Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Himyerîlerin Kimlikleri ve Yurtları
Peygamberimiz Aleyhisselamın Himyer Krallarını İslâmiyete Davet Edişi
Himyer Krallarının Müslüman Oldukları Hakkında Mektup ve Elçi Göndermeleri
Peygamberimiz Aleyhisselamın Himyer ve Hemdan Krallarına Yazısı
Hemdan Temsilcilerinin Medine’ye Gelip Müslüman Olmaları
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hemdanlar İçin Yazı Yazdırışı ve Malik b. Nemat’ı Vali Tayin Edişi
TEBÜK’TEN SONRA
Hz. Ümmü Külsûm’un Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı ve Hz. Osman’ın zevcesi Hz. Ümmü Külsûm.[1] Hicretin 9.yılında vefat etti.[2]
Yüce Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam; Hz. Ümmü Külsûm’u yıkayacak olanlara, onu üç, beş kere veya daha çok yıkamalarını, [3] yıkanırken onun na’şının üzerinin yeşil hurma dallarıyla örtülmesini emir buyur-du. [4]
Yıkayıcılara, birdefıta (peştemal)verdi. [5]
Hz. Ümmü Külsûm’u Peygamberimiz Aleyhisselamın halası Hz. Safiyye yıkadı. Esma bintj Umeys de yıkamaya yardım etti. [6]
Yıkama[7] ve kefenleme işinde[8] Ensar kadınlarından Ümmü Atiyye de bulundu. [9]
Hz. Ümmü Külsûm’un cenaze namazını Peygamberimiz Aleyhisselam kıldırdı[10] ve kabrinin başına oturdu, gözleri yaşardı. Kabrin başında bulunanlara:
“Şu gece, içinizden hiç kimse işe karışmayacak mı?” diye sordu.
E bu Talha:
“Yâ Rasûlallah! Ben karışırım!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Öyleyse, in onun kabrinin içine!” buyurdu. [11]
Kabre Hz. Ali, Fadl b. Abbas ve Üsâme b. Zeyd de indiler. [12]
Hz. Osman, Hz. Ümmü Külsûm’un vefatına çok üzüldü ve ağladı. [13]
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Himyerîlerin Kimlikleri ve Yurtları
Himyerîler, Kahtanî idiler.
Kahtan’ın oğlu Ya’rüb, Ya’rüb’ün oğlu Yeşcüb, Yeşcüb’ün oğlu Sebe1, Sebe’in oğlu da Himyer’di.
Himyer’in Malik, Âmir, Amr, Sa’d, Vâside isimlerini taşıyan oğullarından Âmirin soyundan Dühman, Sa’d’ın soyundan Selef ve Eşlem, Amr’ın oğlu Hâris’in soyundan Zû Ruayn hanedanı, Malik’in Kudâa adındaki oğlunun soyundan da Kudâa kabileleri türemiştir.[14]
Himyerîlerin konak yerleri Yemen ülkesinde idi. [15]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Himyer Krallarını İslâmiyete Davet Edişi
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ayyaş b. Ebi Rebiayı bir yazı ile Mesruh ve Nuayım b. Abdi Külâl el-Himyerî’ye göndermiş ve yazısında şöyle buyurmuştu:
“Sizler, Allah’a ve Resûlüne iman ederseniz, selamete, güvenliğe erersiniz.
Hiç şüphesiz, bir olan, eşi ortağı olmayan Allah, Musa’yı âyetleriyle (mucizeleriyle) gönderdi. İsa’yı kelimeleriyle yarattı.
(Fakat) Yahudiler, ‘Üzeyr Allah’ın oğludur!’ dedi.
Nasrânîler de, ‘Allah, üçün üçüncüsüdür. İsa Allah’ın oğludur!1 dediler.”[16]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ayyaş b. Ebi Rebia’yı mektupla gönderirken de:
“Sen, onların yurduna varınca, geceleyin girmeyeceksin.
Sabaha kadar bekledikten sonra, güzelce bir abdest al. İki rekat namaz kıl. Allah’tan kurtuluş ve kabul dile ve Allah’a sığın.
Yazımı sağ eline al ve onu onlara sağ elinle ve sağ taraflarından ver!
Seni kabul ettikleri zaman, onlara Beyyine sûresini oku:
Kitablılardan ve müşriklerden küfredenler, apaçık bir hüccet, yani içinde kitabların en doğru hükümleri yazılı, bâtıldan uzak ve temiz sahifeleri okuyacak, Allah’tan bir peygamber gelinceye kadar güya bekleyeceklerdi, dinlerinden ayrılacak değillerdi.
Böyle iken, Kitab verilmiş olan bunlar, ayrılmadılar ayrılmadılar da, ancak kendilerine o apaçık hüccet geldikten sonra ayrıldılar.
Halbuki, onlar Allah’a-O’nun dininde ihlas ve samimiyet erbabı ve muvahhid olarak-ibadet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekatı vermelerinden başkasıyla emrolunmamıslardı.
En doğru din de, bu idi.
Gerçekten, Kitablılardan olsun, müşriklerden olsun, bütün o küfredenler Cehennem ateşindedirler, onun içinde temelli kalıcıdırlar.
Yaratılanların en kötüsü de, onların ta kendileridir.
İman edip de güzel güzel amel ve hareketlerde bulunanlara gelince; hiç şüphe yok ki, bunlar da yaratılanların en hayırlı sı diri ar.
Onların Rableri katında mükâfat], altından ırmaklar akmakta olan Adn cennetleridir. Hepsi de içlerinde temelli kalıcıdırlar.
Allah onlardan hoşnut olmuş, bunlar da Allahtan hoşnut olmuşlardır.
İşte bu saadet, Rabbinden korkanlara mahsustur.’ [Beyyine: 1-8]
Sûreyi böylece okuyup bitirdiğin zaman:
‘Ben Muhammed’e iman ettim ve ben ona iman edenlerin ilkiyim!’ de!
Onlar sana hiçbir hüccet getirmezler ki, boşa gitmesin!
Hiçbir yaldızlı kitap getirmezler ki, nuru sönmüş olmasın
Onlar sana kendi dilleriyle birşey okudukları zaman:
‘Tercüme ediniz!’ de!
‘Allah bana yeter!’ dedikten sonra:
‘Ben Allah’ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaleti yerine getirmekle de em rol undum.
Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir!
Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de size aittir.
Bizimle sizin aranızda hiçbir mücadele yoktur.
Allah hepimizi biraraya toplayacaktır. Dönüş ancak O’nadır!’ [Şûra: 15] de!
Müslüman oldukları zaman toplanıp önünde yere kapandıkları değneği iste!
Onlar ılgın ağacındandır.
Birisi beyaz ve sarı ile karışık alacadır.
Birisi kamış gibi boğumludur. Öbürü de kara abanoz ağacı gibi kapkaradır!
Onları çıkarttır, çarşılarında ateşe ver, yak!” buyurdu.
Ayyaş b. Ebi Rebia der ki:
“Gittim. Resûlullah Aleyhisselamın bana emrettiği şeyleri yaptım.
Yanlarına vardığım zaman, onlar süslenmiş, süslü elbiselerini giymiş bulunuyorlardı.
Kendilerini göreyim diye üç evin kapılarındaki büyük perdelere kadar yaklaştım.
Onlara:
‘Ben Resûlullahın elçisiyim!’ dedim.
Ve Resûlullah Aleyhisselamın yapmamı bana emrettiği şeyleri yaptım.
Beni kabul ettiler. Resûlullah Aleyhisselamın beyan buyurduğu gibi oldu.” [17]
Himyer Krallarının Müslüman Oldukları Hakkında Mektup ve Elçi Göndermeleri
Hicretin 9. yılında Ramazan ayında[18] Peygamberimiz Aleyhisselamın Tebük’ten dönüp geldiği sırada, Himyer kralları Haris b. Abdi Külâl, Nuaym b. Abdi Külâl ve Zf Ruayn, Meâfir ve Hemdan kralı Numan’ın şirkten ve müşriklerden ayrılıp Müslüman oldukları hakkında Peygamberimiz Aleyhisselâma gönderdikleri yazıları ile elçileri Malik b. Mürre (İbn Sa’d’a göre; Mürâretü’r-Rahâvî) Medine’ye geldi. [19]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Malik b. Mürre’yi konuklayıp ağırlamasını Bilal-i Habeş?ye emretti. [20]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Himyer ve Hemdan Krallarına Yazısı
Peygamberimiz Aleyhisselam, Himyerve Hemdan krallarına yazdırdığı yazısında şöyle buyurdu:
“B ismi İlâhi rra hm ânirrahîm
Allah’ın Resûlü Muhammed Peygamberden Haris b. Abdi Külâl’e, Nuaym b. Abdi Külâl’e,[21] Meâfir ve Hemdan kralı Numan’a!
İmdi, ben, kendisinden başka ilah olmayan Allah’a, sizlere olan hidayetinden dolayı hamd ederim.
Bundan sonra malûmunuz olsun ki; Rum toprağından dönüşümüzde elçiniz[22] bizimle buluştu. [23]
Sizin kendisini ne için gönderdiğinizi tebliğ etti, hakkınızda bilgi verdi, İslâm dinine girdiğinizi ve müşriklerle savaştığınızı bize bildirdi. [24]
Eğer siz iyileşir, Allah’a ve Resûlüne itaat ederseniz, namazı kılarsanız, zekat verirseniz, ganimetlerden Allah’a ait beşte biri, Resûlullahın hissesini ve kendisine seçilip verilecek şeyi ve mü’min-ler üzerine farz kılınan sadakayı, [25] kaynak suların suladığı ve göğün suladığı şeylerin de uşrünü ve ortaklık suyun nöbet gününde veya kuyu ile havuz arasına kovadan akan suyun suladığı şeylerin de yanm uşrünü verirseniz, [26] Yüce Allah sizi doğru yoluna koymuş bulunur. [27]
Zekat olarak da:
Her kırk devede üç yaşına basmış bir dişi deve,
Her otuz devede üç yaşına basmış bir erkek deve,
Her beş devede bir koyun veya keçi,
Her on devede iki koyun veya keçi,
Her kırk sığırda iki yaşına basmış erkek veya dişi bir dana,
Her otuz sığırda bir yaşına basmış erkek veya dişi bir dana,
Her kırk koyunda kendi başına yayılır bir koyun veya keçi vermeniz gerekir ki, Allah bunu mü’min-lere farz kılmıştır.
Kim hayrını arttırırsa, onu kendi lehine arttırmış olur.
Bu farizayı eda eden, Müslümanlığına şehadet getiren, müşriklere karşı mü’minlere yardım eden kimse mü’minlerdendir.
Kendisi mü’minlerin yararlandıklarından yararlanır, onların mükellef bulundukları vazifelerle de mükellef bulunur.
Onun için, Allah’ın himayesi ve Resûlünün himayesi vardır.
Yahudilerden veya Nasrânîlerden Müslüman olanlara gelince:
Onlar da, Müslümanların yararlandıklarından yararlanır, onların mükellef bulundukları vazifelerle mükellef bulunurlar.
Yahudilik veya Nasranîliklerinde kalanlar ise, dinlerinden zorla döndürülmezler.
Kendilerinden erkeklik çağına eren her erkek veya kadın veya hür veya köle Meâfirî (Yemen elbisesi) veya bunun dengi bir elbisenin kıymetine göre tam bir dinar cizye ödemekle mükellef tutulur.
Bunu Resûlullaha ödeyen kimse Allah’ın himayesinde ve Allah’ın Resûlünün himayesinde bulunur.
Kim bunu reddederse, o, Allah’ın ve Allah’ın Resûlünün düşmanıdır.
Sonra şunu da bilesiniz ki; Allah’ın Resûlü Muhammed Peygamber, Zür’a Zf Yezen’e, ‘Elçilerim Muaz b. Cebel, Abdullah b. Zeyd, Malik b. Ubâde, Ukbe b. Nemr, Malik b. Mürre ve arkadaşları size geldiği zaman kendilerine iyi davranmanızı tavsiye ederim. Size bağlı yerlerin cizye ve sadakalarından yanınızda toplananları elçilerime teslim edesiniz. Onların âmirleri Muaz b. Cebel’dir. Elçilerim ancak hoşnut olarak döndürüleceklerdir,’ diye haber göndermiştir.
Sonra şunu da bilesiniz ki; Muhammed, Allahtan başka ilah olmadığına ve kendisinin de Allah’ın kulu ve resûlü olduğuna şehadet eder.
Malik b. Mürretü’r-Rahâvî’nin bana söylediğine göre; H i my eril erden İslâmiyete ilk giren sen imişsin ve müşrikleri öldürmüşsün. Seni hayırla müjdelerim ve Himyerîlere hayırlı olmanı sana emrederim.
Birbirlerinize karşı ne hainlik ediniz, ne yardımlaşmayı kesiniz.
Allah’ın Resûlü, hem zenginlerinizin, hem de fakirlerinizin dostu ve yardımcı sı dır.
Sadaka ve zekat, ne Muhammed için, ne de onun ev halkı için helâl değildir.
O, ancak Müslümanların fakirlerine ve yolculara mahsustur.
Malik, haberin eriştirilecek olanlarını bana eriştirdi ve gizlenecek olanlarını da gizledi.
Kendisine hayırlı olmanızı, iyi davranmanızı size emrediyorum.
Ben size iyi adamlarımdan, onların din ve ilim sahibi olanlarından göndermiş bulunuyorum.
Kendilerine hayırlı olmanı ve iyi davranmanı sana emre.ciiyapjm. Çünkü, onlar adamlarımın ağızlarına bakılır, sözleri dinlenir kişileridir.
Allah’ın selameti, rahmet ve bereketleri üzerinize olsun.” [28]
ZÎYezen, 33 deveye satın almış olduğu birtakım elbiseyi Peygamberimiz Aleyhisselama hediye etmiştir. [29]
Hemdan Temsilcilerinin Medine’ye Gelip Müslüman Olmaları
Başlıca Hâşid ve Bekfl diye anılan iki büyük kabileden ünetniş bulunan Hemdan oğullarının soyları; Hemdan b. Malik, b. Zeyd, b. Evsele, b. Rebia, b. Hıyar, b. Malik, b. Zeyd, b. Kehlan, b. Sebe1, b. Yeşcüb, b. Ya’rüb, b. Kahtan’dır. [30]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hicretin 9. yılında Ramazan ayında Tebük’ten döndüğü sırada idi ki[31] Hemdan’dan: [32]
1. Dımam b. Malik’ü’s-Selmânî,
2. Malik b. Nemat Ebu Selm Zü’l-Mi’şâr,
3. Malik b. Eyfa1,
4. Umre b. Malikü’l-Harîff,
5. Hamza b. Malik Zü’l-Miş’arldan[33] mürekkep bir heyet, gelip Peygamberimiz Aleyhisselamla görüştüler. [34]
Heyete Dımam b. Malik başkanlık ediyordu. [35] Heyet üyeleri, üzerlerine Yemen kumaşından elbise giymişlerdi. [36]
Kısa elbiselerinin[37] etekleri ve ceplerinin ağızları atlastan sırmalı idi. [38]
Başlarına Aden bezinden sarıklar sarmışlardı.
Bindikleri develer Mehre ve Erhab kabilelerinin iyi cins develerindendi. Develerin üzerlerinde ağaçtan yapılmış semerler vardı . [39]
Malik b. Nemat, iyi bir şairdi. Güzel ve düzgün söz söylerdi. [40]
Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde ayağa kalkıp: [41]
“Yâ Rasûlallah! Bunlar seni selamlarlar! [42]
Şehirlisi ve göçebesiyle[43] Hemdanların eşrafındandırlar! [44]
Kendileri İslâm bağlarıyla bağlandılar.
Deve ve at sahipleri olan HarîT, Yam ve Şâkir kabilesi adına tâ Yemen diyarından genç develer üzerinde sana koşup geldiler.
Onları Allah hakkında kınayıcı kınayışıyla kınama, azarlama! [45]
Kendileri, Resûlullahın davetine icabet ettiler. Önlerinde kurbanlar kesilen putlardan aynldılar. [46]
Onlar; ahidlerini, sözlerini, dağlar yerinde durduğu ve Sela1 mevkiinde ceylan yavruları gezip tozduğu sürece bozmazlar!” dedi. [47]
Müslüman oldular.
Allah onlardan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Hemdanlar, yardıma koştukları ve sıkıntılara sabredip katlandıkları müddetçe ne güzel kabiledirler!
İslâm ebdâl ve evtâdı da onlardandır, onların içindedir!” buyurmuştur. [48]*
Ebdâl; Yüce Allah’ın yeryüzündeki seçkin kullarından yetmiş kişilik bir cemaat olup, onlardan kırkı Şam ülkesinde, otuzu da diğer ülkelerde bulunurlar.
İçlerinden biri öldüğü zaman, insanlar arasından biri seçilip onun yerine geçirilir.[49]
Hz. Ali, ‘Resülullah Aleyhisselam dan ‘Ebdâl, Şam’da olurlar ve kırk kişidirler. Onlardan birisi öldüğü zaman, Allah onun yerine başka birini geçirir. Allah, onların duasıyla yağmur yağdırır, düşmanlara karşı mü’minlere onların duasıyla yardım yapar. Şam halkından azabı onların duasıyla kaldırır!’ buyurduğunu işittim” demiştir.[50]
Veted kelimesinin çoğulu olan Evtâd da, lügatta kazık demektir ki, birşeyi ayakta tutmaya, berkiştirmeye sebep olur.[51]
Tasavvufta ise; Allah’ın velf kullarından dört kişi olup, her biri dünyanın şark, garb, şimal, cenub gibi dört cihetinden bir cihette bulunur.[52]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hemdanlar İçin Yazı Yazdırışı ve Malik b. Nemat’ı Vali Tayin Edişi
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hemdanların kendilerine ayrılıp verilmesini istedikleri arazi hakkında bir yazı yazdırdı.[53]
Peygamberimiz Aleyhisselam, yazdırdığı yazısında şöyle buyurdu:
“B ismi İlâhirrahm ânirrahîm
Bu, Muhammed Resûlullah tarafından Harîf[54] kabilesi şehri, Cenâb-ı Hadb ve Hafâfü’r-Reml beldeleri halkı için, elçileri Zü’l-Mi’şâr Malik b. Nemat ve kavminden Müslüman olanlarla gönderilen yazıdır:
Onlar namaz ki İdiklan ve zekat verdikleri müddetçe yüksek ve alçak yerler kendilerinin olup, oralardaki mugaylan ağaçlarının meyvelerini yiyebilir ve hayvanlarını da oralarda serbestçe yayabilirier. [55] Bu hususta onlar için Allah’ın ahdi ve Resûlünün himayesi vardır.
Muhacirlerle Ensar onların şahitleridir.”
Bu yazı, Ebu’l -Münzir Hişam b. Muhammed b. Sâibu’l-Kelbî (vefatı: 204 H.) zamanında Hemdanların elinde bulunuyordu. [56]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Malik b. Nemat’ı kavminden Müslüman olanların üzerine vali tayin etti. [57]
[1] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 8, s. 38.
[2] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 401, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1952, İbn E ar, Usdu’l-gâbe, c. 7, s. 384, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 489.
[3] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1 953, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 7, s. 384.
[4] İbn Sa’d, Tabakât, c. 8, s. 38.
[5] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 7, s. 384.
[6] İbn Sa’d, c. 8, s. 38, Taberî, Târih, c. 3, s. 155, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1953, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 291.
[7] Taberî, c. 3, s. 155, İbn AMIberr, c. 4, s. 1953, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 291.
[8] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 489.
[9] İbn Sa’d, c. 8, s. 380, Taberî, c. 3, s. 155, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1953, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 291.
[10] İbn Sa’d, c. 8, s. 38-39, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1952, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 291.
[11] İbn Sa’d.c. 8, s. 38, İbn Hacer, c. 4, s. 489, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 2, s. 140.
[12] İbn Sa’d, c. 8, s. 39, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1952, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 7, s. 384.
[13] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 401.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/369-370.
[14] Ibn Kuteybe, Kitâbu’l-maârif, s. 46-47.
[15] Yâkût. Mu’cemu’l-büldân.c^.s. 307.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/370.
[16] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 282.
[17] İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 282-283.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/370-372.
[18] İbn Sa’d, c. 1, s. 356, Taberî, TâriVı.c. 3, s. 153.
[19] İbn İshak.İbnHişam, Sîre,c.4, s. 235, İbn Sa’d, c. 1, s. 356, Taberî, c. 3, s. 153.
[20] İbn Sa’d, c. 1, s. 356.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/373.
[21] İbn İshak.İbnHişam, c. 4, s. 235, İbn Sa’d, c.1 , s. 356, Belâzurî, Fütûhu’l-büldân, c. 1, s. 85, Taberî, c. 3, s. 153.
[22] İbn İshak.c.4, s. 235, İbn Sa’d, c. 1, s. 356.
[23] İbn İshak.c.4, s. 235, Taberî, c. 3, s. 153.
[24] İbn İshak, c. 4, s. 235, İbn Sa’d, c. 1, s. 356, Taberî, c. 3, s. 153.
[25] İbn İshak.c.4, s. 235-236, İbn Sa’d, c.1, s. 356, Belâzurî, c. 1, s. 85, Taberî, c. 3, s. 153.
[26] İbn İshak,c.4, s. 236, Belâzurî, c. 1, s. 85, Taberî, c. 3, s. 153.
[27] İbn İshak.c.5, s. 235, İtan Sa’d, c. 1, s. 356, Belâzurî, c. 1, s. 85, Taberî, c. 3, s. 153.
[28] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 236-237, Taberî, Târîh, c. 3, s. 146, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 5, s. 75-76, Diyârbekrf, Târîhu’l-hamîs, c. 2, s. 138, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 3, s. 262-263.
[29] Ahmedb. Hanbel. Müsned. c. 3. s. 221. Ebu’l-Fidâ. c. 5. s. 76.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/373-375.
[30] İbn Hazm, Cemhere, s. 329, 392, 475.
[31] İbn İshak, c. 4, s. 244, İbn Abdi Rabbih, Ikdu’l-ferfd, c. 1, s. 1 34, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1360, İbn Esir, Usdu’l-gâbe, c. 5, s. 51, İbn Kayyım, Zâdü’l-mead, c. 3, s. 42.
[32] İbn İshak, c. 4, s. 244, İbn Abdi Rabbih, c. 1, s. 134, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1360, İbn Esîr, c. 5, s. 51, İbn Kayyım, c. 3, s.42.
[33] İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 341, İbn Esîr, c. 5, s. 51.
[34] İbn İshak, c. 4, s. 244, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1360, İbn Esir, c. 5, s. 51.
[35] Yâkûbf, Târih, c. 2, s. 79.
[36] İbn İshak, c. 4, s. 244, İbn Sa’d.c.1, s. 341, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1360, İbn Esîr, c. 5, s. 51, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 245, İbn Kayyım , c. 3, s. 42.
[37] Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 3, s. 264.
[38] İbn Şa’d, c. 1, s. 341.
[39] İbn İshak, İbn Hişam.Sîre, c. 4, s. 244, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1360, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c.5, s. 51, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 245, İbn Kayyım, Zâdü’l-mead, c. 3, s. 42.
[40] İbn Atıdilberr,c.3,s. 1360-1361, İbn Esîr, c. 5, s. 51 , İbn Kayyım, c. 3, s. 42.
[41] İbn İshak, c. 4, s. 244.
[42] İbn Abdi Rabbih, Ikdu’l-ferfd, c. 1, s. 134.
[43] İbn İshak, c. 4, s. 244, İbn Abdi Rabbih, t 1, s. 134.
[44] İbn İshak, c. 4, s. 244.
[45] İbn İshak, c. 4, s. 244, İbn Abdi Rabbih, c. 1, s. 134.
[46] İbn İshak, c. 4, s. 244.
[47] İbn İshak, c. 4, s. 244.
[48] İ bn Sa’d, Taba kâtü’l -kübrâ, c. 1 , s. 341, İ bn E sfr, c. 2, s. 57.
* Ebdâl; Allah’ın çok ibadet edici, evliya kulları olup, onlardan birisi öldüğü zaman yerine başka birisi geçirildiği için, kendilerine Ebdâl adı verilmiştir (İbn Esîr, Nihâye, c. 1, s. 107).
[49] Ffruzâbâdf, Kâmûsu’l-muhft, c. 3, s. 344.
[50] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 112.
[51] Ffruzâbâdf, Kâmûsu’l-muhft, c. 1, s. 356.
[52] Muhyiddin b. Arabf, Istılâhâtu’s-Sûfiyye, s. 4, Seyyid Şerif, Ta’rffât, s. 26.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/376-377.
[53] İbn Abdilberr, Istiâb, c. 3, s. 1360, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 5, s. 51 İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 246, İbn Kayyım,Zâdü’l-mead, c. 3, s. 42.
[54] İbn Sa’d’a göre; Harff, Yam, Şâkir [c. 1, s. 341].
[55] İbn İshak.c.4, s. 245, İbn Abdi Rabbih, Ikdu’l-ferîd, c. 1, s. 134.
[56] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 5, s. 52.
[57] İbn Abdilberr. c . 3. s. 1360-1361. İbn Esîr. c. 5. s. 51.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/378.