Ölümü Hatırlamak
Her insanın ölümü çok hatırlaması sünnettir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Lezzetleri kaçıran ölümü çokça anın[1]
Genç, yaşlı, sağlıklı, hasta herkesin tevbe etmesi ve Allah için istikâmet sahibi olmak suretiyle ölüme hazırlanması sünnettir. Çünkü ecelin vakti, Allah katında kesin olarak tayin edilmiştir. Ölüm gençten yaşlıya, sağlıklıdan hastaya daha yakın değildir. Nice gençler vardır ki ölüm onları, gençlik hallerine daldıkları bir durumda ansızın alıp götürüyor. Nice yaşlılar da bugün-yarın ölümü bekleyip durdukları halde ömürleri uzayıp duruyor. Hastalık, bir insanın üzerine çöktüğü zaman, onun ölümü daha çok anması ve daha çok ölüme hazırlanması elzemdir.
Sekerata Giren Kişiye Yapılması Gereken Şeyler
Hastada, ölüm halinin belirtileri görüldüğünde şu hususların yerine getirilmesi gerekir.
1. Hasta sekerata girdiğinde, ailesinin yapması gereken şeyler şunlardır: Hasta sağ kolu üzerine yatırılıp yüzünün kıbleye döndürülmesi gerekir. Eğer sağ kolu üzerine yatması zor ise sırtüstü yatırılarak başının altına bir yastık koymak suretiyle yüzünün kıbleye döndürülmesi, ayaklarının iç kısımları da kıbleye gelecek şekilde yatırılması gerekir. Bunları kıbleye döndürmek sünnettir.
2. Şehadet kelimesini telkin etmek sünnettir.
Şehadet kelimesi ´Lâ ilahe illallah´ sözüdür. Ancak bu telkin güzel bir şekilde yapılmalıdır. Şehadet getirmesi için hastaya ısrar edilmemelidir. Hastanın kulağına, işitebileceği şekilde Lâ ilahe illallah sözünü tekrar etmek gerekir. Ancak hastaya ´Sen de söyle´ diye baskı yapılmamalıdır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ölümü yaklaşan kimselere ´lâ ilahe illallah´ sözünü telkin edin.[2]
3. Ölümü yaklaşmış olan kişinin yanında Yasin sûresini okumak sünnettir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ölümü yaklaşan kimselerin yanında Yasin okuyun.[3]
Hadîste geçen ´ölüleriniz´ (=mevtâkum) tabirinden murad, sekerat-ı mevt´e giren müslümanlardır.
4. Ölümün belirtilerini hisseden hastanın, Allah hakkında hüsn-ü zanda bulunması sünnettir, Hasta, günahlarını arkasına atarak bütün günahları bağışlayıcı olan rabbe yönelmelidir. O´nun yanına gittiğini düşünmelidir. Evet, kişi imanını korudukça Allah tüm günahlarını affeder. Bir hadîs-i kudsîde şöyle buyuruImuştur: ´Ben kulumun zannı üzereyim´.[4]
Ölen Bir Müslümana Yapılması Gerekenler
Bir müslüman öldüğünde yapılması sünnet olan hususlar şunlardır:
1. Gözleri kapatılıp, ağzının açık kalmaması için çenesi temiz bir bezle bağlanmalıdır.
– Ümmü Seleme şöyle anlatıyor: ´Hz. Peygamber, Ebu Seleme´nin (ölümünü müteakip) yanına girdi. Onun gözü açık halde idi. Hz. Peygamber onun gözlerini kapattı´.[5]
2. Ölünün kollan, bacakları hareket ettirilerek her âzası normal şekline getirilmelidir.
3. Karnının şişmemesi için üzerine bir ağırlık konmalıdır. Çünkü karnı şiştiğinde şekli çirkinlesin Ayrıca tüm bedenini hafif bir örtüyle örtmek mendub´dur.
4. Ölünün tüm elbiseleri çıkarılmalıdır. Cenazeyi bir tahta veya benzeri birşeyin üzerine koymak gerekir. Bu esnada sekerat anında olduğu gibi yüzünü kıbleye çevirmek gerekir. Bütün bu işleri, mahremlerinden en şefkatli olanının yapması uygun olur.
Ölen Müslümana Yapılması Vacib Olanlar
Ölen müslütnanın bir an önce yıkanması, kefenlenmesi, namazının kılınması ve defnedilmesi tüm müslümanlara farz-ı kifaye´dir. Ölünün memleketinde yaşayan müslümanlardan herhangibir kişi bu görevi yerine getirmezse, o beldede oturan bütün müslümanlar günahkâr olur.
. Ölünün Yıkanması
Teçhizin başlangıcı ölünün yıkanmasıdır. Yıkamanın iki keyfiyeti vardır:
Birinci Keyfiyet: Guslün, tahakkuk eden en az derecesidir ki böyle bir gusulle dahi günahlar ortadan kalkar. Bu gusül, ölünün bedeninde bulunan necasetleri temizledikten sonra tüm bedeni yıkamak ve üzerine su dökmekten ibarettir.
İkinci Keyfiyet: Bu, sünnetin tahakkuk ettiği en mükemmel şekildir. Gassal´m (ölüyü yıkayan kimsenin) aşağıdaki hususlara dikkat etmesi gerekir:
1. Ölü, tenha ve yüksek bir yere konmalı, avreti örtülmelidir,
2. Gassal Ölüyü yıkamak için onu geriye doğru eğik tutarak teneşir üzerine oturtmalı ve sağ dizine dayandırmak, sağ elini omuzuna, baş parmağını da ensesine koymalıdır. Sonra karnında herhangibir şey varsa çıkartmak için sol eliyle karnını iyice sıvazlamahdır. Sonra sırtüstü yatırıp sağ eline bir bez sararak ön ve arka tarafını yıkamalıdır. Sonra elindeki bezi değiştirerek yeni bir bez sararak ağzını, burnunu temizlemeli ve abdest aldırmalıdır.
3. Ölünün yüzünü ve başını sabunlamak, saç ve sakalını taramalı, saç veya sakalından düşen kılları muhafaza etmeli ve kefenlendiği zaman onları kefene koymalıdır.
4. Ölünün önce sağ tarafı, sonra sol tarafı yıkanmalı, sonra sol tarafına doğru çevirip arka yönünden sağ tarafı, sonra sağ tarafına doğru çevirip arka yönünden sol tarafı yıkanmalıdır. Böylece tüm beden yıkanmış olur. İşte bu bir yıkamadır. İkinci ve üçüncü defa bunun tekrarlanması sünnettir. Son yıkama yapılırken suya, kâfur gibi kokulu bir madde katılarak yıkama yapılmalıdır. Yalnız ihramda ölen kimse için kâfur gibi kokulu birşey kullanmak caiz değildir.
Bu geçen hükmün delili, Ümmü Atiyye´nin rivayet ettiği şu hadîstir: Biz kızım yıkamakla meşgul bulunurken Hz. Peygamber yanımıza girip şöyle buyurdu:
Kızımı su ve sidr ile üç, yahut beş, hatta gerekiyorsa bundan daha fazla da yıkayınız. En son yıkayışta kâfur yahut kâfur nev´inden bir koku kullanınız. Yıkamaya sağ tarafı ile ve abdest azalarıyla başlayınız[6]
Ölen kişi ihramda ise, bedenine kâfur ve benzeri kokulu maddeleri sürmemek şartıyla diğer ölülerin yıkandığı gibi yıkanması gerekir.
İbn Abbas şöyle rivayet ediyor: Bir kişiyi devesi sırtından attı ve çiğneyerek Öldürdü. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
Onu su ve sidr ile yıkayın, iki elbise ile kefenleyin, başını örtmeyin. Sakın onun bedenine koku sürmeyin. Çünkü Allah Teâiâ onu kıyamet gününde saçları karışmış olarak (bir rivayette “telbiye okuduğu halde”) huzura getirir.[7]
Erkek ölüyü erkeğin, kadın ölüyü de kadının yıkaması vacib´dir. Nitekim bu daha önce geçen hadîslerden anlaşılmaktadır. Ancak erkek, karısını, kadın da kocasını yıkayabilir. Eğer kadını yıkamak için yabancı bir erkekten başka kimse yoksa veya erkeği yıkamak için yabancı bir kadından başka kimse yoksa, gusül vazifesi sakıt olur, onun yerine teyemmüm yaptırılır.
Ölüyü yıkamak, onu şereflendirmek ve temizlemek için teşrî kılınmıştır. Bu bakımdan ölen her müslürnanı yıkamak farzdır. Ancak savaş alanında şehid düşen müstesnadır. Onun hükmü ileride gelecektir.
B. Ölünün Kefenlenmesi
İstenilen kefenin en azı, ölünün tüm bedenini kapatacak bir kumaşla sarılmasıdır. En sahih görüşe göre vacib olan kefen, avret yerlerini örten bir elbisedir. Kefenin en mükemmel şekli ise şöyledir: Eğer ölü erkekse üç beyaz kefene sarılmalıdır. Bunlar onun tüm bedenini örtecek kadar uzun olmalıdır. Beyaz olmayan kumaşları kefen olarak kullanmak tıpkı iç gömleğe benzer birşey ile kefenlemenin veya sarığa benzer birşey ile başı örtmenin mekruh olduğu gibi mekruhtur.
Hz. Aişe şöyle der: “Hz. Peygamber üç beyaz kefene sarılarak kefenlendi. Onların içerisinde ne gömlek, ne de sarık vardı”.[8]
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Beyaz elbise giyin, çünkü beyaz elbise giyeceklerin en hayırlılarındandır. Ölülerinizi de beyaz kefene sarınız.[9]
Eğer ölen kadın ise onu beş tane beyaz kefene sarmak sünnettir. Bunlar şu şekilde sarılmalıdır: Göbeğinden aşağısını kapatan bir peştemal, göbeğinden yukarısını kapatan bir iç gömlek, başını kapatan bir örtü ve bunları kapatan, tepeden tırnağa kadar uzanan iki uzun kefen. Çünkü Hz. Peygamber´in, kızı Ümmü Gülsüm´ün bu şekilde kefenlenmesini emrettiği rivayet edilmiştir.[10]
Bu şekil kefenleme, ihramh olmayan kişiler içindir. Nitekim bunu daha önce belirtmiştik. Eğer kişi ihramda ise onun başını açık bırakmak farzdır. Çünkü Hz. Peygamber, devesi tarafından tepilip öldürülen
kişinin, başının açıkta bırakılmasını emretmiştir. İhramda olan kadının da başı açıkta bırakılır.
Kefenin kumaşı, giyilmesi caiz olan kumaşlardan olmalıdır. Bu bakımdan erkekler, ipek kefene sarılamazlar.
C. Cenaze Namazı
Şu hadîs, cenaze namazının meşruiyetine delâlet etmektedir: ´Hz. Peygamber, Necâşî´nin vefatını, Necâşî´nin öldüğü gün insanlara haber verdi. Müteakiben halkı musallaya çıkarıp dört tekbir aldı´.[11]
Cenaze namazı, ancak ölü yıkandıktan sonra sahih olur. Cenaze namazının kılınma şekli şöyledir:
1. İhram tekbiri alınıp niyet edilir.
Niyetin keyfiyeti, dört tekbirden ibaret olan namazı farz-ı kifaye olarak şu ölünün üzerine kılmaya içinden niyet etmek şeklindedir.
2. Tekbir alındığında, normal namazlarda olduğu gibi eller bağlanıp Fatiha sûresi okunur.
3. Fatiha´yı tamamladıktan sonra ikinci tekbir alınır, eller kulak memelerine değecek kadar kaldırılır, sonra eller bağlanır. Sonra Hz. Peygamber´e salât ve selâm okunur. Bunun en efdali ise içinde Hz. İbrahim´e salât ve selâm okunanlardır. Bunlar namazın hükümleri bahsinde geçmişti.
4. Sonra üçüncü tekbir alınır ve ölü için dua edilir. Zaten cenaze namazındaki en büyük maksat duadır.
Talha b. Abdullah b. Avf şöyle rivayet etmiştir: İbn Abbas´ın arkasında cenaze namazı kıldım. Fatiha´yı okudu ve sonra şöyle dedi: ´Onlar Fatiha okumanın sünnet olduğunu bilsinler´.[12]
Ebu Usame b. Fahr´dan şöyle rivayet edilmiştir: ´Cenaze namazında sünnet olan-, imam tekbir aldıktan sonra Fatiha´yı gizlice okumak, sonra Hz. Peygamber´e salât ve selâm getirmek, ölü için dua etmek, tekbirlerden sonra birşey okumamak, sonra da gizlice selâm vermektir´.[13]
Cenaze namazının bu şekilde kılınması şöhret bulmamıştır.
Duanın en azı ´Yârab! Ona rahmet et´ veya ´Yârab! Onu affet´ demektir. Duanın ekmeli ise Hz. Peygamber´den rivayet edilen şu duayı okumaktır:
Ey Allahım! Dirimizi, ölümüzü, hazır olanımızı ve olmayanımızı, küçüklerimizi, büyüklerimizi, erkeklerimizi, kadınlarımızı bağışla! Ey Allahım! İçimizden yaşamasını dilediğini İslâm üzere yaşat, içimizden ölmesini dilediğini de iman üzere öldür.[14]Sonra şöyle dua etmelidir: Alhhumme hazâ abduke ve ibnu abdeyke. (Ey Allahım! Bu senin kulundur ve iki kulunun da evladıdır). Eğer ölü, kadın olursa şöyle dua edilmelidir:
Yârab! Şu senin kulun ve şu da iki kulunun kızıdır. Eğer kadınsa;
Allahım, bu cariyendir ve cariyenin kızıdır. Dostlarını bırakarak dünyanın genişliğinden çıkıp kabrin karanlığına girmiştir. Kabird mülâki olacak şeylerle başbaşa kalmıştır. O, senden başka ilah olmadığına ve Muhammed´in, senin kulun ve rasûlün olduğuna şehadet ederdi. Sen onu bizden daha iyi bilirsin. Yârab! O, senin misafirindir, sen, ağırlayanların en hayırhsısın. O, senin nimetine muhtaç olmuştur. Sen ona azap etmekten müstağnisin. Biz sana yalvara-rak geldik, ona şefaat ederek geldik. Ey Allahım! Eğer iyilik işleyense iyiliğini artır. Eğer kötülük işlemişse kötülüğünden vazgeç. Onu rahmetinle, rızanla karşı karşıya getir. Onu kabir fitnesinden ve azabından koru. Onun kabrini genişlet. Onun yanlarını yerden uzak tut. Rahmetinle onu emniyete kavuştur. Azabından emin kıl. Ta ki onu cennetine koyacağın zamana kadar. Ey merhametlilerin en merhametlisi!
Eğer ölen, çocuk olursa şöyle dua edilir:
5 Ey Allahım! Bu çocuğu anne ve babasına öncü kıl. Şeref, nasihat, ibret ve şefaatçi kıl. Onların kalplerine sabır ihsan eyle. Onları, evlatlarından sonra fitneye düşürme, çocuklarının ecrinden mahrum etme!
Bu duaları, İmam Şafii birtakım rivayetlerden seçmiştir. Çoğu zaman aynı mânâyı ifade eden lafızları kendisi kullanmıştır. İmam Şafii´nin öğrencileri de bunları güzel görmüşlerdir.
Bu husustaki en güçlü rivayet, Avf b. Mâlik´in rivayetidir: Hz. Peygamber, bir cenaze üzerine namaz kıldırdı. Ben de onun duasından şunları ezberledim. Hz. Peygamber şöyle diyordu:
Allahım! Ona mağfiret et, ona merhamet eyle ve onu her türlü belâ ve kötülüklerden selâmette kıl. Onu affet. Vardığı yerde ona ikram eyle, girdiği yeri (kabrini) geniş kıl. Onu su, kar ve dolu ile yıka. Ve onu beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi hatalardan temizle, ona dünyadaki mekânı karşılığında ondan daha hayırlı bir mekân, aile ve akrabası yerine dünyadakilerden daha hayırlı bir aile ve akraba, eşinden de daha hayırlı bir eş ver! Onu cennete koy ve kabir fitne-siyle cehennem azabından koru![15]
Avf b. Mâlik şöyle demiştir: “Bu duayı işitince ´keşke bu ölünün yerinde ben olaydım´ diye temennide bulundum”.
5. Sonra dördüncü tekbir alınıp şu dua okunur:
Ey Allahım! Bizi onun ecrinden mahrum etme. Ondan sonra bizi saptırma. Hem bizi, hem de onu bağışla![16]
6. Sonra sağa ve sola -diğer namazlardaki gibi- selâm verilir.
Abdullah b. Mes´ud şöyle rivayet ediyor: ´Hz. Peygamber, cenaze namazında, diğer namazlardaki selâm gibi selâm veriyordu´.[17]
Bütün bu söylediklerimizden, cenaze namazının ayakta kılındığı ve kılınması gerektiği anlaşılmaktadır.
D. Cenazeyi Defnetmek
a. Cenaze, kokusu duyulmayacak ve yırtıcı hayvanların cesedi parçalamasına engel olacak kadar derine, yüzü kıbleye dönük olarak gömülmelidir. Kabir´in en uygunu, orta boylu bir kişinin ellerini havaya kaldırdığı boydaki bir derinlikte olmasıdır. Kabir´in genişliği ise 1 zira ve 1 karış olmalıdır. Hz. Peygamber Uhud şehidleri hakkında şöyle buyurmuştur:
Kabri derin kazın, genişletin ve güzelleştirin![18]
b. Ölüyü sağ kolu üzerine yatırıp yüzünü kıbleye çevirmek vacibdir.
Eğer ölünün yüzü kıbleye çevril memişse, onun üzerine toprak atılıp kapatılmış – olsa da -cesedin bozulmadığı kanaati varsa- kabri yeniden eşip ölüyü kıbleye çevirmek vacib, yüzünü toprağa koymak ise mendubdur.
c. Eğer toprak sert ise kabire Iahd yapmak sünnettir.
Çünkü Sa´d b. Ebî Vakkas, ölüm hastalığı esnasında şöyle demiştir: ´Hz. Peygamber´in kabrine yapıldığı gibi, benim kabrime de Iahd yapın ve üzerime tuğla koyun´.[19]
Lahd, kıble tarafındaki duvarın altını, cesedin sığabileceği kadar oymaktır. Toprağın, cenazenin üzerine atılmaması için lahd´in önü ince ve uzun taşlarla kapatılmalıdır. Eğer toprak gevşekse, şak yapmak men-dubtur. Şak, kabrin tam ortasında cenazenin sığabileceği kadar bir çukur açmak, o çukurun iki tarafını da tuğla ve benzeri şeylerle yükseltip -cesedin üzerine toprak düşmemesi için- üzerini taşla örtmektir.
d. Ölü, teneşirden aşağıya ve kabre indirilirken baş tarafından tutulup indirilmelidir.
Haris, namazını Abdullah b. Zeyd´in kıldırmasını vasiyet etmişti. Abdullah onun cenaze namazını kıldırdı. Sonra onu ayakların geldiği taraftan kabre soktu ve ´Bu sünnettendir´ dedi.[20]
Ölünün en yakın erkek akrabalarından bir veya iki kişinin, düzeltmek için kabre inmeleri sünnettir. Ölüyü lahd´e yerleştiren kişi ´Bismillah! ve ala sünneti rasûlullahi´ (Allah´ın ismi ve Peygamber´in sünnetiyle) demelidir. Çünkü Hz. Peygamber böyle demiştir.
İbn Ömer´den şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber, cenaze kabre konulduğu vakit şöyle derdi: ´Allah´ın adıyla ve Rasûlullah´ın sünneti üzerine…´[21]
Cenaze Teşyî´nin Âdabı ve Bu Husustaki Bid´atlar
Cenazeyi kabre kadar teşyî etmek, erkekler için müstehabdır.
Berâ b. Âzib şöyle rivayet etmiştir: ´Hz. Peygamber, cenazenin arkasından gitmemizi, hastaları ziyaret etmemizi, aksıran kişiye ´yerhamu-kellah´ dememizi, davete icabet etmemizi, mazlumun yardımına koşmamızı emretti´.[22]
Ölü defnedildikten sonra mezarlıktan ayrılmak müstehabdır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kim cenaze namazı kılınıncaya. kadar cenazede hazır olursa ona bir kırat, kim de gömülünceye kadar cenazede hazır bulunursa ona da iki kırat vardır. ´İki kırat nedir ´ diye sorulduğunda, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: ´İki büyük dağ kadar sevap vardır, demektir.[23]
Kadınlara gelince, onların cenazeyi teşyî etmeleri müstehab değildir. Belki kadınların cenazeyi teşyî etmeleri sünnetin terki demektir. Çünkü Hz. Peygamber´in tavsiyesine aykırıdır.
Ümmü Atiyye şöyle demiştir: ´Biz kadınlar, cenazeleri takip etmekten nehyolunduk. Cenazenin arkasından gitmek bizim üzerimize farz kılınmadı´.[24]
Hz. Ali´den şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber, bazı kadınların oturduğunu gördü ve dedi ki:
– Neden burada oturuyorsunuz
– Cenazeyi bekliyoruz.
– Cenazeyi siz mi yıkayacaksınız
– Hayır.
– Cenazeyi siz mi taşıyacaksınız
– Hayır.
– Onu kabre indirecekler arasında bulunacak mısınız
– Hayır.
– O halde dönün![25]
.
Cenaze Teşyî´nin Âdabı
1. Cenazeyi yürüyerek teşyî etmek. binmekte bir sakınca yoktur.
Sevban şöyle rivayet ediyor: Bir cenazeyi teşyî ederken Hz. Peygamber´e bir binek getirildi. Fakat Hz. Peygamber, binmekten imtina 1 etti. Dönüş sırasında tekrar bir binek getirildi, bu defa ona bindi. Kendisine ´Ey Allah´ın Rasûlü! Niçin böyle yaptın 1 diye sorulunca, şöyle cevap vermiştir: ´Melekler yürüyerek gidiyorlardı. Onlar yürürken, benim bineğe binmem uygun olmazdı. Ancak onlar gittikten sonra bindim´.[26]
Cabir b. Semure´den şöyle rivayet edilmektedir: ´Hz. Peygamber, İbn Dahdah´ın cenaze namazım kıldırdı. Sonra eğersiz bir at getirildi. Bunu bir kimse Peygamber için tuttu, Rasûlullah da ata bindi. At hemen süratle seyirtmeye, sıçramaya başladı. Biz de onu takip ediyor ve etrafında koşuyorduk´.[27]
2. Cenazeyi, laubali bir şekilde yüklenip gitmek veya düşüp düşmemesini umursamadan tehlikeli bir şekilde taşımak haramdır. Cenazeyi bir tabut içerisinde taşımak sünnettir.
Eğer cenaze kadın olursa, tabut içerisinde taşımak daha da gerekli olur. Çünkü Allah Teâlâ, insanı şerefli kılmıştır.
3. Cenazeyi teşyî ederken ağıt yakmak, karışık, kalabalık bir şekilde konuşmak mekruhtur.
Sünnet olan; okumamak, zikretmemek ve başka bir şekilde sesi yükseltmemektir. Bunların yerine ölümü ve ölüm sonrasını düşünmek gerekir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: .
Cenaze, sesle ve ateşle takip edilmez.[28]
4. Cenazeyi teşyî ederken, cenazenin önünde ve ona yakın bir şekilde yürümek en güzelidir.
Çünkü onlar Allah katında, cenaze için şefaatçidirler. Bu nedenle onların önde olması daha münasiptir.
Abdullah b. Ömer´den şöyle rivayet edilmiştir: ´Rasûlullah´ı, Ebubekir´i ve Ömer´i cenazenin önünde yürürken gördüm[29].
Hz. Peygamber şöyle demiştir:
Binekli olanlar cenazenin arkasından yürürler. Yaya olanlar ise önünde, arkasında, sağında, solunda ona yakın olarak yürürler.
5. Müslüman, yakın akrabası olan kâfirin cenazesini teşyî edebilir.
6. Ölünün ailesine, ölümünden itibaren üç gün içinde taziye verilmesi sünnettir.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Bir musibet nedeniyle din kardeşine taziyette bulunan hiçbir mü´min yoktur ki Allah Teâlâ kıyamet günü ona keramet elbiselerinden bir elbise giydirmesin.[30]
Taziyetten maksat, sabır tavsiye etmektir. ´Allah ecrini artırsın, Allah affetsin* şeklinde dua etmektir.
Mukim olanlar için üç günden sonra taziyette bulunmak mekruhtur. Ancak mukim olmayanlar üç günden sonra da taziyette bulunabilirler. Çünkü üzüntü, üç günde sona erer. Üç günden sonra taziyette bulunmak ise onları üzmek demektir. Taziyette bulunmayı tekrar etmek de mekruhtur. Taziye en erken definden sonra olmalıdır. Çünkü ölünün ailesi definden Önce defin işleriyle meşguldürler. Ancak üzüntüleri çok fazla ise, definden önce taziyette bulunmak -onlara sabır tavsiye etmek için- daha iyi olur. Taziyette bulunurken A´zemehahu ecrake ve ahsene azabeke ve gafere H meyyitike ve avvedekeîîahu an musibetike hayren (Allah senin ecrini artırsın, sabrını güzelleştirsin, ölünü affetsin. Musibetine karşılık sana hayırlar versin) demek mendubtur.
Cenazeleri Teşyîde Bid´at Olan Hususlar
1. Yukarıda belirttiğimiz teşyî edeplerine aykırı olan herşey bid´attır.
Meselâ cenazeyi binekii olarak teşyî etmek veya sesleri yükseltmek gibi şeyler,
2. Cenazeyi çiçek ve benzeri şeylerle taşımak.
Bu, haram bir bid´attır. Bu davranış, kâfirlerin cenaze merasimlerini taklid etmektir. Bunun, malı zayi etmekten, gurur ve kibirden başka faydası yoktur. Bu ´Falan çiçek getirdi´ denilsin diye yapılır. Oysa ölümden ibret almak gerekir.
3. Lahd veya şak yapılması mümkün olduğu halde yapmamak bid´attır.
4. Kabirleri, bina şeklinde yapmak mekruhtur.
Kabrin içinde veya dışında ateşle temas etrniş olan çimento, kireç ve benzeri maddeler kullanmak da mekruhtur.
Cabir b. Abdullah şöyle rivayet etmiştir.- ´Hz. Peygamber kabirleri ki-reçlemeyi yasakladı´.[31]
Kabrin mermer ve benzeri taşlarla yapılması haramdır. Çünkü bu, Hz. Peygamber´in yasakladığı birşeydir. Ayrıca bunda malı zayi etmek sözkonusudur, bu da şer´an yasaktır. Bir de bunda fakirlere karşı bir gurur, Allah´ın dininde buğzedilen bir şöhret sözkonusudur.
5. Bugün bazı çevrelerde yapılan mermerli, süslü kabirler gibi kabrin tesnim edilmesi ve üzerine bina yapılması tahrimen mekruhtur. Kabir, yerden ancak bir karış kadar yükseltilebilir,
Rivayet edildiğine göre Hz. Ali, Hayyac el-Esedî isimli zata ´Hz. Peygamber´in beni gönderdiği birşey için seni göndereyim mi ´ dedikten sonra şöyle devam etti: ´Hiçbir heykeli bırakma, hepsini yık ve parçala, bina gibi yapılmış hiçbir kabir bırakma, tümünü yık´.[32]
Hadîsin metninde geçen timsal kelimesi, resim ve suret demektir. Burada ruh sahibinin resmi ve heykeli kastedilmektedir.
6. Ölünün sıfatlarını saymak suretiyle matem yapıp yas tutmak haramdır. Ölüme razı olmamaya delâlet eden her söz, her fiil -göğse vurmak, elbiseleri yırtmak ve benzeri şeyleri yapmak- haramdır. Hz. Peygamber kesin ibarelerle bunları yasaklamıştır. Bunlar, Allah´ın kaza ve kaderine teslim olmamak anlamına gelir.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ölünün arkasından feryad u figanla ağlayan kadın, ölümünden önce tevbe etmezse kıyamet gününde üzerinde katranlı bir elbise ve âdeta uyuz (yaraların)dan oluşmuş bir gömlek olduğu halde kaldırılır.[33]
Kim yanaklarını yumruklar, elbiselerini yırtar, cahiliyye ehlinin yaptıkları gibi yaparsa bizden değildir.[34]
Ancak şefkatten ve kalbin rikkate gelmesinden ötürü ağlamakta bir beis yoktur.
Enes b. Mâlik´in rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber, oğlu İbrahim´i can çekişirken gördüğünde gözlerinden yaşlar akmış ve bunu müteakip şöyle buyurmuştur:
Göz ağlar, kalp mahzun olur. Biz rabbimizin razı olacağı sözden başka bir kelime söylemeyiz. Vallahi yâ İbrahim! Biz senin ayrılığınla hakikaten pek hüzünlü ve pek kederliyiz.[35]
Ebu Hüreyre şöyle demiştir: ´Hz. Peygamber, annesinin kabrini ziyaret edip ağladı, etrafındakileri de ağlattı´.[36]
7. Ölünün ailesinin yemek hazırlayıp halkı davet etmesi bid´attir Malesef günümüzde böyle yapanlar mevcuttur. Bu, Sünnet´e aykırıdır. Sünnet olan bunun tersinin yapılmasıdır; komşular veya akrabalar yemek hazırlayıp cenaze evine götürmeli veya cenaze sahiplerini evlerine davet edip onlara yemek hazırlamalıdırlar. Hazırlanan yemeğin, o gün cenaze sahiplerine yetecek kadar çok olması müstehabdır.
Cafer´in ölüm haberi geldiğinde, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Cafer´in ailesi için yemek hazırlayın; çünkü başlarına, kendilerini meşgul edecek bir durum geldi.[37]
Matem tutan kadınlar ve benzerleri için yemek hazırlamak haramdır. İsterse onlar ölünün ailesinden olsunlar. Çünkü onlar, günahta yardımlaşmakta ve matemin uzaması için şiirler okumaktadırlar. Ölünün ailesinin ´ölünün üzerinden kırk gün veya 50 gün geçti´ diyerek yemek hazırlayıp halkı evlerine davet etmeleri bid´attır. Eğer bu yemek varislerin malından yapılırsa ve onların içinde baliğ” olmayan varsa, bu yemekten yemek, haramların en büyüğünü yemek demektir. Çünkü yetim malı yenmiş, yetimin maslahatı olmayan bir yere malının sarfedilmesi suretiyle onun malı zayi edilmiş olmaktadır. Bu yemeği hazırlayanlar da, yiyenler de bu harama ortaktırlar.
8. Günümüzde yapıldığı gibi taziye için resmî mahfellerde Kur´an okumak bid´attır. Cenaze evine taziye, ölümden itibaren üç gün içinde yapılmalıdır.
Düşük Sakt) ve Şehid´in Hükmü
Sakt (düşük), zamanından önce ana rahminden düşen çocuk demektir. Şehid ise İslâm´ı müdafaa etmek üzere katıldığı savaşta öldürülen kişi demektir. Düşüğün iki durumu vardır:
a. Düştüğünde ses çıkarmaması.
Annesinin rahminde dört ayı tamamlamadan düşerse, onun yıkanması kefenlenmesi vacib olmaz. Bir beze sarılıp cenaze namazı kılınmadan defnedilmesi müstehabdır.
b. Düştüğünde ses çıkarması.
Çocuk düştüğünde kendisinde hayat belirtisi görülürse yıkanması, kefenlenmesi ve yaşlı bir müslüman gibi cenaze namazının kılınması vacib olur.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Çocuk, canlı olarak dünyaya gelmedikçe ona cenaze namazı kılınmaz ve ne varis (miras alan), ne de müverris (miras bırakan) olur.[38]
Çocuk doğarken hayat belirtisi gösterdiği zaman, namazı kılınır ve mirasçı olur.[39]
Şehid ise yıkanmaz ve kefenlenmez. Onu şehid düştüğünde üzerinde bulunan elbiselerle defnetmek sünnettir.
Cabir´in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber, Uhud savaşında şehid olan müslümanların kanlı elbiseleriyle defnedilmelerini emretmiştir. Onları yıkamadan ve cenaze namazlarını kılmadan defnetmişlerdir.[40]
Savaş meydanında yaralanıp savaştan sonra ölen bir müslüman dünyevî muameleler bakımından normal şekilde ölen müslümanlar gibi yıkanır, kefenlenir ve namazı kılınır. Şehidin yıkanıp, kefenlenip namazının kılınmamasının hikmeti, şehadet eserinin “üzerinde bulunması içindir. Onlar halkın duasına muhtaç olmadıklarından ötürü, diğer kimselere yapılan muamelelere muhtaç değillerdir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Muhammed´in nefsi elinde olan Allah´a yemin ederim ki Allah yolunda açılan herbir yara kıyamet gününde muhakkak yeni açıldığı şekli üzere gelecektir; rengi kan rengi ve fakat kokusu misk kokusudur.[41]
Kabirleri Ziyaret Etmek
Müslümanların kabirlerini ziyaret etmek, erkekler için mendub´dür. Bunda icma vardır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kabirleri ziyaret etmekten sizleri men etmiştim. Artık onlan ziyaret edebilirsiniz.[42]
Daha önce Hz. Peygamber´in, annesinin kabrini ziyaret ettiğini söylemiştik.
Kabirleri ziyaret hususunda belli bir vakit yoktur. Kabirler istenildiği her vakitte ziyaret edilebilir. Ancak kadınların kabir ziyaretine gitmeleri mekruhtur. Çünkü kadınların açılmaları, sesli olarak ağlamaları ihtimali vardır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Allah, kabirleri ziyaret eden kadınlara lanet etmiştir![43] Ancak kadınların, Hz. Peygamber´in kabrini ziyaret etmeleri sünnettir. Buna diğer peygamberlerin ve salihlerin kabirlerini ziyaret etmek de eklenirse uygun olur. Ancak açık-saçık olmamaları, erkeklerle karışmamaları, dar geçitlerde erkeklere sürtünerek geçmemeleri, yüksek sesle Kur´an okuyup salâvat getirmemeleri gerekir. Çünkü bu durumlar fitne çıkmasına sebep olabilir.
Kabir Ziyaretinin Âdabı
Ziyaretçinin, kabristana girdiğinde ölülere hitaben şöyle demesi sünnettir:
Ey mü´min bir kavmin evi, sizlere selâm olsun! Allah dilerse biz de size ilhak olunacağız.[44]
Kabristanda, kişinin bildiği sûre veya ayetlerden okuması sünnettir. Çünkü nerede Kur´an okunursa oraya rahmet iner. Kur´an okunduktan sonra kabristandakilere dua edilmelidir. Okunan Kur´an´ın sevabı ölülerin ruhlarına hediye edilmelidir. Çünkü duanın kabul olunması umulur. Duası kabul edildiğinde ölüler onun okuduğu Kur´an´ın sevabından istifade ederler. Allah hakikati daha iyi bilir.
——————————————————————————–
[1] İbn Hibban/2559 ve başka muhaddisler
[2] Müslim/916-917
[3] Ebu Dâvud/3121, İbn Hibban/720
[4] Buharî/6970, Müslim/2675
[5] Müslim/920
[6] Buharî/165, Müslim/939
[7] Buharî/1208. Başka bir rivayette ´Lebbeyk duasını okuduğu halde huzura çıkar” şeklinde varid olmuştur.
[8] Buharî/1214, Müslim/941
[9] Tİrmizî/994 ve başka muhaddisler
[10] Ebu Dâvud/3157 ve başka muhaddisler
[11] Buharî/1188, Müslim/951,- (Ebu Hüreyre´den)
[12] Buharî/1270
[13] Neseî, IV/75
[14] Tirmizî/1024, Ebu Dâvud/3201
[15] Müslim/163
[16] Ebu Dâvud/3201
[17] Beyhakî, IV/43
[18] Ebu Dâvud/3215, Tirmizı/1713, (Hişam b. Amr´dan)
[19] Müslim/966
[20] Ebu Dâvud/3211
[21] Ebu Davud/3213, Tirmizî/1046
[22] Buharî/1182
[23] Buharı/1261, Müslim/945, (Ebu Hüreyre´den)
[24] Buharî/1219, Müslim/938
[25] İbn Mâce
[26] Buharî/3177
[27] Müslim/965
[28] Ebu Dâvud/3171, (Ebu Hüreyre´den)
[29] Ebu Dâvud/3179 ve başka muhaddisler
[30] İbn Mâce/1601
[31] Müslim/970
[32] Müslim/969 ve başka muhaddisler
[33] Müslim/935, (Ebu Mâlik el-Eş´arî´den)
[34] Buharî/1232, (Abdullah b. Mes´ud´dan)
[35] Buharî/1241, Müslim/2315-2316
[36] Müslim/976
[37] Tirmizî/998, Ebu Dâvud/3132 ve başka muhaddisler
[38] Tirmizî/1032, (Câbir b. Abdullah´tan)
[39] İbn Mâce/1508, (Câbir b. Abdullah´tan)
[40] Buharî/1278
[41] Buharî/235, Müslim/1876
[42] Müsiim/977. ´Çünkü kabirleri ziyaret etmek ahireti hatırlatır1. (Tirmizî/1054)
[43] Ebu Dâvud/3236 ve başka muhaddisler, (İbn Abbas´tan)
[44] Müslim/249