Babam Şeyh Hazretlerinden (k.s.) şunları duydum: ‘ Bu adap, bu ilke ve prensipler, insanın canı istediğinde yiyip içmesi için yanı başına koyacağı yiyecek ve meyve değildir. Tam aksine, bunlarla sürekli meşgul olmak, bu adap uğruna çaba ve gayret sarf etmek gerekir. Bir kısım insan da bu tarikatı ve adabı kendi malları ya da veraset yoluyla kendilerine intikal eden bir şey zannediyorlar. Kesinlikle hayır! Bu tarikat ve adap, uğrunda çalışıp çabalayan ve bu yolda emek sarf eden kimselerin malıdır, onlara aittir. Bu parlak, değerli ve pek yüce ilkeler ancak çalışarak elde edilir. Dolayısıyla bu uğurda kim daha fazla gayret sarf ederse yüce Allah ona daha fazla ikram ve ihsanda bulunur ve o kimse şeyhine de daha yakın olur. ‘
Değerli kardeşlerim, bu adap ve ilkeler bidat ve hurafelerden korunmuş, şeriata aykırı hususlarla kirlenmemiştir. Hiç kimse, bu adabın dünyevi menfaat üzere devam edebileceğini, Sadat-ı Nakşibendiyye’nin (r.anhüm)kurdukları sağlam ve doğru şekilden uzaklaştırılarak bu tarikatın korunabileceğini düşünmesin. Bu yüzden herhangi bir mürit ya da alim, birtakım değişiklikler ve dejenerasyonlar yapmaya kalkışırsa özünü kaybedeceğini, faydadan mahrum kalacağını unutmasın. Ruhaniyet ve istifade adaba kesin bağlılıkla mümkündür.
Tarikattan yararlanmayı düşünüyorsak sağlam yolu korumak ve Sadat-ı kiramın ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmak zorundayız. Bu adabın meyvelerini elde etmek elbette kolay değildir. Çünkü bu ilke ve prensipler dinin bizzat kendisidir. Bu yüzden nefse ağır gelir. Nefis, her zaman heva ve hevesin peşinde koşmak ister. Bu da insanı Hak’tan saptırır. Nakşibendi tarikatının önemli hedeflerinden bir tanesi de nefsi eğitmek ve kontrol altına almaktır. Nefis, övülmek, okşanmak ve insanlar tarafından beğenilmek ister. Bundan dolayı nefsin karşısına dikilmek kolay bir şey değildir. Son derece zordur. Zorluklara katlanmadan da bir yere varmak mümkün değildir.
Akıllı olan emredildiği şekliyle bu adaba uyar, bütün çeşitleriyle sıkıntıya katlanır. Bu sıkıntı bazen maddi bazen de manevi olabilir. Bazen sıkıntı fakirlik şeklinde, bazen musibet şeklinde bazen de farklı şekillerde tezahür edebilir. Çünkü hiçbir şey kolayca elde edilmez. Bu yüzden taat, ibadet, zikir ve evrad konusunda sabırlı olmak gerekir. Sabır zor ise de sabır göstermeden maksada ulaşmak mümkün değildir.
Babam bir sohbetinde, Seyda-i Tahi ailesine mensup Şeyh Maşuk’un (k.s.) şöyle dediğini bizzat nakletmişti: “Bizim orada son derece alim ve zeki bir zat bana dedi ki, ‘Düşündüm, taşındım Şeyh Ahmed Haznevi (k.s.) yanında seyr-ü sülûk etmeye karar verdim. Ancak bünyem çok zayıftı. Seyr-ü sülûkte zorlanırım, sıkıntılara katlanamam, çünkü çok cılız ve zayıfım, gücüm yok, diyordum. Bu yüzden istihare yapmayı düşündüm. Rüyada Şeyh Ahmed Hazretleri (k.s.) bana, keklik avına çıkan, kekliği kaldırmasını ve sıçramasını bilecek, diyordu.”
Kardeşlerim, genellikle kar yağınca keklikler, taşların, kayaların arkasına saklanır ya da dikenli otlar ve ağaçlar arasında gizlenir. Kar yağınca köylüler kuşları korkutup uçurmak için birtakım sesler çıkarırlar. Keklik uçmaya çalışınca, o durumda, yüz-iki yüz metreden fazla uçamaz, çünkü karın ağırlığı kanatlarına çökmüştür. Böylece köylüler koşup onları yakalarlar. Bu alim zat diyor ki, “Şeyh Ahmed Haznevi Hazretleri (k.s.) bana, öncelikle keklikleri yerlerinden kaldırmam gerektiğini ifade ederek zahmete katlanmamın lüzumuna işaret etti.” Ancak söz konusu alim, keklikleri kaldırmayı beceremediğini dile getirerek üzüntüsünü belirtiyordu.
Aziz kardeşlerim, tarikatın adabından istifade etmek kolay olmuyor. Bu iş tesadüfen kendi kendine temenni ederek gerçekleşmiyor. Babam Şeyh Hazretleri de (k.s.), yararlanmanın şartı olarak muhabbeti ortaya koyuyordu. Mürit ve salikin muhabbeti oranında istifade ettiğini vurguluyordu. Sevgi, aşk ve muhabbet zorlukları kolaylaştırır, engelleri aştırır. Fakirlik ve yorgunluk muhabbet ehli için engel teşkil etmez. Muhabbet kavuşmayı sağlar. Nitekim şair diyor ki;
“Maşukuna boyun eğ çünkü aşk kolay değildir.
Onun muhabbeti her türlü sıkıntıyı giderir.
Boyun eğ, güzelliğinin parıltısından keyif alırsın.
Maşuk memnun olunca kavuşma gerçekleşir.”
Gerçek bir muhabbet varsa maksada ulaşmak mümkün olur. Sevgi, aşk ve muhabbet olmadan hiçbir yere varılmaz.
Kardeşlerim, diğer organlara da boyun eğdirmekle birlikte muhabbetin merkezi kalptir. Kalplere hakim olan Allah (c.c.), dilediği veli dostuna da kalplere egemen olma gücü verir. Yüce Allah, Nakşibendi Sadatına da (r.anhüm) bu alandan olağanüstü ikramlarda bulunmuştur. Kalpte başka sevgililer varsa muhabbete perde ve engel olur, dolayısıyla istifade de kaybolur.
Her şeyden önce, adaptan istifade etmek isteyenin, muhabbet sahibi olması gerekir. Bu müridin başka takıntıları varsa, maksada ulaşması mümkün değildir. Bu takıntı ve engellerin çeşidi önem arz etmez. Bu, mal-mülk olabileceği gibi çoluk-çocuk da olabilir. Kalpte farklı şeyler bulundurmak müridi sevgilisinden uzaklaştırır.
Kimine göre, günümüzde bu prensip ve adabı uygulamak zordur. Şeyh Hazretleri (k.s.) bu bağlamda buyuruyordu ki, “Bizim dışımızdaki insanlar varlıklarını sürdürebilmek için tarikatta bazı değişiklik ve yozlaştırmalar yaparlar ki, -güya- etraflarındaki insanlar kaçmasın. Biz ise değiştirme ve yozlaştırma yoluna gitsek korkarız ki etrafımızda hiç kimse kalmaz.”
İnsanların teveccühü ve Şeyh Hazretlerinin tarikatının adabına yönelmeleri, Sadatımızın adap ve ilkelere sıkı sıkıya bağlı olduklarından kaynaklanmaktadır. Çünkü adap ve prensiplerde en ufak bir oynama söz konusu değildir. Bu yüzden öncelikli görevimiz, Sadatımızdan aldığımız asli şekliyle, bu adabı sıkıca korumak ve ona bağlı kalmaktır. Aksi takdirde, Allah korusun, bu adap, ilke ve prensipler yok olup gider.
Bize gerçek muhabbeti nasip etmesini yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Rabbim kalbimizi korusun. Allah’ın sevgisinden uzaklaştıracak her türlü şeyden bizleri muhafaza etsin. Sadatımızın adabını, koruyup kollama noktasında bizleri muvaffak etsin, bu konuda güvenilir insanlar kılsın. Allah bizleri Sadatımızın bereketinden mahrum etmesin. Rabbimizin her şeye gücü yeter.