113- Ezarîka
Bunlar Ezrak oğlu Nâfi´a uyanlardır. Nâfi, Arapların Rabîa kabilelerinden Benî Hanîfe´dendir. Hâricilerin en kuvvetli kabilesi bunlardır. Sayıca çok, kuvvetçe üstündür. Nâfi´nin kumandası altında, Emevîlerin kumandanları ile ve Abdullah b. Zübeyr ile 19 sene savaştılar. Bu Nâfi döğüş meydanında öldürülünce onun yerine Nâfi´ b. Abdullah geldi, sonra da Katarî başa geçti. Bunun zamanında kuvvetleri çöktü. Çünkü bu kültürsüz insanlar kan dökmekle şöhret almışlardı. Müslümanlar onlardan nefret ediyordu. Aralarında da hiç ihtilâf eksik olmazdı. Bu sebeple her yerde bozguna uğradılar. Katarî´den sonra hezimetleri devam etti. Nihayet dağılıp gittiler.
Bunlar Hâricilerin yukarıda saydığımız prensiplerine kail olmakla beraber, üstelik onlara şunları da ilâve ediyorlardı:
a- Kendilerine muhalif olan bütün Müslümanlar, kendilerinin görüşlerini kabul etmiyen Hâriciler, döğüşe katılmıyan Hâriciler hepsi müşriktirler.
b- Muhaliflerin küçük çocukları da müşriktirler. Bu masum sabiler de Cehennemde ebedî kalacaklarmış!
c- Muhaliflerin memleketi, harb hâlinde olan kâfirler memleketidir, çocuklarını öldürmek, kadınlarını esir etmek caizdir.
ç- Zâni recm edilemez. Çünkü Kur´ân´da bu zikrolunmamıştır. Namuslu erkeklere şerefsizlik isnat eden kimseye had vurmak yoktur. Fakat namuslu kadınlara kazf eden, şerefsizlik isnadı yapanlara had vurulur. Çünkü bu Kur´ân´da vardır.
d- Peygamberlerden büyük, küçük her nev´i günah sadır olabilir.[1]
114 – Necdât
Bunlar da Necdet b. Uveymir´e tâbi olanlardır. Bu da aynı kabiledendir. Bunlar döğüşe katılmıyan Hâricileri tekfirle çocukların öldürülmesinin helâl sayılması mes´delerinde Ezânka´ya muhaliftirler. Fakat bunlar aralarında muahede olan ve zimmet ile bağlananların canını, malını helâl sayarlar. Zimmet ve ahid tanı-, mazlar. Bunlar Yemâmede bulunuyorlardı. Baştan Ebû Tâlut Hârici ile beraberdiler. Sonra 66 H. senesinde Necdet´e bi´at ettiler. Bunlar işi birdenbire büyüttüler. Bahreyn, Umman, Hadremevt, Yemen, Tâif hep onların eline geçti. Sonra Necdet ile aralarında ihtilâf çıktı. Ona kin bağladılar. Meselâ: Necdet kendi oğlunu orduyla göndermişti. Kadınları esir aldılar. Taksimden Önce ganimet malından yemişlerdi. Necdet bunları affedince kızdılar…
Necdetten sonra yerine Ebû Fudeyk kaldı. Emevîlerden Ab-dulmelîk b. Mervan´m gönderdiği ordu bunları dağıttı. Reislerini öldürterek kellesini Hâlifeye gönderdi.
115- Sufrîye Fırkası
Bunlar Zeyyad b. Asfere tâbi olanlardır. Bunlar Ezânka´dan daha az mutaassıptırlar ve fakat diğer fırkalardan daha şiddetli davra,mrlar. Büyük günah işleyeni kâfir sayma hususunda Ezân-kîlerin fikrine katılmazlar, onu kâfir saymazlar. Hakkında hadd-ı şer´î tâyin edilmiş olan günahları işleyenleri tekfir etmezler. Onlar Kur´ân´da Allah´ın verdiği isimle söylenir. Zina yapana zâni, çalana hırsız denir…
Sufriye´den olan Ebû Bilâl Merdâs, zabit ve sofî bir adamdı. Yezid b. Muâviye zamanında Basra´da Hükümete karşı çıktı. Fakat halka dokunmazdı. Eline geçirdiği Hükümet malından ihtiyacı kadar alırdı. Savaş ve döğüş yapmak istemezdi. Abdullah b. Zi-yâd bir ordu göndererek onun işini bitirdi. Sonra bu fırka Ebû Bi-lâl´in yerine Imrân b. Hattân´ı imam seçtiler. O da şair bir adamdı.
116- Acaride
Bunlar Abdulkerim b. Açred nammdaki şahsa uydular. Bunlar görüş itibariyle Necdet fırkasına yakındırlar. Lüzumunda savaşa katıîmıyanlar diyanetle maruf iseler mazur görülürler. Hicreti farz değil, bir fazilet sayarlar. Ker dilerine muhalif olan kimse öldürülmedikçe malı ganimet malı sayılmaz.
Bunlar da aralarında muhtelif fırkalara bölünmüşlerdir.
Muhaliflerin çocukları mes´elelerinde görüşleri ayrı ayrıdır. En cüz´i bir mes´elede ihtilâfa düşerler ve bu yüzden umumî kaideler kurmağa kalkışırlar, ihtilâf ederler. Başka başka fırkalara ayrılırlardı. En önemsiz mes´elelerî bu işe karıştırmaktan çekinmezlerdi. Meselâ Şuayb isminde birisinin Meymûn adında bir kişiye borcu vardı. Meymun borcunu isteyince:
İnşâallah, Allah dilerse borcumu veririm, dedi. Meymûn:
Allah şimdi ödemeni diledi, dedi…
Kğer Allah şimdi ödememi dileseydi, onü vermemek benim
elimden gelmezdi.
Allah borcunu ödemeni emrediyor, Allah emrettiği her şeyi dilemiş demektir. Dilemediği bir şeyi emretmez.
îşte bu borç münakaşası yüzünden bunlar münakaşayı yapanların adlarına göre: Meymûniye ve Şuaybiye kollarına ayrıldı. Reisleri olan Abdulkerim´e bunu yazarak sordular. O da şu cevabı verdi:
«Allah´ın dilediği olur, dilemediği olmaz, deriz. Ve Allah´a bir kötü şey isnad etmeyiz.»
Bu cevabı alınca her biri kendi görüşünü te´yid ettiğini iddia etti. Niza yine hallolmadı.
Rivayet olunduğuna göre bunlardan Salebe isminde birisinin bir kızı vardı. Onu birisi istedi. Acâride fırkasının şartlarına göre bulûğa ermiyen küçük çocuklar Müslüman sayılmaz, bulûğa erince kendilerine îslâm teklif olunurdu. Anasından kızın bulûğa erip ermediği, yâni Müslümanlığı kabul edip etmediği soruldu. Anası buna alındı ve bulûğa ersin ermesin* benim kızım velayet itibariyle yâni Müslüman kızı olması bakımından Müslümandir, dedi. Bu mes´ele de Abdulkerime arzolundu. O bunu kabul etmedi: Sa´lebe de: «O Müslüman kızıdır» dedi. Böylece Saâlibe namıyle yeni bir fırka türedi.
117- Îbazîyye
Abdullah b. îbâde (Ibaza) tâbi olanlara bu nam verilir. Bunlar Hâricilerin en mutedilleri ve Ehl-i Sünnete en yakın olanlarıdır. Bunlar aşın derecede ileri gidip haddi tecavüz etmezler. Başlıca inançları şunlardır:
1- Kendilerine muhalif olan Müslümanlar müşrik sayılmaz-larsa da Mü´min de sayılmazlar. Onlara.kâfir adını veriyorlar. Ve bunu Küfrân-ı nimet nankörlük nimeti inkâr mânâsına yoruyorlar.
2- Muhaliflerinin kanı haramdır. Onların ülkesi de dâr-ı tev-hîddir.
3- Harbde ganimet olarak ancak at ve silâh gibi harbe yarar şeyler helâldir. Altın ve gümüşü sahiplerine verirler.
4- Muhaliflerinin şahitliğini kabul ederler. Nikâh ve miraslarını tanırlar.
Görülüyor ki, bunlar oldukça mutedil bir görüş sahibidirler. Muhaliflerine karşı insaflı hareket ederler. Bu sebepledir ki, bugüne kadar devam etmişlerdir, islâm âleminin bâzı yerlerinde bunlara tesadüf olunmaktadır.
118- Müslümanlıktan Harîç Sayılanlar
Hâricilerden bir kısmı Müslümanlardan sayılmazlar. Bunlar dîni anlayışta çok aşırı ve şiddetli hareket etmişler ve dalâlete düşmüşlerdir. Bu dalâletleri yüzünden hem kendilerini ve hem de Müslümanları yormuşlar, boşuboşuna uğraştırmışlardır. îmânında sadık olan Müslümanlar yine de onların küfrüne hüküm vermemişler, onları dalâlette saymakla yetinmişlerdi. Hz. AH arkadaşlarına: «Hâricileri öldürmeyin, zira hakkı arayıp da yanılan kimse, bâtılı arayıp da bulan kimse gibi değildir.» Tavsiyesinde bulunmuştur. Hz. Ali onları, hakkı isteyen ve fakat yolunu şaşırıp bulamayan kimseler olarak hesap ediyordu. Emevîleri ise, bâtıl peşinde koşanlar ve ona kavuşanlar olarak vasıflandı nyordu. Lâkin Hâricilerin içinde öyleleri vardı ki, Allah´ın kitabında bulunmıyan şeylere kail oluyorlar hattâ Allah´ın kitabına uymıyan, karşı olan hükümler veriyorlardı. Abdulkâhir Bağdadî (El-Fark Beynel Firak) kitabında Hâricilerden iki fırkayı islâm camiasından dışarı saymaktadır ki, onlar da şunlardır:
1- Yezidiyye : Yezid b. Üneyse´ye tâbi olanlardır. Bu evvelâ İbâdiyedendi. Sonra onlardan ayrıldı. Allah´u Teâlâ Acem´den, Arap´lardan başkasından bir peygamber gönderecek, gökten ona bir kitap indirecek, onunla Şeriat-ı Muhammediye´yi kaldıracak dedi. Yukarıda buna işaret etmiştik.
2- Meymûniyye: Bunlar Meymûn Acredi´ye tâbi olanlardır. Yukarıda geçtiği üzere borç Ödeme mes´eksindeki ihtilâftan dolayı ayrılmışlardı. Bunlar evlâtlarının kızlariyle evlenmediği, erkek ve kız kardeşlerinin evlâtlarının kızlariyle evlenmeği mubah saraylar. Buna sebep olarak da : Kur´ân´da bunların muharremât, nikâhı haram olan kadınlar arasında zikredilmemiş olmalarını gösterirler. Yusuf Sûresinin Kur´ân´dan olduğunu kabul etmezler» bu bir aşk hikâyesidir, Kur´ân´dan olması yakışık almaz derler. Kötü itikatlarından dolayı Allah onları rezil ve rüsvây etti.
——————————————————————————–
[1] Şehristânî, El-Milel ve´1-Nihal.