Muhterem Müslümanlar, inanın ki, insanlarla her konuştuğumda acaba bu insanlara ne söylesem, diye düşünürüm. Neye ihtiyaçları var, diye tefekkür ederim. İnsanları dinlerinden uzaklaştıran, Hazret-i Peygamberi dinlemekten alıkoyan ve günahlara dalmalarını netice verip onları Allah’tan uzaklaştıran şey nedir?
Kardeşlerim, bu durumun gerçek sebebi dünya sevgisidir. Çünkü dünya sevgisi bütün günahların başıdır. Dünya sevgisi insanı mahveden bir hastalıktır, kalbi öldürür. Dünya sevgisi insanı İlahi emirlere karşı tembelleştirir ve Allah’tan uzaklaştırır. Oysa aziz kardeşlerim, insanın şanı şerefi Allah’a yakın olmasıyla gerçekleşir. İnsan, Allah’ın ipine, yoluna, Kur’an’ına bağlılığı oranında itibar kazanır.
Kardeşlerim, Hazret-i Peygamberin dünya sevgisini yermesi, bizleri işimizden gücümüzden alıkoyması anlamına gelmiyor. İslam, bizden çoluk çocuğumuz için çalışmaktan geri durmamızı istemiyor, helalinden mal kazanmamıza engel olmuyor. Hayır, kesinlikle böyle bir durum söz konusu değildir. Yasaklanan şey, kalbimizi dünya sevgisine bağlama; mal, mülk, makam, mevki, evlad-ü iyal, ziraat, ticaret sevgisiyle kalbimizi doldurma hususudur. Bunlar yasaklanmıştır. Çünkü anılan sevgilerle tıka basa doldurulan kalp Allah sevgisinden uzaklaşır. Şu halde, akıllı kimse kalbini Allah sevgisiyle doldurur ve O’na (cc) bağlar.
Kardeşlerim, babam Şeyh Hazretlerinden şunları dinledim: Evliyanın büyüklerinden Hatem Asam demiş ki, “Bir kısım insanın şan ve şerefi soyda sopda zannederek oraya yöneldiklerini; bir kısmının da onur ve itibarın mal ve mülkte olduğunu düşünerek sürekli mal topladıklarını; bazılarının da büyüklüğün makam ve mevkide olduğuna inanarak yüksek makamlar elde etmeye çalıştıklarını gördüm. Oysa mal-mülk sahiplerinin de, aşiret liderlerinin de hazinelere sahip olanların da, yüksek makamlarda bulunanların da eninde sonunda öldüklerini müşahede ettim. Hepsi de yok olup gittiler, sevdiklerinden ayrıldılar. Bu yüzden ben, yok olmayacak, son bulmayacak bir makama yöneldim. Şan, şeref ve itibarın Allah’a yönelmek ve ipine sağlam bir şekilde sarılmakla gerçekleştiğini anladım. Nitekim, yüce Allah buyuruyor ki: Allah katında en değerliniz, takvası en fazla olanınızdır.”
Aziz kardeşlerim, şeref ve itibar Allah katındadır. O’nun (cc) dışındaki bütün şeref ve itibarlar son bulmaya ve yok olmaya mahkumdur. Hatem Asam (ks) da diyor ki, ben Allah’ın yoluna sarıldım ve anladım ki, şan, şeref ve itibarım buna bağlıdır.
Aziz kardeşlerim, babam Şeyh Hazretleri buyuruyordu ki, “Lokman Hekim, ölüm döşeğindeyken oğluna şunları söylemiş: Yavrucuğum, seni Allah’tan korkmaya ve salih amel işlemeye çokça çağırdım. Allah’ın yasaklarından uzak durmanı, dünya sevgisinden uzaklaşmanı ve Allah’ı sevmeni istedim. İşte tam bu noktada akıl ve hikmet sahibi Lokman Hekim oğluna altı öğütte bulunuyor ve diyor ki: Oğlum sana geçmişin ve geleceğin ilmini kapsayan altı öğüdü hediye ediyorum:
Birinci öğüt: Kalan ömründe daha fazla fani dünyaya bağlanma. Dünyaya gönül bağlama. Dünyada iki yılın mı kalmış, üç mü, dört mü, beş mi… Hepsi bu kadar. Daha fazla meşgul olma. Ömrünü Allah yolunda tüket, O’nun (cc) ibadetinde, takvasında harca.
İkinci öğüt: Yavrucuğum Allah’a olan ihtiyacın kadar O’na (cc) kulluk et. O’na (cc) ne kadar ihtiyaç duyuyorsan o kadar ibadet et. Haşa, Allah’a hiç ihtiyacın olmadığını düşünüyorsan, O’na (cc) ibadet etme.
Dikkat buyurun aziz kardeşlerim, bu, basit gibi görünen ama aslında çok derin anlamı bulunan bir sözdür. Öyle ya aziz kardeşlerim, hangimiz Allah’a muhtaç değiliz ki! Sağlığımız, çoluk çocuğumuz, dilimiz ve elimiz, kısacası her şeyimizle Allah’a muhtaç değil miyiz? Alıp verdiğimiz nefes bile O’nun (cc) emriyle değil midir? Allah nefesimizi durdursa yaşama imkanımız var mıdır? Kesinlikle hayır! Şu halde, her an Allah’a muhtacız ve her an O’na (cc) ibadet etmek durumundayız. Görünürde dünya işleriyle meşgul olsak bile bir an bile O’nu unutmamalı ve gaflete dalmamalıyız. Biz hiçbir şeyimize sahip değiliz. Bedenimiz, kalbimiz, ruhumuz hülasa her şeyimiz Allah’ın mülküdür. Öyleyse yaptığımız her şey O’nun (cc) rızasına uygun olmalıdır.
Aziz kardeşlerim, verdiği nimetlere karşılık Allah’a şükretmek zorundayız. İki elimizi, iki gözümüzü Allah verdi bizlere. Gücümüzü, kuvvetimizi, sağlık ve afiyetimizi bize ikram eden O (cc). Öyleyse verdiği bu organlarla O’na (cc) şükretmek durumundayız. Görevimiz şükürdür, nankörlük değil. Allah’ın verdiği bu nimetleri O’nun (cc) rızası doğrultusunda kullanmamız şükrün ifadesidir. Bunları Allah’ın emirlerine aykırı kullanmak nankörlüğün ta kendisidir. Gözümüzü haramda kullanarak, gıybet ve dedikodu yaparak, fuhuşta bulunup fasıklık ederek bu organları kullanmak Allah’a isyan anlamına gelir.
Üçüncü öğüt: Elde etmek istediğin yüce makamlar kadar ahirete çalış.
Aziz kardeşlerim, herhangi bir yolculuğa çıkan kimsenin gücü ve imkanı nispetinde yol hazırlığı yaptığını biliyoruz. Ahiret yolculuğu için ise çok şey gerekiyor kardeşlerim. Bu yüzden Hazret-i Lokman oğluna, ihtiyaç duyduğun kadar ahirete çalış, diyor. Aziz kardeşlerim, dünyanın ömrü ahirete nispeten azdır. Fakat maalesef az sayıdaki bu günler için çok fazla çalışıyoruz. Çok çaba ve gayret gerektiren ahiret için daha az vakit ayırıyoruz. Sizce bu akıl kârı mıdır? Bu insaf mıdır, tedbir midir? Kesinlikle hayır! Yeminle ifade ediyorum ki, bu ne akıllıca bir iştir ne de insafla bağdaşır? Tedbir ve hazırlıkla hiç alakası yoktur.
Dördüncü öğüt: Çaba ve gayretin ateşten kurtulmaya yönelik olsun, bu noktada emin oluncaya kadar çalışmanı sürdür.
Demek istiyor ki, hedefin cehennem ateşinden kurtulmak olsun. Bu husus kesin bilinebilecek bir durum olmadığına göre, kimin cehennemden kurtulduğunu sadece Allah bildiğine göre, gece-gündüz sürekli olarak Allah’a ibadet et ki, cehennemden kurtulasın demek istiyor.
Beşinci öğüt: Allah’ın azabına katlanabilmen oranında günah işle.
Aziz kardeşlerim, hangimiz basit bir sigaranın ateşine dayanabilir? Peki o zaman, harareti dünyadaki ateşten altmış dokuz kat daha sıcak olduğu ifade edilen cehennem ateşine nasıl dayanabiliriz? Rabbimiz cümlemizi muhafaza buyursun.
Altıncı öğüt: Günah işlemek istediğin zaman, Allah’ın seni görmeyeceği bir yere git.
Demek istiyor ki, Allah’ın emirlerini çiğneyip günah işlemek istediğin vakit, Allah’ın seni görmeyeceği bir yer ara, Allah seni görmüyorsa dilediğini yap. Ancak, aziz kardeşlerim, malumdur ki, Allah’ın görmediği hiç bir şey yoktur, hiç bir şey O’na (cc) gizli kalmaz, kalplerden ve hayallerden geçeni de bilir. Şu halde O’ndan (cc) kurtulmak mümkün değildir. Bu durum, murakabeyi önemseyen gerçek tarikat ehlince bilinen bir husustur. Ancak aziz kardeşlerim, maalesef imanı son derece zayıf olan insanoğlu bütün bunlara rağmen günah işliyor, isyan ediyor. Allah’ın kendisini gözetlediğini unutarak çirkin işler yapıyor. Oysa yaptıklarını küçük bir çocuktan bile gizlemeye çalışıyor, toplumun önünde yapmaktan kaçınıyor. İnsanlardan utanıyor da insanların Rabbinden utanmıyor.
Bu değerli öğütlerden ders almamızı ve ölünceye kadar unutmamamızı Rabbimden niyaz ediyorum. Daha fazla ibadet etmemiz, İlahi yasaklardan ve isyanlardan uzaklaşmamız konusunda Mevlam bizleri muvaffak kılsın. O’nun (cc) her şeye gücü yeter.