Kaybolan iki arkadaşı olup onların birinin yarın, diğerinin de bir ay veya bir sene sonra gelmesini bekleyen bir kimse, bir ay veya bir sene sonra gelecek arkadaşını karşılamak için değil, yarın gelmesi beklenilen arkadaşını karşılamak için hazırlanır.
Bu bakımdan hazırlanmak, beklemenin yaklaşmasının neticesidir. Öyleyse ölümün gelmesini bekleyen bir kimsenin kalbi, o müddetle meşgul olur. O müddetin ötesini unutur. Sonra her gün bütün seneyi beklediği ve seneden geçmiş günü eksiltemediği halde sabahlar. Bu durum ise, onu acele amel işlemekten alıkoyar. Çünkü bu kimse daima o sene içerisinden nefsi için bir genişlik görür. Dolayısıyla ameli terkeder.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Sizlerden biriniz dünyadan ancak azdıran bir zenginliği veya unutturan bir fakirliği veya ifsâd eden bir hastalığı yahut bağlayıcı bir ihtiyarlığı veya techiz edici bir ölümü veya beklenilenin en şeriri olan Deccal’ı veyahut da kıyameti bekliyor. Oysa kıyamet daha dehşetli ve daha acıdır.34
İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a) bir kişiye nasihat ederek şöyle dedi: “Beş şeyden önce beş şeyi ganimet bil:
1. İhtiyarlıktan önce gençliği,
2. Hastalıktan önce sıhhati,
3. Fakirlikten önce zenginliği,
4. Meşguliyetten önce meşguliyetsizliği,
5. Ölümden önce hayatı!”35
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
İnsanların çoğuna şu iki nimet hakkında gıpta edilir: Sıhhat ile meşguliyetsizlik.
Yani insanoğlu bunların ikisini değerlendirmez. Ancak elden çıktıktan sonra kıymetlerini bilir.
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Kim korkarsa geceden yola çıkar. Erken yola çıkan da menzile varır. İyi bilin ki Allah’ın metaı kıymetlidir. İyi bilin ki Allah’ın metaı cennettir.36
Râcife geldi. Onu Kadife tâkib eder. Ölüm de bütün ağırlığıyla beraber gelmiştir.37
Hz. Peygamber (s.a) ashabından birinin nefsinde gaflete daldığını hissettiğinde cemaatin içinde yüksek sesle şöyle bağırırdı:Ölüm gerçek şekliyle gelecek, ya saadetle veya şekavetle sizi yakalayacaktır!38
Ebû Hüreyre Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Ben uyarıcıyım. Ölüm yakalayıcı, kıyamet ise va’dedilen vakittir.39
İbn Ömer (r.a) güneş hurma dalının yapraklarının uçlarında iken Hz. Peygamberin çıkıp şöyle dediğini rivayet ediyor:
Geçen bu güne nisbetle akşama ne kadar vakit kaldıysa, kıyamete de o kadar vakit kalmıştır.40
Dünyanın misali, dikişleri başından sonuna kadar yırtılmış, sonunda bulunan bir dikişe asılı kalmış bir elbise gibidir. O dikişin de kopması yakındır!41
Câbir (r.a) şöyle diyor: ‘Hz. Peygamber (s.a) hutbe okuyup kıyameti andığında, sesini yükseltir, yanakları kıpkırmızı kesilirdi. Sanki bir ordudan korkutuyor gibi davranırdı’.
O ordu, size sabah veya akşam gelecektir. Ben ve kıyamet şunların ikisi gibi yakınız.42
İbn Mes’ud (r.a) Hz. Peygamberin (s.a) ‘Allah kime hidayet etmeyi dilerse onun göğsünü İslâm’a açar’ (En’âm/125) ayetini okurken şöyle buyurduğunu rivayet eder:
– Muhakkak ki nur göğüse girdiğinde göğüs genişler!
– Ey Allah’ın Rasûlü! Bu durumu gösteren bir alâmet varmı?
Evet! Gurur evinden uzaklaşmak, ebediyyet evine dönmek, gelmeden önce ölüme hazırlanmak bunun alâmetidir.43
O, hangisinin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı.
(Mülk/2)
Süddî44 bu ayeti ‘Ölümü kimin daha çok hatırlayacağını ve ölüm için hanginizin daha güzel hazırlanacağını, kimin ölümden daha fazla sakınıp korkacağını denemek için!’ şeklinde tefsir etmiştir.
Huzeyfe b. Yeman şöyle demiştir: “Her sabah ve akşam, bir dellâl ‘Ey insanlar! ‘Göç (ediniz!) Göç (ediniz!)’ diye çağırır”.
Bu sözün tasdiki şu ayettir:
Ki o (sekar), büyük belalardan biridir. İnsanlar için uyarıcıdır. Sizden ileri gitmek yahut geri kalmak isteyenler için!..(Müddessir/35-37)’
Benî Temîm’in azadlısı Sehim (veya Suheym) şöyle anlatıyor: Namaz kılarken Amr b. Abdullah’ın yanına oturdum. Namazını kısa kestikten sonra bana yönelerek şöyle dedi:
– Beni ihtiyacınla rahata kavuştur! Çünkü (yarışıyorum) acele ediyorum.
– Neye karşı acele ediyorsun?
– Rahmet olasıca! Ölüm meleğine!
Bunun üzerine onun yanından kalkıp gittim. O da kalkarak namaza durdu.
Dâvûd et-Tâî geçerken bir kişi ona bir hadîs sordu. Bunun üzerine Dâvûd o kişiye ‘Yakamı bırak! Ben sadece canımın çıkması için acele ediyorum!’ dedi.
Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: ‘Herşeyde ağır davranmak, mühlet vermek hayırdır. Ancak ahiret için yapılan ameller bundan hariçtir!’
Münzir45 Mâlik b. Dinar’ın kendi nefsine şöyle dediğini naklediyor: ‘Rahmet olasıca! Emir sana gelmeden önce acele et! Rahmet olasıca! Emir sana gelmeden önce acele et!’ Bunu altmış defa tekrar etti. O beni görmüyordu.
Hasan Basrî vaazında dedi ki: ‘Acele ediniz! Eğer nefesleriniz tükenirse, vasıtasıyla Allah’a yaklaştığınız amelleriniz kesilir. Nefsine bakıp günahının çokluğu için ağlayan kimseden Allah râzı olsun’. Sonra şu ayeti okudu:Çünkü biz onlar için sayıyoruz.(Meryem/84)
Yani nefeslerimizi sayıyoruz. Sayının sonu; nefesinin tükenişi, aile efradından ayrılışın ve kabrine girişindir.
Ebû Musa el-Eş’arî ölümünden önce durmadan ibadet etmeye başladı. Bunun üzerine kendisine ‘Kendini biraz tutsan veya az da olsa nefsine şefkat göstersen (iyi olur)’ dediler. Bunun üzerine şöyle dedi: ‘Süvariler (yarışa) çıkıp hedefe yaklaştıklarında bütün hünerlerini gösterirler. Meydanın başına yaklaştığında beraberinde olan her kuvvet ve ecelinden geri kalan daha azdır!’
Râvî der ki: ‘O ölünceye kadar bu duruma devam etti!’
O hanımına der ki: ‘Yükünü kuvvetli bağla! Muhakkak ki cehennem üzerinde bir geçit yoktur’.
Halifelerden biri minber üzerinde şöyle dedi:
Ey Allah’ın kulları! Gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkun! İkaz edildiklerinde uyanıp dünyanın kendileri için bir ev olmadığını anlayıp, ölüme hazırlanan bir topluluk olun. İyi bilin ki dünya bir mesken değil, onu değiştirin. Ölüm için hazırlanın. Ölümün gölgesi üzerinize düşmüştür. Fakat dünya sizi kendine çekip yolunuzu kesmiştir. Sonunun gelip yıkılması bir an meselesi olan bu dünya, içinde yaşamaya ve gönül vermeye lâyık değildir. Bir gayb ki gece ve gündüz onu çekmektedir. O sadece süratle yıkılmaya lâyıktır. Bir gelen ki ya zafer veya şekavetle gelir, o en üstün tedbire müstehaktır. Bu bakımdan rabbinin katında muttakî o kimsedir ki nefsine nasihat etmiş ve tevbesini daha önce takdim etmiş ve şehvetine galebe çalmıştır. Muhakkak ki onun eceli ondan gizlidir. Onun emeli onu aldatıcıdır. Şeytan ona musallat kılınmıştır. Onun tevbeyi geciktirmesini temenni eder. Günah işlesin diye günahı onun gözüne süslü gösterir. Ölümden en gafil olduğu bir anda, ölüm kendisine hücum edinceye kadar bu durum devam eder. Oysa herhangi biriniz ile cennet veya cehennem arasında, ölümden başka birşey yoktur. Ey cemaat! Gaflet sahibinin üzüntüsü ne büyüktür ki yaşantısının aleyhinde delil olacağından, günlerinin kendisini şekavete yuvarlayacağından gafildir! Allah bizi ve sizi, nimeti kendisini azıtmayan ve günahı kendisini Allah’a ibadetten geri bıraktırmayan ve ölümden sonra başına herhangi bir üzüntü inmeyen kullarından eylesin! Muhakkak ki Allah duayı kabul eder. Muhakkak ki hayır, O’nun kudret elindedir. O daima dilediğini yapandır.
Müfessirlerden bazısı Takat siz nefislerinizi fitneye düşürüp helâk ettiniz’ ayetinin tefsirinde ‘Şehvet ve lezzetlerle beklediniz!’ demişlerdir. Yani tevbeyi geciktirdiniz, şek ve şüpheye daldınız. Allah’ın emri (yani ölüm) gelinceye kadar bu durumda kaldınız.
O çok aldatıcı (şeytan), sizi Allah(m affı) ile aldattı. (Hadîd/14)
Hasan Basrî şöyle demiştir: ‘Sabır ve metanet gösteriniz. Ancak dünya birkaç günden ibarettir. Siz mola vermiş bir kervan gibisiniz. Sizden birinin çağrılması yakındır. İltifat etmeksizin icabet etsin. Elinizde bulunanın yararlısıyla iktifa ediniz’.
İbn Mes’ud şöyle demiştir: ‘Sabaha çıkan kimse misafirdir. Malı elinde emanettir. Misafir göç eder, emanet sahibine geri verilir’.
Ebû Ubeyde el-Bâcî der ki: Ölüm hastalığında Hasan Basrî’nin huzuruna girdik. Şöyle dedi:
Sizlere merhaba! Allah sizi selâm ile diri kılsın, bizi ve sizi cennete koysun! Eğer sabreder, sadakat gösterir, Allah’tan korkarsanız bu güzel bir şeydir. Sakın bu sözler bir kulağınızdan girip diğer kulağınızdan çıkmasın!
Çünkü Hz. Peygamber’i görenler onu bir kerpici diğer kerpiç üzerine bırakmadığı, bir kamışı diğer kamış üzerine koymadığı, fakat kendisi için dikilen bir bayrağa bütün kuvvetiyle koştuğu halde gördü. Acele edin acele! Kurtuluşa koşuşun kurtuluşa! Siz nereye yöneliyorsunuz? Kabe’nin Rabbine yemin ederim ki siz ve ölüm berabersiniz! Allah o kuldan razı olsun ki hayatını tek bir hedefe yöneltmiştir. Bir parça ekmek yemiş, eskimiş bir elbise giymiş, yere yapışmış, bütün kuvve-tiyle ibadete koyulmuştur. Günahından ötürü ağlamış, cezadan kaçmış ve Allah’ın rahmetini aramıştır ki o bu durumda olduğu halde eceli gelip yakasına yapışmıştır.
Asım el-Ehvel46 Fudayl er-Rakkaşî’nin kendisine şöyle dediğini nakleder: ‘Ey kişi! Halkın çokluğu seni nefsinden uzaklaştırmasın; zira ölüm onlarsız gelip yakana yapışır. Oraya buraya gidersen gününü boş yere geçirmiş olursun. Çünkü iş senin aleyhinde korunmaktadır. Sen aramak bakımından daha güzel birşey, idrâk bakımından işlediğin bir günah için yapılan bir sevaptan daha süratlisini görmezsin’.
34) Tirmizî, (Ebû Hüreyre’den)
35) İbn Ebî Dünya
36) Tirmizî
37) İmam Ahmed, Abd b. Humeyd, İbn Münzir, Hâkim
38) İbn Ebî Dünya
39) İbn Ebî Dünya
40) İbn Ebî Dünya
41) İbn Ebî Dünya
42) Müslim, İbn Ebî Dünya
43) İbn Ebî Şeybe, İbn Ebî Dünya, İbn Cerîr, Ebû Şeyh, Hâkim, İbn Merduveyh ve Beyhâkî
44) Tam adı Muhammed b. Mervan el-Kûfî’dir. Tefsir âlimidir. Küçük Süddî diye bilinir.
45) Tam Adı Münzir b. Sa’lebe el-Abdî’dir.
46) Adı Ebû Abdurrahman Asım b. Süleyman el-Basrî’dir. H. 140 tarihinden sonra vefat etmiştir.