67- Hüküm Vermedeki Yolu:
İmam Mâlik, Medine´nin yedi fukahasının fıkhını aldığı gibi başkalarından da aldı. Hadisleri de onlardan ve başkalarından aldı. Sonra ;talebesine Hz. Peygamber Aleyhisselâm´ın hadislerini rivayet edip I okutmağa başladı. Aynı zamanda İslâm dünyasının Doğusundan. Batısından kendisine mes´ele sormak için gelenlere fetva verirdi. Fetvayı. i dinlediği, duyduğu sözlere göre verirdi. Duyduklarında bulamazsa, o zaman onların benzerlerine göre cevap verirdi. Benzerlerde de yoksa, o zaman ictihad ederek Allah´ın kitabından ve Peygamberin sünnetinden çıkardığına göre hüküm verirdi. Bunlarda nassın hitabına, fetvasına, işaretine ve mefhumuna bakar, nasslar a/asında mukayese yapar, sünneti kitaptakilerle ölçer, nassda bir yardımcı bulamazsa, o zaman kıyas yoluyla hüküm verirdi. Eğer bir şeyde maslahat görürse, onu almağa mani´ bir nass da yoksa, ona göre hüküm verirdi. Çünki faydalı olana izin vermek, bu fıkıhta umumî bir asıldır: İmam Mâlik, bu hususta keskin görüşlü, Allah´ın tevfikiyle basîreti açık isabetli bir fakihtir.
68- Bazı Avrupalıların Ters İddiaları:
İmam Mâlik in fıkhının özü budur. Allah´ın kitabından, Hz. Peygamberin sünnetinden almak, sahabe fetvalarını deli! tutmak, kıyas yoluyla rey ile ictihad etmek, Mesâlih-i Mürseleyi kabul etmek. Mezhebinin usulünü beyan ederken bunları açıklayacağız. Bu esaslar, işin değerini küçüksemeyen, yapanın hakkını kısmayan, esen inkâr etmeyen ve hakkı aramağa yönelik her bakış sahibinin kabu! edeceği bir şeydn Böyle iken, İslâm hukukuna, bizden başka bir gözle bakan bazı Avrupalılar, yazdıkları yazılarda bunun tersini gösteriyorlar, başka hedefe yöneliyorlar.Onlar ve onların yoluna kapılan bazı Şarklılar şöyla idda ediyorlardı:<<İmam Mail ,yeni bir fıkıh ekolü kurmuş değildir.O ancak iki yöne yöneldi:>>
1 – Dağınık olan fıkıh mes´elelerini bir araya toplayıp düzene koymak, ki onlara göre o da tam bir tanzim değilse de, ne de olsa bir tanzimdir. Onlara göre bu tanzimde zamanın büyük etkisi olmuştur. Ona çağdaş diğer bir tanzim dahi vardır. O tanzimin onun çalışmaları üzerindeki tesir derecesini bilmek mümkün değil. Bunu söyleyenlerin elinde o çağdaşlarının tanzimine dair ellerinde birşey yok ki, Mâlik´in yaptığıyla onları karşılaştırıp tesir derecesini bilelim.
2- İmam Mâlik´in çalışmaları, Medine halkınca bilinen ´ kânun âdetlerine yönelik imiş, onlara dini bir renk veriyormuş. Bu âdetler ise eski Arap âdetlerinin bir kopyası olup henüz dinle tamamiyle. uyuşmuş değilmiş. Bu âdetler çevrenin muamelâtıncten doğmuş âdetler imiş. Bunların bazısı Mâtik´e sünnet gibi görünmüş veya onlara sünnet adı verilmiş. Bu ise Arap kanun âdetlerini dini renge boyamaktan, dine aykırı olabilecek âdetleri silmeğe çalışmaktan başka birşey değilmiş…
69- Medine Ehlinin Ameli, Sünnet Eseridir, Bin Kişinin Binden Rivayeti Demektir:
İşte onların İmam Mâlik´in (Allah ondan razı olsun) fıkhına bakışları böyle. Onu aslında yani Allah´ın kitabından ve Peygamber Aleyhisse-lâm´ın sünnetinden koparıp ayırmak istiyorlar. Onu eski Arap adetleri sanıp onlara dini kıyafet verdi, dağınık olanları topladı, derli toplu olmıyanları derleyip bir araya dizdi, diyorlar. Bu çok noksan ve ters bir görüştür. Dilersen buna: Karanlıkta körükörüne bir bakış, işleri gerçek yönüyle görmeyen bir görüş diyebilirsin! Kendilerine ters akseden bir gölge bu. Sebep ne olursa olsun, bu hakikata uymayan, doğru olmıyan
bir görüştür.
İmam Mâlik, iftiracılara böyle şüphe uyandıracak miras bırakmadı. Onun fıkıh yolu ışıklı, mesleği aydın yolu açıktır. Hadisleri muttasıl bir senedle veya mürsel ve munkatı´ olarak rivayet etti. Hükümleri nasslardan aldı, onları açık surette beyan etti. Allah´ın Kitabına aykırı birşey bulunca onu reddetti, onun Hz, Peygamber´e nisbetini inkâr eyledi. Nasıl ki köpeğin yaladığı kabın temizlenmesi için, biri toprakla olmak üzere yedi defa yunmasına dair olan haberi hadisi kabul ut-^h; ilerideibeyan edeceğimiz üzere Kur´an´a aykırı gördüğünden, onu rea-detti. Hadisten delil bulamayınca, ashabtan bir fetva ve kavil bulursa, onu aldı. Hz. Peygamberin verdiği hükümleri, Ashab-ı Kiramın yargılarını ders ve inceleme konusu yaptı. İctihadda seçkin bir yeri vardır. O Hz. Peygamber´den rivayet ve naktf olunanları tanıyıp öğrenmek hususunda Medinede olanlardan, Medine halkının yaptıklarından yardım-landı. Çünki onların ameli, Hz. Peygamber´den gördükleri mâruf bir işe tâbr olmaktan başka birşşy değildir. Bu görüş nerede onun fıkhını, bir takım adetler saymak nerede Onun yaptıklarını, Arap adetlerine, din kıyafeti vermek gibi göstermek nerede
Onların bu yanlış iddiaya varmak için tuttukları bahane Medine halkının amelini delil tutmasıdır. Şunu unutuyorlar ki, o, Medine halkının her amelini deli! almıyor, ancak, Peygamberin hidâyetine uyarak, onun kavillerine tabi´ olarak yaptıkları galib zannı uyanan işlerde onları delil alır. Meselâ Müd ve Sâ´ ölçülerinde Peygamberin kullandığı miktarı bilmek gibi. Bu Arap âdetini almak değildir. Eğer Câhiliyet adetlerini alsaydı, o zaman Müşriklerin yaptıklarına başvurur, onları ölçü olarak bir kanun yapar, dini kılığa bürürdü. Medine ehlinin ameli olarak aldığı şeyler, bellidir ve bunları sayabiliriz. Eğer bu iddiayı yapan insaflı dav-ransa, görür ki, o, Medine ehlinin amelini almada, bir kişinin rivayetinden daha kuvvetli, Peygamber eseri görmüştür. Onun için üstadı Rebia aynî yolda olduğundan: Bir kişinin bir kişiden rivayetinden, bin kişinin bin kişiden rivayeti daha kuvvetlidir, demiştir. O Medine ehlinin rivayetini alırken, bunu daha kuvvetli bir rivayet itibar etmiştir. Çünki bu bin kişinin bin kişiden rivayeti sayılır, yani sayılmayacak´kadar çok kişilerin rivayeti demektir. Böyle olanı almak elbet gereklidir.
70- O Nassların Işığında Yeni İctihadlarda Bulundu:
Onların, Mâlikin yaptığı, me´sur olanları tanzimden ibarettir, iddiası da İmam Mâlikin hayatına, ameli çalışmalarına, fıkhına uymaz, onlarla bağdaşmaz. Zira ondan naklolunan fıkıhta, ictihad ettiği bir çok mes´elelerde, onun görüşleri bulunmaktadır. İstinbat´ında müstakil bir yol tutmuştur, ondan önce kimse onlardan bahsetmiş , kimse onlar hakkında fetva vermiş değildir. İmam Mâlikin ilim meclislerinde doğudan, Batıçian her taraftan insanlar bulunurdu, onların kendi ülkelerinde, oralara özgü olaylar olurdu, bunları İmam Mâlik´e anlatırlardı. Her olay sahabeden ve tabiinden bir nakil veya fetva bulunmak imkansızdır, Medine ehlinin, onların zann.nca, velev câhiliyet adeti üzere olsun a cevap olacak her hususta bir ameli bulunsun, bu da makul ir Öyleyse mutlak ictihad lazımdır ve Mâlik de bunu yapmıştır. Kur an-ı Kerimin ve Hz. Peygamberin sünnetinin ışığı altında yeni görüşler ortaya sürmüştür. Onun için biz, İmam Mâl.kln : Ihm, Fıkıh ve ictihad alanında nasibini kısmak isteyen bu grubun iddiasını.reddeder ve yüzlerine çarpıyoruz. Bunu, fıkhının kaynaklarından sozeder-ken açıklayacağız.