Bu kainattaki olaylar, alemlerin Rabbi katında sabit olan evrensel kanunlar uyarınca cereyan ederler. Bu evrensel kanunları Cenab-ı Allah kendi hikmet ve arzusuyla murad etmiştir. Bu kanunları iradesiyle seçerek, kudreti ile uygulamıştır. Allah katında tesadüfün yeri yoktur. Tesadüf, ancak insanların yanında bir anlam ifade edebilir. Çünkü insanlar, adet gereğince sebepleri müsebbeplere bağlar, duyularla algılanan ve bilinen kanunların nizamını, evrensel olaylara uygularlar. Bu kanunlara aykırı olarak meydana gelen olayların da tesadüf eseri olduğunu söylerler. Bu, sadece maddi olayları algılayabilen, fakat madde ötesini algılamaya güç yetiremeyen insanların görüşüdür. Bunlar, olaylar hakkında duyulur şeyleri esas alarak hükmederler. Sebepleri ve müsebbepleri yaratan üstün güce sahip bir sultanın varlığım ve olaylara onun hükmettiğini anlayamazlar. Oysa o sultanın iradesi, kayıt altına alınamaz. Kendisi bu olayları hikmeti ile takdir eden bir zattır.
Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah, insanların kendisine iman edip emirlerine karşı gelmekten sakınmaları durumunda üzerlerine bol bol rızık yağdıracağını açıkça beyan etmiştir. Kelimeleri yüce olan mukaddes zat şöyle buyurmuştur:
“(O) ülkelerin halkı inanıp (Allah´ın azabından korunsalardı elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar açardık .” (Araf: 96)
Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah, Firavun halkından olan zalim kimseler üzerine azabım indirdiğini açıklamıştır.
Bu azabın sebebiyse, onların isyanlarıdır. Bunlarla ilgili kıssalar anlatılırken, Allahu Teala şöyle buyurmuştur:
“Andolsun biz, Firavun ailesini tuttuk, öğüt alsınlar diye yıllarca kıtlıkla ve ürünleri azaltmakla sıktık. Onlara bir iyilik geldiği zaman: ´Bu, bizimdir, (bizim yüzümüzdendir, kendi davranışımızla bunu elde ettik)´ derler; kendilerine bir kötülük ulaşırsa, Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlar (onların yüzünden belaya uğradıklarını sanırlar) di. iyi bilin ki, onların uğursuzluğu Allah katındadır. Fakat çokları bilmezler. Ve dediler ki: ´ Bizi büyülemek için ne kadar mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz! Biz de onların üzerine ayrı ayrı mucizeler olarak tufan, çekirge, kımıl (haşerat), kurbağalar ve kar gönderdik; ama yine büyüklük tasladılar ve suçlu bir topluluk oldular. Üzerlerine azap çökünce:´ Ey Musa, dediler, bizim için Rabbine -sana verdiği söz yüzü hürmetine- dua et; eğer bizden azabı kaldı-rırsan, muhakkak sana inanacağız ve mutlaka Israiloğulları´nı seninle beraber göndereceğiz!´ Biz onlardan, geçirecekleri bir süreye kadar azabı kaldırınca hemen yeminlerini bozmaya başladılar. Biz de onlardan öc aldık, onları denizde boğduk! Çünkü onlar, ayetlerimizi yalanlamışlardı ve onları umursamaz olmuşlardı.” (A1´raf: 130-136)
Yukarıdaki naslar, Cenab-ı Allah´ın, doğru yolda yüreyen kimseler üzerine bereketleri indireceğine kesin bir ifadeyle delalet etmektedirler. İnsanlar eğer hayra ulaştırıcı yola koyulur ve noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah´a hakkıyla dayanıp tevekkül ederlerse, Rableri, onların üzerlerine hayır ve bereketler indirecektir. Yine insanlar, haddi aşıp zulümkar davranır ve taşkınlık yaparlarsa, Cenab-ı Allah onların üzerlerine azap, mahrumiyet ve belalar indirecektir. Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah´ın irade ve kanunlarının düzenine aykırı davrandıkları takdirde, bilip tanıdığımız sebeplerden müsebbeplere muhalif de olsa üzerlerine belalar indirecektir.
Biz, eski Çinlilerin dedikleri gibi; “Yeryüzündeki insanlar isyan edip bozgunculuk çıkarır ve kendilerim düzeltmezlerse, kainatın ve göklerin düzeni bozulur” demiyoruz. Bu, maddiyata inanan putperestlerin sözüdür. Ancak, biz mü´minlere yaraşan şu sözü söyleriz: Kainatın idaresini yürüten Cenab-ı Allah, işleri ve olayları kendi ölçüsü ve takdirine göre yürütür. O, kainata istediği şekil ve düzeni verir. “O (Allah), yaptığından sorulmaz, ama onlar, (yaptıklarından) sorulurlar.” (Enbiya: 23)
Abdullah oğlu Muhammed (sav)´in varlığının, milleti için bir bereket vesilesi olduğunu açıklamak için böyle bir girişte bulunduk. O, ana rahmine düştüğü günden, bu dünyadan ayrıldığı güne kadar milleti için bereket ve hayır vesilesi olmuştur. Ana rahmine düştüğü günden itibaren, kendi milleti olan Kureyşliler için doğrudan bir bereket vesilesi olduğu gibi, bütün insanlık için de bir hayır vesilesi olmuştur. Çünkü o, insanlar için ilk mabed olarak kurulan ve müslümanlarm kıblegahı olan Kabe´yi himaye etmişti. Önce de söylediğimiz gibi orası, bütün dinler tarafından kutsal sayılan mukaddes bir mekandır. Peygamber efendimiz ana rahminde iken Kabe-i Muazzam´a, Ebrehe ordusunun saldırısından kurtarılmıştı. Yemen´in Habeş hükümdarı olan Ebrehe Mekke-i Mükerreme´deki Kabe´yi yıkıp sökmek ve onun yerine, Yemen´de bütün Araplar tarafından ziyaret edilecek yeni bir mabed inşa etmek istemişti. Böyle yapmakla , ibrahim peygamberin davetine aykırı davranmış oluyordu. Çünkü İbrahim peygamber, Rabbine dua ederken şöyle demişti:
” Rabbimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için senin Beyt-i Haram´ının yanında ziraata elverişsiz bir vadiye yerleştirdim, Rabbimiz! insanların gönüllerini onlara meylettir.Şükretmeleri için onları ürünlerle rızıklandır.” (ibrahim: 37)
Henüz Peygamber efendimiz, anasının rahmine düşmeden önce Ebrehe, Mekke´ye saldırmak için atlı ve piyade askerler hazırlamıştı. Peygamber efendimiz ana rahmine düştükten sonra, Ebrehe ordusu Mekke´yi kuşatma altına aldı. Fakat bu mübarek ceninin yüzü suyu hürmetine Cenab-ı Allah, Ebrehe´yi ve ordusunu perişan bir vaziyette geri çevirdi çünkü o mübarek cenini Cenab-ı Allah, Beyti şereflendirip himaye edecek olan bir risaletle peygamber olarak göndermişti.
Şimdi biz bu saldırı olayını anlatmaya çalışacağız. –