91-Sahabe Fetvaları Ve Onlar Hakkındaki Sözler
Etrafında münakaşa cereyan eden mes´elelerden biri de Sahabenin fetvaları mes´elesidir. Hadîs ehli ve re´yciler onları delil olarak almağa meyyaldiler. Çünkü ittiba´, ibtida´dan evlâdır. Yâni başkasına uymak, yeni bir bid´at çıkarmaktan daha iyidir. Keza onlar Peygamber´in ashabıdırlar, onlann re´yi savaba yakındır. Dîni anlamda, onların mevkii yüksektir. Onlar arkalarına düşülecek, izlerinden gidilecek rehberlerdir. Fukâhâmn ekserisi onların re´ylerin-den almıştır. Ebû Hanîfe´nin şöyle dediği rivayet olunur: «Allah´ın Kitabında ve Peygamber´in Sünnetinde bulamazsam, o zaman Ashâbdan dilediğimin kavlini alır, dilediğimin kavlini terkederim. Sonra onların kavlinin dışına çıkıp başkalarının kavline bakmam, îş, İbrahim Nahaî, Şa*bî, Hasan Basri, îbn-i Şîrîn ve Said b. Mü-sey´e gelince; onlar, nasıl içtihad ettilerse ben de öylece içtihad ederim.» Ehl-i re´y*11 imamı olan Ebû Hanîfe Ashabın re´y ve ak-vâli hakkında böyle deyince, şüphesiz ki, başkalarına onların fetvalarının tesiri daha çok olacak ve onların sözlerini daha fazla alacaklardır, Allah cümlesinden razı olsun.
Bu sırada sahabe fetvalarından rivayet olunan o kadar büyük bîr yekûn tutuyordu ki, fukâhâmn aklı onlarla doldu. Onlann ışığı altında içtihadlannı yaptılar, onların içtihadlannı tercih ettiler. Onlann yolundan yürüdüler. Onlann tesiri altında kaldılar. Onlann re´ylerine hürmet ettiler. Kitap ve Sünnet olmıyan hususta onlara itimat ettiler. Ashab bir re´yde karar kılıp ittifak ettilerse onlardan sonra gelen müctehidlerin onu kabul etmeleri gerekli olmuştur. Ashab´dan biri bir re´y ortaya atar da ona muhalefet eden bulunmazsa fukahânın ekserisi o re´yi kabul eder. Onlar aralarında ihtilâf ettilerse, müctehidlerin çoğu kendi temayüllerine uygun olan re´yi seçmişlerdir ve böylelikle yine ashabın re´yleri dairesi dışına çıkmamış oluyorlar. Tabiîn ve müctehitler devrinde fukahâ hep bu asıl üzere yürüdüler, böyle yaptılar. Çünkü onlar biliyordu ki: Kur´ân-ı Kerim Hz. Peygamber´ e Ashabın gözü önünde nazil oldu. Onlar bu re´ylerini mutlaka Peygamber´den almışlardır. Peygamber´e nisbet olunan bir emirde kimsenin içtihada hakkı yoktur. Onların bu re´yleri mücerred fıkhı içtihad değildir, belki içtihattan ziyade Peygamberin Sünnetine yakındır.
Sonra Ashaba uymak şu itibarla da lâzımdır. Onlar yeryüzüne islâm nurunu saçan yıldızlardır. Onlar hidayet yoluna ışık tutarlar.
92- Ashaba Îttîbâın Lüzumu
Ebû Hanîfe işte böyle bir devirde yetişti. Re´y üstadlarından ve bâzı Hadîs erbabından ders aldı. Devrinin fukahâsınuı hepsinden istifade etti. Tabiîdir ki, bunların hepsinin onun üzerinde tesiri oldu. Onların re´ylerini ileri tuttu. Ondan sonra gelen Şâfiî.nin şöyle dediği rivayet olunuyor; «Onların re´yleri bizim için kendi re´ylerimizden daha hayırlıdır.».[1] Yine îlâm´ul Muvakkiîn şunu kaydeder: «Şafiî Risâle-i Kadîmesi´nden dedi ki… Onlar her ilimde, içtihatta, takvada, akılda ve her şeyde bize üstündürler. Onların re´yleri bizim için kendi re´ylerimizden daha kıymetlidir.»[2]
Yine Ibn-i El-Kayyim ondan şunu nakleder: «İlim tabaka tabakadır: Birincisi; Kitap ve Sünnettir, ikincisi; Kitap ve Sünnette bulunmıyan hususlarda icmâdır. Üçncüsü; muhalifi bulunmamak şartiyle Sahabenin kavlidir. Dördüncüsü; Sahabenin ihtilâfı, beşincisi de Kıyastır.[3]
Yukarıda da işaret ettiğimiz veçhile Ashabın re´y ve içtihadları Ebû Hanîfe´nin içtihadında büyük ve mühim yer alır. Onun usulünden bahsederken bunu etraflıca anlatacağız.
Tabiîlerin mezhebine gelince: Hadîs fukahası onların kavillerini kıyasa tercih ederlerdi. Ebû Hanîfe ise: Onlar nasıl içtihad ettilerse ben de öylece içtihad ederim, derd;.
93- Ehl-I Medine´nin Ameli Hüccet Mi
Şimdi. İmam Mâlik´in ortaya attığı ve gayet sıkı bir surette sarıldığı bir mes´eleye geliyoruz. O da ehl-i Medine´nin ameli mes´eleşidir. îmam Mâlik bunu delil olarak aldı. Çünkü Müslümanlar, hicret merkezi olan Medine halkına tâbi olmuştur. Kur´ân-ı Ke-rîm´in nüzulü orada devam etmiş ve tamam olmuştur. îmam Mâ-lik´in Leys´e yazdığı mektupta ve onun cevabında bu böylece mezkûrdur. Bu asrın fukahası arasında bu mes´ele hakkında büyük münakaşalar cereyan etmiştir. îbn-i Kayyim diyor ki: îmam Mâlik´-in Medine halkının amelini delil olarak alması, başkalarını da bunu almağa mecbur etmez. Bu, muhalefet edilmesi kabil olmıyan dînî bir delil de değildir. Belki bu onun ihtiyarıdır.
Ilâm´ul-Muvakkiînde diyor ki: Harun Reşid halka Mâliki mezhebini kabul ettirmek istediği zaman, bizzat Mâlik mezhebini kabul ettirmek istediği zaman, bizzat Mâlik Harun Reşid´i bundan menetmişti. Ve şöyle demiştir: «Resûlullah´ın ashabı çeşitli yerlere dağıldılar. Her birinde diğerlerinde bulunmayan ilim vardır.»
94- Mâlikin Görüşü
îmam Mâlik´e göre, Medine halkının ameli herkesçe kabulü lâzım gelen umumî bir delil olarak ortaya sürülmediğini göstermektedir. Yoksa herkese bunu kabul ettirmeğe mâni olmazdı. O, kendisi bunu ihtiyar ve kabul etmiştir. Ne Muvattâ´da ne de diğer eserlerinde Medine halkının amelinden başkasiyle amel etmek caiz olmaz demiştir.. O, böyle bir şey söylememiştir. O, sadece Medine halkının ameli böyledir diyor ve bu mücerred bir haber kabilin-dendir başkasını izlam etmez. îmam Mâlik 40 kadar mes´elede Medine halkının icmâmı iddia eder. Bunlar üç nevidir: 1- Medî-ne halkına başkalarının muhalefet ettikleri bilinmiyenler, 2- Medine halkına; başkalarının muhalefet ettikleri mes´eleler, 3- Bizzat Medine halkı aralarında ihtilâfa düştükleri mes´eleler. îmam Mâlik hiçbir zaman bunlar, hilafı caiz olmıyan icmâ-ı ümmet kabi-lindendirler dememiştir.[4] Birinci kısmı Haber-i vâhîdden ileri tutmuştur. Bu da içtihat kabil olmıyan ve nakle dayanan umurdandır.
——————————————————————————–
[1] İbn-i El-Kayyim, Cevzî, İlâm´ul-Muvakkiîn, c.II, S. 143
[2] İbn-i El-Kayyim Cevzî, İlâm´ul-Muvakkiîn, c. II, s. 191.
[3] Aynı eser c. II, s. 379.
[4] İbn-i Kayyim devzî, llam´ul Muvakiîn, c. II, s. 297.