68- Ebü Hanîfe´nin Ftkhî Usulleri
E´bu Hanîfe bir çok mes´eleleri ele alıp hallediyordu. Bu; onu vukuu imkân dahilinde görülen mes´cîeleri farz ve takdir ederek onların da hükümlerini vermeğe kadar götürdü, tmam Muham-med´in kitapları ondan naklolunan füru´ mes´eleleriyle doludur. Onlara vukufla bakanlar görür ki, bunlar birbirine gayet, muhkem bir surette bağlı mes´elelerdir. Bunların mutlaka usullere dayanmaları, mazbut kaideler üzerine kurulmuş olmaları icabeder. Fakat fıkıh tarihi bize bunların bizzat Ebû Hanîfe´ye dayanan senedlerini vermiyor. Lâkin şüphesiz olan birşey varsa o da Ebû Hanîfenin bir füru´ mes´elelerini kurarken dayandığı muteber kaideleri olduğudur. Onların ışığı altında bu hükümleri vermiş olacaktır.
69- Ebû Hanîfe´nîn Usulü Tedvin Olunmamıştır
Mütaahhirînin kitaplarında bir takım usuller buluyoruz ki, bunların Hanefî mezhebinin istinbat usulleri olduğunu söylüyorlar. Bu usuller üzerinde mezhep imamlarının ihtilâflarını anlatıyorlar. Bu Ebû Hanîfe´nin usulü, bu Ebû Yusuf´un ve Muhammed´in usulü, bu ise hepsinin birleştiği usul diye bölümlere ayırıyorlar.
Şahveliyyullah Dehlevî El-însâf fî Beyân-i Esbabi´il îhtilâf kitabında şöyle diyor: «Bilmiş ol ki, fukahanın ekserisi Ebû Hanîfe ile Şafiî arasındaki ihtilâfların, Pezdâvî ve emsalinin kitaplarında zikrettikleri usullere dayandığını zannediyorlar. Halbuki bu usuller çoğu onların vazettikleri şeyler olmayıp, onların kavillerine göre sonradan çıkarılmışlardır. Meselâ: Hâs, mübeyyendir, ona beyan lâhık olmaz, ziyade nesihtir, âm da hâs gibi katidir, kıyasa muhalif düşerse fakıh olmıyan revinin Hadîsiyle amel lâzım olmaz, şartın ve vasfın mefhûmuna itibar yoktur, emrin mucibi mutlaka vücubdur. Bu gibi kull kâideler benim kanaatımca imamların sözlerine göre çıkarılmıştır. Bunların ne Ebû Hanîfe´den, ne de Ebû Yusuf´tan ve Muhammed´den rivayetleri sağlam bir senede dayanmaz. Onları muhafaza etmel ve onlara varid itirazlara cevap vermek için kaçamaklı yollar aramak, .Pezdevî´nin yaptığı gibi, fazla bir tekellüftur.»
Dehlevî, Huccet´ul-Iâhil-Bâhga kitabında da ayni şeyleri söyledikten sonra, fakıh olmıyan râvinin kıyasa muhalif düşen, Dehlevî´nin kendi tabirince, kıyas kapısını tıkayan rivâyetiyle ameli terketmeye dair Ebû Hanîfe´den ve sahibeynden bir şey nakîolun-nadığım delilleriyle göstererek diyor ki:
«Bu hususta delil olarak Musarrat[1] Hadisi gibi kıyasa muhalif olan bir Hadis, fakıh olmıyan bir râviden gelirse onunla amel olunmaz, mes´eleleri hakkında muhakkıkların sözleri kâfidir. Bu îsâ b, Ebân´ın mezhebidir, Müteahhırînin çoğunu ihtiyarı budur. Halbuki hadîs kıyastan ileri tutulduğundan Kerhî, râvinin fakıh olmasını şart koşmuyor ve ulemadan çoğu da buna uyuyor. Diyorlar ki; bu söz bizim ashabımızdan naklolunmuş değildir onlardan naklolunan şey: Haber-i vahidin kıyastan ileri tutulmasıdır. Görmez misin onlar kıyasa muhalif olduğu halde oruçlu iken unutarak yiyip içen kimsenin orucunun bozulmadığı hakkında Ebû Hureyre´nin Hadîsiyle amel-ettiler. Hattâ Ebû Hanîfe, Allah ona bol bol rahmet etsin, eğer bu rivayet olmasaydı kıyas yapar, bozulur derdim.» demiştir.[2]
70 – Bu Usul Ve Esasları Sonraları Füru´dan Almışlardır
Bu sözler gösteriyor ki, Hanefiyyenin, Hanefî Mezhebinin usulü ve hüküm istinbatında esas olarak zikrettikleri cümlesi, büyük İmamlar tarafından vaz olunmuş değildir. Onları kendileri vaz edip hüküm istinbatmdan onlarla mukayyed olmuş değildirler. Belki de kitaplarda zikrolunan bu esaslar imamlarının asrından sonra relen mezheb uleması tarafından vaz´olunmuştur. Mezhebin füru m es´delerini bir kaide altında toplayıp esaslara bağlamak istemişler, halbuki daha önce o füru´ mes´eleleri hallolunmuştu, yâni füru´. usulden öncedir.
71- Bu Esasların Delâlet Ettiği Mâna
Bu esasları her ne kadar mütaahhırîn vazetmiş ve bunlar imamlardan ve onların talebelerinden naklolunmamış ise de bunlar hakkında şu üç gerçeği işaret etmek lâzımdır.
1- Ebû Hanîfe´nin halletmiş olduğu ahkâmın tafsilâtlı usulü ondan rivayet olunmamişsa da o hükümleri çıkarırken mutlaka göz önünde tuttuğu bir takım usulleri vardır. Fakat füru1 mes´eIeleri yazmadığı gibi onları da yazmadı. Bu füru´ mes´eleler arasındaki sağlam fikir bağlantısına ve bunların birbirine perçinleşmesine göz atarsak, görürüz ki, ortada bu vakâidle mukayyet olan ve onların hududunu aşmayan sistemle çalışan bir fakih vardır. O kavâidi yazmamış olması, onların adem-i vücuduna delâlet etmez. Ashabının ondan rivayet ettikleri füru1 mes´elelerini dahi o yazmış değildir. Ashabının ondan bunlara rivayet etmemiş olmaları da onların adem-i vücuduna delâlet etmez. Çünkü ondan bütün delillerini nakletmiş değildirler. Ancak bir kısmını nakîetmişlerdir. Meselâ Ebû Yusuf´un kitaplarında böyledir. Onunla diğer fukaha arasındaki ihtilâfları beyan ederken böyle yapıyor. İhtilâf-u Ebû Hanîfe ve İbn-i Ebî Leylâ, El-Red Siyer-i Evzâî kitaplarına bak, böyle olduğunu görürsün. Kitab´ul-Harac da ihtilâfları beyan ederken böyledir, îmam Muhammed´in kitaplarının çoğunda deliller zikrolun-mamıştır. Vakıa mes´elelerin şevki, çpk defa hükme medar olan sebebi göstermektedir.
2- Pezdevî ve diğerleri gibi bu usulleri çıkarıp toplayan ulema, bunları imamların sözlerinden ve hallettikleri füru´ mes´elelerinden arayıp buldular. Onun için bu kaideleri imamlara nisbet ettiler. Bâzan bu kaidelerin sıhhatına delâlet eden füru´u zikrederler. Daha doğrusu füru´ önünde mes´eleleri çıkarırken bu umumî kaidenin göz önünde tutulduğunu gösteren mes´eleleri getirdiler, imamlara dayanarak zikrolunmayan görüşler, Hanef.yye Mezhebi fukahasından Kerhî gibi bâzısının re´yi demektir. Bunlar daha ziyade nazarî umurda cerayan eder. Üzerine bir amel terettüp edenler azdır.
Buna göre Hanefiyyenin usulünü iki kısma ayırabiliriz:
Bir kısmı imamlara nisbet olunan usullerdir ki bu kaideler hüküm çıkarırken göz önünde tutulmuştur. Bu kaidenin sıhhatına ve îmama nisbetinin doğruluğuna delâlet eder fiirû´ mes´ele zikroIunmuştur.
İkincisi: Hanefî Mezhebi fukahasından bir kısmının re´yi olan usul ve kaidelerdir. Meselâ kıyasa muhalif olduğu vakit fakih olmayan râvinin haberini reddeden Isâ b. Ebâ´nın sözü bu kabildendir.
Ebû Hanîfe´nin re´ylerini ve usulünü tafsil^tiyle incelerken birinci kısım ehemmiyetle göz önünde tutulmak icabeder. Füru´ mes´eleleri bu kaidelerin ne dereceye kadar bir düzen altına alındığını göreceğiz. Bu hususta dayandığımız bu usulü izah eden kitaplar olacaktır. Bunların başında da Farh-ül-îslâm Pezdevînin usul kitabı gelir. Bu mevzuda ondan daha mükemmelini bulamadık.
3- Ebû Hanîfe´den hüküm istinbatmda tafsilâtlı kaideler rivayet olunmadıysa da deli! olarak kullandığı bâzı umumî kaideler naklolunmuştur. Onun hayatını anlatan menakıb kitapları fıkhına esas olan delilleri zikretmişlerdir. Tafsilâtiyle değilse de îemâlen .bu delillere dair sözler bilinmektedir. Hüküm çıkarırken dayandığı usulleri incelerken şüphesiz ki bu zikrolunan delilleri bilmek icabetmektedir.
72- Ebü Hanîfe´ye Göre Fıkhın Delîllerî
Bağdad Târihi Ebû Hanîfe´den naklen şunu kaydediyor:
«Ben evvelâ Allah´ın kitabında olanı alırım. Onda bulamazsam Peygamber´in Sünnetinden alırım. Allah´ın kitabında ve Peygam-ber´in Sünnetinde bulamazsam o zaman Ashabın sözlerini alırım. Onlarda dilediğimin sözünü alır, dilediğimi bırakırım, onların sözünden başkasının sözüne çıkmam. Fakat iş İbrahim Nahaî, Şa´bî, İbn-i Sîrin, Hasan Basri, Ata, Said b. Museyyip daha bâzı adamlar saydı bunlara geldi mi, bunlar içtihat yapmış kimselerdir, onlar nasıl içtihat ettilerse ben de onlar gibi ietihad ederim.»[3]
Ibn-i Abdulber de întikâ eserinde buna benzer sözler naklediyor.[4]
Muvaffak Mekkî de Menâkıb-ı Ebû Hanîfe kitabında şöyle diyor:
«Ebû Hanîfe´nin kavli, mevsuk olanı almaktır, çirkin olandan kaçınmaktır. însanlann muamelâtına, doğru olan işlerin, onlara yararlı olan şeylere bakıp onlara muteber tutmaktır. İşleri kıyasla ölçer, kıyas bozuksa o zaman istihsan yapar. Istihsan da yürümezse o zaman Müslümanların aralarında muteber tuttukları muamelelere bakar. Herkesçe maruf olan Hadîsi ahr. Kıyas mümkün oldukça ona göre kıyas yapar, sonra İstihsana giderdi. Hangisi daha sağlamsa ona bakar. Sehl der ki, işte Ebû Hanîfe´nin ilmi budur, umumun ilmi de bu.»[5]
Yine aynı eserde diyor ki: «Ebû Hanîfc nâsih ve mensûh olan Hadîsleri çok ince arardı. Bir Hadîs-i şerif, Hz. Peygamber´den ve Ashabından sabit oldu mu onunla amel ederdi. Küfe ehlinin rivayet ettiği Hadîsleri bilirdi. İnsanların beldelerinde ittifak ettiklerine çok tâbi olurdu.[6]
73- Kendi Delillerini Anlatıyor
İşte Ebû Hanîfcnin delillerine dair üç yerden naklolunan metinler: Bunları aynı mânada olan bir çok rivayetler arasından seçtik. Bunlar Ebû Hanîfe´ce muteber tutulan delilleri topyekûn göstermektedir.
Bağdad Târihinden ve İntikâdan naklolunan birinci metinden anlıyoruz ki: İkincisi Sünnettir. Üçüncüsü Sahabenin ima ettikleridir. Eğer Sahabe arasında ihtilâf varsa onların sözünden dışarı çıkmaz. İçlerinden birini seçer. Kıyasa daha uygun düşeni veya kitap ve sünnetin ruhuna daha uygun olanı seçip alır.
İkinci metine göre: İtap ve Sünnetten bir nas bulunmayan ve Sahabe kavli de naklolunmıyan hususlarda, eğer kıyas yürüse kıyasla amel eder. Eğer kıyas sökmezse, o zaman istihsan yapıyor. îstih-
san da sökmezse o zaman halkın teamülüne bakıyor. Örfü delil alıyor. Birinci metinde olduğu gibi bunda da üç delil zikrolunuyor: Orada kitap, Sünnet, Sahabe kavli zikrolunnıuştu, burada: Kıyas, istihsan ve Örf zikrolunuyor.
Üçüncü metinde halkın bedellerine kabul edip icma´ ettiklerini delil aîıyor. Halkın icmâ ettiklerini delil olarak alan şüphesiz ki, fukâhanın icmâını deli! alır. Bundan da icmâ´ ona göre delildir, diyebiliriz.
Bu itibarla Ebû Hanîfe´ye göre fıkıh delilleri yedidir: Kitap, Sünnet, Sahabe kavilleri, icmâ, kıyas, istihsan ve örf.
Fıkıhta hüküm çıkarırken Ebû Hanîfe´nin muteber tuttuğu deliller işte bunlardır. Bu delilleri ulemanın Hanefî Mezhebi usul kitabîarmda yazdıklarına göre izah etmek ve açıklamak isteriz. İcabeden yerlerde münakaşasına girişeceğiz. Usul ilminin tafsilâtına dalmıyacağız, ancak Ebû Hanîfe´nin fıkhını izah eden kısımlara temas edeceğiz. Burada Hanefiyye usulünün nvjs´elelerini beyan edecek değiliz, yalnız Ebû Hanîfe´ye göre hüküm istinbatının yöneldiği istikametleri beyan etmeğe çalışacağız. Evvelâ birinci delil olan kitapla başlıyalım.
——————————————————————————–
[1] ŞahveliyyuIIah Dehlevî, Huccet´ullâhi´I-BâlIga. c. I, s. 159
[2] Bu Hadîs için I. kısmın 88 nolu bahsindeki notta (2) kısma bak.
[3] Hatib Bağdadî, Tarih-i Bagdad, c. XIII, s. 388.
[4] İbn-i Abdulber, İnttkâ, s. 143.
[5] Mekki, Menâkıb-ı Ebû Hanîfe, s. 82.
[6] Mekki, Menâtıbı Ebû Hanîfe, s. 89.