı.
Doğu tarafından Kabe´ye sadece bir tek kapı yaptılar. Ibn Kesir bu konuda şöyle demektedir: “Dilediklerini Kabe´ye koymak, dilemediklerini koymamak ve herkesin gelişigüzel girip çıkmasını Önlemek için, Kureyşliler Kabe´ye yüksekçe bir kapı yaptılar. Peygamber (s.a.v.), Kabe´yi ibrahim´in kurduğu temel üzerine yeniden inşa etmek istemişti. Kabe´nin kendisinden sonraki zamanlarda çokça yıkılıp yeniden inşa edilmesinden korktuğu için bu isteğinden vazgeçmişti. Buhari ile Müslim´in Sahih´lerinde aktarıldığına göre Peygamber efendimiz, Hz. Aişe´ye şöyle demiştir:
“Görmez misin ki, kavmin para yetiştiremedi. Eğer onlar küfürden yeni dönmüş olmasalardı.. Kabe´yi yıkar, ona biri doğuda, diğeri batıda olmak üzere iki kapı yapar ve Hatim´i de Kabe´nin içine katardım.”
Kureyşliler Kabe´nin inşasını tamamladılar. Duvarları yükseltirken herhangi bir hususta anlaşmazlıkları olmadı. Kureyş batınlarından her biri, kendi payına düşen kısmı inşa etti. Ancak paylaşma kabul etmeyen bir hususla karşılaştılar. Bunun için de ihtilafa düştüler. Paylaşma kabul etmeyen husus, Hacerü´1-Es-ved´in yerine yerleştirilmesiydi. Bu mübarek taşı kimin duvara yerleştireceği hususunda ihtilafa düştüler. Tartışmaya başladılar, anlaşmazlıkları şiddetlendi. Kılıçlar çekilmek ve kanlar akmak üzereydi. Abdüddar oğulları, daha önceleri Kabe´nin bakım ve hizmet işini Kusay´ın kendilerine vermiş olmasını gerekçe olarak ileri sürüp Haceru 1-Esved´i kendileri duvara yerliştirmek istediler. Kan dolu bir çanağı getirdiler. Sonra kendileri ile Adiyy bin Kab bin Lüeyyoğullan, ölmek üzere akidleştiler. Ellerini kan dolu çanağa hatırdılar. Kureyşliler´in bu durumu dört gece boyunca devam etti. Yapılan toplantılar sonuçsuz kaldı. Sonra Mescid-i Haram´da bir araya gelip sakin kafa ile müşavereye başladılar. Kan, ya da ölüm çanakları gizlendi. İnsaflıca konuşmaya başladılar. Şer ve kötülük duygularını gizlediler. Ya da içlerindeki kin ve öfkeyi çıkarıp attılar. İyi niyetle hareket edildiği zaman çoğu kez kötülük ve şer duyguları akim kalır. Anlaşmazlık ve düşmanlık zeminlerinde bir de bakarsınız ki uyum ve dostluk ışıkları parıl-damıştır. İşte Mescid-i Haram´da yapılan sakin havadaki toplantı, Allah´ın Beyt-i Haram´ının bereketi ile dostluğa zemin hazırladı. Kureyşliler´in en yaşlısı, toplantıya katılanları düşmanlığı sona erdirmeye ve barışmaya davet ederek şöyle dedi:
“Ey Kureyş topluluğu! Aranızdaki anlaşmazlığı çözümlemek için, bu Mescid-i Haram´a ilk girecek olan şahsı hakem tayin edin.” Kureyşliler, yaşlı adamın tavsiyesine uydular, bunun Ce-nab-ı Allah´ın bir tevfik ve inayeti olduğunu, Mescid-i Haram´a giren ilk şahsı gördüklerinde anladılar. Yaşlı adamın konuşmasından ve kendilerinin o tavsiyeyi kabullenmelerinden sonra Mescid-i Haram´a ilk olarak Abdullah oğlu Muhammed (s.a.v.) girdi. Büyükleri dedi ki: “İşte emin ve güvenilir olan şahıs budur. Biz bunun hakemliğine razı olduk”
Muhammed (s.a.v.) emin adıyla çağrılıyordu. O bu ismi kendine alem yapmıştı. Çünkü emin kelimesi kullanıldığı zaman mutlaka Muhammed (s.a.v.) akla gelirdi. Bu hususa daha önceleri de işaret etmiştik. Peygamber efendimizin yaşı ilerledikçe Kureyşliler onun emanet, dürüstlük, hikmet ve adaletine daha çok inanmaya başlıyorlardı. Kılıçlarım kınlarına geri sokturacak olan hakemin Muhammed (s.a.v,) olduğunu öğrendiklerinde bütün Kureyşliler, rıza gösterip gönülleri hoş oldu. Bu haber Peygamber efendimize ulaştırıldığında kendisi de buna memenun oldu; gözü aydınlandı. Istırap ve huzursuzluk içinde olan gönüller ona yöneldi. Onunla sükunet buldu. Peygamber efendimiz onlara: “Bana bir yaygı getirin.” dedi. Getirdiklerinde Hacerul-Esved´i alıp kendi eliyle yaygının ortasına bıraktı. Sonra: “Her kabileden bir şahıs bu yaygının bir ucunu tutsun, sonra da hep birlikte yaygıyı taşın konulacağı yere kadar kaldırsın.” dedi. Qnun dediğini yaptılar, taşın konulacağı yere kadar geldiler. Kendisi mübarek eli ile taşı alıp duvardaki yerine yerleştirdi. [2]
Bu, Peygamber efendimizin, anlaşmazlıkları çözen ve kılıçlar sıyrılmadan, insanlar ölüme hazırlanmadan anlaşmaya kavuşturan kişiliğinin bir Örneğiydi. Bu, Abdullah oğlu Muhammed (s.a.v.)´den zuhur eden mübarek bir koku idi. Artık nübüvvetinin belirtileri ortaya çıkıyor, harika haller gösteriyordu.
Kabe-i Muazzama´nın binası göğe doğru yükselmişti. Bu yeni binası, Peygamber efendimizin zamanına kadar varlığını devam ettirmişti. O, Kabe´yi yıkarak ibrahim peygamberin inşa ettiği temeller üzerinde yeniden inşa etmek istemişti. Ancak Kureyşli-ler´in küfürden yeni çıkıp müslüman olduklarını düşünerek bu hususta onları rahatsız etmekten endişe etmiş ve bu isteğinden vazgeçmişti.
Hulefa-yı Raşidin´den ve Muaviye´nin döneminden sonra Mua-viye oğlu Yezid´in dönemi başladı. Ehli imandan olan kimseler, Yezid´e başkaldırdılar. Ona başkaldıranlardan biri de Abdullah bin Zübeyr idi. Hz. Ali´nin oğlu Hüseyin´in öldürülmesinden sonra Abdullah bin Zübeyr kuvvetlenmişti. O bu haksız öldürmeye karşı isyan etmişti. Bu maksatla da insanların bir çoğu Abdullah´a biat etmişlerdi.
Daha sonraları Mervan oğlu Abdülmelik, Abdullah´a karşı savaşa girişti. Abdullah´ın bulunduğu Mekke-i Mükerreme kuşatma altına alındı. Kabe-i Muazzama´ya mancınıklarla taşlar atıldı. Ve şerefli bina yıkıldı. Zübeyr´in oğlu Abdullah, Kabe´yi İbrahim peygamberin kurduğu temeller üzerine inşa etmeye yöneldi. Tekrar eski uzunluğuna göre inşa etti. Kureyşliler´in helal malının azlığından dolayı açıkta kalan Hatim´den bir miktarı, yine Kabe´nin inşa alanına soktu. Kabe için yeni bir kapı daha açtı. Çünkü Abdullah, müminlerin annesi olan teyzesi Aişe (r.a.)´den nakledilen ve yukarıda sözünü ettiğimiz hadis-i şerifi işitmişti. Kabe´yi o hadiste anlatılan esaslara ve ölçülere göre inşa etti. Fakat Abdullah bin Zübeyr´in yönetimi fazla uzun sürmedi. Kısa bir süre sonra öldürüldü. Abdülmelik tarafından vali tayin edilen Haccac bin Yusuf Es´sekafı yönetimi ele geçirdi. Abdullah bin Zübeyr´in Kabe´yi değişik bir şekilde ve İbrahim peygamberin kurmuş olduğu temeller üzerine inşa edişi hususunu Abdulmelik´e açtı. Bu hususta fikrini sordu. Abdulmeîik, Haccac´a yazdığı cevabi mektubunda şöyle diyordu:
“Abdullah bin Zübeyr´in uzunluk ölçüsüne riayet et. Ama Ha-tim´e yaptığı ilaveyi kaldır. Açtığı ikinci kapıyı kapat.” Haccac, Halife Abdulmelik´in buyruğuna uydu.
Rivayete göre Abdülmelik, Haccac´a bu hususta vermiş olduğu izinden dolayı pişmanlık duymuş ve Haccac´a lanet etmiştir.
Halife Mehdi, Kabe´yi tekrar İbrahim peygamberin kurmuş olduğu temeller üzerine yeniden inşa etmeyi düşünmüş. İmam Malik bu konuda kendisini uyararak şöyle demiştir:
“Korkarım ki Kabe, hükümdarların oyuncağı haline gelir. Her gelen bir değişiklik yapar.” İmam Malik´in bu uyarısı üzerine Mehdi, Kabe´ye el atmaktan vazgeçmişti.
——————————————————————————–
[1] ibn Kesir, el-Bidaye Ve´n-Nihaye, c. 3, s. 303.
[2] Sireti İbn Hişam. –