Mübarek Ramazan geldiğinde Sahabe-i kiram (r.anhüm) birbirlerini tebrik ederlerdi. Bu yüzden ben de Ramazan-ı şerif münasebetiyle hepinizi tebrik ediyorum. Bu mübarek ayın bereketinden bizi istifade ettirmesi, bizleri taat ve ibadetle muvaffak kılması ve tövbe edip kendisine dönmemizi sağlaması için Rabbime dua ve niyazda bulunuyorum. Şüphesiz, O’nun her şeye gücü yeter.
Kardeşlerim, yüce Allah pek çok büyük hikmete binaen orucu farz kılmıştır. Aslında sadece bu hikmetler bile orucun, İslam’ın farzlarından biri olmasını ve önemli rükunlar arasında sayılmasını gerektirecek ehemmiyettedir. Gerçekten oruçta insanın hayatını şekillendirecek çapta çok büyük faydalar vardır.
Buna göre sevgili kardeşlerim, kul sadece Allah rızası ve sevgisi için nefsani arzularını bir kenara bırakarak oruç sayesinde Allah’a yakınlaşır. Başka bir tabirle, oruçlu kimse Rabbinin arzularını kendi arzularına tercih eder. Nefsinin isteklerini terk edip, Allah’ın emirlerini yerine getirir. Böylece iman ve ibadetinde dürüst olduğunu, Allah’ın sevgisinde samimiyet içerisinde bulunduğunu, Allah’ın itaatkar müminler için vaad ettiği mükafatı ciddiyetle arzuladığını ispatlamış olur.
Kardeşlerim,Ramazan sıradan bir ay değildir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’i ve diğer semavi kitapları bu ayda indirmiştir. Yani Hazret-i Peygambere ve kendisinden önce diğer peygamberlere gönderilen kutsal kitapların tamamı bu ayda nüzul etmiştir. Nitekim Hazret-i Peygamberden nakledildiğine göre, “Hazret-i İbrahim’in sahifeleri Ramazan-ı şerifin birinci gecesinde, Tevrat altıncı gecede, İncil on üçüncü gecede, Zebur on sekizinci gecede indirilmiştir. Kur’an-ı Kerim ise Ramazan’dan yirmi dört gün bitince nazil olmuştur.”Halimi der ki, “Yirmi dört günün bitmesi yirmi beşinci geceyi ifade etmektedir.” (Şuabu’l-İman, Beyhaki,cilt 2, sayfa 414)
Şu halde kıymetli kardeşlerim, Ramazan-ı şerif çok faziletli bir aydır. Af ve mağfiret ayıdır. İlahi rahmetin bolca tecelli ettiği aydır. Cehennemden kurtuluş ayıdır. Yüce Allah orucu farz kılmış ki, büyük dersler alalım, iman ve takvanın mahiyetini kavrayalım. Nitekim ayet-i kerimede buyruluyor ki, “Ey iman edenler, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi oruç size de farz kılındı ki, takva sahibi olasınız.”(Bakara, 183) Görüldüğü gibi orucun en büyük hikmetinin takvayı elde etmek olduğu belirtiliyor. Takva, hayırlı her şeyi kuşatan kapsamlı bir sözcüktür; ibadet etmek, günah ve kötülüklerden kaçınmak, şehvetin aldatıcı ve kaydırıcı fenalıklarından sakınmak ve şüpheli şeylerden uzak durmak gibi hususların tamamı takva kapsamına girer.
Nefsi kötülüklerden temizlemenin, hastalıklardan kurtarmanın, ahlaki güzelliklere ulaştırmanın, ayıplardan pak etmenin en sağlam yolu oruçtur. Oruç, ayrıca böbürlenme hastalığına kapılan hasta nefisleri de kırar, halka karşı mütevazı olmasını ve Hakk’a karşı boyun eğmesini sağlar. Hatta bir rivayette şöyle anlatılmıştır: Yüce Allah nefsi yaratınca nefse sormuş: Ben kimim? Nefis cevaben: Peki ya ben kimim, demiş. Bu kez nefis çeşitli işkencelere tâbi tutulmuş, ona tekrar sorulmuş: Ben kimim? Nefis her seferinde, peki ya ben kimim, cevabını vermiş. En son açlık ve alçaltılma azabıyla cezalandırılınca bu kez cevap olarak, sen kendisinden başka İlah olmayan Allah’sın, karşılığını vermiş.
Buna göre tokluk genellikle kibir ve serkeşlik hastalığına götürür. Böyleleri fakir ve muhtacın halini anlamaz hale gelir. Sonuçta Allah’ın yolundan uzaklaşır. Pek çok konuda İlahi emirleri çiğneme ve tembellik marazına kapılma durumu ortaya çıkar.
Özellikle kulluk amaçlı açlık ve şehevi arzuları terk etmek ise nefsi dizginler, serkeşliğini kırar, kişinin ebedi saadetini düşünmesini sağlar. Nitekim yüce Mevla şöyle buyurur, “Allah’tan korkup nefsini kötü arzularından alıkoyana cennet vardır.” ( Naziat, 40-41)
Şu halde kardeşlerim, oruç insanı eğitir, nefsine egemenlik sağlamasını temin eder. Hakk’a ve hakikate yönelmeye nail olmasını sağlar. Buna göre, Ramazan-ı şerif dışında, sahip olup rahatlıkla yenilip içilen nimetlere el uzatamayan kişi, başkasına ait malı,haksızlıkla yememesi gerektiğini anlar. Ayrıca helalliği olan eşine Ramazan-ı şerif gündüzünde yaklaşmayan insan, başkasının namusuna göz dikmemesi gerektiği dersini çıkarır ve ibret alır. Demek ki, Ramazan ayı bir okuldur. Müslüman kişi taat ve ibadet dersiyle günahlardan kaçınmayı ve nefsine hakim olmayı bu okulda öğrenir. İşte orucu farz kıldık ki, takvaya ulaşasınız ibaresinin anlamı budur.
Kardeşlerim, oruç kalbi yumuşatır, Allah’ı hatırlatır. İyiliğe engel olup, kötülüğe yönelten lüzumsuz meşguliyetlerden kalbi korur. Oruç, tutana iyilik yapma sevgisini kazandırır. Allah yolunda harcamaya alıştırır. İlahi nimetleri hatırlatır. Çünkü insan, acıktığı ya da susadığı zaman açların halini anlamaya başlar. Fakir ve perişan insanların durumunu anlar. Böylece oruç kulun, nimetleri karşısında Rabbine şükretmesini sağlar.Sonuçta kulun kalbi yumuşar ve fakirlere yardım etmeye yönelir. Nitekim oruç tutan insanların iyilikte yarıştığını ve salih ameller için koşturduğunu görüyoruz.
Kardeşlerim, oruçtan maksat sadece yemekten içmekten uzak durmak değildir; hayır kardeşlerim kesinlikle değildir. İnsan gıybet ve dedikodu peşinde koşuyor ya da alış-verişinde insanları aldatıyor veya yalan söylüyor; harama nazar edip hainlik yapıyorsa orucun ne faydası olabilir?
Kardeşlerim, eğer biz İslam’ın ahlakıyla ahlaklanmıyor, kendimizi düzeltme yoluna gitmiyor ve nefsimizi ıslah etmiyorsak orucumuzun ne yararı olabilir ki? Nice oruç tutanlar vardır ki, oruçları sadece aç kalmaktan ibaret kalmıştır. Geceleri uyanık geçiren nice insanlar da vardır ki, sadece uykusuz kalmışlardır. Evet yüce Allah oruca pek çok faydayı yerleştirmiştir, güzel ahlakı, eğitim ve terbiyeyi oruca derc etmiştir. Ancak maalesef pek çoğumuz Ramazan’ın faydalarının farkında değiliz.
Akıllı insan taat, ibadet ve iyilik yaparak bu ayı ganimet olarak değerlendirir, kıymetini bilir. Gaflet ve boş heveslerle onu kaybetmez. Çünkü bu ay paha biçilmez bir fırsattır. Sayılı olan bugünlerin değerini bilir. Babam, Şeyh Hazretlerinden şöyle duyardık, buyururdu ki: “Tüccarlar fuarları kollarlar, mevsimlerini beklerler, kolları sıvayarak bugünleri değerlendirirler. En güzel ürünleri bu fuar ve galerilerde halkın beğenisine sunarlar. Bu uğurda çok yorulur, çok çaba sarf ederler.
Rahatlarından fedakarlıkta bulunurlar. Memleketlerini, ülkelerini hatta çoluk çocuklarını bırakarak, on binlerce kilometre mesafe kat ederek ve her türlü riske katlanarak ticaretleri peşinde koşarlar. Yorgunlukları umurlarında bile olmaz. Yüksek kârlar uğruna zorluklara severek katlanırlar.”
Evet kardeşlerim, uğrunda büyük zahmetlere katlanılan bu uğraş ve ticaretler eninde sonunda, geçici, sonlu ve fani değil midir? Ahiret ticareti ise, özellikle bu mübarek aydaki manevi ticaret ise İlahi taahhüt altındadır. Yüce Allah ahiret için çalışan tüccarın zarar etmeyeceğini beyan buyurmuştur. Dünya ticareti ise öyle değildir. Ne kadar büyük meblağlar elde edilirse edilsin fanidir, sonludur, geçicidir. Şu halde soruyorum, hangi ticaret kârlıdır?
Ahiret tüccarları her zaman kârlıdır. Onlar Allah’ın rızasını elde ediyorlar ki bu en büyük kâr ve varılacak en yüce makamdır. Ahiret tüccarlarının bir kârı da cehennemden kurtulmaktır. Başka bir kâr da, Allah’ın rahmetini ve mağfiretini elde etmeleridir. Şu halde, Allah ile yapılan alış-verişin tamamı kârdır ki, ahiret tüccarları da bunu yapıyorlar. Allah ile yapılan ticarette zarar etmek söz konusu olmaz. Bu yüzden şair demiş ki, “Kim Allah ile ticaret yaparsa o zarar etmez; bu ticaretin tamamı kârdır ve berekettir.”
Kardeşlerim, oruçluların alıp verdiği nefesler zikirdir, tesbihtir. Duası karşılık görür, amelleri kat kat kaydedilir. Şu halde her birimizin başlıca görevi kendimizi Ramazan’a göre ayarlamamız, durumumuzda olumlu değişiklikler yapmamızdır. Şayet, Allah korusun, Ramazan’dan önce durumumuz çok iyi değilse bile Ramazan’da bunu düzeltmemiz gerekir. Örneğin, namazda ihmalimiz varsa, helal haram konusunda duyarsız isek, milletin namusu konusunda dikkatsiz durumdaysak, Ramazan okulundan yararlanmamız, pişmanlık gösterip Allah’a dönmemiz zorunludur.
Ramazan’dan önce durumu iyi olanlarımızın ise, daha iyi olmak için çaba göstermesi gerekir. Şu halde Ramazan günlerini namaz, ibadet, Kur’an-ı Kerim okuma, virdlerle değerlendirelim. Hatme ve sohbetlere koşalım. İşte akıllı kimsenin yapacağı iş budur, aziz kardeşlerim.
Yüce Allah’a dua ve niyazda bulunuyorum ki, bizleri Ramazan okulundan istifade edenlerden eylesin. Bu mübarek ayda, taat ve ibadet konusunda bizleri muvaffak kılsın. Vakitlerimizi ibadetle geçirmeyi nasip etsin. Bizleri günahlardan uzaklaştırsın. Kendilerini sürekli İlahi huzurda hissedenlerden eylesin. Bozmayacağımız sağlam bir tövbeyi nasibimiz kılsın.