Mefkud´un Tarifi
Lugatta mefkud ´kayıp, yok olan´ demektir. Mefkud´un ıstılah! mânâsı ise ´kaybolmuş, ölü veya diri olduğu bilinmeyen kayıp kimse´ demektir.
Mefkud (Kayıp Kişi) ile İlgili Hükümler
Kaybolan kişi ile ilgili hükümler bağlı olduğu şeylere göre değişir:
a. Kaybolan kişinin karısına nisbetle hükümleri
b. Kaybolan kişinin malına nisbeüe hükümleri
c. Kaybolan kişinin mirasçı olma durumuna göre hükümleri
a. Kaybolan kişinin öldüğü kesin olarak bilinmedikçe, hanımı başkasıyla evlenemez. Çünkü aslolan kaybolan kişinin hayatta olmasıdır. Öldüğü kesin olarak bilinirse, karısı başkasıyla evlenebilir.
İmam Şafii, Hz. Ali´den şöyle rivayet etmiştir: ´Kaybolan bir kimsenin hanımı belâya maruz kalmıştır, sabretsin. Onun ölüm haberi gelinceye kadar evlenmesin´,
Hz, Ali´nin, bu sözü kendiliğinden söylemesi düşünülemez. Hz. Ali bu sözü mutlaka Hz. Peygamber´den işitmiş olmalıdır.
b. Kaybolan kişinin -kaybolmadan önceki ve kaybolduktan sonra çoğalan- malları, ölümü kesinleşmeden önce taksim edilemez.
Ancak kaybolması üzerinden uzun bir zaman geçer de zann-ı galibe göre o adamın vefat ettiği düşünülürse ve kadı hükmen öldüğüne karar verirse malları taksim edilebilir. Bundan önce onun malında tasarruf etmek sahih olmaz. Zira aslolan onun hayatta olmasıdır. Bu bakımdan ancak öldüğü kesin olarak belli olduktan sonra veya kadı hükmen onun öldüğüne karar verdikten sonra malı mirasçılara taksim edilir. Onun akrabalarından olup da kadı´nın hükmünden önce ölenler -velev ki bir iki dakika önce ölmüş olsunlar- miras alamazlar. Çünkü kaybolan kişinin onlardan daha sonra ölmüş olma ihtimali vardır.
c. Kaybolan kişinin mirasçı olması, yani kaybolduğu devrede ölen yakınlarından kendisine kalan miras meselesi.
Kaybolan Kişinin Mirasçı Olma Durumu
1. Kaybolan mirasçının hayatta olup olmaması miras hususunda bir değişiklik yapmıyorsa, sanki kaybolmamış gibi miras paylaştırılır.
Meselâ ölen kişinin geride hanımı, babası, oğlu ve kaybolan kardeşi kalırsa, miras taksim edilir. Çünkü kaybolan kişi baba ve oğlu ile hacbedilir. Onun hayatta olup olmamasının mirasçılara bir etkisi olmaz. Bu bakımdan zevce terekenin 1/8´ini, baba 1/6´ini, oğul da asabe olarak geriye kalanın tamamını alır.
Yine bir kişi ölür de geride karısını, oğlunu ve bir de kaybolan oğlunu bırakırsa, zevce yine 1/8 alır, çünkü bir çocuk olduğunda diğer çocuğun kaybolması ve hayatta olup olmadığının bilinmemesi, zevcenin hissesini değiştirmez. Anneden geriye kalanın yarısını da oğul alır, diğer yarı ise kaybolan oğul için bekletilir.
2. Mirasçılardan biri kaybolmuşsa, diğeri miras alamaz.
Meselâ ölen kişi geride amcasını ve bir de kaybolan oğlunu bırak-mışsa, amca miras alamaz. Çünkü kaybolan oğulun hayatta olma ihtimali vardır. Eğer hayatta ise, amcayı hacbeder (mirastan mahrum eder). Bu durumda kaybolan kişinin ölüp ölmediği anlaşıhncaya kadar miras bekletilir.
Ölen kişi geride iki kızını, oğlunun kızını, bir de oğlunun kaybolan oğlunu bırakırsa, oğiunun kızına birşey verilmez. Çünkü kaybolan çocuğun ölü olma ihtimali vardır. Bu durumda iki kız, oğulun kızını hacbeder (mirastan mahrum eder) ve malın 2/3´sini alırlar. Geriye kalan 1/3 ise kaybolan kişinin ölüp ölmediği kesinleşinceye kadar bekletilir,
3- Kaybolan kişinin ölmüş olması veya hayatta bulunması mirasçıların bazılarının hisselerini değiştiriyorsa, ihtiyatla amel etmek için onların paylarının en azı verilir.
Meselâ ölen kişinin geride annesi, hazırda bir kardeşi ve bir de kaybolmuş kardeşi varsa, anne 1/6 alır. Çünkü kaybolan kardeşin hayatta olma ihtimali vardır. Terekenin 6 pay olduğunu farzedersek anne, ihtiyatla amel etmek için 1 pay alır. Çünkü onun payının en azı 1/6´dir. Hazırda olan kardeş.2 pay alır, bu da onun payının en azıdır. Geriye kalan 3 pay, kaybolan kardeşin durumu açığa çıkıncaya kadar bekletilir. Kaybolan kardeşin öldüğü anlaşılırsa, bekletilen 3 payın l´ini anne, diğer ikisini de hazırda olan kardeş alır. Kaybolan kişinin hayatta olduğu anlaşılırsa, bekletilen o 3 paydan hisse alamaz, bekletilen o 3 payın ikibuçuğunu kaybolan kardeş, geriye kalanı da hazırda oîan kardeş alır. Haml´in (Doğacak Olan Çocuğun) Mirası
Ölen kişinin mirasçılarından biri hamile ise, doğacak çocuğun da dikkate alınması gerekir. Onun terekedeki payı ölü veya diri olarak doğuncaya kadar bekletilir. Doğacak çocuk veya çocukların ölü, diri, kız veya erkek olması durumuna göre mirasçıların paylarının en azı verilir. Geriye kalan mal ise çocuk doğuncaya kadar bekletilir.
Meselâ ölen kişinin geride kalan hamile karısı, hamile olmasaydı veya çocuk ölü olarak doğsaydı terekenin 1/4´ini alırdı. Çocuk diri olarak doğarsa, -ister erkek, ister kız, ister bir tane, ister birkaç tane olsun- kadm 1/8 alır. Bu bakımdan hamile kadına çocuk doğmadan önce payının en azı olan 1/8 verilir. Geriye kalanı çocuk doğuncaya kadar bekletilir. Doğan çocuk erkek olursa, geriye kalan malı asabe sıfatıyla alır. Doğan çocuk kız olursa, geriye kalan malın yarısını-alır. Diğer yarı´ise Beyt´ul-Mal muntazam değilse (idareciler müsîümanların maslahatını gözetmiyorlarsa, malları gerektiği yere sarfctmiyorlarsa) kadına verilir. Beyt´ul-Mal muntazam ise doğan kızdan geriye kalan mal Beyt´ul-MaPa verilir. Doğan çocuklar ikiz olur da biri erkek diğeri kız olursa, geriye kalan mal erkek çocuğa 1, kız çocuğu 1 pay verilmek suretiyle paylaştırılır. Bütün bu durumlarda kadının hissesi değişmez. Zira kadın bu durumların tümünde 1/8 hisse alır. Eğer çocuk ölü olarak doğarsa veya doğduktan -sonra yaşamayacağı belli olursa, kadına 1/4 verilir. Geriye kalan mal ise beyt´ul-mal muntazam değilse, ölen kişinin uzak akrabalarına verilir.
ölen kişinin geride hamile karısı, babası ve annesi kalırsa, doğacak çocukların ikiz ve üçüz kız olması onların hisselerinin fazla aviedilme-sine (inceltilmesine) sebep olur. Bu durumda kadına, avh olarak 1/8 verilir ki bu, 27 paydan 3 pay demektir. Babaya avl yapılmış olarak 1/6 verilir, bu da 4 pay demektir. Anneye de baba gibi verilir. Geriye kalan 16 pay, çocuk veya çocukların doğumuna kadar bekletilir
Birbirlerine Mirasçı Olan Kişilerin Birlikte Boğulması veya Benzer Şekilde Ölmeleri Halindeki Miras Durumları
Birbirlerine mirasçı olan iki veya daha fazia kişinin hangisinin daha önce öldüğü belli olmayacak şekilde ölmeleri (meselâ suda boğulmaları, yıkılan bir binanın altında kalmaları, bir yangında ölmeleri veya bir savaşta öldürülmeleri) halinde, bu kişiler birbirlerinin mirasçıları olamazlar, onlar yabancı gibi kabul edilerek miras diğerleri arasında taksim edilir. Çünkü mirasçı olmanın şartı, varisin miras bırakan kişiden sonra öldüğünün kesin olarak bilinmesidir. Yukarıda saydığımız şekillerde ölen kişilerde ise bu şart mevcut değildir.
Meselâ ana-bababir olan iki kardeş boğulmak veya enkaz altında dalmak suretiyle ölürlerse hangisinin daha önce öldüğü belli olmaz.
Kardeşlerden biri geride hanımını, kızını ve amcasını bırakırsa, diğeri de iki kızını ve amcasını bırakırsa, kardeşler birbirlerine mirasçı olamazlar. Her iki kardeşin mirası da diğer mirasçıları arasında paylaştırılır. Birinci kardeşin mirasının 1/S´i hanımına, yarısı kızına, geriye kalan da amcasına verilir. İkinci kardeşin mirasının 2/3´si iki kızına, 1/3´i annesine verilir. Bu hüküm, hangisinin daha önce öldüğü bilinen veya aynı anda öldüğü bilinen kişiler hakkındadır. Mirasçılardan hangisinin daha önce öldüğü bilinir de sonra unuluiursa, miras hangisinin Önce öldüğü hatırlanıncaya kadar bekletilir -çünkü bu hatırlanması mümkün olan birşeydir- veya .tereke, mirasçılar birbirleriyle anlaşıncaya kadar bekletilir.
Veled-i Zina´nın Mirası
Âlimler, veled-i zina´nın (zina mahsulü olarak doğan çocuğun) nesebinin annesinden ötürü kesin olarak sabit olduğunu, zâni olan babasından ötürü ise kesinlik arzetmediğini, ayrıca şeriatın zinayı meşru bir yol olarak kabui etmediğini, bu bakımdan veled-i zina ile zârii olan babası arasında ve babasının akrabaları arasında mirasçılık olmayacağını söylemişlerdir. Fakat âlimlerin çoğuna göre veled-i zina ile annesi ve annesinin akrabaları arasında mirasçılık olabilir. Veled-i zina, annesinden ve akrabalarından miras alabilir, çünkü onun annesi tarafından olan nesebi kesin olarak bellidir. Annelik sıfatı gayr-ı meşru da olsa çocuğun annenin bir parçası olduğunun delilidir, bu da anne ile gayr-ı meşru çocuğunun arasında mirasçılığın geçerli olmasını gerektirir.
Lian Yapıldıktan Sonra Doğan Çocuğun Mirası
Kocanın, hanımından doğan veya doğacak olan çocuğun babası olduğunu reddederek dört defa ´Allah´ı şahit tutarım ki karıma isnad ettiğim zina hususunda doğru söylüyorum, doğan veya doğacak olan bu çocuk benden değildir, zina mahsulüdür´ dedikten sonra beşincisinde ´Eğer kanma zina İsnad etme hususunda ve çocuğun babası olmadığım hususunda yalan söylüyorsam Allah´ın laneti üzerime olsun´ diyerek lian yapmasının meşruiyetinin delili şu ayettir:
Eşlerine zina isnad etlikleri halde kendilerinden başka şahitleri olmayan kimselerden herbirinin (makbul olacak) şahitliği, Aüah adına dört defa yemin ederek kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna şahitlik etmektir. Beşinci yemini, eğer yalan söyleyenlerdense, Allah´ın lanetinin kendi üzerine olmasını diîemesidir.
(Nûr/6-7)
Lian yapıldıktan sonra, çocuğun nesebî babasından ayrılır ve veied-i zina´da olduğu gibi aralarında mirasçılık olmaz, fakat çocuk, annesine ve annesinin akrabalarına mirasçı olabilir.