103- İlmin Zevki:
İmam Ahmed e ulema içinden yön veren iki zatı anlattık. Gerçekte Ahmed kendisi kendine yön vermiştir. En büyük yol bulan, istikamet çizen kendisidir. Onun eğilimleri, temayülleri, kabiliyetleri yanısıra şahsi araştırmaları, özel ders okumaları onu geliştirmiş, kuvvetlendirmiş ve olgunlaştırmıştır.-.Seçtiği yaşayış tarzı, kanaatkârlığı, başkalarının göz dikip uğrunda can verdikleri dünya malına temah etmemesi, bütün bunlardan yüz çevirip kendini ilme vakfetmiş olması, işte böylece en güzel istikameti bulmuştu. O ömrünü: Hadise ve fıkıh ilmine vermiştir,
O durmadan Hadis ve Sünnet talebinde idi. İlim topladıkça arzusu daha arttı. Nasıl ki bir yemeği tadan kimse, hoşuna gittiyse, onu daha çok ister. Bu da öyledir. İlmin zevkini aldıktan sonra, ona arzusu daha çok artmıştır. Şu farkla ki, yemek iştihası, onu yemekle geçer, karnı doyar. İlim iştihası ise , onu elde etmekle geçmez, tattıkça iştihası artar, bir türlü doymaz. Çünkü İlim manevîdir, manalar ise mide şişirmez. Yemek ise maddidir, mide şişirir, hazmi güçtür,
İmam Ahmed İslâm şehirlerini dolaşarak ilim öğreniyordu. Onun hayatını anlatırken, büyük İslâm merkezleri arasında, hokkası torbasında bir yerden başka yere giderek, ıssız çölleri aşarak ilim peşinde koştuğunu söyledik. O diliyle söylediği gibi, lisan haliyle de aynı sözü tekrarlıyor gibi: «Maal minbere, ilelmakbere – Yazı takımıyla mezaradek: Kalem elde mezara kadar.. Halk, onu ilimde imam tanımaya başladığı olgun yaşa geldiği halde, ilim öğrenmeye yeni başlamış bir çocuk gibi, ilim peşinde koşmaktan hâlâ vazgeçmiyor, ilimde imam olmuşken yine: Ben mezara kadar ilim peşindeyim, derdi.
104- İlimde Ortak Yanlan Olanlar:
İnsanın içinde dolaşan bir soru var: İmam Ahmed´in bu ilim çabası kendini bu ilim yoluna adayıp vermesinde, onun kendisine örnek tuttuğu biri var mı acaba Bildiğimiz üzere, onda daha gençliğinde başlayan ilim merakını, üstadı Hüşeym başlattı. Sonra İmam Şafiî, Mekke´de Hadis imamı olan Süfyan Sevri, Yemen´de Hadis âlimi Abdurrazzak ta bu ilim aşkını geliştirdiler, Sünnet ve fıkıh hevesi arttı. .Fakat bu uğurda, bunca zahmetlere katlanan, doymaksızın ilim topladan böyle birinin, geçmişlerden kendisine meşale tutan, damarların-iaki kana işleyip ona heyecan veren biri mutlaka olmalı.
Tarih sahifelerini karıştırırsak, Ahmed gibi kendini böyle ilim yoluna adamış, vakfetmiş, aralarında benzerlik olan, ortak yanları bulunan kimseleri az ve zor buluruz. Dereceleri farklı olmakla beraber ilim aşkında ortak yanları olan bu insanlar birbirini tanır ve anlaşırlar.
Biyografilerde rastlıyoruz ki, Abdurrahman b. Mehdi, Ahmed için şöyle derdi: «Bu adam, Süfyan Sevri´nin Hadislerini en iyi bilen zattır»[1] Yine şunu biliyoruz ki, İbrahim b. İshak Harbî, sahabeden sonra, tabiin ve onlardan sonra gelenlerden, çok Hadis bilenlerden bir tabaka teşkil ediyor, ve o sınıf içindekileri sayarken şöyle diyor: «Said b. Müseyyeb kendi zamanında, Süfyan Sevri kendi zamanında, Ahmed b. Hanbel de kendi zamanında, en çok Hadis ezberleyenlerdir.»[2] Süfyan Sevri bu sınıfın ortasında, Ahmed b. Hanbel de sonunda yer alıyor. Halbuki Ahmed b. Hanbel, Süfyan Sevri ile görüşüp ondan doğrudan Hadis dinlemedi. Ancak, onun talebeleriyle görüşüp onlardan Hadis aldı, yani ondan rivayet ettiği Hadisleri, talebesinin tankıyla alıp öyle rivayet etti, bununla aynı rivayet silsilesinde bu suretle bir araya gelmiş sayıldı.
Burada diğer bir kişi var ki, Ahmed b. Hanbel ile arasında benzerlik olan bir âlim. O da Abdullah İbni Mübarek´ti. (Allah her ikisinden razı olsun) Ahmed b. Hasan Tirmizi, onun için şöyle der:
«Ahmed b. Hanbel´i, Ahlâk ve heybetçe Abdullah İbni Mübârek´e çok benzetirim. »[3]
105- Sevri İle İbni Mübârek´e Bağlılığı:
Bu üç zatın yaşadığı zamanda yaşayıp ta onları bilen çağdaşları, Ahmed ile diğer ikisi arasında bir bağlantı kurup onları bir tutuyorlar. Ahmed onların zamanında yaşadı, o henüz gençken, Sevri öldü, ancak Huşeymin dersinde onun rivayet ettiği bazı Hadisleri duydu. Alimlere dair güzel haberleri yeni gençler, talebelerden duyarlar ve hayallerinde onu işleyip büyütürler. Nice talebe var ki, bir âlimin medhini duymuş, ona kulaktan âşık olmuştur. Gençlerin hayali çok işler.
Yine biliyoruz ki, Ahmed derse başladığı zaman Abdullah îbnî Mübârek´i görmeyi çok isterdi. Fakat ecel meydan vermedi. Onunla görüşmek nasip olmadı. îbni Cevzi, Menâkıb´ında şunu nakleder: Ahmed İbni Hanbel demiş ki: «16 yaşında ilim tahsiline başladım, ilk Hadis okumaya 176 yılında Huşeym´den başladım. O sene Abdullah İbni Mübarek de gelmişti ve bu son gelişiydi. Onun dersinde bulunup dinlemek üzere gittim. Fakat Tarsus´a gitti, dediler, 181 yılında hakkın rahmetine kavuştu.»[4]
106- Süfyan Sevri:
Madem ki bu iki imam, Süfyan Sevri ile Abdullah İbni Mübârek´e bu kadar bağlıdır, öyleyse bu iki imamın hayatını kısaca tanıyalım da Ahmed ile aralarındaki benzerliği öğrenmiş olalım. Ahmed bu iki zatı ahlak ve davranıştan ve rivayet ettikleri ile kendisine üstad edindi, yoksa onlarla görüşmüş değil.
Bu tarz birine üstadı. Süfyan b. Said b. Mesruk Sevrî´d O Kûfe´de, yaşayan hem fak´h hem Hadis Alım bir kişidir. Ebu Hanife nin kıyas ve ıstıhsan ile fıkıhta aynı zamanda yaşadılar. Ebu larvfe´nm kıyas ve ıst´hsan ile fıkıhta üstad ıdı. Sü´yan ise menkuller ve rivayetlerle mesgul olduğundan, Hadısve sünnet iıkhmda daha üstündü. O da imamı AVam Ebû Hanıfe gibi idarecilerden uzak dururdu, kadılık almazdı Ebu hanife nin Hz. Ali yanlısı olduğunu h´lıyotu, Sniyan.Hz. Ali´yi sevmekle beraber böyle yan tutmazdı. Şam´da bulunduğu zaman. Hz.Ah´nm menkıbelerini anlatıyor, ı linki haklı ki. onun taraMan yok. qnnp kalmasın diye adını anıyor. Irak´ta Hz. Osman´ı anlatıyor. Çünkü orada ondan yana olan yok. Küfe´de Hz. Ebû Bekir ve 47. Ömer´i anlatıyor. Uz. Alı ve evladına düşmanlık besleyen Nasıhıler yanında Hz. Ali´nin kahramanlıklarını onlara anlatıp duyuruyor Süfyan. Buhara´da yasayan amcasından kendisine miras kalan ser, etle yaşadı, helal yoldan eline gecen bu mal sayesinde, zillet yoluyla mal ardında ko:. maktan, hailelerin hediyelerini kabul etmekten kurtuldu. Ahmed. babadan kalan mafın gelin ile yasamakta. Sütyan´a uyuyordu. Ahmed´e kalan aldı. takat Süfyan´a büyük bir servet kaldığı anlaşılıyor.
Halifelerden sözünü hiç esirgemezdi. Allah´tan başka kimsenin leviminden korkmazdı. Halife Ebû Cafer Mansur ile Mekke´de Mescid-i Haram´da karşılaştı. Ebû Cafer yüzünü Kabe´ye çevirip:
– Bü Beyti şerifin Rabbı aşkına, beni nasıl bir adam görüyorsun .dedi.
– Kabe hakkına seni iyi bir adam görmüyorum, cevabını verdi. Halife onu kadı tayin etmek istedi, ahmak sanıp atamasınlar diye kendini budala yapıp ahmak gösterdi, sonra da kaçıp gizlendi. Mehdi halife oluncaya kadar, saklı yaşadı. Mehdi ile arası da babasından daha iyi değildi.Ona da acı sözier söylemekten çekinmezdi, halbuki o devirde büyükleri medih ve sena moda olmuştu. O bunlardan tiksinirdi. Meh-di´ye Hac´da rastladı, ona şunları söyledi:
– Halife Ömer b. Hattab hac yaptı, hac için ancak 16 dinar sarfetti. Sense bu hac´rnda Beytül´maii harcandın[5]
Babası Ebû Cafer gibi. Mehdi de ona kızdı, onun da gazabına uğradı. Ondan kaçıp gizlendi, 161 yılında gurbette Hakkın rahmetine kavuştu. Ahmed´in doğumundan 3 yıl önce ölmüş oluyor. Fakat o ahlakıyla, Hadisleriyle, Ahmed´in üstadı sayılır. Ahmed´in huyları, tutumu tıpkı Süfyan´ınkiiere benzer. Süfyan da Hadis öğrenmek için Irak ile Şam, Suriye Hicaz ile Yemen arasında dolaştı durdu. Onun bu halini gören biri, ona şöyle demişti.
– Dağdaki hayvanların bile sığındıkları bir yeri var, senin sığınıp dinlenecek bir yerin yok mu
Sessizce bir köşede yaşamayı şöhrete tercih ederdi, Ahmed´in böyle olduğunu daha önce gördük. Hatiflere yakın olmaktansa, uzak durmak ona göre daha iyidir. Dostlarına yazdığı mektuplarda bunu dile
getirir. İşte onlardan biri:
«Sen öyle bir zamandasın ki, Hz. Peygamberin (Ona salat ve selam olsun) ashabı ona erişmekten Allah´a sığınırdı. Görmüyor musun, o zamana geldik ki: İlim az, sabır az, hayır işlerine yardım eden az. İnsanlar bozuldu. Fesat aldı yürüdü. Dünyanın tadı kalmadı. Eskilerin çağını arıyoruz. Bir köşede sessizce yaşamaya bak. Bu zaman öyle zaman. İnsanlar arasında yaşamak zor. Eskiden insanlar birbiriyle karşılaştılar mı, yardım ederlerdi. Bu gün bunların hepsi gitti, kalmadı. Bana göre onlarla temas etmemek daha iyi. Baştakilerte görüşmekten sakın, onlara karışma. Sana: Birine şefaatçi olursun, bir mazlumu kurtarırsın, onlar vasıtasıyla, derler, sakın aldanma, Bu şeytanın tuzağıdır. Sapıklar onu merdiven yaparlar. Şöyle bir söz vardır: Cahil sofunun fitnesinden,facir âlimin fesadından kork, derler. Çünkü bunların fitnesi herkesi aldatır. Bulduğun hazır fetva ve mes´eleleri ganimet bil. Sakın benim sözümle amel edilsin, benim kavlim etrafta duyulsun veya benim sözüm tutulsun diyenler gibi olma. Sakın başa geçmeyi isteme. Adam var, başa geçmeyi, altın ve gümüşten daha çok sever.”[6]
Görüyorsun ki, Süfyan sessizce bir tarafa çekilip yaşamaya,baş olmaktan kaçınmaya çağırıyor. Ahmed´in yaptığı da bu. Sanki onun davetine icabet eder gibi yaşadı.
Bildiğin gibi, Ahmed sükûtu severdi, asla mizah yapmazdı. Bu konuda da sanki süfyan´ın sözünü tutmuş gibi: Süfyan şöyle der: « İlmi öğrenin, onu iyi koruyun, ona gülmek ve oyun karıştırmayın, çünkü o takdirde kalb onu püskürtüp atar.»[7]
Böylece İmam Ahmed´in huy ve ahlakının, bu büyük İmam Süfyan´ın ahlâkı gibi olduğunu görüyoruz. Onun için aralarında hayli zaman olduğu ve birbirleriyle buluşmadıkları halde Ahmed´İ onun talebesi onu Ahmed´in üstadı sayıyoruz. Ahmed, yalnız onun Hadislerini ezberlemekle kalmadı, onu kendine imam ve üstad bildi. Süfyan için şöyle derdi: (Allah ikisinden de razı olsun) «Benim kalbimde onun yerini başka kimse tutamaz.» Sadece onu imam tanırdı. Bazı arkadaşlarına şöyle derdi: «İmam kimdir, bilir misin İmam Süfyan Sevri´dir.»[8] Bütün bunlar açıkça gösteriyor ki, Ahmed onu hem ilimde, hem de ahlakta üstad tanıdı, onun yolunda gitti. Ruhlar ezelden birbirine aşinadır, birbirini tanıyanlar uyuşup anlaşır, birbirine yabancı olanlar çekişip tepişir. Birbirini tanıyıp sevmek, bazen karşılaşmadan da olur. Kitap, hitabın yerini tutar, yazı, söz yerine geçer.
İmam Ahmed´in yüzyüze gelip görüşmediği üstadı Süfyan Sevri işte bdur.
107- Mübarek Bîr Din Adamı: Abdullah İbnî Mübarek:
İmam Ahmed´in görmeden kendine örnek aldığı ikinci üstadı Abdullah İbni Mübarek tır Onu görmek istedi, fakat görmek nasip olmadı, 181 yılında Hakkın rahmetine kavuştu. Süfyan-ı Sevri´in ahlakını benimsediği, yolunu tuttuğu gibi, Abdullah´ın ahlakını da örnek aldı. Onun takvasının, sülükünün hayranı idi.
İmam Ahmed´in görüp onun takva ve ihtasta ahlakını kendine rehber yapmak istediği Abdullah da, aynı tutum içindedir. Abdullah ta sultandan, mevki ve makam hevesinden uzak kalmıştır. Ancak o çok zengindi, serveti çoktu, varlıklı bir alimdi. Çok ihsanda bulunur, infak eder, muntaçlara yardım yapardı. İmam Ahmed kâmil ahlak sahibi, olgun bir müslümandı, yoksuldu, sabırlıydı. İbni Mübarek de aynı ahlaka sahip; Ahmed fukarayı sâbirinden, bu da ağniyâyi şakirinden. Her ikisinin meclisinde fakir, baş köşede, ondan daha itibarlısı yok. Her ikisi aynı cevher ve madenden, her ne kadar zenginlik, fakirlik bakımından farklı iselerde insanlıkta birleşiyorlar.
İbni Mübarek ilim üstünlüğüne bir de gazilik ve din yolunda müca-hidlik faziletini kattı.[9] Fıkıh ve Hadis´de derin bir alim olduğu kadar İslamı müdafaa, neşir uğrunda da büyük bir mücahid. Hacca çok giderdi. Geçtiği yerlerde bol bol ihsanda bulunurdu. Muhtaçları kendinden ileri tutar, elindekini verirdi, zengin bir tacirdi.
Bu konuda şunu anlatırlar: Hacca giderken yolda bir cemaatın mezbelesi yanından geçerken, yerden bir ölü kuşu alan bir kızcağız gördü. Ona halini sordu. O da: Ben ve kardeşim burada yaşıyoruz, yoksuluz, bu gömlekten başka bir şeyim yok, bu mezbeleden topladıklarımızdan başka yiyecek bir şey bulamıyoruz. Üç gündür açlık yakamıza yapıştı. Üstümüze çöktü. Babamızın malı vardı, zulmedip malını “aldılar ve öldürdüler.» dedi.
Bunu mahzun mahzun dinleyen İbni Mübarek yüklerin indirilmesini
emretti ve vekilharcına:
– Yanımızda ne kadar azık var, harçlığımız ne kadar diye sordu.
Oda:
– Bin dinar, dedi.
Bunun üzerine İbni Mübarek
Bunun üzerine lonı ıvıuuöıc*.
– Onlardan yirmisini al. Merv´e dönmek için o kadarı bize yeter, kalanını bu kıza ver, böyle yapmamız, bu sene hacca gitmemizden daha faziletlidir, bu yıl haccımız bu olsun, dedi ve hacca gitmeyip geri
döndü.[10]
O.çok cömertti, yedirirdi, az dünyalık ile geçinirdi.Malı sanki yoksullara aitti. Yoksullara, muhtaç talebeye yardım ederdi. Yıllık geliri 100.000 dinar civarındaydı. Bunları ilim ehline, muhtaç olanlara Allah´ın kullarına sarfederdi. Bazen sermayeden bile harcardı. Kendisi için hesapsız birşey sarfetmezdi, ulemadan çoğu onu Hadis ve fıkıh imamı saydıkları gibi, takva ve zühd imamı da sayarlar. Süfyan Sevri´nin yerini o doldurdu. Mu´temer b. Süleyman´a sordular:
– Araplar içinde en büyük fakıh kim
– Süfyan Sevri, dedi.
* Süfyan Sevir´den sonra en büyük fakih kim
– Abdullah İbni Mübarek, cevabını verdi.
Hadis sünnet ve âsârı selef ilmine çok önem verirdi. Geceleri onları okumakla meşgul olurdu. Kendisine:
– Yatst namazını kıldıktan sonra neden bizimle oturmuyorsun
dediler.
Gidip Ashab-ı Kiram ve Tabiin ile beraber oturuyorum, dedi.
Hani sahabe ve tabiin nerede deyince:
-Gidip ilimle meşgul oluyor.onların eserlerinize yaptıklarını öğreniyorum.. Sizinle oturup da ne yapacağım. Siz oturup insanları gıybet
ediyorsunuz! Cevabını verdi.
Allah´ın kendisine bol ihsanda bulunduğu,dünya nimetlerini verdiği
_. bir kişi idi, dünya malını kötüye kullanmaktan sakınırdı. Bir kalb dünyaya
taparcasına bağlanır, günahlar onu sararsa oraya hayır nereden yol
bulup girecek derdi.
Onun görüşüne göre zühd ve takva gibi sultanlık olmaz. Zira zâhid yalnız Allah´a muhtaçtır. Hükümdarlar krallar ise insanlara muhtaçtır.
– Hangi insanlar bunlar diye sordular.
– Alimler, dedi. Asıl hükümdarlar ise, zâhiddir.
İşte Ahmed b. Hanbel´in görüşmeyi arzu ettiği, İbni Mübarek budur. Ondan ders almayı ne kadar istemişti. Fakat şartlar buna mü-said olmadı, yaşı buna el vermedi. Sözümün başında belirttiğimiz gibi, Ahmed buna her haliyle benzerdi, Ahmed onda aradtğı, özendiği bütün seciyeleri, güzel huyları buldu: Cömertlik, dini istismar, geçim aracı yapmamak, dinde asla alçalmaya tenezzül etmemek, bunların hepsi Ahmed´in de seciyeleri idi. Abdullah İbni Mübarek´de de ayni vasıflar, ayni seciyeler mevcuttu. Kendisiyle görüşmese de onun üstadı sayılır.
108- Neden Bu iki Üstadını Anlattık:
Biz kendisiyle görüşmediği üstadlarını anlatmakla, kendileriyle görüşüp ilim aldığı üstadlarını unutup göz yumuyoruz, sanılmasın. Zira onlarda da: Zühd, takva, sünnete sarılmak, bid´atlardan uzak kalmak gibi hususlarda onlar da Ahmed´e örnek oldular, ona yol gösterdiler.
Kendilerini görmediği üstadlarının ilmini, ona, onlar naklettiler. Süfyan b. Uyeyne, Ebû Bekir b. Ayaş, Vekî1 b. Cerrah, Abdurrahman b. Muhammed, Yahya b. Saîd Kattan ve diğer bir çokları bunlardandır. Bunların hepsi de Ahmed´in üstadlarıdır. Bunların hepsinin onun takvasında , fazilet sahibi olmasında katkısı var, hepsi onun yoluna ışık tuttular.
Biz bunların arasında ikisini Süfyan Sevri ile Abdullah ibnî Mübâ-rek´i seçerek onlan kısaca anlattık. Çünkü İmam Ahmed, ahlâk ve davranışları ile bu ikisine çok benzerdi. Sözleri, sîreti, delâlet ettiği veçhile onlara bağlılığı çoktu. O yüzden onları kendine rehber, örnek, tuttu. Onların yoluna koyuldu. Onların ilim yolu ve ahlâk tutumlarını tamamıyle benimsedi. Onların tesiri altında kaldı. Çünkü beyenitip örnek tutulanın tesiri silinmez, günden güne artar.
——————————————————————————–
[1] Hılyet´ül-Evliya , C.IX. s. 64.
[2] Aynı kaynak, s.66.
[3] Müsned´in Mukaddimesi, s.66. Maaril Tab´ı
[4] MenâkıtH Cevzi; s.25.
[5] Haflb, Tarihi Bağdad. c.1X- s.260.
[6] Hılyet´ül-Evliya,, c.Vl, s.377.
[7] Aynı kaynak. c.Vl. s.268.
[8] Ibn-i Kesir, Tarih, c.X. s.134.
[9] Bu konudaki bir yazımı eserin sonunda bulacaksınız. (Mütercim)
[10] ibn-i Kesir. Tarih.