UMUMÎ AÇIKLAMA
Sual mevzuu, müslümanın edebine giren mühim bir husustur. Ama, Kütüb-i Sitte müelliflerinden hiç biri, kitaplarında bu bahse müstakil bir bölüm ayırmamıştır. Değil Kütüb-i Sitte imamları, diğer hadisçilerin kitaplarında da, bildiğimiz kadarıyla Kitâbu´s-Suâl diye bir bölüm mevcut değildir. Şu halde, bu adla müstakil bir bölüme yer vermek Teysîr´in -daha doğrusu onun aslı olan Câmi´ul-Usûl´ün- tertip yönünden bir orijinalitesini teşkil etmektedir.
Sual bahsi, hadis mecmualarımızda daha ziyade edebe giren bölümlerden birinde yer alan bir bâbta incelenir, ayrıca hadisin birinci derecede ilgili olduğu bir bahiste de geçebilir. Nitekim, kitabımızın muhtelif bahislerinde sualle ilgili bazı rivayetler geçti ve her seferinde bazı açıklamalar sunduk (Mesela 3. Cilt 456-461. sayfalar görülebilir).
Şu halde, burada, sual âdâbına giren bir kısım hadisleri toptan göreceğiz. Bir kısım umumî açıklamalar daha önce geçtiği için îzahlarımızı burada kısa tutacağız.[1]
ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسُولُ اللّهِ #: دَعُونِى مَا تَرَكْتُكُمْ فَإنَّمَا أهْلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ كَثْرَةُ سُؤَالِهِمْ وَاخْتَِفُهُمْ عَلى أنْبِيَائِهِمْ. فَإذَا نَهَيْتُكُمْ عَنْ شَىْءٍ فَاجْتَنِبُوهُ، وَإذَا أمَرْتُكُمْ بِأمْرٍ فَأتُوا مِنْهُ مَا اسْتَطَعْتُمْ[. أخرجه الشيخان والترمذي .
1. (2231)- Hz. Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ben sizi terkettikçe siz de beni bırakınız. Zîra, sizden öncekileri, suallerinin çokluğu ve peygamberleri üzerindeki ihtilafları helâk etmiştir. Öyle ise sizi birşeyden nehiy mi ettim (niçin, neden diye sormaya kalkmadan) ondan kaçının. Bir şey emrettiğim zaman da onu elinizden geldiğince yapmaya çalışın, (soru sormayın).”[2]
AÇIKLAMA:
1- Müslim´in bir rivayetinde, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bu sözü hangi vesile ile söylediği açıklanır. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) der ki: “(Bir gün) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize hitabederek: “Ey insanlar Allah sizlere haccı farz kıldı. Öyle ise hacc yapın!” demişti ki bir adam kalkarak: “Ey Allah´ın Resûlü! Her sene mi!” diye sordu. Resûlullah sustu, adam sorusunda ısrar ederek üç kere tekrarladı. Sonunda Efendimiz: “Eğer “evet!” dersem bu size vacib olur ve güç getiremezsiniz” dedi ve ilave etti: “Ben sizi terkettikçe siz de beni bırakın!”
Bazı rivayetler, bunun üzerine Mâide suresinin 101. ayetinin nâzil olduğunu ve rastgele soru sormayı yasakladığını belirtir. Âyet meâlen şöyle: “Ey iman edenler! Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın…”
Daha fazla açıklama için 592. hadise bakılabilir.[3]
ـ2ـ وعن سعد بن أبى وَقّاصِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسُولُ اللّه #: إنَّ أعْظَمَ المُسْلِمينَ في المُسْلِمينَ جُرْماً مَنْ سَألَ عَنْ شَىْءٍ لَمْ يُحرَّمْ عَلى النَّاسِ فَحُرِّمَ مِنَ أجْلِ مَسْألَتِهِ[. أخرجه الشيخان وأبو داود .
2. (2232)- Sa´d İbnu Ebî Vakkas (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Müslümanlar içinde, müslümanlara karşı en büyük cürüm işleyen kimse odur ki, haram kılınmamış olan bir şey hakkında soru sorar da bu suali sebebiyle o şey haram kılınıverir.”[4]
AÇIKLAMA:
Ulemâ bu benzeri rivayetleri ve önceki hadisin açıklamasında temas edilen âyet-i kerîmeyi gözönüne alarak rastgele ve çokça sual sormayı hoş görmemiş ise de, soru sormayı mutlak olarak yasaklamamıştır. Meselenin tavzîhinde bazı ihtilaflara da düşülmemiş değildir. Kadı Ebû Bekr İbnu´l-Arabî soru sormayı mutlak yasaklamaya meyledenlere tabiatı mucibince şu sert çıkışta bulunur: “Gâfillerden bir kısmı, nevâzil´den (sonradan vukua gelen, sünnette olmayan hadiselerden) soru sormanın yasak olduğuna itikad etti ve bu âyetle de bir ilgi kurdu. Ama mesele öyle değil. Zîra âyet, cevap sonunda kötülük hasıl olacak soruları yasaklamıştır. Bu husus âyette pek açıktır. Nevazil´e giren meseleler hiç de buraya girmez.” İbnu´l-Arabî´nin görüşüne katılan İbnu Hacer: “Bu doğrudur, çünkü âyetin zâhiri, yasağı, vahyin iniş zamanıyla sınırlamaktadır” dedikten sonra sadedinde olduğumuz Sa´d hadisinin de bu görüşü te´yid ettiğine dikkat çeker. Hadiste Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) soru üzerine helâl bilinen bir şeyin haram kılınma ihtimaline dikkat çekmiştir ki, bu yetki sadece Hz.
Peygamber´e hastır. Öyle ise yasaklama öncelikle Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanıyla ilgilidir.
Ama bu yasağın her devre bakan bir vechinin varlığı da inkar edilemez. Mesela, bu bâbta gelen bütün hadisler gözönüne alınarak değerlendirilmelidir. O takdirde, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ‘Heleke’l-mutenettaûne’ hadisi ile lüzumsuz, ve vukuu nadir şeylerden soru soranları da zecr ettiğini söyleyen âlimlere hak vermek gerekir. Hadis bu mânada “Dırdırcılar helâk olmuştur” diye tercüme edilebilir.[5]
ـ3ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: َ يَزَالُ النَّاسُ يَسْألُونَكُمْ عَنِ الْعِلْمِ حَتَّى يَقولُوا: هذَا اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَىْءٍ، فَمَنْ خَلَقَ اللّهَ؟[. أخرجه الشيخان وأبو داود.وزاد قال أبو هريرة، وَهُوَ آخِذٌ بِيَدِ رَجُلٍ: صَدَقَ اللّهُ وَرَسُولُهُ. قَد سَألْنِى اثْنَانِ وَهذا الثَّالِثُ .
3. (2233)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhisssalâtu vesselâm) buyurdular ki: “İnsanlar sizlere ilimden sormaya devam ederken şunu demeye kadar gelirler: “Anladık, Allah herşeyin yaratıcısıdır, pekiyi Allah´ın yaratıcısı kimdir “[6]
Ebû Hüreyre, bir adamın elini tutarak ilave etti: “Allah ve Resûlü doğıu söyledi. Bana bunu iki kişi sordu; bu, üçüncüsüdür.”[7]
AÇIKLAMA:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mü´minin edebine uymayacak bir sual örneği vermektedir. Bu sual bir şey öğrenmekten ziyade, inananların zihinlerini karıştırmak, onları teşvişe atmak için sorulan bir sorudur. Böyle bir suali mü´minin sormayacağı açıktır.
Hadisin bir başka vechinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu soruyu soranın bir nev´î şeytan (insî şeytan) olduğunu bilirten bir üslubla vak´aya dikkat çeker: “Şeytan birinize gelip: Şunu kim yarattı, bunu kim yarattı diye sorar. (Siz Rabb Teâlâ yarattı dersiniz. O bu sefer): Rabbini kim yarattı der. Şeytan bu noktaya gelince Allah´a istiâze edin (ve ona muhatap olup konuşmayı sürdürmeye) son verin.”
Bir diğer rivâyette de şöyle gelmiştir: “İnsanlar birbirlerine sormaya devam ederek şunu deme noktasına gelirler: “Bunu Allah yarattı, Allah´ı kim
yarattı ” Kim bu çeşit sualle karşılaşırsa: “Allah ve Resûlüne inandım” desin.”
Hadisin, sadedinde olduğumuz vechinin devamında Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh)´nin, bir adamın elinden tutarak: “Allah ve Resûlü doğru söyledi, bu soruyu bana iki kişi sordu. İşte şu da üçüncüsü” der. Ebû Hüreyre hazretlerini böyle söylemeye sevkeden husus, bir seferinde Resûlullah´ın kendisine ismen hitab ederek:
“Ey Ebû Hüreyre! İnsanlar sana şundan bundan sormaya devam edip, ta: “Bu Allah, Allah´ı kim yarattı ” diyeceklerdir” buyurmuştur. Ebû Hüreyre, bir gün mescidde iken Medîne´ye gelen bir grup bedevi kendisine aynı tarzda sual vaz´ederler. Ebû Hüreyre yerden bir avuç çakıl alarak yüzlerine atar ve: “Kalkın! Kalkın!” diyerek huzurundan kovar.
Aslında bu soru akıldan mantıktan pek uzak, kendi arasında zıtlığa, çelişkiye düşen bir sorudur. Çünkü “Allah” herşeyi yaratan, mahluk olmayan varlık demektir. Allah´ı yaratan olsaydı o, Allah değil, mahluk olurdu. Mahluka Allah deyip O´na yaratıcı aramak tezad olur. Mahluk, Allah olamaz. Allah, mahluk olmadığı gibi, Allah yaratandır, yaratık değil.[8]
ـ4ـ وله في أخرى: ]فَإذَا قالُوا ذلِكَ فَقُولُوا: اللّهُ أحَدٌ اللّهُ الصَّمَدُ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً أحَدٌ، ثُمَّ لْيَتَفُلْ عَنْ يَسَارِهِ ثَثاً، وَلْيَسْتَعِذْ مِنَ الشَّيْطَانِ[ .
4. (2234)- Ebû Dâvud´un diğer bir rivayetinde şöyle der: “bunu söyledikleri zaman siz: “Allah birdir, Allah sameddir (ne bir yaratıcıya ne de bir başka şeye muhtaç değildir), doğurmadı, doğurulmadı da. O´nun bir dengi de yoktur” deyin, sonra solunuza üç kere tükürüp istiâze ile şeytandan Allah´a sığının.”[9]
AÇIKLAMA:
Bu şeytânî sual karşısında tükürmek, nefret ve kerâhetimizi ifade etmek içindir. İstiâze etmek, yardım taleb etmektir.[10]
ـ5ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُول اللّه #: شِرَارُ النَّاسِ الَّذِينَ يَسْألُونَ عَنْ شِرَارِ المَسَائِلِ كَىْ يُغَلِّطُوا بِهَا العُلَمَاءَ[. أخرجه رزين .
5. (2235)- Yine Hz. Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “İnsanların şerlileri, ulemaya (birşey öğrenmek için değil), onları yanıltmak için zararlı meselelerden soru soranlardır.” Rezîn´in ilavesidir. Kaynağı bulunamamıştır.[11]
AÇIKLAMA:
Bu rivâyet, halk arasında sıkça rastlanan bazı tiplerin halini beyan etmektedir. Bunlar net cevabı olmayan, olsa bile faydası olmayan, bir başka ifade ile gerçek bir ihtiyaçtan doğmayan meseleleri sorarak, hem bilgiçlik taslamak suretiyle dikkatleri kendilerine çekmek hem de soru sordukları kimseleri küçük düşürmek, techil etmek isterler. Bu çeşit meseleler her devirde vardı. İnsî şeytanlar mü´minleri gerçek meselelerinden uzak tutabilmek, asıl öğrenilicek hususları gündem dışı tutmak için, günün şartlarına uygun yeni meseleler çıkarıp, bunları yayarak efkâr-ı umumîyeyi bunlarla meşgul ederler. Bir meclise gelen ve oradaki cemaatin istifadesi muhtemel olan misafir bir büyükten istifadeyi asgariye düşürmek için, o sinsi tiplerin samimî kimselerden önce davranarak hemencecik bu çeşit sorulara giriştikleri çoğu kere dikkkat çekici olur. Bu durum, ehl-i ferasetin, sinsileri teşhis etmelerine bir fırsat da tanır. Tecrübeli kişiler, meseleyi kavrayarak kısa cevaplar vererek veya o çeşit mevzulara girmeyerek durumu idare ederler.
Bunlar “insanların en şeriri” olarak tavsif edilmektedirler. Tavsif, riyâkâr ve hâinâne olan vak´aya mutabıktır.[12]
ـ6ـ وعن أبى ثَعْلَبَةَ الخُشَنِّى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّه #: إنَّ اللّهَ فَرَضَ فَرَائِضَ فَŒَ تُضَيِّعُوهَا، وَحَدَّ حُدُوداً فََ تَعْتَدُوهَا، وَحَرَّمَ أشْيَاءَ فََ تَقْرَبُوهَا، وَتَرَكَ أشْيَاءَ عَنْ غَيْرِ نِسْيَانٍ فََ تَبْحَثُوا عَنْهَا[. أخرجه رزين .
6. (2236)- Ebû Sa´lebe el-Huşenî (radıyallâhu anh)anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah bir kısım farzlar koymuştur, siz bunları daraltmayın. Bir kısım da sınırlar (yasaklar) koydu. Bunlara tecavüz etmeyin. Bazı şeyleri de haram kıldı, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri de (farz, sınır, haram diye tavsif etmeden mutlak) bırakmıştır. Bunları, unutarak bırakmış değildir. Öyle ise onları (farz mı, haram mı.. vs. diye didikleyip) araştırmayın.”[13]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadis, aynı hükmü ihtiva eden başka rivayetlerle takviye görmüş ve “hasen” mertebesine yükselmiştir. Kur´ân-ı Kerîm´de, “Rabbin unutkan değildir” (Meryem 64) âyetinin tefsiri esnasında İbnu Kesîr´in Ebû´d Derdâ´dan kaydettiği bir diğer rivayette Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Allah kitabında her ne helâl kılmışsa o helâldir, her ne haram kıldı ise o da haramdır. Sükut buyurduğu şey de âfiyettir. Allah´tan afiyetini kabul edin. Zîra Allah herhangi bir şeyi unutucu değildir.”
2- Hadislerde gelen sual yasağının mahiyet ve şümulü ile alakalı olarak Hattâbî şu açıklamayı yapar: “Bu yasak, kişinin ihtiyacı olmadığı halde zoraki olarak abes nev´inden (laf olsun diye) sorduğu sorularla alâkalıdır. Zarurî bir ihtiyaç için sorulan soru bu yasağa girmez. Kur´ân´da Benî İsrâil´in kesilecek inek (Bakara) hakkındaki soruları, lüzumsuz sorunun örneğidir. Amma bir hükmün açıklanması için veya bir ilimden faydalanmak için sorulan sorular bu yasağa girmez. Nitekim âyet-i kerîmede: “Bilmiyorsanız ehl-i zikre sorun” (Enbiya 7) emredilmiştir.” [14]
——————————————————————————–
[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/77.
[2] Buhârî, İ´tisâm: 2; Müslim, Hacc: 412, (1337); Tirmizî, İlm: 17, (2681); Nesâî, Hacc: 1, (5, 110); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/77.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/77-78.
[4] Buhârî, İ´tisâm: 3; Müslim, Fedâil: 132, (2358); Ebû Dâvud, Sünnet: 7, (4610); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/78.
[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/78-79.
[6] Buhârî, Bed´ül-Halk: 11; Müslim, Îman: 232, (135); Ebû Dâvud, Sünnet: 19, (4721, 4722).
[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/79.
[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/79-80.
[9] Ebû Dâvud, Sünnet 19, 4722; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/80.
[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/80.
[11] Ebû Dâvud, Sünnet 19, 4722; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/80-81.
[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/81.
[13] Rezîn ilavesidir. Bunu Dârakutnî, Sünen´inde Radâ bahsinde (4, 184) tahric eder. ed-Dürru´l Mensûr´da Suyûtî, başka rivayetler de kaydeder (4. 279); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/81.
[14] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/81-82. –