125- Cebîr Ve İhtiyar Mes´elelerînîn Müslümanlarca Mevzuu Bahis Edîlmesi
Müslümanlar kader mes´elesini, Allah´ın iradesi yanında insanın kudreti mes´elesini, daha sahabe devrinde mevzuubahis ettiler. Fakat, fıtrî kabiliyetleri ve yaratılışları itibariyle bu mes´ele-
lerde bahsi derinleştirmediler. Sahabe devrinden sonra Müslümanlar diğer dinler erbabıyla görüşüp temasa gelince, mezhepler ve fırkalar çoğaldı. Ve bu bahis de genişledi. Bu bahislerde de eski dinlerin tuttukları yola koyuldular.
Bu meyanda bahis konusu yaptığımız Cebriyye fırkası ortaya çıktı. «İnsan ef´alini kendisi yapıp meydana getirmiyor, kendisine nisbet olunan işlerde onun dahli yoktur.» Bu mezhebin esası şudur: Fi´H kuldan neyf Allah´a izafe etmektir. Fiil kulun eseri değildir. Kul gücü yetmekle vasıf olunamaz, kudret sahibi değildir, îşinde mecburdur. Onun kudreti, iradesi ve ihtiyarı yoktur. Cemâ-datta yarattığı gibi Allah onda da fi´li yaratır. Fiiller ona, cemâ-dâtta olduğu gibi mecazen nisbet olunur. Meselâ ağaç meyve verd:, su aktı, taş kımıldadı, güneş doğdu ve battı, hava bulutlandı, yağmur yağdı, çiçekler açtı., ve saire gibi, Sevap ve ikap de cebrîdir. Böylece cebir sabit olunca teklif de cebrîdir.[1]
Cebriyecilerin noktai nazarını anlatırken Ibn-i Hazm şöyle diyor :
«Onlara göre dilediğini yapan Allah´u Teâlâ´dır. Yaratmakta O´na benzeyen yoktur. Ondan başka yapan olmamak icap ede. işin insana nisbeti şu kabildendir: Ahmed öldü, diyoruz. Onu oldu ren Allah´tır. Bina duruyor diyoruz. Onu durduran ise, Allah´tır.»
126- Bunu Îlk Ortaya Çıkaranlar
Tarihçiler, Cebre ilk kail olanın kim olduğunu araştırmışlar ve sözü çok uzatmışlardır. Benim kanaatımca mezheb hâline gelen bir fikri ilk ortaya atıp söyleyeni bilmek biraz güçtür. Onun için bunu da kes .irip atmak pek kolay değildir. Biz ancak Cebriyeciliğe dair sözün Emevîİerin i;k devirlerinde şuyû bulduğunu söyleyebiliriz. Bu Emevîİerin sonlarına doğru bir mezheb hâlini aldı. Elimizde Emevîler devrinin başlarında yaşayan iki değerli âlimin risaleleri var. Mürteza bunları (Kitab´ül-Münye Ve´İ-Emel) de zikreder. Birisi, Abdullah b, Abbas´indır, bunda Suriye ahalisinden olan Cebriyyecilere hitabediyor, onları cebre kail olmaktan sakındırıyor ve cebre kail ohnağı Allah´a iftira etmekle vasıflandırıyor.
tkincisi risale Hasan Basri´nin, Cebr iddia eden Basra halkına yâzdiğ. risaledir. Onda şöyle diyor: «Allah´a, kaza ve kaderine inanmayan kâfir olur. Kendi işlediği günahı Allah´a yükleyen kimse kâfir olur. Allah´a istemiyerek itaat edilmez. Galebeden dolayı da âsi olunmaz. Çünkü O, mâlik kıldıkları üzerine Mâlik´tir. Kudret verdikleri üzerine Kaadir´dir. Eğer itaatle amel ederlerse, onlarla işledikleri şey arasına girip mâni olmaz. Hayır işlemekten onlan meneden var mı Eğer mâsiyetle amel ederlerse, şayet dileseydi araya bir mâni kordu, işlemedikleri zaman onları buna icbar etmiş olsaydı onlara sevap vermek olmazdı. Eğer onları zorla günaha osksaydı o zaman da azap etmezdi. Onları ihmal etse bu da kudrette acz olurdu. Fakat onlardan gizli olan mâsiyeti vardır. Kullar Allah´ın ne dilediğini bilmezler. Onun İçin taat işlerse mükâfat vardır, -mâsiyet işlerse onlann aleyhinde delil olur.»
Bu da Cebriyecilerin durumunu açıkça gösteriyor.
Abdullah b. Abbas´m oğlu Ali diyor ki: Babamın yanında oturuyordum. Bir adam gelerek:
Ey îbn-i Abbas, dedi, şurada bir zümre ortaya çıktı. Öyle iddia ediyorlar ki, onlar Allah tarafından gelmişler, onları mâsiyet işlemeğe Allah mecbur ediyormuş.
O da şu cevabı verdi:
Onlardan birinin burada olduğunu bilsem, canı çıkıncaya kadar boğazını s.kar, onu boğardım. Allah mâsiyet işlemeğe mecbur etti demeyin. Kulların ne yaptığını Allah bilmez demeyin, bu cahilliktir.»[2]
127- Cehm B. Safvan
Cebre dair ilk fikir Sahabe devrinde belirmiştir. Hattâ Hz. Peygamber zamanında bile bunun sözü geçmiştir. Fakat bir mezheb hâline gelmesi. Emevîler devrinde olmuştur. Taraftarları buna davete başlamışlar, halka öğretip anlatmak istemişlerdir. Dilediğine göre, bu şekilde bunu ortaya çıkaranlar, ilk defa bazı Yahudiler olmuştur. Bunları bâzı Müslümanlara öğretmişler, onlar da bu fikri neşre başlamışlar ve bunu ilk yayan Ca´d b. Dirhem olmuştur. Bu şeyleri Suriye´de Yahudilerden öğrenmiş, Basra´da yaymıştır. Ondan da Cehm b. Safvan almıştır. (Scrh´ul-uyûn) kitabında Ca´d b. Dirhem´den bahsedilirken şöyle deniyor: «Cehm b. Safvan, Cehmiyecilik dehe,n bu Cebriye görüşüne dair sözleri Ca´d´-den Öğrenmiştir. Ca´d´de bunları Ebân b. Sem´an´dan almıştır. Ebân da bunu Yahudi Tâlût b. A´sam´dan almıştır.»
Görülüyor ki, bu iş Yahudilerden çıkmıştır. Ve Sahabe devrinde başlamıştır. Zira bu gâlût, Hz. Peygamber zamanında yaşıyordu. Sahabe devrine kadar geldi. Bu mezheb sırf Yahudi tohumu mahsulüdür, diyemeyiz. Çünkü tranlharda da[3] eskîdenberi bu fikirler vardı. Zerdüşlük, Manilik ve diğer mezheblerde bu işler kurcalanmış tır. Bu mezheb Horasan´da dalbudak saldı. Bu fırkanın başı oîan Cehm b. Safvan bu fikirlerini yaymak için en müsait toprak Horasan´ı ve dolaylarını buldu. Bu fırka doğuş ve yayılış itibariyle İran ve Yahudi işidir. Bunun Araplarla bir ilgisi yoktur.
128 – Bâzı Garip İnançlar
Cebriye taraftarları Cehm b. Safvan´a[4] nisbet olunurlar. Çünkü bunların en büyük daveteisi ve yardımcısı odur. Cebriyeye davetle beraber diğer bâzı fikirler de ortaya atardı:
1- Cennet ve cehennem ona göre fena bulacak, yok olacaktır, hiçbir şey ebedî değildir. Kur´ân´da zikrolunan hulûd ebedîlik çok uzun zamandan, sürüp gitmekten kinayedir. Yoksa mutlak baki kalmak, sonu olmamak demek değildir.
2- İmam marifettir, küfür cehalettir, bilmemektir.
3 – Allah´ın ilmi ve kelâmı hadistir.
4 – Cenâb-ı Hak (şey ve hayy diri) vasıflarıyla vasıflandı-rtlamaz. Hâdisata itlâki caiz olan bir vasıfla Allah´ı vasıflandıra-mam,, diyor.
5- Âhirette Allah´ı görmeği kabul etmez.
6 – Allah kelâmı kadîm değil, hadistir zanmnda bulunduğundan ona göre Kur´ân mahlûktur.
Birçokları onun bu görüşlerini kabul ederek ona uydular. Fakat onlar asıl cebre kail olmakla şöhret aldılar. İnsanın iradesini ve yaptığı işleri inkâr ederler. Selef ve halef onlann bu çürük mez-heblerinin bâtıl esaslara dayandığını isbat etmişlerdir. Yukarıda bâzılarını kaydetmiştik. Abdullah îbn-i Abbas, Hz. Hüseyin b. Ali ve Hz, Ömer gibi zatlar bunların görüşlerini reddetmişlerdir. Kelâm kitapları bunlara verilen cevaplarla doludur.
——————————————————————————–
[1] Şehristânî, El-Milel ve´1-Nihal
[2] Mürteza, El-Münye ve´l-Emel.
[3] El-Münye veTl-Emel kitabında Hasan´dan naklen, şöyle deniyor: «İran´dan bir adam Hz. Peygamber´e geldi ve şöyle dedi: Gördüm ki onlar kızlariyla ve kız kardeşleriyle evleniyorlar. Kendilerine: Niçin, böyle yakıyorsunuz diye sorulunca: Allah´ın, kazası ve kaderi böyle cevabını veriyorlar. Eıı ne iştir Hz. Peygamber ona şu cevabı verdi:
Benim ümmetim, içinde böylesini diyenler bulunacak. Onlar ümmetimin Mecûsileridir. Şair:
Aceb zem eyledi kavm-i habisi
Mecûs-i hâzihi´l-ümme hadisi demiştir.
[4] Cehm b. Safvan: Horasan´da çıktı. Mevâlindendir. Cebriyeciliğe dâvets başladı. Şüreyh b. Haris´in kâtibi idi. Onunla bir olup Nasr h. Se-yar aleyhine ayaklandılar. Emevîlerin son devrinde öldürüldü. Taraftarlar Nehâved´de kaldılar. Nihayet Ebû Mansur Mâtüridi ile Ebû Hasan Eş´arî´nin itikatta mezhebleri, diğer bütün itikatta mezheplere orada da galip geldi.