60- Oğlu ve Talebesi Salih: 209 H./902 M.
İmam Ahmed´den ders alanlar pek çoktur. Hanbeliler belki bunların sayısında biraz mübalağa yapıyorlar, fakat mübalağa adedini in-dirsek bile, geri kalan yine az değil. Biz onun ilmini yaymada büyük gayret gösteren talebesinden bir kısmını seçip tanıtacağız:
1- Salih b. Ahmed b. Hanbel: İmam Ahmedin büyük oğludur. Babası onun terbiyesine çok itina etti. Kendisi gibi zühd ve takva sahibi olmasına çalıştı. Onun terbiyesinde tuttuğu yol, güzel örnek olacak bir yoldur. Güzel ahlâk sahibi olmayı pratik, müşahede yoluyla sağlamayı, tatbikata önem vermeği aşılar. Şöyle ki, İmam Ahmed´i ziyarete, takva sahibi güzel ahlâklı bir zat geldiği zaman, oğlu Salih´i onu görsün diye yanına çağırırdı. Salih şöyle demektedir: «Zahid bir adam geldiği zaman, babam bana birini gönderir, onu göreyim diye beni çağırırdı.
Çünkü benim onun gibi olmamı İsterdi. Beni onlar gibi görmeği arzu ederdi.»[1]
Salih´in ailesi kalabalıktı. Çok cömerdi. Geçimini sağlamak için Tarsus kadısı oldu. Vazifeye başladığı zaman ağladı. Çünkü o da babası gibi devlet vazifesi almak peşinde değildi, babasına muhalif hareket etti diye üzüldü. Fakat çaresizdi, borcu vardı, ailesi kalabalıktı. Kendisi şöyle mazeret göstermişti: «Allah biliyor, bu işe borcumdan ve ailemin kalabalık olmasından dolayı girdim. Allah´a şükürler olsun.»
Salih, fıkıh ve Hadisi, babasından ve diğer hocalardan okudu. Babasının fetva vermiş olduğu bir çok fıkıh mes´elelerini halka nakledip yaydı. Hanbeli fıkhının nakili olan Ebû Bekr Hallal, onun hakkında şöyle der. «Babasından bir çok mes´eleler öğrendi, halk, tâ Horasan´dan yazıp ona mes´eleler sorardı. Yani bunları babasına sorup cevabını yazmasını isterlerdi, o da bunu yapardı. Böylece babasının hayatında ve daha sonra onun fıkhını neşretmiş oldu.»
İhtiyaç sevkıyla, babasının yoluna aykırı olsa da, kadılığı kabul etmesi, onun hayrına oldu. Çünkü babasının fıkhını ameli surette tatbik etmiş oldu, daha önce öğrendikleri nazari idi, şimdi kadılıkta tecrübe edildi, İmam Ahmed´in mezhebi sünnete dayalı olduğundan, sünnet fıkhına dayalı kadılık tatbikata kondu.
Salih 366 H. 976 M. yılında vefat etti.
61- Oğlu Abdullah: 213-290 H. 828-902 M.
2- İmam Ahmed´in oğlu Abdullah 213 yılı Cemaziyelevvel ayında doğdu. Babası, onun terbiyesine de kardeşi Salih gibi çok dikkat etti. Abdullah, Hadis ilmine çok meraklıydı. Babası onu, buna teşvik etti ve o da iyi yetişti. Daha önce de söylediğimiz gibi, şöyle derdi: «Oğlum Abdullah Hadisten nasibini aldı, benim ezberimde olmıyanları benimle
müzakere ediyor.»
Abdullah babasından ve diğerlerinden Hadis rivayet etti. Başkalarından öğrendiklerini babasıyla müzakere ederdi. Kardeşi saiih, babasının fıkhını nakle önem verdiği, Ebû Bekr Hallâl´ın dediği gibi, en iyi mes´eieleri rivayet ettiği gibi, Abdullah da babasının Hadislerini rivayete itina gösterdi. Müsned´i tamamladı ve rivayet etti. Ona bazı ziyadeler yaptı. Müsned´den bahsederken onun Hadisteki yerini belirttik: Oraya bak. Abdullah 290 yılında^ldü.
62- Atımed b. Muhammet! b. Hâni Ebû Bekr Esrem: 273 H. 886 M.
3- İmam Ahmed´in en değerli birtalebesidir. Daha önce fıkıh, tahriç ve ihtilaf ilimleriyle meşguldü. Ahmed ile görüştükten sonra, Hadis eser ilmine döndü. Kendisi şöyle demiştir: Ben fıkıh ve ihtilafla meşguldüm. Ahmed b. Hanbel´e devama başlayınca bunları bıraktım.»[2]
İmam Ahmed´den ders almağa devam etti. Ahmed´den yalnız ders değil, onun ahlakını, zühd ve takvasını da benimsedi. Ahmed´in talebelerini de takvaya davet eder ve şöyle derdi: «Ahmed İbni Hanbel, talebesinin üstüne himaye kanadını germiş bir zattır. Onun talebesinin Allah´tan korkmaları ve Allah´a karşı âsi olmamaları gerekir, tâ ki Ah-med´i küçük düşürmesinler, leke getirmesinler.»[3]
Mü´mine sükût yaraşır.derdî.Konuştuğu zaman sözü nasihat ve irşad olmalıdır. Bir risalesinde şöyle der: «Sözün çoğu fitne çıkarır. İnsan gereği kadar söylemeli… Söz gümüş ise, sükût altındır,» demişler!
Bu risalesinde üstadı Ahmed hakkında şöyle der: «Üstadımız Ahmedi (AHah ondan razı olsun) kaybetmekle ne kadar büyük bir musibete uğradığımızı ilim ehli bilir. Ebû Abdullah Ahmed b. Hanbel bizim imamımız, muallimimizdi, 60 yıldan beri, bizden öncekilerin de muallimiydi. Alimin ölümü öyle bir musibettir ki, dayanılmaz, o kapanmaz bir gediktir, doldurulmaz bir boşluktur. Alim alimden farklıdır, üstünlük dereceleri ayrı ayrıdır.»[4]
O da, İmam Ahmed´den bir çok mes´eie nakletti, Hadis de rivayet etti. Ondan naklettiği mes´elelerden biri Lahn ile Kur´an okumanın bid´at olduğudur. Diyor ki, Ebû Abdullah Ahmed´e, Lahn ile Kur´an okumağı sordum, her şey yeni çıkıyor, onu ben beğenmiyorum, hoşuma gitmiyor. Ancak adam sesinde tekellüfe kaçmazsa, başka dedi. Ondan sarık üzerine meshetmek caiz olduğunu da rivayet eder, bu başa mesh yerini tutarmış. Minheci Ahmed kitabında şöyle diyor:
«Ebû Abdullah Ahmed´den işittim. Ona sarık üzerine mesh soruldu, sen o görüşte misin, denildi. Evet, cevabını verdi, Hz. Peygamberden beş veçhile, dedi.»[5]
Yine bu kitabın yazdığına göre o, ağıza, burna su almak abdestin rükünlerinden diyormuş. «Ebû Abdullah Ahmed´e sordum: «Abdest alırken ağıza, burna su almayı unutan kimse, ne yapar dedim. Namazı iade eder,dedi. Tekrar ağıza, burna su mu alır, yoksa bütün abdesti mi iade eder, dedim, hayır, ağıza, burna tekrar su alır, bütün abdesti iade etmez, dedi.
Bu metnin zahirine göre, ağıza, burna su almak abdestin rüknü oluyor, abdestte azanın tertiple yıkanması ve muvâlât yani birinin arkasından hemen diğerinin yıkanması da şart olmuyor. Çünkü namazı kıldıktan sonra ikisini tekrarlıyor, bütün abdesti iade etmiyor. Böylece Ahmed´den fıkıh mes´eleleri naklettiğini görüyoruz. Ondan bir çok Hadis de rivayet etmiştir.
Minheci Ahmed kitabının kaydına göre Esrem 260 H. 873 M. yılında öldü. Zehebi 60 yılından sonra öldü diyor. İbni Hacer 261 de diyor. İbni Ebû Ya´lâ ölüm tarihini bulamadığını söylüyor. İbni Kani ise 273 de öldüğünü iddia ediyor.
63- Abdulmelik b. Abdültıamid Mihran Meymûnî (274 H. 887 M.)
4- İmam Ahmed´den ve başkalarından ders aldı. Hallal onun İmam Ahmed´den naklillerinfpek beğenirdi. Naklettiklerinin çoğunda itimadı onadır. İmam Ahmed´in bilgisi olarak mes´eleleri yazardı. Yukarıda geçtiği üzere, Ahmed onun yazmasına mani olmaktan utanırdı. Onun mes´elelerini yazmak, hoşuna giderdi, çünkü onlar sünete dayanmaktadır. 20 yıldan fazla ondan ders aldı. 205 yılından 227 yılına kadar öğrencisiydi.
Ebû Bekr Hallâl onun hakkında şöyle der. «İmam Ahmed´in değerli bir talebesi. Öldüğü zaman yaşı yüze yakındı. Ahmed, onu takdir ederdi. Başkasına yapmadığı muameleyi ona yapardı. Bana şunu söyledi: «Ebû Abdullah´ın dersine 205 den 227 ye kadar devam ettim. Bundan sonra da vakit vakit ona uğradım. Ebû Abdullah, çok soru sormakta beni İbni Cürey b. Ataya benzetirdi. Bana: Sana yaptığımı başka birine yapmam, derdi. Onda, İmam Ahmed´den 16 cüzde bir çok mes´eieler var. Kıymetli bir hatla yüz varakta yazılı iki büyük cüz´ü var. Bildiğime göre, benden başka kimse onları duymadı. Onun gibisini gören yok. En iyi mes´eleter, onların değeri ve kıymeti büyük.»[6]
Hallal´ın onun hakkındaki sözleri böyle. Demek o Ahmed´den bir çok mes´eieler nakletmiştir. Yukarıda onun Ahmed´den yazdığını da söyledik. O Ahmed´in fıkhını gelecek kuşaklara nakleden talebesin-dendir ve onun rivayetine itimad olunmuştur. 274 yılında ölmüştür.
64- Ahmed b. Muhammed b. Haccac ebû Bekr Mervezı: 275 H./888 M.
5- İmam Ahmed´in en sevdiği, en yakın talebesidir. Öldüğü zaman cenazesini o yıkadı. İmam Ahmed´in Vera´ kitabımı o rivayet etti. Bu kitabın başkasından nakli yalan olduğunu Hatîb Bağdadî söyler. Bazıları ona ta´n ederler, Abdülvahab Varrak onların bu ta´anını reddederek şöyle der: «Ebû Bekr mevsuktur, doğrudur. Bundan şüphe edilemez. Onları ta´na sürükleyen şey haseddir.
İmam Ahmed ona çok güvenirdi. Onun hem nakline, hem de akıl ve takvasına itimadı tamdı. Hallal´ın söylediği gibi şöyle derdi: Dilimle her ne söylemişsem, ben onu demişimdir.
Ebû Bekr, İmam Ahmed´den bir çok mes´eleier rivayet etti, onları da Hallal nakletti. Bu, onu çok beğenirdi. Onun için şöyle derdi: «Allah´ın dinini onun kadar savunan başka birini bilmem. «Fıkha dair bir çok mes´eleleri o rivayet etti. Hadise dair rivayetleri fıkıhta daha azdır. 275 H. 888 M. yılında vefat etti.[7]
65- Harb b. İsmail Hanzali Kirmanı: 280 H./893 M.
6- Hayatının ilk yıllarında, o çağda pek yaygın olan tasavvufa girmişti. O yüzden Ahmed´le geç görüştü, onu çok ileri yaşlarda gördü. İbni Ebû Ya´lâ´nın nakline göre, Ebû Bekr Hallal ona İmam Ahmed´le geç buluşmasının sebebini sordu. Şu cevabı verdi: «Eskiden tasavvufla meşguldüm. Hatiis dinlemekte geç kaldım. «Onunla Ebû Bekr Mer-vezî arasında dostluk vardı. Ahmed´le görüşmek üzere geldiğinde onu evinde miâafir etti. Talabesi Halial´ı gidip ondan dinlemeğe, Ahmed´in mes´elelerini ondan nakletmeğe teşvik eden Mervezî´dir. Hallal, gideceği zaman Mervez´î ona bir tavsiye mektubu verdi, bu sebeple Kirman], Hallal´ı çok hoş karşıladı. Onu memleketi halkına tanıttı. Hallal ondan bir çok mes´eieler dinledi. Hallal onun hakkında şöyle der: «Kadri yüce,
değerli bir zat.»
İmam Ahmed´in fıkhından bir çok mes´eleleri nakletti. Mesela bunların hepsini ondan dinlemiş değildir. Hallal der ki: O ve İshak b. Raha-viye Ahmed´den dinlemeden önce dörtbin mes´ele bellemişti. Ahmed´den ders almadan önce bellediği mes´eleler bir yana, Ahmed´le buluştuğu zaman ondan mes´eleleri yazardı. Mervezî, Ahmed´le çok yakın olduğu halde, onun yazdıklarından nakil yapardı. Ebû Bekr Hallal, Mervez´i´nin ondan yaptığı nakillere çok önem verirdi. İmam Ahmed´in şöyle dediğini nakleder: «İnsanlar ilme, ekmek ve su gibi muhtaçtırlar.» İbni Ebû Ya´lâ ölüm tarihini kaydetmiyor, her halde bulamadı. Zehebi Tabakâtul-Huffaz da 280 H. 893 M. de öldüğünü söyler.
66- İbrahim b. İshak Harbi: 311 H./923 M.
7- İbni Ebû Ya´lâ onu şöyle anlatır: «İlimde imam, zühd ve takvada baştı. Fıkhı bilir, ahkamı anlardı, Hadisleri ezberlemişti. Bir çok kitaplar yazdı. Garibul-Hadis, Delâilün- Nübüvve, Kitabui-Hammam, Sücudül-Kur´an, Zemmul-Gibe, Nehy anil-Kezb, Menasik ve diğerleri» İmam Ahmed´e yirmi yıl devam etti, ondan hem Hadis, hem fıkıh okudu, onun için talebesine şöyle derdi: «Size Ashab-ı Hadisin sözüdür, dediklerimin hepsi Ahmed b. Hanbel´in sözüdür. Biz henüz küçükken kalbimize, Peygmaberin Hadislerine, Sahabe kavillerine, Tabiine tabi olmayı o yerleştirdi İmam Ahmed´den sadece Hadis ve fıkıh okumakla kalmadı, onun zühd ve takvasını da benimsedi. Ona en çok benzeyen talebesiydi. Rivayete göre: Halife Mu´tad ona 10.000 dirhem gönderdi, onları almayıp reddetti. Onları komşularına dağıtmasını istedi, elçiye şu cevabı verdi: «Allah bağışlasın, biz böyle mal toplamakla uğraşmadık, onları dağıtmakla da uğraşmayalım. Emir´ül Mü´minin´e söyle, bizi kendi halimize bıraksın, yoksa alır başımızı başka yere gideriz.» Halifenin onbin dinar hediyesini kabul etmiyor, halbuki o zaman kendisi ve ailesi açlık içindeydi, o halde iken haram yemeğe bile izin var.
Fıkıh ve Hadis bilgisi yanında lügat dşrslerine de devam ederdi. Lugatta İmam olan Sa´leb şöyle der: «İbrahim imam olan Sa´leb şöyle der: «İbrahim Harbi, lügat meclislerinden hiç eksik olmaz.» İmam Ah-med´in fıkhını ve Hadis ilmini gelecek kuşaklara nakledenlerden biri de o dur. 285 H. 898 M. yılında vefat etti.
67- Ahmed b. Muhammed b. Harun Ebû Bekr Hallâl:285 H./893 M.
İmam Ahmed´in fıkhını nakleden bu talebelerini tanıttık. Diğerleri arasından bunları seçtik. Çünkü bunlar onun en yakın talebesidir, fıkhını en çok bunlar rivayet etmiştir, bir kısmı da fıkhını, mes´eleleri yazmışlardır. Onun fıkhını, ondan ders almadan önce ezberleyenler bile olmuştur. İmam Ahmed´in talebelerinin durumunu göstermek için bunları anlattık.
Bunlardan sonra gelen bir fakih, bu talebelerden ve diğerlerinden İmam Ahmed´in fıkhını araştırdı. Çölleri aşarak diyar diyar dolaşıp Han-beli fıkhını, El-Câmi´ adlı kitabında bir araya topladı. O zat da, Ebû Bekr Hallâl´dır, ki Hanbeli fıkhının nakili sayılır.
68- Hatların Mezhebe Hizmetleri:
İmam Ahmed´in Hadise dayalı fıkhını muhafaza için Allah Teâlâ bu büyük ve gayretli âlimi, Ebû Bekr Hallal´ı gönderdi. İbni Kayyim bu hususta şöyle der: «İmam Ahmed, kitap yazmaktan hoşlanmazdı. Hadislerin ayrı halde yazılmasını severdi. Sözlerinin, fetvalarının yazılmasını istemezdi. Allah Teâlâ onun iyi niyetini bilirdi. Sonradan gelenler onun mes´elelerini ve fetvalarını toplayıp otuz cüzden fazla kitap yazdılar. Allah Taâlâ onun fetvalarının çoğunu bize ihsan etti. Ancak pek azı bize gelemedi. Ebû Bekr Hallâl onun metinlerini Câmî-i Kebir´de topladı. Yirmi cüz´den daha fazla oldu. Böylece fetvaları, mes´eleleri, Hadisleri rivayet olundu. Asırdan aşıra onlar okundu. Böylece Ehl-i sünnet´in imamı ve rehberi oldu.»[8]
İbni Cevzî de bu hususta şöyle der: »Hallâl, İmam Ahmed´in ilmini toplamağa çok gayret etti. Bu uğurda seyahatler yaptı. Yukarıdan, aşağıdan yani doğrudan talebesinden veya onlardan nakil edilenlerden ne varsa hepsini topladı, kitaplar yazdı.
Hallâl Ebû bekr Mervezî´ye ölünceye kadar devam etti. İmam Ahmed´in fıkhını rivayeti ona o sevdirdi. Kendini bu işe verdi. Bu uğurda bir çok yerleri dolaştı, İmam Ahmed´in çocuklarından, amcasından, Harb Kirmâniden, Meymunl´den ve diğerlerinden onun mes´elelerini topladı. Minheci Ahmed sahibi, onun naklettiklerinin sayılamıyacak kadar çok olduğunu söyler. Onların adedi çok, isimlerini saymak güç. Onlardan İmam Ahmed´in fetvalarını ve mes´elelerini dinledi. Onları toplamak için en uzak ülkelere gitti. Ahmed´den dinleyenlerden, duyanlardan aldı. Büyük bir malzeme elde etti. Onun yaptığını kimse yapmadı, ondan sonra da yapan çıkmadı.»[9]
Hallâl Ahmed´in fıkhı yanısıra, Ahmed´in çağındaki alimlerden duyduğu hikmetli sözlerden de büyük bir miktarını nakletti. Onlardan bazıları şunlardır: Ahmed dedi ki, Süfyan sevri şöyle demiş: «Riyaset adama altın ve gümüşten daha sevimli gelir, o daha çok hoşuna gider. Riyaseti seven kimse İnsanların ayıplarını çeker.» Yine Ahmed´in, Süf-yan´ın şu sözünü naklettiğini söyler: «Bir kimsenin ilmi artar da dünyaya meyli çoğalırsa, Allah´dan uzaklaşmış olur.»[10]
Hallâl, Hanbeli fıkhı rivayetlerini topladıktan sonra, onları Bağ-dad´da Cami-i Mehdide talebesine okuttu. İşte bu mübarek ders halkasından Hanbeli Mezhebi yayıldı. İnsanlar bu fıkıh mecmuasını 20 cilt halinde yazılı olarak ellerine aldılar. O zamana kadar dağınık rivayetler halinde, muhtelif ülkelerde alimlerin hafızasında, yahut özel kütüphanelerde bulunuyordu.
69- Hallâl Naklinde Dikkatli Davranmıştır:
Ulema ittifak etmiştir ki, Hallâl in fıkha dair topladıkları İmam Ahmed´e mensup olan mes´eleierdir. Acaba bunların naklinde rivayete sadık kaldı mı Buna cevap olarak şunu söyleyelim: Onun Hadis rivayetini ekseriyet kabul etmiştir. Fıkıhtaki nakli evveliyetle makbuldür. Ulema onun bu naklini nesilden nesile kabul ettiler, onun nakline ta´n eden olmadı, eğer bunun ta´n edecek bir yanı olsaydı, bunu çağdaşları yapardı, daha o zaman başlardı, bu asırdan aşıra sürer, bize kadar gelirdi. Evet, çağdaşlarından bazı rakibleri onun yaptığını çekemediler, mevkiini kıskandılar. Hangi ciddi âlimin rakibi bulunmaz. Ulema arasında hased eskiden beri süregelmiş. Şeytan, hasedi alimlere satarmış. Yüksek mevki´ rekabeti körükler. Onun çağdaşlarından otan biri
şöyle demiş: «Hallâl kitaplarını yazdı. İstiyor ki önüne oturalım ve onları dinleyelim, bu uzak bir şey![11]
Bazıları da üstadlarından naklederken; bize haber verdi, demesine takılıyorlar, bu: İcâze anlamına gelir, dediler. O bu sözün: Bana kendisi söyledi, demek olduğunu söylemiştir. Hatib Bağdadî Tarih´inde şöyle der: Kitaplarında üstadlarından naklederken: Bize haber verdi, Bize haber verdi, şeklinde yazar. Ona: Onlar o dediklerini naklediyorlar, sen doğrudan dinlemiş değilsin, bu bir nevi´ icazedir, dediler. Bunun üzerine şöyle dedi: «Sübhanallah, bütün kitaplarımda: Bana haber verdi yerine bana söyledi, deyin!»
Bu iki söz arasında fark vardır. Doğrudan dinlediklerinde; haber verdi yerine bana söyledi, ta´biri kullanılır. Onun bu sözlerinden anlaşı-lıyor ki, gördüğü kimselerden naklettiklerini doğrudan dinlemiştir. Far-zedelim ki, bir kısmını doğrudan dinlemedi de, haber verme yoluyla nakletti, bu sözlerin onlara nisbetine zarar vermez. Çünkü onlar doğru olmayan bir şeyi haber vermezler. Haber vermiş olmaları, sahih olduğuna delildir. Çağındaki ulemanın onun naklettiklerini kabul etmeleri, onların doğruluğuna delil olarak yeter. Onları kabul ve tasdik ettiler, ondan naklettiler. Ebu Bekr Muhammed b. Hüseyin der ki: «Hepimiz Hallâl´a tabiiz. Çünkü onun ilmine ve bu toplamasına kimse erişemez. Her ilim taleb edenin, Ebu Bekr Hallâl ile karşılaşması gerek. Hallâl in yaptığı bu rivayet ve nakilleri başka kim yapmağa kaadir olur.»[12]
Onun topladığı bu nakillerin doğruluğuna şehadet edenler çoktur, hem de bu mezhebin en büyük alimleri onlar. Eğer azbuçuk şüpheleri olsaydı, bunlar da ittifak etmezlerdi. O, her naklettiğini doğrudan dinlemiştir. Fakat çok saygısı olduğundan bazı üstadlarının adını yıpratmak istemediğinden onlardan naklederken haber verdi, ta´birini kullanmıştır. Bu, doğrudan ondan dinlemeksizin naklediyor, demek değildir. Onun için kendisine itiraz edenlere: «Bütün kitaplarımda bana söyledi de.» dedi. Eğer dinlemeden yazılı olan yerlerden nakletmekle iktifa etseydi naklettiği kimseleri görmek için o seyahatları yapmaz, İslam ülkelerinin en uzak köşelerine giderek bunca zahmetlere katlanmazdı.
70- El-Câmİ-i Kebir Kitabı Mezhebde Mu´teber Tutuldu:
Bu mezhebi nakleden kitaplar hangileridir İbni Cevzî der ki: Bir çok kitaplar yazdı, 200 cüz olan El-Câmi onlardandır» Evet Hanbeli fıkhını nakleden bu kitaptır. Diğer kitapları başka konulardadır. İbnî Kayyım da, naklettiğimiz gibi, şöyle demiştir: «Hallâl Cami-i Kebir kitabında metinleri topladı, yirmi cüzü aştı. «Demek Hanbeli fıkhının bütün rivayetlerini bunda topladı. Ancak İbni Cevzî Cami´in 200 cüz kadar olduğunu söylüyor. İbni Kayyım ise 20 veya daha fazla cüz- sifr diyor. Arada çelişki yok. Çünkü İbni Kayyım sifr diyor. Sifr büyük cild demektir. İbni Cevzî ise cüz diyor. Eskiden cüz, tabiri, küçük kitaplar için kullanılırdı. Bu açıklamayı delilsiz yapıyor değiliz. Hallâl kendisi bu farkı yapmış, Meymûni´den bahsederken şöyle diyor. «Onda Ebu Abdullah Ahmed´den 16 cüzden çok mes´eleler var, güzel bir hatla yazılı yüz varakta iki büyük cüz vardır.»[13]
O, büyük cüz 100 varak diyor, demek bir cüz 50 varak tutuyor. 200 cüz 100: varak tutar. Yani 20 sifr olur. Fakat büyük cüz demiyor. Ortalama 20 sifr tahmin olunabilir.
71- Hanbeli Fıkhının Nakili olan Hallâl´in Cami-i Kebiri
Ebû Bekr Hallâl´in bu fıkha yapığı hizmetler bunlardır. Onun Câmi-i Kebîr kitabı mezhebin mes´elelerini ilk toplayan kitap olmuştur. Hallâl´dan sonra gelenler ona tabi oldular, onun izine uydular, ondan birbiriyle karşılaştırıp ölçtüler. Böylece Hallâl, haklı olarak Hanbeli Mezhebi´nin nâkili sayıldı; el-hak buna layık oldu. 311 H. 923 M. yılında hakkın rahmetine kavuştu.
72- Hallâl´dan Sonraki Nakiller:
Hanbeli fıkhının nakili Hallâl olduğunu gördük. Ondan başka da mezhebin nakilleri var. Onlar nakillerinde Hallâl´a itimad ederler, ondan başkasından nakilleri azdır. Bu nakillerden ikisini burada anlatacağız. Onların yaptıkları Hallâl´in topladıklarını telhis etmektir, ilaveleri gayet azdır. Bunlar da Ömer b. Hüseyin Ebû Kasım Harakı ile Abdiilaziz b. Cafer Gulamı Hallâl.
73- Ömer b. Hüseyin Harakti:334 H. 945 M.)
Hanbeli Mezhebine hizmet eden bir zattır. Mihneci Ahmed yazarı onun hakkında şöyle diyor: «Mezhebin imamlarından biridir. Hanbeli Mezhebinde bilgisi kuvvetlidir. Son derece dindar ve takva sahibidir. Ebu Bekr Mervezî ve Harb-i Kirmâni´de, bir de imamımız Ahmed´in oğulları Salih ve Abdullah´da okudu. Bir çok eserleri vardır, mezheb üzerinde çalışmıştır. Eserlerinden ancak, Muhtasar neşrolunmuştur.»[14]
Görüldüğü üzere o, Hallâl´dan ders aldı. Çünkü Hallâl, Ahmed´in talebelerinden olan yukarıda anlattıklarımızdan okumuştu. Onlar da Mervezî, Kirmâni, Salih ve Abdullah. Hallâl bunlardan öğrendiklerini kitabına aldı. Harakı´nin kitaplarından yalnız Muhtasarı yayıldı. Çünkü o Şia kuvvetlenince Bağdad´dan ayrıldı, Şam´a gitti ve orada öldü. Onun devrinde Karamıtâ azdı, her tarafı kasıp kavurdu, Hara-meyni şerifeyni ellerine geçirdiler. Hacer´i Esved´i bile yerinden alıp aşırdılar. Ancak Harakı´nin ölümünden sonra yerine kondu.
Harakı´nin Muhtasar´ı Hanbeli fıkhının en meşhur kitabıdır. Ulema onu şerhetmişler, ona ta´lıkat yapmışlardır. 300 den fazla şerhi var. Onda Hallâl´ın toplamış olduğu Cami dedikleri ihtisar etmiştir. İçindekileri ulema saymış, 2300 kadar mes´ele ihtiva etmektedir. Onu şerhedenierden biri de Tabakat sahibi Kadı İbni Ebû Ya´lâ´dır. Harakı´nin nakilleri ile Abdülaziz Gulamı Hallâl´ın nakilleri arasını karşılaştırmış olup şöyle demiştir: «Ebu Bekr Abdülaziz hattıyla şunu okudum: «Harakı Muhtasar´mda bana 60 mes´elede1 muhalif kalmıştır, onları duymamış. Ben ihtilafa düştüklerini araştırdm. 98 mes´ele buldum.[15]
74- Muhtasarın Şerhleri:
Harakı´nin bu muhtasarı Hanbeli fıkhı usulünde mu´teber bir esas sayılır. Onun bir çok şartları var. Bunlar bugüne kadar gelmiş, basılıp neşrolunmuştur. Onun en büyük ve güzel şerhi Muvaffakuddin Makdisînin şerhidir. Ona el-Mugni adını vermiştir. Şerhi büyük bir kitaptır. 13 büyük cild halinde basıldı. O aynı zaman da bir mukarın mukayeseli fıkıhdı, sadece Muhtasarın ibarelerini şerh etmekle kalmaz, medhûlünü, mefhumunu beyan eder, Hanbeli fıkhındaki rivayet ihtilaflarını anlatır, sonra muhtelif mezheblerdeki imamlar arasındaki ihtilafı beyan eder. Hatta bugün mensubu kalmamış olan mezhebleri büe anlatır, Evzâi ve diğer mezhebler bunlardandır. Fıkhl delilleri, sahih âsârı inceler, bunların sağlam ve sakat yanlarını gösterir. Getirdiği kavillerden birini, delilin kuvvetine, diğerini zaafına işaret ederek
ona göre seçer.
Hanbeliler ve diğerleri kitabı çok takdir etmişlerdir. O mukârin mukayeseli İslam fıkhında ana kaynak sayılır. Kuru taklitten kurtarıp yükseltir. Hüccet ve delile göre hüküm vermeyi, tercih yapmayı öğretir, ibni Müflih Hanbeli onun hakkında şöyle der: «Yazar, İslam kitaplarından birini yazmağa çok uğraştı, sonunda emeline nail oldu, bu büyük işi başardı. O mezhebde çok beliğ, güzel bir kitaptır. Yoruldu, fakat güzel yaptı. Mezhep onunla güzelleşti. Onu cemaata, talebesine okuttu.» Şafii âlimlerinden İzzeddin b. Abdüsselam da şöyle der: «İslam kitapları arasında İbni Hazmın, Muhallâ ve mücalla´sı, Mu-vaffakuddin´in Muganisî gibi mükemmelini görmedim.» Mugani sadece mes´elelerin asıllarını zikretmekle kalmaz, muhtelif mezhepler arasında mukayese yapar. Çeşid kavilleri getirip tercih ve ihtiyar yaptıktan sonra, en uygun olanı seçer, gayeye en güzel yoldan ulaşanı söyler, bunlarda Hanbeli Mezhebinin iktizasına uyar. Kitabı okuyan kimsejba-renin akıcılığına, mananın inceliğine,üslubun güzelliğine, fikrin yüceliğine hayran olur. Muhtelif kavilleri mukayese edip delillerini getiren, Hz. Peygamberin (s.a.v.) Hadislerinde, sahabe ve tabiin fetvalarına dayanarak yazılan bir islam fıkhı kitabına yakışan bir haldedir.
75- Abdülaziz b. Cafer Gulamı Hallâl: 363 H./973 M.
Ebu Bekr Abdülaziz, Harakı´nin en yakın talebesidir. İlminin çoğunu Hallâl´dan aldı. Ahmed´in talebesinin bir çoğundan ders alarak okudu. İbnî Ebû Ya´lâ onu Tabakatı´nda şöyle anlatır: «Çok zeki ve keskin anlayışlıdır. İlimde mevsuktur. Riayeti çoktur, diraye ile meşhurdur. Emanetle mevsuf, ibadetle ma´ruftur. Muhtelif ilimlere dair eserleri vardır.»
Hallâl e en bağlı olan talebesi sayılır. Ondan rivayeti çoktur. Rivaye ve diraye de güzel düşünür, tercih yapardı. Halİâl´ın tercih etmiş olduğu bazı kavilleri bırakıp kendisi de tercih ederdi, bazen muhalif kalırdı. Kadı İbni Ebû Ya´lâ üstadına muhalif katarak tercih ettiği bazı mes´eleleri zikretmiştir ki, onlardan bazıları şunlardır:
a- Gasb edilmiş elbiseyle kılınan namaz: Bunda iki rivayet var: Birine göre namaz sahihtir, Halial bunu tercih etmiştir. Diğer bir rivayete göre namaz batıldır. Abdülaziz bunu tercih etmiştir. İbni Ebû Ya´lâ da bunu tercih etmiş ve sahih olan budur, demiştir.
b- Altın ile gümüşten her biri ayrı ayrı nisab miktarını tutmazsa, bunlar birbirine katılıp nisab miktarını tutunca zekat farz olur mu Altın 20 miskalden az, gümüşte 200 dirhemden az, ayrı ayrı nisab miktarını bulmuyor. Birlikte hesap edilir mi İmam Ahmed´den iki rivayet var: Birine göre zam olunmaz diğerine göre zam olnur, nisabı tutar. Hallâl zam olunur diyor. Abdülaziz zam olunmaz, zekat düşmez,diyor. Kadı İbni Ebû Ya´lâ da bunu seçti.
c- Sarraflık suretinde yapılan alış verişte ayıp: Kusur dolayısıyla muhayyerlik hakkı varmıdır Taraflardan biri ayrıldıktan sonra bedelde bir kusur bulursa, bir rivayete göre onu reddeder, başka bedel alır. Hallâl ve Harakî bunu seçtiler. Diğer rivayete göre bu ayıp-kusur onun, kendi cinsinde sayılmayacak derecede çok değilse, çok sahte değilse, reddedemez. Muhayyerlik hakkı yoktur. Abdütaziz bunu seçti. Kadı İbni Ebû Ya´lâ, Hallâl ve Harakî´nin seçtiğini aldı.»[16]
Bu yoldan onun ihtiyar ettiği mes´eleler çoktur. Ulema bunların bazısını üstadının ihtiyar ettiklerinden daha ileri tutup almaktadırlar. Tahric, mes´ele çıkarmada dirayeti kuvvetliydi. Böyle kudreti olan bir kimse, mücerred taklidle sükûn bulmaz, elbette bazı ihtiyar ettikleri olur. Abdülaziz´in fıkhı, sadece Hanbelİ nakillerine münhasır değildir, o kaviller arasında tercih yapardı, hatta Hanbeli fıkhı ile şafiî fıkhını mukayese bile ederdi. Bunları: Hilâfüş-Şafil adlı kitabında göstermiştir. Vefatı: 363 H. 973 M. yılındadır. Allah rahmet eylesin.
——————————————————————————–
[1] İbni Ebû Ya´lâ, Tabakat-ı Hanâbile, s.126.
[2] Minheci Ahmed, s.174, yazma nüsha.
[3] İbni Ebû Ya´lâ, Tabakat-ı Hanâbile, s.39.
[4] Aynı kaynak, s.37/38.
[5] Minhec-i Ahmed, s. 173, yazma nüsha.
[6] Minhec-i Ahmed, s.199, yazma.
[7] Hatîb, Tarih Bağdad, c.lV, s.424.
[8] İbni Kayyım. Ilâmul-Muvakkiln, c. 1, s. 73. 214
[9] El-Minhecüi-Ahmed, c.l, s.392.
[10] İbni Ebû Ya´lâ, Tabakat, s.297.
[11] Hatib Bağdadî, Tarih Bağdad, c.V, s.114.
[12] Aynı kaynak, c.V, s. 113.
[13] Bak:bend, 63.
[14] Minhac-i Ahmed, s.445
[15] ibnî Ebû Ya´lâ, Tabakât, 332.
[16] İbni Ebû Ya´la, s.335, Mmheci Ahmed, c.l, s.205.