60- İdarecilere Karsa Gelmektense Onlarla İrşat Yolunu Seçmesi:
İmam Mâiik´e göre çağındaki Halifelerin idaresi tam manasiyle İslam hükmü ve idaresi değildi. Bununla beraber onlara karşı gelmeyi caiz görmüyordu. Çünki isyanla, devlet´e karşı cephe almakla işlerin düzeleceğinden ümidi yoktu. Bu ıslahat yolu değildi. Nasıl ki haberini duyduğu eski fitneler ve kendi zamanında olup da gözüyle gördüğü fitne, işidüzeltememiş, fesaddan salaha kavuşulmamış, bilakis işler kötüden daha kötüye, fesaddan daha çok fesada gitmiştir.
Görüşü böyle olmakla beraber elinden geldiği, dilinin döndüğü kadar işlerin iyiye gitmesi için çalışmış, Halifelerle, idarecilerle münasebetini kesmemiştir. Onları irşad ile ıslah yollarını göstermiştir. Çünki o realist, bir kişidir, olan işlere bakar, misal alemine, hayali şeylere değil. Baktı ki, vaaz ve irşad yoluyla bu adamları salaha çekmek, düştükleri, hatalardan kurtarmak, serlerini azaltmak, mümkün. Belki de böylece mutlak salaha kavuşmak da olur, onlar da Ömer b. Abdülaziz gibi olabilirler. Bunun için Halifelerle, emirlerle görüşür, onlara vaaz ve nasihatte bulunur, irşad eder, hayra çağırırdı. İnsanların gözünde mevkii büyüdükçe, vaaz ve irşad işine daha hız ve önem verirdi. Alimleri de, halifeleri ve idarecileri irşad etmeleri için teşvik ederdi. Ellerinden geldikçe haksöz ile öğüt vermek, en hayırlı yoldur. Onlara şöyle derdi; «Allah Teala´nın kalbine ilim ve fıkıh koyduğu her müslümana ve her kişiye borçtur, elinde kuvvet olan idarecilerin yanına gelip onlara hayrı tavsiye etmeli, onları kötülükten sakındırmalı, böylece dünyanın, yüzü değişsin, en faziletli bir dünya doğsun.»[1]
Talebesinden biri ona bir defa şöyle dedi: «İnsanlar senin tleviet adamlarıyla çok sık görüştüğünü konuşuyorlar, bunu sana yakıştıranın yorlar.» Buna şu karşılığı verdi: «Bunu ben bilerek yapıyorum, layık olmayan biriyle istişare yapmasınlar diye.» O, idarecilerin yanına git-, mek zahmetine katlanıyor, bundan amacı onlara iyiliği anlatmak, kötülükten sakındırmak, onlara karşı çikmaktansa, irşad etmeyi daha yararlı buluyordu. Şöyle derdi: «Eğer ben, onlarla gelip görüşmesem, bu şehirde Peygamberin sünnetlerinden işlenip tutulan kalmaz!»
61-Halifelere Tavsiyeleri, Öğütleri
Hac mevsiminde Hicaz´a geldikleri zaman Halifelere güzel öğütler verir, irşad edici sözler söylerdi ki, tarih bunları bize kadar ulaştırmıştır. Bir defa Harun Reşid´e şöyle dedi. «Ben biliyorum ki, Hz. Ömer, onca fazlı ve İslama hizmeti varken, yine halkının hizmetine koşar, ocaklarındaki tencereleri kaynasın diye ateşi üflerdi de saçı sakalı duman içinde kalırdı,[2] Allah sizden bunsuz razı olsun!»
Bir defa da valinin birine şöyle dedi: «Halkın işlerini gözet, zira sen onlardan sorumlusun, zira Hz. Ömer b. Hattab, şöyle derdi: Hayatımı elinde tutan Allah´a and olsun ki, Fırat kıyısında bir deve zayi olsa, kıyamet günü Allah onun hesabını benden sorar.» Halife Ebû Cafer Mansur ondan, Hicazdaki valileri hakkında görüşünü öğrenmek istedi.
Bir defa ona şöyle dedi:
«Gerek Medine, gerek Mekke ve gerekse Hicaz´daki idarecilerden biri hakkında gerek kendin, gerek başkalarına dair bir şüphen varsa, veya halka bir kötülükleri olursa bildir, layık oldukları muameleyi yapayım.»[3]
O, Maosur´dan sonra gelen halifelerin hocası sayılır, onun nasihatlarının onlar üzerinde tesiri olurdu. Bir defa Halife Mehdi´nin huzuruna girdi. Halife ona: «Bana öğüt ver.» dedi. O da şunları söyledi: «Sana Allah´tan korkmayı tavsiye ederim. Hz. Peygamber diyarına ve ona komşulara lütufta, şefkatta bulunmalısın. Çünki Hz. Peygamberi şöyle buyurmuştur: «Medine benim hicret yurdumdur, kabrim burada, tekrar dirilmem burada olacak, Medine halkı benim komşulartmdır. Benim komşularımın hukukuna riayet etmek ümmetime borçtur. Kim onları korursa, ben kıyamet günü ona şefaatçi olurum.» Bu tavsiye üzerine mehdi büyük bir ihsanda bulundu, kendisi Medine evlerini dotaşıp verdi. Medine´den çıkacağı sırada Mâlik onun yanına girdi, Mâiik´e şöyle dedi..
Dün bana yaptığın o tavsiyeyi tutacağım, eğer sağ salim kalırsam, onları hiç unutmayacağım.
62- Halifelere Yazılı Öğütleri:
Halifelerle görüştüğü zamafvöğüt ve irşatlarının tesiri olsun diye, kendini itibarlı tutmayı ve değerini korumayı bilirdi. Çunki sözün değeri, söyleyene bağlıydı.
Rivayet şöyledir: Halife Mehdi, Medine-i Münevvere´ye geldi, onu selamlayıp hoşgeldin demek için kalabalık halk toplandı, herkes yerine oturdu. Bu sırada Mâiik gelip huzura gelmeye izin istedi. Halk; Malik bugün geç geldi, yer katmadı, en geriye oturacak, dediler. Mâlik huzura girip de kalabalık halkı görünce Halifeye;
Ya Emîr´ül Mü´minîn, üstadın Mâlik, nereye oturacak,- dedi. Hafife de:
Benim yanıma ey Ebû Abdullah, dedi.
Bunun üzerine halk yer açtı, yol verdi, Mâlik de Mehdii´nin önüne geldi. Mehdi biraz toplandı, onu yanına oturttu.
İmam Mâlik halifelerle böyle yapardı, onların yanına otururdu. Mescide gelince, namaz için gelen cemaat arasında neredeyer bulursa oraya otururdu. O yalnız sözle öğüt de bulunmakla yetinmezdi. Yazışma suretiyle de nasihat eder, mektup yazıp gönderirdi. Halifelerden , birine şöyle bir mektup yazmıştı. Onda der ki: «Bilmiş ol ki, Allah Teala sana benim öğütte bulunmamı nasip etti. Bundan önceki tavsiyelerim, umarım ki, size mutluluğa vesile olur. Allah Teala Cennetine götüren saadet yollarını açar. Allah bana ve sana merhametini ihsan buyursun, sana yazdıklarım Allah´ın emirlerini \ yerine getirmekle ve Allah´ın inayetiyle felaha sebep olur. Allah sizi ; tab´anız için korusun. Zira onların küçüğünden, büyüğünden sen sorumlusun, Hz. Peygamber (Ona salat ve selam olsun) şöyle buyurmuştur: «Hepiniz birer çobansınız ve hepiniz güttüğünden sorumludur.» Bazı hadis-i şeriflerde şöyle denir: «Kıyamette Vali getirilir, elleri boynuna bağlanmıştır, ancak adaleti sayesinde eli çözülür, serbest bırakılır. Hz. Ömer Hattab (Allah ondan razı olsun) şöyle derdi: «Vallah, eğer Fırat – Dicle kıyısında bir koyunun kuzusu helak ve yok olursa, Allah onu Ömer´den sorar»
«Kenar-ı Diclede bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de.adl-i İlahi sorar Ömer´den onu!»
M.Akif
«Hz. Ömer 10 defa hac yaptı. Benim bildiğime göre bir haccında ancak 12 dinar harcardı. Çadıra değil, ağaç gölgesine konardı. Boynunda süt kırbasını taşırdı. Çarşı pazar dolaşır, ordakilerin halini sorardı. Malumolduğu üzere,yaralandığızamanAshab-ı Kiram geldiler, onu medih ve senada bulundular. Onlara şöyle dedi: «Bu gibi sözlere kapılan, aldanmıştır. Eğer dünya dolusu altın olsa, mahşer günün korkularından kurtulmak için onların hepsini feda ederdim. Hz. Ömer ki, her işi doğru ve adaletli, herşeyde muvaffak olmuştu. Hz. Peygamber aleyhisselam onu cennetle müjdelemişti. Bununla beraber o yine korku içinde, üzerine aldığı müslümanların umurunu iyi idare çabasında. Başkalarının hali nice olur. Sen Allah´ayaklaştıran işler yap ki, onlar ile yarın seni kurtarsın. Seni ancak amelinin kurtaracağı o korkunç günden kork! Geçmişlerin içinden iyiler sana örnek olsun. Allah´ın takvasına sarıl, her neyi kasdedersen, takva sana rehber olsun, Sana yazdıklarımı bütün zamanlarında göz önünde tut, onlara uymayı, onları almayı ve onlara göre hareket etmeyi kendine borç bil. Allah´tan tevfik, hidayet, irşad dilerim, İnşaalîah Teala.»[4]
63-İdareciler, Dalkavuklardan Korunmalı:
İmam Mâlik´in Halifeler ve valiler için en korktuğu şey yalancı medihlerdir, onların etrafını saran dalkavukların dilinden dökülen yapmacık sözlerdir. Çünki bu dalkavukça yalancı sözler, onların yaptıklarını süsleyip aldatır, kötüyü iyi, çirkini güzel gösterir. Onlarda bunu hak sanıp aldanırlar, kendilerini uyaranlara kulak asmazlar, doğru yolu gösterenleri dinlemezler, hidayetegelmezler.vazınöğüdünü tutmazlar. Hükümdarları, yalancı tezkiyecileri dalkavuklar kadar, istedikleri kötülük çamuruna batıran bir şey yoktur. Yaptıkları işleri tenkit etmeksizin, incelemeksizin doğru saymak, temize çıkarmak, onları iyiliğe karşı korleştirir, iyi duygularını öldürür, kulakları, irşad seslerini, uyanları duymaz olur. Onlarındalkavuklar kadar düşmanı olmaz.
İmam Mâlik bu bakımdan, yüzlerine karşı Valileri öğenlere kızar, valileri de bu gibi dalkavuk sınıfından sakınmaları için uyarırdı.
Bu türden bir olay şudur: Bir defa bir vali İmam Mâlik´in yanında idi, oradakilerden biri, onu öğmeye başladı. Mâlik buna kızdı ve Valiye şöyle dedi: «Sakın aldanma, bu gibilerin medhine bakma, kapılma, çünki seni yüzüne karşı öğüp sende olmayan bir hayrı varmış gibi söyleyen kişi, sende olmayan bir şerri de sana yakıştırmaktan çekinmez. Bu gibilerin tezkiyesinden Allah´a sığın. Yüzüne karşı söylediklerine bakma. Gerçekte sen kendini, onlardan daha iyi bilirsin. Bana rivayet olunan bir hadis-i şerifte şu var: Nz. Peygamberin huzurunda bir adamı övdüler, Hz. Peygamber Aleyhisselam şöyle buyurdu: «Adamcağızın belini kırdınız veya boynunu kestiniz, eğer bu sözleri duysa felah bulmaz, hiç de sevinmez. Yine Hz. Peygamber demiştir ki: «Meddah dalkavukların yüzüne toprak atın, toz serpin.»[5]
Görüldüğü üzere, Mâlik, fitneye hiç taraftar olmadı, Devlet adamlarını ve Halifeleri irşad için onlara yaklaştı. Fakat onların yaptıklarını da hoş görmedi, Üstadları önünde talebeler nasılsa, Medine valileri de onun önünde öyleydiler. Onun nice kıymetli öğütleri, değerli sözleri vardır. Harun Reşid´e yazdığı mektup bunlardan biridir. İleri de kitaplarından bahsederken ondan ve ona nisbetinden sözedeceğiz.
——————————————————————————–
[1] Kadı, Med&rik, S. 254
[2] M.Akif, Safahatta (Kocakarıyla Ömer) şiirinde bunu çok canlı anlatır. (M.)
[3] Bunlar Medârik´tedir.
[4] Kadı. Medârik, S. 271