74- Kitap Dinin Temelidir ve Ana Delildir:
Mâliki âlimi Şâtibî, Muvâfîkât´ında şöyle der: «Takarrür etmiş bir gerçektir ki, Kitap dinin temelidir, ümmetin ana direğidir, hikmet dışında Allah´a giden yol yoktur, onsuz kurtuluş olmaz, ondan başka bir şeye sarılmaktan fayda gelmez, Bunlar bedihl şeyler olup delile muhtaç değildir, bunlar dinde malûm şeylerdir. Böyle olunca, dinin temellerini öğrenmek, onun maksad ve gayesini bilmek, isteyen kimsenin behemehal kitabı kendine can yoldaşı bilip gece gündüz onu yanından ayırmaması gerekir. Yalnız bu bölümünü değil, tümünü kavramalı. O zaman ancak aradığını bulur, istediğine kavuşur, umduğunu elde eder, koşuyu kazanır, yarışda birinci olur. Bunu başarabilmek için de Kitabı beyan eden Sünnete de önem vermesi gerekir. Bu güzel maksada ve şerefli mertebeye ulaşmada ona geçmiş imamların öncesi selefin sözleri de ışık tutar. »[1]
İşte İmam Mâlik (Allah ondan razı olsun) Kur´an-ı Kerim´e bu yüce gözle baktı. Onun için onu Kur´an okuyan, hadis rivayet eden, veya bu ikisinden hüküm çıkarıp fetva veren veya dünyanın Doğusundan, Batısından sorulanlara cevap hazırlayan bir âlim olarak görüyoruz. O Kur´ân´a cedelci ve münazaracıların gözü ile bakmadı. Ondan: Kur´an, lafz ve mânadır, veya sadece mânadır, gibi bir söz duyan olmadı. Çağında veya daha sonra kelâmcılann daldığı: Kur´an mahlûktur, tartışmasına dalmadı. Çünkü o, din meselelerini tartışma konusu yapılmasını, onlarla oynanmasını istemiyordu. Onun kanaatına göre bir münakaşacıyı bastırmak için daha büyük bir münakaşacı gelip tartışma uzadıkça, Cebrail´in Hz. Muhammed Aleyhisselam´a indirdiği şeyin1 kutsallığı azalır… O bilir ki, Kur´an-ı Kerim dini tamamiyle içine almıştır, Sünnet onun beyanıdır, tefsiridir. Onun hikmetlerini, hükümlerin sebeplerini o açıklar. Onun için sünnete merakla sarıldı. Çünkü dinin ikinci kaynağı, İsiam´ın ikinci temeli odur. Kur´an´ın beyanı ve tefsiri olması´ [bakımından onun mücmelini tafsil eder, açıklar, mutlak olanları takyid [eder, maksadı belirleyip anlatır.
75- Kur´an´ın Tefsiri, Sünnetle Olur:
Kur´an-ı Kerim: Arapçadır, Arap diliyle inmiştir. Yüksek üslûb ile en fasih Arap şairlerini âciz bırakmıştır. O bütün insanlara bir hüccettir. Arapça olduğu için İmam Mâlik, Arap dilini ve muhtelif lehçelerini bilmeyen, Arap üslûbuna vâkıf olmıyanların onu tefsir etmelerini caiz görmezdi. Onun şöyle dediği naklolunur; «Arap dilini bilmeden Allah´ın kitabını tefsire kalkışan kimse elime geçse, onu âleme ibret, perişan ederdim.» Ona göre Kur´an´ın mânasını anlamanın en doğru yolu sünnettir. Kur´an´ın tefsiri olan sünnetin yardımı olmaksızın onu anlamak olamaz. İsraîliyattan bir şeyin tefsire karışmasından hiç hoşlanmazdı, onu çirkin görürdü. Bu yola gidenlerin rivayetine güvenmezdi.
Bazı kimselerin faziletini tanırdı, fakat Katâde´nin tefsirini alıyor diye onu kusurlu sayardı, Çünkü ona göre Katâde tefsirine sahih olmıyan çok şeyler katmıştır.
Kur´an-ı Kerim ona göre; lafz ve mânadır, Cumhur-u Müslümin´in görüşü de böyledir, bunda icma´ vardır, ancak o bunda münakaşaya girmemiştir, zaten münakaşa konusu yapılmamıştı. Onun için tercümeyi, namazda okunması caiz olan Kur´an itibar etmez, o, tilavet secdesi yapmak gereken, taharetsiz dokunmak, haiz, nifas ve cünüb halindeki kimselerin okuması caiz olmıyan mushaf değildir. Tercüme tefsirden başka birşey değildir; veya tefsir vecihlerinden biridir ve ma´kul olan da budur. .
76- İmam Mâlik´in Kur´an´dan ve Sünnetten Aldıkları:
Mâlikî Mezhebi uleması derler ki: «İmam Mâlik Kur´an´ın nassım, zahirini, mefhum muhalif ve mefhum muvafık olarak delaletini ve illete tenbihjni delil olarak alırdı, sünnette bu beş nev´i alırdı. «Öyle olunca
——————————————————————————–
[1] İbrahim Satıbı Muvâfikat, C. III, S. 246 Ticariye Tab´ı.