Şirket´in Tarifi
Şirket kelimesinin lügat mânâsı, birbirinden ayırdedilmeyecek şekilde iki malı birbirine katmak demektir. Şu ayet-i kerime´de geçen şürekâu tabiri de bu anlamda kullanılmıştır.
Babası, annesi ve evladı olmadığı halde vefat eden bir erkek veya kadının erkek veya kızkardeşi varsa, vasiyeti ve borcu çıktıktan sonra onların herbirine terekenin altıdabiri düşer. Eğer kardeşler birden fazla iseler, hepsi vasiyet ve borç çıktıktan sonra zarara uğratılmış olmaksızın terekenin üçtebirinde ortaktırlar. Bu, Allah´tan bir tavsiyedir (emirdir). Allah âlim ve halimdir. . (Nisa/12)
Şirket kelimesi, malların karıştırılmasından başka mânâda da kullanılır. Mesela şu ayette olduğu gibi:
Bana ailemden bir vezir kıl; kardeşim Harun´u! Onunla arkamı kuvvetlendir ve onu işime ortak kıl. , CTaha/29-32)
Şirket´in ıstıiahî anlamı ise, bir malda iki veya daha fazla kişinin tayin şeklinde değil, şuyû şeklinde haklarının sabit olmasıdır; yani iki veya daha fazla kişinin bir araziye, hiçbirinin hissesi belli olmadan ortak olmalarıdır. İşte bu, şirketin genel mânâdaki tarifidir. Bu tarif akidle olan şirketi de, akidsiz olan şirketi de içine alır. Şirket´in hal manâsıyla tarifi İse ortakların kendi istek ve iradeleriyle kazanç elde etmek amacıyla yaptıkları bir akiddir.
Şirket´in Kısımları
Şirket´in tarifinden de anlaşıldığı üzere şirket bazen kâr amacıyla, bazen de başka maksatlarla kurulur. Bu nedenle âlimler şirketi, mülk ve akid şirketi olarak iki kışıma ayırmışlardır. Mülk şirketi, iki veya daha fazla kişinin kendi istek ve iradeleri dışında bir mülke ortak olmalarıdır, meselâ kardeşlere babalarından kalan miras malı gibi. Bu şirketin hükmü-şudur: Ortaklardan herbiri diğerinin payında -izin almadıkça- tasarruf edemez. Çünkü biri diğerinin velîsi değildir. Fakihler Şirket bahsinde şirketin bu türünü kasdetmezler. Bu türün her şekli kendisiyle ilgili olan miras, vasiyet ve benzeri gibi fıkhî konuların içinde ele alınır.
Fakihlerin şirketten kasıtları akid şirketidir. Bunun tarifi daha önce yapılmıştı. Akid şirketi birkaç çeşittir. Bunlardan bazıları meşru, bazıları ise meşru değildir. Biz önce şirketin meşruiyetinin hikmetinden, sonra da -Allah izin verirse- mufassal bir surette meşru olan ve olmayan şirketlerden bahsedeceğiz.
Şirket´in Meşruiyeti
Şirket genel olarak meşru ve caizdir. Kur´an ve Sünnet buna delâlet eder. Daha önce zikrettiğimiz miras ayetlerinde ´Onlar üçtebirde ortaktırlar (şerik)´ ibaresi bulunmaktaydı. Ayette geçen şerik (ortak) tabiri, şirketin caiz olduğuna delâlet eder. Zira Allah Teâlâ anabir olan kardeşleri terekenin 1/3´ine ortak kılmıştır. Ayrıca Allah Teâlâ Hz. Davud´un diliyle şöyle buyurmuştur:
Gerçekten ortakların çoğu birbirine haksızlık eder.
(Sad/24)
Ayette geçen huleta kelimesinden maksat ortaklar, şirket kuranlardır. Bu ayet yukarıda zikrettiğimiz ayeti teyid etmektedir. Ancak bu ayet tek başına delil olmaz. Çünkü bu, bizden önceki milletlerin şeriatinde varid olmuştur. En sahih görüşe göre bu bizim şeriatımız değildir.
Şirket´in meşru olduğuna delâiet eden birçok hadîs rivayet edilmiştir. Biz onların bazılarını nakledeceğiz.
Ebu Hüreyre´den merfuan rivayet edildiğine göre Allah Teâlâ -bir hadîs-i kudsî´de- şöyle buyurmuştur:
İki ortaktan biri öbürüne hıyanet etmedikçe onların üçüncüsü benim, biri diğerine hıyanet ettiği zaman ben onların arasından çıkarım.[1]
Yani Allah Teâlâ ortaklara yardım eder, mallarını ve ticaretlerini bereketlendirir. Böylece onlar doğruluk ve emanet üzere yürürler. Onlar ne zaman ki doğruluktan sapar, emanete ihanet ederler, Allah da onların mallarından ve ticaretlerinden bereketi kaldırır, yardımını keser. Böylece onların arasına niza ve husumet girer, ayrılırlar.
Sâib b. Ebî Sâib Rasûlullah´m peygamberlikten önce ticarette ortağıydı. Fetih Günü geldiğinde (Rasûiullah veya Sâib) şöyle dedi. ´Merhaba ey kardeşim! Ey benim muhalefet nedir, çekişme nedir bilmeyen (sevgili) ortağım!,[2]
Bu rivayetteki geçen ´ortağım´ ifadesi, -Hz. Peygamber´e ait olduğu kabul edildiği takdirde- şirket´in meşrûiyyetini Iiz. Peygamber´in (s.a) ikrar ettiğini gösterir. Şayet bu söz Sâib b. Ebî Sâib´in sözüyse, Hz. .Peygamber´in sükûtu, kendisinin bu konudaki takririni gösterir.
Berâ b. Azib şöyle rivayet ediyor: Zeyd b. Erkam ile ortak idik. Biraz peşin, biraz borç ile gümüş aldık. Bu haber Hz. Peygamber´in kulağına gittiğinde bize şöyle dedi:
Peşin para ile aldığınızı kabul edin ve fakat borca aldığınızı geri verin.[3]
Hadîste geçen nesie kelimesi, bir zamana kadar borç vermek anlamına gelir. Bu hadîs, şirketin caiz olduğuna delâlet eder. Ayrıca halk şirket kuruyordu, Hz. Peygamber onları bundan menetmiyordu. Müslümanlar her asırda şirket kurmuşlar, fakat hiç kimse bunun gayr-ı meşru olduğunu söylememiştir. Böylece şirketin meşru olduğunda icma oluşmuştur.
Şirket´in Meşruiyetinin Hikmeti ve Sebebi
İnsanlar güçleri dahilinde olan hususlarda Allah´ın kendilerine vermiş olduğu kuvvet, kudret ve imkânlarla tekamül etmek, genişliğe ulaşmak ister. Allah Teâlâ insanları değişik güç ve kabiliyette yaratmıştır. İnsan, hayatta muhtaç olduğu herşeyi tek başına elde edemez. Fakat başka insanlarla yardımlaşırsa, ortak hareket ederse ilerler, ihtiyaçlarını daha iyi karşılar.
Dünya hayatında (kimini zengin, kimini fakir kılarak) onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti (olan cennet nimetleri) onların (dünyada) biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. (Zuhruf/32)
Bazı kimseler zengin olur, fakat mallarını idare edip çalıştıramazlar. Bazı kimseler ise ticareti .bilir, işten iyi anlar ve fakat bir iş yapacak mala sahip değillerdir. Böylece insanlar mallarını ve güçlerini birleştirerek ticaretlerini genişletir, kolay kazanma yolları açar ve tekâmül ederler. İşte şirket, ortaklarına bu tür imkân ve kolaylıklar sağlar. Eğer şirket olmasaydı hiçbiri bu imkânları tek başına sağlayamaz, ne kadar çalışırsa çalışsın bu kadar kâr edemezdi. İnsanların maslahat ve ihtiyaçları şirket´in meşru olmasını gerektirmiştir.
Allah Teâlâ da insanların işlerini kolaylaştırmak, onlardan sıkıntıyı kaldırmak için şirket kurmayı meşru kıldı. O´nun şeriatının yüceliğinden, kanun-u ilahîsinin kemalindendir ki şirketi caiz kıldı ve onun için birtakım kaide, kural ve hükümler koydu. Bunlar sayesinde hayr ve menfaat elde edilir, zarar ve şer defedilir.
Şirket´in Çeşitleri ve Onlardan Meşru Olanlar
Akid şirketi, çeşitli şekillerde olabilir. Fakihler akid şirketini dört çe-şite.hasretmişlerdir. Onlar da şunlardır:
1. Şirket-i inan
2. Şirket-i mufavada
3. Şirket-i ebdan
4. Şirket-i vücuh
1. Şirket-i İnan
Şirket-i inan, iki veya daha fazla sayıdaki kişinin, kendisiyle ticaret yapmak için bir malda ortak olmak üzere bir araya gelmeleridir. Şirket-i inan, fakihlerin ittifakıyla meşru ve caizdir. Şirketin diğer üç çeşidini izah ettikten sonra şirket-i inan´dan mufassal şekilde bahsedeceğiz.
2. Şirket-i Mufavada
Şirket-i mufavada, ortaklardan herbirinin satma, satın alma, mudâraba, vekalet verme, borca satma, müşterek malla birlikte sefere çıkma, rehin verme, rehin alma, kefil olma, tazminat ödeme ve benzeri hususlarda, diğer ortaklara kârdan pay verilmesiyle birlikte, ortaklık malı işletmek üzere iki veya daha fazla sayıdaki şahıs arasında kurulan ortaklıktır. Şirket´in bu çeşidi Şafii mezhebine göre bâtıldır. Çünkü burada büyük bir aldatmaca sözkonusudur. Zira bu çeşit şirkette ortaklar meçhul bir meseleye vekil olur, meçhul bir şeyin kefili olur. Bunların her ikisi de bâtıldır. Bu nedenle İmam Şafii şöyle demiştir: ´Eğer şirket-i mufavada bâtıl değilse, dünyada hiç bâtıl yoktur´.
Şafii mezhebi hariç, diğer mezhepler bunun caiz olduğunu kabul etmişlerdir. Ancak birtakım kayıt ve şartlar ileri sürmüşlerdir ki bunların olması neredeyse mümkün değildir. Allah hakikati daha iyi bilir.
3. Şirket-i Ebdan
Buna aynı zamanda şirket-i a1 mal da denir. Şirket-i ebdan, herbiri bir meslek sahibi olan iki veya daha fazla sayıdaki kişinin, bedenen çalışmak ve Allah´ın kendilerine nasip kılacağı kazancı paylaşmak üzere ortaklık kurmalarıdır. Bu kişilerin meslekleri ayrı da olabilir, aynı da olabilir. Şirketin bu çeşidi de Şafii mezhebine göre bâtıldır. Çünkü burada zarar verme sözkonusudur, zarar verme ise şer´an yasaktır. Zira ortaklardan bazıları daha çok çalışır ve kazanır, bazıları az çalışır veya çalıştığı halde kazanamaz, bu durumda çok çalışıp kazanan kazancını diğer ortaklarıyla paylaşmaya razı olmaz. Şafiilerin haricinde bazı imamlar bu tür şirketi de ihtiyaç nedeniyle caiz görmüşlerdir. Çünkü şirket´in meşruiyetinin nedeni -daha önce de belirttiğimiz gibi- malın nemalandırılmasıdır. Nitekim bu tür bir şirkette, malın aslı ortaklar için taksim edilir ve dolayısıyla malın aslının taksimine duyulan ihtiyaç, çoğu kez malı nemalandırmaya duyulan ihtiyaçtan üstündür. Allah hakikati daha iyi bilir.
4. Şirket-i Vücuh
Şirket-i vücuh, iki veya daha fazla sayıdaki mutemed kişinin, halkın kendilerine olan güvenine dayanarak, vadeli olarak borca mal satın alıp bu malları satmak ve elde edecekleri kân, aralarında paylaşmak üzere or-
taklık kurmalarıdır ya da şöhretli ve tanınmış bir kişiyle tanınmayan silik bir kişinin bir araya gelerek, sermayeyi tanınmamış silik kişinin vermesi – bu sermaye ile mal satın alması, şöhretli olanın da kendi itibarından yararlanarak bu mallan satması veya şöhretli ortağın kendi itibarından yararlanarak mal satın alması, silik ve tanınmayan kişinin de bu malları satması şeklinde ortaklık kurmalarıdır ki bunların Lümü bâtıldır. Çünkü kişiler arasında müşterek bir mal yoktur. Şirkette ise aslolan maldır ve burada bir başka zarar sözkonusudur. Çünkü ortaklardan herbiri bir iş veya sanat veya başka birşeye mukabil olmaksızın kazancını arkadaşıyla paylaşmaktadır. Burada ne malın nemalandırılmasına ne de bir işe mukabil elde edilmiş bir kâr sözkonusudur. Bu bakımdan kişi bu tür bir ortaklıkla hak sahibi olamaz. Şafii mezhebi dışındaki mezhepler, ihtiyaç gerekçesiyle bu tür şirketi de caiz görmüşlerdir. Allah hakikati daha iyi bilir.
Şirket-i İnan
Şirket-i İnan´ın meşru olduğunda fakihlerin ittifak ettiklerini söylemiştik. Şirket-i İnan, şayi olan ve halk arasında bilinen bir şirket türüdür. Bu şirket ortakların fiilen iştirakleriyle kurulur ve şirket malı ortaklar arasında müşterektir. Şirkette asıl olan da budur. İştirakin mal veya çalışma ile olması arasında .fark yoktur.
Bu şirketin iki veya daha fazla sayıdaki kişiler tarafından konan ortak bîr sermaye ile kurulduğunu, bundan elde edilen kârın paylaşıldığını söylemiştik. Buna dizgin mânâsına gelen inan şirketi denilmiştir. Burada ortaklardan herbiri, bir eliyle_atın dizginini tutan, diğer eliyle atı süren bir süvariye benzetilmiştir. Ortaklardan herbiri diğerlerine tasarruf yetkisi verir ki o tasarrufdizgine benzer. Bu tasarruf yetkisi de kendi payı için verilir. Kendisi de malın diğer kısmında tasarruf yetkisine sahiptir veya ortaklardan herbiri, ortaklık sayesinde diğer ortakların malında tasarruf etme yetkisine sahip olur. Tıpkı süvarinin dizgin vasıtasıyla bineği istediği yöne çevirebildiği gibi.
Şirket-i înan´ın Şartları
Şirket-i înan´ın sahih olması için şu şartların bulunması gerekir:
1. Siga
Siga, her ortağın diğerlerine, açık bir lafızla alma, satma ve benzeri muamelelerde tasarrufta bulunma izni verdiğine delâlet eden bir ibaredir. Bu mânâya delâlet eden her lafız yeterlidir. Ancak bu lafızlar tüccarların kendi aralarında kullandıkları lafızlardan olmalıdır. En sahih kavle göre ortakların ´Biz ortak olduk´ demeleri sahih değildir. Çünkü bu ibare daha önce olan başka bir ortaklığı ifade ediyor olabilir. Meselâ bir mala miras nedeniyle ortak olduklarını kasdedebiiirler. Dolayısıyla bu ibare şirket malında tasarruf etmeyi caiz kılmaz.
2. Ortaklar sermayeye eşit şekilde katılmalıdır.
Ortaklar sermayeye eşit şekilde katıldıklarında, onlardan çalışana -kârdan daha fazla pay verilmelidir.
3. Ortakların sermayeye katılımları değişik olabilir.
Meselâ ortaklardan biri sermayenin 1/3´ini, diğeri de 2/3´sini koyar, ortak çalışırlar. Her biri malı oranında kâr alır.
4. Ortakların sermayeye katılımları ve çalışmaları farklı olabilir.
Meselâ ortaklardan biri sermayenin 1/3´ini, diğeri de 2/3´sini koyar, sermayesi düşük olan çalışır, kâr eşit şekilde paylaşılır veya çalışan kişi kârdan biraz daha fazla pay alır.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır: Bu fazlalık onun payının içinde olursa sahih olur. Meselâ payı fazlalıkla beraber kârın % 50´si, % 6O´ı, daha fazlası veya daha azı olursa bu caizdir. Fakat ona çalışmasının karşılığı olarak kârdan muayyen bir miktar tayin edilirse -meselâ ayda 1000 dirhem gibi- bu, fakihlerin ittifakıyla bâtıldır.
Buna binaen insanların kurduğu şirketlerin çoğunun fasid olduğu anlaşılır. Çünkü bu şirketlerde kârın bir kısmı ortaklardan bazılarına tahsis edilmektedir. Meselâ ortağa kârdaki payından ayrı olarak şirketten aylık verilmektedir veya kârın 1/4´i veya yarısı (1/2) çalışmasına karşılık verildikten sonra, geriye kalan kârdan da semayesi nisbetinde pay verilmektedir.
Bu şekilde şeriata muhalefet edenler Allah´ın gazabından korksunlar. Bilsinler ki fasid bir akidden gelen mal habis bir kazançtır, onda Allah´ın bereketi yoktur. Bununla beraber Hanefî ve Hanbelîlerin görüşüne göre amel etmekte de herhangibir mâni görmeyiz. Zira günümüzde insanlar az kâra razı olmaz, Allah´ın kendilerine verdiği mala kanaat etmezler. Her. ne kadar fakihier katında en güzeli, en ihtiyatlısı ortakların eşit şekilde çalışmaları ise de Hanefî ve Hanbelîlerin bu husustaki görüşleriyle amel edilebilir.
Sahih Akdin Üzerine Terettüb Eden Hükümler
Sahih olan şirket-i inan üzerine terettüb eden hükümler şunlardır:
1. Şirket malında ortakların herbiri tasarruf yetkisine sahiptir.
Çünkü her ortak diğer ortakların vekilidir. Dolayısıyla onların malında tasarruf edebilir. Kendi malında ise asaleten tasarruf eder. Fakat bu tasarruf, örfe ve diğer ortaklara zarar vermemeye bağlıdır. Bu bakımdan malı borca satamayacağı gibi, memlekette kullanılmayan para ile de satamaz. Malı fahiş bir zararla satamaz, fahiş zararla mal satınalamaz. Şirketin malıyla yolculuğa çıkamaz. Ancak ortaklar bunlara izin verirse mesele değişir.
2. Ortakların ittifak ettikleri şekilde çalışmaları vacibdir.
3. Ortaklardan birinin şirket malıyla birşey satın alması -zikredilen şartlar tahakkuk etmişse- tüm ortaklar içindir. Çünkü o diğerlerinin vekilidir. Ancak birşey olduğunda satan kişinin muhatabı malı alan kişidir. Zira diğer ortaklar satılan malın sahibine kefil değildirler.
Şirket´in Fasid Olması ve Bunun Üzerine Terettüb Eden Hükümler
Şirket´in birtakım şartları olduğunu, o şartlar tahakkuk ettiğinde akdin sahih olduğunu ve onun üzerine yukarıda zikrettiğimiz hükümlerin terettüb ettiğini beyan etmiştik. Bu şartlardan biri eksik olursa, şirket fasid olur. Şirket çalışmaya başlamadan önce fasid olduğu bilinirse, onun üzerine hiçbir hüküm terettüb etmez. Şirketin devam etmesi isteniyorsa, yeni s bir akidle sahih bir şekilde kurulması gerekir.
Şirket çalışmaya başladıktan sonra, şartlarının tahakkuk etmediği, dolayısıyla fasid olduğu ortaya çıkarsa, tasarrufun durdurulması, akdin sahih bir şekilde -devam etmesi isteniyorsa- yenilenmesi gerekir. Şirket çalışmaya başladıktan sonra, şirket´in belli bir zaman önce fasid olduğu ortaya çıktığında, onun üzerine şu hükümler terettüb eder:
1. Bu esnada elde edilen kâr, ortaklar arasında sermayeleri nisbetin-de taksim edilir. Çünkü bu kâr, ortak olan sermaye sayesinde elde edilmiştir. Şirket´in fasid olduğu ortaya çıktığına göre, kâr aslına döner. Ortaklardan herbiri sermayesi oranında kârdan pay alır.
2. Her ortak kendi hususi malından diğer ortaklara çalışmalarına karşılık ücret verir. Çünkü şirket´in fasid olmasıyla onların ortak olmadıkları anlaşılmıştır. Bu durumda onlardan biri diğerine ücretle çalışmış sayılır.
3- Ortakların şirket adına yaptıkları tasarruflar geçerli kabul edilir. Çünkü ortaklardan herbiri, diğerlerinin izniyle tasarrufta bulunmuştur.
Sahih Olan Şirket´in Sona Ermesi
Şirket akdini sona erdiren hususları şöyle sıralayabiliriz:
1. Ortakların tümünün veya bazılarının şirket akdini feshetmeleriyle şirket sona erer.
Şirket akdi caiz bir akiddir, dolayısıyla ortakların herbiri dilediği zaman onu feshetme yetkisine sahiptir. Feshetmek, şirkete son vermek demektir. Ortaklar İki kişi ise aralarında şirketin son bulduğunu belirtirler. Ortaklar.ikiden fazla ise, onlardan birinin feshetmesi, diğer ortaklar için şirketin fesholduğu anlamına gelmez.
2. Ortakların ölümüyle şirket sona erer.
Ortaklar öldüğünde mülk akid yapanların mülkiyetinden çıkarak başkalarının mülkiyetine girer. Onların da tasarruf yapma ehliyetinden yoksun olmaları ihtimal dahilindedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi şirket vekaleti tazammun eder, vekalet ise mirasçılara intikal eder. Mirasçılar ise şirket akdi yapmış değildirler. Bu bakımdan iki ortaktan biri ölürse şirket sona erer. Eğer ortaklar ikiden fazla ise şirket ölen ortak için sona erer; diğerlerinin arasında devam eder. Çünkü vekalet onlar için bakidir, tasarrufları caiz ve sahihtir. Fesh, ortağın ölümü anından itibaren -diğer ortaklar onun öldüğü zamanı bilmeseler dahi- gerçekleşmiş odur. Çünkü ölüm, hükmen tasarruf vekaletinden azletmek anlamına gelir.
3. Şirket, ortaklardan birinin delirmesi veya sürekli bir şekilde bayıl-masıyla fesholur.
Ortaklardan biri delirirse veya sürekli baygınlık geçirirse, onun için şirket fesholunmuş sayılır. Çünkü teklifin sebebi olan akıl ortada yoktur. Ancak şirketin fesholması için bir farz namazın vakti süresince baygın kalması şarttır. Bundan daha az olan baygınlık şirketin fesholmasmı gerektirmez.
Deliren ortağın vekaleti velîsine intikal eder, velîsi isterse malı taksim eder, isterse yeni bir akidle şirketi devam ettirir. Baygınlık halinin kısa süreceği biliniyorsa, bayılan ortağın vekaleti velîsine geçmez, bu durumda kimse ona velî olamaz. Ayıldığı zaman ister malı taksim eder, ister yeni bir akidîe şirketi devam ettirir. Onun yapılanlara rıza göstermesiyle de akid yenilenmiş sayılır. Fakat baygınlığın uzun süreceği biliniyorsa veya üç gün veya üç günden daha fazla baygın kalırsa, delilik halinde olduğu gibi vekalet velîye intikal eder; velî ister malı taksim eder, isterse de yeni bir akidle şirketi devam ettirir.
——————————————————————————–
[1] Ebu Dâvud/3383
[2] Ebu Dâvud 4836
[3] Ahmcd b. Hanbel, Müsncd, IV/371