Muhammed´in anası örnek ve özellikli bir kadındı. Henüz 20 yaşını geçmiş olup çocuğunu yanına alarak Yesrib´i ziyaret etmek istemişti. Anasından sonra Muhammed´e bakıcılık yapmış olan ümmü Eymen´i de beraberine alarak Yesrib yoluna koyulmuştu. Bunun iki sebebi vardı:br>1- Çocuğunu yanına alarak babasının mezarını ziyaret ettirmek. Bunu vefakarlık uğruna yapmıştı. Muhammed´e, anası çok ikramlarda bulunmuştu. O´nu sevgili kocasının kendisine bıraktığı bir emanet olarak görüyordu.
2- Bu ziyareti ile, akrabaları olan Neccaroğullarını Muhammed´e tanıtmak istemişti. Çünkü Muhammed´in dedesi Haşini, Neccar oğullarından bir kadınla evlenmişti. Haşim, Zeyd bin Amr´ın kızı Selma ile evlenmişti ki, O´nun nesebi de Neccar oğullarından Adiyy´e ulaşmaktadır. Adiyy, Medine´de şeref ve servet sahibi bir kimse idi.
Kavmine yaptığı bu ziyaretiyle bu amacına ulaşmıştı. Onu, Muhammed´i Yesrib´e götürüşünün bir başka sebebi daha vardı. Sevgili ve kıymetli yavrusunun Mekke havasından rahatsız olmasından ve Mekke´deki vebaya yakalanmasından korkmuştu. Bu nedenle de onu, ahaliyi rahatsız eden Mekke´nin havasından kurtarıp uzaklara götürmek istemişti. Ayrıca Halime hatun da bazı aralıklarla gelip Mulıammed´i Mekke´den alır ve Sa´doğullan kabilesine götürürdü. Onun cismini ve bedenini, Mekke´nin ağır havasından uzaklaştırarak arındırdı. Vücudunu zindeleştirecek köy havasını ciğerlerine doldururdu. Arada hiç bir engel bırakmaksızın Muhammed´i tabiatla başbaşa bırakırdı. O´nu gök ve se-maviliği ile, yıldızlar ve yörüngeleriyle, ay ve aydınlığıyla başbaşa bırakırdı. Güneşi, evrenin kandili olarak, ayı da orada hiç bir engel olmaksızın geceleri aydınlatan bir lamba olarak görürdü. Doğa ile başbaşa kalan Muhammed, güneşi; doğarken, kuşluk vaktinde, akşamleyin de batarken seyrederdi. Ayın şavkımasını ve aydınlık saçışım seyrederdi. Ay, doğarken gecenin karanlıklarının yarıp nuru ile kainatı aydınlatırdı. Bunları görerek şiir terennüm ederdi. Gece karanlığında ayın aydınlığım göre kimseler, ce-nab- Allah´ın varlığına delaletler görür ve kainatın güzelliğini idrak ederlerdi.
Babasımn mezarım ve dayılarım ziyaret etmesi için anası Amine, Muhammed´i Mekke´nin sıkıntılı havasından çıkarıp Yesrib´e götürdü. Mekke O´nun en çok sevdiği bir yer olmasına rağmen vefakarlığından dolayı Yesrib´e gitti.
Doğrusu şu ki Amine hatun, Muhammed´i bakıcısı olan Halime hatundan aldıktan ve altı yaşma girdikten sonra yanına alıp Yesrib´e götürmüştür.
Amine, Muhammed ve Ümmü Eymen´den oluşan bu seçkin ve hayırlı cemaat, müteveffa Abdullah´ın mezarını ziyaret ettiler. Amine hatunun sevgili kocası Abdullah´ın kabrinin yamna geldiler. Gözlerinden yaşlar aktı. Sesleri kısıldı. O küçücük çocuğun algılayabileceği şekilde ruhları birbiriyle fısıldaştı. Muhammed babasını tanıdı. Babasının mezarı adeta yerle bir olmuştu. Onu ne kadar sevdiğini anasının göz yaşlarından anlamıştı. Onun varlığı, adeta kalbine resmedilmişti. Dudaklarından dökülen fısıltıları kalbi ile duyguları hissetmişti. Onun tertemiz kalbinin ilk hissettiği hüzün belki de buydu.
Anasıyla birlikte Beni Adiy bin Neccar´ın köşkünde ikamet etti. Bu köşk, Medine´nin yüksek bir tepesinin üzerinde inşa edilmişti. Tıpkı kale gibiydi. Medine´nin ünlü köşklerindendi.
Öyle anlaşılıyor ki, oradaki ikametleri kısa sürmüş değil, bilakis nisbeten uzun süreli olmuştur, ikametleri ne kadar olursa olsun, o köşkün şekli, o küçücük çocuğun zihnine nakşedilmişti. İle-riki tarihlerde peygamber olarak Mekke´den Medine´ye hicret ettiği zamanlarda o köşkün hayali açık seçik bir şekilde zihninde canlanmıştı. Rivayete göre şöyle demişti:
“Dayılarımın çocuklarıyla birlikte î^eccaroğullarının köşkünün üzerinde uçmakta olup köşkün duvarlarından birine konan bir kuşu uçurduk”
Yine Peygamber efendimiz, annesiyle birlikte ikamet ettiği ev hakkında da şöyle demişti: “işte anamla birlikte buraya konakladık, bu evde babam Abdulmuttalib oğlu Abdullah´ın mezarı vardı.” –