257- Maliki Mezhebinin Usulü, Diğerlerinden Çoktur ve Bu Bir Avantajdır:
Tahric yoluyla İçtihadın bu mezhebde açık tutulup kapanmadığını beyan ettik. Hatta mezheb fukahası, içtihadın bu nev´inin kapanmasının mümkün olmadığını söylemişlerdir. Ancak insanlara zararı dokunmak-sızın, dini işler aksamaksızın mutlak ictihad bir süre kesilebilir. Yalnız tahric kapısının açık olması, bu mezhebde gördüğümüz gelişmeyi sağlamaya yeterli değildir. Onun hükümlerindeki bu canlılık nedendir Biz hiç çekinmeden söylüyoruz ki, o yaşayan ve yaşayanlar mezhebidir. Muhtelif asırlarda ulemanın tecrübesinden geçmiş, problemleri çözmüştür. Hatta çağımızda kanun uleması onu denemiş, onda ihtiyaçlara cevap veren ilacı bulmuşlardır. Biz bunları müctehidlerine ve usulünün çokluğuna borçlu olduğumuzu söylüyoruz. Bu usulün çokluğu ve bolluğu tahrice hakim olmuştur. Müctehidlerin yoiunu anlattık, onların bu hali mezhebi geliştirmiş, ufkunu genişletmiştir.
Mezhebin usulünün bolluğuna gelince, o usulü en çok olan bir mezhepdir. Hatta Mâliki mezhebinin usul ilmi, (bu çokluktan dolayı mezhebi savunmaya kalkışmışlar, onlar da diğer rnezhebler sayısınca usul aldıklarını iddia etmişlerdir. Biz onların adiannı vermiyoruz ve bu konuya dalmak istemiyoruz: Yalnız şu kadarını söyleyelim ki, bu iş savunmaya muhtaç değildir. Çünkj usulün çokluğu, Mâliki mezhebinin güzel yönlerinden biridir. Malikller bununla övünmelidirier. Bunu savunmaya kalkışıp kendilerini yormasınlar. Bize göre o usulü en çok olan
mezhebdir.
Ebû Hanife´nin usûlü şunlardır: Kitap, sünnet, icma´, kıyas, istihsan, örf ye âdet. Şafiî´nin usulü şunlardır: Kitap, sünnet, icma-i ümmet ve kıyas. Malikîlerin usulüne gelince en az dokuzdur: Hanefîlerin sayılan altr usulüne yani: Kitap, sünnet, icma´, kıyas, istihsan ve örfe şu üçü: Medine ehlinin ameli, Mesalih-i Mürsele ve şeddi zeraî de ilave olununca dokuz olur.
Usulün çokluğu tahric yapanın önünü serbest açar. Çünkü fetva verenin önünde, fetvaya yarayan usul çok olunca onlardan en uygun, adalete daha yakın, dine yatkın olanı seçer. Söylediğimiz gibi, delillerin çokluğu mezhebi yüceltir, geriletmez. Onun tatbikini kolaylaştırır, daraltmaz.
258- Usulün Çokluğunun Faydaları, İnsanın Fıtratına Uygunluğu:
Mâfikî Mezhebi, diğer mezheblerin usulünü almakla beraber onlardan fazla olarak başka usulleri de alması onu daha müsamahalı, verimli, hayata daha yakın, insanların nasihatlarına daha uygun, duygu ve ihtiyaçlarına cevap verir bir hale getirmekte. Kısa bir ifadeyle insan fıtratına daha yakın yapmaktadır. İnsanlar arasında çevre, âdetler, görenek ve gelenekler yüzünden ihtilaflar varsa da yaratılışları müşterektir. İmam Mâlik´in aldığı maslahatların aslı budur. Mâliki fıkhına bu görüş hakimdir. Maslahat görüşü bu mezhebe damgasını vurmuştur. Bir mesele hakkında bir nakil yoksa, tahric erbabı olan fakihin dizginleri serbesttir, önünde yol açıktır, usul dairesinde maslahata göre hüküm verir, ancak nassia tearuz edemez, mukarrer bir asıla zıd olamaz. Zararlı olan birşeyi bu sağlam prensibe dayanarak redddeder. Bu. da: Zarar ve zararla mukabele yoktur, aslı olup nasslar ve âsâr buna şahiddir.
İlk imamı Mâlik, sonra talebeleri veya tahric erbabı tarafından bu mezheb ortaya konan meselelerini incelersek, nassa değil de Rey´e dayananları görürsün ki, bunların hepsinde verilen hükümlerin mihverini maslahat teşkil etmektedir. Maslahat kıyas kılığına bürünse ve o adı taşısa da, veya istihsan kılığıyla da görünse, veyahut Mesâlih-i Mürsele adını taşısa da hepsi bu mihver etrafında dönmektedir.
Şeddi Zeria prensibi de böyle. Bunda işlerin neticesine ve meyvesine bakılır. Fakih burada olayın mücerred şeklinde dönüp kalmaz. Maksada yönelir, meyvelerine bakar, hükmüne temel onu yapar. Kanunu toplumun ıslahına yararlı kılmak, tıbbi hastalıklara ilaç yapmak isteyenin sağlıklı bakışı böyle olur. İmam Mâlik´in ve Mâlikllerİn görüşleri de böyledir. Almakta Hanefllerle ortak oldukları istihsan delilini onların alış tarzı ve miktarı onlardan farklıdır. Mâlik onu, ilmin onda dokuzu hesap etmiştir. Hanefîlerce onun ölçü ve kaideleri kayıtlıdır. Hanefîlerin en çok aldıkları gerçekte kıyasın bir nev´i olup kıyası hafi dedikleri budur.
Malikller de istihsana gelince, bunun temeli ekseriya maslahattır. Bir fıkıh aslının veya kaidesinin tatbiki eğer Kafi bir zulme götürürse bir maslahatın celbine mani olur veya zararı mucib olursa, o kaidenin ittıradını istihsanla bozarlar, maslahatı celb, mazarratı def şaşmaz prensibiyle onun bu meseleye tatbikine mani olurlar. Hükme yarayan nass, tâbi olunacak eser olmayınca böyle yaparlar.
259- Mezheb Her Yerde Hizmet Eden Ulema Yetiştirdi:
İslamın intişariyle İslam ülkelerinin ufukları genişledi. İslama giren milletlerin muhtelif durumları oldu, türlü tatbikat vardı, meseleler çoğaldı. Olaylar çoğalıp çeşitlenince bu mezhebde etkisini gösterdi. Bu sebeple usulü daha serbestleşti, füru´u genişledi, müctehidlerin zihni açıldı, aklı çalıştı. Özellikle vukuu bulana cevap verip olmayanı farazi ve takdir etmeyen bu mezhebin bu yolda gelişmesine sebep oldu.
Mâliki Mezhebinin hüküm sürdüğü ülkeler genişledi. Bunların durumları, örf ve adetleri değişikti. Endülüs´de medeniyet ve bayındırlık, ilim ve kültür, felsefe ve fen vardı. Oradaki Mâlikî Mezhebinde olan fukaha din fıkıh bilgisi yanında felsefe ve hikmet de bilirdi. İşte İbn Rüşd, Endülüs´te felsefe bayrağını taşıyan adam, Avrupalılar, Aristo felsefesini ondan öğrendiler. Gazaii´y´e felsefe tartışması olan Tehâfütler sahibi, o seçkin bir Mâliki fakihidir. Bidâyetül-Müctehid, Nihayetü Muktesid adlı değerli kitabı Mukârin Fıkıh Mukayeseli İslam Hukuku hakkında ünlü bir eserdir. Endülüs fukahasından bir çokları ile beraber onunda fıkıhta yüksek payı vardır. O edebiyat, hikmet, felsefeden nasip alan bir alimdir.
Tarık b. Ziyad´ın bayrak diktiği Cebeli Tarık boğazını geçelim. Mağrib´de – Faşta Mâlikî mezhebiyie karşılaşırız, orada rakipsiz yerleşmiş, kol kanad açmıştır. Medeniyet ülkesi Endülüs´de hükümler vaz´ettiği gibi, burada da çölde ve dağlarda hükmünü yürütmektedir.
Duygulan İnce medeni Endülüs halkına nizamını tatbik ettiği gibi burada Bedevilikten iyice sıyrılamamış Berberilere de mezhebin nizamını uygulamaktadır.
Kuzeyden Afrika çölünü aşarak, verimli topraklı vadiye ulaşınca jüzel koyteri ve bereketli Miliyle Mısır´ı buluruz. Burada da yine Maliki Mezhebiyle-buluşuruz. Şafii mezhebiyle sarmaş dolaştır. Bazen bu (üstün gelir, bazen o. Hakimiyet elden ele geçer. Köylerde Mâliki mezhebi galibdir, şehirlerde Şâfiler daha çok. Sonra Arabistan´a geç, Hicaz´da, mezhebin baş İmamı Mâlik´in diyarında Mâliki mezhebi yaşamaktadır. Irak´ta da, az da olsa, bu mezhebe tabi olanlar bulunur. Bu muhtelif çevrelerde, bu türlü eğilimler içinde, bu birbirlerinden uzak üIkelerde Mâliki Mezhebi tahric yoluyla meseleleri çözdü. Her âlim ve müfti,-maslahata uygun hükümler verir, Allah´ın kitabının ve Peygamber´in sünnetinin gölgesi altında her ülkenin örf ve adetine uygun olanı alırdı.
Ülkeleri ayrı ve uzak, çevreleri muhtelif olan bu ulemanın1 netice İtibariyle ihtilaf etmeleri pek tabii bir şeydir ve öyle de oldu. Endülüslü-ler´in ve Mağribliler´in görüşleri oldu. Mısırhlar´ın kendilerine özgü görüşleri vardı, Medineliler´in ve Doğulular´tn görüşleri onlardan farklıydı. Sonra gelen ulema, bunları birbiriyle mukayese yaparak bazı görüşleri diğerine tercih ederek kitaplarında topladılar. Bunlar fıkıh malzemesi bldu. Müfti, mezhebin bu kavilleri içinde her hale uygun, yarayan ilacı bulabilir. Bunlar alimin malzemesidir. Araştırıcı onlarda İslam fıkhında tahririn bütün şekillerini bulur ve sahasının ne kadar büyük, gönlünün ne kadar geniş olduğunu, her şeye kucak açtığını hayretle görür.