98- Beyana Muhtaç Olanlar, Olmayanlar:
Kur´an-ı Kerim in delâletleri ve kuvvet dereceleri İmam Mâlik´e göre böyledir. O delil olarak önce nassı alır, sonra zahiri, sonra mefhum-i Muvafakati, sonra mefhumı muhalefeti alır. Fakat Kur´an´ın icmal ve tafsil yönünden beyanını bilmek de lâzımdır. Şimdi kısaca onu anlatalım.
Kur´an-ı Kerim, dinin birinci kaynağıdır. O, külli bir esas olup usul ve füru´ ondan çıkar. Deliller kuvvetini ondan alır. O, bu derece mühim olunca, onun şeriatı icmalen beyanları, tafsile muhtaçtır, umumi ahkamını açıklamak gerekir. Onun bazı ahkâmını beyan için, sünnetin ´ yardımına ihtiyaç vardır. Çünkü sünnet, onun mücmelini beyan eder. Beyana ihtiyaç duyulmayanları da takrir eyler, müminlerin kalblerine iyice yerleştirir.
Ahkâmı beyan eder. Kur´an ayetlerini inceleyen kimse görür ki, bazt hükümler beyana muhtaç değildir. Meselâ Kazf ayeti bunlardandır: «Namuslu kadınlara iftira atanlar, sonra bunu isbat için dört şahid getiremezlerse, onlara seksen değnek vurun, onların şahidliğini ebe-diyyen kabul etmeyin, onlar fasıktırlar.» Lian hükmünü ve yapılış yolunu gösteren ayet de böyledir: «Eşlerine zina suçu atan ve kendilerinden başka şahidleri de bulunmayan kimselere gelince, onlardan her birinin şahidliği, dört defa Allah´a and içip kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmesidir. Beşinci defasında da: Eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah´ın lanetine uğramasını diler. Kadının da dört defa Allaha and İçip Rocasının yalancılardan olduğuna şahidlik etmesi, cezayı kendisinden kaldırır. Beşinci defasında da: Eğer kocası doğru söylüyorsa kendisinin Allah´ın gazabına uğramasını diler.» Nûr Sûresi: 6-9 ayetler). Burada Lian´ın nasıl yapılacağı beyan olunmuştur. Sünnette ona dair açıklamalar yapmıştır.
Ahkâma dair bazı ayetler beyana muhtaçtır; mücmel olur, tafsil gerekir, biraz kapalılık vardır, yorum ister matlaktır, kayıd lâzım gelir. Ulema ittifak etmiştir ki, bunu yapacak olan sünnettir. Bunda şu fark vardır: Irak fukahasınca beyana muhtaç yerler mahduddur. Medine fukahası ise, bunu geniş tutarlar. Meselâ Irakhlarca Kur´an´daki haslar beyana muhtaç olmaz, ona dair her beyanı ziyade addederler. O mevzua dair sünnetin getirdiği şey bir ziyade olup sübut bakımından aynı kuvvette olursa, o zaman kabul olunur. Medine fukahası ve onların mesleğinde olanlara göre Kur´an´ın zikrettiği mevzulara ait sahih hadisler onu beyan eder. Aâmı tahsis eder, mutlakı takyid ve hâsı beyan
Gerçek şudur ki, sünnet hakikaten Kur´an-ı Kerîm´in beyanıdır. Namaz, zekât, oruç, hac bunlar Kur´an´da mücmel zikir olunmuştur, sünnet beyan etmiştir. Ribanın nevileri mücmel bırakılmıştır, sünnet açıklamıştır. Evlenmeğe, aile hukukuna dair hükümler mücmeldir, sünnet beyan etmiştir. Demek sünnet, Kur´an´ın beyanı ve tercümanıdır. Allah teâla şöyle buyurmuştur: «Kendilerine indirilenleri insanlara beyan edesin diye sana Kur´an´ı indirdik.» onun için Mâlik´in talebesi Şafiî´nin kitaplarında: Kitap ve sünnet bir asıf olarak itibar edilmiştir…
Bu konuda bu kadarla yetinerek, ulum-u Kur´an´a uzanmaktan kalemimizi tutalım, Çünkü o konu çok geniş ve derindir. Şimdi de ikinci delil olan sünnetten bahsedelim: