İslamiyet günden güne gelişip yayılmaktaydı. Her ne kadar İslam daveti başlangıçta güçsüz ve korumasız kimseler tarafından benimsenmiş olsa da, daha sonra İslam´ın safları arasında güçlü ve kuvvetli kimselerin sayısı artmaya başlamıştı. İslam safları arasına giren güçlü ve kuvvetli şahsiyetler, artık zayıf ve korumasız müslümanların yüklerini de omuzlarına almışlardı. Nitekim Hz. Hamza´nın müslüman olmasıyla, Ebu Cehil gibi güçlü bir kimsenin kafası kırılıyordu. Çünkü artık bu İslam düşmanının karşısında güçlü kuvvetli ve aşiret sahibi bir insan bulunuyordu. Ebu Cehil, o esnada işin akıllılıkla halledilmesi gerektiğini anlıyor ve adamlarını, Hamza´ya ilişmemeye davet ediyordu. Böyle yapmakla kendi adamlarının da kafalarının yarılmasını önlemiş oluyordu.
Siyer kitaplarında Hz. Hamza´nın ne zaman müslüman olduğu belirtilmemiştir. Bazıları onun müslüman oluşunun, Hz. Ömer´in İslam´a giriş zamanına yakın olduğunu, yani Ömer´in ondan kısa bir zaman sonra İslam´a girdiğini ileri sürmüşlerdir. Hz. Ömer´in müslümanlığı bi´setin altıncı yılında gerçekleşmişti. Çünkü o, Habeşistan´a hicretten sonraydı. Siyer kitapları, olayları anlatırken sahih rivayetlere dayanırlar. Ancak meşhur olaylarla bir arada cereyan etmiş olan olayların tarihlerini zikrederler. Nitekim mü´minlerin, dinleri konusunda uğradıkları zorluklardan dolayı Habeşistan´a hicreti ile Hz. Ömer´in İslam´a girmesi aynı yılda cereyan etmiştir.
Hz. Ömer, İslam´a girmeden Önce müslümanlara karşı çok şiddetliydi. Müslümanlara eziyet vermek için her türlü yöntemi tatbik etmişti. Buna rağmen onun tabiatında, yolunu şaşırdığında kendisini doğruya iletecek, katılaştığı zaman, yumuşamasını temin edecek bir idrak vardı. Önceleri başkalarına eziyet veren birisi olduğu halde, mü´minlerin gördüğü eziyetlerden ötürü elem duymaya başlamıştı. Belki de onu sarsan en kuvvetli olay, mü´minlerin inançları dolayısıyla kaçarak Habeşistan´a hicret etmeleri olmuştu. Mü´minlerin, kendisinin de içinde olduğu birtakım kimselerin yaptıkları eziyetler nedeniyle Habeşistan´a hicret etme zorunda kaldıklarını görünce, içinde bulunduğu sapıklıktan dönmek zamanı geldiğini anlamıştı. Mü´minlerin tuttukları yolun doğru bir yol olduğunu düşünmeye başlamıştı.
îbn îshak´m rivayetine göre, Habeşistan´a hicret hazırlığı içinde bulunanlardan biri olan Ümmü Abdullah bin Hasame´yi hazırlık yaparken gören Hattab oğlu Ömer, ona üzüntülü bir halde: “Ey Ümmü Abdullah hareket etmek için mi hazırlanıyorsun ” demiş, Ümmü Abdullah´tan şu cevabı almıştı: “Evet! Vallahi, biz Allah´ın bize tahsis edeceği bir yere çıkıp gideceğiz. Çünkü siz bize eziyet verdiniz, zorluklar çıkardınız. Sonunda Allah bize bir çıkış yolu nasib etti.”
Ümmü Abdullah´ın bu sözü üzerine Hattab oğlu Ömer: “Allah sizinle beraber olsun” dedi. Ümmü Abdullah der ki: “Ömer´den daha önce hiç göstermediği bir şefkat, merhamet ve incelik gördüm. Bana böyle dedikten sonra dönüp yoluna gitti. Biz de hazırlığımızı yaptık.”
Biraz sonra oğlu Amir gelmiş ve Ümmü Abdullah ona şöyle demişti: uAz önce, Ömer´in gelip bize ne kadar acıdığını, bizim için ne kadar üzüldüğünü görmeliydin!” Amir annesine: “Sen onun müslüman olmasını mı umuyorsun ” diye sorunca, annesi: “Evet” diye cevap verdi. Oğlu, bunun imkansız olduğunu ve katı yürekliliğinden ötürü Ömer´in müslüman olmasının imkansızlığını ifade etmek için şöyle dedi: “Hattab´ın eşşeği müslüman olursa, Ömer de müslüman olur.”
Bu rivayetten anlaşıldığı üzere, Hz. Ömer, kendi milletinden dindarlığı ve uğradığı zulüm nedeniyle hicret etmek üzere bulunan bir kimseyi görünce üzülmüştü. Her ne kadar kalbinin bir tarafında ata ve dedelerinden gelen taassub bulunsa da, onun tabiatında adalet duygusu hakimdi.
Yine öyle anlaşılıyor ki, onun kavminden bazı kimselerin hicret için hazırlığa başlamalarından dolayı çekmiş olduğu elem ve duymuş olduğu üzüntüler, kendi aile efradından ve akrabalarından müslüman olduğunu duyduğu kimselere şiddetli davranmasını engellemiyordu. Fakat bir defasında yakınlarından birinin müslüman olduğunu duymuş olması, onun kalbini sarsmış ve islam´a açmıştı. Şöyle ki:
Ömer´in kızkardeşi, Hattab kızı Fatıma ile kocası müslüman olmuşlardı. Ömer´in ve diğer akrabalarının kendilerini rahatsız etmelerinden korktukları için, müslüman-lıklarını gizlemişlerdi. Öte yandan Nuaym bin Abdullah da müslüman olmuştu. Bu üçü müslümanhklarını gizliyorlar ve Fatıma´nın kocası Zeyd´in evinde Kur´an-ı Kerim okuyorlardı. Habbab bin Eret, Ömer´in kızkardeşi Fatıma´nın yanına gelerek ona Kur´an-ı Kerim okuyordu. Bir gün Ömer kılıcını kuşanarak Resulullah´ı ve ashabından birkaç kişiyi -ki onlar kırka yakın kadın ve erkekten ibaret idiler- öldürmek maksadıyla yola çıkmıştı. Fakat yolda Kureyşliler´den biri ona rastlamış ve nereye gittiğini sormuştu. Ömer ona şu karşılığı vermişti: “Şu dinden çıkan, Kureyşliler´in düzenini bozan, güçlerini harap eden, dinlerini kötüleyen, tanrılarına söven Muhammed´i öldürmeye gidiyorum.”
Kureyşli ona şu uyanda bulunmuştu: “Allah´a andolsun ki, ey Ömer nefsin seni aldatmış. Sen Muhammed´i öldürürsen Abdümenaf oğullarının seni rahat bırakacaklarını mı sanıyorsun Sen önce kendi aile efradına dön ve onların durumunu düzelt.” Bunun üzerine Ömer “Aile efradımdan kimi kastediyorsun *´ diye sordu. Kureyşli şöyle cavap verdi: “Kızkardeşin Fatıma binti Hattab ile amcan oğlu Said bin Zeyd bin Amr… Her ikisi de müslüman olmuş ve Muhammed´in dinine tabi olmuşlardır. Sen Önce ona git.”
Bu iki rivayet arasında bir çelişki yoktur. Birinci rivayete göre Hz. Ömer, Ümmü Abdullah îbn Has´ame´yi hicret hazırlığı içinde görünce, duruma üzülmüştü. Onun acıması, İslam´a olan rağbetinden kaynaklanmıyordu. Yalnız kavminden ayrılmanın elemini hissediyordu. Bu ayrılığa sebep olarak da Mu-hammed (sav)´i görüyordu. Ömer´i küfrün vesvesesi ile iman hali çekiştirip duruyordu.
Kureyşli´nin ihtarı üzerine Ömer, kızkardeşinin evine gitti. Orada, iman etmiş üö kişi gizlenmekteydi. Bunlardan biri eniştesi Said bin Zeyd, diğeri de Kur´an öğretmeni Habbab idi. Ellerinde Ta-Ha suresinin yazılı olduğu bir Kur´an sahifesi de vardı. Ömer´in sesini duyunca, Habbab evdeki gizli bir bölmeye saklandı.Fatıma binti Hattab da Kur´an sahifesini sakladı. Ömer, eve yaklaştığında Habbab´ıri onlara Kur´an okumakta olduğunu duymuştu. îçeriye girince, “Duyduğum ses neydi ” diye sormuş, kızkardeşiyle eniştesi; “Bir şey yok ey Ömer!” diye cevap vermişlerdi.Ömer ısrar etmiş: “Hayır, duydum. Alah´a an-dolsun ki, her ikinizin de Muhammed´in dinine tabi olduğunuzu öğrendim” demiş, sonra eniştesi Said bin Zeyd´in yakasını tutup onu sarsmış ve dövmeye başlamıştı. Fatıma, kocasını kurtarmak için müdahale etmiş, Ömer onu da dövmeye başlamış ve dudağını patlatmıştı. Bunun üzerine kızkardeşi ve eniştesi ona şöyle demişlerdi: “Evet, ikimiz de müslüman olduk. Allah´a ve Resulüne iman ettik. Ne yaparsan yap.” Ömer, kız-kardeşinin ağzından akan kanları görünce, yaptığına pişman oldu. Kaba hareketlerden vazgeçti ve: “Az önce okuduğunuz o sahifeyi verin de Muhammed´e neyin gelmiş olduğuna bakayım” demişti. Ömer´in, okuma yazması vardı. Kızkardeşi ona: “Ö sahifeye bir şey yapmandan korkarız” dedi. Ömer´se, “Hayır korkma” diye teminat verdi ve sahifeyi okuduktan sonra geri. vereceğine dair tanrılarına yemin etti. Bu yemininden sonra kızkardeşinin içinde onun müslüman olacağına dair bir ümit belirdi ve: uKardeşim sen müşrik olduğun için temiz değilsin. Kur´an sahifelerine ise ancak temiz olan kimseler dokunabilirler” diyerek gusletmesini istedi. Ömer kalkıp guslettikten sonra, kızkardeşi ona Kur´an sahifesini verdi. Ömer sahifenin baş tarafım okuyunca, “Bu ne güzel söz ve ne kıymetli bir ifade!” dedi. Öte yandan odanın bir bölmesinde saklanmakta olan Habbab, Ömer´in böyle dediğini işitince ortaya çıktı ve şöyle dedi: uEy Ömer! Allah´a yemin ederim ki, Hz. Muhâmmed (sav)´in yapmış olduğu dua Allah´ın izniyle gerçekleşecektir. Çünkü dün Peygamber efendimizin: “Allah´ım İslamiyet´i Ebu Hakem bin Hişam ya da Ömer bin Hattab´tan biriyle güçlendir´ dediğini duydum. Şu işe bak, ey Ömer.” Ömer de şöyle dedi: “Ey Habbab bana Muhammed´in nerede olduğunu söyle. Ona gideyim ve müslüman olayım.” Habbab ona şu cevabı verdi: “O, arkadaşlarıyla birlikte. Safa tepesinin yanındaki bir evdedir.”
Bunun üzerine Hz. Ömer kılıcını kuşanarak Resulullah (sav)´m bulunduğu eve gitti. Resulullah´m bulunduğu evin kapısını çaldı. Sahabilerden biri kalkıp kapının aralığından baktı ve Ömer´in, kılıcını kuşanmış olarak kapıda beklemekte görünce, korku içinde Resullullah´ın yanına döndü ve: “Ya Resulullah! Gelen, Hattab oğlu Ömer´dir. Kılıcını kuşanmış vaziyette kapı önünde duruyor!” dedi. Bunun üzerine orada bulunan Hz. Hamza (r.a): “İzin ver de içeri girsin. Eğer bize iyilik yapmak istiyorsa, biz de ona elimizden gelen iyiliği yaparız. Fakat niye-ti kötülük yapmaksa, onu kılıcıyla Öldürürüz!” dedi. Resulullah (sav) bunun üzerine: “Öyleyse kapıyı açın da içeriye gelsin” buyurdu. Kapı açıldı ve Ömer içeri girdi. Resulullah (sav) da ye-rindenkalkıp Ömer´i karşıladı ve yakasını tutarak onu şiddetle sarstı ve şöyle dedi: aEy Hattab oğlu Ömer! Seni buraya getiren sebep nedir Yüce Allah başına bir musibet göndermeden senin halinden vazgeçeceğini zannetmiyorum.”
Ömer şöyle dedi: “Ey Allah´ın Resulü! Allah´a ve Resulüne iman etmek, Allah katından gelen dine uymak için geldim.” Ömer´in bu sözleri üzerine Resulullah tekbir getirdi. Bunun üzerine sahabiler, Hz. Ömer´in müslüman olduğunu anladılar.
Görülüyor ki, Hattab oğlu Ömer´in İslamiyet´i, onun adalete dayanan, şefkat ve merhamete iman eden kalbinden kaynaklanıp çıkmıştır. Her ne kadar cahiliyet devrinin alışkanlığı olan bir perde kalbini örtmüş olsa da, asıl olarak onun kalbinde adalet ve şefkate duyulan bir iman hakimdi. îslam nuruna kavuşmadan Önce, asabiyet duygusu onu Abdullah oğlu Muhammed´e düşmanlık yapmaya sevketmişti. Çünkü o, Muhammed (sav)´in kendi mefkurelerini parçaladığını, düzenlerini bozduğunu ve Araplar nezdindeki itibarlarını sarstığını zannediyordu. Ama o bu zannında hatalıydı. Hakkın nuru sebebiyle mu´minlerle kafirlerin arası açılmıştı. îşin başlangıcmdayken Ömer bundan habersiz kalmıştı. Yalnız kendi kavminden olup başka diyarlara göç eden kimseleri görünce, onlara acıznıştı. Sonra kızkarde-şinin ağzından kanlar akmakta olduğunu görünce de aklı başına gelmiş, kalbini perdeleyen küfür örtüsü aralanmaya başlamıştı. Şefkatli ve adil Ömer, Allah-u Teala´mn, kalbindeki batıl örtüsünü kaldırmakta olduğunu idrak etmişti. –