Ezan, lûgat´ta bildirmek demektir. Şeriat deyiminde, farz namazlar için belli vakitlerde bilindiği şekilde okunan mübarek sözlerden ibarettir. Ezan okuyana “Müezzin” denir.
Farz namazlar için ezan okumak, bu namazların kılınacağını ilân edip bildirmek, kitab ve sünnetle sabittir. Fakat müslümanlığın başlangıcında bildiğimiz şekilde ezan okunmazdı. Bir müddet, namaz vakti gelince: “Essalate, Essalâte Namaza, namaza” veya: “Essalâtü camiatün Namaz toplayıcıdır,” deniliyordu. Yani, namaz müslümanların güzel bir toplum halinde yaşamalarına vasıtadır. Birtakım güzellikleri ve şükür nevilerini kapsar diye çağırma yapılmıştı. Peygamber Efendimizin birinci hicret yılında, Medine-i Münevvere´de Hazret-i Peygamberin Mescidi inşâ edilip tamamlanmıştı. Ashab-ı kiram muntazam bir halde toplanarak cemaatla namaz kılmaya başlamışlardı. İşte bu sırada Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) namaz vakitlerinin insanlara duyurulması konusunda arkadaşları ile bu işi görüşmeye başladı. Sonunda ashabdan bazı zatların aynı şekilde görmüş oldukları sadık rüyaya ve o rüyayı doğrulayan bir vahye dayanarak bildiğimiz gibi ezan okunmaya başlanmıştır. Bu ezan erkekler için vacib kuvvetinde bir müekked sünnettir. Müslümanlığın en büyük alâmetlerinden biridir. Peygamberimizin Hicreti bahsine bakabilirsiniz!..
Ezan aracılığı ile halka hem namaz vakitleri, hem de namazların kılınacağı bildirilmiş oluyor. Ayrıca namazın kurtuluşa ve mutluluğa sebeb olacağı da söylenmiş oluyor. Bununla beraber, bütün cihana karşı İslâm dininin en kutsal esasları ilân edilmiş bulunuyor.
Doğrusu yeryüzünde namaz vakitleri değişik saatlere rastlamaktadır. Bu bakımdan hiç bir saat yoktur ki, İslâm mabedlerinin yüksek minarelerinden bütün insanlığa Yüce Allah´ın varlığı, birliği, büyüklüğü, Peygamberimizin Risaleti, namazın kurtuluşa ve mutluluğa sebeb olduğu, yüksek bir sesle ilan edilmiş olmasın. Ne şerefli bir hakka davet görevi!..
Ezan ve ikametle ilgili bazı hükümler vardır. Şöyle ki:
1) Ezan şu mübarek kelimelerden ibarettir:
Allahü Ekber, Allahü Ekber, Allahü Ekber, Allahü Ekber…
Eşhedü en lâ ilâhe illallah, Eşhedü en lâ ilâhe illallah.
Eşhedü enne Muhammeden Resullallah, Eşhedü enne Muhammeden Resulüllah.
Hayye ale´salâh, hayye ale´s-salâh.
Hayye alel-felâh, hayye alel-felâh.
Allahü Ekber, Allahü Ekber.
Lâ ilâhe illallah…;
Memleketimizde bir müddet ezan yerinde ezanın şu tercümesi okunmuştur:
“Tanrı uludur, Tanrı uludur, Tanrı uludur, Tanrı uludur.
Şübhesiz bilirim bildiririm Tanrıdan başka yoktur tapacak, Şübhesiz bilirim bildiririm Tanrıdan başka yoktur tapacak.
Şübhesiz bilirim bildiririm Tanrının elçisidir Muhammed, şübhesiz bilirim bildiririm Tanrının elçisidir Muhammed.
Haydin namaza, haydin namaza.
Haydin felâha, haydin felâha.
Tanrı uludur, Tanrı uludur.
Tanrıdan başka yoktur tapacak.”
Sabah ezanlarında: “Hayye alel-felâh”lardan sonra iki defa “Essalâtü hayrün mine´n-nevm Namaz uykudan hayırlıdır,” diye okunur.
2) Erkekler yalnız başına yahut cemaatle namaza durdukları zaman ikamet yapılır. Ezan sözleri aynen okunur. Yalnız “Hayye alel-felâh” lardan sonra yine iki kere: “Kad kametissalâh” denilir ki, namaz başladı demektir.
Bir de ezanda, her cümle arasında bir bekleme (sekte) yapılır. İkinci cümlelerde ses biraz daha yükseltilir. Buna “Teressül, irtisal” denilir. İkamette ise duraklama yapılmaz. Sürekli okunur ki, buna “Hedir” denir.
3) Her farz namaz için bir ezan ve bir ikamet meşrudur; yalnız cuma namazında iki ezan vardır. Bunun için bir camide ezan ve ikametle vakit namazı usule göre kılındıktan sonra, tekrar cemaatle veya yalnız başına namaz kılacak olanların o vakit namazı için ezan ve ikamet getirmelerine gerek yoktur. Vitir, bayram, teravih ve diğer nafile namazlarda ikamet yoktur.
4) Evde veya kırda kılınacak farz namazlar için hem ezan, hem de ikamet getirmek daha faziletlidir. Yalnız ikametle de yetinilebilir. Fakat ezanla yetinmek mekruhtur.
5) Bir namaz için daha vakti gelmeden ezan okumak caiz değildir. Böyle okunan bir ezanı iade etmek gerekir. Çünkü bununla namaz vaktinin girmiş olduğu haber verilmiş olunuyor. Ancak İmam Ebû Yusuf ile üç İmama göre yalnız sabah namazı için vaktinden önce ezan okumak caizdir.
6) Ezan ile ikamet arasını biraz ayırmak uygundur. Şöyle ki: Akşam ezanından sonra üç kısa âyet okunacak kadar bir ara verilmeli, sonra ikamet yapılmalıdır. Diğer vakitlerde ise, farz namazların iki rekatinde on iki âyet okumak şartı ile namazın tamamlanması kadar bir zaman bekleme yapılmalıdır.
7) Ezan ve ikamet, vakit namazları için sünnet olduğu gibi, kaza namazları için de sünnettir. Çünkü ezan ile ikamet, vakitlerin değil, namazların sünnetidirler.
8) Bir kısım kaza namazları başka başka yerlerde kaza olarak kılınacakları zaman, her biri için ezan ve ikamet gerekir. Fakat bir yerde kaza edilecekleri zaman her bir namaz için ezan ve ikamet daha faziletli ise de, ilk kaza edilecek namaz için ezan ve ikamet getirdikten sonra, diğer namazlar için yalnız ikamet yeterlidir.
9) İkamet ile namaz arasında yemek içmek veya yıkanmak gibi bir iş yapılsa, ikameti tekrarlamak gerekir. Fakat ikamet getiren kimse, ikametten sonra sünnet kılsa veya imam ikametten sonra hazır bulunsa, ikamet iade edilmez.
10) Müezzin olan şahsın sünneti bilen ve takvası olan kimse olması müstahabdır. Cahillerin ve fasıkların ezan okumaları mekruhtur.
11) Sarhoşun, delinin, büluğ çağına ermemiş çocuğun okuyacağı ezanı iade etmek mendub veya vacibdir. Aklı yerinde olan bir çocuğun ezan okuması da; bir rivayete göre mekruhtur.
12) Ezanı oturarak okumak mekruhtur. Ancak kendisi için okuyacaksa keraheti olmaz. Yolcudan başkası için, hayvan üzerinde ezan okumak da mekruhtur.
13) Ezanda telhin (ezan kelimelerinin harflerini bozacak şekilde okumak) mekruhtur.
14) Kadınların, bunakların, cünüb olanların ezan okumaları veya ikamet getirmelerı mekruhtur. Bunların ikametleri değilse de, ezanları iade edilmelidir. Çünkü ezanın tekrarlanması, cuma gününde olduğu gibi, meşrudur. Abdestsiz kimselerin de ikamette bulunmaları mekruhtur.
15) Müezzin cemaatin haline bakmalıdır. Cemaat bir namazın vaktinde kılınmasını istediği takdirde, hemen ikamette bulunmalı, mahalle büyüğünün veya dengi kimselerin gelmesini beklememelidir. Çünkü bunda riya, boyun eğme ve cemaata eziyet verme vardır.
16) Müezzin ezanı ve ikamet getirirken ayakta olarak kıbleye yönelir. “Hayye ales-salâh Haydin namaza” derken sağ tarafa, “Hayya alel-felâh Haydin felâha” derken de sol tarafa döner. Minarede ise, duruma göre sağ taraftan sol tarafa doğru dolaşarak ezanı bitirir. Ezanda sesin yükselmesine yardımcı olsun diye iki parmağının uçlarını iki kulağına tıkar.
17) Sesi yükseltmek ve güzelleştirmek gibi meşru bir özür olmaksızın ikamet esnasında boğazı temizlemek (tenehnuh) mekruhtur. Ezan ve ikamet arasında müezzinin konuşması da mekruhtur, öyle ki, bu arada kendisine verilecek olan bir selâmı da karşılamaz.
18) Ezan okunurken, ezanı duyanların dinlemeleri ve konuşmayı kesmeleri gerekir. Kur´an okuyan kimsenin de durup ezanı dinlemesi daha faziletledir. Diğer bir görüşe göre, camide veya kendi evinde Kur´an okumakta bulunan kimse okuyuşuna devam eder. Fakat kendi mahalle mescidinde ezan okununca onu dinler. Bununla beraber ezan okunurken onu duyanların konuşmalarında bir kerahet olduğu da söylenmektedir.
19) Ezan ve ikameti işiten kimsenin, müezzinin söylediklerini aynen tekrarlaması müstahabdır. Yalnız müezzin: “Hayye ales-salâh, Hayyelel-felâh” dediği zaman işiten bunların yerine: “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah” der.[“Günahdan sakınıp dönmek ve itaata güçlü bulunmak, ancak Yüce Allah´ın koruması ve yardımı ile olur”.] Sabah ezanında da müezzin: “Essalâtü hayrün minennevm” deyince, işiten kimse: “Sadakte ve berirte Doğrusun, gerçeği söylemiş bulunuyorsun” der.
Ezanı işiten kimse cünüb dahi olsa, bu şekilde müezzine karşılıkta bulunur; çünkü bu bir övgüdür. Fakat hayız ve nifas hallerinde olan kadınlar bu ezan çağrısına karşılık vermezler; çünkü onlardan namaz sorumluluğu düştüğünden sözle karşılıkta bulunmak sorumluluğu da düşmüştür.
20) Ezanı işiten kimse, birinci defa “Eşhedü enne Muhammeden Resulüllah” denilince: “Sallallahu aleyke ya Resulallah Allah sana salât etsin, ey Allah´ın peygamberi!” der.
İkinci´ defa müezzin tarafından : “Eşhedü enne Muhammeden Resulüllah” denilirken: “Karret aynî bike, ya Resulallah Gözüm seninle aydın olsun, ey Allah´ın peygamberi!” der. Bunları söylerken de, baş parmaklarının uçlarını öperek gözlerine sürer ki, bu müstahabdır. İkamette bu yapılmaz.
21) Ezanı dinleyen bir müslüman, ezanın sonunda şu duayı yapar. Çünkü bu duayı yapan kimse şefaata hak kazanır ve Peygamber Efendimiz ona şefaat eder.
[Allahümme Rabbe hazihi´d-daveti´t-tammeti vessalati´l-kaimeti âti Muhammedenil-vesilete ve´l-fazilete ve´d-derecete´r-refiate veb´ashü makamen Mahmudenillezi veadtehu. İnneke lâ tuhliful, mîad.
Anlamı: “Allah´ım! Ey bu tam davetin (mübarek ezanın) ve kılınmak üzere bulunan namazın mukaddes Rabbi! Peygamberimiz Hazret-i Muhammed´e vesileyi, fazileti ve yüksek dereceyi ihsan et. Onu, kendisine söz verdiğin “Makam-ı Mahmud´a” eriştir. Şübhesizsen, sözünden caymazsın.”
Vesile´nin cennette yüksek bir makam olduğu, faziletin de yine yüksek bir makam olduğu, Makam-ı Mahmud´un ise, en büyük şefaat makamı olduğu ifade edilmektedir. Böyle bir duada bulunmak Resul-ü Ekreme muhabbetin ve ona sağlam bağlılığın bir nişanıdır.]
22) Beş vakit namazlar için ezan okunduktan sonra, ayrıca cemaati namaza çağırma maksadıyla “Vakti salâ” gibi bir ifade kullanilmasina “Tesvîb”, tekrar bildirme denir. Görülen ibadet gevşeklikleri için böyle bir uyarma yapılabilir. Böyle yapılmasını sonraki alimler iyi görmüşlerdir.
Sonuç: Ezan-ı Muhammedî, müslümanlığın en büyük güzelliklerinden biridir. Müezzin olan zat, bütün âleme karşı Yüce Allah´ın varlığını, birliğini, Hazret-i Muhammed Efendimizin hak peygamber olduğunu ilân eder. Bütün insanları kurtuluşa ve mutluluğa çağırır. Bu bakımdan pek hayırlı bir insan demektir. Bunun için Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Müezzin sesinin yetiştiği yerlere kadar insan, cin ve diğer hiç bir şey yoktur ki, onu işitmiş olsun da, kıyamet gününde müezzin için güzel şehadette bulunmasın.”
Diğer bir hadis-i şerifin anlamı şöyle: “İnsanlarin kıyamette en uzun boylusu müezzinlerdir.”
Hazret-i Ömer (Radiyallahu Anh) şöyle demiştir: “Eğer üzerimde halifelik görevi olmasaydi, müezzinlik yapardım.” Bütün bunlar, müslümanlıkta hakka hizmetin, Allah sözünü yüceltmenin, hayrı sevmenin ne kadar kıymetli ve şerefli olduğunu göstermektedir.