Hz. Peygamber’in Şehid Olmayı Temenni Etmesi
– Resûlullah’tan dinledim: “Nefsimi elinde tutana yemin ederim ki, eğer benden ayrı kalmak istemeyen bazı mü’minler olmasaydı, Allah yolunda savaşa gidenlerden hiç bir zaman ayrılmazdım. Fakat benden ayrı kalmak istemeyen mü’minlerin savaş araçlarını tedarik etmekten aciz oldukları gibi, ben de onları teçhiz edemem. Nefsimi elinde tutana yemin ederim ki, Allah yolunda cihad ederek öldürülmemi, sonra tekrar dirilip tekrar öldürülmemi, yine dirilip yine öldürülmemi arzu ederdim” buyurdu.[1]
– Allah’ın Resûlü, “Bir kimse Allah’a inanır, peygamberlerini doğrular ve sırf Allah yolunda cihad etmek için evinden çıkarsa, Allah o kimseyi, eğer şehid olursa cennete koymayı, gazi olursa, sevap ve ganimete nail olarak evine döndürmeyi üzerine almıştır. Muhammed’in hayatı elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda yaralanan bir kimse, kıyamet günü yaralandığı şekilde gelir. Yarasının rengi kan rengi, kokusu ise misk kokusudur. Muhammed’in hayatını elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, eğer -savaş araçlarını bulamadıkları için savaşa katılamayan bazı- Müslümanlar’ın üzüleceğinden korkmasaydım, Allah yolunda savaşa gidenlerden hiç bir zaman geri kalmazdım. Onları teçhiz edip beraberinde götüremediğim gibi, onlar da kendiliklerinden yol masrafını tedarik edemiyorlar. Benden geri kalmak da onları üzer. Hayatım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmemi, sonra dirilip savaşarak tekrar öldürülmemi, yine dirilip yine öldürülmemi arzu ederdim” dedi.[2]
[1] Buhari (Ebu Hureyre’den).
[2] Müslim, II/133 (Ebu Hureyre’den). Hadisi İmam Ahmed ve Nesai de rivayet etmiştir.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/496
Hz. Ömer’in Şehid Olmayı Temenni Etmesi
– Hz. Ömer hutbe okudu ve hutbesinde, “Adn cennetlerinde bir kasr vardır. Onun beş yüz kapısı vardır. Her kapısında beş bin huri durur. Oraya ancak bir peygamber girebilir!” Hz. Ömer bunu söyledikten sonra Rasulullah’ın kabrine bakarak, “Ey bu kabrin sahibi! Sana afiyet olsun!” dedikten sonra, “Veya oraya bir sıddık girebilir!” dedi. Sonra Hz. Ebubekir’in kabrine baktı: “Sana afiyet olsun ey Eba Bekir!” dedi. Sonra, “Veya şehid girebilir!” dedi. Sonra kendisine yönelerek, “Ey Ömer! Şehidlik senin eline nereden geçecek ” dedi. Sonra, “Beni Mekke’den Medine’ye hicret için çıkaran Allah, bana şehidlik mertebesini vermeye de kadirdir” dedi. [1]
– Hafsa şöyle anlatıyor: Babam,
“Ey Allah’ım! Yolunda şehid olmayı ve peygamberinin beldesinde vefat etmeyi bana nasip eyle!” diye dua ediyordu. Ona,
“Bu nasıl olabilir ” Hem şehid ol, hem de Medine’de ol. Buna imkan var mı ” dedim. Bana,
“Allah dilerse olur” dedi.[2]
[1] Kenzü’l-Ummal, VII/275 (Tabarani ve İbn Asakir’den); Mecma, IX/55. Burada şu ek vardır. “Allah Teala şehadet mertebesini Hz. Ömer’e mahlukatın en şerlisinin eliyle gönderdi ki, Muğire’nin kölesiydi”.
[2] Feth’ül-Bari, IV/71 (İsmaili’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/496-497
Abdullah b. Cahş’ın Şehadeti Temenni Etmesi
– Abdullah b. Cahş, Uhud günü Sa’d’a,
“Gel, Allah’a dua edelim” dedi. Böylece Abdullah ile Sa’d bir kenara çekildiler. Sa’d,
“Yarab! Düşmanla karşılaştığımızda bana çok kuvvetli zulümleri çok şiddetli olan bir kişiyi rastlat ki, ben onunla, o da benimle savaşsın. Sonra onu mağlup etmeyi bana nasip et. Ben onu öldüreyim, onun üzerindeki silahlarını, ağırlıklarını alayım!” diye dua etti ve Abdullah b. Cahş, Sa’d’ın bu duasına,
“Amin!” dedi. Sonra,
“Ey Allah’ım! Bana şiddetli bir kişiyi rastlat ki, hücumları şiddetli olsun. Ben senin yolunda onunla savaşayım, o da benimle. Sonra beni mağlup etsin, burnumu, kulaklarımı kessin. Ben seninle mahşer gününde mülaki olduğumda, kulağımın ve burnumun niçin kesildiğini sorasın. Ben de,
“Senin uğrunda ve senin Rasûlünün uğrunda oldu” diyeyim. Sen de,
“Doğru söyledin” diyesin, dedi. Sa’d,
“Abdullah b. Cahş’ın duası benim duamdan daha hayırlıydı. Onu aynı günün son saatlerinde gördüm. Burnu kesilmiş, kulakları kesilmiş, bir ipe dizilmişti” dedi.[1]
– Abdullah bin Cahş, “Ey Allah’ım! Sana yemin verdiriyorum ki, düşmanla yarın karşı karşıya geleyim. Beni öldürsünler, sonra karnımı deşsinler. Sonra burnumu ve kulaklarımı kessinler. Sonra sen benden, ‘Niçin böyle oldu ’ diye sorasın, ben de sana, ‘Senin yolunda oldu” diyeyim” dedi. Allah’ın onun isteğinin başlangıcını verdiği gibi, sonuncusunu da vermesini umuyorum.[2]
[1] Heysemi, II/274 (Tabarani’den).
[2] Hakim, III/200; İsabe, II/287.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/497
Berâ b. Mâlik’in Şehid Olmayı Temenni Etmesi
– Hz. Peygamber,
“Nice elbisesi yırtık olan vardır ki, kimse ona önem vermez. Fakat o Allah üzerine kasem ederse Allah onun kasemini yerine getirir. Onlardan birisi de, Berâ b. Mâlik’tir” dedi. Tuster savaşında Müslümanlar yenilgiye uğrayıp savaş alanını terketmeye başlayınca Berâ’ya,
“Ey Berâ, bizim için Allah’tan yardım dile” dediler. Berâ da,
“Ey Allah’ım! Bizi düşmanlarına galip kıl, beni de peygamberine kavuştur” diye dua etti ve Berâ o gün şehid oldu.[1]
– Hz. Peygamber,
“Nice zayıf ve yırtık elbiseli kimseler vardır ki, Allah’a yemin verip ondan ne isteseler, Allah yeminlerinin gereğini yerine getirir. Onlardan birisi de Berâ b. Mâlik’tir” dedi. Hz. Peygamber’in ölümünden sonra Berâ Müslümanlar’ın yenildiği bir savaşta bulundu. Müslümanlar ona,
“Hz. Peygamber senin için, Allah’tan ne dilerse Allah dileğini yerine getirir” demişti. Allah’tan bizim için yardım dile” dediler. O da,
“Ey Allah’ım, bizi onlara galip kıl” diye dua ettiyse de, Müslümanlar. Sûs Köprüsü yanındaki ikinci çarpışmada yine yenildiler. Bunun üzerine bir daha ona başvurarak aynı ricayı tekrarladılar. Berâ yine aynı duayı yaptıktan sonra,
“Allah’ım beni de peygamberine kavuştur” diye ekledi. Onun duası üzerine Müslümanlar zafer kazandılar. Kendisi de aynı gün şehid oldu.[2]
[1] İsabe, I/144 (Ebu Nuaym’dan).
[2] Hakim, III/291.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/497-498
Humame’nin Şehid Olmayı Temenni Etmesi
– İsmi Humame olan bir sahabî Hz. Ömer zamanında gaza için İsfahan’a gitti ve “Yarab! Humame sana kavuşmayı arzu ettiğini söylüyor. Eğer bu iddiasında doğru ise, onun doğruluğundan ötürü ona yardımcı ol. Eğer yalancı ise, -o istemese bile- yine onun iddiasını gerçekleştir” diye dua etti. Bu zat sonradan şehid oldu ve Ebu Musa el-Eş’arî onun şehid olduğunu söyledi.[1]
[1] İsabe, I/355 (Ebu Davud, Müseddid, Haris, İbn Ebi Şeybe ve İbnü’l-Mübarek’den). İmam Ahmed’den gelen başka bir rivayette, Humame, “Ey Allah’ım Humame, bu seferden geri dönmesin” diye dua etti ve İsfehan’da karın sancısından öldü. Ebu Musa el-Eş’ari’de kalkıp, “Ey insanlar! Sizin peygamberinizden öğrendiğimize göre, bu adam şehiddir. Biz onu şehid biliriz” dedi.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/498
Numan b. Mukarrin’in Şehid Olmayı Temenni Etmesi
– Hz. Ömer, Hürmüzan’la istişare etti. Ona,
“Ne dersin, önce Fars’tan mı, Azerbaycan’dan mı, yoksa İsfahandan mı başlayalım” dedi. Hürmüzan,
“Fars ve Azerbaycan iki kanattırlar. İsfahan da baştır. Eğer sen kanatlardan birisini kesersen öteki kanat iş görür. Ama başı kesersen iki kanat da düşer. Öyleyse baştan başla” dedi. Hz. Ömer kalkıp mescide girdi. Numan b. Mukarrin namaz kılıyordu. Ömer onun yanına oturup selâm vermesini bekledi, selâmı verdikten sonra,
“Sana bir görev vermek istiyorum” dedi. Numan,
“Eğer haraç toplayıcı olarak tayin edersen ben gitmem, fakat savaşa gönderirsen giderim” dedi. Hz. Ömer ona,
“Seni istediğin göreve tayin ettim” dedi ve onu İsfahan’a gönderdi. Muğire, Numan’a,
“Allah senden razı olsun, ne bekliyorsun Görmüyor musun düşman bize ok yağdırıyor. Bir an önce hücum emrini ver” dedi. Numan ona,
“Vallahi sen akıllı bir insansın ve mâkul düşünüyorsun. Fakat ben Hz. Peygamber’le bir çok savaşta bulundum. Hz. Peygamber sabah serinliğinde başlamamışsa, güneş zail olup rüzgar esmeye başlamadan ve zafer ümidi belirmeden savaşa girmezdi” dedikten sonra askerlere,
“Ben bayrağı üç defa sallayacağım. Birincisinde herkes ihtiyacını görsün, abdest alsın. İkinci defa salladığımda herkes silahını kontrol etsin, ayakkabılarının bağlarını bağlasın ve eksikliklerini tamamlasın. Üçüncü salladığımda hücuma geçin. Hiç kimse bir başkası için geri kalmasın. Numan dahi öldürülse kesinlikle hiç kimse ona dönüp bakmasın. Ben Allah’a, bir dua yapacağım, herkes amin desin” dedi ve “Ey Allah’ım! Müslümanlar’ın zaferi uğrunda Numan’a şehidlik mertebesini ver. Müslümanlara fethi müyesser et!” diye dua etti. Ve bayrağını ilk defa salladı. Sonra ikinci defa salladı. Sonra da üçüncü defa salladı. Sonra zırhını çıkardı ve hücuma geçti. İlk öldürülen o oldu!..
Mâkil diyor ki: “Onun yanına geldim, bize verdiği yemini hatırladım. Onun üzerine bir bayrak veya bir nişan koyduktan sonra gittim. Fakat biz düşmandan birini öldürdüğümüz zaman arkadaşları hemen onu alıp götürüyorlardı. Tam bu sırada İran ordusunun kumandanı Zülhacibeyn katırından düştü, karnı patladı ve Allah onları yenilgiye uğrattı. Her şey bittikten sonra Numan’a geldim. Yanımda biraz su vardı. Yüzündeki toprağı yıkadım. Bana,
“Sen kimsin ” diye sordu.
“Mâkıl b. Yesar’ım” dedim.
“Bizimkiler ne yaptı ” dedi.
“Allah fethi müyesser kıldı!” dedim. Numan,
“Hamd Allah’a mahsustur. Bunu Ömer’e yazınız” dedi ve ruhunu teslim etti.[1]
– Numan,
“Hz. Peygamber savaşa gittiğinde, sabahleyin savaşa başlamadığı zaman, namaz vakti gelmeden ve rüzgar esmeye başlayıp savaş kolaylaşmadan acele etmezdi. Onun için ben hücum emrini vermiyorum” dedi ve
“Allah’ım senden İslâmı aziz ve küfürü zelil edecek bir zaferle gözümü aydın kılmanı dilerim. Bundan sonra da bana şehidlik nasip et” diye dua etti. Bize de,
“Allah sizden razı olsun, amin deyiniz” dedi. Biz de ağlayarak,
“Amin” dedik.[2]
[1] Taberi, IV/249 (Ma’kıl b. Yesar’dan).
[2] Taberi, IV/235, Nihavend savaşı başlığı altında uzun olarak zikrediyor.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/498-499
ASHABIN ÖLÜMÜ VE ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLMEYİ TEMENNİ ETMELERİ
Bedir Günü Hayseme ile Oğlu Sa’d’ın Savaşa Gitmek İçin Kur’a Çekmeleri
– Hz. Peygamber Bedir’e çıktığında Sa’d b. Hayseme ile babası peygamberle beraber gitmek istedi. Bu, peygambere söylenince, Hz. Peygamber birisinin kalmasını emretti. Hayseme oğlu Sa’d’a,
“Birimizin burada kalması gerekir. Sen hanımlarınla beraber kal!” dedi. Sa’d,
“Eğer cennetten başka bir mesele olsaydı seni nefsime tercih ederdim. Ben bu gidişimde Allah yolunda şehid olmayı umuyorum” dedi. Bunun üzerine kura çekildi ve kurada Sa’d’ın adı çıktı. Böylece Sa’d Bedire gitti ve Amr b. Abdived tarafından şehid edildi.[1]
[1] Hakim, III/189 (Süleyman b. Bilal’den); İsabe, II/25.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/500
Ubeyde b. Hâris’in Şehid Olması
– Bedir gününde Utbe meydan okudu. Hz. Ali meydana çıkıp onun oğlu Velid’le karşılaştı. İkisi de aynı çağda ve yetişmiş birer gençtiler. Ali onu elinden tutarak yüzü koyun yere çarptı ve hemen öldürdü.
Sonra Şeybe b. Rabia kalktı. Hz. Hamza da kalktı. Onlar da aynı yaşlarda idiler. Hamza kuvvetli bir vuruşla onu yere serdi. Sonra Utbe b. Rabia kalktı. Ona da Ubeyde b. Haris karşı çıktı. İkisi de, iki direk gibiydiler. Birbirlerine saldırdılar. Ubeyde ona bir darbe vurarak sol tarafını kesti. Utbe de Ubeyde’nin ayağına yaklaştı ve kılıçla ayağına vurarak baldırını kesti. Hz. Hamza ile Hz. Ali, Utbe’nin üzerine hücum ederek onu öldürdüler Ve Ubeyde’yi Resûlullah’a getirdiler. Hz. Peygamber Ubeyde’yi yatırıp ayağım ona yastık yaptı. Yüzündeki toprakları siliyordu. Ubeyde,
“Ey Allah’ın Resûlü! Allah’a yemin ederim ki eğer Ebu Talib beni bu halde görseydi, “Ne zaman ki hepimiz Muhammed’in etrafında vurulup yere serilir ve bizden, çocuk ve kadınlarımızı koruyacak kimse kalmazsa, ancak o zaman onu düşmanlarıyla başbaşa bırakırız” demeye, beni kendinden daha fazla hak sahibi görecekti. Acaba ben şehid miyim dedi. Hz. Peygamber,
“Evet, sen şehidsin. Ben de buna şahidim” dedi. Sonra Ubeyde vefat etti ve Hz. Peygamber onu Safra’da defnetti. Onun kabrine kendisi indi. Hz. Peygamber, Ubeyde’den başka hiç bir kimsenin kabrine inmemiştir.[1]
– Utbe ile Ubeyde çarpıştılar. İkisi de aldıkları yaralardan yere yıkılıp kalkamaz oldular. Hamza ile Ali, Utbe’ye hücum ederek onu öldürdüler ve arkadaşları Ubeyde’yi Hz. Peygamber’in yanına getirdiler. Ubeyde’nin ayağı kesilmişti. Hz. Peygamber’e,
“Ben şehid değil miyim ” diye sordu. Hz. Peygâmber,
“Evet, sen şehidsin!” dedi. Ubeyde,
“Ey Allah’ın Resûlü, eğer Ebu Talib sağ olsaydı, söylediği şiiri, kendisinden fazla bizim söylemeye hakkımız olduğunu anlardı” dedi.[2]
[1] Kenzü’l-Ummal, V/272 (İbn Asakir’den).
[2] Hakim, III/188.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/500-501
Hz. Ömer ile Kardeşi Zeyd’in Şehid Olma Arzusuyla Uhud Savaşında Zırh Giymemeleri
– Hz. Ömer, Uhud gününde kardeşine,
“Benim zırhımı al, ey kardeşim!” dedi. Kardeşi ona,
“Ben de senin arzuladığın şehidlik mertebesini arzuluyorum” diyerek zırhı almadı. İkisi de zırhı bıraktı.[1]
[1] Heysemi, V/298 (Taberani’den); İbn Sa’d, III/275; Ebu Nuaym, Hilye, I/367.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/502
– Hz. Ali şöyle anlatıyor: Halk Uhud gününde peygamberin yanından kaçtıklarında ölülere baktım, Resûlullah’ı görmedim. Kendi kendime, “Hz. Peygamber kaçmaz. Onu ölüler arasında da göremedim. Herhalde peygamberi yalnız bıraktığımız için Allah bize öfkelenmiş ve onu göğe kaldırmıştır. Öyleyse benim için en iyisi ölünceye kadar savaşmaktır” dedim ve hücum ettim. Müşrikleri yararak ilerledim. Baktım ki, Hz. Peygamber onların arasındadır.[1]
[1] Kenzü’l-Ummal, V/274; Heysemi, VI/112. Bu hadisin senedinde Muhammed b. Mervan el-Akili vardır. Ebu Zur’a ve bazı muhaddisler, bunun zayıf olduğunu söylemişlerdir.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/502
Enes b. Nadr’ın Kıssası
– Enes b. Malik’in amcası Enes b. Nadr, Ömer b. Hattab, Talha b. Ubeydullah ve muhacir ile ensardan bazı kimselerin yanına vardı. Onlar savaştan tamamen el çekmiş bir vaziyette idiler. Onlara,
“Neden oturuyorsunuz’ ” dedi.
“Hz. Peygamber öldürüldü” dediler. Enes b. Nadr,
“O halde peygamberden sonra hayatı ne yapacaksınız Kalkınız, peygamber nasıl ölmüş ise siz de öyle ölünüz” dedikten sonra müşriklere yöneldi. Şehid düşünceye kadar savaştı.[1]
[1] Bidaye, IV/34 (İbn İshak’dan).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/502
Sabit b. Dehdah’ın Kıssası
– Sabit b. Dehdah, Uhud gününde Müslümanlar parçalanmış ve savaştan hemen hemen el çekmiş bir halde, şaşkın şaşkın durduklarını görünce.
“Ey ensar! Bana geliniz, bana! Ben Dehdah’ın oğlu Sabit’im. Eğer Muhammed öldürülmüş ise kesinlikle Allah diridir, ölmez. Dininiz için savaşınız. Kesinlikle Allah sizi galip getirecek, size yardım edecektir!” diye bağırdı. Bunun üzerine, ensardan bazı kimseler kalktılar ve beraberlerindeki Müslümanlar’la birlikte müşriklere hücum ettiler. İçlerinde Halid b. Velid, Amr b. As, İkrime b. Ebu Cehil ve Bırar b. Hattab gibi müşriklerin ileri gelenleri ile çarpıştılar. Halid b. Velid, Sabit b. Dehdah’a saldırdı ve bir mızrak darbesiyle onu öldürdü. Ensardan beraberinde olanlar da şehid oldular. Deniliyor ki, o gün öldürülen Müslümanlar’ın sonuncuları onlardı.[1]
[1] İstiab, I/195 (Vakidi’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/502-503
Ensar İle Muhacirlerden Birinin Kıssası ve Ensardan Olanın Muhacir Olana Tavsiyesi
– Muhacirlerden bir kişi Uhud gününde ensardan bir kişinin yanından geçti. O ensari kanlar içinde kıvranıyordu. Ona.
“Ey filan! Biliyor musun, Muhammed öldürülmüştür ” dedi. Ensari:
“Eğer Muhammed öldürülmüşse, o, peygamberlik vazifesini tebliğ etti. Siz de dininiz için savaşınız” dedi. İşte o zaman, “Muhammed ancak bir rasüldür” (Âl-î İmran: 3/144) ayeti indi.[1]
[1] Bidaye, IV/31 (Beyhaki’den).
Sa’d b. Rebî’nin Kıssası
– Zeyd b. Sabit şöyle anlatıyor:
“Hz. Peygamber beni Uhud gününde Sa’d b. Rebî’i aramak için gönderdi ve bana, “Eğer onu görürsen kendisine selâm söyle ve Hz. Peygamber, “Kendini nasıl hissediyorsun ” diye sor dedi. Ben de gidip onu aramaya başladım. Son nefesini verirken buldum. Vücudunda yetmiş yara vardı. Kimisi mızrak yarasıydı, kimisi kılıç yarası. Ona,
“Ey Sa’d! Hz. Peygamber sana selâm söyledi ve sana, “Kendini nasıl hissediyorsun” diye sormamı istedi, dedim. Bana,
“Allah’ın Resûlü’ne selâm olsun. Sana da selâm olsun. Ona,
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben cennet kokusunu alıyorum. Kavmim ensara da “Gözlerini açıp kapamaya güçleri yettiği müddetçe, Allah’ın peygamberine bir şey olursa, Allah yanında mâzur sayılmazsınız” dedi ve öldü.[1]
[1] Hakim, III/201, Hakim’in diğer bir rivayetinde, “Sa’d b. Rebi’, Zeyd b. Sabit’e, “Hz. Peygamber’e benden selam söyle ve “Ben ölüyorum. Allah kendisine, bize ve ümmete yaptığı hizmetlerden dolayı büyük hayırlar versin” diyor de, dedi.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/503-504
Uhud Savaşında Ensardan Şehid Düşen Yedi Kişinin Kıssası
– Müşrikler Uhud gününde peygamberi ablukaya aldılar. Hz. Peygamber’in yanında ensardan yedi, Kureyş’ten de bir kişi vardı. Peygamber,
“Bunları bizden kim uzaklaştırırsa o cennette benim arkadaşımdır” dedi. Ensardan bir kişi şehid düşünceye kadar onlarla savaştı. Onlar tekrar peygamberi ablukaya aldılar. Peygamber,
“Kim bunları bizden uzaklaştırırsa, o cennette benim arkadaşımdır” dedi. Ve bu durum yedi ensarî şehid düşünceye kadar devam etti. Ve Hz. Peygamber,
“Biz arkadaşlarımıza insaflı davranmadık!” buyurdu.[1]
– Halk Uhud gününde peygamberi yalnız bırakarak kaçtı. Onunla beraber ensardan on bir kişi ve Talha b. Ubeydullah vardı. Peygamber dağa doğru çıkıyordu. Müşrikler onlara yetiştiler. Hz. Peygamber,
“Bu müşriklere karşılık verecek bir kimse yok mudur ” diye sordu. Talha,
“Ben, ya Resûlullah!” deyince, Hz. Peygamber,
“Ey Talha! Yerinde dur” buyurdu. Bunun üzerine ensardan bir kişi,
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben” dedi ve çıkarak onlarla savaştı. Peygamber de beraberindekilerle dağa doğru çıkıyordu. Sonra o ensari öldürüldü. Müşrikler yine peygamberi ablukaya aldılar. Peygamber,
“Bunlara karşı duracak kimse yok mudur ” deyince Talha; sözünü tekrarladı. Peygamber de aynı sözü tekrarladı, yine ensardan bir kişi,
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben” dedi. Ve savaşmaya başladı. Peygamber ve arkadaşları dağa çıkmaya devam ediyorlardı. Nihayet ensarî şehid oldu. Kureyşliler tekrar peygamberi sardılar. Ve peygamber ilk sözünü tekrar etti, Talha da aynı şekilde konuştu. Peygamber ona yine izin vermedi. Ta ki, Talha’dan başkası kalmayıncaya kadar bu devam etti. Müşrikler Talha ile peygamberi ablukaya aldılar. Hz. Peygamber,
“Kim bunlara karşılık verecektir ” deyince Talha,
“Ben” dedi ve o, daha önceki savaşçıların hepsi kadar döğüştü. Fakat parmakları kesildiği için,
“Eyvah” dedi. Hz. Peygamber,
“Eğer sen bunun yerine, ‘Bismillah’ deseydin melekler seni yükseltip götüreceklerdi” dedi. Hz. Peygamber dağa çıkınca arkadaşlarının orada toplandıklarını gördü.[2]
[1] İmam Ahmed (Enes’den).
[2] Bidaye, IV/26 (İmam Ahmed ve Beyhaki’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/504-505
Yeman ve Sabit b. Vakş’ın Şehid Düşmeleri
– Hz. Peygamber Uhud’a çıktığında, Huzeyfe’nin babası Yeman ile Sabit b. Vakş b. Zeûrâ çok yaşlı oldukları için kadınlar ve çocuklarla beraber kalede kaldılar. Onlar birbirlerine, “Biz neyi bekliyoruz Allah’a yemin ederim ki, ömrümüzden ancak bir merkebin suya gitmesi kadar bir zaman kalmıştır.
Biz bugün veya yarın ölürüz. Niçin biz kılıcımızı almıyor ve Resûlullah’a yetişmiyoruz ” dediler: Böylece gelip Müslümanlar’ın arasına girdiler. Müslümanlar onlardan haberdar değildi. Sabit b. Vakş’ı müşrikler öldürdüler. Ebu Huzeyfe’ye gelince, Müslümanlar onu tanımadıkları için hücum ettiler. Bu sırada Huzeyfe, “O benim babamdır. O benim babamdır” diye bağırdıysa da, bunu kimse duymadı. Böylece onu öldürdüler. Huzeyfe’ye, “Allah’a yemin ederiz ki, biz onu tanımadık” dediler. Huzeyfe de onlara, “Allah sizi affetsin. O merhamet sahibidir” dedi. Hz. Peygamber onun diyetini vermek istedi, Huzeyfe, “Müslümanlar’a sadaka olsun” dedi. Böylece peygamber katında mertebesi daha da yükseldi.[1]
[1] Hakim, III/202.
Âsım, Hubeyb ve Arkadaşlarının Kıssası
– Hz. Peygamber casus olarak bir birlik gönderdi. Onlara emir olarak Asım b. Sabit’i tayin etti. Bu kişi Asım b. Ömer b. Hattab’ın anne tarafından dedesidir.[1] Bunlar Usfen ile Mekke arasına varıncaya kadar gittiler. Onlar Huzeyl’den Benî Lihyan adlı bir kabileye ihbar edildiler. O kabileden yüz okçu onların peşine düştü. İzlerini, konakladıkları bir noktaya kadar sürdüler. O konaklama esnasında hurma çekirdekleri gördüler.
“Bunlar Medine’nin hurmasıdır” dediler. Böylece izlerini takip ettiler ve kendilerine yetiştiler. Asım ve arkadaşları dalgalı bir araziye sığındı. Lihyanlar da gelip onların etrafını sardılar. Onlara,
“Size söz veriyoruz, eğer teslim olursanız sizden bir tek kişi bile öldürmeyeceğiz!” dediler. Asım,
“Ben bir kâfirin zimmetine asla girmem. Yarab! Bizden peygamberini haberdar et” dedi ve onlarla savaşmaya başladı. Asım ile arkadaşlarından yedi kişi şehid oldu. Yalnız Hubeyb, Zeyd ve başka birisi daha sağ kalıp eman istediler ve eman alınca teslim oldular. Fakat onlar verdikleri emanı bozarak yay ipleriyle bağladılar. Hubeyb ve Zeyd’in yanında bulunan üçüncü kişi,
“Bu, verdiğiniz emanı bozmanızın başlangıcıdır” diyerek kollarını bağlattırmadı. Onlar da, onu sürükleyip kollarını bağlamaya çalıştılar. Bunu yapamayınca da onu öldürdüler. Hubeyb ile Zeyd’i de Mekke’ye götürüp sattılar. Hubeyb’i, Haris b. Âmir b. Nevfel’in oğulları aldı. Hubeyb, Bedir’de babaları Haris b. Âmir’i öldürmüştü. Onlar da Hubeyb’i öldürmeye karar verdiler. Hubeyb, kasıklarını temizlemek için Haris’in kızlarından birinden bir ustura istedi. Kadın ona usturayı verdi. Kadın diyor ki,
“Bir ara çocuğuma bakmayı unutmuştum. Çocuk Hubeyb’in yanına gitmiş. Baktım ki, Hubeyb usturayı açıp çocuğun dizine koymuş. O manzarayı görünce çok korktum. Bana,
“Çocuğu öldürmemden mi korkuyorsun Korkma, ben hiç bir zaman öyle bir şey yapmam” dedi. Kadın her zaman,
“Ben Hubeyb’den daha iyi bir esir görmedim. Yemin ederim ki, Mekke’de yaş üzüm bulunmadığı halde, onun elinde üzüm salkımları görüyordum. Üstelik kendisi de zincirle bağlıyken. Bu ona Allah tarafından gönderilen bir rızıktı” diyordu. Nihayet onu öldürmek için Mekke dışına çıkardılar. Hubeyb,
“Bana müsade edin iki rekât namaz kılayım, ondan sonra beni öldürün” dedi ve namazı kıldıktan sonra,
“Eğer ölümden korktuğum için namazı uzattığımı düşünmeyecek olsaydınız, namazı biraz daha uzatırdım” dedi. Öldürülürken iki rekât namaz kılma usûlünü ilk koyan odur. Sonra onlara, “Allah’ım, onların kökünü kurut” diye beddua ettikten sonra, “Ben Müslüman olarak öldürülürken, hangi yanım üzerine düşersem düşeyim perva etmem. Çünkü benim ölümüm Allah yolundadır. Allah dilerse, parçalanıp dağılan uzuvları bile mübarek kılar” anlamında bir şiir okudu. Sonra Ukbe b. Haris kalkıp onu öldürdü.
Âsım ise, Bedir’de Kureyşliler’in ileri gelenlerinden birini öldürdüğü için, Kureyşliler onun cesedinden bir parça getirmek üzere öldürüldüğü yere adamlar gönderdiler. Fakat Allah onun cesedi üzerine bulut gibi yoğun bir arı sürüsü gönderdi. Kureyşliler onun yanına yaklaşamadılar.[2]
– Hz. Peygamber Uhud’dan döndükten sonra Adal ve Kare kabilelerinden bir heyet geldi.
“Ey Allah’ın Rasûlü! Biz Müslüman olduk. Bizimle beraber ashabından bir kaç kişiyi gönder, dinde bize bilgi versin, Kur’an okutsun, İslâm şeriatını bize öğretsin” dediler. Hz. Peygamber onlarla beraber altı arkadaşını gönderdi. O altı sahabî onlarla beraber yola çıktılar. Ustan ile Mekke arasında bulunan Hed’e mevkiine vardılar ve Hicaz’ın Benî Huzeyl kabilesine ait olan Rec’î denilen kuyu başına indiler. Heyet kötü niyetlerini açığa vurarak Benî Huzeyl kabilesini onlar aleyhine kışkırttılar. Sahabîler her şeyden habersizken birden bire etraflarının sarıldığını gördüler. Kendilerini müdafaa etmek için kılıçlarına sarıldılar. Fakat karşıdakiler,
“Sizi öldürmek istemiyoruz. Bizim istediğimiz, sizi Mekkeliler’e satarak onlardan bir şeyler almaktır” dediler. Sahabîler’den Mersed, Halid b. Bukeyr ve Asım b. Sâbit,
“Vallahi biz hiç bir müşrikten söz ve eman kabul etmeyiz” dediler. Ayrıca Asım,
“Ben güçlü ve zinde bir ok atıcısı iken ve yayımın üzerinde uzun ve geniş okları fırlatan bir kiriş bulunurken size nasıl teslim olurum Ölüm haktır ve dünya hayatı boştur. Allah’ın takdiri de ne ise, o olur. Eğer ben sizinle savaşmazsam anam ağlasın. Ben Süleyman’ın babasıyım ve Muhammed’e inene inanmış bir kimseyim. Püsküllü oklarım, ateş gibi parlayan yayım ve kaygan öküz derisinden kalkanım vardır. Düşmanlarımın, cins develerin sırtında oturmaları beni korkuya düşürmez. Ben Süleyman’ın babasıyım. Benim gibilerin ömrü hep savaş ve döğüşlerde geçer. Kavmim de hiç kimseye boyun eğmeyen, şerefli ve üstün bir topluluktur” anlamında bir kaside okudu. Bundan sonra Asım savaşmaya başladı. Asım ve iki arkadaşı şehid düştüler.Asım öldükten sonra, Huzeyl kabilesi Asım’ın başını Sa’d b. Şuheyd kızı Sülafe’ye satmak için kesmek istediler. Çünkü Sülafe’nin oğlu Uhud savaşında Asım tarafından öldürülmüştü. Sülafe,
“Eğer Asım’ın başı elime geçerse, kafatasında şarap içeceğim” diye yemin etmişti. Fakat arılar buna engel oldu. Huzeyl kabilesi de,
“Akşamı bekleyelim, karanlık çökünce arılar gider” dediler. Fakat daha akşam olmadan Allah bir sel gönderdi. Asım’ın cesedini sürükledi. Asım’ın cesedinin nereye sürüklendiğini kimse bilemedi. Asım sağken,
“Ne müşrik bir kadın, ne de müşrik bir erkek cesedime dokunmasın” diye Allah’a dua etmişti. Bundan dolayı, olayı işiten Hz. Ömer,
“Arılar onu korudu. Allah mü’min kulunu esirger. Asım sağlığında, “Ne müşrik bir kadın, ne de müşrik bir erkek kendisine dokunmayacak” diye yemin etmişti. Sağken yeminini korudu, ölünce de Allah onu korudu” dedi.[3]
[1] Doğru olan, Asım b. Sabit, Ömer’in oğlu Asım’ın dedesi değil, dayısıdır.
[2] Buhari (Ebu Hureyre’den); Beyhaki, IX/145; Hilye, I/112.
[3] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/508
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/506-508
Zeyd b. Desine’nin Kıssası
– Hubeyb, Zeyd b. Desine ve Abdullah b. Târık ise yumuşadılar ve kendi elleriyle teslim oldular. Sonra Mekke’ye getirilerek satılığa çıkarıldılar. Ancak Merrü’z Zahran’a vardıklarında Abdullah b. Târık elini ipten kurtararak kılıcını aldı. Onlar da biraz geri çekilip taş yağmuruna tutarak onu öldürdüler. Onun mezarı Merrü’z Zahran’dadır. Hubeyb b. Adîy ile Zeyd b, Desine’yi, Huzeyl’den Mekke’de esir bulunan iki kişi karşılığında Mekkeliler’e sattılar. Hubeyb’i, Huceyr b. Ebu İhab et Temîmî satın aldı. Zeyd b. Desine’yi de, oğlunun yerine öldürmek üzere, Saffan b. Ümeyye aldı. Kölesi Nistas’a onu Mekke’nin dışına çıkarmasını emretti. Zeyd’in öldürülmesinde, Ebu Süfyan b. Harb’ın da bulunduğu bir müşrik topluluğu hazır bulundu. Zeyd öldürülmek için ortaya getirildiğinde, Ebu Süfyan ona,
“Ey Zeyd! Allah adına söyle, istemez miydin ki, senin yerinde şimdi Muhammed olaydı da, biz onun boynunu vuraydık. Sen ise ailenle olaydın” dedi. Zeyd de,
“Allah’a yemin ederim ki, ben ailemin arasında olayım da Muhammed’in ayağına bir diken bile batsın istemem” dedi. Bunun üzerine Ebu Süfyan,
“Ben, arkadaşlarının Muhammed’i sevdikleri gibi, bir sevgi görmedim” dedi. Sonra Nistas, Zeyd’i öldürdü.[1]
[1] İbn İshak (Asım b. Ömer b. Katade’den).
Hubeyb’in Mekke’de Hapsedilmesi ve Ölüm Anında Namaz Kılması
Hubeyb benim evimde hapsedilmişti. Bir gün elinde bir insan başı büyüklüğünde bir üzüm salkımı gördüm. Halbuki o zaman dünyanın hiç bir yerinde, belki yaş üzüm yoktu. Hubeyb öldürüleceği zaman,
“Bana bir ustura gönder ki, ölüm için onunla temizleneyim” dedi. Ben çocuğa usturayı vererek,
“Onu içerdeki adama götür, ver” dedim. Çocuk usturayı götürdükten sonra ben kendi kendime,
“Ne yaptın Vallahî adam çocuğu ustura ile keser, böylece intikamını önceden ve kendi eliyle almış olur” dedim. Fakat biraz sonra çocuk dışarı çıktı ve ben usturayı ona verince bana,
“Annen, seninle usturayı gönderirken bir hıyanette bulunmamdan korkmadı mı Haydi git” dedi. Sonra onu asmak için Mekke’den çıkarıp Ten’im’e götürdüler. Onlara,
“Eğer bana müsâde ederseniz iki rekât namaz kılayım” dedi. Onlar da,
“Kıl” dediler. O da ağır ağır ve güzel bir şekilde iki rekat namaz kıldıktan sonra,
“Allah’a yemin ederim ki, eğer ölümden korktuğum için namazı uzattığımı düşünmeyecek olsaydınız, biraz daha namaz kılardım” dedi. Öldürülürken iki rekat namaz kılma usûlünü ortaya koyan odur. Sonra onu ağacın üstüne kaldırıp bağlarken,
“Allah’ım, biz senin peygamberinin emrini tebliğ ettik. Bu sabah başımıza gelenlerden onu haberdar et. Allah’ım, bizi suçsuz olarak öldüren şu zâlimlerin kökünü kazı, onları teker teker yok et ve onlardan hiç kimseyi sağ bırakma” diye beddua etti. Sonra onu öldürdüler. Muaviye b. Ebu Süfyan diyor ki; “O gün ben de oradaydım Hubeyb beddua ederken babam beni tutup yere yatırdı. Zannediyorlardı ki, bir kimseye beddua edilirken, eğer o kimse o sırada yan üstü yatarsa, o beddua ona dokunmaz.”[1]
Hubeyb ile Zeyd b. Desine aynı günde öldürüldüler. Ve Hz. Peygamber’in aynı gün, “Allah’ın selâmı ikinizin de üzerine olsun. Kureyşliler Hubeyb’i öldürdüler” dediği işitilmiştir. Kureyşliler Zeyd b. Desine’yi asıp, dininden döndürmek için ona ok attıklarında, onun iman ve teslimiyeti daha da arttı. Onlar Hubeyb’i de ağaca asacakları zaman ona,
“‘Allah için doğru söyle. Şimdi sen Muhammed’in senin yerinde olmasını istemez misin ” dediler. O da,
“Allah’a yemin ederim ki, ölümden kurtulmam için Muhammed’in ayağına bir dikenin batmasını bile istemem” dedi. Bunun üzerine onlar kahkahayla güldüler. Hubeyb asılırken bir kaside okudu: Düşmanlar etrafımı sarmış, her kabileden adamlar gelmiş, bütün yollar benden kesilmiş, benim ölümümü seyretmek için kadın, çoluk çocuk toplanmış ve Hubeyb darağacına yanaştırılmış. Garipliğimi ve kimsesizliğimi, düşmanların beni işkenceyle öldürmek için hazırladıkları şu korkunç manzarayı Allah’a şikayet ediyorum. Ey büyük arşın sahibi olan Allah’ım, onların bu vahşetine karşı bana sabır ve metanet ver. Çünkü benim etimi parçalıyor ve hayattan ümidimi kesiyorlar: Benim bu duruma düşüşüm sırf Allah rızası içindir. Eğer Allah dilerse, parçalanıp birbirinden ayrılan uzuvlar üzerine rahmet ve bereketini indirir. Hayatıma yemin ederim ki, Müslüman olarak Allah yolunda öldüğüm için, ölümüm ne şekilde olursa olsun, umurumda değildir. Bana küfürü teklif ediyorlar Halbuki, ölüm küfürden daha iyidir. Şuna hayret ediyorum ki, korkmadığım ve üzülmediğim halde, gözyaşlarım neden dökülüyor Evet, ben ölümden korkmuyorum. Çünkü ölüm benim için zaten mukadderdir. Ben insanı her taraftan saran cehennem ateşinden korkuyorum. Evet, ben düşmandan korkmuyor ve “Yapmayın, etmeyin” diye yalvarmıyorum. Ben yüce Allah’ın merhamet kucağına sığınıyorum.[2]
[1] İbn İshak (Asım b. Ömer b. Katade ile Abdullah b. Necih yoluyla).
[2] Bidaye, IV/67 (Musa b. Ukbe’nin Meğazi’sinden).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/508-510
Maune Kuyusu Başında Şehid Olanların Kıssası
– Ebu Berâ Amr b. Malik b. Cafer, Medine’ye, Hz. Peygamber’e geldi. Peygamber ona,
“Müslüman ol” dedi, onu İslâm’a davet etti. Müslüman olmadı. Fakat İslâm’dan uzak da durmadı. Ve
“Ey Muhammed! Eğer arkadaşlarından bir gurubu Necid ehline gönderirsen, onları senin dinine davet ederlerse, umarım ki onlar icabet edeceklerdir!” dedi. Hz. Peygamber,
“Ben Necid ehlinin onlara ihanet etmelerinden korkuyorum!” dedi. Ebu Berâ,
“Ben buna kefil olur, onları himayeme alırım” deyince Hz. Peygamber Benî Saide’den olan ve lâkabı El-Muin Nakliyemut olan Münzir b. Amr’ın kumandasında kırk kişiyi gönderdi. Bunların hepsi Müslümanlar’ın hayırlılarındandı. Aralarında Haris b. Samme Harâm b. Milhan, Urve b. Esma b. Sait es-Sülemî, Nafi b. Budeyl b. Verka el-Huzai, Amir b. Füheyre vardı. Bunlar Maune kuyusuna varıncaya kadar gittiler. Bu kuyu Benî Âmir arazisi ile Benî Suleym arazisi arasındaydı. O kuyuya indiklerinde Harâm b. Milhan’ı, Hz. Peygamber’in mektubu ile Amir b. Tufeyl’e gönderdiler. Harâm, Âmir’e geldiğinde, Amir mektuba bakmadan Harâm’ı öldürdü. Sonra Benî Âmir’i onlara karşı kışkırttı. Onlar, Âmir’in kışkırtmasına rağbet etmeyerek: “Biz Ebu Berga’nın himayesindeki insanlara hile etmeyiz! Ebu Berâ onlara söz vermiş ve kendilerini himayesine almıştır” dediler. Bunun üzerine Âmir, Benî Süleym’in Ussayye, Ri’l ve Zekvan kabilelerinin halkını da kışkırttı. Bu kabileler Âmir’in kışkırtmasına uyarak gelip sahabîlerin etrafını sardılar. Sahabîler onları görünce kılıçlarına sarıldı, sonra hepsi şehid düşünceye kadar savaştılar. Yalnız, Benî Binar b. Neccar kabilesinden olan Râ b b. Zeyd kurtuldu. O da yarı ölü bir şekilde, ölülerin altından kalkıp Medine’ye geldi. Ve Hendek günü şehid edilinceye kadar da yaşadı. O sırada Amr b. Ümeyye ed Damrî ile ensardan Benî Amr b. Adîy kabilesine mensup olan bir adam, ashabın hayvanlarını otlatmakta oldukları için olay yerinde değillerdi. Bunun için durumdan haberdar değillerdi. Ancak kuşların etrafta uçuşup durduklarını görünce,
“Vallahî bunda bir iş var” deyip olay yerine geldiler ve arkadaşlarının kanlar içinde yattıklarını ve diğerlerinin de daha oradan ayrılmadıklarını gördüler. Ensardan olan adam, Amr b. Ümeyye’ye, “Ne yapalım, sen ne diyorsun ” diye sordu. Amr,
“Bana kalırsa hemen gidip Hz. Peygamber’i haberdar edelim” dedi. O da Amr’a,
“Vallahi ben Münzir b. Amr’ın öldürüldüğü haberini götüren adam olmak istemiyorum. Onun öldürüldüğü yerden sağ olarak ayrılmayacağım” deyip onlarla savaşmaya başladı ve o da şehid oldu. Amr b. Ümeyye de esir düştü. Fakat Amr, onlara Mudar kabilesinden olduğunu söyleyince, Âmir b. Tufeyl onu öldürmedi. Perçemini kesip serbest bıraktı. Derler ki, Âmir b. Tufeyl’in annesi vaktiyle bir köle azat etmeyi adamış da, Âmir, annesi adına Amr’ı âzat etmiştir.[1]
[1] Bidaye, IV/73 (İbn İshak’dan).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/511-512
Harâm’ın Öldürülürken Söylediği Bir Söz Üzerine Onu Öldürenin Müslüman Olması
– Hz. Peygamber, Ümmü Süleym’in kardeşi Harâm’ı yetmiş kişiyle gönderdi. Müşriklerin başı Âmir b. Tufeyl idi. O, peygamberi, üç şey arasında muhayyer bırakıp ona,
“Ya ova ve kır sakinleri senin, şehir ve köy halkı da benim olacak veya senden sonra halifen olacağım veya Gatafan kabilelerinden binlerce askerle sana savaş açarım!” dedi. Bundan sonra bir kadının evinde veba hastalığına yakalanmıştı. Hz. Peygamber’in asker çıkardığını duyunca,
“Develerin hastalığı gibi bir hastalıktan, falanca kadının evinde yatarak mı öleceğim Bana atımı getirin” dedi ve binip savaşa çıktıktan sonra, atın sırtında öldü: Ümmü Süleym’in kardeşi Harâm da askerlerinden -birisi topal olmak üzere- iki kişiyi yanına alarak ilerledi ve düşmana yaklaşınca yanındaki iki adama,
“Siz burada durun. Ben onların yanına gideyim. Eğer bana eman verirlerse, hemen gelirsiniz, vermezlerse arkadaşlarınızın yanına dönersiniz” dedi. Sonra, düşmana doğru ilerleyip onlara,
“Size Hz. Peygamber’in emrini tebliğ edinceye kadar bana teminat verir misiniz ” dedikten sonra onlarla konuşmaya başladı. Onlar içlerinden bir kişiye işaret ettiler. Adam Harâm’ın arkasından gelerek sırtına bir mızrak vurdu. Darbenin şiddetinden olacak ki, Harâm donup kaldı. Sonra,
“Allâhu Ekber! Kâ’be’nin rabbine yemin ederim ki, kazandım” dedi. Harâm’ın arkadaşları onun sesini duyunca, gelip savaşa girdiler. İçlerinden sadece topal olan kurtuldu. Bu olayda şehid düşenler hakkında, “Biz rabbimize kavuştuk. Rabbimiz bizden hoşnut oldu ve bizi hoşnut kıldı” anlamında bir ayet nazil oldu. Fakat sonradan neshedildi. Hz. Peygamber bu olay üzerine bir ay her sabah Allah ve Resûlü’ne isyan eden Rî’l, Zekvân, Lihyan ve Usayye kabilelerine beddua etti.[1]
– Enes şöyle anlatıyor: Harâm b. Milhan benim dayımdır. Ma’une’de vurulduğu zaman kanını yüzüne ve başına serperek, “Kâ’be’nin rabbine yemin ederim ki, ben kazandım” dedi.- Harâm b. Milhan’ı öldüren Cebbar b. Selma el Kılabî idi. Harâm vurulduğu zaman,
“Kâ’be’nin rabbine yemin ederim ki, ben kazandım” dedi. Cebbar ona,
“Bundan mâksadın nedir ” diye sordu. O da,
“Cenneti kazandım” dedi. Cebbar bundan etkilenerek,
“Vallahî doğru söylüyor” dedi ve müslüman oldu.[2]
[1] Buhari (Enes’den).
[2] Bidaye, IV/71 (Buhari’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/512-513
İbn Revaha’nın Yola Çıkarken Ağlaması ve Şehidliği Arzuladığına Dair Şiirler Okuması
– Hz. Peygamber hicretin sekizinci senesini Cemâziye’l-ûlâ ayında Mûte’ye bir birlik gönderdi. Onlara Zeyd b. Harise’yi kumandan tayin etti.
“Zeyd öldürülürse bu takdirde Cafer b. Ebû Talib kumandandır. Cafer de öldürüldüğü takdirde kumandan Abdullah b. Revaha’dır” dedi. Böylece halk hazırlık yapıp, sonra çıkmaya başladılar. Üç bin kişiydiler. Çıkış anları yaklaşınca halk Hz. Peygamber’in tayin ettiği kumandanlarla vedalaştı. Abdullah b. Revaha veda anında ağladı.
“Ey Revaha oğlu. Seni ağlatan nedir ” dediler. Abdullah,
“Vallahi, dünyayı sevdiğimden veya sizden ayrılmak istemediğim için ağlamıyorum. Fakat Hz. Peygamber’in, “Sizden hiç kimse yoktur ki, cehenneme uğramayacak olsun. Bu rabbinin üzerine aldığı kesin borçtur” (Meryem: 19/71) ayetini okuduğunu duydum. Öyleyse cehenneme gireceğim kesin. Fakat oradan nasıl çıkacağımı bilemiyorum” dedi. Halk da,
“Allah sizinle beraber olsun. Sizleri esirgesin ve sağ sâlim olarak geri getirsin” diye dua ettiler. Abdullah b. Revaha da,
“Fakat ben rahmandan, geri dönmek değil, bağışlanma ve vücudumda geniş bir yara açıp, köpüklü kan fışkırtan bir kılıç darbesi veya kana susamış bir kimsenin eliyle, ciğerimi ve iç organlarımı yaran bir süngü vuruşunu dilerim. Öyle ki, mezarımın yanından geçenler, ‘Allah rahmet etsin. Büyük bir kahramandı ve iyi bir yolda gitti’ desinler” anlamında bir şiir okudu. Sonra Hz. Peygamber’e gidip vedalaşırken, “Allah sana yardım etsin. Musa’ya verdiği sabır ve metaneti sana da versin. Ben sende büyük bir hayır görüyorum ve Allah biliyor ki, ben basîretli bir kimseyim. Sen gerçekten Allah’ın Rasûlü’sün. Kader, sana inanmayan ve senin hayrından uzak kalan kimseye ihanet etmiştir” anlamında bir şiir daha söyledi. Sonra ordu yola çıktı. Hz. Peygamber orduyu uğurladı. Abdullah b. Revaha,
“Hurmalıkta veda ettiğim, uğurlayanların en hayırlısı ve en hayırlı dost olanın üzerine selâm olsun” anlamında bir beyit daha söyledi.[1]
[1] İbn İshak (Urve b. Zübeyir’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/513-514
Abdullah b. Revaha’nın Halkı Şehid Olmaya Teşvik Etmesi
– Sahabe ordusu Mâan’a vardı. Orada, Herakl’in Rumlar’dan yüz bin kişiyle Belka nahiyesindeki Meâb’a geldiğini ve Mâlik b. Zâne’nin kumandası altında Lahm, Cüzam, el-Kayn, Behrâ ve Beliy kabilelerinden de yüz bin kişinin ona iltihak ettiğini öğrendiler. Orada iki gece kaldılar ve Hz. Peygamber’e bir mektup yazarak, Hz. Peygamber’i durumdan haberdar ettiler ve ne emrettiğini sordular. Abdullah b. Revaha ise,
“Arkadaşlar, siz şehid olmak için çıktınız. Biz sayımızla savaşmıyoruz. Silahlarımızla da savaşmıyoruz. Biz, Allah’ın bize ihsan ettiği bu din sayesinde savaşıyoruz. İlerleyin, şüphesiz Allah iki şeyden birini verecektir. Ya galip, ya da şehid olacağız. Bunların ikisi de güzeldir” dedi. Bunun üzerine,
“Vallahi doğru söylüyor” dediler ve ilerleyerek Belka sınırına girip Herakl’in Rum ve Araplar’dan oluşan ordusuyla Meşârif adlı köyde karşılaştılar. Düşman iyice yaklaşmak istedi. Fakat Müslümanlar Mûte’ye çekilerek orada savaşa hazırlandılar. Sağ kanada Benî Uzre kabilesinden Kutbe b. Katade’yi, sol kanada ensardan Abâye b. Mâlik’i kumandan yaparak savaşa başladılar. Zeyd, düşman mızrakları altında can verinceye kadar, Hz. Peygamber’in sancağını bırakmadı. Sonra Cafer sancağı aldı ve ölünceye kadar savaştı. Derler ki, savaş meydanında atını öldüren ilk Müslüman odur.[1]
– Sonra Cafer bayrağı aldı. Savaş onu kurtulmayacak şekilde pençesine alıncaya kadar savaştı. Sonra Şakra adındaki atından inerek onu, düşman eline geçmesin diye öldürdü. Ve şehid oluncaya kadar düşmanla çarpıştı. Cafer, İslâm tarihinde atını, düşmana geçmesin diye ilk defa öldüren zattır.[2]
[1] Bidaye, IV/200 (İbn İshak’dan).
[2] Heysemi, VI/157 (Tabarani, Urve b. Zübeyir’den); Hilye, I/118.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/514
İbu Revaha’nın Şehid Olma Arzusunu Dile Getiren Kasideler Okuması
Zeyd b. Erkâm şöyle anlatıyor: Ben Abdullah b. Revaha’nın elinde yetişen bir yetimdim. Mute seferinde beni terkisine alarak götürdü. Allah’a yemin ederim ki, o gece sabaha kadar şiirler okudu ve devesine hitaben de, “Beni günlerce uzaktan savaş meydanına götürünce, artık sana başka bir yolculuğu teklif etmeyeceğim. Çünkü benim arzum, Allah yolunda şehid olup ailemin yanına bir daha dönmemektir. Kardeşlerim dönerken, beni Şam ülkesinde toprağa verip kimsesiz ve yalnız bırakmaları tek dileğimdir. İşte o zaman, arkamda bahçe, servet ve saman kalmış umurumda değildir” diye bir şiir okudu. Ben bunu duyunca, ağladım. Beni kamçısıyla dürterek, “Neden ağlıyorsun Sen sağ-sâlim evine döndükten sonra, Allah’ın bana şehidlik vermesinde senin ne zararın var ” dedi.[1]
[1] Bidaye, IV/243; Hilye, I/119.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/514-515
İbn Revaha’nın Savaş Esnasında Şiirler Okuması
– Cafer şehid edildikten sonra Abdullah b. Revaha sancağı aldı. Atını sürdü ve biraz durakladıktan sonra,
“Ey nefis! Yemin ettim, sen ineceksin. Evet, ya ineceksin veya mecburen indirileceksin. Halk toplanmış, hengâme başlamış ve cennet kapıya gelmişken, ne diye geri tepiyorsun Sen uzun zamandır rahat ediyordun. Sen ancak çürümüş bir torbada bulunan bir su damlasısın. Ey nefis! Eğer öldürülmezsen kesinlikle öleceksin. İşte ölüm değirmenidir, dönmektedir. Neyi temenni ettiysen bu sana verildi. Eğer giden iki arkadaşının yaptığını yaparsan hidayet olunursun” anlamında bir şiir okuduktan sonra atından indi.
O sırada amcası oğlu ona, üzerinde biraz et bulunan bir kemik vererek,
“Bir kaç gündür çok yoruldun. Bir şey de yemedin. Şunu ye de ayakta durabilesin” dedi. O kemiği alıp yemeye başladı. Fakat savaş gürültüsünü duyunca,
“Sen hâlâ dünyadasın” deyip kemiği attı ve kılıcını alıp fırladı. Şehid düşünceye kadar savaşa devam etti.[1]
[1] Bidaye, IV/245; Hilye, I/120.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/515
Cafer’in Atını Öldürmesi ve Savaş Esnasında Şiirler Okuması
– Ben sanki şu anda Cafer’e bakıyorum. Atından indi. Sonra Şakra adlı atını öldürdü. Sonra şehid düşünceye kadar savaştı ve
“Ne güzeldir cennet! Onun yaklaşması ne hoştur! Havası güzel, içecekleri serindir. Rumlar da soyu sopu belli olmayan bir millettir ve azaba uğramaları yaklaşmıştır. Onlarla karşılaştığım zaman, onları vurmak boynumun borcudur” anlamında şiirler okuyordu.[1]
[1] Bidaye, IV/244 (İbn İshak, Beni Mürre b. Avf kabilesinden, Abbad b. Abdullah b. Zübeyr’in süt babasından).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/515
Zeyd b. Hattab’ın, Sebat Göstermek İçin Arkadaşlarına Cesaret Vermesi ve Şehid Olması
– Zeyd bin Hattab, Yemame gününde ordunun bayrağını taşıyordu. Müslümanlar kaçtılar. Benu Hanife kabilesi onlara galip geldi. Ve İbn Hattab askerlere,
“Siz ne biçim asker ve ne biçim piyadesiniz Allah’ım arkadaşlarımın kaçmalarından dolayı senden özür dilerim ve Müseylim’e ile Muhakkem b. Tufeyl’in uydurduklarından da sana sığınırım” dedi ve düşman saflarına dalarak şehid oluncaya kadar savaştı. Elinden düşen bayrağı, Ebu Huzeyfe’nin azatlısı Sâlim aldı. Müslümanlar Sâlim’e,
“Savaşı iyi idare edemeyeceğinden korkuyoruz” dediler. O da,
“Eğer ben, dediğiniz gibi beceriksiz isem, öyleyse iyi bir Kur’an temsilcisi de değilim” dedi. Zeyd b. Hattab, hicretin on ikinci yılında şehid oldu.[1]
[1] Hakim, III/227.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/516
Sabit İle Sâlim’in Savaşta Sebat Edebilmek İçin Çukur Kazmaları ve Şehid Olmaları
– Hz. Ebubekir irtidad eden Müseylime ve Yemame halkını cezalandırmak için asker gönderdi. Sabit b. Kays da onların içindeydi. Müseylime ve Benî Hanife kabilesiyle karşılaştıklarında Müslümanlar üç defa yenildiler. Sabit ve Ebu Huzeyfe’nin azatlısı Sâlim,
“Biz peygamberle beraber bu şekilde savaşmıyorduk!” dediler ve başladılar kendilerine çukur kazmaya. O çukurlara girdiler ve şehid düşünceye kadar savaştılar.”[1]
– Yemame gününde müslümanlar hezimete uğradıklannda Ebu Huzeyfe’nin azatlısı Sâlim,
“Biz peygamberle beraber bu şekilde yapmıyorduk” dedi ve kendisi için bir çukur kazdı, o çukura girdi. Muhacirlerin bayrağı da onun yanındaydı. Şehid düşünceye kadar savaştı. Yemame gününde hicretin on ikinci yılında şehid düştü ve bu hadise Hz. Ebubekir’in hilafetinde cerayan etti.[2]
[1] Heysemi, IX/322; İstiab, I/194; İsabe, I/196 (Tabarani’den).
[2] İbn Sa’d, III/89.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/516
Abbad b. Bişr’in Savaş Esnasında Ensara Seslenmesi
– Ebu Said el-Hudrî şöyle anlatıyor: Abbad b. Bişr bana,
“Ey Eba Said! Bu gece rüyamda gördüm ki, gök benim için açıldı, sonra da benim üzerime kapandı. Bu, eğer Allah dilerse, şehadet mertebesidir” dedi. Ben de,
“Hayrolsun! Sen güzel bir rüya görmüşsün” dedim. Yamame gününde ona baktım. Ensara,
“Kılıç kınlarını kırın ve bir tarafa ayrılın” dedi. Böylece dört yüz ensarlı ayrıldı. Aralarında ensarlı olmayan başka kimse yoktu. Başlarında Abbad b. Bişr, Ebu Dücane ve Berâ b. Mâlik vardı. Böylece Müseylimetü’l Kezzab’ın bahçesinin kapısına geldiler. En şiddetli savaşı yaptılar. Abbad b. Bişr şehid düştü. Üzerinde bir çok darbe vardı. Onu ancak cesedinde bulunan bir alametle tanıdılar.[1]
[1] İbn Sa’d, III/441.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/516-517
Ebu Akîl’in Savaş Esnasında Ensara Seslenmesi
Yemame gününde ilk yara alan Ebu Akil el-Uneyfî idi. Ona bir ok atıldı. Ve ok tam iki omuzlarıyla, kalbi arasına isabet etti. Fakat öldürücü bir noktaya rastlamadı. Ok çıkarıldı, onun sol tarafı gevşedi. Bu hadise günün evvelinde oldu ve onu eşyalar ve çadırlarının yanına çektiler. Savaş kızışınca Müslümanlar kaçtılar. Eşyalarını geçtiler. Ebu Akil de yarasından dolayı zayıf bir durumdaydı. Ma’n b. Adiy’nin ensarı,
“Allah’tan korkunuz. Allah’tan korkunuz, düşmana dönün” diye çağırdığını duydu. Bunun üzerine ensar birbirlerine,
“Bir tarafa ayrılın” diye bağrıştılar ve teker teker ayrılıp bir araya toplandılar. Ma’n önlerine geçti. O sırada Ebu Akil de onlara katılmak istedi. Ona,
“Sende savaşacak güç kalmadı” dedim.
“Beni çağırıyorlar; görmüyor musun ” dedi. Ben de ona
“Ey ensar diyorlar, ey yaralılar demiyorlar” dedim. O da
“Ben ensardan olduğuma göre, sürünerek de olsa onlara katılmalıyım” dedi ve belini bağlayıp kalktı. Kılıcını sağ eline alarak,
“Ey ensar, Huneyn günündeki gibi dönün” diye bağırdı. Ensar ordunun önüne geçip düşmana korkunç bir saldırı yaptılar. Onları bahçenin duvarına kadar sürüp sıkıştırdılar. Bundan sonra iki taraf arasında yalın kılıç savaş başladı.
Bir ara Ebu Akil’i gördüm. Sol kolu omuzundan kopup yere düşmüştü. On dört yerinden yaralanmıştı ve hepsi de çok ağırdı. Bu sırada Allah’ın düşmanı Müseylime de öldürüldü. Ebu Akil’in yanına geldiğimde son ânını yaşıyordu.
“Ey Ebu Akil” diye seslendim. Peltek bir dille,
“Buyur” dedi ve hemen
“Kim galip geldi” dedi.
“Müjdeler olsun. Allah’ın düşmanı gebertildi” dedim. Bunun üzerine parmağını semaya doğru kaldırıp Allah’a hamdetti ve ruhunu teslim etti. Medine’ye döndükten sonra babama olanları anlattım. Babam, “O daima şehadet istiyordu. Ben onu tanıdığımdan beri o, Ashab’ın büyüklerinden ve ilk Müslümanlar’dan sayılırdı” dedi.[1]
[1] İbn Sa’d, III/474.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/517-518
Sabit b. Kays’ın Şehid Olması
– Enes şöyle anlatıyor: Yemame gününde halk kaçtığında Sabit b. Kays’â,
“Ey amca! Görmez misin bunlar ne yaptılar ” dedim. Baktım ki, Sabit, kendi bedenine koku sürüyordu. Bana,
“Biz peygamberle beraber, bu şekilde savaşmıyorduk. Siz düşmanı kötü alıştırmışsınız. Ey Allah’ım! Ben bu Müslümanlar’ın kaçışından ve ötekilerin de uydurduklarından teberri ediyorum’ dedi. Sonra kalkarak savaşmaya başladı ve şehid oldu.[1]
– Yemame günü olduğunda Müslümanlar kaçtılar. Sabit, “Bunların yaptıklarına ve şu müşriklerin de taptıklarına yazıklar olsun” dedi. O sırada kalenin duvarındaki bir delikten birisi ona bir ok atarak öldürdü. Fakat aynı anda o adam da öldürüldü.[2]
[1] İsabe, I/195 (Tabarani’den).
[2] İkrime, (İbn Sa’d’dan mürsel olarak); Beyhaki, IX/44 (Enes’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/518
İkrime b. Ebu Cehil’in Dört Yüz Müslüman’la Beraber Şehid Olması
İkrime b. Ebî Cehil falan günde atından indi. Halid b. Velid ona,
“Atından inme! Çünkü senin öldürülmen Müslümanlar’a çok ağır gelecektir!” dedi. Fakat o,
“Ey Halid! Yakamı bırak. Senin İslâm’a hizmetin çoktur. Ben ve babam Ebu Cehil ise biz bütün insanlardan daha fazla peygambere düşman idik. Böylece şehid düşünceye kadar düşman saflarında ilerledi.[1]
– İkrime b. Ebî Cehil, Yermük gününde düşmanlara,
“Bir çok savaşta peygambere karşı savaştım. Bugün ne diye Sizden kaçayım. Bu imkânsız bir şey” dedikten sonra,
“Kim ölüm üzerinde beyat eder ” diye bağırdı. Amcası El-Haris b. Hişam, Dirar b. Ezver ve Müslümanlar’ın ileri gelen kahramanlarından dört yüz kişiyle ölüm üzerine biatlaştı. Ve Hz. Halid’in çadırının önünde savaşa başladılar. Hepsi yaralar aldı ve onlardan bir çok kimse de şehid oldu. Şehid olanlar arasında Dırar b. Ezver de vardı.[2]
– Ertesi gün sabahleyin yaralı olarak İkrime’yi Hz. Halid’e getirdiler. Hz. Halid, İkrime’nin başını dizine koydu. Bu esnada Amr b. İkrime’yi de getirdiler. Onun başını da ayağının üzerine koydu. Onların yüzlerinden toprağı sildi, ağızlarına su damlatmaya başladı. Bu sırada İkrime Hz. Ömer’i kastederek, “İbnül Hanteme, şehid olmayacağımızı söylüyordu” dedi.[3]
[1] Kenzü’l-Ummal, VII/75.
[2] Bidaye VII/15.
[3] Tabarani IV/36.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/519
Ammar b. Yâsir’in Şehid Olmayı Temenni Etmesi
– Ammar b. Yasir, Sıffin’de savaşıyordu, fakat şehid olmadığı için Hz. Ali’ye geldi ve
“Ey müminlerin emiri! Bugün şehid olmayı umuyordum. Fakat Allah nasip etmedi” dedi. Ali de ona,
“Böyle yapma!” dedi. Ammar sözünü üç defa tekrar etti. Sonra ona biraz süt getirildi. Onu içtikten sonra,
“Hz. Peygamber, bu sütün dünyada içtiğim son içecek olacağını bana söylemişti” dedi ve sonra savaşmaya başladı. O gün şehid oldu.[1]
– Ammar b. Yasir’i gördüm. Hizmetçisine,
“Bana içecek bir şey getir” dedi. O da kendisine bir bardak süt getirdi. İçtikten sonra,
“Allah ve Resûlü doğru söylemiştir. Bugün ben dostlara, Muhammed ve cemaatine kavuşacağım” dedi.[2]
– Ammar b. Yasir’i dinledim. Sıffin’de öleceği gün bağırarak,
“Bugün Allah’a kavuşacağım ve hurîlerle evleneceğim gündür. Bugün dostlara; Muhammed ve cemaatine kavuşacağım. Hz. Peygamber bana, “Senin dünyadan en son içeceğin bir bardak süt olacaktır!” demişti, diyordu.[3]
[1] Heysemi, IX/297.
[2] Heysemi, IX/298.
[3] Heysemi, IX/298. İmam Ahmed’in rivayetinde, “Ammar b. Yasir kendisine süt getirildiğinde güldü” ibaresi de vardır.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/520
Berâ b. Malik’in Fars Memleketinde Akabe Savaşında Şehid Olması
Enes b. Malik şöyle anlatıyor: Berâ b. Mâlik’in yanına girdim. O şarkı söylüyordu. Ona, “Allah sana şarkıdan daha hayırlısını vermiştir!” dedim. Bana, “Yatağımın üzerinde öleceğimden mi korkuyorsun Hayır! Allah’a yemin ederim öyle olmayacaktır. Allah beni şehidlik mertebesinden mahrum bırakmayacaktır. Ben tek başıma Allah rızası için düşmandan yüz kişiyi öldürdüm. Ortaklaşa öldürdüklerim de ayrıdır” dedi.[1]
– Fars memleketindeki Akabe savaşında, İslâm ordusu savaş meydanından geri çekildi. Berâ atına bindi ve adeta sürülüyordu. Sonra arkadaşlarına, “Düşmanlarımıza âdet olarak gösterdiğimiz ne kötü bir şeydir!” dedi ve düşmana hücum etti. Allah Müslümanlar’a zafer nasip etti, Berâ da o gün şehid düştü.[2]
[1] İsabe, I/324.
[2] Hakim, III/291.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/520-521
Osman b. Ma’zun’un Yatağında Ölmesi Üzerine Hz. Ömer’in Söyledikleri
Hz. Ömer şöyle anlatıyor: Osman b. Ma’zun şehid olmaksızın öldüğünde, gözümden düştü ve
“Şu kişiye bakınız ki, hepimizden daha fazla bir şekilde dünyadan vazgeçmişti. Halbuki yatağında ölüyor da şehid olmuyor” dedim. Böylece Osman b. Ma’zun’un mertebesi benim gözümden düşmüş bulunuyordu. Ta ki Resûlullah vefat edinceye kadar. Hz. Peygamber vefat edince,
“Hayret edilecek bir şey, bizim en hayırlılarımız yataklarında ölüyorlar” dedim. Sonra Ebubekir vefat etti. Onun hakkında da, “Hayret edilecek bir şey, bizim en hayırlılarımız yataklarında ölüyorlar” dedim ve bundan sonra Osman b. Ma’zun’un mertebesi benim kalbimde tekrar eski mertebesine yükseldi.[1]
[1] Müntehab, V/340; Kenzü’l-Ummal, V/240.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/521