Peygamber Efendimizin Taif dönüşünde yaptığı duadan sonra meydana gelen hadiseler onun duasının kabul edilişine ve temiz yüreğine sinmiş olan yalnızlığı uzaklaştırdığını gösteriyordu. Dağların meleğinin gelip emrine girmesi, onun kuvvetli olduğunu hissetmesi içindi. Duasında, kuvvetinin zaafından şikayetçi olmuştu. Cinlerin gelip Kur´an-ı Kerim´i dinlemeleri ve bazılarının iman etmeleri, Peygamber efendimizin, kendisine tabi olanların çokluğunu anlaması ve yalnız olmadığını hissetmesi içindi. Sonra Mekke-i Mükerreme´ye girmesi için Mut´im bin Adiy onu himayesine almış, böylece o, davetini tamamlamaştı. Cenab-ı Allah bütün bunlarla kuvvetinin genişliğini is-bat etmek istemişti. Gücünün azlığını hissetmesin diye bütün bunları Cenab-ı Allah ona bahsetmişti. Çünkü duasında Peygamber efendimiz, kuvvetinin azlığından Ötürü Cenab-ı Allah´a halini şikayet etmişti. Bu şikayetinden sonra Cenab-ı Allah ona gözle görünen mucizeler bahsetmişti. Örneğin Ayı ikiye bölmüş ve Resulullah Mirac´a çıkmıştı. Bütün bunlar, Cenab-ı Allah´ın kendisini terketmediğini beyan etmek içindi: “(Ey Muhammed) Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.” (Duha:3)
Önce de anlattığımız gibi siyer kitaplarının yazarları, peygamber efendimizin karşılaşmış olduğu olayları, vuku´ sırasına göre yazmamışlardır. Örneğin Ay´ın ikiye bölünmesi hadisesini Miraç hadisesinden sonra anlatmışlardır. Biz, îbn Kesir´in de dediği gibi Miraç hadisesininin, Ebu Talib ile müminlerin annesi Hz. Hatice´nin vefatından sonra vuku1 bulduğu görüşünü tercih etmekteyiz. Çünkü Hz. Hatice, beş vakit namazın farz kılınmasından Önce vefat etmiştir. Beş vakit namazın farz kılınışı ise Miraç gecesinde olmuştur. Ibn Kesir, Ay´ın ikiye bölünmesi hadisesinin Miraç hadisesinden sonra vuku´ bulduğunu anlatmaktadır. Olaylar arasındaki münasebet de bu sıralamayı doğrulamaktadır. Bu maddi ve gözle görünür mucizeler, Peygamber efendimizin risaletinin doğruluğuna ve gerçekliğine delil teşkil etmekteydi. Her ne kadar Kur´an-ı Kerim, Peygamber efendimizin bütün insanlığa meydan okuduğu en büyük mucizesi idiyse de bu gözle görülen mucizeler onun risaletini desteklemek için vuku´ bulmuşlardı.
Bu girişten sonra konuyu ele alabiliriz. Asıl konumuz, Ay´ın ikiye bölünmesi hadisesidir. Konuyla ilgili olarak bir ayet-i kerimede Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır:
“Kıyamet saati yaklaştı. Ay yarıldı.” (Kamer-1)
Bu mucizeyle ilgili olarak îbn Kesir şöyle der: Müslümanlar bu hadisenin, Peygamber efendimizin zamanında vuku´ bulduğu hususunda görüş birliği etmişlerdir. Konuya vakıf, olan ve görüş sahibi olan kimseler nazarında kesinlik ifade eder ve çeşitli yollardan aktarılan mütevatir hadisler, bu hadisenin Peygamber efendimizin zamanında vuku bulduğunu teyid etmektedirler. Elden geldiğince bu konuda çeşitli rivayetleri-Allah izin verirse- nakledeceğiz. Güvencimiz ve dayanağımız Allah´tır. Hafız îbn Kesir de bu konuda nakledilen bir çok sahih rivayetlerde bulunmuştur. Diğerlerine nisbetle daha açık seçik delil teşkil eden bu sahih rivayetler arasında seçim yapmadan önce deriz ki: Kur´an-ı Kerim´de , Ay´ın yarılmasına ilişkin ifade, mazi sigasıyla varid olmuştur. Bu da beklenen hadiseyi değil, vuku bulan bir olayı hikaye etmeyi amaçlayan bir kullanımdır. Kur1 ani lafızlar, icma ve zaruri ilim ile ya da şüphe götürmeyen akli verilerle sabit olan hakiki bir karine bulunmadıkça, zahiri manalarında ele alınırlar. Kur´an-ı Kerim´in lafızlarım tevil etmek ya da zahiri dışında manalara yormak, insanlar arasında bilinen şeylerden etkilenen akıl sahiplerinin uygun görmediği bir davranıştır. Bu hadisede değiştirici, yoktan var edici, yaratıcı bir kuvvet vardır ki, o da yüce Allah´ın kudret ve iradecisi-dir. însan, Allah´ın dilediği şeyi yaratan yegane zat olduğuna, sebeplerle müsebbepleri yarattığına inanmak mecburiyetindedir. Onun iradesi adi sebeplere bağlı değildir. “O işlediklerinden sorulmaz, ama onlar (yaptıklarından Jsorulurlar,”
Şu halde ayın ikiye bölünmesi hadisesi Peygamber efendimizin zamanında vuku bulmuştur. Zira yüce Allah buyuruyor ki: “Kıyamet saati yaklaştı, Ay yarıldı.” Bu ayet-i kerimede Ay´ın / ikiye yarılması hadisesi, mazi sigasıyla (geçmiş zaman kipiyle ) anlatılmaktadır. Bu da o hadisenin geçmiş zamanda vuku bulduğunu göstermektedir. Hadisenin geçmiş zaman kipiyle anlatılmakla gelecekte vuku bulacağı kastedildiğini, yani Ay´ın bilahare ikiye varılacağı manasım anlamak, Kur´ani lafzı zahiri manasına değil de batini manasına yorumlamak demek olur. Bunun için de insanın böyle bir tevile yönelmesini normal gösterecek bir gerekçenin bulunması zorunludur. Yani Kur´an´ı Kerim´in lafzında kastedilen zahiri mana dışında gizli bir anlamı aramayı gerektiren bir gerekçenin bulunması icabet eder ki Ay´ın gelecek zamanda ikiye bölüneceği sonucunu çıkarabilelim. Oysa bu ayet-i kerimeyi gelecek zamanda Ay´ın ikiye varılacağı manasında yorumlamayı gerektiren bir gerekçemiz yoktur.
Kur´an-ı Kerim´in ifadelerinin zahiren delalet ettiği mana işte budur. Aslında bu, Ay´ın ikiye bölünmüş olduğuna delalet eden bir hüccettir. Bu hadisenin vukunu teyid edecek başka bir hüccete de ihtiyaç yoktur. Bu hadisenin vuku bulduğunu isbat-lamak için başka delil aramaya gerek yoktur. Ancak Peygamber efendimizin sünneti, Ay´ın ikiye bölündüğü hadisesinin vu-kunurı değil de, nasıl vuku bulduğunu bize açıklıyor. Biz de bu hadisenin nasıl meydana geldiğini açıklamak için sünnete raü-racaalt ediyoruz. Hafız îbn Kesiir, Ay´ın ikiye bölünmesi olayının ya da bu olayın nasıl meydana geldiğinin , sahabilerin çoğundan çeşitli yollarla rivayet edilen haberlerle sabit olduğunu anlatıyor. Enes bin Malik, Cübeyr bin Mut´im, Huzeyfe, Abdullah bin Ömer, Abdullah Mesud, Abdullah bin Abbas hazretleri bu konuda çeşitli rivayetlerde bulunmuşlardır. Buhari ile Müslim´in i rivayetlerine göre Mekke-i Mükerreme halkı, Peygamber efendimizden bir mucize talebinde bulunmuşlar, onların bu talepleri üzerine ay ikiye yarılmıştır. Mekke-i Mükerreme´de “iki defa”; ay ikiye bölünmüştür. Müslim´in Katade yoluyla Enes bin Malik´den rivayet ettiğine göre Mekke-i Mükerreme halkı, Resulullah (sav) efendimizden, kendilerine bir mucize göstermesini istediklerinde Peygamber efendimiz Ay´ı iki parça halinde kendilerine göstermiştir. Öyle ki Mekkeliler, Hira dağını bu iki parçanın arasında görmüşlerdi.
Rivayette geçen ´iki defa´ sözünden kasıt Ay´ın iki parçaya bölünmüş şekilde görünmesidir.
imam Ahmed bin Hanbel, Cübeyr bin Mutim´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Resulullah (sav) efendimizin zamanında ay iki parçaya bölünmüştü. Bir parçası şu dağın üzerinde diğer parçası da öbür dağın üzerinde görülmüştü., Müşrikler: “Mu-hammed bize sihir yaptı. Bize sihir yapmış olsa bile bütün insanlara sihir yapacak güçte değildir!” demişlerdi.
Buharı, îbn Abbas´ın şöyle dediğini rivayet eder: “Ay, Peygamber (sav)´in zamanında yarıldı,” Buhari şöyle demiştir: “Ay, hicretten önce ikiye bölünmüştü.. Öyle ki insanlar» onu iki parça halinde görmüşlerdi.”
İbn Abbas, Ebu Naim´in kendisinden aktardığı bir rivayetinde şöyle demiştir: “Velid bin Muğire, Ebu Cehil ibn Hişam, As bin Vail, As bin Hişam ve benzerleri olan diğer müşrikler bir araya gelerek Peygamber (sav)´e şöyle dediler: ´Eğer sen gerçekten Peygamber isen, ay´ı iki parçaya bölerek bize bunu göster. Yarısı Ebu Kubeys dağının üzerinde, diğer yarısı da Kaykaan dağının üzerinde görünsün.” Peygamber (sav): “Eğer böyle yaparsam iman eder misiniz ” diye sorunca onlar ´evet´ diy& cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz Cenab-ı Allah´tan, müşriklerin kendisinden istedikleri şeyi vermesini diledi. . Bu hadise Ay´ın dolunay olduğu bir gecede vuku bulmuştu. Akşam olunca ay ikiye bölündü . Yarısı Ebu Kubeys dağının üzerinde , diğer yarısı da Kaykaan dağının üzerinde göründü.”
Bu konudaki rivayetler birbirlerini doğrulamakta ve pekiştirmektedirler. Bir kısmı ay´m dolunay, olduğu bir gecede ikiye bölündüğünü ifade etmektedirler, Bazıları Ay´ın 14. gecesinde bu mucizenin meydana geldiğini ifade etmektedirler. Bir birlerine sebep zinciriyle bağlı olan b u rivayetlerin gerçekliğit hususunda hiç kimsenin şüphe edecek durumu yoktur. Hatta İbn Kesir, Ay´ın Peygamber (sav) zamanında ikiye varıldığına dair aktarılan haberlerin teatür derecesine yükseldiğini bu konuda şüpheye ve yalanlamaya mahal kalmadığım açıkça ifade etmiştir. Ayrıca bu hadisenin vuku bulduğu, Kur´an-ı Kerim´in açık ifadeleriyle de sabittir. Hadis-i şerifler bu olayın vukuunun gerçekliğini ifade etmekle kalmayıp ne şekilde geliştiğini de açıklamaktadırlar. Hadisenin vuku bulduğunu, hadislerin açıklamasına gerek yoktur. Çünkü bu hadise içine asla batıl karışmamış olan Kur´an-ı Kerim ile sabittir. Ancak inkarcılar bu hadiseyi garip karşılamakta sonra da Kur´an-ı Kerim ayetlerini tevil etmektedirler. Kalplerinde Kur´an´a ilişkin çok az inanç taşıyanlar ise, olayı doğrudan doğruya inkar etmiyor ancak bu ayetleri tevil ediyorlar.
Bu olayı garipseyerek inkar eden ve eğer müslüman iseler olayla ilgili ayetleri tevil eden kimseler şöyle bir reddiyede bulunmaktadırlar: Eğer ay ikiye yarılmış olsaydu bu, astronomi ile ilgili bir olay olması dolayısıyla dünyanın her tarafında görülmesi gerekirdi. Sadece Araplar tarafından görülmüş olması, hususi bir hadise sayılır. Bu, umumilik ifade etmez. Bunu oryantalistlerin kitabından nakiller yapan Hıristiyanlar reddetmişlerdir, îslamiyeti bu gibi kimselerden Öğrenenler bunu reddetmektedirler. Biz Kur´an-ı Kerim´in gerçekliği hususunda şüpheye düşen batılı bilginlere deriz ki: Sizler bu hadiseden daha garip ve tuhaf şeyleri doğrulamaktasınız. Sizin içindeki her-şeye inandığınız încillerde anlatılğına göre îsa Peygamberin doğum yeri Mecusilerce bilinen yıldız aracılığıyla öğrenilmiştir. Güya bu yıldız, onların beldelerinden gelmiş olup insanların Önü sıra yürümüş insanlar da bu yıldızın Isa peygamberin doğum yerine götürmesi sayesinde onun doğum yerini öğrenmişlerdir. Şimdi size soruyoruz: Bu olayı herkes görmüşmüdür ki sizler ayın bölündüğü olayının insanların tümü tarafından görülmediği gerekçesiyle meydana gelmesi imkansız bir şey olduğunu iddia ediyorsunuz Ya da Kur´an-ı Kerim´i yalanlamış oluyorsunuz: “Ağızlarından ne büyük söz çıkıyor! Onlar, yalandan başka birşey söylemiyorlar,” (Kehf. 5)
Bununla birlikte tarafınızdan ileri sürülen itirazı kabul ediyoruz. Her ne kadar siz ihlagh ve inançlı kimseler olmayıp söylediğiniz şeylere de inanmadığımız halde bu itirazınızı nazar-ı itibara alarak reddediyor ve şöyle diyoruz: Arap müşrikleri ay´ın ikiye bölündüğü hadisesini müşahede ettikleri zaman inanmamışlar ve: “Muhammed bize sihir yaptı” demişlerdi. Ay´ın ikiye varıldığı hadisesini bildiren Cenab-ı Allah, o müşriklerin tutumlarını ve davranışlarını da bize şöyle hikaye ediyor:
“Kıyamet saati yaklaştı. Ay yarıldı. Bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve ´´Süre gelen bir büyüdür” derler.” (Kamer: 1-2)
Olayı seyreden bazı müşrikler işin hakikatini öğrenmek istemişlerdi. Bu hadisenin Mekke dışında ikamet edenler tarafından görüldüğünü duyunca bu araştırmaları da sona ermişti, îmam Ahmed bin Hanbel ile Buhari ve Müslim, îbn Mesud´un şöyle dediğim rivayet ederler:
“Resulullah (sav)´in zamanında Ay ikiye yarıldı. Kureyşliler dediler ki: “Bu îbn ebi Kebşe´nin büyüsüdür. Dışarıdan gelecek olan yolcuların bu hususta bize neler söyleyeceğine bakalım! Çünkü Muhammed bizi büyülemiş olsa dahi dışarıdaki herkesi büyüleyecek güçte değildir.”
Beyhaki de buna benzer bir rivayeti Abdullah bin Me-sud´dan aktarmaktadır: uAy, Mekke-i Mükerreme´de iki parçaya bölündü. Kureyşli kafirler Mekke-i Mükerreme halkına şöyle dediler: “Bu, îbn ebi Kebşe´nin size yaptığı büyü gibidir. Gelin, dışarıdan gelecek olan yolcuların bu hususta bize neler söyleyeceklerine bakalım. Eğer seferden gelecek olanlar da bunu görmüşlerse, Muhammed doğrudur. Eğer bizim gördüklerimizi gormemişlerse bu, Muhammed´in size yaptığı bir büyüdür. ”
Seferden dönen ve etraftan Mekke-i Mükerreme´yi ziyaret için gelen kimselere sorulduğunda onlar da “Ay´ın ikiye yarıldı-ğını gördük” demişlerdi.
Bu sahih rivayetlerden anlaşıldığına göre ay´ın ikiye bölünmesi olayı genel olarak her tarafta görülmüştür. Sadece Mekke mıntıkasında görülen mevzii bir olay değildir. Araştırıcılar bu hadiseyi araştırdıklarında Ay´ın ikiye yarılması olayının çevredeki bütün beldelerde ve yörelerde görüldüğünü tesbit etmişlerdi. Bunu dışarıdan gelen yolcular da doğrulamışlardı. Kur´an-ı Kerim, doğru ifadeler kullanır. Peygamber (sav) efendimizin haberleri de her bakımdan doğrudur. Vehim sahibi kimselerin vehimleri ya da herşeyi garip gören kimselerin garipsemeleri nedeniyle Kur´an-ı Kerim´in ifadelerini ve Peygamber efendimizin haberlerini inkar etmeye imkan yoktur. Doğruluğun belirtileri açık seçik bir şekilde ortadadır. Apaçık olan şeyler, vehme kapılanların ya da herşeyi garipseyenlerin veyahut inançsız kafirlerin inkarları sebebiyle reddedilemez.
Bu olayı doğrulayan bir diğer delil de şudur: Ay´ın ikiye bölündüğü olayının Hindistan´da da görüldüğüne ilişkin haberler gelmiştir. Tarihçi îbn Kesir bu konuda şöyle demektedir:
“Bununla birlikte Ay´ın ikiye yarılması olayı, yeryüzünün bir çok taraflarında müşahade edilmiştir. Denildiğine göre bu olay üzerine Hindistan´ın bazı beldelerinde tarih düşürülmüştür. O gecede Hindistan´da bir bina inşa edilmiştir. Binanın yapılış tarihi olarak da, ´Ay´ın ikiye bölündüğü gece´ diye yazılmıştır.” [1]
——————————————————————————–
[1] îbn Kesir el-Bidaye ve´n-Nihaye, c.3, s. 120. –