232- Mezhep Sahibi Müctehid İmamların Talebeleri De Müctehid İdiler. Bir Mezhebin Gelişmesi Nasıl Olur
imam Şafiî´nin yaşadığı çağ, ictihad çağı idi, Ondan sonra gelen çağlarda da durum böyle idi. Hattâ takriben dördüncü yüzyılın yansına kadar böyle gitti. Fakat Şafiî´den sonra ulemâdan büyük bir kısmı fü-ru´da ictihad hususunda kendilerini serbest saymakla beraber, müctehid imamlara tabi´ olup intisap etmeğe başladılar. Şafiî´nin ashabından ve talebelerinden Şafiî mezhebine intisap edenler vardı, onlar bu mezhebin adamlarından sayılırlardı. Bununla beraber okudukları mes´elelerde mutlak olarak ictihad haklan vardı. Bunlann çoğunda Şafiî´ye muvafakat ederlerse de az bir kısmında da ona muhalefet ederlerdi. Mâlikiye mezhebinde de, Hanefiyye mezhebinde de durum böyle idi. Bunlar her ne kadar bir mezheb libasına bürünseler ve mezheb imamîanndan bir imâma nisbet olunsalar da, taklid kelimesinden anladığımız mânâda mukal-lid sayılmazlar. Onlar bir kayıdla mukayyed olmaksızın ictihad etmekle ve mezhebinde mes´ele tahrîcinde bulunmakla beraber bir imâma nîsbet edilmelerinin sebebine gelince, onlar bu mezhebi başkalanna nakledenlerdir, mezhebin râvîleri olmuşlardır. Bir de onlar aynı usûle sarıldıkla-nndan ve amaçları da birbirine uygun olduğundan ictihadlanmn çoğunda bu imâma muhalefet etmezler. Mes´eleleri aynı usûle göre tahrie ederler, onun kaidelerine uydururlar. Bu i´tibarla, o imâma intisap etmiş sayılırlar. Halbuki ictihad vasfını taşırlar, mezheb sahibine muhalefet ettikleri mes´eleler vardır.
Bu türlü olanların en açık misâlini yine Şafiî mezhebinde bulabiliriz. Çünkü Şafiî´nin talebesinden birinci tabakada gelenlerden Şafiî mezhebini öğrenenler, onu başkalarına nakledip yayanlar, mezhebin kavillerini tashih edenler, işte bunlar, aynı zamanda ictihad da yapmışlardır. Baska-lanndan aynldıkları müstakil görüşleri vardır. Meselâ işte Miizenî, nakilde emânete dikkat ederek son derece titizlikle Şafiî fıkhım nakleder. Aynı zamanda istinbat hususunda da hürriyet sahibidir, Şafiî´nin kendisini ve başkalarını taklidi men´ettiğini okuyucuya anlatır. Muhtasar´ının mukaddimesinde diyor ki:
“Bu Muhtasar*!, rahmetli Muhammed b. îdris Şafiî´nin ilminden faydalanarak, onun sözlerinin mânâsından alarak, Öğrenmek isteyenlere ya-Jcınlaştırmak için, kolaylık olsun diye kısaca yazdım. Şafiî kendisini ve başkalarını taklitten nehyetmekle beraber, mezhebi öğrenmek isteyen bunda dînî mes´elelerine baksın ve kendisi için ihtiyatlı olsun. Tevfîk Allah´dandır.”
Şafiî ulemâsında ve mezhebi ayakta tutanlarda müctehid olanlar vardı. İctihad hususunda kendileri serbest hareket ederlerdi. Hattâ dördüncü yüzyıldan sonra taklîd köklegtikten sonra bUe ictihad edenler oldu. Yedinci yüzyılda müctehidler buluyoruz[1] Belki bunlardan sonra da isimleri bize kadar gelmese de ictihad salâhiyeti olan fukahâ bulunmuştur. İşte bunlar mezhebin gelişmesine çalışmışlar, mezhebi işlemişler, usûle göre mes´eleler çıkarmışlar, füru´a bir yön vermişler, mezhebin kavillerini tashih etmişler, aralarından seçmişler, mezhebin kaidelerine göre mes´ele tahrîc etmişlerdir. Bunlann meşhur olan sözleri ya naklolunmuş veya kitablarına kendileri yazmıştır. Kısaca söylemek gerekirse, bu müctehidler ve onlar ayannda olan fukahâ mezhebin gelişmesinde âmil olmuşlar, mezhebi yükseliş devrine getirmişlerdir. Ondan sonra ise iş duraklamış, ictihad ve tahrîc durmuş, iş yalnız nakilciliğe dökülmüştür.
Şu da var ki, bu mezheb gelişme şartlarını hâizdir, canlılık doludur, verimlidir. Bu da tahminen üç sebebe dayanır:
1- Şafiî´den naklolunan kavillerin çokluğu.
2- Mezhebin usûlü ve ona göre tahrîc imkânı.
3- İctihad yapan ulemânın çok olması, muhtelif muhitlerde bulunmalan ve çeşitli tutumlu olmaları. Bu sebeplerle türlü hükümler ve kaviller ortaya dökülmüş, birçok görüş yollan belirmiştir. Mezhebin gelişmesinde tesirinin derecesini anlamak için bunlardan biraz bahsedelim, [2]
Şafiî´nin Kavillerinin Çokluğu Ve Bunun Mezhebdekî Te´sîri
233- Şafiî´nin Kavillerinin Çokluğu, Eski Ve Yenî Kavilleri:
Yukarıda Şafiî´nin fıkhından bahsederken sözümüzün başında dediğimiz gibi bâzan bir mes´elenin hükmü hakkında Şafiî´den muhtelif kaviller rivayet olunur. Bâzan bir mes´ele hakkında kendisi iki türlü hüküm verir, bunlardan birini diğerine tercih etmeden bırakır, bâzan da birini diğerine tercih ettiği olur. Kendisinin tasrih ettiği bu iki kavilden ma´da talebesi onun üçüncü bir kavlini rivayet ederler. Hattâ kavillerinden birini tercih edişi bile bâzan ihtilâfla olur. Çünkü görüşlerinden birini tercih etmiştir, fakat bundan rücu´ etmiştir ve diğerini tercih etmiştir. Böylece türlü nakiller karşısında kalırız. Şafiî´nin fıkhından bahsettiğimiz sırada buna dâir misâller verdik.[3]
Bundan başka, Şafiî´nin eski ve yeni kavilleri vardı. Eski mezhebi Irak´ta, yenisi Mısır´da kuruldu. Mısır´da yeni hükümler verirken, eski hükümlerinin hepsini bozmuş değildi. Bağdad´daki talebesinin alıp benimsediği eski kitablarını tekrar gözden geçirip inceledi, onları yeniden işledi, bu suretle Mısır´daki talebesinin alıp kabul ettiği kitablan meydana geldi, yeni mezhebi doğdu. Buveytî, Şafiî´nin şöyle dediğini rivayet ediyor: “Bağdad´da yazdığım kitabımı rivayet etmeği kimseye helâl etmem.” Bağdad´da yazdığı kitabı eski mezhebinin kavillerini ihtiva eder. Fakat imam Şafiî rücu´ etmiş olduğu eski görüşlerini rivayet etmekten talebelerini men´etmekle beraber, eski kavillerinden bâzılarının yeni kavillerinin yanında zikredildiğini görmekteyiz. Çünkü Za´ferânî´nin, Kerâ-bîsî´nin ve Irak´da bu ikisinden başkalarının rivayet etmiş oldukları ki-tablar etrafa yayılmış, insanlar onlardakileri öğrenmiş, ulemâ onları birbirine nakletmiştir. imam Şafiî´den ders alan Bağdad ulemâsının ve fukahâsının çoğu keza Irak´daki talebesinden öğrenenler, Şafiî´nin eski kavillerini nakli yasak ettiğini bilmiyorlardı. Onun için bunları kitabları-na kaydettiler, birbirlerine naklettiler; bellediler. Bundan dolayıdır ki, Şafii´lerin eski ve sonraki kitablarında, muhtelif fıkıh bablarmda Şafiî´nin eski kavillerine raslıyoruz. Şafiî´den naklolunan kavillerin çok olması; tercih, tahric ve tashih kapılarını açmıştır. Ulemâ bu kavilleri birbiriyle tartmağa, aralarında mukayese yapmağa koyulmuşlar; tercih ve tashihleri birbirinden farklı olmuş; hattâ bizzat Şafiî´nin tercih ettiklerini bile ele alıp incelemişler; Şafiî´nin kurduğu esas üzerinde yürüyerek sahîh bir Hadîs bulunca, ona uygun olan kavli tercih etmişlerdir. Çünkü Şafiî: “Hadîsin sıhhati sabit ise benim mezhebim onu almaktır.” demiştir. Şafiî´nin usûlüne göre tahric yapmalarından söz ederken bu kaideyi ne derece aldıklarım açıklayacağız. [4]
234- Şafiî´nin Eski Ve Yeni Kavilleri Arasında Tercih Yapmak:
Şafiî´nin eski kavli ile yenisi arasında başkalık bulunan mes´elelerde eski ile yeni arasında tercih yapmak bir inceleme yapmağı gerektirir, Ulemâdan bâzıları eski kavlini sahîh bulup onu almağı tercih etmişlerdir. Halbuki eski kavli, yeniye nisbetle hükümsüz bırakılmalı idi, çünkü yeni-si, eskiyi neshetmiş sayılır.
Nevevî´nin sözünden öyle anlaşılıyor ki, Şâfiîlerin çoğuna göre, eğer takvide eden bir Hadîs varsa o zaman eski kavli tercih olunur. Nevevî, eski kavli ihtiyar hususunda ulemânın ihtilâfım anlattıktan sonra şöyle diyor: “Bütün bunlar, sahîh bir Hadîsin takviye etmediği eski kavli hakkındadır. Sahîh bir Hadîsin nassiyle takviye olunan eski kavli ise tercih olunur, Şafiî´nin mezhebi odur. Ancak burada bir şart aranır ki, o da tercih yapan kimsenin zann-ı galibine göre, Şafiî´nin bu Hadîsi bihnemiş olmasıdır.”[5]
Takviye eden bir Hadîs bulunmayan eski kavle gelince, Nevevî´nin dediğine göre, tahric erbabından olan mezhebde müctehid sayılan bir Şafiî fakîhin onu ihtiyar etmesinin caiz olup olmadığında ulemâ iki görüş üzerinde ihtilâf etmişlerdir:
1- Mezhebde müctehid olan fakîhin bu kavli, Şafiî´nin kavli olmak üzere ihtiyar etmesi caizdir. Çünkü bir müctehidin, kendi kavlinin hilâfına yeni bir kavil ortaya sürmesi, birinci kavlinden rücu´ etmek demek değildir, belki bu mes´ele hakkında iki kavli var demek olur.
2- Şafiî mezhebinin râcih kavli olmak üzere eski kavli seçmek caiz değildir. Cumhurun sözü böyledir. Çünkü yenî kavline nisbetle eski kavli birbirine zıt iki nass gibidir, ikisinin arasını bulmak da güç. Öyle olunca sonrakiyle amel olunur.
Nevevî, görüşlerini te´yid için ulemânın dediklerini naklederek diyor ki: “İmam Harameyn, Nihâye´de Aniye babında şöyle der: “Benim ka-naatıma göre: Şafiî´nin eski kavilleri, Şafiî mezhebinden sayılamaz. Çünkü o, yeni mezhebinde onların hilâfına olan hükümler verdi. Eskilerden dönmüş sayılır, kendisinden dönülmüş söz, dönenin mezhebi olamaz. Eski kavillerin durumunu böylece bildikten sonra, bizim fukahâmızdan eski kavle göre fetva verenler olduğunu bulursak, o takdirde bunu, kendileri bir delil bulduklarından ictihadları onları eski kavle göre hüküm vermeğe götürdüğüne hamlederiz. îctihad ederek böyle fetva verdiler deriz. Bundan, onu Şafiî´ye nisbet etmek gerekir. Eski fukahâdan hiçbiri bu mea´elelerı Şafiî´nin mezhebi olarak ileri sürmüş ve ayırmış değildir. Ebû Amr dedi ki: Onlardan herhangi birinin eski kavli ihtiyar etmesi, içtihadı ona götürdüğü takdirde, Şafiî mezhebinden başka bir mezhebin kavlini ihtiyar etmek kabilinden olur. Eğer ictihad sahibi bir fakîh ise içtihadına uyulur. Eğer içtihadı taklid şâibesiyle mukayyed ise böyle şaibeli olarak ö imamdan naklolunur ve fetva verildiğinde bu cihet fetvada beyan edilir. Yine Ebû Amr dedi ki: Bunlardan biri, mensûs olan bir kavil üzerine başkasını ihtiyar ederse veya iki kavil bulunup da Şafiî onlardan birini tercih ettiği halde o onu almayıp tercih olunandan başkasını tercih ederse bunlar da aynı durumdadırlar. Hattâ bunlar eski kavilden daha evlâdırlar.”[6]
235- Şafiî Mezhebinde Eski Mezhebe Göre Fetva Verilen Mes´eleler:
Eski Şafiî fukahâsı, müteaddid mes´elelerde, eski kavle göre amel edilmesine fetva verdiler ve onları yeni mezhebe tercih ettiler. Nevevî bunları beyan etmiş ve sonra da yukarıda ondan yaptığımız nakilde buna işaret etmiştir. Bunların sayısında ulemâ ihtilâfa düşmüşlerdir. Bâzıları bunların ondört olduğunu söylerler. Nevevî bunları sayı ile tahdid taraftarı değildir. Bu hususta şöyle der: “Eski mezhebe göre fetva verilen mes´eleleri 14 olarak saymak zayıftır. Çünkü diğer bâzı mes´eleleri-miz daha var ki, onların hiç olmazsa çoğu eskiye göredir.”[7]
236- Şafiî´nin Kavillerinin Çokluğu Mezhebe Hayatiyet Kazandırmıştır:
Şüphe yok ki, Şafiî´nin kavillerinin böyle eski ve yeni kavil hâlinde çokluğu, hattâ bizzat yeni kavillerinin ikiye-ve üçe çıkacak kadar çok olması mezhebe bir genişlik kazandırmış, hayatiyet vermiştir. Çünkü kendisinden sonra gelen müctehidlere tercih, ihtiyar ve tenkıh sahaları için geniş kapılar açmıştır. Şafiî´den naklolunan türlü kavillere göre birçok mes´elelerin hükümlerini çıkarmak için birçok vecihler buldular.
Şayet, her mes´ele hakkında Şafiî´den yalnız bir tek kavil rivayet olunsaydı, o zaman böyle tercih ve ihtiyar imkânı veren bir kapı açılamazdı.´ Fakat ondan gelen kaviller çoğaldıkça, bir görüş ortaya sürmüş, sonra ondan dönmüş, diğer bir görüşe zâhib olmuş, veya iki görüş ortaya atmış, bunlardan hiçbirinden de rücu´ etmemiş, veya birini tercih etmiş. Bütün bu kavilleri gözönüne seren fakîh kendi kafasını da işletmiş ve bu hal mezhebde müctehid olanları içtihada teşvik etmiştir. Hattâ bâzı kere Şafiî´nin usûlüne sarılarak onun kavillerinin dışına bile çıkarak yeni hükümler vermişlerdir. Bilhassa Şafiî´nin üzerinde son derece titizlikle durduğu asla, yâni Hadîsi alıp, Hadîse muhalif olan her sözü bir yana atmak aslına çok önem vermişlerdir. Aralarında söz konusu olan bu mes´eleyi mezhebde tahrîcden bahsederken beyan edeceğiz. [8]
II- Şâfiî Mezhebinde Tahrîc
237- Mezhebde Mes´ele Tahrîcîne Olan İhtiyaç:
Herkesçe kabul edilmiş bir gerçektir ki, Şafiî mezhebinin de diğer mezhebler gibi her vukubulmuş ve bulacak hâdise için bir hüküm vermiş olmasına imkân yoktur. Çünkü müctehid kendisinden sorulan olayın hükmünü bildirir. Kendisince doğru bulduğu esaslara göre onun hakkında hüküm verir. Onun için îsîâm fıkhı imamlarından bir müctehidin görüşleri, bütün olaylara cevap veriyor, denemez. Bir mezhebe tabi´ olanlar fetva ve hüküm verirken, yolunu tuttukları imâma tabi´ olmanın icaplarına göre hareket ederler. Öyle olunca imâmın fetva verdiklerini aynen kabullenip, imâmın re´yi nakledilmeyen hâdiseler hakkında kendileri fetva verirler; imâmın mezhebine göre onun yoluna uygun oterak hüküm çıkarırlar. Bu da mezhebin usûl ve kaidelerine uygun bir surette, hükmü bilinen mes´elelere kıyas yoluyla hüküm çıkararak yapılır. Buna tahrîc denir.
Bir müctehidin mezhebine göre tahrîc yapmak için iki §ey aranır:
1- Mezhebin mukarrer ve sabit usûlü bulunmalıdır veyahut fer´î mes´eleler hakkında öyle hükümler bulunmalı ki, bunların sebepleri nakil yoluyla bilinmiş olmalı veya istinbat yoluyla bilmek mümkün bulunmalıdır.
2- O mezhebde, mezhebin imâma tabi´ olup onun yolunca giden ve istinbat kudretini, tahrîc salâhiyetini hâiz olan müctehidler bulunmalıdır.
Bu her iki şart Şafiî mezhebinde bulunmuştur. Birinci şart, diğer mezheblerin imamlarına nasib olmayan bir surette Şafiî mezhebinde mevcuttur. Çünkü Şafiî, mezhebinin usûlü tesbit ve tedvin etti. Mezhebinin mes´elelerini istinbat ederken başvurduğu kaideleri kurdu. Şafiî´den ba§ka mezheb sahibi imamlardan birinden, mezhebin kaidelerini beyan ettiği nakledilmemiştir. İkinci şart da bulunmuştur. Birçok fukahâ tabakalarında, ictihadlarının çoğunda Şafiî´nin usulüyle mukayyed olan müctehidler mevcuddur. Bunlar, Şafiî´nin re´y beyan ettiği işler hakkında da ictihad yaparlar, bâzan ona muhalefet ettikleri de olur. Neticede vardıkları görüş, Şafiî´nin usûlü üzere olduğundan ve onun re´yini bozmadığından onun mezhebinden sayılır. [9]
238- Tahrîclerîn Kısımları, Hangî Tahrîcler Mezhebden Sayılır, Hangileri Sayılmaz, Bu Husustaki İhtilaflar, Şafiî´nin Re´yine Muhâlîf Hadîsi Almak:
Ulemâ, Şafiî mezhebinde fukahânın yaptığı tahrîcleri, bu mezhebe nisbet edilmeleri bakımından, iki kısma ayırmışlardır:
1- Mezhebin dışına çıkmış sayılan görüşler ki, tahrîci yapan müc-tehid bunda Şafiî´nin bir olay hakkındaki hükmünün nassma muhalefet eder, veya mezhebin mukarrer usûl ve kaidelerinden birine karşı gelir. Zîrâ bu tarzdaki tahrîc, Şafiî´nin re´yine muhalif ve ictihad onun usûlüne aykırı bulunduğundan, Şafiî mezhebinden sayılmaz. Şafiî´nin re´yinin aksine olan ve onun kurduğu asla aykırı olup kaidelerinin dışına çıkan bir şey Şafiî mezhebine nasıl nisbet edilir Şafiî´nin ashabından bâzıları bu yolu tutmuşlar, bâzı mes´elelerde ondan ayrılmışlardır.
2- Şafiî mezhebinden sayılan görüşler ki, bunlara dâir Şafiî´den bir nass rivayet olunmasa da, bunlar, Şafiî´nin usûl ve kavâîdine göre çıkarılmış olduklarından ve onun re´yine muhalif de olmadıklarından Şafiî mezhebinden sayılırlar, bunda ihtilâf yoktur. Sözün yerinde olmasına dîkkat ettiklerinden ulemâ, bunlar Şafiî´nin kavilleridir, demezler, belki, bunlar onun mezhebinin vecihleridir, derler. Zîrâ bunlar her ne kadar onun usûlüne göre çıkarılmış, onun kaidelerine göre yürümüş şeyler ise cie bunları Şafiî demiş değildir. Onun için mezhebin vecihleridir, denir. Her ne suretle olursa olsun bunlar Şafiî mezhebinden olan hükümlerdir.
Bâzı tahrîcler var ki, ulemâ onlarda ihtilâfa düşmüşlerdir. Birinci kısımdan mı, yoksa ikinci kısımdan mı sayılacaklar, kesin bilinemiyor.
Meselâ mezhebde müctehid olanların ictihad yoluyla vardıkları görüşler ki, bunlarda Şafiî´nin bir kavline muhalefet yoktur, ancak onun usûlünden bir asla göre yapılmış değildir. Nevevî bunu ikinci kısımdan sayıp mezhebin vecihlerine katıyor ve şöyle diyor: “Şafiî mezhebine tabi´ olan Şâfü ashabının vecihleri şunlardır ki, onları onun usûlüne göre tahrîc ederler, onun kaidelerinden çıkarırlar, bâzılarında ictihad yaparlar. Onun aslından almasalar da mezhebindendir.”[10]
Görülüyor ki Nevevî, Şafiî´nin usulüyle mukayyed olmaksızın ictihad yapan ashabının görüşlerini, ona muhalefet etmedikçe, mezhebden sayıyor. Çünkü Şafiî´nin vaz´ ettiği usûlü bozmadıkça,, ona aykırı düşmedikçe, onun aslından başkasından almış olmak, ona muhalefet sayılmaz.
Tahrîc yapan kimse Şafiî´nin usulüyle mukayyed olduğunu söyle-nıeksizin ve karşı da gelmeksizin başka bir asla göre yaptığı tahrîcler hakkında İbn-i Sübkî şöyle diyor: “Eğer Şafiî´nin usûlüne uygun ise mezhebindendir, uygun düşmezse mezhebden sayılmaz. Eğer ne onun aslına uygun ve ne de aykırı değilse onu mezhebden saymakta tereddüd vardır.”[11]
Müctehid kavlini mutlak olarak söyler de bu hususta Şafiî´nin usûlü üzere mi gitti, yoksa başka bir yol mu tuttu, bu da bilinmezse, ibn-i Sübkî bu konuda da şöyle diyor: ´´Eğer müctehid mezheble mukayyed olarak tanınmış biri ise, meselâ Ebû Hâmid Gazâlî ve Kaffâl gibi, o zaman bu kavil mezhebden sayılır. Yok, dört Muhammed´ler gibi, mezhebden çokça ayrılmakla tanınanlardan ise o zaman mezhebden sayılmaz.”[12]
3- Şafiî´nin vazgeçerek dönmüş olduğu bir kavlini mezhebde müc-tehid ihtiyar ederse, cumhura göre onun bu ihtiyarı mezhebden bayılmaz. Bunu eski ve yeni kavlinden bahsederken beyan etmiştik.
4- Şafiî´den naklolunan re´ye muhalif bir Hadîs bulunur da Şafii mezhebinde müctehid olan kimse sahîh olan Hadîsi alıp bu Hadîsin nas-sına muhalif olan Şafiî´nin re´yini terk ederse, acaba sahîh Hadîse uygun ve fakat Şafiî´den menkul olan re´ye muhalif olan bu görüş Şafiî mezhebinden sayılır mı Ulemâ bunda ihtilâf etmişlerdir. Bu mes´ele asıl suna dayanmaktadır: Herkesçe duyulan habere göre Şafiî şöyle demiştir: “Benim sözüme muhalif sahîh bir Hadîs buldunuz mu, o Hadîsle amel edin, benim sözümü bir yana bırakın. Yahut sahîh Hadîs benim mezhebimdir.” Bu mânâda ondan muhtelif” sözler rivayet olunur. Onun ashabından ve sonra gelenlerden bir kısmı bunu aldılar ve Şafiî´nin fetvasına muhalif olan sahîh Hadîs gördüler mi, o mes´ele hakkında Hadîse göre fetva verdiler ve Şafiî´nin mezhebi Hadîse uygun olandır, dediler. Eski Şafiî fukahâsımn çoğu bu yolu tutmuşlardır.
Şafiî´lerden bâzıları, Şafiî´nin kavline muhalif olan Hadîsi almakta tereddüt etmişlerdir. Çünkü bu Hadîsin onun nazarında nesholunmuş veya te´vil edilmiş olmak ihtimâli vardır. Veyahut bu Hadîsten başka bir Hadîs daha kuvvetli bir târik ile onun indinde sabit olmuştur.
Ekserisine göre Hadîsi atmak vâcibdir ve bu Şafiî mezhebinden sayılır. Yalnız Nevevî ve başkaları bâzı şartlar zikrediyorlar. Şöyle ki: Hadîsi alıp Şafiî´nin kavlini terk eden kimse ictüıad ehlinden ise onun bu ihtiyarı Şafiî mezhebinden sayılır. Şafiî´nin bu Hadîsi duymamış olduğuna da zann-ı gâlib olmalıdır. Nevevî bu hususta der ki: “Şafiî´nin: ´Hadîs, sahîh olunca, benim mezhebim odur.´ sözünün mânâsı, her kim ki, bir sahîh Hadîs görürse Şafiî´nin mezhebi budur, demesi demek değildir. Bunu ancak mezhebde ictihad mertebesinde bulunanın demeye salâhiyeti vardır. Ve bunun şartı da müctehidin zann-ı galibine göre Şafiî´nin bu Hadîse vâkıf olmaması veya bunun sıhhatim bilmemesidir. Bu ise Şafiî´nin bütün kitablarını ve ondan alan talebesinin ve emsalinin eserlerini okuduktan sonra kaabil olur. Bu güç bir şarttır. Bunu caiz olanlar gayet azdır. Bu zikrettiklerimizi şart koşuyorlar. Çünkü Şafiî (Allah ona rahmet etsin) gördüğü ve bildiği Hadîslerden birçoğunun zahiriyle ameli terk etti. Zîrâ onlarda ta´n edilen bir noksanlık bulunduğuna, onların nesih, tahsis veya te´vil edildiğine dâir kendisince delil vardır.”[13]
işte bu esas üzerine demişlerdir ki, Şafiî´nin eski nıezhebiyle amel etmek, onu te´yid eden bir Hadîs de bulunursa, Hadîse muhalif olan yeni mezhebiyle amelden daha evlâdır. Nevevî´den naklettiklerimiz bunu ifade etmektedir. Becirmî de şöyle demektedir: “Fetvanın eskiye göre değil de yeni kavle göre olması, Şafiî´nin rücu´ ettiği bir Hadîsin te´yid etmediği eski kavilleri hakkındadır. Eğer eski kavli bir Hadîs” te´yid ederse, o, Şafiî´nin mezhebidir. Çünkü o şöyle demiştir: Hadîsin sıhhati sabit ise benim mezhebim odur; benim sözümü duvara çarpın.”[14]
239- Mezhebde Tahric Olunan Kaviller. Kaviller, Vecihler, Tarîklar Arasındaki Farklar:
Şafiî´den sonra Şafiî fukahâsımn onun mezhebi üzere yaptıkları tahrîcler bu çerçeve içinde olmuştur. Çoğuna göre, bu çerçeve içinde ve bu şartlarla ulemânın yaptıkları tahrîcler Şafiî mezhebinden sayılmakla beraber, bu re´yi Şafiî´ye nisbet etmezler. Çünkü her ne kadar onun usûlüne göre yapıldı, onun kaideleri üzere gidildi veya onun fer´î hükümlerine kıyas edildi ise de, istinbât eden bizzat kendisi değildir.
Şafiî fukahâsı, tahrîc hususunda uzun yol almışlardır. Yaptıkları tahrîcler de, muhitleri ve temayülleri îcâbı, muhtelif olmuştur. Onların mezkebdeki bu sözleri ve hükümleri de imamlarının kavillerine ilâve olunmuştur. Fakat Nevevî Şafiî´den sonraki fukahânm kavillerine mezhebin kavilleri demiyor, onlara vecihler adım veriyor.
O bu esasa göre Şafiî mezhebindeki ihtilâfları üç kısma ayırmaktadır:
1- Kaviller,
2- Vecihler,
3- Yollar (Tarîkler).
Bu kısımlardan neyi murad ettiğini biraz açıklayalım.:
1- Kavillerden murad, Şafiî´ye nisbet olunan sözler ve hükümlerdir. Şafiî´nin mes´eleler hakkındaki muhtelif görüşlerine kaviller nâmını veriyor.
2- Vecihler; Şafiî´nin usûlüne göre onun kurduğu kaideler üzere Şafiî fukahâsımn istinbât ettikleri görüşlerdir.
3- Yollar (tarikler) den murad ise Şafiî mezhebini nakil ve rivayet edenlerin mezhebi nakildeki ihtilâflarıdır.[15]
——————————————————————————–
[1] Yazar eserin 222 nci bendinde sonra gelenlerden şu müctehidlerin isimlerini vermektedir: Imâm-ı Harameyn, Gazâlî, Kemal İbn-İ Hümâm, İbn-I Teymiyye, îbn-i Kayyim Cevziyye. Bu nevi´ müctehidler yalnız bu isimlere münhasır değildir.
[2] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 338-339.
[3] Bu hususta 119 rakamlı bende bak. Burada söylediklerimizin anlaşılabilmesi için oraya müracaat lâzımdır.
[4] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 339-340.
[5] Nevevî, Şerhü´I-Mecmu´ Mukaddimesi, s. 68.
[6] Nevevî, Şerhu´l-Mecmu´ Mukaddimesi, s. 67.
Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 340-342.
[7] Muhiddln Nevevî, El-Mecmu´ Mukaddimesi, s. 67.
Becirmî eskiye göre fetva verilen mes´eleleri 22 olarak sayar. İçlerinden bâzıları Imâm-ı Harameyn´in saydığı 14 mes´eledir, bâzıları da Nevevî´nin getirdikleridir: “Eski kavle göre fetva verilen mes´eleler yirmiikidir:
1- Çok olan durgun suya necaset bırakmaktan kaçınmanın vâcib olmaması,
2- Ezanda terci´ yapmak,
3- Mahrem olan kadına dokunmakla abdestin bozulmaması,
4- Bozulmadıkça akar suyun temiz olması,
5- Sidik yayıldığında istincada taşla kurulanmanın kafi olmadığı,
6- Yatsı namazını erken kılmak,
7- Beş rek´atlik vakit geçmekle akşam namazının vaktinin geçmemesi,
8- Son iki rek´atte sûre okumamak,
9- Namazı yalnız kılan kimse iftitah tekbîrini aldıktan sonra yine imama uyabilir,
10- ölünün tırnaklarını kesmenin mekruh olması,
11- Rükâzda zekât nisabının aranmaması,
12- Hacda tahlilin hastalık dolayısiyle şart olmaması,
13- ölü hayvan derisinin debâgatdan sonra yenmesinin harara olması,
14- Milk-i yeminle mâlik olduğu mahremine vatı´ edene hadd vurulması,
15- Füru´un asıl aleyhindeki şehâdetlertni kabul,
16- Mal dâvasında şahitler dönünce malın onlara ödetilmesi,
17- Tearuz halinde beyyinelerin düşmesi,
18- Beyyinelerden bir tarafta iki şahit var, diğer taraf bir şahit ve bir yeminle ona muâraza ederse iki şahit olan beyyine tercih olunur,
19- Hâricin beyyinesi tearuz ettiği vakit beyyine ile beraber dâhilin yemin ettirilmemesi,
20- Beyyineler tearuz eder ve bir taraf târih şükrederse o kabul olunur,
21- Bir câriye şüphe ile vat´iden hâmile kalsa, sonra da onun mülküne geçse, eski mezhebinin iki kavlinden birine göre, câriye ümm-i veled olur,
22- Üm-i veledin nikâhla evlenmesi hakkında iki kavil vardır.” (Becirmî Haşiyesi, c. I, s. 53). Bunlardan başka daha bâzı mes´eleler vardır, El-Mecmu´un mukaddimesinde geçenler, îmâma uyan kimsenin aşikâre âmin demesi, üzerinde oruç borcu olarak ölen kimseden ötürü velîsi oruç tutar, namaz Kılan kimsenin önüne bir h<"1 çizmesi müs-tehabtır, ortaklar, ortak duvarı yapmağa mecburdur. Mehir kocanın elin ele damân-ı yedle mazmundur. Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 342. [8] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 343. [9] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 343-344. [10] Muhiddin Nevevî, EI-Mecmu´ Mukaddimesi, s. 56. [11] İbn-i Sübkî, Tabakât, c. I, s. 244. [12] İbn-i Sübkî, Tabakât, e. I, s. 244. Dört Muhammed´ler şunlardır: Muhammed b. Naar, Muhammed b. Cerîr-i Ta-barî, Muhammed b. Huzeyme, Muhammed b. Münzir´dİr. Ibn-i Sübkî, bunların mezheb mşs´elelerine en çok karşı gelenler olduğunu kaydeder. Tabakât´ında c. II, s. 126´da der ki: "Dört Muhammed´ler bizim mezhebimiz ashâbmdandırlar. Bunlar müctehid-i mutlak derecesine ulaşmışlardır. Fakat bu onları Şafiî´nin usûlü Üzere tahrîc yapan, onun mezhebini tutan Şafiî mezhebi ashabından olmaktan çıkarmaz. Çünkü onların ietihadlari Şafiî´nin içtihadına uygundur... Bunlar bâzı mes´elelerde koca imamın re´yinden ayrılmişlarsa da pek çoğunda onun dışına çıkmazlar. Bunu böyle bilesin. Bilmiş ol ki, bunlar Şafiî´nin grubundan sayılırlar, onun usûlü üzere mes´e-ie çıkarmışlardır. Onun yolunu benimsemişler ve onun mezhebini almışlardır." Görülüyor ki, bunlar Şafiî´ye çokça muhal efe ti eriyle beraber Şafiî sayılırlar. [13] Muhiddin Nevevi, Mukaddimetü´l-Mecmu´, s. 64. [14] Becirmî Haşiyesi, c. I, s. 53. Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 344-347. [15] Muhiddin Nevevî, Mukaddimetü´l-Mecmu´, a. 65, Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 347.