Hüdne´nin Mânâsı
Lugatta hüdne ´musalaha yapmak´ anlamına gelir. Hüdne´nin istılahî mânâst ise, belli bir müddet için savaşı bırakmak hususunda sulh yapmaktır.
Şu ayet-i kerimeler hüdne´nin meşruiyetine delâlet etmektedir;
Bu, antlaşma yaptığınız müşriklere Allah ve Rasûlü´nden bir ihtardır. CTevbe/1)
Eğer onlar barışa meylederlerse sen de barışa yanaş, Allah´a tevekkül et.
(Enfal/6l)
Hz. Peygamber´in Hudeybiye senesinde Kureyş ile yaptığı musalaha da bunun meşruiyetine delâlet etmektedir.[1]
İsti´man´m Mânâsı
İstî´man, savaş ehlinden birinin herhangibir müslümandan eman is:emesidir. Eğer o müslüman o kişiye eman verirse, müslümanlann tümü o kişiye eman vermiş sayılır.
İster idareci, ister sıradan halk olsun, ister kadın, ister erkek olsun -eman verilebilecek kimselere eman vermek şartıyla- her müslüman eman verme yetkisioe sahiptir. Bir müslüman bir kâfire, kanının akı-tılmayacağı hususunda eman verdiğinde, onun kanını akıtmak müslümanların tümüne haram olur. Ona herhangibir eziyette bulunmak da müslümanların tamamına haram olur; zira Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Eğer müşriklerden biri sana sığınırsa, onu himayene al ki Allah´ın kelâmını dinlesin. Sonra onu emniyette olacağı yere ulaştır. Çünkü onlar cahil bir topluluktur. (Tevbe/6)
. .
Hüdne ile İsti´man Arasındaki Fark
Hüdne ile isti´man´ın tarifinden de anlaşılacağı üzere hüdne ile isti´man arasında bazı farklar vardır. Bu farkları şöyle sıralayabiliriz:
1. Hüdne, toplumlar arasında yapılan bir sulhtır.
Bu sulh´a, müslümanlar tarafından halife veya onun naibi, kâfirler adına da başkumandanları veya onun naibi temsilci olarak katılır. İsti´man ise kâfirlerden biri veya birkaçı ile müslü ma nlardan herhangibiri arasında olur. İster idareci, ister halktan biri olsun, ister erkek, ister kadın olsun müslümanlardan her fert eman verebilir.
2. Hüdne, müslümanlarla düşmanları arasındaki savaşı sona erdirmek için yapılan bir sulhtır.
Bu bakımdan hüdne ile savaş birarada olmaz. Fakat isti´man böyle değildir; isti´man savaş esnasında da olabilir. Meselâ harbî bir kâfir, herhangibir müslümandan eman isteyebilir. O müslüman da ona eman verebilir. Eman verdikten sonra onun kanını akıtmak veya ona eziyet etmek -ona eman verildiğini bilen- tüm müslümanlara haramdır.
Hüdne´nin Hükmü
Hüdne´nin iki durumu vardır: ”
a. Düşmanın hüdne´yi istemesi
Düşman barış istediği zaman, müslümanların halifesi de -ihtiyatlı davranmak şartıyla- barışı kabul etmelidir. Ancak hüdne´nin (barışın) dört aydan fazla uzatılması caiz değildir.
b. Müslümanların hüdne (barış) istemesi
“Bu, ancak müslümanların yararına olursa sözkonusu olabilir. Barışta müslümanların maslahatı yoksa, müslümanların barış istemesi caiz olmaz. Eğer müslümanlar barış sayesinde zafiyetten kurtulacaklarsa veya emniyetleri istikrar bulacaksa, barışı on yıl uzatabilirler.´ Bunun delili Hudeybiye barışıdır; zira Hz. Peygamber müslü mani ardaki zafiyeti görüp düşmanların onlara saldırararak zarar vermesinden endişe ettiği için Mekke müşrikleri ile Hudeybiye´de on yıllık barış antlaşması yapmıştır. Eğer banş, zafiyet nedeniyle değil de kâfirlerin müslüman olması veya haraç vermeye razı olmaları için barış yapılırsa, bu barış dört aydan fazla uzatılamaz. Şu ayet-i kerimenin mefhumu buna delâlet etmektedir:
(Ey müşrikler!) Yeryüzünde (Şevval´den başlayarak) dört ay daha dolaşabilirsiniz. Bilin ki Allah´ı aciz bırakamazsınız ve muhakkak ki Allah kâfirleri rezil edicidir. (Tevbe/2)
Isti´man´m Hükmü
İsti´man´da müslümanlar için bir maslahat varsa veya eman veren müslümamn bir menfaati varsa, eman isteyen kâfire eman vermek vacibdir. Şu ayet-i celile bunun delilidir:
Eğer müşriklerden biri sana sığınırsa, onu himayene al ki Allah´ın kelâmını dinlesin. Sonra onu emniyette olacağı yere ulaştır. Çünkü onlar cahil bir topluluktur. (Tevbe/ö)
Bir kâfir, müslümanların İdarecisinden veya idarecinin naibinden veya hefhangibir müslümandan isti´man (eman) isteyebilir. Eğer eman vermekte müslümanların maslahatı sözkonusu ise, eman vermek vacibdir. Eman veren müslüman, ister kadın ister erkek olsun, onun verdiği eman bütün /müslümanlari bağlar; zira Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: ´ ,
Müslümanların kanlan denktir. Mü´minlerin mevkice en aşağı derecede olanı, onlar adına eman verebilir.[2]
Ümmü Hâni´den şöyle rivayet edilmiştir: Ben Mekke´nin fethi yılında Rasûlullah´m yanına gittim ve onu yıkanıyor buldum. Kızı Hz. Fatima da onu perde ile örtüyordu. Kendisine selâm verdim. Rasûlullah şöyle sordu:
– Bu kadın kimdir
– Ben Ebu Tâlib´in kızı Ümmü Hâni´yim.
– Hoşgeldin Ümmü Hâni
Rasûlullah yıkanmasını bitirince bir tek elbise içinde (sırtındaki bezi çaprazvâri bağlamış olduğu halde) sekiz rekât namaz kıldı. Namaz, akabinde ben kendisine şöyle dedim:
– Ey Allah´ın Rasûlü! Anamın oğlu Ali, benim ahd ve eman verdiğim fulanı, İbn Hubeyre´yi öldüreceğini söylüyor.
– Ey Ümmü Hâni! Senin ahd ve eman verdiğin kimseye biz de ahd ve eman verdik.
Rasûlullah´ın kıldığı bu namaz, duha (kuşluk) namazı idi.[3]
Hadîsteki fulan´dan maksat, Ümmü Hâni´nin, kocası Hubeyre b. Vehb el-Mahzûmî´nin başka bir kadından olan oğlu Ca´de´dir
Hüdne ve İsti´man´ın Meşruiyetinin Şartlan
I.
Hüdne´nin Şartları
1. Hüdne, imam veya imamın vekili tarafından akdedilrrielidir.
Müslüman halkın kâfirlerle hüdne (barış antlaşması) akdetmesi veya ehl-i hâl ve´1-akd´dan bazı kişilerin kâfirlerle hüdne yapması sahih olmaz. Çünkü hüdne akdi çok önemlidir. Burada tehlike sözkonusudur. Bu bakımdan bu sulh´u, ancak savaşı ilan eden ve savaşı idare eden imam veya onun vekili akdedebilir.
2. Hüdne, düşmanla yapılmalıdır.
Hüdne, ancak müslümanların maslahatı sözkonusu olduğunda yapılabilir. Müslümanlar için herhangibir maslahat yoksa hüdne yapmak meşru ve sahih olmaz.
3. Hüdne, on yıldan fazlası için olmamalıdır.
249 Hüdne ve Isti´man
Eğer müslümanların zafiyeti sözkonusu ise, hüdne sayesinde müslümanların zafiyetten kurtulmaları mukadderse, on yıllık barış antlaşması (hüdne) akdedilebilir. Aksi takdirde dört aydan fazlası için barış yapmak caiz değildir. Halife, mutlak şekilde hüdne akdi yaparsa, bu akid sahih olmaz, Bunun delili Hz. Peygamber´in Hudeybiye´de Kureyş ile yaptığı barış antlaşmasıdır. Bu barışın süresi on yıl idi. Ayrıca Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
(Ey müşrikler!) Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. Bilin ki Allah´ı aciz bırakamazsınız ve muhakkak ki Allah kâfirleri rezil edicidir. CTevbe/2)
4. Kâfirler, kendileri lehine ve müslümanlar aleyhine batıl bir şart koşmuş olmamalıdır. Eğer kâfirler böyle bir şart koşarlarsa, halife de onların şartını kabul ederse, akid fasid olur. Meselâ müslümanlar hüdne ile akid yapmak isteseler, kâfirler müslüman esirleri ellerinde tutma şartı koşsalar veya müslümanların ele geçirdiği -menkul veya gayr-ı menkul-malların bir kısmının kendilerine iade edilmesini şart koşsalar veya müslümanların dinî vecibeleri hususunda taviz vermelerini şart koşsalar, akid fasid olur.
II. İsti´man´ın Şartları
Bir kâfire verilen eman´ın sahih olması için şu şartların mevcut olması gerekir:
1. İster bir cemaat, ister bir fert olsun eman, kâfirin talebi üzerine verilmelidir.
Harbî bir kâfire, eman istemeden eman verilmesi sahih değildir. Şu ayet-i kerime buna açıkça delâlet etmektedir;
Eğer müşriklerden biri sana sığınırsa, onu himayene al (ona eman ver).
CTevbe/6)
2. Eman veren kişinin müslüman olması gerekir. Müslümanların arasında yaşayan zımmîlerden biri, harbî bir kâfire eman verirse, bu eman geçerli olmaz. Müslümanların, zımmînin verdiği emam gözetmeleri, ona riayet etmeleri gerekmez. Çünkü müslumanları, ancak kendilerinden olan bir kişinin verdiği eman bağlar.
3. Verilen emandan, halifenin veya ordu komutanının haberdar olması gerekir.
Halife, verilen emandan haberdar olup bu emanı kabul ederse eman geçerli olur. Halife, verilen emandan haberdar olmazsa veya haberdar olduğu halde verilen emanı kabul edip tasdik etmezse eman geçerli olmaz; zira halifenin, verilen emanı iptal etme yetkisi vardır. Meselâ halife, eman verilen bir kişinin casus olduğundan şüphelenirse, ona verilen emanı iptal edebilir. Bu takdirde, verilmiş eman o şahıs veya o cemaat için geçerli değildir.
Hüdne ve îsti´man´m Üzerine Terettüb Eden Hükümler
Müslümanlarla kâfirler arasında hüdne akdi -zikrettiğimiz şartlar dahilinde- akdedildiğinde, eman isteyen kâfire eman verildiğinde, ta-. rafların bazı hususlara riayet etmesi gerekir.
I. Hüdne Akdi Üzerine Terettüb Eden Hükümler
önce hüdne akdinin üzerine terettüb eden hükümleri kısaca beyan edelim:
A. Kendileriyle hüdne akdi yapılan kişilerden el çekmek gerekir.
Onlara bir eziyet, bir kötülük yapmak haram olur. Fakat kendileriyle hüdne akdi yapılan kâfirleri, diğer kâfirlere karşı müdafaa etmek müslümanlar üzerine vacib değildir. Bu hüküm, şu iki şeyden biri tahakkuk edinceye kadar devam eder:
Hüdne (barış) müddeti bitinceye kadar.
Kâfirler, hüdne (barış) akdini bozuncaya kadar.
Meselâ barış akdini bozacak bir harekette bulununcaya veya ´Barış akdini bozuyoruz´ deyinceye kadar, barış akdi geçerli olur. Kâfirlerin tümünün veya idarecilerinin bunu söylemesi halinde akid sona erer veya fiilen savaşa başlarlarsa veya müslümanların gizli durumlarını başka kâfirlere haber verirlerse veya müslümanlardan birini öldürürlerse, müslümanlar barış antlaşmasını bozabilirler.
Kâfirlerden biri bunlardan birini yaparsa, diğerleri ona katılmazsa veya ona mâni olmaya çalışırlarsa veya halifeye, arkadaşlarının yaptığı işi tasvip etmediklerini söyleyip barış üzerinde olduklarını ilan ederlerse, hüdne akdi ortadan kalkmaz. Fakat sözleri veya fiilleriyle arkadaşlarının yaptığına karşı çıkmazlarsa ve bildikleri halde susarlarsa, hüdne (barış) akdi sona erer.
Müslümanların halifesi, kendileriyle barış antlaşması yapılan kâfirlerin ihanet edeceğinden endişe ederse, barış akdini sona erdirebilir.
Ancak bunu onlara açıkça bildirmelidir. Şu ayet-i celile buna delâlet etmektedir:
Bir kavmin (antlaşmayı bozmak hususunda) ihanetinden çekinirsen, onların yaptığı gibi sen de antlaşmayı onlara at (antlaşmayı bozduğunu onlara bildir). Şüphesiz ki Allah hainleri sevmez.
(Enfal/58) /
Onlar size doğru davrandıkça siz de onlara karşı doğru davranın. Muhakkak ki Allah sakınanları sever. Oevbe/7)
Müslümanlar, kâfirlerin ihanet etmelerinden endişe edip antlaşmayı bozduklarını onlara açıkça bildirdiklerinde, müslümanların kâfirlerle -Allah´ın emrettiği şekilde- savaşmaları helâl olur. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın halde her defasında hiç çekinmeden antlaşmayı bozarlar. Savaşta onları yakalarsan onlara (vereceğin ceza ile) arkalarında kalanları da dağıt ki böylece hatırlayıp (ibret alsınlar). (Enfal/56-57)
Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:
Kimin bir kavimle arasında antlaşma varsa, antlaşma bitene kadar veya antlaşmayı onlara atıp (harbedeceğini bildirip onların da) karşılıklı hazırlanmasına kadar, bir düğüm düğümlemesin ve bir düğüm çözmesin.[4]
B. Haramı helâl, helâli haram kılacak bir şart olmadıkça, müslümanlara kabul ettikleri her şartı yerine getirmek vacib olur.
Yerine Getirilmesi Vacib Olan Şartlara Misal
Kâfirler, müslümanlara ´Sizinle hüdne (barış antlaşması) yaparız, ancak İslâm´dan dönüp bize katılanları size teslim etmemek, fakat bizden müslüman olup sizin yanınıza kaçanları bize iade etmeniz şartıyla* şeklinde bir teklif getirirlerse ve müslümanlar da bu şartı kabul ederlerse, hüdne akdi sahih olur. Çünkü Süheyl b. Amr, Hudeybiye sulhunda müslümanlara bu şartı koşmuş, Hz. Peygamber de bunu kabul etmişti.
Yerine Getirilmesi Batı! Olan Şartlara Misal
Kâfirler, içlerinden müslüman olup müslümanlara sığınan kadınların kendilerine iade edilmesini şart koşarlarsa, bu şart batıldır; zira Allah Teâlâ müşriklerden müslüman olup müslümanlara sığınan kadınları onlara teslim etmeyi yasaklamıştır:
Ey iman edenler! Mü´min kadınlar hicret ederek size geldiğinde onîarı(n gerçekten mü´mine olup olmadıklarını kendilerine yenim verdirerek) imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi´ bilir. Onların (samimiyetle) iman ettiklerini anlarsanız, artık onları kâfirlere döndürmeyin, Ne bu kadınlar onlara (o kâfir kocalarına) ne de onlar bu kadınlara helâl değildirler. (Mümtehine/10)
C. Şartlan ve rükûnlan tamam olduktan sonra hüdne (barış) akdi lüzumlu bir akid olur.
Müslümanlar, sebepsiz yere hüdne akdini bozup onlara karşı savaş açamazlar.
II. Verilen Eman Üzerine Terettüb Eden Hükümler
a. Kendisine eman verilen kâfire, hiçbir müslümanın eziyet etmesi caiz değildir.
İster kadın, ister erkek olsun kendisine eman verilen kâfire, hem eman veren müslümanın hem de diğer müslümanlann eziyet etmesi haramdır. Ancak kendisine eman verilen kâfir, müslümanlarla savaşmaya kalkışırsa veya müslümanlar aleyhine casusluk yaptığı hususunda bazı emareler görülürse, ona verilen eman ilga edilir.
b. Kâfire verilen emanın müddeti bittiğinde veya eman alan kâfir, emanı iade ettiğinde, onu emniyette olacağı yere götürmek müslümanlann İdarecisi veya onun vekili üzerine vacibdir.
Eğer müşriklerden biri sana sığınırsa, onu himayene al ki Allah´ın kelâmını dinlesin. Sonra onu emniyette olacağı yere ulaştır. (Tevbe/6)
c. Harbî bir kâfire eman verildiğinde, bu, yerine getirilmesi gereken bir akid olur. Ona eman veren kişi, emanından dönemez. Pişman olup emanmdan dönmek istese dahi buna müsade edilmez. Ancak kendisine eman verilen kâfir, emanı ortadan kaldıran bir hareket yaparsa eman ilga olur.
——————————————————————————–
[1] Buharî/3945, Müslim/1783
[2] Ebu Dâvud/4530, Neseî, VHI/24, İbn Mâce/2683, İmam Ahmed, 1/119, (Abdullah b. Amr´dan)
[3] Buhari/3000, Müslim/330
[4] Tirmizî/1580, Ebu Dâvud/2759