Aklı olan, büluğ çağına eren, hür olan ve zorluk çekmeksizin topluca namaz kılmaya gücü yeten müslüman erkeklerin toplanıp cemaatle cuma namazını kılmaları farz, bayram namazlarını kılmaları vacibdir. Diğer farz namazları cemaatle kılmaları ise, müekked sünnettir.
(Cuma namazından başka farz namazların cemaatle kılınması, Malikîlere ve bir kısım Şafiîlere göre de bir müekked sünnettir. İmam Ahmet ibni Hanbel ile Ebû Sevre ve Davudi Zahirî ile diğer bazı müçtehidlere göre vacibdir. Bu halde bir şahsın tek başına namaz kılması haramdır. İbni Rüşd, İbni Bişr ve bir kısım şafiîlere göre ise, beldelerde bir farzı kifayedir; her mescidde cemaatle namaz kılınması sünnettir. Bir kimsenin özel olarak yalnız başına cemaatle namaz kılması da mendubdur. Hanbeli fıkıh alimlerinin açıklamalarına göre, esasen cemaatle namaz, ikamet ve sefer halinde vacib, hem de sünnet yerine getirilmiş olur. Cemaatın farz-ı ayn olduğunu söyleyenler de vardır.)
İslâmda cemaatle namaz kılmaya büyük önem verilmiştir. Büyük sevaba ermek için ve ihtilâftan kurtulmak için cemaatle namaz kılmaya devam etmelidir. Cemaat ne kadar çok olursa, fazilet de o derece çoğalmış olur. Cemaatle namaz kılmanın sevabı, yalnız başına namaz kılmanın sevabından yirmi yedi kat fazladır.[Hadîs-i şerif:
Cemaate devam, İslâm nişanlarından ve iman alâmetlerindendir. Cemaatle kılınan namaz ile müslümanların birliği ve birbirine bağlılığı gösterilmiş olur. Müslümanlar arasında bir sevgi ve dayanışma duygusu uyanır, bilmeyenler bilenlerden faydalanır. İyi kimselerin arkadaşlığı ile yapılan ibadetlerin ve duaların Allah yanında kabule yakın olacağı daha ziyade umulur.
Cemaatle kılınan namazda, kendisine uyulan zata “İmam” denir. Bu zatın bu görevine de “İmamet” denir. İmama uymayan, bir kimsenin kendi namazını imamın namazına bağlamasına “İktida, ittiba” adı verilir. Bu uyan kimseye de “Muktedi, müttabi, memum” gibi adlar verilmiştir. Kendi başına namaz kılana da “Münferid” denir.
İmametin başlıca şartları: İslâm, büluğ, akıl, erkek olmak, Kur´an okuyabilmek ve özürden beri olmaktır. Bu şartlara sahib olmayanlar imam olamazlar. Bu konu aşağıdaki meselelerden anlaşılacaktır.
Cemaat arasında imamete en yararlı olan, sünneti en iyi bilen (fıkıh bilgisi olan) kimsedir. Bunda eşit olsalar, okuyuşu daha güzel olandır. Bunda da eşit olsalar, tâkvası daha çok olandır (haramdan daha çok kaçınandır). Bu üç vasıfta eşit olsalar, yaşta büyük olandır. Bunda da eşit olsalar, ahlâkı daha güzel olandır (yumuşak huylu ve daha çok haya sahibi olandır). Bu hususta da eşit olsalar, yüzce, sonra soyca, sonra sesçe, sonra elbise bakımından temizlikçe güzel olandır. Bunların hepsinde eşitlik kabul edilecek olursa, aralarında kur´a çekilir. Bütün bunlar imamlık görevine verilen önemin büyüklüğünü gösterir. Bunun içindir ki bu görevi eskiden bulundukları yerlerde idareciler üzerlerine alırdı.
Bununla beraber cemaat arasında ev sahibi veya o yerin görevli imamı bulunursa, bunlar tercih olunurlar; aranan vasıfları toplamış olmasalar bile yine tercih edilirler.
Başkasının evinde imam olacak kimse, ev sahibinin izni ile imamlık yapar. Başkasının evinde tek başına namaz kılacak olan kimse de, ev sahibinden izin istemelidir; faziletli olan budur.
Fasıkın (aşikâre haram işleyenin) ve bid´at sahibi olanın (din işlerine dinde olmayan şeyleri karıştıranın) imameti tahrimen mekruhtur. Çünkü fasık din işlerinde saygılı bulunmaz. İmam Muhammed ile İmam Malike göre, bunlara uymak esasen caiz değildir.
Bid´at sahibine “Mübtedi” denir ki, inancı sünnet ve cemaat ehlinin inancına aykırı olan kimse demektir. Bid´at sahibine uymanın kerahetle caiz olması, inancı küfre varmadığı takdirdedir. Eğer inancı küfrü gerektiriyorsa, ona uymak bütün Hanefilerce de caiz olmaz. Şefaatı, kabir azabını ve hafaza meleklerini inkâr etmek gibi…
Kölelerin ve babası belli olmayanların imamlığı mekruhtur. Çünkü bunlarda cehalet daha fazla olur. Bilgili oldukları takdirde imamlık yapabilirler. İki gözü kör olan da imam olabilir. Fakat görür kimselerin imamlığı daha faziletlidir. Bununla beraber iki gözü görmeyenin imamlığında, kerahet olduğunu söyleyenler de vardır. Çünkü bu kimse özürlüdür, elbisesinin temizliğine fazla dikkat etmeyebilir.
Erkeklerin kadınlara ve henüz büluğ çağına ermemiş çocuklara uyup namaz kılması caiz olmadığı gibi, aklı yerinde olanın bunağa, Kur´an okuyucusunun okuyamayan (ümmî) kimseye, kıraatı olmayanın dilsize, elbisesi temiz olanın elbisesi pis olana, avret yerleri kapalı olanın açık bulunana, özrü olmayanın özürlüye, bir özürlünün özrü değişik başka bir özürlüye uyması da caiz değildir. Ancak özürleri bir olanların birbirlerine uymaları caizdir.
Kadının kadına imamlığı kerahetle caizdir. Eğer kadınlar kendi aralarında cemaatle namaz kılacak olurlarsa, imam olacak kadın aralarında durur, onların önüne geçmez. Bu öne geçme de mekruhtur.
Abdestte ayaklarını yıkamış olan kimsenin ayaklarına mesih yapmış olan kimseye, abdest alanın teyemmüm etmiş olana, ayakta namaz kılanın oturarak namaz kılana, boyu dik ve doğru olanın rüku derecesinde kanbur olana uyması (iktidası) caizdir. Son üç şekildeki uymanın cevazına İmam Muhammed muhaliftir.
Farz namaz kılanın nafile namaz kılana veya başka bir farz kılana uyması caiz değildir. Fakat nafile namaz kılanın farz namaz kılana uyması caizdir. Örnek: Öğlenin farzını kılmış olan bir kimse, öğle namazını kıldırmakta olan imama uyacak olsa, bu ikinci defa kılacağı namaz bir nafile olarak caizdir.
Bir kimsenin, haklı olarak kendisinden hoşlanmayan bir cemaate namaz kıldırması mekruhtur. Fakat hoşlanmayacak bir durum veya imamlığa daha ehliyetli bir kimse yoksa, cemaatın hoşlanmasına bakılmaz. Çünkü bu halde cemaatın hoşlanmaması yersizdir.
Mezheb değişikliği iktidaya (uymaya) engel değildir. Yeter ki imam olan zat, namazın şartlarına ve rükünlerine riayet etsin. Şöyle ki: Müslümanların fıkıh bakımından mezhebleri değişik olsa da, esasta bir olduklarından birbirlerine uyabilirler. Bu hususta en faziletli olan, her müslümanın kendi mezhebinde bulunan bir imama uymasıdır. Bu olmayınca, diğer bir mezhebde bulunup da namazın farzlarına riayet eden herhangi bir imama uyulması, yalnız başına namaz kılmaktan daha faziletlidir. Şu kadar var ki, bir müslim kendi mezhebine göre namazı bozacak bir şeyin böyle bir imamda bulunduğunu görüp bilirse, ona uyması sahih olmaz; bir Hanefî´nin, burnundan kan aktığı halde abdestini yenilemeden imamlığa geçen bir Şafiî´ye uyması gibi…
(Malikî ve Hanbelî olanlara göre, namazın sıhhatı için şart olan şeylerde yalnız imamın mezhebine itibar olunur, uyanın (muktedinin) mezhebine bakılmaz. Onun için, bir Malikî veya bir Hanbelî, başının tamamını meshetmemiş olan Şafiî veya Hanefî bir imama uysa namazı sahih olur. Çünkü böyle bir mesih, her ne kadar Malikî ve Hanbelî mezheblerinde sahih değilse de, Hanefi ve Şafiî mezheblerinde sahihtir.)
İmam olan zat, cemaata nefret verecek şeylerden sakınmalıdır. Bir imamın kıraatı veya tesbihleri cemaatı usandıracak derecede uzatması uygun değildir. Burada sünnetin en az olan derecesi ile yetinmelidir. Çünkü bu uzatma cemaata usanç verir, bu ise mekruhtur. Cemaatla kılınacak bir namazın sevabı ziyadedir. Bu sevabdan başkalarını mahrum bırakmaya sebebiyet vermek uygun olmaz. Cemaatın uzatmaya razı olmaları halinde kerahet olmaz.
Bununla beraber cemaatın rüku ve secde tesbihlerini ve teşehhüdü sünnet üzere tamamlamalarına meydan vermeycek bir şekilde imamın acele etmesi de mekruhtur. Cemaatın yetişmesi için, imamın rükuu uzatması da mekruhtur.
İmamın kendisine kolay gelen âyet ve sûreleri okuması vacibdir. Henüz kuvvetlice ezberlememiş olduğu âyetleri okumamalı, cemaatın yardımcı olmasına meydan bırakmamalıdır. Şöyle ki: İmam bir âyette yanılır ve hatırlayamazsa bakılır: Eğer sünnet miktarı veya namazın caiz olacağı kadar okumuş ise, hemen rükua gitmelidir; yanıldığı yeri düzeltmeyi cemaatten beklememelidir. Bu miktar okumamış ise, başka bir âyete geçmelidir.
İmamın cemaatten en az bir arşın yüksekte veya alçak bir yerde durup namaz kıldırması mekruhtur. Kendisi ile beraber cemaattan bazı kimseler bulunursa mekruh olmaz.
İmam ile muktedinin (imama uyanın) yerleri hükmen bir olmalıdır. Aralarında yüksek boylu bir duvar olup İmamın görülmesini veya sesinin işitilmesini engellese, o imama uymak sahih olmaz.
Yine, imam ile muktedi arasında veya bir muktedi ile öndeki saf arasında uzaklık bulunsa bakılır: Eğer namaz mescid dışında kılınıyorsa ve aradaki mesafe bir saf bağlanacak miktardan az ise, imama uymak sahih olur. Fakat mesafe bundan daha çok ise uymak sahih olmaz. Amma namaz mescid içinde kılınmakta ise, aradaki uzaklık ne olursa olsun imama uymaya engel olmaz. Bununla beraber bazı alimlere göre, Beytülmakdis gibi pek geniş olan mescidlerde, saflar arasında bağlantı olmaksızın mescidin en uzak bir yerinde durup imama uyulması caiz değildir.
İmam hayvan üzerinde, imama uyan yaya bulunsa veya başka başka hayvanlara veya gemilere binmiş olsalar, yer değişikliği olduğundan imama uymak sahih olmaz.
Yine, camide veya başka bir yerde, imam ile muktedi arasında kayık geçecek büyüklükte bir ırmak veya araba yürüyecek genişlikte saflardan boş bir yol bulunsa, imama uymaya engel olur.
Cemaata kavuşmak için koşa koşa yürümek mekruhtur, saygıya aykırıdır. Bu gibi davranışlardan daima sakınmalıdır.
Cemaatın birçok kişiden ibaret olması şart değildir. Bir kişi ile de cemaatin fazileti elde edilir. İmama uyan kişinin bir kadın veya mümeyyiz bir çocuk olması yeterlidir. Bunun için evde ailece cemaatla kılınan namaz da, yalnız başına kılınan namazdan kat kat faziletlidir. Fakat bir özre dayanmaksızın evde cemaatla namaz kılıp camiye gitmemek bid´at ve mekruh sayılmaktadır. Mescidlerde ve camilerde cemaatle kılınan namazların fazileti daha çoktur.
Namazda imama uyan bir kişi ise, imamın sağında durur. İki ve daha çok kimseler olunca, imamın arkasında dururlar. Keraheti olmayan duruş bu şekildedir. Cemaatın imamdan ilerde durması ise caiz değildir. Bu hususta secde yeri değil, ayakların yeri esas alınır. Cemaatın topuklarının imamın ayak topuklarından ilerde olmaması yeterlidir.
(İmam Malik´e göre, cemaatın imamdan önde durması mekruh ise de, namazın cevazını engellemez.)
Muktedi (imama uyan kimse), imama uymayı niyet etmeli ve kıldıkları farz namaz aynı olmalıdır. Bunun için bir kimse imama uymayı niyet etmeksizin ona uysa veya kendisi öğle namazını kılmak istediği halde imam ikindi namazını kıldırmakta bulunsa, bu iktidası (imama uyması) caiz olmaz.
İmamın sesi kâfi gelmezse, cemaatten biri tarafından iftitah ve intikal tekbirleri yüksek sesle alınır ve rükudan kalkarken de “Rabbena ve lekelhamd” denilir, yüksek sesle yine selâm verilir. Bu bir tebliğ, bir bildirimdir. Ancak tekbirler alınırken iftitah ve intikal tekbirleri olarak alınmalıdır, yalnız bildirme için alınmamalıdır. Eğer ilk tekbir ile namaza başlamaya niyet edilmez ise, bunu alan namaza başlamış olmaz. Diğerleri de tesbih, tahmid ve intikal tekbirleri olarak alınmazsa, sevabdan mahrum olmayı gerektirir. İmamın ses yettiği takdirde bu tebliğe gerek kalmayacağından, bu tebliğ işi mekruh olur. Buna müezzin olanlar dikkat etmelidirler.
İmam birinci selâmı ikinci selâmdan daha yüksek sesle alır ki, bu onun için bir sünnettir. Çünkü yüksek sesle alınması cemaata bir bildiridir. Bu bildiriye ihtiyaç ise; daha çok birinci selâmda görülür.
İmam selâm verince, muktedi de teşehhüdü bitirmiş ise selâm verir. Salât-Selâm ve duayı bitirmek için selâm vermeyi geciktirmez. Teşehhüdü bitirmeden selâm vermesi de caizdir.
İmam namazdan sonra iki tarafa selâm verirken “Aleyküm” sözü ile Hafaza meleklerini ve bütün cemaatı kasdeder. Cemaattan her biri de sağ tarafa selâm verirken o taraftaki meleklerle cemaatı ve imam eğer o tarafta veya kendi hizasında ise imamı da kasdeder. Sol tarafa selâm verirken de o taraftaki meleklerle cemaatı ve imam o tarafta ise imamı kasdederek onlara selâm vermiş olur. Yalnız başına namaz kılanlar da bu selâm ile yalnız Hafaza meleklerini kasdederler.
Cemaat selâmdan sonra: “Allahümme entesselâmü ve minkesselâm, tebarekte ya zelcelâli vel-ikram”
[Allah´ım! Sen selâmsın ve selâm sendendir. (Bütün noksanlıklardan berisin. Dünya ve âhiret selâmeti de ancak senin yardımınla olur. Sen mukaddessin). Ey celâl ve ikram sahibi olan (Rabbim!)…]
cümlesi okununcaya kadar yerlerinde dururlar, sonra yerlerinden kalkıp sünneti veya duayı başka uygun bir yerde tamamlarlar. Bundan ziyade yerlerinde durmaları kerahete girer. Farzdan sonra saffı bozmaları müstahabdır. Bunu yapmakla sonradan gelenler namazın tamamlanmış olduğunu anlarlar.
İmam selâm verince bakılır: Eğer namaz tamamlanmışsa, imam serbesttir. Dilerse sağ tarafına, dilerse sol tarafına döner. Böylece kıbleyi sağ veya sol tarafına alır ve öylece oturur. Dilerse çıkıp işine gidebilir. Eğer karşısında namaz kılan yoksa, dilediği takdirde cemaate doğru döner. Namaz kılanın yüzüne karşı dönüp durmaz; çünkü namaz kılanın yüzüne karşı oturmak mekruhtur. Fakat namaz bitmiş olmayıp kılınacak sünnet bulunursa, imam “Allahümme entesselâmu ve minkesselâm” denilinceye kadar yerinde durur, sonra kalkar ve sağa, sola, ileriye veya geriye çekilerek o sünnet namazı kılar. Eğer kendisi başka bir şeyle uğraşmayacaksa, bu sünneti gidip evinde kılabilir. Çünkü sünnetlerin evde kılınması daha faziletlidir. Ancak cemaat imam hakkında kötü bir zan besleyecekleri düşüncesi varsa, sünnetleri eve gitmeden kılmalıdır.
Yalnız başına namaz kılanlara gelince, bunlar farz namazları kıldıkları yerde durabilirler ve sünnetleri de orada kılabilirler. Bununla beraber nafile namazları başka bir tarafa çekilip kılmaları daha güzeldir.
Cemaat, kıyam, rüku, secde gibi yapılması gerekli rükünlerde, Sübhaneke ile Tesbihat ve Tahiyyat gibi dua ve zikirlerde imama uyarak bunları yaparlar. Fakat sözle yerine getirilmesi gereken kıraat rüknünde imama uymaz, imamın aşikâre okuduğu Kur´anı dinler ve susar.
Bu, İmam Azam ile İmam Ebû Yusuf´a göredir. Bu iki zata göre, aşikâre okunan namazlarda cemaâtın okuması tahrimen (harama yakın) mekruh olduğu gibi, gizli okunan namazlarda da cemaatın okuması böylece mekruhtur. İmam cemaate öncülük etmektedir. Bunun için imâmın okuması, cemaatın da okuması demektir. Nitekim bir hadis-i şerifte buyurulmuştur: “Kimin imamı varsa, imamın okuyuşu o kimse için de okuyuştur.” Fakat İmam Muhammed, gizlice kıraat yapılan namazlarda cemaatın da kıraat yapmasını caiz görmüştür.
(İmam Malik´e göre, gizlice Kur´an okunan namazlarda muktedi (imama uyan) da gizlice okur; bu müstahsendir. İmam Ahmed´e göre, gizlice okunan namazlarda muktedi de gizlice okur. Bundan başka imamın namazlarda aşikare okuyuşunu cemaatten herhangi biri işitmezse, o da kıraatta bulunur; bu vacibdir. Fakat işitirse, okuması caiz olmaz, imamı dinlemesi gerekir. İmam Şafiî´ye göre de, gizlice Kur´an okunan namazlarda muktedi, Fatiha´dan başka âyetler de okur. Aşikâre kıraat yapılan namazlarda ise, eğer rek´atı kaçırmayacaksa, yalnız Fatiha´yı gizlice okur.)
İmam namaza başlamak için tekbir alırken ellerini yukarı kaldırmasa, Sübhaneke´yi okumasa, rüku ve secde tekbirlerini almasa ve bunlardaki tesbihleri söylemese, “Semiallahu limen hamideh” demeyi, tahiyyatı ve selâmı terk etse veya teşrîk tekbirini getirmese, cemaat bunları yapar. Bu dokuz şeyde cemaat imama uymaz.
İmam Muhammed´e göre imam, “Sübhaneke”yi terk edip Fatiha´yı okuduktan sonra sûreye başlamış olsa, artık cemaat da “Sübhaneke”yi okumaz.
İmam kunut duasını, bayram tekbirlerini, birinci oturuşu, tilâvet secdesini, sehiv secdesini terk etmiş olursa, cemaat da terkeder. İmam bir secde fazla yapsa veya bayram tekbirlerini ashabı kiramdan rivayet edilen miktardan ziyade alsa veya cenaze namazında dörtten fazla tekbir getirse veya yanılarak beşinci rekata kalksa, cemaat bu işlerde imama uymaz. İmam beşinci rekata kalktığı zaman bakılır: Eğer imam dördüncü rekattan sonra oturuş (ka´de) yapmışsa, cemaat oturarak bekler. İmam hemen dönüp teşehhüdü iade etmeksizin selâm verirse, cemaat da onunla beraber selâm verir. Fakat imam kalktığı beşinci rekat için secdeye varırsa, cemaat kendi başına selâm verip namazdan çıkar. Eğer imam dördüncü rekatın arkasından oturuş (ka´de) yapmamış ise, cemaat yine bekler. Eğer imam hemen kıyamdan ka´deye dönüp ondan sonra selam verirse, cemaat da onunla beraber selâm verir. Fakat imam beşinci rekatı secde ile bağlarsa, hepsinin namaz bozulmuş olur. Bu durumda cemaatın yalnız başına teşehhüdü yapıp selâm vermesi fayda vermez.
Vitir namazında, cemaat daha Kunut duasını bitirmeden imam rükua varsa, cemaat da varır. Ancak Kunut duasından henüz hiç bir şey okumamış olsalar, imam ile rükuda bulunmayı kaçırmayacak şekilde bir miktar okurlar.
İmam (vitirde) kunut duasını unutup rükua gittiği halde, cemaat ona uymamakla imam başını kaldırıp kunut duasını okuduktan sonra tekrar rükua gitmekle cemaat da ona uymuş olsalar cemaatın namazı bozulur.
Cemaatla kılınan namazlarda safların düzgün olmasına, aralarında açıklık bulunmamasına dikkat edilir. İmam olan zat da buna dikkat edip cemaatı uyarır. Safların en faziletlisi birinci saftır. Sonra sırası ile arkaya doğru fazilet azalarak gider. İmama yakın bulunmanın fazileti pek çoktur.
Cemaatten birinin saf arkasında yalnız başına durup imama uyması mekruhtur. Ancak saflar arasında duracak bir yer bulamazsa, o zaman kerahet olmaz.
İmam-ı rüku halinde bulan kimse, imama uymak için ilk saflara gittiği takdirde rekatı kaçıracağından korkarsa, son safa geçerek imama uyar, saflardan birine katılmaksızın tek başına yalnızca bir yerde durup imama uymaz; rekat kaçırılacak olsa bile…
Namaz kılanın önünden geçmek mekruhtur. Ancak önünde bir perde, ağaç, direk benzeri bir engel bulunursa mekruh olmaz. Bu kerahiyet, kırlarda, büyük mescidlerde namaz kılanın secde edeceği yerden geçmek halindedir. Çünkü böyle büyük ve açık verlerde namaz kılanın önünden hiç geçilmemesinde güçlük vardır. Evlerde ve küçük mescidlerde ise, namaz kılanın mutlak surette önünden geçmekle kerahet meydana gelir.
İmamın karşısında bulunan sütre (duvar gibi bir engel), cemaat için de yeterlidir. Daha önce bu açıklanmıştı.
Yüksek veya aşağı bir yerde namaz kılanın önünden geçildiği takdirde bakılır: Eğer geçen kimse ile namaz kılanın bazı azalar arasında bir hizaya gelme ve karşılaşma olursa, geçen kimse günah işlemiş olur; değilse olmaz. Bununla beraber hiç bir zaman namaz bozulmaz.
Bir görüşe göre, geçenin aşağı yarısı, namaz kılanın yukarı yarısına gelecek şekilde karşılaşma olsa yine kerahet olur; yerde namaz kılanın önünden ata binmiş bir kimsenin geçmiş olması gibi…
İmam abdestsiz olarak namaz kıldırdığını, cemaat dağıldıktan sonra anlamış olursa, mümkün olduğu kadar bunu cemaate duyurması gerekir. Bir diğer görüşe göre de, cemaata bildirmek gerekmez.
Bir imamın taşradaki akrabasını görmek için, bir zaruret veya dinlenmek için yılda bir hafta kadar imamlık hizmetini bırakması âdete ve şeriata göre hakkıdır.
Bir özür bulunmadıkça cemaata devam etmelidir. Devam edilmemesini mübah kılacak özürler, teyemmümü mübah kılacak derecede olan hastalıklardır. Felce uğramak, yürüyemeyecek kadar yaşlı olmak, kör olmak, haksız yere saldırıya uğramaktan korkmak, şiddetli yağmur ve çamur bulunmak, soğuk ve karanlık hali olmak, hizmet etmeye mecbur olduğu ve ayrıldığı zaman zarar göreceği bir hasta bulunmak, yolculuğa çıkma hazırlığı ile uğraşmak gibi sebeblerdir. Din ilimleri ile uğraşıp kitab yazmak, fıkıh öğrenip öğretmek de, bu özürlerden sayılır. Bununla beraber devamlı olarak, bu meşguliyet yüzünden, cemaatı terk etmek doğru değildir.
Yalnız gevşeklik ve tenbellik yüzünden cemaatı terk edip duran kimse, cezaya hak kazanır, şahidliği kabul edilmez. İmam bid´at ehlinden olduğu için cemaatı terk eden kimse ise, cezaya hak kazanmaz. Cemaata devam etmek istediği halde, haklı bir özürden dolayı muntazam bir şekilde devamdan mahrum kalan kimse de, niyetine göre cemaat sevabına kavuşur.
Kadınların Aynı Hizada Durmaları
Cemaat değişik insanlardan ibaret olunca, imamın arkasında önce erkekler, sonra erkek çocuklar, sonra kadınlar saf bağlarlar. Bu sırayı erkeklerle erkek çocukların gözetmesi sünnettir. Erkeklerle kadınların bu sırayı gözetmesi ise farzdır.
Bunun için bir kadın veya bulüğ çağına yakın bir kız, bir erkeğin önünde veya tam hizasında aynı namazı cemaatle kılacak olsa, erkeğin namazı bozulur. Buna: “Muhazatü´n-Nisa (Kadınların erkeklerle bir hizada bulunması)” denir. Böyle aynı hizada bulunmakla namazın bozulması için on şart vardır:
1) İmam olan zat, kadınlar için imamete niyet etmelidir; çünkü böyle bir niyet bulunmazsa, kadınların imama uymaları sahih olmaz. İmama uymamış sayıldıkları için de, erkeklerle aynı hizada bulunmak söz konusu olmadığından erkeklerin namazını bozmuş olmazlar. Yalnız cemate namazında kadınlara imameti niyet etmek gerekli değildir. Bir de bazı alimlere göre, cuma ve bayram namazlarında da, kadınlara imameti niyet etmek şart değildir.
2) Erkekten ilerde veya tam bitişiğinde namaz kılan kadın, ister mahrem olsun, ister olmasın büluğ çağına ermiş veya buna yakın olmalıdır. Dokuz yaşındaki bir kız, ergenlik çağına yakın olacağı için engel sayılır. Sekiz veya yedi yaşında bulunup semiz ve gösterişli kız da aynı sayılır.
3) Kadın veya kız namazın ne olduğunu bilmelidir. Namazın ne olduğunu bilmeyip rasgele cemaata uyan bir deli kadının aynı hizada bulunması erkeğin namazını bozmaz.
4) Bir hizada bulunma, kıyam veya rüku gibi bir rükün miktarı devam etmelidir. Bu, İmam Muhammed´e göredir. İmam Ebû Yusuf´a göre, böyle bir rükün tamamen yerine getirilmelidir. Onun için hemen aynı hizada bulunmakla namaz bozulmaz.
5) Bir hizada bulunuş, rüku ve secde ile kılınır bir namazda bulunmalıdır. Bu bakımdan cenaze namazında ve tilâvet secdesinde olacak muhazat bir engel teşkil etmez.
6) Muhazat (aynı hizada bulunuş) olabilmesi için erkeğin yanında bulunan kadınla başlangıç tekbirleri bakımından ortaklık olmalıdır. Kadın, ya hizasında bulunduğu erkeğin iftitah tekbirine kendi iftitah tekbirini bağlayarak ona uymalı veya bu erkek ile beraber tahrimelerini üçüncü bir şahsın tahrimesine bağlamış bulunmalıdırlar. Bu bakımdan aynı namazı erkek ile kadın yan yana durarak tek başlarına kılsalar yahut yalnız biri imama uyup diğeri tek başına kılacak olsa, namazları bozulmaz.
7) Namaz, erkek ile kadın arasında yerine getirilme bakımından müşterek olmalıdır. Şöyle ki: Kadın, ya kendisi ile aynı hizada bulunduğu erkeğe veya her ikisi diğer bir erkeğe uymuş olmalı ve aynı namazı beraber kılmış olmalıdırlar.
Buna göre erkek ile kadın, bir veya birkaç rekat kılındıktan sonra imama uyup da imamın selâmından sonra kalkarak kaçırılan rekatları kılarlarken aralarında muhazat meydana gelse, bununla namaz bozulmaz; bu ikisine “Mesbuk” denir. Mesbuk ise kendi başına kıldığı rekatlarda yalnız başına namaz kılan kimse sayılır.
8) Erkek ile kadının yerleri bir olmalıdır. Buna göre, erkek veya kadından biri mescidin zemininde, diğeri de en az bir adam boyu yükseklikte olan bir yerde durarak aynı hizada bulunarak cemaatle namaz kılsalar, bu hal onların namazlarının sıhhatini bozmaz.
9) Erkek ile kadının yönleri bir olmalıdır. Buna göre, Kâbe´nin içerisinde her biri başka bir yöne dönerek cemaatle namaz kılarlarken, aynı hizada bulunsalar, bu namazı bozmaz.
10) Erkek ile kadın arasında bir engel bulunmamalıdır. Aralarında direk gibi bir şey veya bir insan sığacak kadar bir açıklık bulunursa, bu şekilde aynı hizada bulunmak namazı bozmaz.
Sonuç
Bu on şart toplanınca muhazat (aynı hizada bulunmak), erkeklerin namazını bozar. Şöyle ki: Aynı imama uyan kadınlar erkeklerin önünde bir saf tutsalar, bütün erkeklerin namazı bozulur. Erkeklerin arasında üç kadın bulunsa, bunların hem sağ ve hem sol yanlarındaki birer erkeğin ve arka taraflarındaki her safdan üç erkeğin namazı bozulmuş olur. Erkekler arasındaki kadınlar iki kişi olursa, yanlarındaki birer erkek ile yalnız bunların arkasında bulunan saftaki iki erkeğin namazı bozulur. Daha geride olanların namazına bir şey olmaz. Aradaki kadın bir tane olunca, sağ ve sol yanındaki birer erkek ile arka tarafındaki saftan bir erkeğin namazı bozulur, diğerlerinin namazı bozulmaz. Namazları bozulan erkekler, diğer erkek ve kadınlar arasında birer engel durumuna geçeceklerinden artık bu namaz bozuluşu diğerlerinin namazına geçmez.
Erkeklerin namazlarını böylece bozmaya sebeb olan ve onların huzurlarını kaçıran kadınlar ise, şübhe yok ki bundan dolayı günah işlemiş ve Yüce Allah´ın azabına lâyık bulunmuş olurlar. Onun için buna sebebiyet vermekten kaçınmalı, İslâm terbiyesine riayet etmelidir. Yalnız yaşlı kadınlar cemaatle devam edecek olurlarsa, mescidlerde kendilerine ayrılan yerlerden ileri geçmemelidirler. Değilse bekledikleri sevab kazanacakları günahı karşılayamaz. Zaten kadınların cemaata devam etmeleri aslında kerahetten sayılmaktadır. Kadınların mescidleri, evlerinin içidir. Bir hadis-i şerifte:
“Kadınların namazlarının en faziletlisi, evlerinin içinde kıldıkları namazlardır,” buyurulmuştur.
Kadınların, namazları ile evlerini nurlandırmaları kendileri için çok büyük bir şereftir. Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmuştur:
“Oturduğunuz yerleri namazla ve Kur´an okumakla nurlandırınız.”
Müdrik Hakkında Meseleler
Müdrik, namazın başından sonuna kadar fasılasız olarak imama uyan ve bütün rekatleri imamla beraber kılan kimsedir. İmama ilk rekatın rükuunda yetişen, o rekata yetişmiş ve müdrik adını almış olur.
Namaza imam ile beraber başlamanın fazileti pek büyüktür. Bu hususta aşağıdaki meseleler ortaya çıkar :
Bir kimse tek başına bir farz namaza başladıktan sonra, bulunduğu yerde cemaatla o farz namaz kılınmaya başlansa bakılır: Eğer tek başına namaz kılmakta olan henüz secdeye varmamış ise, namazı bırakıp imama uyar. Böylece cemaat sevabını kazanmaya koşar. Bu müstahabdır. Eğer bir kez secdeye varmış ise, bakılır: Kıldığı namaz sabah veya akşam namazı ise, yine namazını bırakır ve imama uyar. Fakat bunların ikinci rekatı için secdeye varmışsa, artık namazı bırakmayıp tamamlar, imama uyamaz.
Çünkü sabah namazından sonra nafile kılınamayacağı gibi, üç rekatlı bir namaz da nafile kılınamaz.
Öğle namazı gibi dört rekatlı bir farz ise, kıldığı bir rekata bir rekat daha ilâve der, teşehhüdde bulunur ve selâm vererek imama uyar. Evvelce kıldığı o iki rekat namaz nafile olmuş olur. Böyle bir namazın üçüncü rekatında bulunup da henüz secdesine varmamış ise, hemen ayakta veya oturarak selâm verip namazdan çıkar ve imama uyar. Yalnız başına kıldığı iki rekat yine bir nafile olmuş olur. Fakat bu namazın üçüncü rekatını secde ile bağlasa, artık bunu tamamlar, farzını kılmış olur. Bu namaz, öğle veya yatsı olduğuna göre de, kendi farzını kıldıktan sonra imama uyabilir. İmam ile kılacağı bu namaz bir nafile olmuş olur. Fakat ikindi namazı ise, imama uyamaz; çünkü ikindi namazından sonra nafile kılınması mekruhtur.
Nafile bir namaza başlamış olan bir kimse, yanında cemaatla namaza başlanınca, bu nafileyi iki rekat olmak üzere tamamlar. Ondan sonra selâm verip cemaata katılır. Üçüncü rekata kalkmış ise, onu da dörde tamamladıktan sonra cemaata katılır. Bundan cenaze namazı müstesnadır. Şöyle ki: Böyle nafileye başlamış olan kimse, kılınmaya başlanan bir cenaze namazının kaçırılacağından korkarsa, kılmakta olduğu namazı hemen bırakıp cenaze namazı için imama uyar. Sonra nafileyi kaza eder. Çünkü cenaze namazının kazası yoktur.
Cemaatle sabah namazına başlanmış olduğunu gören kimse, cemaate yetişebileceğini zannederse hemen sabah namazının sünnetini kılar. Gerek görürse, “Sübhaneke” ile “Eûzü”yü ve sûre ilâvesini bırakıp yalnız Fatiha sûresi ile rüku ve sücudda birer tesbih ile yetinebilir. Ondan sonra imama uyar. Fakat cemaate yetişeceğini hiç zannetmiyorsa, sünnete başlamayıp imama uyar; artık bu sünneti kaza edemez. Eğer sünnete başlamış ise, onu tamamlar, bırakmaz.
Fakat öğle, ikindi ve yatsı namazları böyle değildir. Bunların cemaatla kılınmaya başlanmış olduğunu gören kimse, bunların sünnetini kılmadan imama uyar. Sonra öğlenin dört rekat sünnetini kaza eder. İkindinin sünnetini vaktin kerahetinden dolayı kaza edemez. Yatsı namazının dört rekat sünnetini, bir gayr-i müekked sünnet olduğu için dilerse kaza eder, dilerse kaza etmez.
Vaktin çıkacağını veya cemaatın tamamen kaçırılacağını kesinlikle anlayan kimse, sünnetleri kılmayacağı gibi, kendisinde bulunan az bir pisliği gidermekle uğraşamaz. Fakat başka bir cemaat bulabileceğinden emin olan kimse, az necaseti gidermeden namaza başlamaz; bu daha faziletlidir. Böylece namazı ittifakla sahih duruma geçer.
(Şafiî´lere göre namaz, az pislik ile de bozulur. Necasetler (pislikler) bölümüne bakılsın!..)
Lahık Hakkındaki Meseleler
Lâhık, namaza imam ile beraber başladığı halde, kendisine uyku ve dalgınlık veya cemaatın fazlalığından dolayı bir eziyet ve bir abdestsizlik hali arız olup da, namazın tamamını veya bir kısmını imam ile kılamayan kimsedir. Lâhık hakkında aşağıdaki meseleler ortaya çıkar :
Lâhık, hareket bakımından Muktedi gibidir. Muktedi, imamın arkasında Kur´an okuyamayacağı gibi, Lâhık da kaçırmış olduğu rekatları kendi başına kılınca Kur´an okuyamaz, tamamen muktedi gibi hareket eder ve kendi başına kılacak olduğu rekatlardaki yanılmalardan dolayı da sehiv secdeleri yapmaz.
Lâhık, mümkünse kaçırdığı rekatları veya rükünleri kaza eder, sonra imama tekrar katılarak onunla selâm verir.
Örnek: Bir muktedi birinci rekatın kıyamında uyuyup da, imam secdeye vardığı anda uyansa, hemen rükua varır, sonra secde yaparak imama iştirak eder.
Lâhık, imamına yetişemeyeceğini bildiği takdirde hemen imama uyar. İmam namazdan çıkınca, kendisi kaçırmış olduğu rekatları veya rükünleri kaza eder. Örnek: Bir muktedi, dördüncü rekatta iken burnu kanasa, safdan ayrılır ve namaza aykırı olacak bir şeyle uğraşmaksızın hemen abdest alır. İmkân bulduğu yerde imama uyar. İmam selâm vermiş olursa, kendi başına o dördüncü rekatı, hiç bir şey okumaksızın, imamın arkasında kılıyormuş gibi tamamlar. Çünkü lâhık, hüküm bakımından imamın arkasında namazını kılmış sayılır.
Yine: Bu durum üçüncü rekatta meydana gelse, imam da dördüncü rekata başlasa, lâhık abdest alıp önce o üçüncü rekatı kıraatsız olarak kılar, ondan sonra imama uyar. Onunla dördüncü rekatı kılarak selâm verir. Fakat imamına böyle yetişemeyeceğini bilirse, hemen imama uyar. İmam selâm verince, kendisi kalkar ve üçüncü rekatı kıraatsız olarak kılıp selâm verir.
İmam sehiv secdelerinde bulunacak olsa, lâhık henüz namazını tamamlamamış ise, onunla beraber bu secdeleri yapmaz. Namazını tamamladıktan sonra bu sehiv secdelerini yapar.
Her lâhık´ın, yukarıda bildirildiği şekilde hareket etmesi kolay değildir. Bu bakımdan, lâhık olanların bu noksan kalan namazlarına yeniden başlamaları daha uygun görülmüştür.
Mesbuk Hakkındaki Meseleler
Mesbuk, bir rekat kılındıktan sonra imama uyan kimsedir ki, son oturuşta dahi imama uymuş olsa yine mesbuk sayılır. Mesbuk hakkında aşağıdaki meseleler ortaya çıkar:
Mesbuk kaza edeceği rekatlarda, tek başına namaz kılan gibidir. Örnek: Bir kimse sabah namazının ikinci rekatında imama uyacak olsa, mesbuk olmuş olur. Aldığı tekbirden sonra sükût eder. İmamla beraber son oturuşta yalnız “Tahiyyat´ı” okur. İmam selâm verince, kendisi ayağa kalkar ve imam ile kılmamış olduğu ilk rekatı kılmaya başlar. “Sübhaneke ve Eûzü Besmele´den” sonra Fatiha sûresi ile bir miktar daha Kur´an-ı Kerim okur. Bilindiği şekilde rüku ve secdelere gider: Ondan sonra oturup “Tahiyyatı, salâvatları ve Rabbena âtinâ´yı´´ okuyarak selâm verir.
Akşam namazının ikinci rekatinde imama uyan kimse de birinci rekat hakkında bu şekilde hareket eder.
Mesbuk, akşam namazının son rekatinde imama uysa, “Sübhaneke´yi” okur ve imamla beraber o rekatı kılarak teşehhüde oturur. İmam selâm verdikten sonra kalkar, Sübhaneke, Eûzü-Besmele, Fatiha ve bir miktar daha Kur´an-ı Kerim okur. Rüku ve secdelerden sonra oturur ve yalnız “Tahiyyat´ı” okur. Sonra “Allahü Ekber” diyerek ayağa kalkar, yalnız Besmele ile Fatiha ve bir miktar daha Kur´an-ı Kerim okuyarak rüku ve secdeleri yapar. Sonra son oturuş yaparak selâm ile namazdan çıkar. Bu halde üç defa Teşehhüde oturmuş olur. Bununla beraber mesbuk, ikinci rekatın sonunda yanılarak teşehhüde oturmayacak olsa, sehiv secdesi yapması gerekmez. Çünkü bu rekat, bir yönden birinci rekat yerindedir.
Mesbuk, dört rekatlı namazlardan birinin dördüncü rekatında imama uysa, imam ile teşehhüde oturduktan sonra kalkar, Sübhaneke, Eûzü-Besmele, Fatiha ve bir miktar Kur´an okur. Rüku ve secdelerden sonra oturur. Yalnız “Tahiyyat´ı” okur. Ondan sonra kalkar, Besmele ile Fatiha´yı ve bir miktar daha Kur´an âyetlerini okur. Sonra rüku ve secdelere varır, oturmaksızın kalkar. Yalnız Besmele ve Fatiha ile bir rekat daha kılarak son oturuşu yapar. Tahiyyat´ı, Salâvatları ve Rabbena âtinâ´yı okuyup selâm vererek namazını tamamlar.
Mesbuk, dört rekatlı namazların üçüncü rekatinden başlayarak imama uysa, imamla beraber son oturuşta yalnız “Tahhiyyat´ı” okur. İmam selâm verdikten sonra kalkar, Sübhaneke, Eûzü-Besmele, Fatiha ve bir miktar daha Kur´an okur. Rüku ve secdelere varır, sonra kalkar yalnız Besmele ile Fatihayı okur. Biraz daha Kur´an-ı Kerim okur. Yine rüku ve secdelere gider. Teşehhüde oturur. Tahiyyat´ı, Salâvatları ve Rabbena âtinâ´yı okuyarak selâmla namazını tamamlar.
Mesbuk, dört rekatlı namazların ikinci rekatinde imama uyacak olsa, üç rekatı imamla kılmış olur. Teşehhüdden sonra imam selâm verince ayağa kalkar. Sübhaneke´yi, Eûzü-Besmele´yi, Fatiha´yı ve ekleyeceği âyetleri okur. Rüku ve secdelere varıp son oturuşu yapar. Selâm verip namazını tamamlar.
İmam rükuda iken, imama uyan kimse, o rükua ait olan rekata yetişmiş olur. Fakat imamı secde halinde bulan kimse, hemen secdeye varırsa da o secdenin rekatına yetişmiş olmaz. Bunun için o rekatı yukarıda anlatıldığı şekilde kaza etmesi gerekir.
Mesbuk, imam selâm verdikten sonra “Allahü Ekber” diyerek ayağa kalkar ve noksan kalmış olan rekatları tamamlar. İmam selâm vermeden mesbukun kalkıp noksan kalan rekatları kılmaya başlaması uygun değildir. Ancak namaz vaktinin çıkmak üzere olması ve insanların önünden geçme durumu olması gibi özürler sebebiyle selâmından önce kalkar.
Bununla beraber imam, henüz selâm ile namazdan çıkmamış olunca, mesbukun Teşehhüd miktarı oturması lâzımdır. Bundan önce kalkması caiz değildir.
İmam teşehhüdü tamamlamadan mesbukun kalkıp Kur´an okuması muteber değildir. Onun için mesbuk, birinci veya ikinci rekatı kaza için ayağa kalkar da, imamın teşehhüdü bitirişinden sonra namaz caiz olacak kadar Kur´an okursa, namazı caiz olur. Fakat namaz caiz olmayacak kadar az okumuş olursa namazı sahih olmaz.
Mesbukun kaza edeceği rekatlarda başkasına uyması ve başkasının da bu halde mesbuka uyması caiz değildir. Mesbuk burada yalnız başına sayılmaz. Fakat bir mesbuk ne kadar rekat kaza edeceğini unutup da kendisi ile bareber mesbuk bulunan kimsenin ne kadar rekat kaza edeceğini yalnız göz önünde bulundursa, bununla namazı bozulmaz.
Mesbuk, namazını yeniden kılmak niyeti ile tekbir alacak olsa önceki tekbiri ile başlamış olduğu namazı bozmuş olur. Tek başına namaz kılan kimse böyle değildir; başka bir namaz kılmaya niyet etmedikçe, aynı namaza yeniden başlamak niyeti ile alacağı tekbir bu namazı bozmaz. Çünkü her iki namaz, tek başına namaz kılan için birbirinin aynıdır. Mesbuk ise, bir yönden tek başına namaz kılan gibidir, bir yönden de imama uyduğundan onun için aynı namaz değildir.
Mesbuk, İmam Azam´a göre, Kurban Bayramında Teşrîk tekbirlerini imamla beraber alır, sonra ayağa kalkıp geri kalan rekatları tamamlar. Halbuki İmam Azam´a göre, tek başına namaz kılan kimse bu tekbirleri getirmek zorunda değildir. Bunun için mesbuk, burada tek başına namaz kılan gibi değil, muktedi (imama uyan) yerindedir.
Mesbuk, ayağa kalkması sahih olacak bir zamanda ayağa kalkıp da, imam henüz selâm vermeden mesbuk namazını bitirerek selâmda imama uysa, namazı bozulmuş olmaz.
İmam daha selâm vermeden, mesbuk Tahiyyat´ı okuyup bitirmiş olsa, bir görüşe göre Şehadet sözünü tekrarlar, bir görüşe göre de susar. Burada sahih olan mesbukun Tahiyyat´ı yavaş yavaş okumasıdır.
Birinci oturuşta imamdan önce Teşehhüd´ü bitirmiş olan bir muktedi de susar, Teşehhüd´de bulunmaz.
Mesbuk, cehren (aşikâre) okunan namazlarda imama uyunca, “Sübhaneke”yi okumaz. Geri kalan rekatları kazaya kalkınca okur. Sahih olan budur. Buna yukarıda işaret edilmişti.
İmam yanılarak beşinci rekata kalkınca, mesbuk da ona uyarak kalksa, bakılır: Eğer imam dördüncü rekatta oturmuş ise, mesbukun namazı bu kalkış ile bozulmuş olur. Fakat imam dördüncü rekatta oturmamış ise, beşinci rekatta secdeye varmadıkça, mesbukun namazı bozulmaz.
Bir mesbuk lahık da olabilir. Şöyle ki: İmama sonradan uyan kimse, uyku veya abdesti bozan bir sebeble rükünlerden veya rekatlardan bir kaçını imam ile kılamayıp kaçırsa, hem mesbuk olur, hem de lâhık olmuş olur. Bu durumda önce kaçırdıklarını kıraatsız olarak kaza eder, sonra mümkün ise, geri kalan namazda imama uyar. Daha sonra da imama uymadan önceki rekatları kıraatla (Kur´an okuyarak) kaza eder. Önce bunları kaza edip ondan sonra, namaz arasında kaçırmış olduğu rükünleri veya rekatlerı kaza etmesi de caizdir. Fakat bunu yapmakla meşru sırayı gözetmemiş olacağından günahkâr olur.
Namazların Cemaatle Kılınma Şekli
Cemaatle namaz kılanlar şu şekilde hareket ederler:
1) Cemaatten her biri imama uymayı niyet eder. Kılacak olduğu namaz hangi vaktin ise onu kasdederek: “Niyet ettim bugünkü falan vaktin farz namazını kılmaya, uydum şu imama” şeklinde niyet eder. Sonra imam ellerini kaldırır, aşikâre “Allahu Ekber” diyerek namaza başlar. Ona uyanlar da ellerini kaldırarak gizlice “Allahu Ekber” deyip imamla namaz kılmaya başlarlar. Beraberce namaz kılanların hepsi “Sübhaneke”yi okur, sonra cemaat susar. İmam gizlice “Eûzü Besmele” okur. Sonra kıraata başlayarak namazı kıldırır.
Şöyle ki: İmam sabah, akşam, yatsı namazlarının ilk ikişer rekatlarında ve vitir namazının her üç rekatında Fatiha sûresi ile buna ilâve edeceği âyetleri aşikâre olarak okur, cemaate işittirir. Bütün tekbirleri, tesmi´leri ve selâmları aşikâre yapar. Akşam namazının üçüncü ve yatsı namazının üçüncü ve dördüncü rekatlarında, öğle ve ikindi namazının bütün rekatlarında kıraatı gizli, tekbirleri, tesmi´leri ve selâmları âşikâre yapar.
2) İmam sabah namazının ilk rekatında okuyacağı âyetleri, ikinci rekatta okuyacağı âyetlerden iki kat fazla yapmalıdır. Bu hem bir sünnettir, hem de cemaatın birinci rekata yetişmesine bir sebebdir.
3) İmama uyanlar tekbirleri gizlice alırlar. İmam rükudan kalkarken aşikâre olarak “Semiallahu limen hamideh” ve gizlice “Rabbena ve lekelhamd” deyince [İmam Azam´dan diğer bir rivayete göre, imam “Rabbena ve lekelhamd” demez] , cemaat da gizlice yalnız: “Allahümme Rabbena ve lekelhamd” yahut sadece “Rabbena lekelhamd” der. Sonra rükuda imamla beraber gizlice üç kere “Sübhane Rabbiye´l-Azim” ve secdede de yine üç kere “Sübhane Rabbiye´l-alâ” derler.
4) İmam ile cemaat birinci oturuşlarda Tahiyyatı, ikinci oturuşlarda ise, Tahiyyatı, salâvatları ve Rabbenâ âtina´yı gizlice okurlar. İmam önce sağ tarafa, sonra sol tarafa aşikâre olarak selâm verince, cemaat da ona uyarak birlikte gizlice selâm verir.
İmam aşikâre okuduğu Fatiha´nın sonunda gizlice “Amin” diyeceği gibi, cemaat da gizlice yine “Amin” der.
5) İmam selâm verdikten sonra, müezzin aşikâre olarak: “Allahümme entesselâmu ve minkesselâm. Tebarekte ya zelcelâli vel-ikram,” der. Sünnet varsa onu kılar. Sonra Peygamber efendimize salât selâm okunur. Ya müezzin sesli olarak veya imam ile cemaattan her biri gizlice “Ayetü´l-Kürsî”yi okur. Otuz üçer kere “Sübhanallah, Elhamdü lillah, Allahu Ekber” derler. Bu tesbihlerin sayısı parmaklarla hesablanabileceği gibi, tesbih taneleri ile de hesablanabilir. Önemli olan sayıları tam yapmaktır.
6) Yukarıdaki şekilde otuz üçer kere tesbih, tahmid ve tekbirden sonra, müezzin yüksek sesle: “Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh. Lehulmülkü velehulhamdü ve hüve alâ külli şey´in kadîr. Sübhane Rabbiyel aliyyil´alel-vehbab”der.[Anlamı: “Allah´dan başka hak mabud yoktur. O, birdir, O´nun ortağı yoktur. Mülk O´nundur, hamd O´na mahsustur. O her, şeye kadirdir. Çok yüce ve çok bağışlayıcı olan Rabbim, bütün noksanlıklardan münezzehtir.] Bütün cemaat dua edip ellerini yüzlerine sürerler.
Yalnız başlarına namaz kılanlar da bunları okurlar. Bütün bunlar namazların adab ve müstahablarındandır. Bunlara riayet edenler büyük sevab kazanırlar.
7) Yukarıdan beri saydığımız namazların vakitlerinde rükün ve rekatları ile kılınması, Peygamber efendimizden şübhe götürmeyen bir rivayetle sabit olmuş ve zamanımıza kadar geçen yıllarda bütün ümmetin ittifakı ile kararlaşmıştır. Peygamber efendimiz:
“Beni nasıl namaz kılar gördünüz ise, öylece namaz kılın,diye emretmiştir.
Onun için Peygamber efendimizin kılmış olduğu namazlara aykırı bir namaz, İslâm dininde asla geçerli sayılmaz.