Şerefli yetim, izzet ve şefkat atmosferi içinde yaşıyordu. Daha önceleri iffetli anasının kucağında, onun vefatından sonra da Abdulmuttalib´in evinin bereketi olan Ümmü Eymen´in kucağında yaşamıştı. Abdulmuttalib´in evinde, Kureyşlilerin efendisinin evinde yaşarken zillet ve kahr hissetmemiş, aksine onur, ikram, merhamet ve şefkat duygularını hissetmişti. 8 yaşına varıncaya kadar böyle bir yaşantı sürmüştü.
Fakat artık dedesi vefat etmişti. Dedesi Ölüm döşeğinde can çekişmekte iken dahi torunu Muahmmed´e olan sevgisini, şefkatini yitirmemişti. Ölünceye kadar onu himaye etmeye devam etmiş, bu işi hakkıyla yapmıştı. Ölümün yavaş yavaş vücuduna girdiğini hissettiğinde Muhammed´i koruması için Ebu Talib´e vasiyette bulunmuştu. Özellikle bu işi Ebu Talib´in uhdesine tevdi etmişti.
Çünkü Ebu Talib´in, Abdulmuttalib´ten sonra Kureyşliler nazarında büyük bir itibarı ve mevkii vardı. Ayrıca Abdulmuttalib, oğulları arasında kendisine en yakın olarak Ebu Talib´i görüyordu. Muhammed, Ebu Talib´in öz kardeşinin oğluydu. Muham-med´in babası Abdullah ile Ebu Talib´in anaları birdir. Anaları Mahzun oğullarından Amr bin Aziz´in kızı Fatıma´ydı
Ebu Talib, babası Abdulmuttalib´in kendisine yaptığı vasiyetin gereklerine harfiyen riayet etti. Tüm icaplarım yerine getirdi. Sabah akşam mümkün olduğu kadar Muhammed´i yanında bulunduruyordu. Çünkü Muhammed, artık gençlik çağına girmek üzereydi. Bu dönemde O´na iyi yolu gösterecek ve O´nu doğru yöne yöneltecek bir arkadaş lazımdı. Bu sebeple ve ayrıca çok sevdiğinden ötürü Muhammed´i yanında bulunduruyor ve O´na bir arkadaş gibi davranıyordu. Kendi çocuklarından çok Muhammed´i seviyordu. Uyurken yatağını onun yatağının yanına serdirirdi. Çünkü daha önce müşahede etmediği hayır ve bereketi Muham-med´de müşahede etmişti. Muhammed, nasıl ki Halime ile çocuklarına hayır ve bereket götürmüştü, aynı şekilde Ebu Talib´e ve çocuklarına da hayır ve bereket getirmişti. Muhammed´in gelişinden sonra karınları doydu. Muhammed gelmezden önce Ebu Talib´in develerinin memeleri kuru idi. Muhammed geldikten sonra develerinin memelerinden süt akmaya başladı. Ebu Talib daha Önceleri maddi sıkıntı içindeydi. Çocukları sofraya oturduklarında karınlarını doyuramazlardı. Fakat Muhammed onlarla birlikte sofraya oturunca doyarlardı. Ebu Talib sofra kurulduğu zaman eğer sofrada değil ise, çocuklarına şöyle derdi: “Muhammed gelinceye kadar elinizi yemeğe uzatmayın. ” Muhammed geldikten sonra onunla birlikte yemeğe başlarlardı. Ve Muhammed´in bulunduğu sofrada yemek artardı. O´nun bulunmadığı zamanlarda çocuklar doymazlardı. Ebu Talib Ona: “Doğrusu sen iyi ve hayırlı bir kimsesin” derdi.[1]
Bence bu yaklaşımı reddetmemizi gerektirecek bir sebep yoktur. Çünkü cenab-ı Allah, her şeyi yapmaya muktedirdir. Cenab-ı Allah hayır ve bereketi Muhammed (sav) e özgü kılmışsa bu, onun risaletinin harikalarıdır. O´nun vasıtasıyla bir takım davranışlarında sıradışı bir takım belirtiler görünmüş, Kisra´nın sarayı sarsmtı geçirmiş, odaları yıkılmış ve meclislerin ateşleri sünmüştü. Yine onun sebebi ile Halime ve çocuklarının üzerine hayır ve bereket yağmıştı. Bütün bunlar onun nübüvvetini gösteren ve ispatlayan harika hallerdir.
Hasan bin Arfe´den nakledilen bir rivayet, yukarıdaki sözlerle çelişmektedir. İbn Abbas´dan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “Ebu Talih, çocuklarına yemek tabaklarını uzatırdı. Hepsi sofranın başına oturup daha fazla yemek yiyebilmek için birbirleriyle adeta kapışırlardı. Fakat Resululah (sav) aralarında oturduğu halde elini yemeğe uzatmaz ve onlarla birlikte yemek yarışına girmezdi. Amcası O´nun bu durumunu görünce yemeğini ayrı bir tabakta vermeğe başladı.”
Yukarıdaki sözler daha Önceki rivayete ters düşme vehmini doğurmaktadır. Oysa rivayetler alanında uzmanların yaptıkları araştırma sonucunda iki rivayet arasında çelişki bulunmadığı anlaşılmaktadır. Birinci rivayetten anlaşıldığına göre peygamber efendimiz Ebu Talib´in çocuklarıyla birlikte sofraya oturudğu zaman yemekleri artar ve tümü de doyarlarmış. Ama bu demek değildir ki peygamber efendimiz onlarla birlikte sofraya otururken onların kaplarından yemek yer ve daha fazla yiyebilmek için adeta onlarla yarışırmış! Aslında bu rivayetten anlaşıldığına göre peygamber efendimize, aynı sofrada olmakla birlikte ayrı bir tabakta yemek verilirmiş ki, Ebu Talib´in çocuklarıyla yemek yarışına girmesin. Çünkü onun iffetli ve onurlu kişiliği, diğerleriyle yemek tabağına el uzatıp yeme yarışına girmesine engel teşkil ederdi ki, bu da Cenab-ı Allah´ın onu terbiye edişinden ileri gelmekteydi. Cenab-ı Allah O´na verdiği iffet dolayısıyla o yemeğe başkaları gibi hırslı değildi. Yemekten başka nimetlere de fazla tutkun değildi. Nitekim onun bu iffetliliği, hayatının bütün safhalarında görülmüştür. Ebu Talib´in sofrasında bereket görülmesi için peygamber efendimizin onlarla birlikte aynı sofraya oturması yeterliydi. Belki de sofralarında görülen bereket, Ebu Talib´in, Muhammed´e Özel ikramda bulunması nedeniyle olmuştur. Onun Muhammed´e özel ikramda bulunması nedeniyle Cenab-ı Allah mukabil bir ikram olarak Ebu Talib´in sofrasına bereket yağdırmıştır.
——————————————————————————–
[1] Ibn Kesir, el-Bidaye Ve´n-Nihaye, c. 2, s. 282. –