Teravih namazı, Ramazan ayına mahsus yirmi rekattan ibaret bir müekked sünnettir. Bu namaza Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ile dört halife (Hulefa-i Raşidîn) devam etmişlerdir. Bu namazın cemaatla kılınması da, bir kifaye sünnettir. Bunun için bütün bir mahalle insanları, teravih namazını cemaatla kılmayıp evlerinde yalnız başlarına kılacak olsalar, sünneti terk edip hata işlemiş olurlar.
Teravih namazının her dört rekatı sonunda bir miktar oturup istirahat edildiği için bu dört rekata bir “Terviha” denilmiştir. Bir teravih namazında beş “Terviha” vardır. Bu söz, Tervîh kelimesinden bir masdardır. Tervih ise, nefsi rahatlandırmak anlamındadır. Çoğulu “Teravih” dir.
Mescidlerde teravih namazı cemaatle kılındığı halde, bir özrü olmaksızın cemaatı terketip bu namazı evinde kılan kimse, günah işlemiş olmazsa da fazileti terk etmiş olur. Bu kimse evinde cemaatla kılsa, cemaat sevabını alırsa da, mesciddeki cemaatın faziletine eremez. Çünkü mescidlerin fazileti fazladır:
Teravih namazını kılacak kimsenin, teravih namazına veya vaktin sünnetine veya gece ibadetine niyet etmesi ihtiyat bakımından daha uygundur. Kayıtsız olarak “namaza” veya “nafile namazına” niyet edilmesi de birçok fıkıh alimlerine göre caizdir.
Teravih namazını, her iki rekatta bir selâm vererek on selâm ile bitirmek daha faziletlidir. Dört rekatta bir selâm da verilebilir. Sekizde, onda veya yirmi rekatta bir selâm vererek bitirmekde caizdir. Fakat böyle kılmak mekruh sayılmaktadır.
Teravih namazı, iki rekatta bir selâm verilince, tam akşam namazının iki rekat sünneti gibi kılınır. Dört rekatta bir selâm verilince, tam yatsı namazının dört rekat sünneti gibi kılınır. Cemaatla kılındığı zaman, cemaat hem teravihe, hem de imama uymaya niyet eder. İmam da tekbirleri, tesmi´leri ve kıraatı aşikâre yapar.
İmam için teravih namazının her iki rekatinde eşit derece Kur´an okumak ve böylece iki veya dört rekatta bir selâm vermek faziletlidir. Çünkü böyle yapılması, ruhu düşünceden kurtarır.
Teravihin her rekatında on âyet okunması müstahabdır. Çünkü bu şekilde devam edilirse, bir Ramazanda bir hatim yapılmış olur. Böyle bir defa hatim ile Teravih namazı kılınması sünnettir. Bazı alimlere göre, bu hatimin yirmi yedinci geceye (Kadir Gecesine) rastlatılması müstahabdır.
Teravih namazı kıldıracak zatın güzel sesli olmasından ziyade, okuyuşunun düzgün olmasına özen gösterilmelidir. Güzel ses, kalbi meşgul ederek düşünce ve huzura engel olabilir. Okuyuşunda noksanlık ve hata olan bir imamın mescidini bırakarak düzgün okuyan bir imamın bulunduğu mescide gidilmesinde bir sakınca yoktur.
İmamın teravihde cemaatı usandıracak miktar Kur´an okuması uygun değildir. Bununla beraber Fatiha sûresinden sonra okunacak âyetler, bir sûreden veya âyetten noksan olmamalıdır. Teravihin ka´delerinde Teşehhüdden sonra Salâvatlar terk edilmemelidir.
Teravih namazını özürsüz olarak otururken kılmak veya uykunun bastırdığı bir halde iken kılmak mekruhtur. İmamın rükua varmasına kadar bekleyip de ondan sonra imama uymak mekruhtur.
Teravih namazının bir kısmı kılındıktan sonra imama uyan kimse; Teravih son bulunca noksan kalan rekatları tamamlar. Sonra da vitir namazını kendi başına kılar, iyi olan budur. Bununla beraber imamla vitri kılıp sonra teravih namazını tamamlaması da caiz görülmüştür.
Yatsı namazında cemaatı terk etmiş olan kimse, Teravih ve vitir namazlarında imama uyabilir. Bunun için bir kimse, imam yatsı namazını kıldırıp Teravihe başlamış olduğu sırada mescide gelse, önce yatsı namazını kendi başına kılar sonra Teravih için imama uyar. Noksan kalan rekatları da sonra kendi başına tamamlar. Yine Teravih namazını imam ile kılmayan kimse, Vitir namazını imam ile kılabilir. Sahih olan görüş budur. Fakat hem imam, hem de cemaat, yatsı namazını cemaatla kılmamış olursa, yalnız teravih namazını cemaatla kılamazlar. Çünkü teravihin cemaatı, farzın cemaatına bağlıdır. Teravihin müstakil olarak cemaatla kılınması nafileler hakkındaki din esaslarına uygun düşmez.
İmam, Teravih namazının ilk birinci rekatından sonra yanılarak otursa ve selâm verdikten sonra yeniden iki rekat kılmadan geri kalan rekatları usulüne göre kıldıracak olsa, bir görüşe göre namazı caiz olur; ancak ilk iki rekatı kaza etmesi gerekir. Diğer bir görüşe göre, geri kalan namazlar caiz olmaz. Hepsini kaza etmesi gerekir. Çünkü Teravih, bir namazdır. Yapılan teşehhüdler ve selâmlar yerinde yapılmamış olur.
Teravih vaktin sünnetidir; yoksa orucun sünneti değildir. Onun için hasta ve yolcu gibi oruç tutmak zorunda olmayanlar için de Teravih namazını kılmak sünnettir.
Akşam üzeri hayızdan veya nifastan temizlenen bir müslüman kadın veya İslâm dinini kabul eden bir kimse hakkında da o gece teravih namazını kılmak sünnettir.
Nafile Namazlar
Beş vakitte kılınan namazların sünnetlerinden başka birtakım nafile namazlar daha vardır ki, bunlara Tatavvu (Nafile) namazı denir. Bunlar müstâhab ve mendub namazlardır. Bunlar, Yüce Allah´a manevî yönden yakınlığa sebeb olurlar. Her birinin kendine has birtakım fazilet ve sevabları vardır. Nafile namazların başlıcaları şunlardır:
Tahiyyetü´l-Mescid
Bu, bir müstahab namazdır. Şöyle ki: Bir mescide sadece ziyaret için veya öğretmek ve öğrenmek gibi bir maksad için giren kimse, orada nafile olarak iki rekat namaz kılar. Bir mescide bir günde birkaç defa bu şekilde girilse, bir defasında böyle namaz kılınması yeterlidir. Bununla, Allah´a ibadet edilen bir yere gereken saygı yerine getirilmiş olur.
Tahiyyetü´l-Mescid, bir mescid veya camiye girilince, daha oturmadan kılınmalıdır. Faziletli olan budur. Oturulduktan sonra da kılınabilir. Bir mescide girip de, meşguliyetinden veya vaktin keraheti gibi bir sebebden dolayı Tahiyyatü´l-Mescid namazını kılamayacak olan bir müslümanın: “Sübhanellahi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber” demesi de müstahab görülmüştür.
Bir mescide, herhangi bir namazı kılmak için veya farzı kılmak ve imama uymak niyeti ile girmek de, Tahiyyetü´l-Mescid yerine geçer.
Abdest veya Gusulden Sonra Namaz
Şöyle ki: Abdest veya gusül alındıktan sonra vakit varsa, daha yaşlık kuruyacak kadar bir zaman geçmeden iki rekat namaz kılınması mendubdur. Bu, abdest veya gusül nimetine kavuşmanın bir şükür ifadesidir. Böyle bir temizliğe kavuşmak için manen temiz bir inanca, maddeten de temiz bir suya sahib olmak, hem de özürlerden beri bulunmak ve beden sağlığına kavuşmuş olmak lâzımdır. Artık bu şartları toplayan bir insanın Yaratıcısına şükür için iki rekat namaz kılması pek güzel olmaz mı Bununla beraber abdest veya güsül arkasından herhangi bir farz veya sünnet namazın kılınması ilede bu şükran görevi yapılmış olur.
Duha (Kuşluk) Namazı
Şöyle ki: Güneş doğup bir miktar yükseldikten sonra, istivâ zamanına kadar iki, dört, sekiz veya on iki rekat namaz kılınır ki, bu mendubdur. Bu Peygamber Efendimizin mübarek işi ile sabittir. Bunun sekiz rekat kılınması daha faziletlidir. Bunun en iyi vakti, gündüzün dörtte biri geçtikten sonradır.
Teheccüd Namazı
Yatsı namazından sonra daha uyumadan veya bir miktar uyuduktan sonra kılınacak nafile namaza Salât-ı Leyl (Gece Namazı) denir. Bunun sevabı pek çoktur. Bir miktar uyuduktan sonra kalkılıp kılınırsa, “Teheccüd” adını alır. Pemgamber Efendimiz teheccüd namazına devam ederlerdi. Bu gece namazı iki rekattan sekiz rekata kadardır. Her iki rekatta bir selâm verilmesi daha faziletlidir.
Bir hadis-i şerifde: “Her kim geceleyin uyanır, hanımını da uyandırır, iki rekat namaz kılarlarsa, Yüce Allah´ı çok zikreden erkekler ile kadınlardan yazılırlar,” buyurulmuştur.
Yüce Allah´ı çok zikreden erkekler ile kadınlara, Yüce Allah´ın büyük bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamış olduğu şu âyet-i kerime ile müjdelenmektedir: “Allah´ı çok zikreden erkekler ve kadınlar için Allah büyük bir mağfiret ve mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab/35)
Bir kimse adet haline getirdiği bir teheccüd namazını özür olmaksızın terk etmemelidir. “Allah yanında amellerin en sevimlisi, az bile olsa, devamlı olanıdır.”
Regaib Gecesi Namazı
Şöyle ki: Receb ayının ilk cuma gecesine “Leyle-i Regaib” denir. Bazı alimlerin açıklamasına göre, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu gece pek çok ruhanî ahval ve ikrama kavuşmuş olmakla Yüce Allah´a şükür için on iki rekat namaz kılmıştır. Peygamber Efendimizin bu Regaib gecesinde ana rahmine düşmüş olduğuna dair olan bir rivayet, uygun görülmemektedir. Çünkü bu gece ile Hazret-i Peygamberimizin dogumu arasındaki zaman, bu hesaba aykırı düşmektedir. Ancak Hazret-i Amine´nin, Peygamber Efendimize hamile kaldığını bu gece anlamış olması düşünülebilir. Sebeb ne olursa olsun, bu gece pek mübarek bir gecedir. Zaten Regaib, istenilen, değeri çok olan, bağış, ihsan, ikram ve nefis şeyler demektir ve “Ragibe” kelimesinin çoğuludur. Bu geceyi ibadetle geçirenin sevabı çok büyüktür. Fakat bu gecede kılınacak namazın sünnet veya mendub olmasi hakkında kuvvetli bir delil bulunmamaktadır. Bu gecede toplanıp cemaatla namaz kılınmasi bid´at sayılmaktadır. Zaten teravihden başka hiç bir nafile namazın çagrışarak cemaatla kılınması sünnet değildir, mekruh sayılır. Ancak bir yerde bulunan iki, üç kimsenin bu gibi namazları cemaatla kılmaları caiz görülmüştür.
Mir´ac Gecesi Namazı
Receb ayının yirmi yedinci gecesine rastlayan mübarek Mi´raç Gecesinde on iki rekat nafile namaz kılınması iyi görülmüştür. Her rekatında Fatiha ile başka bir sûre okuyarak iki rekatte bir selâm vermeli, sonra yüz defa “Sübhanallahi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber” demeli. Bundan sonra, yüz defa istiğfar ederek yüz defa da Salât ve Selâm okumalıdır.
Gündüzün de oruçlu bulunmalıdır. Bu durumda günahla ilgili olmaksızın yapılacak her duanın kabulü, Allah´dan umulur.
Berat Gecesi Namazı
Şaban ayının on beşine rastlayan geceye Berat gecesi denir. Pek mübarek bir gecedir. Berat gecesinde, yaratıkların bir sene içindeki rızıklarına, zengin veya fakir, aziz veya zelil olacaklarına, diriltilip öldürüleceklerine ve ecellerine, hacılarla ilgili işlerine dair Allah tarafından meleklere bilgi verileceği söylenmektedir. Bu bakımdan berat gecesinde ibadet etmenin ve nafile namâz kılmanın çok sevabı vardır. Fakat bu geceye ait sünnet bir namaz yoktur. Bu konudaki rivayetler sâğlam değildir.
Berat gecesinde kılınacak namaza Salâtü-l Hayr (Hayır Namazı) denilmiştir. Bu namaz birçok rivayete göre yüz rekattır. Her rekatta Fatiha sûresinden sonra on defa İhlâs sûresi okunur.
Kadir Gecesi Namazı
Ramazan ayının yirmi yedinci geesine rastladığı kuvvetle tercih edilen gece Kadir Gecesidir, pek mübarek bir gecedir.
Kur´an-ı Kerim, bu geceden başlayarak Peygamber Efendimize inmiştir. Bu geceyi ibadetle geçirmenin sevabı çoktur. Bu gecenin bir anı vardır ki, ona rastlayan bir dua muhakkak kabul olunur. Bu şerefli gecede, teravihden sonra bir müddet daha ibadette bulunulması, nafile namaz kılınması, bu geceyi ibadetle geçirmek demektir.
Deniliyor ki, kadir gecesi namazının en azı iki rekat, ortası yüz rekat ve en çoğu da bin rekattır. Bu namaz iki rekat kılındığı takdirde her rekatinde iki yüz âyet okunmalı, yüz rekata kadar kılındığı zaman her rekatinde Fatiha Sûresinden sonra “Kadir sûresi” ile üç defa da İhlâs sûresi okunup her iki rekatta bir selâm verilmelidir. “Allahümme inneke afüvvün tühibbu´l-afve fa´fuannî Allah´ım! Sen affedicisin, bağışlamayı seversin; beni affet,” duası da tekrarlanmalıdır.
Bu namazın bu şekilde kılınacağına dair rivayetler pek kuvvetli değildir. Asıl maksad, bu geceyi mümkün olduğu kadar ibadetle geçirmektir. Bu kutsal gecede elden geldiği kadar, diğer nafile namazlar gibi namazlar kılınabilir. Bununla beraber ağır ve zor davranışlardan kaçınılması daha faziletlidir.
Yolculuk Namazı
Bir müslüman bir yola çıkacağı veya bir yoldan döndüğü zaman iki rekat namaz kılmalıdır. Bu, mendubdur. Giderken evde, gelince mescidde kılmak daha faziletlidir. Peygamber Efendimiz seferden kuşluk vaktinde dönerler ve Mescid-i Saadet´e gidip iki rekat namaz kılarlardı. Bir müddet de orada otururlardı. (Sallallahü aleyhi ve sellem.)
Tesbih Namazı
Bu namaz, her rekatinde yetmiş beş defa “Sübhanallahi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber” diye tekbir alınan dört rekatlı bir namazdır. Allah rızası için nafile namaza niyet edilerek
“Allahü Ekber” diye namaza başlanır. Sübhaneke´den sonra on beş kere “Sübhanallahi velhamdü lillahi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber” okunur. Sonra Eûzü Besmele çekilerek Fatiha ile bir sûre daha okunur. Arkasından tekrar on defa “Sübhanallahi…” tekbiri okunur. Sonra rükua varılıp rüku tesbihlerinden sonra yine on defa “Sübhanallahi…” okunarak rükudan (Semi´allahü limen hamideh, Rabbena ve lekelhamd denilerek) kalkılır. Bu kıyam halinde de on defa “Sübhanallahi….” okunur. Ondan sonra secdeye varılıp secde tesbihleri yapıldıktan sonra yine on defa “Sübhanallahi…” okunur. Secdeden tekbir ile kalkılır ve celse halinde yine on defa “Sübhanallahi…” okunur. İkinci secdeye tekbir ile varılıp üç defa yine secde tesbihleri yapıldıktan sonra on defa “Sübhanallahi…..” okunur. Böylece namaz tekbirlerinden fazla olarak alınan tekbirlerin toplamı “Yetmiş beş” olur.
Bu birinci rekattan sonra ikinci rekate kalkılır ve yine önce on beş defa “Sübhanallahi…” okunur. Sonra birinci rekatta yapıldığı şekilde kılınarak ka´de (son oturuş) yapılır. Tahiyyat ile Salâvatlar okunur ve selâm verilir. Her iki rekatta yapılan bu tesbihlerin toplamı yüz elli olur. Bundan sonra selâm verilip aynı şekilde iki rekat daha kılınır. Böylece dört rekatta yapılan tesbihlerin sayısı üç yüz olur.
Bu tesbih namazında yanılma olsa, yapılacak sehiv secdelerinde bu tekbirler getirilmez.
Tesbih namazının da sevabı çoktur. Bu namaz her vakit kılınabilir. Hiç olmazsa haftada veya ayda veya ömürde bir defa olsun kılınmalıdır.
Tevbe Namazı
Bir müslüman insanlık gereği bir günah işlerse, hemen bundan pişman olup tevbe etmesi lâzım gelir. İşte böyle bir kimsenin işlediği günahdan tevbe için güzelce abdest aldıktan sonra kırsal bir yere çıkıp iki rekat namaz kılması ve o günahdan dolayı Allah´dan mağfiret dilemesi mendubdur. Böyle günah işleyip de sonra kalbinde pişmanlık duygusu beliren kimse, bu günahı bir daha yapmamaya karar verip Yüce Allah´dan bağışlanmasını dilerse, Allah´ın onu bağışlayacağına dair bir hadis-i şerif vardır.
Hacet Namazı
Âhirete veya dünyaya ait bir dileği bulunan kimse, güzelce abdest alır ve bir rivayete göre dört, diğer bir rivayete göre on iki rekat namazı yatsıdan sonra kılar. Sonra Yüce Allah´a hamd eder, Peygamber Efendimize de salât ve selâm´da bulunur. Ondan sonra hacet duasını okuyup o işin olmasını Yüce Allah´dan diler.
Hacet namazının birinci rekatında Fatiha sûresinden sonra üç defa âyete´l-kürsî, diğer üç rekatinde de birer Fatiha ile birer İhlâs ve Muavvize-teyn sûreleri okunması hakkında bir hadis-i şerif vardır.
“Allahümmeinni es´elüke tevfıka ehlilhüda ve a´male ehlil-yakîni ve münasahata ehlittevbeti ve azme ehlissabrı ve cidde ehlilhaşyeti ve talebe ehlirrağbeti ve taabbüde ehlilvera´i ve irfane ehlililmi hatta ehafüke. Allahümme innî es´elüke mehafeten tahcüzüni an ma´sıyetike hatta a´mele bitaatike amelen estahıkku bihi rizake ve hatta unasıhake bittevbeti havfen minke ve hatta uhlisa lekennasıhate hubben leke ve hatta etevekkele aleyke fıl-umuri hüsne zannin bike. Sübhaneke halıkı´nnuri.”
Anlamı: “Allahım! Ben senden hidayet ehlinin başarısını, yakîn erbabının amellerini, tevbe edenlerin ihlâsını, sabredenlerin azmini, haşyet sahiblerinin ciddiyetini, rağbet erbabının isteklerini, takva ehlinin ibadet hallerini, ilim sahiblerinin anlayışını dilerim. Böylece korkarak senden gereği üzere korkmuş olayım.
Allah´ım! Ben senden öyle bir korku isterim ki, beni sana isyan etmekten engellesin de, sana itaat ederek bir amel işleyeyim, onunla senin rızanı kazanayım; böylece senden korkarak ihlâsla tevbe edeyim, sana muhabbetle ibadeti ihlas üzere yapayım ve sana güzel zan besleyerek bütün işlerde sana tevekkül edeyim. Ey nuru yaratan, sen bütün noksanlıklardan münezzehsin!..”
İstihare Namazı
İnsan kendi hakkında bir şeyin hayırlı olup olmadığına dair bir işarete kavuşmak isterse, yatacağı zaman iki rekat namaz kılar. Birinci rekatta “Kâfirûn” sûresini, ikinci rekatta da “İhlâs” sûresini okur. Namaz sonunda da istihare duasını okur. Sonra da abdestli olarak kıbleye yönelip yatar. Rüyada beyaz ve yeşil görülmesi hayra işarettir. Siyah veya kırmızı görülmesi de şerre (kötüye) işarettir. Bu şekilde İstihare namazının yedi gece yapılması ve kalbe ilk gelene bakılması da bir hadis-i şerifle buyurulmuştur.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), ashabına istihareyi öğretirlerdi. İstihare namazını kılmak mümkün olmayınca, yalnız duası ile yetinilir. Aslında meşru ve hayırlı bir iş için yapılacak istihare, onun istenilen vakitte yapılıp yapılmaması yönünden yapılır. Yoksa doğrudan doğruya o hayırlı iş için yapılmaz. Belli bir senede hac yapılıp yapılmaması gibi… İstihare duası Peygamber Efendimizden şöyle rivayet edilmiştir:
“Allahümme, innî estehîruke bi´ilmike ve estakdiruke bikudretike ve es´elüke min fadlike´l-azîmi. Feinneke takdiru ve lâ akdiru ve ta´lemu ve lâ a´lema. Ve ente allâmu´l-ğuyubi.
Allahümme in künte ta´lemu enne haze´l-emre hayrun li fi dînî ve meaşî ve akıbeti emrî ve a´cili emrî ve âcilihi fakdirhu lî ve yessirhu lî sümme barik fihi. Ve in künte ta´lemu enne haze´l-emre şerrun lî fî dînî ve meaşî ve akıbeti emrî ve a´cili emrî ve âcilihi fasrithu annî vasrifnî anhu. Fakdir lîye´l-hayre haysü kâne. Sümme erdınî bihi.”
Anlamı: “Allah´ım! Sen bildiğin için, hakkımda hayırlı olanı senden isterim ve kudretin yettiği için de, ben senden güç isterim. Senin büyük ihsanından hayır dilerim. Çünkü senin her şeye gücün yeter; ben ise güçsüzüm. Sen her şeyi bilirsin; ben bilmem. Sen olacak şeyleri de bilensin.
Allah´ım! Eğer bu iş, benim dinim, dünya yaşayışım, akıbet olarak işim, dünya ve âhiretim hakkında hayırlı olduğunu biliyorsan, bunu bana takdir et ve bana kolaylaştır. Sonra onda bana bereket ver. Eğer bu iş benim dinim, yaşayışım, akıbet olarak işim, dünya ve âhiretim hakkında benim için kötülük olduğunu biliyorsan, bunu benden kaldır, beni de ondan uzaklaştır. Hayır nerede ise bana onu takdir ve nasib et. Sonra beni ona razı kıl…”
Katil Namazı
Her nasılsa kısasla öldürülecek olan bir müslüman bu cezanın uygulanmasından önce iki rekat nafıle namaz kılarak tevbe ve istiğfar etmelidir, hayırlı dualar yapmalıdır. Bu namaz onun Allah tarafından bağışlanmasına vesile olabileceği cihetle güzel görülmüştür.
İstiska (Yağmur Duası Namazı)
Yağmurlar kesildiği zaman, müslümanlar yağmur duasına çıkarlar, ikramı bol olan yaratıcımızdan yağmur yağdırmasını isterler. İmam Azam´a göre “İstiska´dan” maksad yalnız duadır, mağfiret dilemektir. Bunda cemaatle namaz sünnet değildir; fakat caizdir. İnsanlar isterlerse ayrı ayrı namaz kılabilirler. İki İmama göre ise, istiska için en büyük idarecinin veya onun göstereceği kimsenin, cuma namazı gibi aşikâre okuyuşla iki rekat namaz kıldırması mendubdur. Bu namazın arkasından, bayramlarda olduğu gibi, hutbe okunur. Hatib minbere çıkmaz, yerde durur. Kılıç, ok veya sopa gibi bir şeye dayanarak hutbelerini okur.
Üç gün arka arkaya İstiska duasına çıkılması güzeldir. Yağmurun inmesi gecikirse, eski elbiseler giyilerek ve başlar öne eğilerek tevazu içinde yaya olarak sahraya çıkılır. Önceden tevbeler yapılır, sadakalar verilir. Haksız yere alınmış şeyler varsa, sahiblerine geri verilir. Müslümanlar için mağfiret istenir.
İmam Muhammed´e göre hatib, hutbe esnasında elbisesi dört köşeli ise bunun aşağısını yukarıya, yukarısını da aşağıya çevirir. Değirmi ise sağını sol tarafa ve solunu da sağ tarafa getirir. Giydiği kaba kaftan, ise, içini dışarıya ve dışını da içeriye getirir ve bu şekilde elbisesini giyer. Bu, sıkıntılı durumun değişmesi için bir hayır nişanı olarak yapılır. Fakat cemaat elbiselerini böyle tersine giymez.
Müslümanlar yağmur duasına çıkarlarken çocuklarını, evcil hayvanlarla onların yavrularını beraberlerinde götürürler. Çocukları ve yavruları bir müddet analarından uzaklaştırırlar. Böylece üzüntülü bir hal içinde zayıflara ve ihtiyarlara dua ettirerek kendileri de amîn derler. İşte üzüntü, tevazu, kalb yumuşaklığı ve büyük bir teslimiyet içinde Yüce Allah´ın rahmet ve yardımı istenir. Daha sahraya çıkmadan yağmur yağmaya başlarsa, buna bir şükür karşılığı olsun diye yine sahraya çıkarlar. Bunu yapmak mendubdur.
Yağmurlar istenenden çok yağmaya başlayınca, bunun kesilmesi veya başka taraflara dönmesi için dua edilmesinde bir sakınca yoktur.
Yağmur yağarken: “Allahümme sayyiben nafı´an Allah´ım! bunu yararlı yağmur yap,” denir. İstenilenden fazla yağınca da: “Allahümme havaleyna ve lâ aleyna Allah´ım! Bunu zarar vermeyecek yerlere yağdır, bizim üzerimize yağdırma,” diye dua edilir.
Dua eden isterse ellerini yukarıya kaldırır, isterse iki işaret parmağı ile işaret eder. Her duada ellerin içlerini göğe doğru tutmak sünnettir.
İşte bu yağmur duasında gafil olan insanlar için bir uyarma dersi vardır. Her zaman sonsuz rahmetine ve yardımına kavuşmakta bulunduğumuz ikram ve merhameti bol Allah´ımızı hiç bir an unutmamak ve her vesile ile ona muhtaç olduğumuzu anlayarak Yüce varlığına yönelmek ve yalvarışta bulunmak, bizim için bir kulluk borcudur.
Bir düşünelim: Zaman zaman bulutlardan topraklarımıza yağan o yararlı yağmurlar kesilse, bunun sonu olarak da ırmaklar ve dereler kurusa, su kanalları bomboş kalsa, acaba bu suları bize kim getirebilecektir
Kaynaklarından daima fışkırıp duran ve hayatımıza hizmet eden o tatlı ve berrak suları Yüce Allah yerin dibine geçirse, acaba bunları kim bize getirebilecektir
İşte “De ki: Bana bildiriniz bakalım. Eğer suyunu bir sabah yerin dibine batıp çekilse size böyle akıp giden bu suyu (Allah´dan başka) kim getirebilecektir. ” (Mülk: 30) âyet-i kerimesi de, dikkat ve düşüncemizi bu noktaya çekiyor. Artık insanlık için habersiz kalmak ve hakdan yüz çevirip nankörlük etmek asla caiz olmaz.
Peygamber Efendimizin bize nakledilen yağmur duası şudur:
“Allahümme, eskına ğaysen mağîsen henîen merîen ğadekan mücellilen seyhan ammen tabakan. Allahümme, eskıne´l-ğâyse ve lâ tec´alnaminelkanitîn. Allahümme, inne bilbilâdi ve´l-ibadi vel-halkı minel-levâi ve´d-danki ma lâ neşkü illâ ileyke. Allahümme, enbit lena Ezzer´a edirre lena eddar´a ve eskına min berakâtissema´i ve enbit lena min berekatı´l-arzı. Allahümme, inna nestağfıruke inneke künte ğaffaren feersilissemae aleyna midrara.”
Anlamı: “Bize yardım eden, içimize sinen, bol ve faydalı olup her tarafı kaplayan ve her tarafı sulayan genel bir yağmur ihsan et.
Allah´ım! Bizi yağmurla sula, bizi ümitlerini kesmiş kimselerden etme. Allah´ım! İlerde, kullarda ve yaratıklarda öyle bir güçlük ve darlık var ki, senden başkasına arzedemeyiz… Allah´ım! Bizim için ekinler bitir, hayvan memelerini sütle doldur, bizi göğün bereketlerinden sula ve yeryüzünün bereketlerinden bize ürün bitir. Allah´ım! Biz senden mağfiret dileriz. Şübhe yokki sen, çok bağışlayansın. Artık bize gökten bol bol yağmur yağdır.
Küsûf (Güneş Tutulması) Namazı
Güneş tutulduğu zaman, cuma namazını kıldıran imam, ezansız ve ikametsiz en az iki rekat namaz kıldırır. İmam Azam´a göre gizlice ve iki imama göre de aşikâre olarak fazla miktar kıraatta bulunur. Her rekatında bir rüku ve iki secde yapar. Namazdan sonra da güneş açılıncaya kadar kıbleye doğru ayakta veya insanlara karşı oturarak dua eder. Cemaat da “amîn” der. Böyle bir imam bulunmazsa, insanlar bu namazı kendi evlerinde tek başlarına kılarlar. Bunu büyük bir camide kılmak, mescidlerde kılmaktan daha faziletlidir. Sahrada da kılınabilir.
Küsûf namazında İmâm Azam´a, İmam Malik´e ve İmam Ahmed´e göre, hutbe okunmaz. Çünkü Peygamber Efendimiz, güneş tutulması olayından dolayı namaz kılınmasını, dua edilmesini, sadaka verilmesini öğütlemişlerdir. Hutbe okunmasını emretmemişlerdir. İmam Şafiî ile İbn-i Hacer ve bazı alimlere göre, namazdan sonra hutbe okunması müstahabdır.
Hüsuf (Ay Tutulması) Namazı
Ay tutulduğu zaman, müslümanların kendi evlerinde tek başına olarak güneş tutulması namazı gibi, gizli ve aşikâr okuyuşla iki veya dört rekat namaz kılmaları güzel görülmüştür. Bu namazın camide cemaatla kılınması, İmam Azam´a göre sünnet değildir; fakat caizdir.
(İmam Şafiî ile İmam Ahmed ve diğer bazı hadis alimleri de, bu namazın cemaatla kılınması görüşündedirler. İmam Malik´e göre ise, cemaatla kılınamaz. İnsanların geceleyin her taraftan toplanıp bunu cemaatla kılmaları güç bir iştir.)
Şiddetli rüzgâr, fazla karanlık, geceleyin fazla aydınlık, yer sarsıntıları ve taşkın hastalıklar gibi korkunç olaylar karşısında da güneş ve ay tutulması namazları gibi bir namaz kılınması güzel görülmüştür.
Bu gibi arızalar ve olaylar, hep Allah Tealâ´nın azamet ve kudretine, hikmetli işlerine delâlet eden birer nişandır. “Biz o âyetleri (mucizeleri) ancak korkutmak için göndeririz.” (İsra: 59) âyet-i kerimesinin beyanı üzere, bu gibi alâmetler insanları korkutmak, onları günahlardan kurtarıp ibadet ve tevbeye yöneltmek için zaman zaman meydana gelen kudret alâmetleridir. Bunları gören sağduyulu bir kimsenin ruhunda bir korku ve bir heyecan belirir. Gözlerinin önünde Yüce Allah´ın celâl ve azameti canlanmaya başlar. Artık o kimse, büyük yaratıcımızın bu âlemi ne kadar muntazam ve mükemmel bir şekilde yaratmış olduğunu anlar. Daima o büyük yaratıcının korumasına muhtaç olduğunu kavrar. Bu anlayışla, ezelden beri var olan yaratıcısına döner. O´na saygı için namaz kılar, onun koruma ve yardımına kavuşmak için dua eder. Böylece gafletten uyanır. Anlayışlı bir ruha sahib olmak için çalışmış olur.
Güneş ve ayın tutulmasının ne gibi muntazam kanunlar dairesinde meydana geldiği bilinmektedir. Düşünen bir insan için, bu kanunları, böyle belirli ve mükemmel bir şekilde meydana getiren Yüce Yaratıcıyı anlamak en yüksek bir görevdir.
Güneş ve ay tutulması ile, aydınlık nimeti karanlığa dönüyor. İki parlak kürenin görüntüsünü yoğun bir gölge kaplıyor. Bu durum devam edecek olsa, hayatımızda kim bilir ne acı değişiklikler meydana gelir. Halbuki her şeyi bilen, hikmet sahibi olan âlemlerin yaratıcısının koyduğu tabiat kanunları buna engel oluyor. Bu korkunç üzüntü verici durum az sonra kalkıyor. O iki kudret kaynağı, yine olanca parlaklığı ile aydınlık ve nurlarını etrafa saçıp durmaya başlıyor. Artık bundan dolayı Kerim ve Rahim olan yaratıcımıza binlerce, yüz binlerce şükretsek, yine kulluk görevimizi yerine getirmiş olamayız.
Hiç kimsenin doğmasından veya ölmesinden dolayı ay ile güneşin tutulmayacağını Peygamber Efendimiz beyan buyurmuşlardır. Şöyle ki: Peygamber Efendimizin muhterem çocuğu İbrahim, bir buçuk yaşında iken hicretin onuncu yılında vefat etmişti. Onun ölümü gününde güneş tutulmuştu. İnsanlar bu masum yavrunun ölümünden dolayı güneşin tutulduğunu sanmışlardı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
“Güneş ile ay bir kimsenin ne ölümünden, ne de hayata kavuşmasından dolayı asla tutulmaılar. Bunların tutulduğunu gördüğünüz zaman namaz kılın; Yüce Allah´a dua edin.”
Diğer bir hadis-i şerifde de: “Bunlar Yüce Allah´ın alâmetlerinden iki nişandır”. diye buyurulmuştur.
Peygamber Efendimizin mübarek ifadeleri daima böyle gerçekleri aydınlığa kavuşturmuş, insanları yanlış düşüncelerden ve inançlardan engellemiştir. Her yönü ile pâk olan İslâm dini, akla ve hikmete uygun olmayan inanç ve davranışlardan büsbütün beri bulunmuştur. Artık böyle yüksek bir Peygambere ve mukaddes dine kavuşmamızdan dolayı ne kadar şükür secdelerine kapansak, yine az değil mi
Korku Namazına Ait Bilgi
Korku namazı, İmam Azam ile İmam Muhammed´e göre, bugün de caizdir. İmam Ebû Yusuf´a göre, bu namaz Peygamber Efendimizin devrine ait idi.
Korku namazından maksad, düşman saldırısı, sel ve yangın felâketi veya büyük bir canavar gibi tehlikeler karşısında bulunan islâm cemaatının kendilerini idare eden bir idareciyi veya diğer muhterem bir zatı imam edinerek onun arkasında farz bir namazı nöbetleşe kılmalarıdır:
Şöyle ki: Bu cemaattan bir kısmı düşman karşısında durur. Bir kısmı da gelip imama uyar. İki rekatlı bir namazın ilk rekatını, üç veya dört rekatlı bir namazın da ilk iki rekatını imamla beraber kılar. İkinci secdeden veya birinci oturuşta teşehhüdden sonra düşman karşısına gider. Öteki kısım gelerek imama uyar ve onunla beraber geri kalan rekatları kılar. Sonra tekrar düşman karşısına gider. İmam kendi başına selâm verir, namazdan çıkar. Birinci kısım döner gelir, namazı kıraatsız olarak tamamlar, selâm verir ve düşmana döner. Çünkü bu kısım lâhik olmuştur. Sonra ikinci kısım gelir ve namazını kıraatla tamamlar. Sonra tekrar düşman karşısına döner. Bunlar da mesbuk olmuşlardır. Bununla beraber her iki kısım da, bulundukları yerlerde namazlarını tamamlayabilirler.
Peyamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Zatü´r-Rika, Batn-ı Nahl, Usfan ve Zikared olaylarında korku namazını kılmıştır. Sonra ashab-ı kiram da, Mecûsilerle yaptıkları savaşlarda böyle korku namazı kılmışlardır. Bir cemaatın böyle namaz kılması, faziletli bir imama uymak istemelerindeki aşırı istekleri sebebiyledir. Böyle bir durum yoksa, bir kısım kimselerin başka imam arkasında güven halinde olduğu gibi kılmaları daha faziletlidir.
Korku namazının bozulmaması için, imama uyanların namaz arasındada savaş yapmamaları, yer değiştirmemeleri, gidiş gelişlerde hayvana binmemeleri, daha doğrusu namaza aykırı başka bir harekette bulunmamaları gerekir. Değilse imam ile kıldıkları namaz bozulur, namazlarını yeniden kılmaları gerekir.
Korkunç bir savaş ve benzeri hallerde bir İslâm topluluğunun korkuları çoğalır da, binmiş oldukları hayvanlardan yere inemezlerse, herkes hayvan üzerinde gücü yettiği tarafa yönelerek imâ (işaret) ile namazını kılar. Bu da mümkün olmazsa, namazlarını sonraya bırakırlar. Hendek savaşında birkaç vakit namaz bu şekilde kazaya bırakılmıştı.
Hastaların Namazları
Hastalık, bedenin tabiî halini kaybetmesinden meydana gelen bir güçsüzlük durumudur. Hastaya “mariz”, hastalığa da “maraz” denir. Marîz kelimesinin çoğulu “merza”, maraz´ın çoğulu da “emraz” gelir.
Hastalar da, akılları başlarında bulundukça birtakım din görevleri ile sorumludurlar. Bununla beraber dinimiz onların haklarında bir çok kolaylıklar göstermiştir. Namaz hakkında bunlar için gösterilen kolaylıklar aşağıda açıklanmıştır:
Bir hasta, gücüne göre namaz kılmakla yükümlüdür. Ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması iyileşmesinin uzamasına veya hastalığının artmasına sebeb olacağı anlaşılan bir hasta oturarak namazını kılar. Oturmaya da gücü yetmezse, gücüne göre yan üzeri veya sırt üstü yatarak işaretle (İma ile) namazını kılar.
İmâ, namazda rüku ve secdeye işaret olmak üzere başı eğmektir. Bu ayakta yapılabileceği gibi oturarak da yapılabilir. Bir şeye dayanarak ayakta yapılması mümkün olan bir imâ yatarak yapılamaz, bu caiz değildir.
İma ile de namaz kılmaya gücü olmayan bir hastadan bir gün ve bir gecelik veya daha ziyade olan namazları sonraya kalır. İyileşince bunları kaza etmesi gerekir. Diğer bir rivayete göre, bir gün ve bir geceden ziyade olan namazları tamamen üzerinden düşer. Aklı başında olsa da hüküm böyledir.
Hastalığından dolayı oturduğu halde namaz kılabilen veya ima ile kılma zorunda olan kimse, bu hastalığı esnasında kılamamış olduğu namazları, sağlığa kavuştuktan sonra kaza edince, oturarak veya ima ile kılamaz. Çünkü özür kalkmıştır. Fakat sağlıklı halinde kazaya bırakmış olduğu namazlarını böyle hastalığı sırasında kaza edecek olsa, oturarak veya ima ile onları kılabilir. Çünkü gücüne göre yükümlü olur. Gücünün yetmediği bir şey ondan istenmez. (Özürlü kimseler bölümüne bakılsın.) –