Benî Fezâre Temsilcilerinin Medine’ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Benî Fezârelerin Kimlikleri ve Konak Yerleri
Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Fezâreler İçin Yağmur Duası Edişi
Benî Ukayllardan Bazı Kişiler ve Temsilciler Gelişi
Beni Ukaylların Kimlikleri ve Yurtları
Benî Ukayllardan Medine’ye Kimler ve Ne Zaman Gelmeye Başladılar?
İkâl, Husayn b. Muallâ ve Zü’l-Cevşen’in Müslüman Oluşları
Benî Ukayl Hey’etinin Gelip Müslüman Oluşu
Lakît b. Âmir’le Nehîk b. Âmir’in Müslüman Oluşu
Benî Mürre Temsilcilerinin Medine’ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Benî Dâr Temsilcilerinin Medine’ye Gelip Müslüman Olmaları
Benî Dârların Kimlikleri ve Yurtları
Hâni’ b. Habib’in Peygamberimiz Aleyhisselama Getirdiği Hediyeler
Benî Dâr Temsilcilerinin İsteklerini Peygamberimiz Aleyhisselama Bildirmeleri
Peygamberimiz Aleyhisselamın Dârîlere İstedikleri Köyleri Bağışlayıp Ellerine Ferman Yazısı Vermesi
Kelb Kabilesi Halkından Bazılarının Medine’ye Gelip Müslüman Olmaları
Kefbferin Kimlikleri
Abd b. Amr ile Âsım’ın Medine’ye Gelip Müslüman Oluşu
Hârise ile Hamel’in Medine’ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Benî Kilabların Müslüman Oluşu
Benî Kilabların Kimlikleri ve Yurtları
Dahhâk b. Süfyan’ın Benî Kilablara Gönderilişi
Benî Kilab Temsilcilerinin Medine’ye Gelişi
Benî Ruas b. Kilablardan Amr b. Malik ile Babasının Müslüman Olmaları ve Kavimlerini Müslümanlığa Davet Etmeleri
Benî Bekkâ Temsilcilerinin Medine’ye Gelişi
Benî Bekkâların Kimlikleri ve Medine’ye Onlardan Kimlerin ve Ne Zaman Geldikleri
Benî Tücîb Heyetinin Medine’ye Gelişi
Benî Tücîblerin Kimlikleri ve Yurtları
Benî Tücîb Heyetinin Sayıları ve Medine’ye Geliş Tarihleri
Benî Kuşeyr Temsilcilerinin Medine’ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Benî Kuşeyrlerin Kimlikleri, Yurtları, Kendilerinin Ne Zaman ve Nasıl Müslüman Oldukları
Benî Hilallerden Bazı Kişilerin Medine’ye Gelip Müslüman Olmaları
Benî Hilallerin Kimlikleri
Kabîsa b. Muhârık’ın Dilekleri ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Ona Tavsiyeleri
Ziyad b. Abdullah’ın Medine’ye Gelip Hz. Meymûne’nin Evine İnişi
Benî Tağlib Heyetinin Medine’ye Gelişi
Benî Tağiibierin Kimtififeri,Yurtfan ve Heyetlerinin Medine’ye Geiiş Tarihi
Benî Behrâ Heyetinin Medine’ye Gelip Müslüman Oluşu
Benî Behrâların Kimlikieri, Yurtları ve Medine’ye Geliş Tarihleri
Benî Züheyr b. Ukayşların Müslüman Oluşu
Benî Züheyr b. Ukayşların Kimlikleri
Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Züheyr b. Ukayşların Elinde Bulunan Mektubunun Yıllarca Sonra Okutturuluşu
Peygamberimizin Benî Hadeslerden Müslüman Olanlara Mektubu
Benî Hades ferin Soy fan
Hades Sözünün Mânâsı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Mektubu
Benî Bekr b. Vâillerin İslâmiyete Davet Edilişi
Benî Bekrlerin Soyları
Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Bekr b. Vâilleri İslâmiyete Mektupla Davet Edişi
Mektubun Mersed b. Zabyan Eliyle Götürülüşü ve Benî Dubay’alardan Bir Adama Okutturuluşu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zübeyr b. Avvam’a Medine’de Verdiği Yer Hakkında Ferman Yazısı
Baş Münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl’ün Hastalanışı ve Ölüşü
Peygamberimiz Aleyhisselamın Gömleğini Baş Münafıka Vermesinin ve Cenaze Namazını Kıldırmasının Hikmeti
Abdullah b. Übeyy b. Selûl’ün Kızı Cemile’ye Babasından Dolayı Ensar Kadınlarının Başsağlığı Dilemeye Gitmeleri
İSLÂMİYET ARABİSTAN’DA YAYILIYOR
Benî Fezâre Temsilcilerinin Medine’ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Benî Fezârelerin Kimlikleri ve Konak Yerleri
Benî Fezârelerin soyları; Benî Fezâre b. Zubyân, b. Reis, b. Gatafan, b. Sa’d, b. Gays, b. Aylan, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan’dır.[1]
Benî Fezânelerin konak yerleri de Necd ve Vâdil-kurâ idi. [2]
Benî Fezâre temsilcileri Hicretin 9. yılında Ramazan ayında Peygamberimiz Aleyhisselamin Tebük’ten dönüşünden sonra, içlerinde Hârice b. Hısn, Hürrb. Kays b. Hısn’ın da bulunduğu ondan fazla kişilik bir kafile halinde ank develer üzerinde Medine’ye geldiler ve Müslüman olduklarını söylediler. [3]
Remle binti Hâris’in konağına indirilip ağıriandılar. [4]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara yurtlarının durumunu sordu.
İçlerinden birisi:
“Yâ Rasûlallah! Ülkemiz kuraklık yılına rastladı, hayvanlarımız kırıldı, kıtlık her tarafımızı sardı. Çoluk-çocuklarımız aç kaldı. Bizim için Rabbine dua et. [5] Bizim için Rabbin katında sen şefaatçi ol. Senin katında da bizim için Rabbin şefaatçi olsun” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Sübhânallah! Bu sözünden dolayı sana yazıklar olsun! İzni olmadan Rabbimizin katında ben mi şefaatçi olacağım? İzni olmadan Rabbimizin katında kim şefaat edebilir? O Rabbimizin ki, kendisinden başka ilah yoktur. O, en yüce ve en büyüktür. O’nun kürsiyy-i ilmi gökleri ve yeri kucaklamıştır. Hiç şüphesiz, Yüce Allah sizin kuraklıktan sıkılıp ferahlığa kavuşmanız için gülüp duruyordun Yağmurunuz yaklaşmıştır!” buyurdu.
Çöl Arabi:
“Yâ Rasûlallah! Yüce Rabbimiz bize güler mi?” diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Evet!” buyurunca, çöl Arabi:
“Rabden gülmeyi yok etmememiz daha iyidir” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun bu sözüne güldü. [6]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Fezâreler İçin Yağmur Duası Edişi
Peygamberimiz Aleyhisselam minbere çıktı ve:
“Ey Allah’ım! Ülkelerini ve hayvanlarını sula! Rahmetini yay! Ölmüş beldeleri dirilt!
Ey Allah’ım! Sen bizi kıtlıktan kurtarıcı, güzel ve iyi sonuçlu, her yanı kaplayıcı, bol, iri damlalı, hiç zarar vermeyen, yararlı, sağnaklı bir yağmurla acele olarak sula!
Ey Allah’ım! Sen bizi rahmet olan su ile sula!
Azab olan, yıkan, batıran, yok eden su ile sulama!
Ey Allah’ım! Sen bizi yağmurla sula! Düşmanlara karşı bize yardım et!” diye dua etti. [7]
Altı gün, gökyüzü yağmurdan görünmez oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam minbere çıkıp:
“Ey Allah’ım! Üzerimize değil, çevrelerimize, tepelere, vadi içlerine, ağaçlık, ormanlık yerlere yağdır!” diyerek dua edince, bulutlar Medine’nin üzerinden elbise sıyrılıp çıkarılıp dürülür gibi çıkarıldı. [8]
Fezâre temsilcilerinin en genci olan Hürrb. Kays, Uyeyne b. Hısn’ın kardeşinin oğlu olup, [9] diyanet ve fazilet sahibi. [10] salih bir gençti. Ehl-i Kur’ân arasında idi. [11] Kendisi; Musa Aleyhisselamla Hızır Aleyhisselam arasında geçtiği bilinen ve Kur’ân-ı Kerîm’de temas buyurulan yoldaşlık hadisesindeki Musa Aleyhisselamın Musa adındaki bir adam olduğunu iddia eden Nevfelü’l-Bikâlî’nin görüşünü benimseyip Hz. Abbas’la tartışmaya girişecek kadar bilgili idi.
Günümüzde de bu husustaki yanlış görüşü bir konferansında savunanlar bize meslek öğretmenleri tarafından haber verilmiş ve görüşümüz sorulmuş olduğundan, o sırada yazmakta bulunduğumuz Hürr
b. Kays bahsi münasebetiyle Kütüb-ü Sitte’den bazılarında yer alan hadis-i şerifin hem mealini, hem bulunduğu cilt ve sahifeleri göstermiştik. (Bkz. İslâm Tarihi: Hz. Muhammed Aleyhisselam ve İslâmiyet, c.9/16, s. 337-346.[12]
Benî Ukayllardan Bazı Kişiler ve Temsilciler Gelişi
Beni Ukaylların Kimlikleri ve Yurtları
Benî Ukayl b. Ka’b, b. Rebia, b.Âmir, b. Sa’saatü’l-Adnanîlerin[13] oymaklarından en önemlileri:
1. Beni Ubâde b. Ukayl,
2. Benî Müntefık b. Âmir b. Ukayl,
3. Benî Hafâce b. Amr b. Ukayl oymakları dır. [14]
Benî Ukayl I arın yurtları Bahreyn olup, orada birçok Arap kabileleriyle birlikte otururlardı. Orada oturan kabilelerin en büyüğü Benî Ukayllarla Benî Tağlîbler ve Benî Süleymlerdi.
Çokluk ve güçlülük bakımından Benî Tağlîbler hepsine hâkim durumda idi.
Sonradan, Benî Ukayllarla Benî Tağlîbler birleşerek Benî Süleymleri Bahreyn’den sürüp çıkardılar.
Benî Ukayllarla Benî Tağlîbler, aralarında anlaşmazlığa düşünce de, Benî Tağlîbler Benî Ukaylları Bahreyn’den çıkarıp Irak’a doğru sürmüşlerdir. [15]
Benî Ukayllardan Medine’ye Kimler ve Ne Zaman Gelmeye Başladılar?
Peygamberimiz Aleyhisselam; Mekke’yi fethettikten ve Hicretin 9. yılında Tebük’ten döndükten ve Sakîfler Müslüman olduktan sonra Medine’ye her taraftan Arap kabilelerinin heyetleri gelmeye başladığı sıralarda. [16] Benî Ukayllardan Ebu Harb b. Huveylid b.Âmir b. Ukayl da, Peygamberimiz Aleyhisselamin yanına geldi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona Kufân-ı Kerîm okudu ve İslâmiyeti anlattı.
Ebu Harb:
“Vallahi, sen ya Allah’a, ya da Allah’a kavuşana kavuşmuşsundur! Sen öyle sözler söylüyorsun ki, doğrusu, biz onun gibi güzelini işitmemişizdir. Fakat, senin beni davet ettiğin şeyler üzerinde bulunduğun din hakkında ok falımı bir çekeyim bakayım!” dedi.
Fal okunu çekti, küfür oku çıktı!
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselama:
“İşte, çıkanı gördün ya!” dedikten sonra, kardeşi İkâl b. Huveylid’in yanına döndü ve ona:
“Hayrı az olasıca! Sen de Muhammed b. Abdullah’ın yanına varsaydın, kendisi seni de İslâm dinine davet etseydi, sana Kur’ân okusaydı, olmaz mıydı? Eğer ben Müslüman olsaydım, bana Akik’i vermiş gitmişti!” dedi.
İkâl:
“Vallahi Muhammed’in sana ayınp vereceğinden, ben daha çok ayırabilirim!” dedikten sonra, atına binip Akik’in alt tarafını mızrağıyla çizerek aldı. Oranın içinde kaynak suyu bulunuyordu.[17]
İkâl, Husayn b. Muallâ ve Zü’l-Cevşen’in Müslüman Oluşları
İkâl, bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi. Peygamberimiz Aleyhisselam Müslüman olmasını ona teklif etti ve:
“Muhammed’in Resûlullah olduğuna şehadet eder misin?” diye sordu.
İkâl:
“Ben, Hübeyre b. Nüfâda b. Muâviye b. Ubâde b. Ukayl’ın Kameyleban Günü ne güzel süvari olduğuna şehadet ederim!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Muhammed’in Resûlullah olduğuna şehadet eder misin?” diye tekrar sordu.
İkâl:
“Halis olanın köpük altında bulunduğuna şehadet ederim!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, üçüncü kez:
“Muhammed’in Resûlullah olduğuna şehadet eder misin?” diye sorunca, İkâl şehadet getirip Müslüman oldu.
Husayn b. Muallâ b. Rebia b. Ukayl ile Zü’l-Cevşenü’d-Dıbâbiyyi’l-Âmirî de, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek Müslüman oldular.[18]
Zü’l-Cevşen iyi bir şair idi, ismi Şurahbil idi. [19] Kendisi Bedir savaşından sonra müşrik olarak Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip bir at hediye etmek istemiş, Peygamberimiz Aleyhisselam onun hediyesini kabule yanaşmamıştı. Kendisine:
“Ey Zü’l-Cevşen! Şu işe, İslâmiyete ilk girenlerden olman sana gerekmez miydi?!” diye sormuş, Zü’l-Cevşen:
“Hayır!” demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Seni buna girmekten alıkoyan nedir?” diye sorunca, Zü’l-Cevşen:
“Gördüm ki, kavmin seni yalanladı. Sana olanca işkenceyi yaptı. Seni Mekke’den çıkardı ve seninle savaştı.
Senin onlara ne yapacağına bakacağım! Eğer sen onlara galebe çalarsan sana iman edecek ve tâbi olacağım. Eğer onlar sana galebe çalarlarsa sana tâbi olmayacağım!” demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Onların Bediide nasıl vurulup yere serildikleri haberi sana erişmedi mi?” diye sormuş, Zü’l-Cevşen:
“Erişti!” demişti. [20]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Bu, senin için, doğru yolu göstermeye yeterdi!” buyurmuş, [21] Zü’l-Cevşen:
“Kabe’ye ve bakanlarına da galebe çalarsan?” demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Eğer yaşarsan bunu da görürsün!” buyurduktan sonra, “Ey Bilal! Adamın heybesini al! Medine hurmasından ona azık koy!” demiş, Zü’l-Cevşen dönüp yurduna giderken de:
“O, Benî Âmirlerin iyi süvarilerindendir!” buyurmuştu.
Zü’l-Cevşen der ki:
“Vallahi, ev halkımla birlikte çukur yurdumuzda bulunduğumuz sırada birbinitli çıkageldi. [22]
Ona:
‘Nereden geliyorsun?’ diye sormuştum.
‘Mekke’den!1 demişti.
‘Ne haber var? [23] Halk ne yapıyor?1 diye sormuştum.
‘Vallahi Muhammed Kabe’ye ve bakıcılarına galebe çalmış bulunuyor!'[24] deyince:
‘Anam beni vitirsin! Keşke o zaman Müslüman olsaydım, muhakkak, Hîreyi ister, kendime ayırttırır ve bağışlattırırdım!’ demiştim.” [25]
Benî Ukayl Hey’etinin Gelip Müslüman Oluşu
BenîUkayl b. Katılardan:
1. Rebi1 b. Muaviye,
2. Mutarrifb. Abdullah,
3. Enes b. Kays, b. Müntefık, b. Âmir, b. Ukayl da gelip Peygamberimiz Aleyhisselama bey’at ettiler, Müslüman oldular.
Bunlar, kavimlerinden, geridekiler adına da bey’atta bulundular.
Peygamberimiz Aleyhisselam bunlara Benî Ukaylların sulan ve hurma bahçeleri bulunan Akik arazisini verdi. Onlar için bu hususta kırmızı bir deri üzerine yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu: “Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu, Allah’ın Resûlü Muhammed’in Rebi1, Mutarrif ve Enes’e verdiği yazıdır: Namaz kıldıkları, zekat verdikleri, söz dinledikleri ve itaat ettikleri müddetçe onlara Akik’i vermiştir. Bununla, onlara bir Müslümanın hakkı verilmiş değildir.” Bu yazı, Mutarrif’in elinde kaldı. [26]
Lakît b. Âmir’le Nehîk b. Âmir’in Müslüman Oluşu
E bu Rezîn Lakît b. Âmir, b. Müntefık, b. Âmir, b. Ukayl ile arkadaşı NehîK b. Asım, b. Malik, b. Müntefık da temsilci olarak Medine’ye gelmişlerdi.
Bunlar, sabah namazından sonra Peygamberimiz Aleyhisselamla buluştular.
O sırada Peygamberimiz Aleyhisselam Kıyamet, öldükten sonra dirilme, Cennet ve Cehennem… gibi birçok konularda Müslümanları uyarıcı açıklamalar yapmakta idi.
E bu Rezîn Lakît:
“Yâ Rasûlallan! Sana hangi şey üzerine bey’at edeyim?” diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam elini uzattı ve:
“Namaz kılmak, zekat vermek, müşriklerden ayrılmak, Allah’a hiçbir şeyi eş ortak koşmamak üzere bey’at et!” buyurdu. [27]
Ebu Rezîn Lakît b. Âmir, kavmi adına da Peygamberimiz Aleyhisselama bey’at etti. [28]
Lakît:
“Yâ Rasûl ali ah! Allah ölüleri nasıl diriltir?” diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
“Senin yerlerinden kuraklığa uğramış bir yere vardığın, sonra da oraya bolca sulandığı ve otlandığı bir sırada uğradığın oldu mu?” diye sordu.
Lakît:
“Evet! Oldu!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“İşte, ölülerin diriltilmesi de böyledir” buyurdu.
Lakît:
“Yâ Rasûlallah ! İman nedir?” diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, kendisinin bir olup şeriki olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet etmen, Allah ve Resûlü sana herşeyden daha sevgili olmak, ateşte yanman Allah’a şerik koşmandan sana daha sevgili gelmek, hoşlanmadığından ancak Yüce Allah için hoşlanmaman! İşte böyle olduğun zamandırki, çoksıcak birgünde su damlalarının susamışın boğazından girdiği gibi, iman da senin kalbine girer!” buyurdu.
Lakît:
“Yâ Rasûl ali ah! Ben mü’min olduğumu nasıl bilirim?” diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Şu ümmetimden bir kul, bir iyilik işler, onun iyilik olduğunu bilir, Yüce Allah da o kulunu bu iyiliğinden dolayı hayırla mükâfatlandırırsa; bir kul bir günahı işlemez, onun günah olduğunu bilir, Yüce Allah’tan yarlıganmak diler ve kendisini Allah’tan başkasının yarlıgamayacağını, ancak Allah’ın yarlı-gayacağını bilirse, işte o kul mü’mindir” buyurdu.
Lakît:
“Yâ Rasûl ali ah! Yüce Rabbimiz, göklerle yeri yaratmadan önce nerede bulunuyordu?” diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ne üzerinde hava, ne altında hava bulunmayan Amâ’da idi.
Sonra, su üzerinde Arşını yarattı” buyurdu. [29]
Lakît:
“Yâ Rasûl ali ah! Senin yanında gayb ilimlerinden birşeylervar mı?” diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, güldü ve:
“Senin Yüce Rabbin, gayb haberlerinden beş şeyin anahtarlarını esirgedi, hiç kimseye vermedi. Onları, Allah’tan başka kimse bilemez!” buyurdu ve elini beş parmağına işaret etti.
Lakît:
“Nedir onlar?” diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“1. Ne zaman öleceğini bilme ilmidir ki, hiçbiriniz onu bilemezsiniz.
2. Meni ilmidir ki, dölyatağında bulunduğu zaman onun ne olacağını Allah bilir, siz bilemezsiniz.
3. Yarın ne olacağını bilme ilmidir ki, sen ne tadacaksın bilemezsin.
4. Yağmurun yağacağı gün ilmidir ki, üzerinize kuraklık ve kıtlık çöker de, Allah güler. Bilinir ki, yağmurunuz, yardım olunmanız çok yaklaşmıştır” buyurdu.
Lakît:
“Rabden gülmeyi yok etmeyelim daha iyi!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“5. Bir de Kıyamet günü ilmidir” buyurdu. [30]
Peygamberimiz Aleyhisselam, en-Nazîm adıyla anılan suyu Lakît’a verdi. [31]
Benî Mürre Temsilcilerinin Medine’ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hicretin 9. yılında Ramazan ayında Tebükten Medine’ye döndükten sonra, Benî Mürrelerin 13 kişilik temsilcileri, başlarında Haris b. Avf olduğu halde Medine’ye geldiler ve:
“Yâ Rasûlalları! Biz senin kavminden ve aşiretindeniz, biz Benî Lüeyy b. Gâliblerdeniz!” dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, gülümsedi ve Haris b. Avf’a:
“Ev halkını nerede bıraktın?” diye sordu.
Haris b. Avf:
“Selah’ta!” dedi. [32]
Selah; Hayber’in alt tarafında bir yer ve Benî Kilablara ait bir sudur. [33]
Haris b. Avf, daha önce Medine’ye gelip Müslüman olmuş ve Benî Mürreleri İslâmiyete davet etmek üzere bir Ensârî ile birlikte onlara gönderilmişti.
Benî Mürreler Ensârîyi şehit etmişler, Haris b. Avf’m onu korumaya gücü yetmemişti. [34]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Mürre temsilcilerine:
“Yurdunuz nasıldır?” diye sordu.
Haris b. Avf:
“Vallahi, biz kuraklığa ve kıtlığa uğradık. [35]
Mallarımızın (hayvanlarımızın) soluyacak nefesleri kalmadı. [36]
Bizim için Allah’a dua et!” dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ey Allah’ım! Onları yağmurunla sula!” diyerek dua etti. [37]
Benî Mürre temsilcileri, Medine’de birkaç gün oturduktan sonra, yurtlarına dönüp gitmek istediler.
Peygamberimiz Aleyhisselamla vedalaşmaya geldiler. [38]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Haris b. Avf’ı Benî Mürrelere vali tayin etti.[39]
Temsilcilere bahşişlerini vermesi için, Bilal-i Habeşî’ye emretti.
O da, temsilcilerden her birine bahşiş olarak onar ukiyye, Haris b. Avf’a da oniki ukiyye gümüş verdi.
Benî Mürre temsilcileri, yurtlarına döndükleri zaman, yağmur yağmış buldular. [40]
“Yağmurunuz ne zaman yağdı?” diye sorduklarında, Peygamberimiz Aleyhisselamın dua ettiği gün yağmurun yağmış olduğunu öğrendiler. [41]
Bundan sonra, Benî Mürrelerin yurtlarında ot ve su bolluğu oldu. [42]
Benî Dâr Temsilcilerinin Medine’ye Gelip Müslüman Olmaları
Benî Dârların Kimlikleri ve Yurtları
Benî Darlar, Kahtan’ın soyundan gelen Lahm kabilesinden idiler. [43] Dâr; Hâni1 b. Habib b. Numâre b. Lahm’ın oğludur. [44] Lahm’dan, başlıca şu oymaklar türemiştir:
1. Benî Dâr b. Hâni1, b. Habib, b. Numâre, b. Lahm,
2. Benî Nadr b. Rebia, b. Amr, b. Haris, b. Mes’ud, b. Malik, b. Amem, b. Numâre, b. Lahm,
3. Benî Râşide, b. Ezebb, b. Cezîle, b. Lahm,
4. Benî Hades, b. Üreyş, b. Cezîle, b. Lahm,
5. BenîZu’r b. Hucr, b. Cezîle, b. Lahm . [45]
Lahm’ın soyu da şöyledir: Lahm (Malik) b. Adiyy, b. Haris, b. Mürre, b. Üded, b.Zeyd, b. Yeşcüb, b. Arib, b. Zeyd, b. Kehlan, b. Sebe’, [46]
Lahmların yurdu; Şam’la Mısır arasındaki ülke idi. [47]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hicretin 9. yılında Ramazan ayında Tebükten Medine’ye döndükten sonra: [48]
1. Temim b. Evs b. Hârice,
2. Nuaym b. Evs b. Hârice,
3. Yezid b. Kays b. Hârice,
4. Fâke b. Numan b. Cebele,
5. Cebele b. Malik b. Saffiâre,
6. Ebu Hind b. Habib,
7. Tayyib b. Habbib
8. Hani’ b. Habib,
9. Uzeyr b. Malik,
10. Mürre b. Malik’ten oluşan on kişilik Benî Dâr heyeti Medine’ye Peygamberimiz Aleyhisselam m yanına gelerek Müslüman oldular. Yüce Allah hepsinden razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam, Tayyib’in adını Abdullah’a, Uzeyr’in adını da Abdurrahman’a çevirdi. [49]
Hâni’ b. Habib’in Peygamberimiz Aleyhisselama Getirdiği Hediyeler
Hâni’ b. Habib, Peygamberimiz Aleyhisselama bir tulum içki ile birkaç at ve altın sırmalı bir elbise hediye etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hediye edilen atlarla elbiseyi kabul edip elbiseyi Hz. Abbas’a verince, Hz. Abbas:
“Bunu ne yapacağım?” diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Altınını sök, kadınına zinet ya da geçimlik yap. Atlası da satıp parasını al!” buyurdu.
Hz. Abbas onu Yahudilerden bir adama sekiz bin dirheme sattı. [50]
Benî Dâr Temsilcilerinin İsteklerini Peygamberimiz Aleyhisselama Bildirmeleri
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Dâr temsilcilerine:
“Ne isterseniz isteyiniz!” buyurunca, temsilciler, Peygamberimiz Aleyhisselamin huzurundan ayrılıp, isteyecekleri şeyi aralarında konuşmak üzere bir yere çekildiler.
Temim ed-Dârî:
“Ben Beytü’l-Makdis ile oraya bağlı yerleri istememizi uygun görürüm” deyince, Ebu Hind:
“Bugün Beytü’l-Makdis Arap olmayanların mülkü değil midir?” diye sordu.
Temim ed-Dârî:
“Evet!” dedi.
Ebu Hind:
“Hal böyle olunca, orası Araplara nasıl mülk olur!” dedi.
Temim ed-Dârî:
“Öyle ise Beyt-i Cebrun’u ve oraya bağlı yerleri isteyelim” dedi.
Ebu Hind:
“Bu da pek büyük! Pek büyük istek!” dedi.
Temim ed-Dârî:
“Pekâlâ! Sen ne istememizi uygun görüyorsun?” diye sordu.
Ebu Hind:
“Ben öyle bir köy istemeyi uygun görürüm ki, orada kaleler yapalım ve İbrahim Aleyhisselamdan kalan şeyleri orada bulunduralım” deyince, Temim ed-Dârî:
“Sen çok yerinde ve uygun bir görüş ileri sürdün!” dedi.
Hemen Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna çıktılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ey Temim! Önce sen mi üzerinde karara vardığınız şeyi bana haber vermek istersin? Yoksa, onu size önce ben mi haber vereyim?” diye sordu.
Temim ed-Dârî:
“Hayır, yâ Rasûlallah! Önce sen haberver de imanımızı arttıralım!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ey Temim! Sen birşey diledin, Ebu Hind ise senin dilediğin şeyin başka türlüsünü diledi. Ebu Hind’in görüşü ne güzel görüştür!” buyurdu. [51]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Dârîlere İstedikleri Köyleri Bağışlayıp Ellerine Ferman Yazısı Vermesi
Temim ed-Dârî, Peygamberimiz Aleyhisselama:
“Bizim civarımızda Rumlara ait iki köy var ki, birine Habra, diğerine Beyt-i Aynun denir.
Eğer Allah sana Şam’ın fethini nasip ederse, bu iki köyü bana hibe et, bağışla!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Onlar senin olsun!” buyurdu. [52]
Temim Dârî:
“Öyleyse, bu hususta bana biryazı yaz!” dedi. [53]
Peygamberimiz Aleyhisselam bir deri parçası getirtip yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu:
“B ismi İlâhirrahm ân inanım
Bu, Allah’ın Muhammed Resûlullah’a yeryüzünü verdiği zaman Muhammed Resûlullah’ın Dârîlere Ayn-ı Habrun ile Beyt-i İbrahim arasında bulunanları temelli olarak bağışladığı hakkındaki yazıdır.
Buna, Abbas b. Abdulmuttalib, Cehm b. Kays ve Şurahbil b. Hasene şahittir.
Yazıyı Şurahbil b. Hasene yazdı.”
Peygamberimiz Aleyhisselam, yazdırdığı bu yazıyı alıp evine girdi.
Onu bir bez parçasının içine koyarak kıvırdı. Dışından bir kayışla bağlayıp iki kere düğümledi ve:
“Gerçekten, İbrahim’e insanların en yakını, herhalde, zamanında ona tâbi olanlar ile, şu peygamber ve şu iman edenlerdir. Allah bu iman edenlerin yârı ve yardım asıdır” (Âl-i İmran: 68) mealli âyetleri okuyarak onların yanlarına geldi. [54]
Ferman yazısını onlara verdi. [55]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Habra veya Habrun’u, Beyt-i Aynun’u ve İbrahim Aleyhisselam m mescidini Temim b. Evs ile kardeşi Nuaym b. Evs’e yazılı olarak tahsis etti. [56]
Habra veya Habrun, [57] Beytü’l-Makdis (Kudüs) karyelerinden olup, İbrahim Aleyhisselamın kabri orada bulunmakta ve Halilurrahman diye anılmaktadır.
İbrahim Aleyhisselamın zevcesi Hz. Sâre vefat ettiği zaman, onu gömmek üzere İbrahim Aleyhisselam orayı Safvan isimli bir adamdan elli dirheme satın almıştı.
Vefat ettiği zaman, İbrahim Aleyhisselam da oraya, Hz. Sâre’nin yanına gömülmüştü.
İshak Aleyhisselamın zevcesi de, sonradan İshak Aleyhisselam da, Yakub Aleyhisselam da.Yakub Aleyhisselamın zevcesi İlyâ da oraya gömülmüşlerdir. [58]
Aynun veya Heynun da, Habrâ ve Habrun gibi, Beytü’l-Makdis karyelerindendir. [59]
Dârîler, sonradan yine Medine’ye gelip Peygamberimiz Aleyhisselamdan yeniden biryazı istediler. Önceki yazıya göre yeniden yazılıp verilen yazıda şöyle buyuruldu:
“B ismi İlâhi rra hm ânirrahfm
Bu, Allah’ın Resûlü Muhammed’in Temim ed-Dârî ve arkadaşları için verdiği yazıdır:
Ben size Beyt-i Aynun’u, Habrun’u, Mertum’u, Beyt-i İbrahim’i ve içindekilerin hepsini, idareleriyle birlikte, kesin bir bağış olarak veriyorum. Onlara ve onlardan sonra gelenlere temelli teslim ediyorum.
Kim, bu yerlerde onlan incitir ve zararlandırırsa, Allah da onu zararlandırır.
Buna, Ebu Bekir b. Ebu Kuhâfe ve Ömer b. Hattab ve Osman b. Affan ve Ali b. Ebu Talib[60] ve Muaviye b. Ebu Süfyan şahittir ve bunu Muaviye[61] veya Ali b. Ebu Tâlib yazdı .” [62]
Peygamberimiz Aleyhisselamın bu hususta yazdırdığı bir yazıda da şöyle buyuruldu:
“B ismi İlâhi rra hm ânirrahîm
Bu, Resûlullah Muhammed tarafından Temim b. Evsü’d-Dârî (İbn Sa’d’a göre Nuaym b. Evsü’d-Dârî) için yazılan yazıdır
Şam’daki Habra (Ebu Yusuf a göre: Ceyrun) köyü ile Beyt-i Aynun köyünün tamamı; düzlükleri, dağları, sulan, tarlaları, dibinden kaynayan kuyulan ve açılan, genişletilen alanlarıyla birlikte hepsi, ona ve kendisinden sonra da oğul ve torunlarına aittir.
Bu hususta hiç kimse ona karşı ne hak iddia, ne de onlara haksızlık edip mülklerine girecektir.
Herkim onlara haksızlık eder ve onlardan birşey almaya kalkarsa, Allah’ın,[63] meleklerin ve bütün insanların[64] laneti onun üzerine olsun!” [65]
Bu yazıyı Ali yazdı.” [66]
Dârîlerin temsilcileri, Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatına kadar Medine’de oturdular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, vefat edeceği sırada, onlara Hayber’in hurma mahsulünden her yıl geçimlik olarak da yüz vesk (deve yükü) hurma verilmesini vasiyet etti. [67]
Temim ed-Dârî’ye Peygamberimiz Aleyhisselamın ferman yazılarıyla verilmiş olan köyleri Hz. Ebu Bekir halifeliği sırasında teslim etti. [68]
Bu hususta, aynca biryazı da yazdı. [69]
Hz. Ebu Bekir yazdığı yazısında şöyle dedi:
“B ismi İlâhi rra hm âninahîm
Bu, Resûlullahın emmi ve kendisinden sonra yeryüzünde halifesi olan Ebu Bekir tarafından yazılmıştır.
Ceyrun ve Aynun köyleri halkının üzerlerine yürünmesin, tüylerine dokunulmasın.
Söz dinleyen ve Allah’a itaat eden kişi, onlara hiçbir zarar vermemekle kalmayıp, insanlardan bu iki köy halkını zararlandırmaya kalkışan fesatçılardan da onları korusun!” diye yazdı. [70]
Hz. Ebu Bekir, Şam üzerine ordular sevkettiği zaman, başkumandan Ebu Ubeyde b. Cerrah’a yazdığı yazıda da şöyle dedi:
“B ismi İlâhi rra hm âninahîm
Ebu Bekri’s-Sıddîk’tan Ebu Ubeyde b. Cerrah’a,
Sana selamlar olsun.
Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a senden dolayı hamd ederim.
Bundan sonra derim ki:
Allah’a ve ahiret gününe inananlan, Dârîlerin köylerine zarar vermekten men et!
Eğer onların halkı köylerinden çıkarılmalarını ve Dârîler de orada ekip dikmeyi isterlerse, eksinler, diksinler!
Köy halkı döndükleri zaman köyleri kendilerinindir ve kendileri oralara herkesten daha lâyık ve müs-tahaktırlar.
Selam olsun sana!” [71]
Temim ed-Dârî, Hıristiyan rahibi ve Filistin halkının en çok ibadetlisi iken Müslüman oldu. [72]
Geceleri sabahlara kadar namazla, rükû ve secdelerle, Kufân-ı Kerîm kıraatıyla ve ağlamakla geçirmeye başladı. [73]
Kur’ân-ı Kerîm’i yedi gecede hatmeder hafız oldu. [74]
Temim ed-Dârî der ki:
“Resûlullah Aleyhisselamdan işittim:
‘Bu iş (İslâmiyet) gecesi gündüzü bulunan her yere muhakkak ulaşacaktır! Allah bu dini sokmadık hiçbir ev, hiçbir çadır bırakmayacaktır! Aziz edilecekleri onunla aziz edecek, zelil edilecekleri onunla zelil edecektir’ buyurdu. [75]
Ben, bunun böyle olduğunu, ev halkım içinde gördüm:
Onlardan Müslüman olanlar hayra, izzet ve şerefe kavuştular.
Kâfir olanlar ise zelil oldular Cizye ödemek zorunda kaldılar!” [76]
Kelb Kabilesi Halkından Bazılarının Medine’ye Gelip Müslüman Olmaları
Kefbferin Kimlikleri
Benî Kelbler, Kudâa oymaklarından idiler. [77]
Kelb kabilelerinden Benî Kinane b. Bekr, b. Avf, b. Uzre, b. Zeydüllât, b. Nüfeyde, b. Sevne, b. Kelbler büyük bir kabile olup, bunlardan:
BenîAdiyy, BenîZüheyr, BenîUleym, BenîCenâbb. Hübel oymakları ve bu oymaklardan da daha başka oymaklar çıkmıştır. [78]
Abd b. Amr ile Âsım’ın Medine’ye Gelip Müslüman Oluşu
Hicretin 9. yılında Peygamberimiz Aleyhisselama Arap kabilelerinden heyetler gelmeye başladığı sırada, Kelb kabilesi halkından da Abd b. Amr b. Cebele ile Benî Âmirlerin Rakkâş ailesinden Âsim, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunlara İslâmiyeti arz ve teklif etti ve:
“Ben, o ümmî, sâdık ve pâk olan peygamberimdir ki, beni yalanlayanlara, benden yüz çevirenlere ve bana savaş açanlara yazıklar, hep yazıklar olsun! Hayırlar ve tüm hayırlarda, beni barındıranlara, bana yardım edenlere, bana inanan ve söylediklerimi doğrulayanlara ve benim yanımda savaşanlara olsun!” buyurdu.
Bunun üzerine Abdi Amr ile Âsim:
“Biz sana iman, senin sözünü tasdik ettik ve Müslüman olduk!” dediler.
Abdi Amr, müşriklikten ayrılıp Resûlullahın davetine uyarak Allah’a iman eylediğini dile getiren üç beyitlik bir şiir okudu.[79]
Hârise ile Hamel’in Medine’ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Kelb kabilesi halkından Harise b. Katan ile Hamel b. Sâdâne de, Peygamberimiz Aleyhisselama gelerek Müslüman oldular. [80]
Hârise’nin kardeşi Hısn da, yanlarında idi. [81]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hamel b. Sâdâne için bir sancak bağladı . [82]
Harise b. Katan ile kardeşi Hısn b. Katan için de biryazı yazdırdı. [83]
Yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu:
“Bismillâhirrahmânirrahîrrı
Allah’ın Resûlü Muhammed[84] tarafından Katan’ın oğulları Hârise’ye ve Hısn’a, Kelb kabilelerinden Cenab oğulları hakkında yazılan fermandır
“Her yıl, akarsuların suladığı yerlerin mahsullerinden üşr alınacaktır. [85]
“Allah’ın Resûlü Muhammed tarafından Kelb kabilesi toplulukları ve onların müttefikleri ve İslâm’dan başkasından vazgeçenlere, Harise b. Katnu’l-Uleymî ile gönderilen yazıdır
Namaz, belli vaktinde kılınacaktır.
Zekat, gereği gibi, gönülden koparak ödenecektir.
Allah’ın akdine bağlı ve ahdine sadık kalınacaktır.
Müslümanlardan, şahit olarak Sa’d b. Ubâde, Abdullah b. Üneys ve Dıhye b. Halifetü’l-Kelbî hazır bulunmuşlardır.
Bu yazıyı Sabit b. Kays b. Şemmas yazdı.” [86]
“Bu, Allah’ın Resûlü Muhammed tarafından Dûmetü’l-Cendel halkı ile onların çevresinde oturan Kelb cemaatlerine Harise b. Katanla gönderilen yazıdır:
Suyunu yerden alan veya yağmur suyu ile sulanan hurmalıklar bize; yerleşim yerlerindeki hurmalıklar sizedir.
Akarsuların suladığı yerlerin mahsulünden uşr,
Yeraltı (kuyu) sularının suladığı yerlerin mahsulünden yan uşr vergi ödenecektir.
Ne yaylım hayvanlarınız -zekat için-bir yere toplanacak, ne de zekatlarınızın kesirleri hesaba katılacaktır.
Namazı belli vakitlerinde kılacak, zekatı da, gereği gibi, gönülden koparak vereceksiniz!
Siz ne ekip dikmekten men olunacaksınız, ne de eşya, araç, gereçler için sizden uşr alınacaktır.
Bu husustaki anda sadakat göstermek size düşer, sizi öğütlemek, iyiliklere kılavuzlamak, Allah ve Resûlünün himaye taahhüdünü yerine getirmek de bize düşer.
Allah ve Müslümanlardan hazır bulunanlar şahittir.” [87]
“Bu, Allah’ın Resûlü Muhammed Peygamberin Kelblerden Benî Cenahlarla müttefiklerine ve onların yardımcılarına yazısıdır.
Onlar namazı kılacaklar,
Zekatı verecekler,
Allah’a ve Resûlüne imanda sebat edecekler,
Ahidlerine sadık kalacaklardır.
Yaylımdaki her beş deve için kusursuz bir koyun vereceklerdir.
Erzaklarını taşıyan develer zekattan muaftır.
Bol ve tatlı su ile ve yağmur suyu ile sulanan arazinin nezareti işinde güvenilir bir kimse vazifelendirilecek, kendilerinin mükellefiyetleri de arttırılmayacaktır.
Sa’d b. Ubâde, Abdullah b. Üneys, Dıhye b. Halifetü’l-Kelbî şâhittirier.” [88]
Benî Kilabların Müslüman Oluşu
Benî Kilabların Kimlikleri ve Yurtları
Benî Kilabların Adnan’a kadar olan ataları şöyle sıralanır Benî Kilab b. Rebia, b. Âmir, b. Sa’saa, b. Muaviye, b. Bekr, b. Hevâzin, b. Mansur, b. İkrime, b. Hasafa, b. Kays, b. Aylan, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan. [89]
Kilab b. Rebia’nın dokuz oğlu olup, [90] bunlardan:
1. BenîEbu Bekir b. Kilab,
2. Benî Vaîd b. Ka’b b. Âmir b. Kilâb,
3. BenîAmr b. Kilab,
4. Benî Ruas Haris b. Kilab,
5. Benî Dıbab Muaviye b. Kilab,
6. Benî Cafer b. Kilab… oymakları çıkmıştır. [91]
Benî Kilabların yurtlan Medine, Fedek ve Avâlî tarafındaki Dariyye, Küleyb ve Rebeze korulukları iken, sonradan Şam taraflarına geçmişlerdir. [92]
Dahhâk b. Süfyan’ın Benî Kilablara Gönderilişi
Dahhâkb. Süfyan, Benî Kilablandan olup, [93] Medine kırında oturur, [94] M edinenlerden sayılırdı . [95]
Peygamberimiz Aleyhisselam kendisine sancak bağlamıştı . [96]
Kendisi, namlı babayiğitlerdendi. Tek başına yüz süvariye denk tutulurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulunduğu zaman kendiliğinden kılıcını sıyırıp Peygamberimiz Aleyhisselamın başucunda dikilirdi. [97]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hicretin 9. yılında Muharrem ayında onu Benî Kilablara göndermişti. [98]
Dahhâk b. Süfyan, Benî Kilabların içinde dolaşarak kendilerini Allah’a ve Resûlüne iman ve itaate davet etmiş, Allah’ın Kitabını ve Resûlünün sünnetini anlatıp kendilerinin onlara bağlanmalarını sağlamış, zenginlerinden zekatlarını toplayıp fakirlerine dağıtmıştı . [99]
Benî Kilab Temsilcilerinin Medine’ye Gelişi
Hicretin 9. yılında Dahhâk b. Süfyan’dan sonra Medine’ye Benî Kilablardan onüç kişilik bir heyet geldi.
Kendileri Remle binti Hâris’in konağına indirilip ağırlandılar.
Heyet içinde şair Lebid b. Rebia ile Cebbar b. Selmâ da bulunuyordu.
Ensardan şair Ka’b b. Malik ile Cebbar b. Selmâ arasında dostluk vardı.
Ka’b b. Malik, onların geldiklerini işitince yanlarına vardı, kendilerine:
“Safa geldiniz!” dedi.
Cebbar’a hediye verdi ve ikramda bulundu.
Benî Kilab hey’eti, Ka’b b. Malikle birlikte Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna girdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselama İslâm selamıyla selam verdiler ve:
“Dahhâk b. Süfyan gelip aramızda dolaşarak bizi Allah’a imana davet etti.
Bize Allah’ın Kitabını ve Allah’ın Resûlünün sünnetini anlattı. Bunlara göre hareket etmemizi emretti.
Biz de, Allah’ın ve Resûlünün davet ve emirlerini kabul ettik.
Dahhâk zenginlerimizden zekatlarını toplayıp fakirlerimize dağıttı” dediler. [100]
Benî Kilab heyeti arasında bulunan Lebid b. Rebia, Arapların en büyük şairlerindendi. [101]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun hakkında:
“Şairlerin söylediği en doğru söz, Lebid’in:
‘Elbette Allah’tan başka herşey bâtıldır, boştur!” sözüdür” buyurmuştur. [102]
Lebid, Müslüman olduktan sonra, şiir söylemeyi bırakmıştır. [103]
Hz. Ömer ona bir gün:
“Ey Ebu Akîl! Şiirlerinden bana birşeyler okusana!” deyince:
“Allah’ın bana Bakara ve Âl-i İmran sûresini öğretmesinden sonra, ben asla şiir söylemem ![104] Allah beni bu Kufân’la değiştirdi!” dem iştir. [105]
Hz. Ömer, bu sözünden dolayı Lebid’in tahsisatını 2000 dirhemden 2500 dirheme çıkarmıştır.
Muaviye b. Ebu Süfyan halife olunca bu 500 dirhem ilaveyi fazla görüp kısmak istemiş, Lebid’in:
“Ben hemen öleceğim! O zaman tahsisat da, ilavesi de senin olur!” demesi üzerine Muaviye b. Ebu Süfyan tahsisatın ilavesine dokunmamış, gerçekten de Lebid çok kısa bir müddet sonra vefat etmiştir.[106]
Yüce Allah ondan razı olsun![107]
Benî Ruas b. Kilablardan Amr b. Malik ile Babasının Müslüman Olmaları ve Kavimlerini Müslümanlığa Davet Etmeleri
Hicretin 9. yılında Benî Kilab temsilcilerinden sonra Benî Ruas b. Kilablardan da[108] Amr b. Malik ile babası Malik b. Kays b. Büceydü’r-Ruâsî, Medine’ye gelip Müslüman oldu. [109]
Amr b. Malik, kavminin yanına dönünce, onları İslâmiyete davet etti. Benî Ruaslar, Amr b. Malik’e:
“Biz, Benî Ukayl b. Katılardan kendilerinin öldürdükleri gibi adam öldürüp öcümüzü almadıkça Müslüman olmayız!” dediler. [110]
Benî Ukayl b. Ka’blar ise, Müslüman olmuş bulunuyorlardı. [111]
Benî Ukaylları aramaya çıktılar.
Amr b. Malik de Benî Ruasların yanlarına gitti.
BenîUkayllara baskın yaptıktan sonra onların ağırbaş hayvanlarını sürüp götürdüler. [112]
Benî Ukayl b. Katılardan Rebia b. Müntefık adındaki bir atlı, Benî Ruasların arkalarından yetişti.
Rebia:
“Ben, başlarına miğfer giymiş süvariden başkasına mızrak saplamamaya yemin ettim!” mealinde beyit okuyordu.
BenîRuaslardan E bu Nüfey:
“Ey yayalar topluluğu! Siz bugün kurtuldunuz!” dedi. [113]
Rebia b. Müntefik, Benî Ubeyd b. Ruaslardan Muhris b. Abdullah b. Amr’a yetişip yan tarafından mızraklayınca, Muhris atinin boynuna sarılakaldı ve:
“Yetişiniz ey Ruas hanedanı!” diyerek yardım diledi.
Rebia b. Müntefik:
“Ruasların süvarileri mi .yoksa halefleri mi yetişecek? ! [114]
Ruas da ne?
Dağlar mı, yoksa insanlar mı?” dedi. [115]
Amr b. Malik hemen Rebia’ya saldırdı ve onu mızraklayıp öldürdü. Sonra hayvanları sürüp gittiler.
Benî Ukayl b. Ka’blar ise Türebeye kadar onları takip ettiler.
Türebe vadisi Benî Ukayllarla Benî Ruasların arasını kesti, ayırdı.
Benî Ukayll ar orada bakakal di lar.
Benî Ruaslara hiçbir şey yapamadılar.
Amr b. Malik der ki:
“Ellerim yanıma düştü. Kendi kendime:
‘Ben Müslüman olduğum ve Peygamber Aleyhisselama bey’at ettiğim halde ne diye adam öldürdüm!1 dedim. [116]
İki elimi boynuma bağladıktan, bağlattiktan sonra, Peygamber Aleyhisselamın yanına varmak üzere yola çıktım.
Yaptığım bu iş kendisine haber verilince:
“Eğer o bana gelirse, onun eli boynunda bağlı olduğu halde boynunu vuracağım!” buyurmuştu. [117]
Bunu çocuklar da işitmişlerdi ve:
‘O, elleri boynunda bağlı olarak bize gelirse, onun boynunu vuracağız!’ diyorlardı. [118]
Ellerimi çözdüm. Sonra da Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardım, selam verdim. [119] Selamımı almadı. [120] Benden yüzünü çevirdi. Sağ tarafına vardım. Benden yüzünü sol tarafa çevirdi. Sol tarafına vardım. Benden yüzünü sağ tarafına çevirdi. Ön tarafına vardım ve:
‘Yâ Rasûlallah! Şüphe yok ki Aziz ve Celil olan Rab, hoşnut oluştan hoşnut olur. Sen benden hoşnut ol ki, Allah da senden hoşnut olsun!’ dedim.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam:
‘Senden hoşnut oldum!’ buyurdu.” [121]
Benî Bekkâ Temsilcilerinin Medine’ye Gelişi
Benî Bekkâların Kimlikleri ve Medine’ye Onlardan Kimlerin ve Ne Zaman Geldikleri
Benî Bekkâlar, Adnan’ın soyundan gelen Âmir b. Sa’saalardan bir oymak olup, ata soyları şöyledir: Benî Rebiatü’l-Bekkâ, b. Âmir, b. Rebia, b. Âmir, b. Sa’saa.
Rebiatü’l Bekkâ’ın Ubâde ve Hunduc adında iki oğlu vardı.
Muaviye b. Sevr b. Muaviye ile oğulları Abdullah ve Bişr, Ubâde b. Bekkâ’ın, Fücey1 b. Abdullah da Hunduc b. Bekkâ’ın soyundandı.
Benî Bekkâların, yiğit olmaları için, çocukken kulakları delinindi. [122]
Hicretin 9. yılında Benî Bekkâlardan:
1. Muaviye b. Sevr,
2. Bişr b. Muaviye b. Sevr,
3. Fücey1 b. Abdullah,
4. Abdi b. Amri’l-Bekkâî,
Medine’ye, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler.
Abdi b. Amr sağırdı.
Muaviye b. Sevr ise, o zaman yüz yaşlarındaydı. [123]
Muaviye b. Sevr, oğlu Bişr’e:
“Resûlullah Aleyhisselamın yanına girdiğin zaman, kendisine yalnız üç söz söyle. Bunu ne eksilt, ne de arttır
‘Esselâmü aleyke yâ Rasûlallah! Seni selamlayayım diye geldim, benim için bereket duası yap!1 de” diyerek tenbih ve tavsiyede bulundu. [124]
Muaviye b. Sevr, Peygamberimiz Aleyhisselama da:
“Babam, anam sana fieda olsun! [125] Ben çok yaşlandım. Şu oğlum bana karşı iyi davranmaktadır. Ben senin elini ona sürmende bereket ve uğur buluyorum[126] Sen onun yüzüne elini sürüver!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da Bişr’in yüzüne, [127] başma[128] elini sürdü. [129]
Peygamberimiz Aleyhisselam Bişr’e bereket duası da yaptı. [130]
Benî Bekkâlar ne zaman bir kıtlığa uğrasalar, Peygamberimiz Aleyhisselamın duası bereketiyle, Bişr b. Muaviyeler o kıtlığa uğram azlardı. [131]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Bişr b. Muaviye’ye[132] yedi tane[133] ak oğlak verdi. [134]
Peygamberimiz Aleyhisselam Abdi Amr’in ismini de Abdurrahman’a çevirdi.
Müslüman olduğu sırada onun sahibi bulunduğu Zülkassa suyunun da kendisine ait olduğu hakkında bir yazı yazdı.
Abdurrahman, Ashâb-ı Suffadandı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Fücey’ b. Abdullah için de bir yazı yazdırıp, o yazıda şöyle buyurdu:
“Muhammed Peygamberden Fücey1 ve ona tâbi olanlarla Müslüman olup namaz kılanlar, zekatı verenler, ganimet mallarından Allah ve Resûlünün hakkı olan beşte biri ödeyenler, Peygamber ve ashabına yardım edenler, Müslüman olduklarına şehadette bulunanlar ve müşriklerden ayrılanlardır ki, işte bunlar Allah’ın emanıyla ve Muhammed’in emanıyla emniyet ve selamettedirler.” [135]
Benî Tücîb Heyetinin Medine’ye Gelişi
Benî Tücîblerin Kimlikleri ve Yurtları
Benî Tücîbler, Kinde kabilelerinden ve Eşrez b. Şebib, b. Sekun, b. Kinde’nin oğulları Adiyy ve Sa’d’ın soyundan idiler.
Bunların analarının adı Tücîb binti Sevban olduğu için, analarından dolayı Tücîb oğulları diye anılmışlardır.[136]
Tücîb oğulları Yemen’de otururlard. [137]
Benî Tücîb Heyetinin Sayıları ve Medine’ye Geliş Tarihleri
Hicretin 9.yılında[138] BenîTücîtı kabilesinden onüç kişilik bir heyet, Peygamberimiz Aieyhisseiam m yanına geldiler. [139]
Benî Tücîb heyeti; Allah’ın üzerlerine farz kıldığı mallarının zekatlıklarını da yanlarında sürüp getirmişlerdi.
Onların bu tutum ve davranışları Peygamberimiz Aleyhisselamın hoşuna gitti.
Onlara:
“Siz hoşgeldiniz!” buyurdu.
Kendilerini en iyi bir yere kondurdu.
Bilal-i Habeşî’ye de en iyi bir biçimde konuklayıp ağırlamasını emretti. [140]
Benî Tücîb heyeti:
“Yâ Rasûlallah! Allah’ın, mallarımız içindeki hakkını sana sürüp getirdik!” dediler.
Peygamberimiz Aieyhisseiam:
“Onları geri götürüp fakirlerinize bölüştürünüz!” buyurdu.
Benî Tücîb heyeti:
“Yâ Rasûlallah! Biz, ancak fakirlerimizden artmış olanını sana getirdik!” dediler.
Hz. Ebu Bekir:
“Yâ Rasûlallah! Arap heyetleri içinde, doğrusu, şu Tücîb heyeti gibisi yoktur!” dedi.
Peygamberimiz Aieyhisseiam:
“Hidayet Yüce Allah’ın elindedir. Allah, hayrını dilediği kimsenin kalbini iman için açar!” buyurdu.
Tücîb oğulları heyeti, Peygamberimiz Aleyhisselamdan birtakım şeyler sordular.
Sorduklan şeylerin cevapları, kendileri için yazıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselama Kur’ân’dan ve sünnetlerden sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselamın onlara rağbeti arttı. [141]
Benî Tücîb heyeti, birkaç gün oturduktan sonra gitmek istediler.
Kendilerine:
“Siz ne diye acele ediyorsunuz?” denildi.
“Gerimizdekilerin yanlarına dönüp Resûlullah Aleyhisselamdan gördüklerimizi, kendisine söylediklerimizi ve kendisinin bize verdiği cevapları onlara haber
vereceğiz!” dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip vedalaştılar.
Peygamberimiz Aieyhisseiam onlara Bilal-i HabeşPyi gönderdi. [142] Bahşişlerinin verilmesini emretti. [143]
Peygamberimiz Aieyhisseiam, heyetlere veriiegeien bahşişlerden daha çok, daha yüksek olarak bunlara bahşişler verdi ve:
“Sizden, bahşiş verilmeyen kimse kaldı mı?” diye sordu. [144]
“Evet! [145] Binitlerimize bakmak üzere yaşça en küçüğümüz olan bir genci arkamızda bırakmıştık” dediler.
Peygamberimiz Aieyhisseiam:
“Onu da bize gönderiniz!” buyurdu. [146]
Heyet âzâlan, binitlerinin yanına dönünce, gence:
“Resûlullah Aleyhisselamın yanına git de, ondan hacetini al!
Biz ondan hacetimizi aldık ve kendisine veda ettik!” dediler. [147]
Benî Tücîb heyetinin genci, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelince: [148]
“Yâ Rasûlallah! Ben, Ebzâ oğullarından bir kimseyim. [149] Biraz önce senin yanına gelen, dileklerini yerine getirdiğin cemaattenim. Benim de dileğimi yerine getir!” dedi.
Peygamberimiz Aieyhisseiam, ona:
“Senin dileğin nedir?” diye sordu. [150]
Genç:
“Yâ Rasûlallah! [151]
Benim dileğim arkadaşları m ınki gibi değildir! Onlar İslâmiyeti özleyiciler olarak geldiler, zekatlarından sürüp getirdiklerini de getirdiler. [152]
Fakat, sen Allahtan beni yarlıgamasını, rahmetiyle esirgemesini ve bir de kalbime zenginlik vermesini dile!” dedi.
Peygamberimiz Aieyhisseiam:
“Ey Allah’ım!
Onu yarlığa ve rahmetinle esirge!
Kendisinin kalbine de, zenginlik ver!” diye dua ettikten sonra, ona da ötekiler gibi bahşişinin verilmesini ashabından birisine emir buyurdu.
Benî Tücîb heyeti, yurtlarına, ev halklarının yanına döndüler.
Bunlardan bir cemaat, onuncu yıl hac mevsiminde Minâ’da Peygamberimiz Aleyhisselamla buluş-tular. [153]
“Biz Ebzâ oğullarıyız!” dediler.
Peygamberimiz Aieyhisseiam, onlara:
“Geçen yıl sizinle birlikte bana gelen genç ne yapıyor?” diye sordu.
“Yâ Rasûlallah! [154]
Yüce Allah’ın verdiği rızka ondan daha kanaatlisini görmemişizdir. [155]
İnsanlar dünyayı aralarında bölüşecek olsalar, o genç ona hiç bakmaz, iltifat etin ez” dediler.
Benî Tücîblerin bildirdiklerine göre; o genç, aralarında en iyi bir halde, dünyadan son derecede çekingen, Allah’ın kendisine verdiği rızka en kanaatli bir kul olarak yaşamakta devam etmiş; Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı üzerine Yemen halkının İslâmiyetten döndükleri sırada da, Benî Tücîblerin içinde kalkıp onlara Allah’ı ve İslâmiyeti anmaktan, hatırlatmaktan geri durmamış; onun sayesinde kavminden bir tek kişi bile İslâmiyetten dönmem iştir. [156]
Yüce Allah ondan razı olsun![157]
Benî Kuşeyr Temsilcilerinin Medine’ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Benî Kuşeyrlerin Kimlikleri, Yurtları, Kendilerinin Ne Zaman ve Nasıl Müslüman Oldukları
Âmir b. Sa’saaların bir oymağı olan Benî Kuşeyrlerin[158] Adnan’a kadar ataları şöyle sıralanır: Benî Kuşeyr b. Ka’b, b. Rebia, b. Âmir, b. Sa’saa, b. Muaviye, b. Bekr, b. Hevâzin, b. Mansur, b. İkrime, b. Hasafa, b. Kays, b. Aylan, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan[159] Kuşeyr b. Kab’ın:
1. Rebia,
2. Muaviye,
3. Selemetü’l-Hayr,
4. Selemetü’ş-Şer,
5. AVer,
6. Kurt,
7. Mürre adlarında yedi oğlu vardı. [160]
Benî Kuşeyrier; Benî Selemetü’l-Hayr b. Kuşeyr, Benî Selemetü’ş-Şer oymaklarından meydana gelmiştir. [161]
Benî Kuşeyrier, Benî Ca’deler gibi Yemâme’de otururlardı. [162]
Peygamberimiz Aleyhisselama Arap kabilelerinden heyetler gelmeye başladığı sırada, Huneyn gazasından sonra ve Veda Haccından önce, Benî Kuşeyrlerden de, kabileleri adına bazı kişiler geldiler.
Gelenlerden birisi, Sevr b. Urve* b. Abdullah, b. Seleme, b. Kuşeyr idi. [163] Kendisinin künyesi de Ebu’l-Kiridi.[164]
Gelenlerden ikincisi; Hayde b. Muaviye, b. Hayde, b. Kuşeyr,
Üçüncüsü ise, Kurre b. Hübeyre, b. Amir, b. Selemetü’l-Hayr, b. Kuşeyr idi.
Kurre b. Hübeyre, Müslüman olunca: [165]
“Yâ Rasûlallah! Allah’a hamd olsun ki Müslüman olduk! H albuki, biz, bize ne yarar, ne de zarar veremeyen putlara boşuna tapıyor duruyormuşuz. Allah seni peygamber gönderdiği zaman, onlara (putlara) dua ettik, duamızı kabul edemediler! Onlardan birşeyler istedik, bize birşey veremediler! Sana geldik! Allah senin sayende bizi doğru yola çıkardı!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
“Akıl ile rızıklandırılan, nasiplendirilen kişi, muhakkak umduğuna erer. [166] Akıl sahibi olmak, ne güzel, ne iyi şeydir!” buyurdu. [167]
Kurre b. Hübeyre:
“Yâ Rasûlallah! Bana iki parça elbise giydirsen!” dedi. [168]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona Bürüd diye anılan[169] elbiseyi giydirdi. [170] Kendisini Benî Kuşeyrlerin zekat tahsil memurluğuna tayin buyurdu. [171]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sevr’e de, Müslüman olduğu zaman, yurtlarından arazi ayırıp verdi. [172] Sevr’e verilen, Humam ve Su’r diye anılan yerler olup, bunlar yurtlarının Akik mevkiinde bulunuyordu. [173] Humam’ın Yemâme yakınında Benî Kuşeyrlere ait yerde bir su olduğu da söylenir. [174]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sevr’e verdiği şey hakkında bir ferman yazısı da yazdırdı. [175]
Benî Hilallerden Bazı Kişilerin Medine’ye Gelip Müslüman Olmaları
Benî Hilallerin Kimlikleri
Âmir b. Sa’saaların bir oymağı olan Benî Hilallerin[176] Adnan’a kadar olan ataları şöyle sıralanır: Benî Hilal b. Âmir, b. Sa’saa, b. Muaviye, b. Bekr, b. Hevâzin, b. Mansur, b. İkrime, b. Hasafa, b. Kays, b. Aylan, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan. [177]
Hilal b. Âmir’in:
1. Şu’se,
2. Nişâre,
3. Nehîk,
4. Abdi Menaf,
5. Abdullah isimlerinde beş oğlu vardı. [178]
1. BenîFerveler,
2. Benî Ba’celer,
3. Benî Harbler,
4. Benî Riyâhlar, Benî Hilallerin oymaklarındandır. [179]
Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcelerinden Hz. Meymûne binti Haris ile yoksullar anası Hz. Zeyneb binti Huzeyme Benî Hilallerdendi. [180] Mekke’nin fethinden, Peygamberimiz Aleyhisselamın Tebük’ten dönüşünden ve Sakîflerin Müslüman oluşundan sonra, Medine’ye her taraftan heyetler gelmeye başladığı sırada, [181] Benî Hilallerden de iki kişi gelip Peygamberimiz Aleyhisselamla görüştüler.
Bunlardan birisi Abdi Avf b. Asram, b. Amr, b. Şuaybe, b. Hüzam, b. Rüeybe; diğeri de, Kabîsa b. Muhârık idi.
Abdi Avf Müslüman olunca, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona isminin ne olduğunu sordu. O da, Abdi Avf olduğunu söyledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
“Sen, Abdullah’sın!” buyurdu. [182]
Kabîsa b. Muhârık’ın Dilekleri ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Ona Tavsiyeleri
Kabîsa b. Muhârık da, Müslüman olduğu zaman:[183]
“Yâ Rasûlallah! Ben kavmimden birisine kefil olup borç yüklendim. Bu hususta bana yardım et!” dedi. [184]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
“Biraz bekle! Bize zekat mallarından gelsin de, sana ondan verelim!” buyurdu, sonra da:
“Ey Kabîsa! Hiç kuşkusuz, şu üç sınıf insandan her biri dışında, dilenmek hiçbir kimseye helâl değildir:
1. Kefalet altına giren kimseye, o malı elde edinceye kadar dilenmek helâldir!
2. Bütün malını yok eden bir felâkete uğrayan kimsenin geçim ihtiyacını sağlayıncaya, yahut hacetini giderinceye kadar dilenmesi helâldir!
3. Yoksulluğa uğrayan, o derecede ki kavminden aklı başında üç kişinin ‘Gerçekten, filan kişi yoksul düştü!1 diye şehadette bulunacakları kimsenin geçim ihtiyacını sağlayıncaya, yahut hacetini giderinceye kadar dilenmesi helâldir! Ey Kabfsa! Dilenmenin bundan ötesi haramdır! Dilenen, dilendiğini
haram olarak yer!” buyurdu. [185]
Kabîsa b. Muhârık, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına tekrar uğradığında, Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
“Ey Kabîsa! Seni yine ne getirdi?” diye sordu.
Kabisa:
“Yaşım çok ilerledi, kemiklerim inceldi. Bana öğreteceğin şeylerle Yüce Allah beni yararlandırsın diye sana geldim” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ey Kabîsa! Uğrayacağın hiçbir taşın, hiçbir ağacın, hiçbir çadırın yanından-kendin için Allah’tan yarlıganmak dilemedikçe-geçme! Ey Kabîsa! Sabah namazını kıldığın zaman, üç kere:
‘Büyük Allah’ı hamdiyle birlikte tenzih eder, her türlü eksiklikten uzak tutarım! Ey Allah’ım! Sen beni gözsüzlükten, cüzzam ve felç hastalığından selamette kıl!’ de.
Ey Kabîsa! ‘Ey Allah’ım! Ben, senin yanındakilerden isterim! Üzerime fadl ve keremini, rahmetini yay, bereketlerini üzerime indir!’ de!” buyurdu. [186] Yüce Allah onlardan razı olsun![187]
Ziyad b. Abdullah’ın Medine’ye Gelip Hz. Meymûne’nin Evine İnişi
Benî Hilallerden Ziyad b. Abdullah, b. Malik, b. Büceyr, b. Hüzem, b. Rueybe, b. Abdullah, b. Hilal, b. Âmir de, Medine’ye gelip doğruca teyzesi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi olan Hz. Meymûne binti Hâris’in evine inmişti.
Ziyad’ın annesi Uzze binti Haris olduğu için, Hz. Meymûne Ziyad’ın teyzesiydi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Meymûne’nin evine girip Ziyad’ı yanında görünce kızdı ve hemen geri dönmek üzere iken, Hz. Meymûne:
“Yâ Rasûlallah! Bu genç benim kızkardeşimin oğludur!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam içeri girdi. Sonra çıkıp Mescide gitti.
Ziyad da öğle namazını Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte kıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, namazdan sonra Ziyad’ın yanına varıp başının üzerine elini koydu. Başını yukarıdan aşağıya doğru bumunun ucuna kadar eliyle sığadı. Onun için dua etti.
Benî Hilaller
“Ziyad’ın yüzündeki bereketi görmekten, tanımaktan geri kalmadık!” derlerdi.
Ziyad’ın oğlu Ali, söylediği bir şiirinde bunu şöyle dile getirmiştir:
“Ey oğul! Peygamber onun başını sığamış ve Mescidde ona hayır dua etmiştir. Ben Ziyad’dan yardım ister, onun dışında hiçbir yolcudan veya himmetliden ya da yardımcıdan yardım istemem.
Onun evindeki kabrinde yerini alıncaya kadar bumunun ucundaki nur da hiç ayrılmam ıştır!” [188]
Benî Tağlib Heyetinin Medine’ye Gelişi
Benî Tağiibierin Kimtififeri,Yurtfan ve Heyetlerinin Medine’ye Geiiş Tarihi
Benî Tağiibierin Adnan’a kadar olan ataları şöyle sıralanır:
Benî Tağlib b. Vâil, b. Kâsıd, b. Hinb, b. Efsâ, b. Du’mî, b. Cedîle, b. Esed, b. Rebia, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan[189]. Vâil b. Kâsıd’ın:
1. Bekr b. Hubeyb b. Amr,
2. Di sar (Tağlib),
3. Abdullah (Anz),
4. Şuhays,
5. Haris isimlerinde beş oğlu olup, Haristen başka hepsi Tağliblere dahildirler. [190]
Bekr b. Hubeyb b. Amfin oğulları olan Benî Cüşemlerle Benî Malikler, Benî Tağiibierin başlıca oymakları ndandıriar. [191] Tağlib’in:
1. Ganim,
2. Evs,
3. İmran isimlerinde üç oğlu vardı. [192]
Benî Tağiibierin yurtları Fırat’ın Sencâr ve Nusaybin taraflarında olup, ülkeleri Rebia ülkesi olarak tanınır. Bunlar, Rumlara komşu oldukları için, Hıristiyanlığın tesiri altında kalmışlardı. [193]
Mekke fethedildikten, Tebükten dönüldükten, Sakîfler Müslüman olduktan sonra, Medine’ye her taraftan Arap kabileleri heyetlerinin gelmeye başladığı sıralarda, [194] Benî Tağiibierin Müslüman ve Hıristiyan karışık olarak onaltı kişilik heyeti de, Peygamberimiz Aleyhisselama geldiler, Remle binti Hâris’in konağına indiler.
Hıristiyanların göğüslerinde altin salibler, haçlar vardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Tağiibierin Hıristiyan temsilcileriyle bir muahede yaptı.
Muahede gereğince; Hıristiyanlar dinlerinde bırakılacaklar ve fakat çocuklarını, Hıristiyan âdetine göre vaftiz ettirmeyeceklerdi.
Benî Tağlib temsilcileri yurtlarına dönecekleri sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam Müslüman temsilcilere bahşişlerini de verdi. [195]
Benî Behrâ Heyetinin Medine’ye Gelip Müslüman Oluşu
Benî Behrâların Kimlikieri, Yurtları ve Medine’ye Geliş Tarihleri
Kahtan’ın soyundan gelen ve Kudâa kabilelerinden olan[196] Benî Behrâların ata soyları; BenîBehrâ b. Amr, b. el-Hâfî, b. Kudâa diye gösterilir.
Kudâa’nın el-Hâfî adında bir oğlu, el-Hâfî’nin ise:
1. İ m ran,
2. Amr,
3. Eslüm isimlerinde üç oğlu,
Amr’ın da:
1. Haydan,
2. Behrâ,
3. Beliyy isimlerinde üç oğlu vardı. [197]
BenîHind b. Kayn, Benî Kays b. Düreym, BenîŞebibb. Düreym diye anılan oymaklar, BenîBehrâ kabilesindendirler. [198]
Benî Behrâlardan birçok sahabiler vardır. [199]
Mikdad b. Amr da Benî Behrâlardandı. Kendisi, Peygamberimiz Aleyhisselamın dayısı Esved b. Abdi Yağus b. Vehb’in antlaşmalısı bulunduğu için, ona nisbetle Mikdad b. Esved diye anılırdı. [200] “Onları babalarına nisbetle çağırınız! Bu, Allah katında daha doğrudur…” (Ahzâb: 5) meali i âyet nazil olunca, Mikdad b. Amr diye anılmaya, çağırılmaya başlanmıştı. [201]
Hicretin 9. yılında Tebükten döndükten ve Sakîfler Müslüman olduktan sonra Medine’ye her taraftan Arap kabilelerinin heyet ve temsilcileri gelmeye başladığı sıralarda, [202] Yemen’den, Benî Behrâlardan onüç kişilik bir heyet Medine’ye geldiler.
Hayvanlarını yederek Mikdad b. Amfin Benî Hudayla’daki evinin kapısına vardılar. [203]
Mikdad b. Amr Medine’ye hicret ettiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam ona Benî Hudaylaların mahallesinde bir ev yeri ayırıp vermişti.
Mikdad b. Amr1! oraya Übeyy b. Ka’b çağının işti. [204]
Benî Hudaylaların evlerinin bulunduğu yere Benî Hudayla mahallesi adı verilmişti. [205]
Mikdad b. Amr, Benî Behrâ heyetinin yanına çıktı ve onlara:
“Hoşgeldiniz!” dedi ve onları evine indirdi. [206]
Mikdad b. Amfin kızı Kerîme Hatun der ki:
“Bizim önceden oturup kendimiz için hazırlamış olduğumuz hurma, yağ ve keş karışımından yapılan hays yemeğini Mikdad alıp hemen onların yanına götürdü.
Kendisi, yemek üzerinde çok cömert idi.
Konuklar, ondan, susayıncaya kadaryediler ve bize çanağı geri çevirdiler.
Artan yemeği küçük bir çanağın içine topladıktan sonra, onu azadlı cariyem Sidre ile birlikte Resûlullah Aleyhisselam a götürdük. Resûlullah Aleyhisselamı Ümmü Seleme’nin evinde buldum.
Resûlullah Aleyhisselam:
‘Bunu, Dubâa mı gönderdi?’ diye sordu.
Sidre:
‘Evet yâ Rasûlallah!’ dedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
‘Bırak onul’ buyurduktan sonra:
‘Ebu Ma’bed’in konuklan ne yapıyorlar?’ diye sordu.
‘Yanımızdalarl’ dedim.
Resûlullah Aleyhisselam ile evde yanında bulunanlar, o hays yemeğinden susayıncaya kadaryediler.
Sidre de, onlarla birlikte yedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
‘Arta kalanını konuklarınıza götürünüzl’ buyurdu.
Konuklar oturdukları müddetçe, çanak içindeki yemek artığı kendilerine verildi durdu, hiç azalmadı.
Nihayet onlar
‘Ey Ebu Ma’bed! Sen bizi en çok sevdiğimiz bir yemek ile doyurdun ki, biz bunun bir benzerini şu ana kadar yememişizdir.
Bize sizin ülkenizdeki yemeğin ancak kan pıhtısı ve benzeri azıcık sabah kahvaltılarından ibaret olduğu anlatılmıştı.
Halbuki, biz senin yanında iyice doyduk!’ dediler.
Ebu Ma’bed, Resûlullah Aleyhisselamın bu yemekten yedikten sonra onu geri çevirdiğini, bunun Resûlullah Aleyhisselamın parmaklarının bereketi eseri olduğunu onlara haber verince, Benî Behrâ heyeti:
‘Biz, onun Resûlullah olduğuna şehadet ederiz!’ dediler, imanlarını arttırdılar.
Zaten, Resûlullah Aleyhisselam da bunu istemişti.”[207]
Benî Behrâ heyeti Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına varıp Müslüman oldular. Medine’de birkaç gün oturup, [208] öğrenilmesi gereken farzları öğrendiler.
Peygamberimiz Aleyhisselamla vedalaştılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam bahşişlerinin de kendilerine verilmesini emretti, verildi.
Benî Behrâ heyeti Yemen’deki ev halklarının yanına döndüler. [209]
Benî Züheyr b. Ukayşların Müslüman Oluşu
Benî Züheyr b. Ukayşların Kimlikleri
Benî Züheyr b. Ukayşlar, Ukl diye anılan Benî Avf b. Abdi Menatiardan idiler.
Avf b. Abdi Menafin, Kays;
Kays’ın, Vâil;
Vâil’in Avf ve Salebe;
Avf’ın de Haris, Cüşem, 5a’d ve Adiyy isimlerinde dört oğlu olup; bunlar sütanneleri Ukl’den dolayı Ukl diye anılmışlardır.
Abdi Menafin Mudar’a kadar baba ve ataları da şöyle sıralanır: Abdi Menat b. Üd, b. Tâbiha, b. İlyas, b. Mudar.
Benî Sa’d b. Avflardan Huzeyme b. Âsim b. Katan, Peygamberimiz Aleyhisselama elçi olarak gelip, Ukilerin Müslüman olduklarını bildirmişti.
Cüşem b. Avflardan Vasile de, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip Müslüman olan ilk kadındı. [210]
Şâir Nemr b. Tevlebü’l-Uklî de, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına Müslüman ve elçi olarak gelenler arasında idi.
Nemr, söylediği bir şiirinin sonunda Ukllere:
“Ey kavmim!
Ben, Allah’ın şu ay, güneş, Şi’râ âyetleriyle sair âyetleri hakkında yanında haberler bulunan adamım!” demişti.
Nemr, Cahiliye çağında yaşamış, İslâmiyet çağına da yaşlanmış olarak yetişmiş şairlerdendi.
Kendisi, Cahiliye çağında hiçbir kimseyi ne övmüş, ne de yermişti.
Açık, düzgün ve rahat konuşur bir kimseydi. [211]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Züheyr b. Ukayşların Elinde Bulunan Mektubunun Yıllarca Sonra Okutturuluşu
Ebu’l Alâ’ b. Şıhhîr der ki:
“Mutarrif’le bir1ikte[212] Rebeze’de,* [213] Mirbed’de[214] deve pazarında[215] bulunuyorduk. (Yezid b. Abdullah rivayetine göne; başının saçı karmakarışık[216]) bir adam,** bir çöl Arabi geldi. [217]
Kendisinin yanında, [218] elinde[219] bir meşin parçası[220] ve azık dağarcığı vardı. [221]
Ona:
‘Sen, bâdiye (çöl) halkından gibisin?’ dedik.
‘Evet!’ dedi.
‘Elindeki şu meşin parçasını bize versene?1 dedik. [222]
Çöl Arabi bize:
‘İçinizde onu okuyacak bir kimse var mı?1 diye sordu. [223]
‘Evet! Ben okurum!’ dedim. [224]
Meşin parçasını bize verdi[225] ve:
‘Bu yanımızdaki şeyi Resûlullah Aleyhisselam benim için yazmıştı. [226] Onun içindekini okuyunuz’ dedi. [227]
Onu alıp baktığımız zaman, onun içinde şöyle yazıldığını gördük. [228]
‘Bismillâhirrahmânirrahîm[229]
Allah’ın Resûlü Muhammed tarafından Ukilerin bir oymağı olan BenîZüheyr b. Ukayşlara! [230]
Sizler, [231] (diğer rivayete göre onlar) [232] Allahtan başka ilah olmadığına[233] ve Muhammed’in Resûlullah olduğuna şehadet ederim[234] diyerek şehadette bulunur, namazı kılar, zekatı verir, [235] müşriklerden ayrılır, [236] ganimetlerden beşte biri ve PeygamberAleyhisselamın hissesini verirve safiyy (başkanın ganimet içinden herhangi birşeyi alma hakkını) tanır[237] iseniz, [238] (diğer rivayete göre; isel-er) [239] sizler hiç şüphesiz Allah’ın[240] ve Resûlünün[241] emanıyla emniyet ve selamettesinizdir[242] (diğer rivayete göre; Onlar hiç kuşkusuz Allah’ın ve Resûlünün emanıyla emniyet ve selamettedirler). [243]
Çöl Arabına:
‘Bu yazıyı senin için kim yazdı?’ diye sorduk.
Bize:
‘Resûlullah Aleyhisselam!’ dedi. [244]
Ona:
‘Resûlullah Aleyhisselamdan işitmiş olup da bize söyleyeceğin bir söz var mıdır?’ diye sorduk.
‘Evet, vardır!1 dedi. [245]
Ona:
‘Allah sana rahmetini ihsan etsin! Bize Resûlullah Aleyhisselamdan işittiklerini söylesene!’ dedik. [246]
Çöl Arabi:
‘Göğsünden, kalbinden evhamı[247] veya kini ya da öfke I en m ey i [248] çokça gidermek kimi sevindirir, hoşnut ederse, sabır ayı olan Ramazan’ı tutsun ve her aydan da (nafile olarak) üç gün oruç tutsun, buyurduğunu işittim’ dedi. [249]
Ona:
‘Sen bunu Resûlullah Aleyhisselamdan işittin mi?” [250] dedik. [251]
Birdenbire kızdı ve:
‘Siz Resûlullah Aleyhisselam hakkında yalan söylüyorum diye bana iftira mı atıyorsunuz?! [252] Sizin beni yalancılıkla suçladığınızı da mı görecektim?! [253] Görüyorum ki; siz, Resûlullah Aleyhisselam hakkında benim yalan söylediğimden korkuyorsunuz!
Vallahi, artık size bugünden sonra bir tek hadis bile söylemeyeceğim!’ dedi. [254]
Sonra da, yazıyı, [255] sahifeyi[256] alıp gitti. [257]
Çöl Arabi gittiği zaman:
‘Kim bu?’ diyerek sorduk. [258]
Bize:
‘O, Nemr b. Tevleb’dir!’ denildi.” [259]
Allah ondan razı olsun![260]
Peygamberimizin Benî Hadeslerden Müslüman Olanlara Mektubu
Benî Hades ferin Soy fan
Lahmların büyük bir oymağı olan Benî Hadeslerin[261] Lahm’a kadar olan ataları şöyle sıralanır: Benî Hades b. Üreyş, b. İraş, b. Cezîle, b. Lahm. [262]
Kahtan’ın soyundan gelen Lahm’ın[263] da Sebe’e kadar olan ataları şöyle sıralanır: Lahm (Malik) b. Adiyy, b. Haris, b. Mürre, b. Üded, b. Zeyd, b. Yeşcüb, b. Arib, b. Zeyd, b. Kehlan, b. Sebe’, [264]
Hades Sözünün Mânâsı
Hades sözü, lügatta, katın yürütmek için sıkıştırma ve azarlama mânâsına gelir. Aslında, Süleyman Aleyhisselam zamanında binit ve yük hayvanı olarak en çok katır kullanan ve onlara karşı çok sert, katı ve acımasız davranan, katırlar kendilerinden son derecede bezgin ve tedirgin olan bir kavmin ismiydi. [265]
Hades, Lahmlardan bir topluluğun Şam’da oturdukları yurdun da ismidir. [266]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Mektubu
Peygamberimiz Aleyhisselam Benî Hadeslere şöyle bir yazı yazdı:
“Lahmların Hades kabilesinden Müslüman olup namaz kılan, zekat veren, ganimetlerden Allah’ın ve Resûlünün hissesini ödeyen ve müşriklerden ayrılan kimse, Allah’ın himayesinde ve Allah’ın Resûlü Muhammed’in himayesindedir.
Dininden dönecek kimse ise, Allah’ın ve Allah’ın Resûlü Muhammed’in himayesinden uzak kalır.
Müslüman olduğuna bir Müslümanın şehadet edeceği kimseye gelince, o da, Muhammed’in himayesinde olarak emniyet ve selamettedir ve Müslümanlardandır.
Yazıyı Abdullah b. Zeyd yazdı.” [267]
Benî Bekr b. Vâillerin İslâmiyete Davet Edilişi
Benî Bekrlerin Soyları
Benî Bekr b. Vâiİlerin Adnan’a kadar olan ataları şöyle sıralanır: Benî Bekrb.Vâil, b. Kâsıd, b. Hinb, b. Efsâ, b. Du’mî, b. Cedîle, b. Esed, b. Rebia, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan. [268] Bekrb. Vâi l’in:
1. Ali.
2. Yeşkür,
3. Bedan adlarında üç oğlu vardı. [269]
Benî Bekr b. Vâillerin kabilelerinden meşhur ve belli başlıları; Benî Yeşkür b. Vâil ve Benî Guber b. Habib b. Ka’b b. Yeşkür kabileleridir. [270]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Bekr b. Vâilleri İslâmiyete Mektupla Davet Edişi
Peygamberimiz Aleyhisselam, Bekr b. Vâillere bir mektup yazdı. [271]
Mektubunda şöyle buyurdu:
“Allah’ın Resûlünden Bekr b. Vâil’e! [272]
(Önce Allah’a hamd ü sena eder), bundan sonra derim ki: [273]
Müslüman olunuz, selamete eriniz.” [274]
Mektubun Mersed b. Zabyan Eliyle Götürülüşü ve Benî Dubay’alardan Bir Adama Okutturuluşu
Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubunu Benî Bekr b. Vâillere Mersed b. Zabyanü’s-Sedûsî götürmüştü. [275]
Kendisi, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına elçi olarak gelmiş ve Huneyn gazasında bulunmuştu. [276]
Mersed b. Zabyan der ki:
“Resûlullah Aleyhisselamdan gelen yazıyı bize okuyacak bir yazıcı bulamadık. [277] Nihayet, Benî Dubay’a b. Rebialardan[278] gelen[279] bir adam okudu.” [280]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zübeyr b. Avvam’a Medine’de Verdiği Yer Hakkında Ferman Yazısı
Zübeyr b. Avvam Peygamberimiz Aleyhisselamın halası Hz. Safiyye’nin oğlu olup, onaltı yaşında iken Müslüman olmuştu.
Zübeyr b. Avvam Medine’ye hicret ettiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam onu Ensardan şair Ka’b b. Malikle kardeş yapmış, kendisine Medine’de genişçe bir ev yeri verdiği gibi, [281] Benî Nadîr Yahudilerinden kalan mallardan, içinde hurma ağaçları bulunan bir arazi de ayırıp vermişti.
Bu yere Cüruf denirdi. [282]
Abdullah b. Ömer’in bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam Zübeyr b. Avvam’a atını koşturup yorularak durduğu yere kadar olan yeri bağışlamış, o da atını yorulup duruncaya kadar koşturmuş, sonra da doğrulup kamçısını yetiştirebileceği yere doğru atmıştı.
Bunun üzerine Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ona, kamçısının ulaştığı yere kadar olan yeri veriniz!” buyurmuştu. [283]
Zübeyr b. Avvam’ın zevcesi ve Hz. Âişe’nin ablası Esma binti Ebu Bekir der ki:
“Zübeyr b. Avvam benimle evliydi.
Kendisinin, mal olarak bir arazi ile atından başka, ne bir hizmetçisi, ne de herhangi birşeyi vardı. Ben tek başıma Zübeyr’in atını yemler, besler ve timar ederdim. [284]
Resûlullah Aleyhisselamın Zübeyfe ayınp vermiş olduğu araziden-ki, bir fersahın üçte ikisi kadar (sekiz bin adım) benden uzakta idi-başımın üzerinde hurma çekirdeği taşır, dururdum. [285]
Bir gün, yine başımın üzerinde hurma çekirdeği taşırken, Resûlullah Aleyhisselama rastladım.
Yanında, ashabından birkaç kişi bulunuyordu.
Beni çağırdıktan sonra, terkisine bindirmek için devesine ‘Ih! Ih!1 dedi.
Erkeklerle birlikte gitmekten utandım.
Zübeyr’in kıskançlığını da hatırladım. Kendisi halkın en kıskancı idi.
Resûlullah Aleyhisselam benim utandığımı anlayınca hayvanını sürüp gitti.
Zübeyr’in yanına vardığım zaman:
‘Resûlullah Aleyhisselam bana rastladı. Başımın üzerinde de hurma çekirdeği bulunuyordu. Resûlullahın yanında da ashabından bazıları vardı. Resûlullah Aleyhisselam beni terkisine bindirmek için devesini ıhdırdı. Utandım, kendisinin terkisine binmedim. Çünkü, senin kıskanç olduğunu bilirim!’ dedim.
Zübeyr:
“Vallahi, senin hurma çekirdeği taşıman, bana, Resûlullah Aleyhisselamın terkisine binmenden daha ağır geldi!” dedi.
Bundan sonra, bir hizmetçi vermesi için Ebu Bekir’e haber gönderdi.
Atın bakımı vetimarı işinde imdadıma yetişilince, sanki azadlanmış gibi oldum .” [286]
Peygamberimiz Aleyhisselam Zübeyr b. Avvam’a Şevak’ı ayırıp verdiği zaman yazdırdığı ferman yazısında şöyle buyurdu:
“B ismi İlâhirrahm ânirrahîm
Bu, Allah’ın Resûlü Muhammed tarafından Zübeyr b. Avvam’a verilen yazıdır.
Ben, ona Şevak’ın üstünü ve altını verdim.
Hiç kimse bunun üzerinde ona karşı hak iddiasına kalkışmasın.
Yazıyı Ali yazdı.” [287]
Baş Münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl’ün Hastalanışı ve Ölüşü
Baş münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Hicretin 9. yılı Şevval ayının sonuna doğru hastalandı. Hastalığı yirmi gece sürdü. Zilkade ayında öldü. [288]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdullah b. Übeyy b. Selûl’ü hastalığı sırasında gider, yoklardı. [289]
Bir gün Abdullah b. Übeyy, Peygamberimiz Aleyhisselama gelsin diye haber saldı. [290]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun öleceği gün yanına vardı . [291] Ölmek üzere olduğunu ani ayı n-ca: [292]
“Vallahi, [293] ben seni Yahudileri sevmekten nehyeder dururdum. [294] Yahudi sevgisi nihayet helak etti!” dedi. [295]
Abdullah b. Übeyy b. Selûl:
“Es’ad b. Zürâre onlara kin besledi de kendisine ne yararı oldu ki?! [296]
Yâ Rasûlallah! Şimdi, kınama ve azarlama zamanı değil, ölme zamanıdır! [297]
Ben seni yanıma beni azarlayasın diye değil, benim için Allahtanyarlıganmakdileyesin diye çağırttım. [298]
Ölürsem yıkanışımda yanımda bulun, bana gömleğini ver, onun içine de sarılayım. [299] Hem bana, senin tenine değen gömleğini ver! Cenaze namazımı kıl ve benim yarlıganmam için de Allah’a dua et!” dedi. [300]
Abdullah b. Übeyy b. Selûl, öldüğü zaman cenaze namazını Peygamberimiz Aleyhisselamın kıldırmasını ve Peygamberimiz Aleyhisselamın gömleğine sarılıp kefienlenmesini oğluna da vasiyet etti. [301]
Abdullah b. Übeyy ölünce, oğlu Abdullah Peygamberimiz Aleyhisselama gelip:
“Yâ Rasûlallah! Abdullah b. Übeyy öldü. Gömleğini ver de onu senin gömleğinin içine sarıp kefenleyeyim. [302]
Cenaze namazını kıl ve yarlıganması için de Allah’a dua et!” dedi. [303]
Peygamberimiz Aleyhisselam sırtından gömleğini çıkarıp ona verdi[304] ve:
“Cenaze hazırlanınca bana haber ver, cenaze namazını da kılayım” buyurdu. [305]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdullah b. Übeyy’in yıkanmasında da, kefenlenmesinde de bulundu. Cenazesi, cenazelerin konulacağı yere, musallaya götürülüp konuldu. [306]
Abdullah b. Übeyy’in oğlu Abdullah cenazenin namaz için hazırlandığını Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi. [307]
Peygamberimiz Aleyhisselam kalkıp namazgaha gitti. Cenaze namazını kıldırmak üzere ileri vardığı sırada, [308] Hz. Ömer Peygamberimiz Aleyhisselamın elbisesinden tutup çekti. [309] Önüne varıp dikildi.
Abdullah b. Übeyy’in kötülük yaptığı günleri birer birer sayarak:
“Yâ Rasûlallah! Filan gün şöyle, filan gün şöyle söyleyen Allah düşmanı Abdullah b. Übeyy üzerine mi namaz kılacaksın?!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam gülümsüyordu.
Hz. Ömer sözü çoğalttığı[310] ve:
“Bunun namazı senin neyine gerek? [311]
Allah seni münafıklar üzerine. [312] şu adamın üzerine namaz kılmaktan nehyetmedi mi?” [313] dediği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ben iki şeyden birini tercih etmekte serbest bırakılmış ve ben de tercihimi yapmış bulunuyorum.
Bana Yüce Allah tarafından, ‘Onlar için ister mağfiret dile, ister dileme! Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de, Allah onları yarlığa mayaca ktır1 [Tevbe: 80] buyuruldu. [314]
Eğer ben yetmişi arttırınca bunun yarlıganacağını bilseydim, muhakkak arttırır, yarlıganmasını sağlardım!” buyurdu. [315]
Sonra da, onun üzerine cenaze namazı kıldı. [316]
Ashab da, Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte kıldılar. [317]
Mücemmi’ b. Câriye:
“Resûlullah Aleyhisselamın cenaze üzerinde Abdullah b. Übeyy’inki kadar vakti uzattığını hiç görmemiştim. Sonra, kabre ulaşıncaya kadar gittiler. Cenazesi Nubayt hanedanı katında bulunan ve üzerinde kendilerinin cenazeleri taşınan tabutun üzerinde taşınmıştı” demiş; Enes b. Malik de, Abdullah b. Übeyy’in uzun boylu oluşundan ötürü ayaklarının tabuttan dışarı çıkmış olduğunu gördüğünü söylemiştir.
Amr b. Ümeyyetü’d-Damrî der ki:
“Abdullah b. Übeyy’in tabutuna yaklaşalım diye ne kadar uğraşmıştık da, Benî Kaynukalardan ve başkalarından olan; Sa’d b. Huneyf, Zeyd b. Uusayt, Selâme b. Humam, Numan b. EbuÂmir, Râfi’ b. Harmele, Malik b. Ebi Nevfel, Dâis, Süveyd… gibi, içlerinde belli münafıkların en kötülerinin bulunduğu birtakım kimseler, tabutun üzerine üşüşerek bizim tabuta yaklaşmamıza engel olmuşlardı.
Abdullah b. Übeyy’in oğlu Abdullah’a, bunları görmek kadar ağır gelen, can sıkan birşey yoktu. Onlara karşı kapıyı kapardı!
Abdullah b. Übeyy ise, onlardan başkası benim yanıma yaklaşmasın der, bunlardan her birine de:
‘Vallahi, sen bana susuzluğa karşı sudan daha sevgilisin!1 derdi.
Bunlar da:
‘Keşke, sana biz canlarımızı, çocuklarımızı ve mallarımızı feda etseydik!’ derlerdi.” [318]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdullah b. Übeyy’in tabutunun yanında, kabre kadar yürüdü. [319]
Münafıklar Abdullah b. Übeyy’in kabrinin başına gelip durdukları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam onları gözucuyla süzüyordu.
Münafıklar kabrin içine girmek için birbirlerinin üzerine yığıldılar. Bağırmalar, çığlıklar yükselmeye başladı.
Ubâde b. Sâmit, onları bu tutum ve davranışlarından men etmek için:
“Resûlullahın yanında seslerinizi kıssanıza?!” dedi.
O sırada münafıklardan Dâis de kabre inmek isterken bumundan yaralanıp kan akmaya başlayınca bir köşeye çekildi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Abdullah b. Übeyy’in cenazesinde bulunduğunu, cenaze namazını kıldığını ve kabrinin başında durduğunu görünce, Abdullah b. Übeyy’in kavminden olup Müslüman olan fazilet sahibi bazı sahabiler; Abdullah b. Übeyy’in oğlu Abdullah ile Sa’d b. Ubâde b. Sâmit ve Evs b. Havlî, kabrin içine indiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, yanında dikilen Evs ve Hazrec büyüklerinden bazı sahabiler de, Abdullah b. Übeyy’in cesedinin kabre nasıl konulacağını onlara elleriyle gösterdiler. [320]
Peygamberimiz Aleyhisselam, cenaze gömülünceye kadar kabrin başında ayakta durdu. [321]
Abdullah b. Übeyy’in oğlu Abdullah’a da orada başsağlığı dileyip, oradan geri döndü. [322]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Gömleğini Baş Münafıka Vermesinin ve Cenaze Namazını Kıldırmasının Hikmeti
Peygamberimiz Aleyhisselama gömleğini baş münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl’e niçin verdiği ve onun cenaze namazını niçin kıldığı sorulduğu zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Gömleğim ve onun üzerine kıldığım namazım onu Allah’tan, Rabbimden gelecek azabdan kurtarmayacaktır!
Fakat, ben bu sayede onun kavminden bin kişinin Müslüman olmasını umuyorum” buyurdu. [323]
Abdullah b. Übeyy’in böyle Peygamberimiz Aleyhisselamın gömleğinden ve üzerine kılacağı namazdan şifa ve şefaat dilemiş olduğunu gören Hazrecîlerden bin kişi, müşrikliği bırakarak Müslüman oldular. [324]
Hz. Ömer der ki:
“Resûlullah Aleyhisselam onun cenaze namazını kıldı. Cenazesiyle birlikte yürüdü. Kabrinin başına gelip, defin işi bitinceye kadar ayakta durdu.
Allah ve Resûlü ne yapılacağını daha iyi bilirken, Allah ve Resûlüne karşı olan bu cür’etkâr davranışıma ne kadarşaşılır!” [325]
Abdullah b. Übeyy b. Selûl’ün Kızı Cemile’ye Babasından Dolayı Ensar Kadınlarının Başsağlığı Dilemeye Gitmeleri
Ümmü Umâre der ki:
“İbn Übeyy’in mateminde biz de bulunduk.
Evs ve Haznec kadınlarından hiçbiri Abdullah b. Übeyy b. Selûl’ün kızı Cemile’ye gitmekten geri kalmadı.
Cemile, Vâ Cebelâh! Vâ Cebel âh! Vâ Rüknâh!1 diyor ve hiç kimse onu bundan men etmiyor ve ayıplamıyordu da.”
Denildiğine göre; Cemile, Abdullah b. Übeyy’in kabrine kadar da gitmişti. [326]
[1] İbn Hazm, Cem here, s. 255.
[2] Kalkaşandf, Nihâyetü’l-ereb, s. 392.
[3] İbn Sa’d, Tabak âtü’l-kübrâ, c. 1, s. 297, Ebu’l-Ferec İbn Cevzf, el-Vefâ, c. 2, s. 749, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 249, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 88, İbn Kayyım, Zad, c. 3, s. 55.
[4] İbn Seyyid, c. 2, s. 249, İbn Kayyım, c. 3, s. 55.
[5] İbn Sa’d, c. 1, s. 297, Ebu’l-Ferec, c. 2, s. 749, İbn Seyyid, c. 2, s. 245, Ebu’l-Fidâ, c. 5, s. 88, İbn Kayyım, c. 3, s. 55.
[6] İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 249, İbn Kayyım, Zâdu’l-mead, c. 3, s. 55, Kastalânf, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1 , s. 319-
320, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 3, s. 267-268, Zürkânf, Mevâhibü’l-ledünniye Şerhi, c. 4, s. 53.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/409-410.
[7] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 297, Ebu’l-Ferec, el-Vefa, c. 2, s. 749-750, İbn Seyyid, c. 2, s. 249-250, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 88, İbn Kayyım, c. 3, s. 55-56, Kastalânf, c. 1, s. 320, Halebî, c. 3, s. 267-268, Zürkânf, c. 4, s. 54.
[8] İbn Sa’d, c. 1, s. 297, Ebu’l-Ferec, c. 2, s. 750, İbn Seyyid, c. 2, s. 250, E bu’l-Fidâ, c. 5, s. 88, Halebî, c. 3, s. 269, Zürkânf, c. 4, s.54.
[9] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1 250, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 471.
[10] İbn Abdilberr, c. 3, s. 1250.
[11] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 4, s. 331.
[12] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/410-411.
[13] Kalkaşandî, Nihâyetü’l-ereb, s. 366.
[14] İbn Hazm, Cemhere, s. 469.
[15] Kalkaşandı, s. 366.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/411-412.
[16] İbn İshak.İbnHişam, Sîre.c.4, s. 205, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 286, İbn Haldun, Târih, c. 2, s. 2, s. 51 .
[17] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/412-413.
[18] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 302-303.
[19] İbn ^Jodilberr, İstiâb, c. 2, s. 468, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 2, s. 171.
[20] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 6, s. 47-48, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 67-68 .
[21] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 68, İbn Esir, Usdu’l-gâbe, c. 2, s. 171 .
[22] İbn Sa’d, c. 6, s. 48, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 68, İbn E ar, c. 2, s. 171.
[23] İbn Esîr, c. 2, s. 171
[24] İbn Sa’d, c. 6, s. 48, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 68.
[25] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 6, s. 68, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 68, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 2, s. 171.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/413-414.
[26] Ibn Sa’d. c. 1. s. 301-302. Ebu’l-Fidâ. c. 5. s. 90.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/415.
[27] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 13-14, İbn Abdi Rabbih, Ikdu’l-ferîd, c. 1, s. 136-137, Ebu’l-Fidâ, Sîre, c. 4, s. 156-159, İbn Kayyım, Zâdu’l-mead, c. 3, s. 64-65.
[28] İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 302.
[29] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 11-12.
[30] Ahmed b.Hanbel,c.4,s.13, İbn Abdi Rabbih, Ikdu’l-ferfd, c. 1, s. 136, Ebu’l-Fidâ, Sîre, c. 4, s. 157, İbn Kayyım, Zâdu’l-mead, c. 3, s. 64.
[31] İbn Sa’d. Tabakâtü’l-kübrâ. c. 1 . s. 302.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/415-417.
[32] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ.c. 1, s. 297-298, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 252-253, İbn Kayyım, Zadu’l-mead, c. 3, s. 58.
[33] Yâkût, Mu’cemu’l-büldân, c. 3, s. 233.
[34] İbn Abdilberr, İ stiâb, c. 1, s. 296-297, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 409-410.
[35] İbn Sa’d, c. 1, s. 298, İbn Seyyid, c. 2, s. 252-253, İbn Kayyım, c. 3, s. 58.
[36] İbn Seyyid, c. 2, s. 253, İbn Kayyım , c. 3, s. 58.
[37] Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 3, s. 274, İbn Kayyım, c. 3, s. 58.
[38] İbn Seyyid, c. 2, s. 253, İbn Kayyım , c. 3, s. 58.
[39] İbn Esîr, c. 1,3.410.
[40] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 298, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 253, İbn Kayyım, Zâdu’l-mead, c. 3, s. 59, .
[41] İbn Sa’d, c. 1, s. 298, İbn Seyyid, c. 2, s. 253, Ebu’l-Fidâ, Sîre, c. 4, s. 172 İbn Kayyım, c. 3, s. 59.
[42] İbn Seyyid, c. 2, s. 53, İbn Kayyım, c. 3, s. 59.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/417-419.
[43] Taberî, Târîh, c. 3, s. 1 39, Kalkaşandf, Nihâyetü’l-ereb, s. 53.
[44] İbn Hazm, Cemhere, s. 422.
[45] İbn Hazm, s. 477.
[46] İbn Hazm, s. 485.
[47] İbn Hazm, s. 424.
[48] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 343.
[49] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 343-344, İbn Asâkfr, Târih, c. 3, s. 354.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/419-420.
[50] İbn Sa’d, c. 1, s. 344, İbn Asâkfr, c. 3, s. 354.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/420.
[51] İbn Asakir, Târih, c. 3, s. 3 54, Kastalâni, Mevâhibü’l-l edünni ye, c. 1, s. 29 6, Halebi, İnsânu’l -uyun, c. 3, s. 236 -237, Zürkân f, Mevâhibü’l-ledünniye Şerhi, c. 3, s. 357-358.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/420-421.
[52] 50. Ebu Yusuf, Kitâbu’l -ha rac, s. 216, İ bn Sa’d, Tabak âtü’l -k übrâ, c. 1, s. 344, İ bn Asâk ir, c. 3, s. 354.
[53] E bu Yusuf, Kitâbu’l -ha rac, s. 216.
[54] İbn Asâkfr, Târih, c. 3, s:. 354-355, Kaslalânf, Mevâhibü’l-ledünniye.c. 1, s:. 296Halebî, İns^nu’l-uyûn, c. 3, s:. 237, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 3, s:. 358, 359 .
[55] Halebr.c3, s. 237.
[56] BelâzurT, c. 1, s. 153.
[57] Zürkânf, c. 3, s:. 358.
[58] Yâkût, c. 2, s:. 212.
[59] Yâkût, c. 4, s. 180.
[60] İbn Asâkfr, Târîh, c. 3, s. 355, Yâkût, c. 2, s. 212, 213, Kastalânf, Mevâhib, c. 1, s. 296-297, Halebî, İnşânu’l-uyûn, c. 3, s:. 237, Zürkânf, M evâhib Şerhi, c. 3, s:. 359.
[61] İbn Asâkfr, c. 3, s:. 355, Kastalânf, c. 1, s:. 297, Halebî, c. 3, s:. 237, Zürkânf, c. 3, s:. 359.
[62] Zürkânf, c. 3, s:. 359.
[63] Ebu Yusuf, Kitâbu’l-ha rac, s:. 216, İbn Sa’d, Tabak âtü’l-k übrâ, c. 1, s. 267.
[64] İbn Sa’d, c. 1, s. 267, İbn Asâkfr, t 3,s:. 356.
[65] Ebu Yusuf, s. 216, İbn Sa’d, c. 1, s. 267.
[66] İbn Şa’d, c. 1, s. 267, İbn Asâkfr, c. 3, s. 356.
[67] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.3, s. 367-368, Vâkıdî, Megâif, c. 2, s. 695, İbn Sa’d, c. 1, s. 344.
[68] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 344.
[69] Ebu Yusuf, Kitâbu’l-ha rac, s. 216, İbn Sa’d, c. 1, s. 344.
[70] Ebu Yusuf, s:. 216.
[71] İbn Asâkfr, Târîh, c. 3, s. 355, Kastalânf, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1 , s:. 297, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 3, s:. 359.
[72] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 184.
[73] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s:. 256.
[74] İbn Asâkfr, Târîh, c. 3, s:. 359.
[75] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s:. 103, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 9, s. 181, Heysemî, Mecmau’i-ievâid, c. 6, s. 14.
[76] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s:. 1 03, Heysemî, c. 6, s. 14.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/422-426.
[77] Kalkaşandf, Nihâyetü’l-eneb, s. 408.
[78] İbn Hazm, Cemhere, s. 456479.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/426.
[79] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 334, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 429.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/426.
[80] İbn Sa’d, Taba kât, c. 1, s. 334-335.
[81] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 309, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 227.
[82] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 335.
[83] İbn Abdilberr, c. 1 , s. 309, İbn E ar, c. 1, s. 427.
[84] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1.S.427.
[85] İbn Abdilberr, c. 1 , s. 309, İbn E ar, c. 1, s. 427.
[86] İbn Abdi Rabbih, Ikdu’l-ferfd, c. 1,s.135, Zürkânî, Mevâhibü’l-ledünniye Şerhi, c. 4, s. 1 72-1 73.
[87] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 335, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 268.
[88] İbn Sa’d, c. 1, s. 285-286.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/427-428.
[89] ibn Hazm, Cemhere, s. 482.
[90] ibn Hazm, s. 282.
[91] İbn Hazm, s. 469.
[92] Kalkaşandf, Nihâyetü’l-eneb, s. 407.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/429.
[93] İbn .ABdilberr, İ stiâb, c. 2, s. 742, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 4, s. 47.
[94] İbn Esîr, c. 3, s. 47.
[95] İbn Abdilberr,c.2,s. 742.
[96] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 206.
[97] İbn Abdilberr,c.2,s. 742, İbn Esîr, c. 3, s. 47, İbn Hacer, c. 2, s. 206-207.
[98] Vâkıdî, Megâzî, c.3, s. 973, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 160.
[99] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 300, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 5, s. 89.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/429-430.
[100] İbn Sa’d, c. 1, s. 300, Etou’l-Fidâ, c. 5, s. 89.
[101] İbrı Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1337, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 4, s. 514.
[102] .Buhâri,Sahıh,c.4,s. 236, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1 335, İbn Esîr, c. 4, s. 514
[103] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1335, İbn E ar, Usdu’l-gâbe, c. 4, s. 515.
[104] İbn Abdilberr, c. 3, s. 1337, İbn Esîr, c. 4, s. 516.
[105] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 6, s. 33.
[106] Süheyli, Ravdu’l-ünüf, c. 7, s. 439440.
[107] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/430-431.
[108] İbn Sa’d, c. 1, s. 300, İtan Abdilberr, c. 3, s. 1200, İbnEsîr, c. 4, s. 267, İtan Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 13.
[109] İbn Sa’d, c. 1, s. 300, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 5, s. 90, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 13.
[110] İbn Sa’d, c. 1, s. 300, Ebu’l-Fidâ, c. 5, s. 90, İbn Hacer, c. 3, s. 13.
[111] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 301, Ahmed b. Hantael, Müsned, c. 4, s. 13, .
[112] İbn Sa’d, c. 1, s. 301 .
[113] İbn Sa’d, c. 1, s. 301, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 13.
[114] İbnSa’d.d, s. 301, .
[115] İbn Hacer, c. 3, s. 1 3.
[116] İbn Sa’d, c. 1.S.301.
[117] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 301 , Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 5, s. 90.
[118] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 13.
[119] İbn Sa’d, c. 1, s. 301, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 3, s. 280.
[120] Ebu’l-Fidâ, c. 5, s. 90, Halebî, c. 3, s. 280.
[121] İbn Sa’d, c.1, s. 300-3001, Ebu’l-Fidâ, c. 2, s. 90, İbn Hacer, c. 3, s. 13, Halebî, c. 3, s. 280.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/431-433.
[122] İbn Hazm, Cem here, s. 280-281.
[123] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 304.
[124] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 225.
[125] İbn AMIberr, İstiâb, c. 3, s. 1413.
[126] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 304, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâvç, c. 5, s. 91.
[127] İbn Sa’d, c. 1, s. 304, İbn Abdilberr, İ stiâb, c. 3, s. 1413, .
[128] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 225.
[129] İbn Sa’d, c. 1, s. 304, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1413, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1 , s. 225.
[130] İbn Esîr.d, s. 225.
[131] İbn Sa’d, c. 1, s. 304, Ebu’l-Fidâ, c. 5, s. 91.
[132] İbn Sa’d, c. 1, s. 304, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1413, İbn Esir, c. 1,s.225, Ebu’l-Fidâ, c. 5, s. 91.
[133] İbn AMIberr, c. 3, s. 1413.
[134] İbn Sa’d, c. 1, s. 304, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1413, İbn Esîr, c. 1,s.225.
[135] İbn Sa’d. c. 1. s. 304-305.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/433-435.
[136] İbn Hazm, Cemhere, s. 429, Yâkût, Mu’cemu’l-buldan, c. 2, s. 16, Kalkaşandf, Nihâyetü’l-ereb, s. 185.
[137] İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 247, İbn Kayyım, Zâdu’l-mead, c. 3, s. 55, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 3, s. 266.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/435.
[138] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 323, Ebu’l-Ferec, el-Vefa, c. 2, s. 750, Ebu’l-Fidâ el-Bidâye, c. 5, s. 93.
[139] İbn Sa’d, c. 1, s. 323, Ebu’l-Fenec, c. 2, s. 750, İbn Seyyid, c. 2, s. 246, İbn Kayyım, c. 3, s. 54, Halebî, c. 3, s. 265.
[140] İbn Sa’d, c. 1, s. 323. Ebu’l-Ferec, c. 2, s. 750, İbn Seyyid, c. 2, s. 246-247, İbn Kayyım, c. 3, s. 54.
[141] İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 246-247, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 3, s. 265, Zürkânf, Mevâhibü’l-ledünniye Şerhi, c. 4,
s. 50.
[142] İbn Seyyid, c. 2, s. 247, İbn Kayyım, Zâdu’l-mead, c. 3, s. 54, Halebî, c. 3, s. 265, Zürkânf, c. 4, s. 50.
[143] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 323
[144] İbn Sa’d, c. 1, s. 323, Ebu’l-Ferec, el-Vefâ, c. 2, s. 757, İbn Seyyid, c. 2, s. 247, İbn Kayyım, c. 3, s. 54, Halebî, c. 3, s. 265, Zürkânf, c. 4, s. 50.
[145] İbn Kayyım, c. 3, s. 54.
[146] İbnSa’d,c. 1, s. 323, Ebu’l-Ferec, c. 2, s. 750, İbn Seyyid, c. 2, s. 247, İbn Kayyım, c. 3, s. 54, Halebî, c. 3, s. 265, Zürkânf, c. 4, s.50.
[147] İbn Seyyid, c. 2, s. 247, İbn Kayyım, c. 3, s. 54.
[148] İbn Sa’d, c. 1, s. 323, İbn Seyyid, c. 2, s. 247 İbn Kayyım , c. 3, s. 54.
[149] Ebu’l-Ferec, c. 2, s. 750, İbn Seyyid, c. 2, s. 247, İbn Kayyım, c. 3, s. 54.
[150] İbn Sa’d, Tabak âtü’l-k übrâ, c. 1, s. 323, E bu’l-F erec, el -Vetâ, c. 2, s. 750, İ bn Seyyi d, U yün u’l-eser, c. 2, s. 247, E bu’l -F idâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 5, s. 93, İbn Kayyım, c. 3, s. 54, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 3, s. 265, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 4, s. 50.
[151] Kastalânf, M erâhib, c. 1, s. 319.
[152] İbn Seyyid, c. 2, s. 247, İbn Kayyım, c. 3, s. 54, Zürkânf, c. 4, s. 50.
[153] İbn Sa’d, c. 1 ,s. 323, Ebu’l-Ferec, c. 2, s. 750-751, İbn Seyyid, c. 2, s. 247, İbn Kayyım, c. 3, s. 54, Kastalânf, c. 1, s. 319, Halebî, c. 3, s. 266, Zürkânf, c. 4, s. 50.
[154] İbn Seyyid, c. 2, s. 247, İbn Kayyım, c. 3, s. 54, Kastalânf, c. 1, s. 319, Halebî, c. 3, s. 266, Zürkânf, c. 4, s. 50.
[155] İbn Sa’d, c. 1, s. 323, İbn Seyyid, c. 2, s. 247, Ebu’l-Ferec, c. 2, s. 751, İbn Kayyım , c. 3, s. 54, Kastalânf, c. 1, s. 319,
Halebî, c. 3, s. 266, Zürkânf, c. 4, s. 50.
[156] İbn Seyyid, c. 2, s. 247, İbn Kayy,m, c. 3, s. 54-55, Kastalânf, c. 1, s. 319, Halebî, c. 3, s. 266, Zürkânf, c. 4, s. 50.
[157] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/435-438.
[158] Kalkaşandf, Nihâyetü’l-ereb, s. 399.
[159] İbrı Hazm, Cemhere, s. 482-483.
[160] İbn Hazm, s. 289.
[161] İbn Hazm, s. 469.
[162] Yâkût, Mu’cemu’l-büldân, c. 4, s. 271.
* Azne olarak kaydedenler de vardır (İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 268, Yâkût, c. 2, s. 298).
[163] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 303.
[164] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 298.
[165] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 303.
[166] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 234.
[167] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1281.
[168] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 234.
[169] İbn Sa’d, c. 1,s.3O3.
[170] İbn Sa’d, c. 1, s. 303, İbn Hacer, c. 3, s. 234.
[171] İbn Sa’d, c. 1, s. 303, İbn Hazm, Cemhere, s. 289.
[172] İbn Sa’d, c. 1, s. 303, İbn Esîr, c. 1, s. 298, .
[173] İbn Esîr.c.1, s. 298.
[174] Yâkût, Mu’cemu’l-büldân, c. 2, s. 298.
[175] İbn Sa’d, c. 1, s. 303, İbn Esîr, c. 1, s. 298.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/439-440.
[176] İbn Hazin, Cemhere, s. 272, Kalkaşandf, Nihâyetü’l-ereb, s. 437-443.
[177] İbn Hazm, s. 482.
[178] İbn Hazm, s. 273.
[179] İbn Hazm, s. 275.
[180] İbn Hazm, s. 274, Kalkaşandî, s. 443.
[181] İbn İshak.İbnHişam, Sîre,c.4, s. 205, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 286, İbn Haldun, Târih, c. 2, s. 2, s. 51.
[182] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 309.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/440-441.
[183] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 7, s. 35.
[184] İbn Sa’d, c. 1, s. 309, ^hm ed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 477.
[185] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 477, c. 5, s. 80, Müslim, SahıVı, c. 2, s. 722.
[186] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 60.
[187] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/441-442.
[188] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 309-310, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâvç re’n-nihâve, c. 5, s. 92.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/443.
[189] İbn Hazm, Cemhere, s. 483.
[190] İbn Hazm, s. 302.
[191] İbn Hazm, s. 469.
[192] İbn Hazm, s. 303, Kalkaşandî, Nihâyetü’l-ereb, s. 1 87.
[193] Kalkaşandf, Nihâvetü’l-ereb, s. 187.
[194] İbn İshak.İbnHişam, c. 4, s. 205, İbn Esir, c. 2, s. 286, İbn Haldun, c. 2, s. 51 .
[195] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 316, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 5, s. 93.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/443-444.
[196] Kalkasandf, Nihâyetü’l-ereb, s. 182.
[197] İbn Hazm, Cemhere, s. 440.
[198] İbn Hazm, s. 478.
[199] Kalkaşandf,s. 182.
[200] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 3,161, İbn Hazm, s. 441.
[201] İbn Sa’d, t 3, s. 161.
[202] İbn İshak.İbnHişam, c. 4, s. 205, İbn Esir, c. 2, s. 286, İbn Haldun, c. 2,ks. 2, s. 51 .
[203] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 331, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 251, İbn Kayyım, Zâdu’l-mead, c. 3, s. 56, Kastalânf, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 320.
[204] İbn Sa’d, c. 3, s. 161 .
[205] Semhüdi, Vefâu’l-vıefâ, c. 4, s. 1185.
[206] İbn Sa’d, c. 1, s. 331 , İbn Seyyid, c. 2, s. 251, İbn Kayyım , c. 3, s. 56, Kastalânf, c. 1, s. 320, Zürkânf, c. 4, s. 56.
[207] İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 251 , İbn Kayyım, Zâdu’l-m ead, c. 3, s. 56, Kastalânf, Me vâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 320, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 4, s. 56.
[208] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 331.
[209] İbn Sa’d, c. 1, s. 331 , İbn Seyyid, c. 2, s. 251, İbn Kayyım , c. 3, s. 56, Kastalânf, c. 1, s. 320, Zürkânf, c. 4, s. 56.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/445-447.
[210] Ibn Hazm, Cemhere, s. 1 98-199.
[211] İbn Abdilberr. İstiâb. c. 4. s. 1531-1533.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/447-448.
[212] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 279, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 77, Ebu Ubeyd, Kitâbu’l-emvâl, s. 19, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1532, İbn E ar, Usdu’l-gâbe, c. 5, s. 358.
* Rebeze, Medine yakinınd a b ir karyedir. E bu Zerri ‘I-Gı fârPn in kabri orad adı r (İ bn E sfr, N ihâye, c. 2, s. 18 3, Fi ruzâbâdf, K âm ûs, c. 1, s. 366). Medine’ye uzaklığı üç mildir (Yâkût, Mu’cemu’l-buldan, c. 3, s. 24).
[213] İbn Abdilberr, c. 4, s. 1532, İbn Ear, c. 5, s. 358.
[214] EbuUbeyd,s.19, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 153.
[215] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 77, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[216] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 77, Ebu Dâvud, c. 3, s. 153 İbn Abdilberr, c. 4, s. 1532, İbn E ar, c. 5, s. 358.
** Ebu Dâvud, c. 3, s. 153.
[217] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 77, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1532, İbn E ar, c. 5, s. 358.
[218] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 77, E bu Ubeyd, s. 19, İbn Ear, c. 5, s. 358.
[219] EbuDâvud,c.3,s. 153.
[220] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 77, Ebu Ubeyd, s. 19, Ebu Dâvud,c.3, s. 153, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[221] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 77, İbn Esîr, c. 5, s. 359.
[222] Ebu Dâvud, c. 3, s. 153.
[223] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 77, Ebu Ubeyd, s. 19, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[224] İbn Sa’d, c, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 77.
[225] Ebu Ubeyd, s. 19, Ebu Dâvud, c. 3, s. 153.
[226] İbn Sa’d, c. 1.S.279.
[227] İbn Abdilberr, c. 4, s. 1532.
[228] Ahmed, c. 5, s. 77, Ebu Ubeyd, s. 1 9, Ebu Dâvud, c. 3, s. 153, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1532, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[229] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 77, Ebu Ubeyd, s. 19, Ebu Dâvud, c. 3, s. 153, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[230] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 77, Ebu Ubeyd, s. 19, Ebu Dâvud, c. 3, s. 153, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[231] Ebu Ubeyd, s. 19, Ebu Dâvud, c. 3, s. 153, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1532.
[232] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 77, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[233] Ebu Ubeyd,Kitâbu’l-emvâl,s.19,Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 153.
[234] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 279, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 77, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 153, İbn Esîr,
Usdu’l-gâbe, c. 5, s. 358.
[235] Ebu Ubeyd, s. 19, Ebu Dâvud, c. 3, s. 153-54, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1532.
[236] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 77, Ebu Ubeyd, s. 19, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[237] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 77-78, Ebu Ubeyd, s. 19, Ebu Dâvud, c. 3, s. 153-154, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1532, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[238] Ebu Ubeyd, s. 19, Ebu Dâvud, c. 3, s. 153-154, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1532.
[239] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 77-78, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[240] Ebu Ubeyd, s. 19, Ebu Dâvud, c. 3, s. 154, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1532.
[241] Ebu Ubeyd, s. 19, Ebu Dâvud, c. 3, s. 154.
[242] Ebu Ubeyd, s. 19, Ebu Dâvud, c. 3, s. 154, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1532.
[243] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 78, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[244] Ebu Dâvud, c. 3, s. 154.
[245] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 78, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[246] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahm ed, c. 5, s. 78.
[247] İbn Sa’d, Tabak âtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 279, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 78, Ebu Ubeyd, Kitâbu’l-emvâl, s. 19, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 15328.
[248] Ebu Ubeyd, s. 19, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1532.
[249] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 278, Ebu Ubeyd, s. 19, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[250] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ebu Ubeyd, s. 20, İbn E sfr, c. 5, s. 358.
[251] Ebu Ubeyd, s. 20, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1532.
[252] Ebu Ubeyd, s. 20.
[253] İbn Abdilberr, c. 4, s. 1532-533.
[254] İbn Sa’d, c. 1, s. 279, Ahmed, c. 5, s. 78, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[255] Ebu Ubeyd, s. 20.
[256] İbn AMIberr, c. 4, s. 1533, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[257] Ebu Ubeyd, s. 20, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1533, İbn E sfr, c. 5, s. 358.
[258] İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[259] İbn Abdilberr, c. 4, s. 1533, İbn Esîr, c. 5, s. 358.
[260] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/448-451.
[261] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1.S.266, İbnHazm, Cem here, s. 423.
[262] İbn Hazm, s. 477.
[263] Kalkaşandf, Nihâyetü’l-eneb, s. 229.
[264] İbn Hazm, s. 485.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/451.
[265] Ffruzâbâdf, Kâmûsu’l-muhft, c. 2, s. 213.
[266] Yâkût. c. 2. s. 229.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/452.
[267] İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 266.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/452.
[268] İbn Hazm, Cemhere, s. 484.
[269] İbn Hazm, s. 307.
[270] İbn Hazm. s. 469.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/452-453.
[271] İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 281 .
[272] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 68.
[273] İbn Sa’d, c. 1, s. 281 .
[274] İbn Sa’d, c. 1, s. 281 , Ahm ed, c. 5, s. 68, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 5, s. 1 36.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/453.
[275] İbn Sa’d, c. 1,5.281 .
[276] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 5, s. 136.
[277] Ahmedb. Hanbel.c.5, s. 68, İbn Esîr, c. 5, s. 136.
[278] İbn Sa’d, c. 1, s. 281 , Ahm ed, c. 5, s. 68, İbn Esîr, c. 5, s. 136.
[279] İbn Sa’d, c. 1, s. 281 .
[280] İbn Sa’d. c. 1. s. 281 . Ahm ed. c. . 5. s. 68. İbn E sfr. c. 5. s. 136.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/453.
[281] Ibn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 3, s. 100-103.
[282] Ebu Yusuf, Kitâbu’l-haraç, s. 61.
[283] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 156, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 177-178, Bev+ıakf Sünenü’l-kübrâ, c. 6, s. 144.
[284] Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 347.
[285] Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 347, Buhâri, Sahih, c. 4, s. 61.
[286] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 347.
[287] İbn Sa’d. Tabakâtü’l-kübrâ. c. 1. s. 274.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/453-455.
[288] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1057, Taberî, Târih, c. 3, s. 143, Ebu’l-Fidâ, Sîre, c. 4, s. 64, Bedrüddin Aynf, Umdetu’l-kârî, c. 8, s. 54, İbn Hacer, Fethu’l-bârf,c. 8, s. 251.
[289] Vâkıdî, c. 3,s.1057,Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 184.
[290] Taberî, Tefsfr, c. 10, s. 206.
[291] Vâkıdî, c. 3, s. 1057, Ebu Dâvud, c. 3, s. 184, Ebu’l-Fidâ, c. 4, s. 64.
[292] Ebu Dâvud, c. 3, s. 184, Ebu’l-Fidâ, c. 4, s. 64.
[293] Ebu’l-Fidâ, c. 4, s. 64, .
[294] Vâkıdî, c. 3, s. 1057, Ebu Dâvud, c. 3, s. 184, Ebu’l-Fidâ, c. 4, s. 64-65.
[295] Taberî, c. 10, s. 206, İbn Hacer, c. 8, s. 251.
[296] Vâkıdî, c. 3, s. 1057, Ebu Dâvud, c. 3, s. 184, Ebu’l-Fidâ, c. 4, s. 64.
[297] Vâkıdî, c. 3, s. 1057, Ebu’l-Fidâ, c. 4, s. 65, Bedrüddin Ayni”, Umde, c. 8, s. 54.
[298] Taberî, c. 10, s. 206, İbn Hacer, c. 8, s. 251, Diyarbekrî, c. 2, s. 140.
[299] Vâkıdî, c. 3, s. 1057, Ebu’l-Fidâ, c. 4, s. 65.
[300] Vâkıdî, c. 3, s. 1057, .
[301] İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 488.
[302] Ahmedb. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 18, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 76, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 184.
[303] Ahmedb. Hanbel, c. 2, s. 18, Buhârî, c. 2, s. 76, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 279-280.
[304] Ahmed, c. 2, s. 18, Buhârî, c. 2, s. 76, Ebu Dâvud, c. 3, s. 184, Tirmizî, c. 5, s. 280.
[305] Ahmed, c. 2, s. 18, Buhârî, c. 2, s. 76.
[306] Vâkıdî, c. 3, s. 1057.
[307] Buhârî, c. 2, s. 76.
[308] Ahmed, c. 1, s. 16, Buhârî, c. 5, s. 206, Tirmizî, c. 5, s. 279.
[309] Buhârî, c. 2, s. 76, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1865, 2141, Tirmizî, c. 5, s. 280.
[310] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 196-197, Vâkıdî, c. 3, s. 1057-1 058, Ahmed, c. 1, s. 16, Buhârî, c. 5, s. 206, Tirmizî, c. 5, s. 279, Taberî, Tefar, c. 10, s.205.
[311] İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 488.
[312] Ahmed, c. 2, s. 18.
[313] Müslim, c. 4, s. 1865.
[314] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 197, Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1058, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 16, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 76, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 279, Taberî, Tetsfr, c. 10, 205-206.
[315] İbn İshak, c. 4, s. 197, Vâkıdî, c. 3, s. 1058, Ahmed b. Hanbel, c. 1 , s. 16, Buhârî, c. 5, s. 206, Tirmizî, c. 5, s. 279, Taberî, c.10, s. 206.
[316] İbn İshak, c. 4, s. 197, Ahmed, c. 1, s. 16, Buhârî, c. 5, s. 206, Tirmizî, c. 5, s. 279.
[317] Buhârî, c. 5, s. 207.
[318] Vâkıdî.c. 3,3.1058-1059.
[319] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 197, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 16, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 206, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 279.
[320] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1059.
[321] İbn İshak, c. 4, s. 197, Vâkıdî, c. 3, s. 1059, Ahmed, c. 1,s.16, Buhârî, c. 5.
[322] Vâkıdî, c. 3, s. 1059.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/455-459.
[323] Taberî, Tefar, c. 10, s. 206, İbn Hacer, Fethu’l-bârf, c. 8, s. 254, Diyarfcekrf, TârıViu’l-hamfs, c. 2, s. 140.
[324] Bedrüddin Avnf, Umdetu’l-kârf, c. 8, s. 54, Diyarbekrî, c. 2, s. 140-141.
[325] İbn İshak.c. 4. s. 197. Buhâıf. c. 5. s. 207. Tirmizî. c. 5. s. 279. Taberî. c. 10. s. 206. Vâhidf. Esbâbu’n-nüzûl. s. 173-174.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/459-460.
[326] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1058.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/460.