Her yıl 12 Rebiülevvel gününde (Miladi 20 Nisan’da) varlığa mübarek bir münasebet, kerim bir hatıra zuhur ediyor ve bu zuhur kalplerin akidesini yeniliyor, ruhlara safasını yeniden döndürüyor. İslam âlemi doğudan batıya, kuzeyden güneye en faziletli yaratılmış ve en değerli insan ve bütün insanlığın bildiği en büyük resulün, dünyaya gelişini kutluyor.
Kalemler ne yazarsa yazsın, O’nun (sav.) gerçek vasfını anlatamaz. O’nun (sav.) şanının ve değerinin yüceliğini, makamını ve kadrinin hakikatini sadece Efendimiz Hazret-i Muhammed’i yaratan bilir. O’nun (sav.) vasfı, Allah’ın kelamında zikredilmiş ve kıyamete kadar okunacak olan Kuran’da, o övülmüştür. Allah Teala (c.c.) şöyle buyurur: “Hiç şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzerindesin.” (Kalem, 4)
Başka bir ayette şöyle buyuruyor: “O, nefsinin arzusundan konuşmuyor! O’nun söyledikleri, bildirilen vahiyden başka bir şey değildir.”(Necm, 3-4) Bundan daha büyük vasıf var mıdır ey insanlar? Hatta Allah (c.c.) habibi Mustafasının ismini sözde ve inançta İslam’a giriş anahtarı olan kelime-i şehadette kendi adıyla birlikte zikretmiştir. “Şehadet ederim ki Allah’tan başka İlah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın resulüdür” diyoruz. Şehadet kelimesinde Allah’ın (c.c.) ismiyle birlikte Efendimiz Muhammed’in (sav.) ismini zikretmeyenin İslam’a girişi kabul edilmez. Aynı şekilde namazda da Efendimizin ismi Allah Teala’nın ismiyle birlikte zikredilir. Teşehhüdde Allah’ın (c.c.) ismiyle birlikte Efendimizin ismini zikretmeyenin namazı kabul edilmez. Bundan daha büyük yüceltme ve daha büyük bir makam var mıdır?
Sahabe-i kiram, Allah (c.c.) onların hepsinden razı olsun, O’ndaki (sav.)kerim ahlâkı bildiler ve O’nun (sav.) yüce hedefini idrak ettiler. Allah Teala (c.c.) onlara Efendimizin sırrının cemalinden bir kısmını gösterdi. O’nun (sav.) sevgisini hiçbir zaman ayrılmayacak şekilde ruhlarıyla birleştirdi. Hatta O’nu (sav.) kalplerinin tahtına oturttular ve canlarını O’nun (sav.) için feda ettiler. O’na (sav.) itaat etmek, evlatları, malları, canları ve sahip oldukları her şeyleriyle yardım etmek için biat ettiler.
Allah’ın (c.c.) gönderdiği bu rahmetten bizim istifade etmemiz gerekir. Allah Teala, Efendimiz (sav.) hakkında şöyle buyuruyor: “Ey Resulüm! Biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.”(Enbiya, 107) Yani ey Muhammed (sav.), biz seni ancak bütün insanlara rahmet olasın diye gönderdik, demektir. Kim sana iman ederse mutlu olur ve kurtulur, sana iman etmeyen ise hüsrana uğrar.
Ehl-i hikmetten birisi, Efendimizin getirdiği rahmete şöyle bir örnek verdi: Eğer Allah Teala mahlukat için yeryüzünde bol ve soğuk bir su çıkarsa, bu pınarın suyu tatlı olsa, insanlar bu pınara kolayca ulaşabilse, hayvanlarını ve ekinlerini bu pınardan sulasalar, onlar üzerindeki nimetler bu pınar sebebiyle çoğalır. Diğer yandan tembel bazı kimseler, bu sudan nasibini almasalar, pınarından su içmeseler, pınar aynı güzelliğiyle akar durur ama tembeller nasiplenemez. İşte bu pınarın kendisi, Allah’tan bir rahmettir ve iki grup insan için bir nimettir. Fakat onun suyundan faydalanmayan tembel kimse, kendisini bundan mahrum etmiştir, kendi kendine zarar vermiştir. Dolayısıyla Efendimiz -bu pınar gibi- bütün insanlar için rahmettir, hatta kâfiler için bile.
Abdullah bin Abbas (r.a.), “Ey Resulüm! Biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.” ayetinin tefsirinde, şöyle der: Yani hem müminler hem mümin olmayanlar için rahmettir. Kim Allah’a ve Resulü’ne iman ederse, bu iman o kimse için dünyada ve ahirette rahmettir. Allah’a ve Resulü’ne inanmayan ise, daha önceki milletlere isabet eden azaplardan kurtulur. Nitekim daha önce, Peygamberimizden önceki nebilerin kavmi onları yalanladıklarında Allah Teala yalanlayanları suda boğma, şekillerini değiştirme ve yere batırma gibi yollarla helak etmiştir. Fakat Peygamber Efendimizi yalanlayanların azabını Allah Teala, ölüme veya kıyamet gününe ertelemiştir. Öyleyse Efendimiz, hem müminlere hem de mümin olmayanlara rahmettir.
Allah Teala, Peygamber Efendimizi kendisinin bazı isimleriyle isimlendirmiştir. Kuran’da O’na (sav.)“Rauf” ve “Rahim”demiştir. “Şanım hakkı için, size kendinizden öyle izzetli bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz O’na ağır gelir; size düşkündür, müminlere karşı rauf ve rahimdir.”(Tevbe,128)
Yani size gelen bu Resul sizden biridir, O’nun (sav.) doğruluğu ve güvenilirliğini biliyorsunuz. Sıkıntıya düşmeniz O’na (sav.) ağır gelir. Size bir meşakkat, istenmeyen bir şey ve eziyet ulaşması O’na (sav.) ağır gelir. Sizin dalaletten doğru yola çıkmanıza çok isteklidir, tövbe etmenizi ve Hakk’a dönmenizi çok ister. O (sav.) rauf ve rahimdir, size yumuşak davranmayı sever, sizin için hayır ister. Allah Teala’nın, Efendimizi göndermekle bizi nimetlendirdiği bu rahmet ne kadar büyüktür!
Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav.)ümmetine olan rahmetiyle, bize zarar ve eziyet olacak şeylerden sakınabiliyoruz. Efendimiz bu durumu şuna benzetir: “Benim ve sizin haliniz şu adamın durumuna benzer. O adam bir ateş yakmış, bu ateşe kelebekler ve çekirgeler düşmeye başlamış, o da onları ateşten uzaklaştırmaktadır. Ben sizi belinizden tutup ateşten alıyorum sizse elimden kayıyorsunuz.” (Müslim, Fezail 19 )
Kutlu nebinin ashabına, ümmetine verdiği bu örnek, bizi uyarmak, sakındırmak; Allah’ın haramlarını işlemekten ve günaha düşmekten korkutmak içindir. Ateşe götüren nefsin arzularına uymayı, kelebeğin ateşe düşmesine benzetmiş, çünkü kelebeğin durumu ateşin ışığını takip etmektir, bu takip sonucunda kelebek ateşe düşer. Aynı şekilde şehvetlerine uyan kimseyi, bu iş sonunda azaba götürür. Peygamber Efendimiz şehvetlerine uyanların cahilliğini, kelebeğin cahilliğine benzetmiştir. Kelebek ateşin onu yakacağını zannetmiyor ama sonunda ateşin içine düşüyor.
Dünyada insanın hali de böyle, fısk u fücura, günah ve isyana dalıp bunları rahatça işliyor, dünyanın şehvetleri ve zevkleri peşinde koşuyor ne Allah’ın (c.c.) tehdidine, ne nasihat edenlerin öğütlerine ne de Resulullah’ın (sav.) irşadına dönüp bakıyor. İşte böyle gafletin içine batmışken ansızın ölülerin arasına katılıyor, orada daha önce hayır ve şerden neyi takdim etmişe onunla baş başa kalıyor.
Bizi doğru yola iletmesi ve geniş rahmetinin içine alması için Allah’a dua ediyoruz. O istediklerini yapmaya kadirdir. Allah’tan her yerde İslam’ın kuvvetini daha da güçlendirmesini, müslümanlara her meydanda yardım etmesini, üzerlerindeki bela ve zorlukları kaldırmasını ve onlara tarafından yardım göndermesini, müslümanları güzel bir şekilde dinlerine döndürmesini talep ediyorum. Allah Teala (c.c.) hepinizi hayırla mükafatlandırsın, yorgunluklarınızı dünya ve ahirette sizin rahatınız kılsın. Rabbimiz her şeye kadirdir.