Batısından doğusuna kadar dünyaya şöyle bir bakıldığında, bu fetret dönemi içinde insanlığın sapıklıktan kurtarılması için, dünyanın bir hidayetçiye muhtaç olduğu görülür. Felsefe, insanlara düzen verememişti. Çünkü felsefe her ne kadar uğraşsa ve havas tabakasını ikna etse de, halk tabakasının gönlünü doldura-maz ve kalbini tatmin edemez. Onları doğru yola iletemez. Felsefenin kendisi doğru yolda gitse bile hiç kimseye düzen veremez.
Bu fetret döneminde inançlar da tahrif edilmişti. Yahudiler, Tevrat´ı asli manasının dışına saptırmışlardı. Allah´ın kendilerine emrettiği hükümlerin çoğunu unutmuşlardı. Bütün insanları kendilerinden aşağı derecede görüyorlardı. Kendilerinin Allah´ın benzersiz kulları olduklarım sanıyorlardı. Oysa Cenab-ı Allah, onları da diğer insanlar gibi yaratmıştı. Fakat bunlar daha da ileriye giderek, kendilerinin seçkin bir millet olduklarına, diğer in-sanlarınsa kendilerinden aşağı derecede olduklarına inanmışlardı. Bu nedenle yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkarmışlardı. Allah´ın seçkin ve mümtaz kavmi olduklarına inandıkları halde, zillete düştüklerinde diğer yaratıklara karşı kin gütmeye başlamışlardı. Başka milletleri tuzağa düşürmek için bütün çarelere başvurmuşlardı. Bunun kötülük olduğunu kabul etmiyorlardı. İnsanlar arasına düşmanlık tohumları saçmaya çalışıyorlardı. Hiç bir kayda bağlı kalmaksızın ve bulundukları yerin neresi olduğuna aldırış etmeksizin, etrafa bozgunculuk yayıyorlardı. Gururlarım frenleyecek, aşırılıklarını giderecek güçlü bir dine sahip peygamberin gelmesine ihtiyaç vardı.
Öte yandan Hıristiyanlık da sapmış, İsa peygamberin ilkeleri dışına çıkmış ve aşırılığa saplanmıştı. İsa peygamberin edebini, müsamahasını bırakıp büyüklük taslamaya, bozgunculuk çıkarmaya , fesat tohumlarını yaymaya başlamışlardı. Bütün bu bozuklukları yok edip aleme düzen verecek, müjdeci, aynı zamanda uyarıcı bir peygambere ihtiyaç vardı ki, insanları hakka ve dosdoğru yola iletsin.
“Ey kitap ehli! Elçilerin arasının kesildiği, bir boşluk meydana geldiği sırada, size elçimiz geldi. (Yarın kıyamette); “bize bir müj-deleyici ve uyarıcı gelmedi” dememeniz için size gerçekleri açıklıyor, işte müjdeleyici ve uyarıcı geldi. Allah, her şeyi yapabilendir .” (Maide: 19) –