Sizin aranızda olduğum zamanki mutluluk ve sevincimin derecesini ifade edemem. Samimiyetle söylüyorum ki, zaman zaman sizinle beraber olmak ve oturmak istiyorum. Çünkü sizleri görünce, meclislerimizi güzel haliyle süslendiren kimsenin gölgesinde yaşadığımız güzel günleri hatırlıyorum.
Merhum şeyh efendi babamın aramızda oturduğu ve samimi sevgi dolu bakışlarıyla bizi gözettiği,sıcak baba şefkatiyle bizi sardığı saatleri hatırlıyorum. Allah’tan fazlı ve keremiyle hepimizi onun yolunda yürümek için güçlendirmesini, onun tarikatının adaplarını muhafaza etmeye muvaffak etmesini ve bizi ona vefalı olanlardan kılmasını istiyorum. Rabbimiz her şeye kadirdir.
Eğer ben işlerimin çokluğu ve boş vakit bulamamaktan dolayı, sizinle fazla beraber olamıyorsam bile, şundan tamamen emin olunuz ki, kalbim sizinledir, ey talebeler. Sizin halinizi takip ediyorum, hocalarınıza durumlarınızı soruyorum. Sizin çalışmalarınızı ve faaliyetlerinizi soruyorum, edep ve ahlâkınızı soruyorum. Eğer sizlerden güzel haberler alırsam, ne kadar mutlu olduğum tarif edilemez.
Sizlerin ilim talebine azimle devam etmeniz ve mütalaa, müzakere, tekrarlama, metinleri ezberleme ve bilmediklerinizi sorarak hep daha fazla çalışmanız gerekir.
Sizden, her güzel şeyde örnek olmanızı, insanlara ışıklar gibi olmanızı, nübüvvet ahlâkını taşımanızı, mütevazı, muttaki olmanızı, farz ve sünnetleri eda ederek muhafaza etmenizi, edep ehlinden olmanızı, hocalarınıza karşı edepli olmanızı, kendi aranızda da edepli olmanızı ve nerede olursanız olun diğer insanlara karşı edepli olmanızı istiyorum. Aksi halde edebin süslemediği ilmin faydası nedir ki?
Vakitlerinizi boş işlerle, uyku ve faydasız laflarla zayi etmemeniz gerekir. Çünkü ömürden geçen bir saati geri getirmek mümkün değildir. Hayatınızın her anını ilim talebi ve tahsilinde harcamanız gerekir. İlim öğrenmek çalışıp çabalamadan olmaz. İlim tahsili yorulma, meşakkatlere tahammül ve geceleri uykusuz kalmadan olmaz.
Şair şöyle der:
Rüzgârın estiği zaman ondan faydalan.
Çünkü her hareketin bir durduğu zaman vardır.
Sükunun ne zaman olacağını bilemezsin.
Bu yüzden rüzgâr eserken iyi işler yapmaktan gafil olma!
Şüphe yok ki bütün hayır, şer’i ilimleri talep etmekte ve öğrenmektedir.Bu yüzden Resulullah (sav.), “Allah birisine hayır isterse onu dinde fakih kılar.” buyurmuştur. Resulullah (sav.), Allah birinin iyiliğini isterse, onu zengin kılar, malını arttırır, evladını çoğaltır demedi, dininde fakih kılar dedi.
Dolayısıyla ilim talebesinin, hem insanların hem Allah’ın yanında derecesi yüksektir. Bu yüzden Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de âlimlerle cahillerin eşit olmadığını beyan etti ve şöyle buyurdu, “ De ki hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olabilirler mi? ” (Zümer, 9) Yani âlim ve cahil eşit olmaz, ne Allah’ın yanındaki derecesinde ne de toplumda insanlar arasındaki saygınlığında. Hayatın kıymetini anlamada da eşit olmazlar.
Abdullah bin Abbas (r.a.) “Allah, içinizden iman etmiş olanlarla kendilerine ilim verilmiş bulunanların derecelerini artırır.” (Mücadele, 11) ayetini tefsir etmiş ve şöyle buyurmuştur: Allah alimi müminden yedi yüz derece daha yukarıya yükseltir ve her iki derecenin arası yeryüzü ile gökyüzü arası kadardır.
Dinimiz bizleri, toplum cehalet ve sapkınlık içinde yolunu kaybetmiş bir halde kalmasın diye davet, tebliğ ve irşat hizmeti yapmamız için ilme teşvik etti. Peygamber (sav.) “ Kim ilim öğrenmek için yola çıkarsa, Allah Teala ona cennet yolunu kolaylaştırır. Melekler, ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler. Göklerde ve yerde bulunan varlıklar, hatta sudaki balıklar bile âlimlerin bağışlanması için Allah’a yalvarırlar. Bir âlimin sadece ibadetle uğraşan bir kimseye üstünlüğü, on dördüncü gecesinde ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin mirasçılarıdır. Peygamberler altın gümüş değil, sadece ilmi miras bırakmışlardır. İşte bu ilim mirasına konan kimse, çok büyük bir kısmet kazanmış olur.”(Ebu Davud, İlim 1; Tirmizi, İlim 19) buyurmaktadır.
Abdullah bin Mübarek Hazretlerine, “İnsanlar kimlerdir? ” diye sorulduğunda, “İnsanlar âlimlerdir.” diye cevap verdi. Yani onun gözünde âlim olmayanlar kamil insanlardan sayılmıyor. İmam Gazali (r.a.), Abdullah bin Mübarek’in (r.a.) âlimlerden başkasını insandan saymamasının sebebi nedir, neden âlimlerden başkası insanlardan değildir? diye soruyor ve şöyle açıklıyor: ‘ Bunun sebebi, insan diğer hayvanlardan ilimle temeyyüz etti, yani eğer ilim öğrenmeyen bir insan varsa bu hakiki bir insan değildir. ‘
Alimlerin makamı neden bu kadar yüksektir? Çünkü âlim Allah’ın azametini idrak eder ve bunu anlar. Allah’tan marifetine göre korkar. Fakat zavallı cahil Allah’ın Kur’ân’da zikrettiği şiddetli azabı bilmez, Resulullah’ın (sav.) kafirler ve isyan edenler hakkında zikrettiği hadis-i şerifleri duymamıştır.
Babam, Şeyh hazretleri şöyle diyordu: ‘ Bütün tehlike ilim ve âlimin bulunmadığı bölgelerdedir. Tarih okuyan kimseler Afrika ülkelerindeki pek çok kimsenin dininin ilk başlarda İslam olduğunu ve nüfusunun çoğunun müslümanlar olduğunu bilir. Fakat ilmi kaybettikleri zaman, Allah korusun bir çoğu İslam’dan döndüler. Bugün ilmin ve alimlerin kaybolduğu bazı bölgelerde ne namaz, ne ibadet ne takva ne de günahlardan uzaklaşma vardır. En büyük şeref ve bütün izzet ilimde ve bu ilimle amel etmektedir. ‘
Babam Şeyh hazretlerinden şunu da duymuştum : ‘ Harun Reşid zamanının padişahıydı. Mülkünün çokluğu ve ülkesine ait olan toprakların genişliğinden dolayı, üzerinden yağmur bulutları geçince, ey bulutlar istediğiniz yere yağmur yağdırın, onun haracı bana gelecektir, diyordu. Yani bu bulut nereye yağmur yağdırırsa yağdırsın, o Harun Reşid’in ülkesine tâbi topraklara yağmur yağdırmaktadır.
Bununla birlikte Harun Reşid, Suriye’de Fırat Nehri üzerindeki Rakka’da yaşıyordu. Abdullah bin Mübarek (r.a.) Rakka’ya geldi. Bilindiği gibi Abdullah bin Mübarek (r.a.) kıymetli âlimlerden ve salihlerin büyüklerindendir. İnsanlar onun Rakka’ya gelişini duyunca bütün Rakka halkı onu karşılamaya çıktı ve onu müthiş bir şekilde karşıladılar. İzdihamın büyüklüğünden orada bir toz bulutu yükseldi ve insanların ayakkabıları parçalandı. Harun Reşid’in hanımı, sarayın penceresinden insanların Abdullah bin Mübarek’i (r.a.) nasıl karşıladıklarına bakıyordu. Kocasına şöyle dedi; Ey Harun, işte mülk budur, yani mülk senin mülkün değildir, insanlar sana gücünden ve cezandan korktukları için saygı duyuyorlar, fakat Abdullah bin Mübarek’e (r.a.) sevdiklerinden, ilmi ve irfanına saygı duyduklarından dolayı ilgi duyuyorlar.’
Allah’a, lütuf ve fazlından sizi ilim ve marifet pınarından içmeye muvaffak etmesi, ilmiyle amel eden âlimlere örnek bir şekilde salih ve muttaki davetçiler olasınız diye kemalatı elde etmeye muvaffak kılması için dua ediyorum. Allah (c.c.) bizi şeyhimize ve onun adaplarına vefalı kılsın. Bütün amellerimizi Allah rızası için yapmaya muvaffak etsin. Size ilim talebinde güzel bir sabır versin. Rabbimiz her şeye kadirdir.