Kasame´nin Mânâsı
Kasame, maktulün velîlerine taksim edilen yeminin adıdır. Kasame, kasem kökünden gelir ve yemin mânâsını ifade eder. Bazılarının görüşüne göre kasame´den maksat, maktulün velîleridir. Burada kasame ile elli yemin kasdedilmektedir ki bu yeminler maktulün velîlerine taksim edilir. Meselâ bir cemaat, bir kişiyi kendi yakınlarından birini öldürmekle itham etse, onların doğru söylediklerini gösteren bir karine de bulunsa, bu ´ yemini yaparlar veya ithamlarını takviye edecek bir karine olmadığında davalının yaptığı yeminlerin adına kasame denir.
Kasame, cahiliye döneminde de bilinmekteydi. Kasame ile hüküm veren ilk kişi Velid b. Muğire´dir. İslâm geldikten sonra birtakım kayıt ve şartlar eklemek suretiyle kasame´yi kabul etti. Bu kayıt ve şartlar ileride zikredilecektir.
Kasame´nin Meşruiyetinin, Delili
Kasame, asl´ın hilafına olarak varid olmuştur; zira aslolan, bey-yinenin (delil getirmenin) iddia edene (davacıya), yeminin ise inkar edene ait olmasıdır. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Beyyine (delil getirme) iddia edene, yemin de inkar edene düşer.[1]
Eğer insanlara (beyyinesiz, şahitsiz) yalnız davaları ile (iddia etmeleriyle) hakları verilir olsaydı, birtakım insanlar diğerlerinin kanlarına ve mallarına (sahip çıkmak için) muhakkak davaya kalkışırlardı. Lakin yemin de müddea aleyhe (aleyhine dava edilen) düşer.1 Eş´as b. Kays şöyle anlatıyor: Benimle bir kişi arasında Yemen´de
münakaşalı bir arazi vardı. Ben o kişiyi Rasûlullah´a (s.a) dava ettim.
Rasülullah bana şöyle dedi:
– Bir delilin var mı
– Hayır!
– Öyleyse ona yemin teklif et (ondan yemin etmesini iste).
– Ey Allah´ın Rasûlü! (Bu durumda) yalan yere yemin eder.
– Her kim yalan yere bir yemin eder, kendisi yemininde yalancı olduğu halde bu yeminle bir müslümanın malını alırsa Allah´ın gazabına uğramış olarak Allah´a kavuşur.[2]
Tahsis´in bulunduğunun delili ise Sehl b. Ebî Hasme ile Râfî b. Hadîc´in rivayet ettikleri şu hadîstir: “Muhayyısa b. Mes´ud üe Abdullah b. Sehl (bir hurma mevsimi) Hayber´e gitmişlerdi. Bu iki yoldaş Hayber´e vardıklarında hurmahkfarındaki işlerine ayrıldılar. Akabinde Abdullah b. Sehl öldürüldü. Bu kati vakasından Yahudileri itham ettiler_Nihayet öldürülen Abdullah b. Sehl´in kardeşi Abdurrahman b. Sehl ve onun amcasının oğulları Huveyyısa ve Muhayyısa beraberce Peygamber´e geldiler. Abdurrahman gelenlerin´en küçüğü olduğu halde kardeşinin öldürülmesi hakkında konuşmaya başladı. Fakat Rasûlullah (s.a) ´İlk sözü yaşlı olana bırak´ veya ´Önce en büyük olan başlasın´ ihtarında bulundu. Bu sefer Huveyyısa ile Muhayyısa, arkadaşlarının öldürülmesi hakkında konuştular. Rasûlullah şöyle dedi;
– Sizden elli kişi Hayber yahudilerinden bir kimsenin katil olduğuna yemin etmeyi ve o şahsın tamamıyla size teslim edilmesini ister mi
– Yanında bulunmadığımız ve şahit olmadığımız bir kimse üzerine nasıl yemin ederiz
– Öyleyse yahudiler kendilerinden.elli kişinin yemini ile sizin cinayet isnadınızdan berâet eder.
– Ey Allah´ın rasûlü! Onlar kâfirlerden mürekkep bir millettir.
Onlar yahudilerin yemin etmesine razı olmayınca Rasûlullah (s.a) cinayetin diyetini kendisi ödedi”.
Sehl der ki; ´Ben bir gün onlara diyet olarak verilmiş olan develerin ağılına girmiştim. O sırada o develerden bir dişi deve beni ayağıyla tepmişti´.[3]
Bu hadîsin birçok versiyonu ve değişik lafızları varcîır. Fakat tümü aynı hedef üzerinde toplanmaktadır. Bu hadîs (ve bu hadîsin diğer versiyonları), ´Beyyine (delil getirme) davacıya (iddia edene) düşer´ hadîsini tahsis etmektedir.
Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, öldürülme (kati) davasında davacının (iddia edenin) yemininin makbul olmasını, onun yeminine itimat etmeyi -eğer ortada delil yoksa veya delili iptal eden bir karine mevcutsa-caiz görmüştür.
Kasame´nin Keyfiyeti
Kasame hükmünün tahakkuk etmesi için şu hususların bulunması gerekir:
1. Öldürülen kişi bîr mekanda bulunmalı ve katilin kim olduğu belli olmamalıdır.
2. Öldürülen kişinin velîleri, bir kişinin veya bir cemaatin katil olduğunu -bu hususta bir delilleri olmadığı halde- iddia etmelidirler.
3. Maktulün velîlerinin iddialarını destekleyen bir karine olmalıdır.
Meselâ maktul, düşmanlarının arasında öldürülmüş olarak bulunmalı ve orada düşmanlarından başka da kimse bulunmamalıdır veya itham edilen kişinin elbisesinde kan lekeleri bulunmalı veya elinde kanlı bir bıçakla yakalanmış olmalıdır veya bir grup insan bir eve girmiş olmalı veya sahraya çıkmış olmalı ve döndüklerinde aralarından biri ölü olarak kalmalıdır veya adil bir kişi itham edilen kişinin katil olduğuna şahitlik etmelidir veya yalan söylemeyeceklerinden emin olunan köle ve kadınlardan oluşan bir grup o kişinin katil olduğuna tek tek gelip şahitlik etmelidirler veya diğer alâmet ve emareler, iddiacının iddiasını destekler mahiyette olmalıdır.” İşte bu durumda maktulün velî veya velîleri beyyine yerine geçen elli yemin yapmaktan müstağni olurlar, yani yemin etmeye ihtiyaç kalmaz.
Maktulün velîsi, elli defa yemin ettiğinde, davalının (itham edilen kişinin) malından diyet almaya hak kazanır. Bu yeminler beyyine (delil) yerine geçer. Maktulün velîsi birden fazla olursa, itham ettikleri şahıs veya cemaat aleyhinde ki iddialarını destekleyecek bir karine de bulunmuyorsa, velîlerin tümü elli yemine ortak olurlar ve maktulün mirasından istifadeleri oranında 50 yemini aralarında paylaşırlar. Çünkü yeminlerle sabit olan diyet, onlar arasında paylaştırılacaktır. Velîlerin herbiri payı nisbetinde yemin eder. Eğer maktulün velîsi bir kişiyi veya bir cemaati itham eder de ithamını destekleyen bir karine de olmazsa, yemin davalıya (itham edilen kişi veya cemaate) geçer; yani katillikle itham edilen kişi ´Delil getirmek, davacıya, yemin de inkar edene düşer1 kaidesi gereğince, ´Falan adamı ben öldürmedim´ diye yemin eder. Bu yeminde adamın ismi açıkça zikredilmeli veya ona işaret edilmelidir. Eğer davalı (katillikle itham edilen kişi) bu elli yemini ederse, ithamdan ve cezadan kurtulur. Eğer yemin etmezse, yeminler davacıya iade olunur. Davacı elli defa yemin ettiğinde diyet almaya hak kazanır. Davacı yemin ettiği zaman öldürmenin kasden mi, kasda benzer şekilde mi, kazaen mi olduğunu da açıklamalıdır. Eğer katl´in ne şekilde olduğunu açıklamazsa, bu yeminlerle (kasame ile) kısas sabit olmaz. Çünkü burada bir nevi şüphe vardır. (Şüphe olduğunda da cezaların düşeceği malumdur). Ancak bu yeminlerle diyet sabit olur. Davacı (itham eden kişi), cinayetin kasden işlendiğini iddia ederse, davalının (katillikle itham edilen kişinin) malından diyet alır. Davacı, cinayetin kasda benzer şekilde veya kazaen işlendiğini iddia ederse, davalının asabesinden (erkek akrabalarından) diyet alır.
——————————————————————————–
[1] Buharî/4277
[2] Müslim /138. Diğer bir rivayette ´Sana iki şahit gerekir veya o yemin eder´ seklin- nvayette ise ´iki şahidin veya delilin var mıd,r ´ diye .sormuştur
[3] Buharî/5791, Müslim/1669