İran´dan daha doğulara yöneldiğimizde, Hindistan´daki dinler ve mezheplerle karşılarşınz. Burada insanları farklı tabakalara ayıran ve sınıf esasına dayanan bir din görmekteyiz. Bu dine göre insanlar hak ve yükümlülükleri bakımından eşit değildirler. Aksine Brahmanizm, insanları ibadetleri ve Brahma´ya yakınlıkları nisbetinde sınıflara ayırmaktadır. En büyük ilahları Brahma´dır. Bu dine göre insanlar atadan oğula devredilen mesleklerine göre sınıflara ayrılırlar. Bunlara göre meslek, soy gibi değerlendirilmekte ve atadan oğula torunlara geçmektedir. Bunlar, insanları dört sınıfa ayırmışlardır:
Birinci tabaka en yüksek sınıfı oluşturur. Din adamlarından ibaret olan ve dini hükümleri açıklayan bu sınıfa Brahmanlar sınıfı denir. Bunların tanrı Brahma´nın başından yaratıldığına inanılır. Bu sebeple, insanlar arasında en yüksek ve en üstün kimseler olduğu kabul edilir. Çünkü ilahlarının üst tarafı olan başından yaratılmışlardır. İnsanların düşü-nen aklı ve yöneten başıdırlar. Çünkü baş, bütün bu saydığımız şeylerin unvanıdır.
İkinci tabakayı asker sınıfı oluşturur. İnançlarına göre bunlar, tanrı Brahma´nın omuzlarından ve ellerinden yaratılmışlardır. Bu nedenle onlar devletin ve milletin koruyucusu, savaşçıları ve kuvvetin kaynağıdırlar. Dereceleri, Brahmanlar´ın derecesinden biraz daha aşağıdır. Fakat onlardan hemen sonra gelirler.
Üçüncü tabaka, ziraatçı ve tüccarlardan oluşur. Bunlar, tanrı
Brahma´nın dizlerinden yaratılmışlardır. İlk iki sınıfla, bunlar arasındaki mesafe çok uzaktır. Bunlar kendilerinden sonra gelen sınıfa yakındırlar. Çünkü yaratılış ve oluşumları daha çok onlara yakındır.
Dördüncü tabakayı, hizmetçi ve köleler meydana getirir. İnançlarına göre bunlar, tanrı Brahma´nın ayaklarından yaratılmışlardır ve en aşağı tabakaya mensup olduklarından Brahma´ya en uzak olanlardır. Çünkü bunlar, Brahma´nın başından çok uzaktadırlar.
Yukarıdaki sınıflara girmeyen ve onların altında bulunan gayr-i meşru, yani nesepten mahrum olarak dünyaya gelen diğer insanlar ise şehirlerde düşük işlerde çalışır ve aplic adını alırlardı. Aplic adı, “necis” ve “murdar” anlamını ifade eder. Brahmanizm´e göre Hind asıllı olmayan herkes, necis ve murdardır. Bunların murdarlıkları sadece manevi değildir. Aksine Brahmanizm´e göre bunlar hem maddi, hem de manevi olarak pistirler. Öyle ki, Hind asıllı olmayan bir kimse, kendilerinin testisinden su içtiği takdirde, o testiyi kırıp parçalarlardı. İnanışlarına göre kast adı verilen bu sınıf sistemi, atadan oğula geçerdi. Bir sınıfta bulunan bir kimse, bir üst sınıfa yükselemezdi. Üst sınıfla bulunan bir kimse de bir alt sınıfa düşmezdi. Bu inanışa sahip kimselerin dereceleri, mensup oldukları sınıfa göre değişirdi. Örneğin Brahma sınıfında bulunan bir kimsenin erdemli olabilmesi için; akıllı, sakin kalpli, düzgün konuşan, nefsine hakim, adaleti uygulayan, temizliği gözle görülebilen, ibadete yönelen ve bütün gayreti dindarlığa yönelik olan bir kimse olması gerekirdi.
Asker sınıfında bulunan kimsenin de heybetli, savaşçı, yiğit, cömert, fasih konuşan, felaket ve zorluklara aldırmayan^ düşmanla karşılaşmak için can atan bir kimse olması gerekirdi.
Ziraatçı ve tüccar kimseden ise, mesleğine özen göstermesi, ziraat işlerini titizlikle yerine getirmesi, davarlarını güzelce beslemesi istenirdi. Tüccarın ticaret işlerini yapması, piyasayı bilmesi ve alış- veriş sözleşmelerinin gereğine riayet etmesi ve bu konularda uzman olması gerekirdi.
Hizmetçilerin, esirlerin ve murdar sayılan apliclerin, hizmet hususunda gayretli olmaları ve kendilerini insanlara sevdirmeleri gerekirdi. Çünkü bu, onların sahip olmaları gereken edebin gereğiydi. Toplumda gördükleri iş de böyle olmalarını gerektiriyordu.
´Hindliler´in Akla Göre Makbul, ya da Makbul Olmayan Sözleri´ adlı kitabında, Ebu Reyhan el Biruni sınıf sistemini açıkladıktan sonra şöyle der: “Bu sınıflarda bulunan herkes, kendisi için belirlenen işleri yerine getirir ve gereklerine uyar, ibadetini eksiksizce yerine getirip görevlerini unutmazsa hayra ve mükafata nail olur. Ama kendi sınıfının özelliklerini bırakarak başka sınıflara mahsus adetlere yönelirse, haddi aştığı için günahkar olur.”
Bu, içinde putperestlik bulunan nizam ve ibadetlerdir. Bu dindeki putperestliği bir tarafa bırakıp, işin ameli yönünü ilgilendiren nizamlarına yöneldiğimizde, yine bir tuhaflıkla karşılaşıyoruz. Çünkü bir milletin, düşünce sistemi ne olursa olsun, böylesine utanç verici bir sınıf sistemini kabul etmesi ve bunu uyulması zorunlu bir kural olarak görmesi düşünülemez. Onlardaki ruhi ve sosyal gerilemenin sebebi bu sınıf sistemi olmuştur. –