İşkence ile Dinlerinden Döndürülenler Hakkında İlahî Af Çıkışı ve Hişam b. Âs’ın Medine’ye Gelişi
Cündeb b. Damrâ’nın Medine’ye Hicret Ederken Ten’im’de Vefat Edişi
Münafıkların Teşhir ve Mescidden Tard Edilişi
Sevık Gazası
Ebu Âfek’in Öldürülüşü
Ebu Âfek’in Kimliği, Öldürülüş Sebebi ve Tarihi
Asma’ binti Mervan’ın Öldürülüşü
Asma’ın Kimliği, Öldürülüş Sebebi ve Tarihi
Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları
Bayram Namazlarının Kılınışı
Teşrik Tekbiri ve Alınışı
Kurbana Ait Bazı Hükümler
Karkaratü’l-küdr Gazası: Seferin Tarihi, Mevkii, Niçin ve Nasıl Yapıldığı
Kaynuka Oğulları Yahudileri Medine’den Niçin ve Nasıl Sürüldüler?
Osman b. Maz’un’un Vefat Edişi
Hz. Fâtıma’nın Hz. Ali ile Nikâhlanışı ve Evlenişi
Hz. Fâtıma’nın Talipleri
Hz. Fâtıma’nın Çeyizi ve Ev Eşyası
Peygamberimiz Aleyhisselamın Nikâhta Hutbe İrad Edişi ve Nikâh Kıyışı
Gerdek Töreni ve Dua
Velime Cemiyeti ve Ziyareti
Peygamberimiz Aleyhisselama Ev Halkı İçinde En Sevgili Olanları
Yeni Evlilerin Dilekleri
Yeni Evlilerin Altı Ay Sabah Namazlarına Kaldırılışı
Ziynet Eşyası Hususunda Hz. Fâtıma’nın Uyarılışı
Zekat Farizası
Zekat ve Sadakanın Anlam ve Hikmetleri
Zekatın Daha Önceki Peygamberlerin Şeriatlarında da Yer Alışı
Deve Zekatı
Sığır Zekatı
Koyun Zekatı
Altın ve Gümüş Zekatı
Ticaret Malları, Hububat ve Meyve Zekatı
Zekatın Sarf Yerleri
Zenginliğin ve Fakirliğin Ölçüsü
Zenginin ve Güçlü Kuvvetli Olan Fakirin Zekat Almasının Doğru Olmadığı
Zekatı Verilen veya Verilmeyen Mallar Hakkında İki Meleğin Duaları
Miskin Sözünün Anlamı ve Miskinin Durumu
Zekatı Geciktirilen Zinet Eşyasından Dolayı Azaba Uğranılacağı
Malının Zekatını Vermekten Kaçınan Sa’lebe’nin Akıbeti
Ka’b b. Eşref’in Öldürülmesine Karar Verilmesi
Ka’b b. Eşref’in Öldürülüşü
Gatafan Gazâsı: Tarihi, İsimleri ve Sebebi
Du’sur’un Peygamberimiz Aleyhisselama Suikastı
Ebu Râfi’in Öldürülüşü
Ebu Râfi’in Kimliği
Ebu Râfi’in Öldürülüşünün Sebepleri
Ebu Râfi’ Ne Zaman, Kimler Taratmdan ve Nasıl Öldürüldü?
Hassan b. Sabit’in Mücahidieri Övüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)’nin Öldürülüşü
Hz. Hafsa ve Hz. Ümmü Külsûm’un Evlenmeleri
Buhran Gazası
Gazânın Tarihi, Mevkii ve Sebebi
Zeyd b. Hârise’nin Karde Seferi
Seferin Tarihi, ilffevkii ve Sebebi
Hz. Hasan’ın Doğumu
Hz. Hasan’ın Ümmü’l-Fadl Hatun Tarafından Emzirilişi
Hz. Hasan’a Akîka Kurbanı Kesilişi ve İsim Takılışı
Hz. Hasan ve Hz. Fâtıma’nın Peygamberimiz Aleyhisselama Benzerlikleri
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e Sevgisi
Zekat ve Sadaka Yemenin Peygamberimiz Aleyhisselam ile Ehl-i Beytine Helâl Olmayışı
BEDİR’DEN SONRA
İşkence ile Dinlerinden Döndürülenler Hakkında İlahî Af Çıkışı ve Hişam b. Âs’ın Medine’ye Gelişi
Hz. Ömer der ki:
“Fitneye uğratılarak dinlerinden döndürülenler hakkında:
‘Allah artık bu kavmin ne fidyelerini, ne de tevbesini kabul eder.
Çünkü, bunlar, Allah’ı öğrendikten sonra, uğradıkları işkence üzerine küfre döndüler’ derdik.
Onlar da, kendileri hakkında tıpkı böyle söylerler, İslâmiyete bir daha kabul olunmayacaklarını sanırlardı.
Resûlullah Aleyhisselam Medine’ye gelince, Yüce Allah’ın bu hususta gerek bizim söylediğimiz ve gerek onların kendileri hakkında söyledikleri söz üzerine indirdiği şu:
‘(Tarafımdan) de ki: Ey nefislerine karşı hadden aşırı davranan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz! Çünkü Allah bütün günahları yarlıgar! Şüphesiz ki O çok yarlıgayıcıdır, çok esirgeyicidir.
Size azab gelip çatmadan, Rabbinize dönün, O’na teslim olun; sonra, yardıma mazhar olamazsınız!
Rabbinizden size indirilenin en güzeline-kendiniz farkında olmayarak ansızın başınıza azab gelme-den-tâbi olunuz!’ (Zümer: 53-55) âyetlerini kendi elimle bir sahifeye yazıp Hişam b. Âs’a gönderdim.”
Hişam b. Âs da der ki:
“Mektup bana geldiği zaman, onu Zîtuvâ’da okuyup anlamaya çalışıyor, çabalıyor, fakat bir türlü anlayamıyordum. Nihayet ‘Allah’ım! Bundakini, bana anlat!’ dedim.
Yüce Allah bunun ancak bizim hakkımızda indiğini; gerek bizim kendimiz hakkında söylediklerimiz, gerek bizim hakkımızda söylenenler hakkında olduğunu kalbime düşürdü, doğdurdu.
Hemen devemin yanına döndüm, üzerine oturdum, Medine yolunu tutup Resûlullah Aleyhisselama kavuştum .”[1]
Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı Sevban da:
“Resûlullah Aleyhisselamdan işittim: ‘Bana dünyadan ve dünyadakilerden daha sevgilisi, şu ‘Ey nefislerine karşı hadden aşın davranan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz! Çünkü Allah bütün günahları yarlıgar! Şüphe yok ki, Allah çok yarlıgayıcı ve çok esirgeyicidir âyetidir buyurdu” demiştir.[2]
Cündeb b. Damrâ’nın Medine’ye Hicret Ederken Ten’im’de Vefat Edişi
Cündeb b. Damrâ, Mekke’de otururdu. Hasta[3] ve çok yaşlı idi.[4] Kendisinin dört oğlu vardı.[5]
Peygamberimiz Aleyhisselam Medine’ye hicret etmiş,[6] Mekke’de kalan Müslümanların da Medine’ye hicret etmelerini emir buyurmuştu.[7]
Cündeb b. Damrâ ise hicrette gecikmişti.[8]
Nisa sûresinin 97. âyeti nazil olunca:
“Ey Allah’ım! Sen, mazeret sebep ve delillerini tebliğ ettin.[9]
Mekke’deki yerimde bulunduğum müddetçe,[10] benim için ne bir mazeret sebebi var, ne de mazeret delili![11]
Allah’ım! Beni müşriklerin yurdundan çıkarıp hicret yurduna, Muhacirlerle Ensar’ın yurduna kavuştur da, Peygamber Aleyhisselamın yanında bulunayım ve ona yardım edeyim” diyerek yalvardı. [12]
Oğullarına da:[13]
“Beni buradan,[14] Mekke’den[15] çıkarın![16] Belki biraz rahatlık bulurum!” dedi.[17]
Oğullan:
“Seni nereye götürelim?[18] Hangi tarafa götürmemizi istersin?” diye sordular.
“Ten’im’e doğru!” dedi[19] ve Medine’ye doğru eliyle işaret ederek:[20]
“Beni hicret yurduna taşıyın! Ben Peygamber Aleyhisselamın yanında bulunayım” dedi.[21]
Oğullan, onu Ten’im’e kadar götürdüler. Cündeb b. Damrâ, oraya ulaşınca:
“Allah’ım! Ben Sana hicret ediyorum!” dedikten sonra[22] sağ elini sol elinin üzerine koydu ve:
“Allah’ım! Şu Senin, şu da Resûlünün elidir. Resûlün Sana nasıl bey’at etti ise, ben de Sana öyle bey’at ediyorum!” diyerek, orada vefat etti.
Allah ondan razı olsun!
Ashab, onun halini haber alınca:
“Medine’ye kavuşup vefat etmiş olsaydı, ecri tastamam olurdu!” dediler.[23]
Bunun üzerine, inen âyette[24] şöyle buyuru I m ustur:
“… Her kim, Allah’a ve Peygamber’e hicret niyetiyle evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, muhakkak ki, onun ecri Allah’a düşer.
Allah çokyariıgayıcı ve çok esirgeyicidir!”[25]
Münafıkların Teşhir ve Mescidden Tard Edilişi
Münafıklar, bir gün toplanıp, İslâmiyet ve Müslümanlar aleyhinde konuşmuşlardı.[26]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Mescidde irad buyurduğu hutbesinde, Allah’a hamd ü senada bulunduktan sonra,[27] münafıklara hitaben:
“Sizlerden bazı kimseler toplandılar, şöyle şöyle söylediler!
Kalkın! Allahtan yarlıganmanızı dileyin! Ben de sizin için yarlıganmanızı dileyeyim” buyurdu.
Hiçbiri yerlerinden kımıldamadılar, ayağa kalkmadılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Siz niçin kalkmıyorsunuz? Kalkın ve Allah’tan yariıganmanızı dileyin! Ben de sizin için Allah’tan mağfiret dileyeyim” buyurdu ve sözünü üç kere tekrarlayıp
“Siz ya kendiliğinizden kalkarsınız, ya da ben sizi isimlerinizi anarak kaldıracağım!” buyurduktan sonra:[28]
Münafıklardan, ismini andığım ayağa kalksın!
Kalk ey filan!
Kalk ey filan!
Kalk ey filan!
buyurarak 36 kişinin ismini andı.[29]
İsimleri anılanlar, hor ve hakîr bir halde, ayağa kalktılar.[30]
Peygamberimiz Aleyhisselam onlara:
“Allah’tan korkunuz!” buyurdu.[31]
Yine bir gün, münafıklardan bazıları Mescidde toplanmışlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam onların birbirlerine apışmış bir halde fısıldaştıklarını görünce, Mescidden dışarı çıkarılmalarını emir buyurdu.
Onlar Mescidden itilerek, sürüklenerek dışarı çıkarıldılar.
Ebu Eyyûb Halid b. Zeyd el-Ensarî kalkıp Ganm b. Neccar oğullarından, Cahiliye devrinde onların putlarının bakıcısı olan Amr b. Kays’a doğru vardı.
Onu ayağından tutup sürükleyerek Mescidden dışarı çıkardı. Çıkarılırken, o, Ebu Eyyûb’a:
“Ey Ebu Eyyûb! Beni Salebe oğullarının hurma kurutma yerinden mi çıkarıyorsun?” diyordu.
Bundan sonra, Neccar oğullarından bir kimse olan Râfi1 b. Vediaya doğru vardı, onu boynundan ridasıyla tutup şiddetli bir şekilde çektikten ve yüzüne bir şamar indirdikten sonra, Mescidden dışarı çıkardı. Dışarı çıkarırken de, ona:
“Ey habîs münafık! Yuh sana! Ey münafık! Resûlullah Aleyhisselamın Mescidinden, geldiğin yoldan geri dön!” diyordu.
Umâre b. Hazm kalkıp Zeyd b. Amr’a doğru vardı. Zeyd, uzun sakallı bir adamdı. Umâre onu sakalından tutup şiddetle çekti, mescidden dışarı çıkardıktan sonra, iki avucunu birleştirip göğsüne hızlıca bir yumruk indirdi.
Zeyd b. Amr, yere serildiği zaman:
“Ey Umâre! Beni çok hırpaladın!” dedi.
Umâre de, ona:
“Ey Zeyd! Allah seni rahmetinden uzak kılsın! Allah’ın senin için hazırladığı azab bundan daha şiddetlidir! Sen bir daha sakın Resûlullah Aleyhisselamın Mescidine yaklaşma!” dedi.
Neccar oğullarından Ebu Mes’ud b. Evs kalkıp Kays b. Amr b. Sehl’e doğru vardı.
Kays genç biriydi, ondan başka genç münafık yoktu.
Ebu Mes’ud kafasını sürterek onu Mescidden dışarı çıkardı.
Belhadre b. Hazreclerden Ebu Saîd el-Hudrînin kavminden Abdullah b. Haris kalkıp Haris b. Amr’a doğru vardı ki, Haris perçemli bir adamdı, onu perçeminden hızlıca tutup çekti. Yerden sürükleyerek Mescidden dışarı çıkardı.
Haris b. Amr, çıkarılırken, Abdullah b. Hâris’e:
“Ey Hâris’in oğlu! Andolsun ki, sen bana çok katı davrandın!” diyordu.
Abdullah b. Haris ise ona:
“Sen buna lâyıksın! Ey Allah düşmanı! Allah senin hakkında ‘Resûlullah Aleyhisselamın Mescidine asla yaklaşma!’ diye âyet indirdi. Çünkü sen necissin, pissin!” dedi.
Amr b. Avf oğullarından bir adam kalktı, kardeşi Züveyy b. Hâris’e doğru vardı. Onu şiddetli bir şekilde Mescidden dışarı çıkardı, ve: “Yuh sana! Şeytan ve şeytanın işi sana hâkim olmuş!” dedi.
İşte bunlar, o gün Mescidde bulunan ve dışarı çıkarılmaları Peygamber Aleyhisselam tarafından emirbuyurulan münafıklardandı.[32]
Sevık Gazası
Kureyş müşrikleri Bedir savaşında hezimete uğrayıp Mekke’ye döndükten sonra, Ebu Süfyan Sahr b. Harb;
Peygamberimiz Aleyhisselamla bir çarpışma yapıncaya,[33] Bedir’de Kureyş kavminden öldürülenlerin öcü[34] Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabından alınıncaya,[35] Medinelilerin hurmalık ve ekinliklerini ateşe verip yakıncaya kadar[36] başına su değdimnenneyi, yıkanmamayı,[37] başına yağ sürün-memeyi,[38] ailesine yaklaşmamayı[39] adamış,[40] bütün bunları kendisine yasaklamıştı .[41]
Ebu Süfyan, bu yeminini yerine getirmek üzere, Kureyşlilerden 200 kişilik bir süvari birliğiyle[42] Mekke’den korka korka yola çıktı .[43]
Necdiye’yi tuttu. Medine’ye bir beridlik veya buna yakın bir yerde konakladı. Gece karanlığından yararlanarak Benî Nadîr Yahudilerinin yurtlarına kadar ileriedi.[44]
Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabının haberlerini almak için,[45] Huyey b. Ahtab’ın kapısını çaldı.
Huyey b. Ahtab, Ebu Süfyan’a kapısını açmaktan çekindi ve korktu.
Ebu Süfyan oradan ayrılıp Sellam b. Mişkem’in kapısına vardı.
Sellam b. Mişkem, o zaman, Benî Nadîr Yahudilerinin lideri ve hazine bakanı idi.
Ebu Süfyan, yanına girmek için, ondan izin istedi.
Sellam b. Mişkem izin verip Ebu Süfyan’ı evine aldı .yedirip iç irip ağırladı. Kendisine Müslümanların bazı gizli hususları hakkında bilgiler verdi.
Ebu Süfyan, geceleyin Sellam b. Mişkem’in yanından ayrılıp arkadaşlarının yanına geldi. Onlardan bir kısmını Medine’nin Urayz[46] mevkiine saldı.[47] Rivayete göre; kendisi de, birlikte gitti.[48]
Urayz’daki hurmalığı yaktılar. Orada buldukları iki Müslümanı da şehit ettiler.[49]
Ebu Süfyan bununla kendisini yeminini yerine getirmiş sayarak ve takip edilmekten de korkarak hemen geri döndü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hadiseyi haber alınca, ashabını savaşa çağırdı.[50] Ebu Lübabe Beşir b. Münzirl Medine’de yerine vekil bırakarak,[51] 200 kişilik bir askerî birlikle[52] Ebu Süfyan’ı takibe çıktı. Karkaratü’l-küdr’e ulaşıldığı zaman, Ebu Süfyan ve arkadaşlarının, yüklerini hafifletmek, sür’atle kaçıp kurtulmak için yiyecekleri olan kavutlarını azık dağarcıklarıyla birlikte ekinler arasına atarak kaçıp gittikleri anlaşıldı.
Müslümanlar, bırakılan pek çok sevık dağarcıklarını almaya koşuştuklarından, bu gazaya Sevık Gazası adı verildi.[53]
Sevık gazasına Zilhicce ayından 5 gece geçtikten sonra çıkılmış, 5 gün sürmüştür.[54]
Peygamberimiz Aleyhisselam Müslümanlarla birlikte geri döndükleri zaman, Müslümanlar:
“Yâ Rasûlallah! Bizim için bir gazvenin olmasını umuyor musun?” diye sormuşlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Evet” buyurdu.[55]
Ebu Âfek’in Öldürülüşü
Ebu Âfek’in Kimliği, Öldürülüş Sebebi ve Tarihi
Ebu Âfek, Amr b. Avf oğullarından olup,[56] 120 yaşındaydı[57] ve Yahudi idi .[58]
Peygamberimiz Aleyhisselam Medine’ye geldiği zaman,[59] şiirler söyler,[60] halkı Peygamberimiz Aleyhisselama karşı[61] düşmanlığa[62] tahrik ve teşvik eder,[63] Peygamberimiz Aleyhisselamı incitir dururdu.[64]
Peygamberimiz Aleyhisselam Bedir savaşına çıktığı ve Yüce Allah’ın ihsan buyurduğu zaferle Medine’ye döndüğü zaman, Ebu Âfek kıskançlık ve azgınlığını[65] söylediği bir şiirde şöyle açığa vurdu:
“Ben, uzun bir zamandan beri, yüzyıldan fazla yaşamış bulunuyorum.
İnsanlardan, fert ve cemaat olarak, çağrıldıkları zaman, akidleştikleri kimselere Kayle oğullarından [Evs ve Hazreclerden] daha sadık ve daha vefalı ne bir ev halkı, ne de bir cemaat gördüm!
Onların içinde dağlan devirenler, hiç kimseye boyun eğmeyenler vardır!
Onlara deve üstünde bir kimse geldi, onları darmadağın etti! Kendisiyle birlikte türlü helâller ve haramlar da geldi.
Siz izzet veya saltanatı benimser, doğrular olsaydınız [Yemen hükümdarlarından] Tübba’a tâbi olur, ona boyun eğerdiniz!” dedi.[66]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Benim için, şu pis adamın hakkından kim gelir?” buyurdu.
Bunun üzerine, Amr b. Avf oğullarının kardeşi[67] Salim b. Umeyr.
“Andım olsun ki; ben ya Ebu Âfiek’i ya öldüreceğim, ya da onun yanında öleceğim!” diyerek adakta bulundu[68] ve Şevval ayında[69] fırsat kollamaya başladı.
Salim b. Umeyr, Ebu Âfek’in bir yaz gecesinde Amr b. Avf oğulları mahallesindeki evinin önünde uyuduğu sırada,[70] yavaşça yanına vardı, göğsünün üzerine kılıcını koyup üstüne bastırdı. Kılıç ciğerini kesti, döşeğe işledi.
Ebu Âfek acı bir çığlık kopardı.[71]
Salim b. Umeyr hemen oradan uzaklaşıp kayboldu.[72]
Ebu Âfek’in çığlığını işitenler koşup yanına geldiler.
“Acaba kim öldürdü bunu? Vallahi bunu kimin öldürdüğünü bilseydik, biz de muhakkak onu öldürürdük!” dediler.[73]
Onu kimin öldürdüğünü bilemediler.[74]
Ebu Âfek’in ölüsü evinin içine alındı ve gömüldü.[75]
Salim b. Umeyr böylece adağını yerine getirmiş, Peygamberimiz Aleyhisselamı Ebu Âfek’in dilinden kurtarmış oldu.
Allah ondan razı olsun![76]
Asma’ binti Mervan’ın Öldürülüşü
Asma’ın Kimliği, Öldürülüş Sebebi ve Tarihi
Asma’ binti Mervan, Ümeyye b. Zeyd oğullarından Yezid b. Zeyd’in karısı idi.[77]
Bu Yahudi kadın,[78] söylediği şiirlerle İslâmiyeti,[79] Müslümanları[80] ayıplar,[81] Peygamberimiz Aleyhisselam aleyhinde kışkırtmalarda bulunmaktan geri durmaz.[82] hatta Peygamberimiz Aleyhisselamı öldürmeye de teşvik eder,[83] onu incitir, üzer dururdu.[84]
Ebu Âfek öldürüldüğü zaman, Asma1 içini ve içinde taşıdığı niyeti şöyle açığa vurdu:[85]
“Düşman üzerine seğirterek birbirinizle yarışırcasına yürüyünüz Malik, Nebit, Avf oğulları! Düşman üzerine seğirterek birbirinizle yarışırcasına yürüyünüz Hazrec oğulları! Sizler, sizden olmayan, yanınıza gelen bir kimseye itaat ettiniz, boyun eğdiniz ki, o ne Mudar’dandır, ne de Mezhic’dendir! Başlan kestikten sonra, hâlâ ondan pişmiş çorba umulduğu gibi umuyorsunuz! Ondan birşey uman aldanır, umudundan kesilir” dedi.[86]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Asma’ın bu sözlerini haber alınca:
“Benim için Mervan’ın kızının hakkından gelecek bir kimse yok mu?” buyurdu.
Hatma oğullarından olup onlardan ilk önce Müslüman olmuş bulunan Umeyr b. Adiyy, Peygamberimiz Aleyhisselamın bu sözünü işitti ve:
“Nezrim olsun ki, o kadını öldüreceğim!” diyerek adakta bulundu.[87]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Bedir savaşından dönüşünden sonra,[88] geceleyin Asma’ın evine girip yatağında onu öldürdü.
Sabahleyin Medine’ye gelip sabah namazını Peygamberimiz Aleyhisselamla kıldı.[89]
Peygamberimiz Aleyhisselam, namazdan sonra ona bakıp:[90]
“Mervan’ın kızını öldürdün mü?” diye sordu.
Umeyr b. Adiyy:
“Evet[91] yâ Rasûlallah! Anam babam sana feda olsun,[92] o kadını öldürdüm” dedi.[93]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Allah’a ve Resûlullaha yardım ettin!” buyurdu.[94]
Umeyr b. Adiyy, Asmâ’ı öldürmekte Resûlullaha karşı bir kusur işlemiş olmaktan korkuyordu.
“Yâ Rasûlallah! Bana bunda birşey, bir sorumluluk var mı?” diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Onun hakkında sana iki dişi keçi bile lâzım gelmez![95] [Yani, bu hususta sana ne bir itirazda bulunulabilir, ne de birşey sorulabilir.] Çünkü onun kanı heder kılınmıştır” buyurdu.[96]
Peygamberimiz Aleyhisselam, çevresindekilere dönüp:
“Allah’a ve Resûlullaha gizlice yardım eden bir adama bakmak istediğiniz zaman, Umeyr b. Adiyy’e bakınız!” buyurdu.[97]
Umeyr b. Adiyy’in gözleri zayıftı.[98]
Hz. Ömer:
“Allah’a ibadet ve tâatta bulunan şu âmâya bakınız hele!” deyince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ona âmâ deme![99] O basîrdir, çok iyi görüşlüdür!” buyurdu.[100]
Umeyr b. Adiyy, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrılıp Hatma oğulları yurduna döndüğü zaman, oğullarıyla birlikte bir topluluk, Asmâ’ı gömmekte idiler.
Onlar, Umeyrl görünce:
“Bunu sen mi öldürdün?” dediler.
U m eyr:
“Evet! Ben öldürdüm![101] Ey Hatma oğulları! Mervan’ın kızını ben öldürdüm![102] Bana istediğinizi yapınız! Haydi, beni bekletmeyiniz![103]
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki; ‘Bunu sen mi öldürdün?’ sözünü bütününüz söylüyor olsanız da, ya kendim ölünceye kadar, ya da sizin tümünüzü öldürünceye kadar şu kılıcımı size vuracağım!” dedi.[104]
İşte o gün, İslâmiyet Hatma oğulları yurdunda açıklığa kavuştu, yaygınlaştı.
Halbuki, Müslüman oldukları halde, kavim ve kabilelerinden korkarak Müslümanlıklarını gizleyenler vardı ki, onlarda o gün ortaya çıkabildiler.[105]
Umeyr b. Adiyy, Hatma oğulları içinde Müslümanlığı kabul edenlerin ilki idi.[106] Ondan başka, Abdullah b. Evs ile Huzeyme b. Sabit de Müslüman olmuşlardı.[107]
Umeyr b. Adiyy, Huzeyme b. Sabitle birlikte Hatma oğullarının putlarını kırmışlardır.[108] Umeyr b. Adiyy, Kâri’ diye anılır.[109] Hatma oğullarına imamlık eder, namaz kıldırırdı.[110] Allah ondan razı olsun!
Mervan’ın kızının öldürüldüğü gün, artık, İslâmiyetin güçlendiğini gördükleri için, Hatma oğulların-dan bazı kimseler daha Müslüman olmuşlardır.[111]
Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları
Peygamberimiz Aleyhisselam; mal zekatı farz kılınmadan önce.[112] Ramazan Bayramına bir-iki gün kala irad buyurduğu huttıesinde:[113]
“Küçük-büyük, hür-köle,[114] erkek-kadın,[115] zengin-fakir[116] her Müslüman için.[117] bayram namazına çıkmadan önce.[118] yoksullara[119] kuru hurmadan bir sa1 (1040 dirhem),
Veya arpadan bir sa’,[120]
Veya buğdaydan iki müdd (yanm sa’),[121]
Veya kuru üzümden bir sa’,[122]
fitir sadakası verilmesini teşri ve vacib kıldı .[123]
“Onları bu günde aç dolaşmaktan müstağni kılınız!” buyurdu.[124]
Fitir sadakasının; küçük veya büyük,
Erkek veya kadın,
Hür veya köle,
Şehirde veya çölde oturan her Müslümanın üzerine düşen bir hak ve vacib (borç) olduğunu ilan da ettirdi.[125]
Yoksulların yiyeceğini sağlayan, oruçluyu söylediği boş sözlerden, işlediği çirkin işlerden arıtan fitir sadakasının bayram namazından önce verilirse makbul bir sadaka olacağı, namazdan sonra verilirse fitir sadakası dışındaki sadakalardan bir sadaka sayılacağı da açıklandı.[126]
Enes b. Malik’in bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam Medine’ye geldiği zaman, Medinelilerin Cahiliye devrinden iki günleri vardık, onlar o günlerde oyun oynarlardı.[127]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ne yaparsınız bu iki günde?” diye sordu.
Onlarda:
“Cahiliye devrinde bu iki günde oyun oynardık!” dediler.[128]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Yüce Allah, size, iki bayramınıza bedel, onlardan daha iyilerini, hayırlılarını; Fitir [Ramazan] ve Kurban Bayramı günlerini tahsis kıldı” buyurdu.[129]
Bayram Namazlarının Kılınışı
Şevval ayının hilali zevalden sonra görülürse oruç açılır, fakat bayram namazının ertesi gün sabahleyin güneş doğduktan sonra kılınması gerekir.[130]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Necran’da vazifeli bulunan Amr b. H azm’a gönderdiği yazıda:
“Kurban Bayramı namazını acele edip hemen kıldır.
Ramazan Bayramı namazını ise, biraz geciktirip halka vaz ve nasihatta bulun!” buyurmuştur.[131]
Bunun için, Kurban Bayramı namazı güneş bir mızrak boyu yükselince, Ramazan Bayramı namazı ise güneş iki mızrak boyu yükselince kılınır. [132]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ramazan Bayramında birşey yemeden namaza çıkmaz, Kurban Bayramında ise namazı kılmadıkça birşey yemezdi.[133] Namazı kıldırıp eve dönünce de, kurbanın etinden yerdi.[134]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Ramazan Bayramında namazgaha çıkmadan önce yediği de, tek sayıda birkaç hurmadan ibaretti.[135]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ramazan ve Kurban Bayramı için, namazdan önce guslederdi.[136]
Hz. Ali de böyle yapar[137] ve:
“Biz ancak Muhammed Aleyhisselamdan yaptığını gördüğümüz şeyi yaparız!” derdi.[138]
Peygamberimiz Aleyhisselam bayram namazını daima Kesîr b. Sait’in evinin yanındaki Musalla (namazgâh)’da kıldırırdı.[139]
Yalnız, bir defa, bayram günü yağmur yağdığı için, bayram namazını Mescidde kıldırmıştır.[140]
Namazgaha gidilirken, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde bir mızrak taşınır,[141] namazgahta sütre olarak önüne dikilir, Peygamberimiz Aleyhisselam bayram namazını ona doğru yönelerek kıldınrdı.[142]
Mızrağı taşıma vazifesi Bilal-i Habeşî tarafından yerine getirilirdi .[143]
Peygamberimiz Aleyhisselam bayram namazlarını bayramın birinci gününde iki rekat olarak kıldırır, bu iki rekattan ne önce, ne de sonra hiçbir namaz kılmazdı.[144]
Hz. Ali’nin bildirdiğine göre; bayram namazları için namazgaha yürüyerek gitmek sünnettendir.[145] Peygamberimiz Aleyhisselam; Ramazan ve Kurban Bayramı namazlarına bir yoldan gider, başka bir yoldan dönerdi.[146]
Cabir b. Semûre de:
“Ben Resûlullah Aleyhisselamla birlikte bayram namazlarını, bir değil, iki değil, birçok defalar, ezan-sız ve ikametsiz olarak kiImısırrıdır” buyurur.[147]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ramazan ve Kurban Bayramı namazlarının birinci rekatında 7, ikinci rekatında ise 5 defa: “Allahuekber!” diyerek tekbir alırdı.[148]
7 tekbiri kıraattan önce, 5 tekbiri ise kıraattan sonra alırdı.[149]
Peygamberimiz Aleyhisselam; bayram namazının birinci rekatında Fâtiha’dan sonra Kaf sûresini,
İkinci rekâtında Fâtiha’dan sonra Kamer sûresini okurdu.[150]
Peygamberimiz Aleyhisselamın bayram namazının birinci rekatında Fâtiha’dan sonra A’lâ sûresini,
İkinci rekatında Fâtiha’dan sonra Ğaşiye sûresini okuduğu da olurdu.[151]
E bu Saîd el-Hudrî der ki:
“Resûlullah Aleyhisselam, Ramazan ve Kurban Bayramı gününde namazgaha çıkar, ilk başladığı şey namaz kıldırmak olurdu.
Sonra, namazdan çıkıp, cemaat oldukları yerde saflarında otururlarken kendisi ayakta onlara dönüp vaz eder, tavsiyelerde bulunur, ne emredecekse emrederdi.
Hatta, o sırada kimleri nereye gönderecek olursa gönderir, yahut başka birşeyin yapılmasını emredecek olursa emreder, bundan sonra namazgahtan döner, evine giderdi.”[152]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Zilhicce ayının onuncu günü, namazgaha gitti.
Ezansız ve ikametsiz olarak iki rekat Kurban Bayramı namazını kıldırdıktan sonra irad buyurduğu hutbede kurban kesmelerini Müslümanlara emretti.[153]
Bu, Peygamberimiz Aleyhisselamın kıldırdığı ilk Kurban Bayramı namazı,[154] o gün kestiği kurban da ilk kurbandı.[155]
O gün, Selime oğulları mahallesinde kesilen kurbanların sayısı 17 idi.[156]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Medine’de on yıl her Kurban Bayramında kurban kesti.[157]
Peygamberimiz Aleyhisselam kestiği kurbanları çift çift keser, birisini kesemeyen ümmeti için, diğerini de hem kendisi, hem ev halkı için keserdi.[158]
Hz. Ali de, kendisinin Peygamberimiz Aleyhisselamdan sonra iki koçu birden kurban ettiğini gören ve “Nedir bu?” diye soran Haneş’e:
“Resûlullah Aleyhisselam, vefatından sonra, kendisi için de kurban kesmemi bana vasiyet buyurmuştu.
İşte, ben onun vasiyetini yerine getirmek üzere kesiyorum![159] Daima da keseceğim!” demiştir.[160]
Teşrik Tekbiri ve Alınışı
Kurban Bayramının arefe sabah namazından bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar, 23 vakitte, yalnız başına veya cemaat]e kılınan farzların arkasından birer defa “Allahuekber! Allahuekber! La ilâhe illallâhu vallahu ekber! Allahuekber ve lillâhilhamd!” diyerek tekbir getirmek, erkek kadın, imam cemaat, mukim misafir… her Müslümana vacibdir.
Buna, teşrik tekbirleri denir.[161]
Kurbana Ait Bazı Hükümler
1- Peygamberimiz Aleyhisselam malî durumu elverişli olan[162] her Müslüman ev halkının her yıl Kurban Bayramında kurban kesmelerini emretmiştir.[163]
2- Kurban; bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günleri kesilir.[164] Kurbanı, bayramın birinci günü kesmek daha faziletli ve sevaplıdır.[165]
3- Kurban, bayram namazı kılınmadan önce, kesilmez. Kesilecek olursa, onun yerine, bir kurban daha kesilmesi gerekir.[166]
4- Kurban, ancak deveden, sığırdan ve davardan olur.[167] Kurbanlık hayvanların yaş ve diş cihetinden kurban olabilecek yaşta bulunmaları şarttır. [168]
5- Devenin beş yaşını, sığırın iki yaşını, davarın da bir yaşını tamamlamış bulunmaları gerekir.[169] Ancak, davarın bir yaşını tamamlayanını bulmak kolay olmazsa, gösterişli 6-7 aylık toklusu da kurban
edilebilir.[170]
6- Deve ve sığır, yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilir.[171]
7- Ebu Eyyûb Halid b. Zeyd el-Ensarî; bir Müslümanın kurban olmak üzere keseceği bir koyunun hem kendisi, hem ev halkı için yeterli olduğunu söylem iştir.[172]
8- Körlüğü açıkça belli olan tekgözlü,Hastalığı açıkça belli olan hasta, Topallığı açıkça belli olan topal,
İlikleri kurumuş, zayıf, cılız hayvanların kurban edilmeleri caiz değildir.[173]
Kurbanlık hayvanların kulaklarının ön ve arka taraflarının kesik ve kesiklerin yarıdan fazla olup
olmadıklarına, kulaklarının uzunlamasına ve enlemesine delinmiş olup olmadıklarına da dikkat edilme-
lidir.[174]
9- Peygamberimiz Aleyhisselam; kurbanın, keskin, bilenmiş bıçakla, zahmet vermeksizin kesilmesini emir buyurmuştur.[175]
10- Kurban kesilirken “Bismillâhi vallâhu ekber!” denilmesi gerekir.[176]
11- Kurbanın eti hem yenir, yedirilir, hem de fakirlere dağıt lir. Azıklık olmak üzere, evde de bir miktar bırakılabilir.[177]
12- Kurbanın ne eti, ne de derisi satılmaz. Ancak derisi evde kullanılabilir.[178]
13- Peygamberimiz Aleyhisselam bir hadis-i şeriflerinde:
“Âdemoğlu, Kurban Bayramı gününde, Allah katında, Allah için kurban kesip kan akıtmaktan daha sevgili bir amel işlememiştir.
Muhakkak ki, o kurban, Kıyamet günü, boynuzları, tüyleri, tımakları ve herşeyiyle dirilip Mahşere gelir! Kesilen kurbanın kanı, daha yere düşmeden, Yüce Allah’ın kabul ve rıza dergâhına düşer!
O halde kurbanınızı Yüce Allah’ın kabul buyurup sevabını bol bol vereceği bilinci ve inancıyla, gönüllü olarak, gönlünüzden kopa kopa kesiniz!” buyurmuşlardır. [179]
Karkaratü’l-küdr Gazası: Seferin Tarihi, Mevkii, Niçin ve Nasıl Yapıldığı
Peygamberimiz Aleyhisselam, Bedir savaşından döndükten yedi gece kadar sonra idi ki,[180] Süleym ile Gatafanların Medine’ye 8 beridlik mesafedeki Karkaratü’l-küdr mevkiinde toplandıklarını haber alınca, Abdullah b. Ümmi Mektum’u Medine’de yerine vekil bırakarak 200 kişilik bir kuvvetle Medine’den yola çıktı.
Beyaz sancağını Hz. Ali’ye taşıttı.
Küdr suyunun başına geldikleri zaman, hiç kimseyi bulamadılar. Fakat birçok hayvan izleri gördüler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabından bazılarını keşifle görevlendirip vadinin yukarı kısmına gönderdi. Kendisi de vadinin içine doğru ilerledi. Orada Yesar adında genç bir çobana rastladı. Ona halkın nerede olduklarını sordu.
Yesar:
“Benim onların nerede bulundukları hakkında bir bilgim yok! Ben ancak beş günlüğüne, develeri suya bırakmamak üzere buraya inmiş bulunuyorum. Bugün, dördüncü gündür. Halk su başlarına doğru çıkıp gitmişlerdi. Biz bekârlar, hayvanları görüp gözetmekle görevliyiz!” dedi.[181]
Gatafanlarla Süleymler, Peygamberimiz Aleyhisselamın hareketini haber alır almaz, dağılmışlardı.[182]
Onlarla hiçbir çarpışma olmadı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, orada üç gece kaldı.[183]
Süleymler ile Gatafanların orada bulunan develeri iğtinam edilerek oradan dönüldü.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Medine’ye 3 mil uzaklıktaki Sirer mevkiine geldiği zaman, develerin beşte birini ayırdıktan sonra, kalan beşte dördünü mücahidler arasında bölüştürdü.[184] Mücahidlerden her birine 2’şer deve düştü.[185]
Peygamberimiz Aleyhisselam; develerin esir edilen çobanı Yesar’ın Müslümanlarla namaz kıldığını görünce, kendisini azad etti, serbest bıraktı.[186]
Peygamberimiz Aleyhisselam, kısa bir müddet sonra, Galib b. Abdullah el-Leysî’nin kumandası altındaki bir askerî birliği de, Süleym oğulları ile Gatafanlar üzerine gönderdi.
Mücahidler yaptıklan çarpışmada onlardan bazılarını öldürdüler. Müslümanlardan da, üç kişi şehit oldu.
İğtinam ettikleri bir miktar deve, sığır ve davarla Medine’ye döndüler.[187]
Kaynuka Oğulları Yahudileri Medine’den Niçin ve Nasıl Sürüldüler?
Medineli olmayan ve Ensardan birisiyle evli bulunan,[188] Araplardan bir kadın; Kaynuka oğulları Yahudilerinin çarşısına gelip satacağı malı satmış,[189] ziynet eşyasını yaptırmak için de[190] bir kuyumcu Yahudinin dükkanına oturmuştu.[191]
Yahudiler kadının yüzünü açmasını istediler. Kadın ise yüzünü açmaktan kaçındı.[192] Kuyumcu[193] veya Kaynuka oğulları Yahudilerinden bir adam, kadının haberi olmadan, arka tarafına oturup kadının eteğini bir dikenle sırtına iliştirdi.[194] Kadıncağız ayağa kalkıp edeb yeri açılınca, Yahudiler gülüşmeye başladılar.
Kadının feryadı üzerine, Müslümanlardan bir zât sıçrayıp[195] kuyumcunun ardına düştü[196] ve onu öldürdü. Yahudiler de, toplanıp o Müslümanı şehit ettiler.[197] Müslümanlar da, Yahudilere karşı, Müslümanları imdada çağırdılar.
Böylece, Müslümanlarla Kaynuka oğulları Yahudilerinin araları bozuldu.[198]
Kaynuka oğulları Yahudileri, Yahudilerin en cesaretlileri idiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine’ye hicret edip geldiği zaman, onlarla da anlaşma yap-mışü.[199]
Yüce Allah’ın Peygamberimiz Aleyhisselama Bedir’de ihsan buyurduğu fetih ve zafer onların kıskançlıklarını ve taşkınlıklarını açığa vurdurdu.
Aradaki anlaşmayı bozdular.[200]
Kaynuka oğulları Yahudileri, Bedir’le Uhud arasında andlaşma bozan ve Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya kalkan Yahudilerin ilki idi.[201]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunu haber alınca,[202] onları Kaynuka çarşısında topladı ve:
“Ey Yahudi topluluğu! Allah’ın Kureyş’e indirdiği ukubet ve musibet gibi bir ukubet ve musibetin sizin başınıza da gelebileceğinden sakınınız ve Müslüman olunuz!
Çünkü, siz benim gönderilen peygamber olduğumu biliyor ve bunu Kitabınızda ve Allah’ın size gönderdiği Ahd’de bulmuş bulunuyorsunuz” buyurdu.
Kaynuka oğulları Yahudileri:
“Ey Muhammedi Sen bizi kendi kavmin mi zannediyorsun?!
Kendilerinde harp ilmi olmayan bir kavimle karşılaşman seni mağrur etmesin, aldatmasın!
Sen onlardan bir fırsata nail oldun (onları yenmiş bulundun).
Vallahi, biz eğer seninle harp edersek, muhakkak, bizim nasıl insanlar olduğumuzu o zaman öğrenirsin!” diyerek Peygamberimiz Aleyhisselama meydan okudular.
Bunun üzerine, inen âyet]erde[203] şöyle buyuruldu:
“O küfreden (Yahudi)lere de ki: Yakında, siz de mağlup olacaksınız ve (toptan) Cehenneme sürüleceksiniz! O ne kötü yataktır!
(Bedir’de) karşılaşan iki cemiyet hakkında sizin için muhakkak bir ibret vardır.
Onlardan bir cemiyet Allah yolunda dövüşüyordu. Diğeri ise kâfirdi.
Onlar, öbürlerini (Müslümanları) dış gözleriyle kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı.
Allah, kimi dilerse, onu yardımı ile destekler.
Şüphe yok ki, bunda kalb gözleri açık olanlar için kesin bir ibret vardır.”[204]
Kaynuka oğulları Yahudilerinin ne arazileri, ne ziraatları,[205] ne de hurmalıkları vardı.[206] Hepsi kuyumcu[207] ve tüccar idiler.[208]
Kaynuka oğulları Yahudileri hakkında ne yapılacağı da, bu hususta nazil olan âyette[209] şöyle açıklandı:
“Muahede eden bir kavmin hainliğini (anlar), kesin olarak endişeye düşersen, önce hak ve adalet üzere keyfiyeti kendilerine bildir ve ahitlerini at! Çünkü Allah hainleri sevmez!”[210]
Kaynuka oğulları Yahudilerinin 700 savaş erleri vardı.[211] Bunların 300’ü zırhlı, 400’ü zırhsızdı.[212]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ben, Kaynuka oğulları Yahudilerinden korkuyorum!” buyurdu.[213]
Şevval ayının ortasında, Cumartesi günü,[214] Ebu Lübabe b. Abdulmünzir’i Medine’de yerine vekil bıraktı.[215]
Beyaz sancağını Hz. Hamza’nın eline verip,[216] Kaynuka oğulları Yahudilerinin üzerine yürüdü. Yahudiler kalelerine çekildiler. Ne ok attılar, ne de çıkıp çarpıştılar.[217]
Kalelerine çekilip sığınmalarını Kaynuka oğullarına Abdullah b. Übeyy b. Selûl emretmiş ve kendilerinin de onlarla birlikte kaleye gireceklerini söylemişse de, girmemişlerdir.[218]
Peygamberimiz Aleyhisselam onları on beş gece sıkı bir muhasara altında tuttu.[219]
Yüce Allah onların kalblerine korku düşürdü.[220] Peygamberimiz Aleyhisselamın emir ve hükmüne boyun eğerek kalelerinden inip teslim oldular.
Peygamberimiz Aleyhisselam onların bağlanmalarını emretti ve Münzir b. Kudâme’yi bununla görevlendirdi. Hepsinin elleri arkalarına çekilip bağlandı.[221] Kaynuka oğulları Yahudileri Abdullah b. Übeyy b. Selûl’ün andlaşmalısı idiler.[222]
Abdullah b. Übeyy, Münzir b. Kudâme’ye bağlanmış Kaynuka Yahudilerinin yanında rastlayınca:
“Çözün bağlarını ve serbest bırakın onlan!” dedi.
Münzir b. Kudâme:
“Resûlullah Aleyhisselamın bağlattığı bir kavmi mi çözdüreceksin?! Vallahi, onlardan hiçbir adam, boynu vurulmadıkça çözülemez!” dedi.
Bunun üzerine, Abdullah b. Übeyy b. Selûl fırlayıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardı, arkasından, elini zırh gömleğinin cebine soktu.[223] Peygamberimiz Aleyhisselama:
“Ey Muhammedi Andlaşmalarım hakkında ihsanda bulun (affet onları)!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam kızdı, yüzünü ondan çevirdi. Yüzünün rengi değişti. Ona:
“Yazıklar olsun sana! Bırak beni!” buyurdu.
Abdullah b. Übeyy:
“Hayır! Vallahi,[224] beni Hadâikve Buas günü[225] aklara ve karalara karşı savunmuş olan 300 [veya 400] zırh gömlekli, 400 [veya 300] zırh gömleksiz andlaşmalılarım hakkında ihsanda bulunmadıkça, seni bırakmam![226]
Sen onları bir tek sabahta öldüreceksin,[227] öldürmek istiyorsun![228]
Ey Muhammedi Sen devrin aleyhimize dönmesinden, başa musibetler gelmesinden korkmaz mısın?[229]
Vallahi, ben devrin aleyhimize dönmesinden ve başımıza musibetler gelmesinden korkan bir kimseyim.[230] Ben devrin aleyhimize dönmeyeceğinden, başımıza musibetler gelmeyeceğinden emin değilim!” dedi.[231]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdullah b. Übeyy’in onları affettirmek için direnip durduğunu görünce:[232]
“Çözün onların bağlarını! Allah onlara lanet etsin ve onlarla birlikte olanlara da lanet etsin!” diyerek, Medine’den sürülüp çıkarılmalarını emir buyurdu.[233]
Abdullah b. Übeyy b. Selûl Kaynuka oğulları Yahudilerini öldürülmekten böylece kurtardıktan sonra, onları Medine’den sürülmekten de affettirip yerlerinde bıraktırmak için, Yahudilerle birlikte Peygamberimiz Aleyhisselamla konuşmak istedi.
Kapıda Uveym b. Sâideyi buldu.
İçeri girmek isteyince, Uveym b. Sâide, onu geriye itip:
“Resûlullah Aleyhisselam sana izin vermedikçe içeri giremezsin!” dedi.
Abdullah b. Übeyy içeri girmek için Uveym’i itti.
Uveym de kızıp onu itince, Abdullah b. Übeyy’in duvara çarpan yüzünden kan akmaya başladı.
Yahudi andlaşmalılarından, yanında bulunanlar, bağırarak:
“Ey Ebu Hubab! Biz senin yüzünü bu musibete uğratan bir yurtta hiçbir zaman oturmayız ve durumu değiştirmeye de gücümüz yetmez!” dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam Kaynuka oğulları Yahudilerinin mallarını teslim almaya Ubâde b. Sâmit’i memur etti.[234] Ubâde b. Sâmit de, Abdullah b. Übeyy b. Selûl gibi, Kaynuka oğulları Yahudilerinin andlaşmalısı idi.
Kaynuka oğulları Yahudileri Peygamberimiz Aleyhisselamla andlaşmalarım bozup savaşmaya kalkıştıkları zaman, Abdullah b. Übeyy onların işleriyle ilgilenmiş, onların yanında yer almış; Ubâde b. Sâmit ise Peygamberimiz Aleyhisselama gelip:
“Yâ Rasûlallah! Ben Allah’ı ve Allah’ın Resûlünü ve mü’minleri dost edindim! Kaynuka oğulları kâfirlerinin andlaşmalısı olmaktan ve onların dostluklarından kendimi uzak kıldım!” demiştir.
Bunun üzerine inen âyetlerde[235] şöyle buyurulmustur:
“Ey iman edenler! Yahudileri de, Nasranîieri de kendinize yârve dost edinmeyiniz! Onlar ancak bir birlerinin yaranıdırlar. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır! Şüphesiz ki, Allah o zalimler güruhuna muvaffakiyet vermez.
İşte, kainlerinde bir maraz bulunan kimselerin ‘Musibetin aleyhimize dönmesinden korkuyoruz!1 diyerek onların arasında koşuştuklarını görürsün. Belki Allah fetih veya kendi katından bir emir getirecek de, onlar yüreklerinde gizledikleri şeye karşı pişman olacaklardır.
İman edenler de, diyecekler ki: ‘Her halde, sizinle beraber olduklarına dair yeminlerini te’kide çalışarak Allah’a and içenler, bunlar mı? Onların bütün yaptıkları boşa gitmiş, bu suretle onlar en büyük zarara uğrayan kimseler olmuşlardır!1
Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, Allah mü’minlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, Kendisinin onları seveceği, onların da Kendisini seveceği bir kavim getirir ki, onlar Allah yolunda savaşırlar ve hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmezler.
Bu, Allah’ın lütuf ve inayetidir ki, onu, kime dilerse ona verir. Allah ihsanı bol olan, en çok bilendir.
Sizin yârınız ancak Allah’tır, onun Resûlüdür, Allah’ın emirlerine boyun eğici olarak namazı dosdoğru kılan, zekatı veren o mü’minlerdir. Kim Allah’tan, Peygamberinden ve iman edenlerden yüz çevirirse, hiç şüphe yok ki, galebeyi kazanacak olanlar, Allah’ın yardımcılarının ta kendisidirler.”[236]
Kaynuka oğulları Yahudileri, Ubâde b. Sâmit’e:
“Ey Velid’in babası! Biz senin andlaşmalın idik. Sen bize ne diye böyle yaptın?!” dediler.
Ubâde b. Sâmit, onlara:
“Siz Resûlullah Aleyhisselama savaş açtığınız zaman, ben Resûlullah Aleyhisselama gidip:
‘Yâ Resûlullah! Ben onlardan ve onlarla yapmış olduğum andlaşmadan uzağım!’ dedim” dedi.
Abdullah b. Übeyy de,
“Sen andlaşmalılarından uzaklaşün ha?! Onların bu hususta sende tutuştuğu eli vardı!?” dedi.
Ubâde b. Sâmit:
“Ey Hubab’ın babası; kalbler değişti. İslâmiyet ahidleri yok etti!” dedi.
Kaynuka oğulları Yahudileri ne üç gün içinde Medine’yi terketm eleri emredildi.
Verilen üç günlük mühlet bitince, Kaynuka oğulları Yahudileri Şam’a doğru yola çıktılar.
Ubâde b. Sâmit onlarla birlikte Zübab’ın arkasına kadar gidip oradan geri döndü.
Kadınlar ve çocuklar develere bindirilmişlerdi. Erkekler yaya yürümekte idiler.
Vadi’I-kura’ya varınca, orada bir ay oturdular.
Vâdi’l-kurâ Yahudileri onların yayalarına binek, kendilerine de yiyecek verdiler.
Kaynuka oğulları Yahudileri Ezriat’a kadar gidip orada yerleştiler.[237] Orada yaşamları da pek az sürdü.[238] Yok olup gittiler.[239]
Kaynuka oğulları Yahudilerinin kalelerinde pek çok silah ve kuyumculuk âlet ve edevatı bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam; kendisi için: Ketum, Revha’, Beyzâ diye anılan 3 yay ile,
adet zırh gömlek,
adet kılıç,
3 adet de mızrak aldı.
Muhammed b. Mesleme ile Sa’d b. Muaz’a da birer zırh gömlek hediye etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Kaynuka oğulları Yahudilerinin bıraktıkları mallarından başkumandanlık hakkı olarak beğendiği yay, kılıç ve zırh gömlekler ve mızraklarla beşte birini ayırdıktan sonra, kalan beşte dördünü Müslümanlar arasında bölüştürdü.[240]
Sağdıye diye anılan zırh gömlek, Davud Aleyhisselamın Calut’la çarpışmaya çıktığı zaman üzerinde bulunan zırh gömlekti.[241]
Osman b. Maz’un’un Vefat Edişi
Ensar kadınlarından Ümmül-A’lâ’nın bildirdiğine göre; Mekkeli Muhacirler Medine’ye hicret edip geldikleri zaman, Ensar (Medineli Müslümanlar) onları evlerine indirip ağırlamak için paylaşamadılar, nihayet kur’a çekiştiler.
Kur’ada Osman b. Maz’un kendilerine düştü.[242]
Osman b. Maz’un, onların yanlarında iken hastalanıp,[243] Bedir savaşından sonra,[244] Hicretin 30. ayında, Şaban ayının başlarında[245] vefat etti.[246]
Vefat ettiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam onun yanına girdi.[247] İki gözünün arasından[248] öptü.[249] Ağladı.[250] Gözlerinden akan yaşlar onun yanağına damladı .[251]
Osman b. Maz’un yıkandı, giydiği elbisesi ile de kefenlendi.[252]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun üzerine dört tekbirle namaz kıldı.[253]
Ümmü’l-A’lâ, Osman b. Maz’un’a:
“Ey Ebu Sâib! Allah seni rahmetine kavuşturdu! Allah’ın sana ikramda bulunduğuna ben şehadet ederim!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Allah’ın ona ikramda bulunduğunu sen nereden biliyorsun?” diye sordu.
Ümmü’l-A’lâ:
“Bilmiyorum! Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Allah ona ikram etmez de, kime eder?” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ona Rabbinden ölüm gelmiş, şimdi o ölmüş bulunuyor.
Vallahi, ben onun hakkında ancak hayır dilerim.
Ben, Allah’ın Resûlü olduğum halde, bana ne yapılacağını ben bilmem!” buyurdu.[254]
Osman b. Maz’un’un zevcesi de:
“Osman b. Maz’un! Cennet sana kutlu olsun!” demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona hiddetli bir bakışla bakıp:
“Sen bunu nereden biliyorsun?!” diye sordu.
Kadın:
“Yâ Rasûlallah! O senin süvarin ve sahabin ya!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Vallahi, ben onun iyiliğinden başka birşey bilmiyorum!
Ben Resûlullah olduğum halde, bana ne yapılacağını ben bilmem![255]
Onun hakkında, ‘O Allah’ı ve Resûlünü severdi’ demen yetişir!” buyurdu.[256]
Ümmü Hârice de Osman b. Maz’un’un vefatında onun mutluluğa erdiğini tebrik ve tebşir edince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Kim bu konuşan?” diye sordu.
Ümmü Hârice:
“Yâ Rasûlallah! Osman b. Maz’un’durbu!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Evet! Osman b. Maz’un’dur bu! Onda biz hayırdan başka birşey görmedik!
Bununla birlikte, Resûlullah olduğum halde, vallahi bana ne yapılacağını ben bilmem!” buyurdu.[257]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Osman b. Maz’un gibi faziletli bir sahabi hakkında böyle buyurması ashaba çok ağır geldi, onları kaygılandırdı.[258]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Osman b. Maz’un için:
“Sen dünyadan hiçbir şeye bürünmeden çıkıp gittin!” buyurdu ve onu Bakiyy kabristanında hazırlanan kabrine gömdürdü.[259]
“Osman b. Maz’un; o, bizim ne güzel selefimizdir!”‘ buyurdu.[260]
Allah ondan razı olsun!
Osman b. Maz’un’un kabrinin başında, Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte, Osman b. Maz’un’un oğlu Sâib, Osman b. Maz’un’un iki kardeşi Abdullah ve Kudâme ile Hâris’in oğlu Ma’mer de ayakta dik-ildiler.[261]
Bakiyy kabristanına Muhacir Müslümanlardan ilk gömülen, Osman b. Maz’un oldu.[262]
Peygamberimiz Aleyhisselam kızı Hz. Rukayyeyi kabre koydururken de:
“Hayırlı selefimiz Osman b. Maz’un’a katıl!” buyurmuştur.[263]
Ümmü’l-A’lâ der ki:
“Osman b. Maz’un’dan dolayı mahzun bir halde uyuduğum zaman, rüyamda ona ait akar bir su gördüm. Gidip bunu Peygamber Aleyhisselama haberverdim. Peygamber Aleyhisselam ‘Bu, onun amelidir!’ buyurdu.”[264]
Hz. Fâtıma’nın Hz. Ali ile Nikâhlanışı ve Evlenişi
Hz. Fâtıma’nın Talipleri
Hz. Fâtıma’ya ilk önce Hz. Ebu Bekir talip oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
“Ey Ebu Bekir! Ben onun hakkında ilahî hükmü bekliyorum” buyurdu.
Hz. Ömer Hz. Ebu Bekir’in yanına gelince, Hz. Ebu Bekir bunu ona haber verdi.
Hz. Ömer:
“Ey Ebu Bekir! Resûlullah Aleyhisselam seni reddetmiş!” dedi.
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer’e:
“Fâtıma’yı Peygamber Aleyhisselamdan sen de iste!” dedi.
Hz. Ömer gidip isteyince, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ebu Bekir’e söylediği gibi:
“Ben onun hakkında ilahî hükmü bekliyorum!” buyurdu.
Hz. Ömer Hz. Ebu Bekir’e haber verdi.
Hz. Ebu Bekir ona:
“Ey Ömer! Resûlullah Aleyhisselam seni reddetmiş!” dedi .[265]
Kureyş eşrafından daha başka zâtlar da, Hz. Fatma’yı Peygamberimiz Aleyhisselamdan istediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hepsine de, Hz. Ebu Bekir’e verdiği cevap gibi cevaplar verdi.[266]
Hz. Ali der ki:
“Azadlı kadın kölem, bana:
‘Fâtıma’nın Resûlullah Aleyhisselamdan istenildiğini biliyor musun?’ diye sormuştu. Ona:
‘Bilmiyorum!’ dedim.
‘Resûlullah Aleyhisselama gidip Fâtımayı sana nikahlamasını istemekten seni alıkoyan nedir?’ diye sordu.
‘Yanımda, onunla evlenebileceğim birşeyim yok!’ dedim.
‘Resûlullah Aleyhisselama gidersen, onu muhakkak sana nikâhlar!’ dedi.
Vallahi, bu hususta bana yalvarmaktan geri durmadı.”[267]
Hz. Ali’ye akrabaları (Hâşim oğulları) da:
“Fâtıma’yı, Resûlullah Aleyhisselama gidip, bir de sen iste bakalım!” dediler.
Hz. Ali:
“Ebu Bekir ve Ömer’den sonra ha!?[268] Ebu Bekir ve Ömer reddedildikten sonra benim de reddedilmeyeceğimden emin değilim![269] Resûlullah Aleyhisselam, Fâtıma’yı, isteyen Kureyş eşrafından hiçbirine nikahlamadı” dedi.[270]
Hz. Ali’ye, akrabaları, kendisinin Resûlullah Aleyhisselamla olan yakın akrabalığını ileri sürerek[271] Hz. Fâtıma’yı ondan istemesi için baskı yaptılar.[272] Sa’d b. Muaz da, bu hususta Hz. Ali’yi teşvik ve ikna etti.[273]
Hz. Ali derki:
“Nihayet, Resûlullah Aleyhisselamın huzuruna girdim. Kendisinin bütün manevî vakar ve heybeti üzerindeydi.
Önüne oturdum, susup durdum, konuşmaya kadir olamadım.
Bana:
‘Sen neye geldin, senin bir hacetin mi var?
Herhalde Fâtıma’yı istemeye geldin! buyurdu.
‘Evet!’ diyebildim.”[274]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali’ye:
“Fâtıma’ya mehir olarak verebileceğin, yanında birşey var mı?” diye sordu.
Hz. Ali:
“Atım ve küçük bir zırh gömleğim var!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Atın sana lâzımdır. Zırh gömleğini sat!” buyurdu.[275]
Bunun üzerine, Hz. Ali zırh gömleğini Hz. Osman’a[276] 480 dirheme sattı.[277] Hz. Osman da, onu hediye olarak Hz. Ali’ye geri verdi.
Hz. Ali dirhemlerve zırh gömlekle gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Osman’a dua etti.[278]
Hz. Ali, 480 dirhemi Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne koydu.
Peygamberimiz Aleyhisselam ondan bir avuç alarak Bilal-i Habeşî’ye verip koku alınmasını ve Hz. Fâtıma’ya çeyiz hazırlamalarını emir buyurdu.[279]
Hz. Fâtıma’nın Çeyizi ve Ev Eşyası
1- 1 adet kadife yorgan,[280]
Bunu uzunluğuna örtündükleri zaman sırtları açılır, enine örtündükleri zaman başları açılırdı.[281]
2- Yüzü deri, içi lif dolu, dayanılacak, yaslanılacak 1 adet yüz yastığı ,[282]
3- İkisinin içi lif, ikisinin içi de yün dolu 4 adet yastık,
4- Birinin yüzü keten bezi içi lif, diğerinin yüzü keten bezi içi ot dolu 2 adet döşek,[283]
5- Tabaklanmamış 1 adet koç postu.[284]
Uyuyacakları zaman, bu postun yünlü tarafını üstüne çevirip döşek yaparlar, başlarını da yüzü deriden, içi lif dolu yastığa koyarlardı.[285]
6- Hurma yaprağından bükülü iple örülmüş 1 adet şerir (somya),[286]
7- Gönden dikilmiş 1 adet su kırbası (tulumu),[287]
8- Topraktan (saksıdan) yapılmış 2 adet çanak çömlek,
9- Gönden dikilmiş 1 adet su bardağı ,[288]
10- 1 adet elek,
11- 1 adet silgi bezi.[289]
12- 2 adet el değirmeni.[290]
13- Ensar kadınlarından birisi tarafından Hz. Fâtıma ile Hz. Ali’ye hediye edilen, eski Yemen işi,
sanatlı, üzerleri gümüşle işlenmiş 2 kat elbise[291]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Nikâhta Hutbe İrad Edişi ve Nikâh Kıyışı
Enes b. Malik der ki:
“Günlerce sonra, PeygamberAleyhisselam, beni yanına çağırıp:
‘Ey Enes! Git, bana Ebu Bekri’s-Sıddık’ı, Ömerb. Hattab’ı, Osman b. Affan’ı, Abdurrahman b. Avf’ı, Sa’d b. Ebi Vakkas’ı, Talhayı, Zübeyr’i ve Ensardan bir hayli sayıda Ensarı benim yanıma çağır!1 buyurdu.
Ben de gidip onları çağırdım.
Onlar Peygamber Aleyhisselamın yanında toplandıkları zaman, Peygamber Aleyhisselam:
‘Hamd olsun Allah’a ki, verdiği nimetlerle övülen O’dur!
Kuvvet ve kudretinden dolayı kendisine ibadet edilen O’dur!
Mülk ve saltanatından dolayı kendisine boyun eğilen O’dur!
Azabından korkulan, yanındaki nimetleri umulan O’dur!
Yerde ve göklerde hükmünü yürüten O’dur!
Kudretiyle halkı yaratan, hikmetiyle mümtaz kılan, izzetiyle sağlamlaştırman O’dur!
Gönderdiği dini ve Peygamberi Muhammed’le halkı şereflendiren O’dur!
Yüce Allah karşılıklı hısımlıkla nesebleri birbirine katmayı emir buyurmuş, Tarz kılmış ve bununla günahları ortadan kaldırmıştır.
Yüce Allah kazanın kadere göre, kaderin de kazaya göre cereyanını emir buyurmuştur.
Her kaderin eceli, her ecelin de Kitab’da yeri vardır.
Yemhullâhü mâ yeşâu ve yusbitu ve indehû ummu’l-kitâb [Ra’d: 39= Allah ne dilerse (onu yapar. Bazısını) imha eder (vücûda getirmez, bazısını da) vücuda getirir. Ana Kitab (LevM Mahfuz) O’nun nez dindedir].
Yüce Allah, Hatice’nin kızı Fatma’yı Ebu Talib’in oğlu Ali’ye nikahlamamı bana emir buyurdu.
Sizler şahit olunuz: Fâtıma’yı 400 miskal gümüş mehirle Ali’ye nikahladım1 buyurdu.
Sonra da, bir tabak hurma koruğu, çağlası getirtip önümüze koydurdu ve kapıştırdı.
Fâtıma ile Ali hakkında da:
‘Allah sizin dağınık işlerinizi toplasın! Nikâhınızı mübarek kılsın! İkinizden güzel ve pek çok nesil çıkarsın![292] Allah’ım! Bu evliliği ikisi hakkında da mübarek kıl!’ diyerek dua etti.”[293]
Gerdek Töreni ve Dua
Peygamberimiz Aleyhisselamın dadısı Ümmü Eymen Bereke Hatunun anlattığına göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Fâtıma’yı gerdeğe koyacağı zaman, kendisi gelinceye kadar Hz. Fâtıma’nın yanına girmemesini Hz. Ali’ye emir buyurmuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam gelip kapıyı çaldı.
Ümmü Eymen Hatun karşıladı.
Peygamberimiz Al eyhisselam selam verdi. İçeri girmek için izin istedi. İzin verilince, içeri girdi ve:
“Kardeşim burada mı?” diye sordu.
Ümmü Eymen Hatun:
“Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Senin kardeşin kim?” dedi.
Peygamberimiz Al eyhisselam:
“Ali b. Ebi Talib!” buyurunca, Ümmü Eymen Hatun:
“Sen kızını onunla nikahladığına göre, o senin nasıl kardeşin olur?” dedi.
Peygamberimiz Al eyhisselam:
“Evet! Bu, böyledir! [Yâni, o benim dinde kardeşim olur, Fâtıma ile evlenmesinde dinen sakınca yoktur]” buyurdu.[294]
Sonra da, bir kapla su getirtti, abdest aldı.[295]
Hz. Ali’yi çağırdı. Abdest suyundan onun göğsüne ve iki omuzunun arasına serpti.
Sonra Hz. Fâüma’yı çağırdı.
Ona da aynısını yaptıktan, göğsüne ve iki omuzunun arasına su serptikten sonra, kendisini ev halkının en hayırlısına nikahladığını söyledi.[296]
Peygamberimiz Al eyhisselam, Hz. Fâtıma için, önünden ve ardından:
“Ey Allah’ım! Fâtıma ve zürriyeti hakkında, kovulmuş şeytandan sana sığınırım!” diyerek dua etti.
Hz. Ali için de aynı şekilde dua ettikten sonra, ona:
“Allah’ın ismi ve bereketiyle gir zevcenin yanına!” buyurdu.[297]
Peygamberimiz Al eyhisselam, evlenen bir kimseyi tebrik edeceği zaman :
“Allah bunu senin için mübarek kılsın!
Allah’ın bereketi senin üzerinde olsun!
Allah ikinizi hayırda birleştirsin!” diyerek dua ederdi.[298]
Velime Cemiyeti ve Ziyareti
Peygamberimiz Aleyhisselam, Bilal-i Habeşî’ye:
“Ey Bilal! Ben evlenme sırasında ümmetimin yemek yedirmelerini sünnet edinmelerini arzu ediyorum[299] Ali için bir velime ziyafeti gerekir!” buyurunca, Ensardan Sa’d b. Muaz:
“Benden bir koç var!”
Kimisi
“Benden şu var!”
Kimisi de:
“Benden şu kadar dan var!” dedi.[300]
Hz. Ali yarım ölçek arpa almak için zırh gömleğini birYahudiye rehin olarak bıraktı .[301]
Düğün yemeği hays diye anılan tatlı biryemekti[302] ki, çekirdeği çıkarılmış hurma, saf yağ ve yoğurt kurusu ile iyice karılıp karıştırılmak, bazan içine sevık (kavut) da katılmak suretiyle yapılan bir yemek-ti.[303]
Muhacirler ile Ensar takım takım gelerek yemek yiyip dağıldılar.[304]
Hz. Fâtıma’nın Hz. Ali ile evlenişi Hicretin 2. yılında, Bedir savaşından sonra,[305] Zilhicce ayında idi.[306]
Peygamberimiz Aleyhisselama Ev Halkı İçinde En Sevgili Olanları
Peygamberimiz Aleyhisselama, ev halkı içinde kadınlardan en sevgilisi Hz. Fâtıma, erkeklerden de
Hz. Ali idi.[307]
Peygamberimiz Aleyhisselam bir gazadan, bir seferden dönüp Medine’ye geldiği zaman, ilk önce Mescide gidip iki rekat namaz kılar, sonra Hz. Fâtıma’ya uğrar, daha sonra zevcelerinin yanına giderdi.[308]
Yeni Evlilerin Dilekleri
1- Yeni evliler bir müddet sonra Peygamberimiz Aleyhisselama başvurarak kendilerine bir ev vermesi için Neccar oğullarından Harise b. Numan’a söylemesini rica ettiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam onların bu isteğini Hârise’ye duyurmaktan utandı.
Fakat, Harise b. Numan bunu haber alınca, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi ve:
“Yâ Rasûlallah! Haber aldım ki, F âtım a ayn bir eve taşınmak için sana başvurmuş. Neccar oğulları evlerinin en yakını olan benim şu evlerim, senindir! Benim canım ve malım ancak Allah’ın ve Resûlünündür!
Vallahi yâ Rasûlallah! O mülkü benden alman, bana bırakmandan daha hoş, daha makbuldür” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam;
“Doğru söyledin! Allah senin mallarını bereketlendirsin!” buyurdu. Verilen eve Hz. Fâtıma’yı yerleştirdi.[309]
2- Hz. Ali, bir gün, Hz. Fâtımaya:
“Vallahi, değirmen taşı dişemek, bilemekten göğsüm rahatsızlaştı, ağnr oldu.
Yüce Allah babana esir göndermiştir. Gitsen de, esirin bana yardım etmesini babandan istesen!” dedi.
Hz. Fâtıma:
“Vallahi, benim de un öğütmekten ellerim kabardı” dedi ve kalkıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gitti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Fâtımaya:
“Ey kızcağızım! Ne için geldin?” diye sordu.
Hz. Fâtıma:
“Sana selam vereyim diye geldim!” dedi, isteğini dile getirmekten utanıp geri döndü.
Hz. Ali, ona:
“Ne yaptın?” diye sordu.
Hz. Fâtıma:
“İsteğimi dile getirmekten utandım” dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına ikisi birlikte gittiler.
Hz. Ali:
“Vallahi yâ Rasûlallah! Değirmen taşı dişemek, bilemekten göğsüm rahatsızlaştı, ağnr oldu” dedi.
Hz. Fâtıma da:
“Ün öğütmekten ellerim kabardı. Allah’ın sana gönderdiği esiri bize hizmet ettirsen de, biraz fer-ahlasak, güçlensek!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Vallahi, onu size hizmet ettirmek için veremem!
Ben daha Ehl-i Suffayı çağırıp da karınlarına sokacak, kendilerini giyindirecek birşey bulamadım.
Ben onu satıp Ehl-i Suffayı geçindireceğim!” buyurdu.
Hz. Fâtıma ve Hz. Ali, evlerine döndüler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların yanlarına vardı ve:
“Ben size benden istediğiniz şeyden daha hayırlısını haber vereyim mi?” diye sordu.
“Olur! Haber ver!” dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Döşeğinize gireceğiniz zaman 33 defa ‘Sübhânallah’ diyerek teşbih ediniz.
defa ‘Elhamdülillah’ diyerek Allah’a hamd ediniz.
defa da ‘Allahuekber!1 diyerek Allah’ı tekbir ediniz.[310]
Ey Fâtıma! Allah’tan kork! Rabbinin emrini yerine getir! Kocanın hizmetini de gör!” buyurdu.[311]
Bunun üzerine, Hz. Fâtıma:
“Ben Allahtan ve Allah’ın Resûlünden razıyım!” dedi[312] ve bunu iki kere tekrarladı.[313]
Yeni Evlilerin Altı Ay Sabah Namazlarına Kaldırılışı
Peygamberimiz Aleyhisselam; altı ay, sabah namazına çıkarken Hz. Fâtıma’nın kapısının önünde durup:
“Ey Muhammed’in ev halkı! Haydi namaza!” buyurmuş ve Ahzab sûresinin “…Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden günah kirini gidermek, sizi tertemiz yapmak ister!” mealindeki 33. âyetini okumuştur. [314]
Ziynet Eşyası Hususunda Hz. Fâtıma’nın Uyarılışı
Peygamberimiz Aleyhisselam bir gün Hz. Fâtıma’nın kapısına geldiği zaman, Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in üzerlerine gümüşten birer bilezik dikildiğini görür görmez, içeri girmeden geri döndü.
Hz. F âtıma, Peygamberimiz Aleyhisselamın bu bileziklerden dolayı içeri girmediğini tahmin ederek, onları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in üzerlerinden söktü.
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ağlaşmaya başlayınca, onları aralarında bölüştürdü. Ağıtları dinlemeden, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam bilezikleri alıp Sevban’a:
“Ey Sevban! Şunları filan oğullarına götür!
Fâtıma’ya deniz hayvanı dişlerinden yapılan bir gerdanlıkla fil kemiğinden yapılan iki bilezik satın al!
Çünkü, bunlar benim ev halkımdır!
Onların dünya hayatlarında, dünya metal arının üstünlerinden nasiplenmelerini arzu etmem!” buyur-du.[315]
Resûlullah Aleyhisselam bir gün Hz. Fâtıma’ya gelmişti. Kapının işlemeli, süslü perde ile perdelenmiş olduğunu görünce, içeriye girmeden dönüp geri gitti. Hz. Ali gelip Hz. Fâtıma’yı üzüntülü görünce: “Sana ne oldu?” diye sordu. Hz. Fâtıma da:
“Resûlullah Aleyhisselam bana gelmişti. Fakat içeri girmedi. Buna üzülüyorum! dedi. Hz. Ali hemen Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardı ve:
“Yâ Rasûlallah! Sen Fâtıma’ya gelmiş, içeriye girmemişsin. Bu onu son derece üzmüş!” dedi. Resûlullah Aleyhisselam:
“Benim dünya ile ne işim var? Benim işlemeli perde ile ne işim var?” buyurdu. Hz. Ali Hz. Fâtıma’ya gelip Resûlullah Aleyhisselamın sözünü haberverdi. Hz. Fâtıma:
“Resûlullah Aleyhisselama sor: O perdeyi ne yapmamı emrediyor?” dedi. Resûlullah Aleyhisselam: “Fâtıma’ya söyle! O perdeyi filan oğullarına göndersin!” buyurdu..[316]
Zekat Farizası
Zekat ve Sadakanın Anlam ve Hikmetleri
Zekat; lugatta, temizlik, nema (artma, çoğalma), medih (övgü) demek olup, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadis-i şeriflerde bütün bu anlamlarda kullanılmıştır.[317]
Zekata zekat denilmesi, zekatı verilen malın dünyada halefi ile çoğalıp artmasından, ahirette de sevaba vesile olmasından dolayıdır.[318]
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de:
“…(Hayır için), ne harcarsanız, O (Allah), bunun ardından (daha iyisini) lutfeder;”[319]
“Onların mallarından bir sadaka al ki, bununla kendilerinin (günahlardan) temizlenmelerine ve hasenelerinin çoğalarak muhlisler derecesine yükselmelerine sebep olur” buyumnuştur.[320]
Mallar zekatla, bedenler de fitır sadakası ile arınır.[321]
Sadaka da, zekat gibi, insanın malından bir kısmını Allah’a yakınlık maksadıyla ayırıp yoksullara verdiği şeye denilmekle birlikte; zekat, genel olarak farzlarda, sadaka ise nafilelerde kullanılagelmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de bazan zekat yerine sadaka sözü de kullanılmıştır.[322]
Zekatın Daha Önceki Peygamberlerin Şeriatlarında da Yer Alışı
Kur’ân-ı Kerîm’de açıklandığına göre; İbrahim, İshak ve Yâkub Aleyhisselamlara da zekat emredilmiş;[323] İsrail oğullarından da zekat için kesin söz alınmış,[324] zekat verenler azaptan kurtulup ilahî rahmete ermişlerdir.[325]
İsmail Aleyhisselamın da kavmine zekatı emrettiği;[326] İsa Aleyhisselama da zekatın emmiunduğu görülür.[327]
İslam Dininin Beş Temelinden Birisi Olan Zekatın Mahiyeti ve Farz Kılınış Tarihi
Zekat ve sadaka aslında zenginlerin fakirlere bir bağışlan değil, Yüce Allah’ın zenginlerin mallarına yoksullar için koymuş olduğu bir haktır,[328] İslâm dininin beş temelinden birisini oluşturan bir zenginlik vergisidir.[329]
Zekat, zengin Müslümanlara farz olarak emredilmiş,[330] Kur’ân-ı Kerîm’de 32 defa namazla birlikte anılmıştır.
Zekat, Hicretin 2. yılında, Ramazan’dan ve fıtır sadakasının vacib kılınmasından sonra farz kılın-mıştir.[331]
Zekat, farz ve vacib olmak üzere ikiye ayrılır. Farz olan zekat, mal zekatıdır. Vacib olan zekat da, fıtır sadakasıdır.[332]
Zekatın Nelerden ve Ne Kadar Verileceğinin Allah’ın Emriyle Peygamberimiz Aleyhisselam
Tarafından Bir Yazı ile Tesbit ve Tahsil Edilişi
Peygamberimiz Aleyhisselam, Yüce Allah’tan telakki eylediği emir üzerine,[333] zekat (in nelerden, kaçta kaç verileceği ve ne kadar malı olana farz kılındığı) hakkında yazdırdığı yazıyı kılıcına bağladı, vefatına kadar yanında bulundurdu ve ona göre amel etti.
Peygamberimiz Aleyhisselamdan sonra Hz. Ebu Bekir, Hz. Ebu Bekir’den sonra Hz. Ömer de ona göre amel etti.[334]
İmam Zührî (vefatı: 124 Hicrî) şöyle der
“Bu, Resûlullah Aleyhisselamın zekat hakkında yazdırdığı yazının bir nüshasıdır ki, (aslı) Ömer b. Hattab ailesi yanında bulunmaktadır.
Onu bana Salim b. Abdullah b. Ömer okuttu da, hepsini olduğu gibi ezberledim.
O, Ömer b. Abdülaziz’in, Abdullah b. Abdullah b. Ömer ile Salim b. Abdullah b. Ömer’e istinsah ettirdiği nüshadır.”[335]
Ömer b. Abdülaziz; Medine valisi olduğu zaman, buna göre amel etmelerini zekat memurlarına emretmiş, Halife Velid b. Abdülmelik’e de bu hususta bir yazı yazmış, o da bu hususta yazılanlara göre amel etmelerini zekat memurlarına emretmiştir.
En sonunda, Hişam b. Hâni1, bütün zekat memurlarına bu zekat yazısından birer nüsha göndererek buna göre amel etmelerini ve bunun dışına çıkmamalarını onlara emretmiştir.[336]
Hz. Ali de, Peygamberimiz Aleyhisselamın zekat hakkındaki yazısından yazdığı yazıyı kılıcına bağlamıştı.[337]
Deve Zekatı
1- Beş devede bir koyun,
2- On devede iki koyun,
3- Onbeş devede üç koyun,
4- Yirmi devede dört koyun verilir.
5- Develerin sayısı yirmibeşe erişince, otuzbeşe kadar, bir tane bint-i mehad (bir yaşını doldurmuş, iki yaşına basmış dişi deve),
6- Develerin sayısı otuzaltıya erişince, kırkbeşe kadar, bir tane bint-i lebun (iki yaşını doldurmuş, üç yaşına basmış dişi deve),
7- Develerin sayısı kırkaltıya erişince, altmışa kadar, bir tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış, puğur basacak dişi deve),
8- Develerin sayısı altmışbire erişince, yetimibeşe kadar, bir tane cezea (dört yaşını doldurmuş, beş yaşına basmış dişi deve),
9- Develerin sayısı yetmişaltıya erişince, doksana kadar, iki tane bint-i lebun (iki yaşını doldurmuş, üç yaşına basmış dişi deve),
10- Develerin sayısı doksanbire erişince, yüzyirmiye kadar, iki tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve)’yi zekat olarak vermek vaciptir.
11- Develerin sayısı yüzyirm iden fazla olunca, her kırk devede, zekat olarak bir tane bint-i lebun (iki yaşını doldurmuş, üç yaşına basmış dişi deve),
12- Her elli devede de, bir tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve)’yi zekat olarak vermek vardır.[338]
13- Sayısı dörtten fazla olmayan develer için zekat yoktur. Fakat, sahibi kendiliğinden vermek isterse, verir.
14- Bir kimsenin develerinin sayısı zekat olarak bir tane cezea (dört yaşını doldurmuş, beş yaşına basmış dişi deve) vermeyi gerektirir de develeri arasında bu yaşta dişi deve bulunmaz ve fakat hıkka
(üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve) bulunursa, zekat olarak bunu ve bununla birlikte ya
iki tane koyunu ya da yirmi dirhemi daha verir.
15- Bir kimsenin develerinin sayısı zekat olarak bir tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve) vermeyi gerektirir de, develeri arasında hıkka bulunmaz, cezea (dört yaşını doldur
muş, beş yaşına basmış dişi deve) bulunursa-zekat tahsil memuru tarafından tahsil olunduğuna göre-
memurmal sahibinden cezeayı kabul eder, aradaki fark için mal sahibine ya yirmi dirhem ya da iki koyun
verir.
16- Bir kimsenin develerinin sayısı bir tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve)’yi zekat olarak vermeyi gerektirir de, develeri arasında böylesi bulunmaz, bint-i lebun (iki yaşını
doldurmuş, üç yaşına basmış dişi deve) bulunursa, bunu zekat olarak vermekle birlikte aradaki fark için
de ayrıca ya iki koyun daha ya da yirmi dirhem daha verir.
17- Bir kimsenin develerinin sayısı zekat olarak (1) tane bint-i lebun (İki yaşını doldurmuş üç yaşına basmış dişi deveyi vermeyi gerektirirde, develere arasında hıkka (üç yaşını doldurmuş dört yaşına
basmış dişi deve) bulunursa-zekatın zekat memuru tarafından tahsil olunduğuna göre-bu hıkka kabul
olunur, aradaki fark için de mal sahibine ya yirmi dirhem ya da iki koyun verilir.
18- Bir kimsenin develerinin sayısı zekat olarak bir tane bint-i lebun (iki yaşını doldurmuş, üç yaşına basmış dişi deve) vermeyi gerektirir, develeri arasında böylesi bulunmaz da bint-i mehad (bir yaşını
doldurmuş, iki yaşına basmış dişi deve) bulunursa, mal sahibi zekat olarak onu ve aradaki fark için de
ya yirmi dirhem ya da iki koyunu daha verir.[339]
19-Bir kimsenin develerinin sayısı zekat olarak bir tane bint-i mehad (bir yaşını doldurmuş, iki yaşı
na basmış dişi deve) vemneyi gerektirir de, yanında böylesi bulunmaz, ibn lebun (iki yaşını doldumnuş,
üç yaşına basmış erkek deve) bulunursa, zekat olarak o verilir, onunla birlikte başka birşey verilmez.[340]
Sığır Zekatı
1- Her otuz sığırda zekat olarak bir tane tebi1 veya tebia (bir yaşını doldurmuş erkek ve dişi buzağı),
2- Sığırların sayısı kırka erişince; bir tane müsinne (üç yaşına girmiş dişi düve),[341]
3- Sığırların sayısı altmışa erişince; iki tane tebi1 veya tebia (biryaşını bitirmiş erkekveya dişi buzağı).
4- Sığırların sayısı yetmişe erişince; bir tane tebi1 (bir yaşını doldurmuş erkek buzağı) ile bir tane müsinne (üç yaşına girmiş dişi düve),
5- Sığırların sayısı seksene erişince; iki tane müsinne (üç yaşına girmiş dişi düve),
6- Sığırların sayısı doksana erişince; üç tane tebi’ (bir yaşını bitirmiş buzağı),
7- Sığırların sayısı yüze erişince; iki tane tebi1 (bir yaşını bitirmiş erkek buzağı) ile birtane müsinne
(üç yaşına girmiş dişi düve),
8- Sığırların sayısı yüzona erişince; iki tane tebi1 (bir yaşını bitirmiş erkek buzağı) ile bir tane müsinne (üç yaşına girmiş dişi düve),
9- Sığırların sayısı yüzyirmiye erişince; üç tane müsinne (üç yaşına girmiş dişi düve) verilir.
10- Mandaların zekatları da böyle hesaplanır.[342]
Koyun Zekatı
Koyun zekatı; kırk koyundan yüzyimni koyuna kadar, bir tane koyundur.
Yüzyimni koyundan ikiyüz koyuna kadar, iki tane koyundur.
İkiyüz koyundan üçyüz koyuna kadar, üç tane koyundur.
Üçyüz koyundan sonra, her yüz koyunda bir tane koyundur.
Üçyüz koyundan sonra, her yüzden eksik olan miktar yüze doluncaya kadar birşeyvermek lazım gelmez.[343]
Bir kimsenin otlakta yayılan koyunları kırktan bir tane eksik olursa, zekat vermek gerekmez.[344]
Fakat, kendiliğinden vermek isterse, verir.[345]
Yaşlı, kör, ağır derecede kusurlu hayvanlar, zekat olarak verilmez.[346]
Zekata tâbi malların zekatları, sahibinin yanında bir yıl bulunduktan sonra, verilir.[347]
Zekatlık hayvanların ne en iyisi, ne de en kötüsü verilmeyip, orta hallisi verilir.[348]
Altın ve Gümüş Zekatı
İkiyüz dirhem güm üsten-kırkta bir hesabıyla-beş dirhem zekat olarak verilmesi gerekir.
İkiyüz dirhemden az olanından birşey verilmesi gerekmezse de, sahibi kendiliğinden vermek isterse, verir.[349]
İkiyüz dirhemden ziyadesinin zekatı da kırkta bir esasına göre hesaplanır.[350]
Her kırk dinar altında bir dinar,[351]
Her yirmi dinar altında da zekat olarak yarım dinar (altın) verilmesi gerekir.[352]
Yirmi dinar (altın)
dan,[353] yirmi miskalden[354] az olanından zekat vermek gerekmez.[355]
Kırk dinardan fazlasının zekatı ise, kırkta bir esasına göre hesaplanır.[356] Mücevherat,[357] yakut, parlak inci, zeberced gibi madenierden-ticaret maksadıyla olmadıkça-zekat vermek gerekmez.[358] Boncuklar da böyledir.[359]
Ticaret Malları, Hububat ve Meyve Zekatı
Bakara sünesinin:
“Ey iman edenler! İnfakı, kazandıklarınızın en güzellerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın! Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız pek adi, bayağı şeylerden vermeye yeltenmeyin! İyi bilin ki, hiç şüphesiz, Allah herşeyden müstağnîdir, asıl hamde, övülmeye lâyık olan O’dur!” mealli 267. âyeti ile;[360]
En’am sûresinin:
“O çardaklı ve çardaksız, Cennet gibi (üzüm) bağlarını, o meyveleri ve tatları çeşitli hurmaları, mezruatı, zeytinleri, narları, birbirine hem benzer, hem benzemez bir halde yaratıp yetiştiren O’dur (Allahtır). Her biri mahsul verdiği zaman, mahsulünden yiyin! Onlar devşirildiği, toplandığı gün de, hakkını (sadakasını, zekatını) verin! İsraf etmeyin! Çünkü, O (Allah), israf edenleri sevmez!” mealli 141. âyeti, ticaret mallan, hububat ve meyve zekatları hakkında nazil olmuştur.[361]
Semüre b. Cündüb’ün bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam da, “satmak için hazırladıkları şeylerin zekatını vermelerini sahabilerine emrederdi.”[362]
1- Her çeşit ticaret malının üzerlerinden bir yıl geçince, altın veya gümüş nisabından-fukaranın lehinde olanına göre-zekatlan hesaplanarak verilir.[363]
2- Zekata tâbi hububat ve meyvelerden başlıcaları; buğday, arpa, kuru üzüm, kuru hurma…dır.[364]
3- Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekke valisi[365] Attâb b. Esîd’e[366] Taif halkının[367] üzüm asmalarındaki yaş üzümlerin zekatı hakkında:
“Yaş hurmayı ağacında tahmin ettiğin gibi, yaş üzümü de tahmin et! Sonra da, ağacından tahmin-lenen yaş hurmanın kuru hurma olarak zekatını aldığın gibi, yaş üzümün zekatını da kuru üzüm olarak al!” buyurdu.[368]
Peygamberimiz Aleyhisselam; asmalardaki yaş üzümlerden tahmin edilirken, üçte birinin, hiç olmazsa dörtte birinin tahmin dışında bırakılmasını da emretti.[369]
4- Peygamberimiz Aleyhisselam, Muaz b. Cebel’e de, vazife mahallinde; buğdaydan, arpadan, kuru üzümden, kuru hurmadan zekat almasını emir buyurdu:[370]
a-Yağmurun, pınar (ırmak gibi akar sular)’ın ya kökünü ya da ince damarlarını suladığı ağaçlar ve ekinlerde vacib olan zekatın uşr (onda bir),
b- Dolapla sulananlarda ise yarım uşr (yirmide bir) olduğunu bildirdi.[371]
Zekatın Sarf Yerleri
Zekatın nerelere harcanacağı hakkında da, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle Duyurulur “Sadaka (zekat)lar, Allah’tan, bir farz olarak, ancak:
Fakirlere,
Miskinlere,
Zekat, sadaka tahsil memurlarına,
Kalbleri İslâmiyete ısındırılmak istenilenlere,
Kölelere,
Esirlere,
Borçlulara (borç içinde boğulup kalmış olanlara),
Allah yolunda harcamalara ve yolda kalmış yolculara mahsustur. Allah, herşeyi bilen ve heryap-
tığını, yerli yerince yapandır.”[372]
Zenginliğin ve Fakirliğin Ölçüsü
Elli dirhem gümüşü veya bunun değerinde altını bulunan kimseler, zekat vermekle mükellef olmasalar bile, dinen zengin sayılırlar.
“Yâ Rasûlallan! Zenginliğin ölçüsü nedir?” sorusuna, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Elli dirhem gümüş veya bunun değerinde altın!”[373]
“Kırk dirhem gümüş veya bunun değerinde altın!”
“Elli dirhem gümüşü veya bunun değerinde altını olana, sadaka, zekat almak helal olmaz!” buyurdu.[374]
Zenginin ve Güçlü Kuvvetli Olan Fakirin Zekat Almasının Doğru Olmadığı
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Zengine, ve güçlü kuvvetli ve sağlam vücutlu olana, zekat almak helal olmaz!” buyurmuştur.[375]
Enes b. Malik’in bildirdiğine göre; Ensardan bir adam Peygamberimiz Aleyhisselamdan birşeyler istemeye gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
“Evinde hiçbir şeyin yok mu?” diye sordu.
Adam:
“Hayır! Ancak bir çul var ki, onun bir kısmını örtünüyor, bir kısmını da altımıza seriyoruz. Bir de, su içtiğimiz bir bardak var!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Onları bana getir!” buyurdu.
Adam onları getirince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Bunları kim satın alır?” diye sordu.
Bir adam:
“Ben bunlan bir dirheme alırım!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, iki ve üç kere:
“Bunlara kim bir dirhemden fazla verir?” diye sordu.
Bir başka adam:
“Onları ben iki dirheme alırım!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam onları o adama verip ondan iki dirhemi aldı, Ensarîye verdi ve kendisine:
“Dirhemin biri ile yiyecek satın al da ailene götür, ver; diğer dirhemle de bir keser satın alıp bana getir!” buyurdu.
Ensarî keseri getirince, Peygamberimiz Aleyhisselam kesere bir sap taktı ve Ensarîye:
“Git, odun topla ve sat! Seni, onbeş güne kadar, görmeyeyim!” buyurdu.
Adam gitti. Odun toplayıp satmaya başladı. On dirhem biriktirmiş olarak geldi. Onun bir kısmıyla elbise, bir kısmı ile de yiyecek satın aldı.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Bu, senin için, Kıyamet gününde yüzünde dilencilik lekesiyle gelmenden hayırlıdır. Dilencilik ancak şu üç kişi için:
1- Şiddetli fakirlik çeken,
2- Çok ağır bir borç altında bulunan,
3- Can yakıcı kan diyeti ödemeyi yüklenen kişi için caiz olabilir!” buyurdu.[376]
Zekatı Verilen veya Verilmeyen Mallar Hakkında İki Meleğin Duaları
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Kulların sabahladıkları hiçbir gün yoktur ki, iki melek inerek,[377] birisi:
‘Allah’ım! Malını infak edene halef ver,’
Diğeri de:
‘Allah’ım! Malını vermeyene telef ver’ demesin!” buyurmuştur.[378]
Miskin Sözünün Anlamı ve Miskinin Durumu
Miskin; geçimlikten hiçbir şeyi bulunmayan kimseye cienir.[379]
Yüce Allah, bunlar hakkında indirdiği âyette şöyle buyurur:
“Sadakalar (zekatlar), Allah yoluna kendilerini vakfetmiş yoksullar içindir. Onlar yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler.
Bilmeyen; iffet ve istiğnalarından dolayı, onları zengin sanır. Sen onları simalarından tanırsın. Onlar yüzsüzlük edip de insanlardan birşey istemezler.
Siz ne mal harcarsanız, şüphesiz ki, Allah onu hakkıyla bilicidir.”[380]
Peygamberimiz Aleyhisselam da:
“Miskin, bir-iki hurma veya bir-iki lokma ile geri çevrilen dilenci değildir. Miskin, insanlardan birşey istemeyen, onlar tarafından hali bilinmediği için kendisine birşey verilmeyen kimsedir” buyumnuştur.[381]
Zekatı Geciktirilen Zinet Eşyasından Dolayı Azaba Uğranılacağı
Hz. Aişe der ki:
“Bir gün, Resûlullah Aleyhisselam yanıma geldi. Ellerim(in parmaklarındaki büyük gümüş yüzükleri gördü ve:
‘Nedir bu yâ Âişe?1 diye sordu.
Ben de:
‘Yâ Rasûlallah! Onlan senin için süsleneyim diye yaptım!’ dedim
Resûlullah Aleyhisselam:
‘Onların zekatını veriyor musun?’ diye sordu.
Ben:
‘Hayır!’ dedim veya buna benzer, Allah’ın söylememi dilediği birşey söyledim.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam:
‘Bu, ateşten (nasiplenmen için) sana yeter!1 buyurdu.”[382]
Malının Zekatını Vermekten Kaçınan Sa’lebe’nin Akıbeti
Medineli Müslümanlardan Salebe b. Hâtıb,[383] Peygamberimiz Aleyhisselama gelip:[384]
“Yâ Rasûlallah![385] Bana mal vermesi için, Allah’a dua et!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Yazıklar olsun sana ey Salebe! Şükrünü yerine getirdiğin az, şükrünü yerine getiremeyeceğin çoktan hayırlı dir.[386] Ey Salebe! Hakkını ödeyeceğin az, hakkını ödemeye güç yetiremeyeceğin çoktan hayırlıdır!” buyurdu.[387]
Salebe, dönüp gittikten sonra, geri geldi.[388]
“Yâ Rasûlallah! Bana mal vermesi için, Allah’a dua et!” diyerek[389] dileğini tekrarladı. Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Sen Allah’ın Peygamberi gibi davranışlı olmaya razı değil misin?[390] Ben sana en güzel ömek değil miyim?[391]
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki; dağların altın ve gümüş olarak benimle birlikte yürümüş olmalarını istemiş olsaydım, muhakkak yürürlerdi!” buyurdu.[392]
Salebe:
“Yâ Rasûlallah! Sen, bana mal vermesi için, Allah’a dua et![393] Seni hak ile peygamber gönderen Allah’a andolsun ki;[394] sen bana dua edecek olursan,[395] Allah da bana mal verecek olursa.[396] her hak sahibine hakkını vereceğim!” dedi.[397]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ey Allah’ım! Salebeye mal ver!” diyerek dua etti.
Salebe bir koyun edindi.
Koyun bereketlendi.
Küçük böceklerin, kurtların üreyip çoğaldıkları gibi, çoğaldığı zaman, Medine ona dar geldi. Medine’den uzaklaşmak zorunda kaldı. Medine vadilerinden bir vadiye gidip kondu.
Öğle ve ikindi namazlarını cemaatle kılıp diğerlerini terketmeye başladı.
Koyunlar daha da arttıkları zaman, Salebe Medine’den büsbütün uzaklaştı.
Cuma namazları dışında bütün namazları bıraktı.
Koyunlar küçük böceklerin, kurtların üreyip çoğaldıkları gibi çoğalınca, Salebe Cuma namazını da bıraktı.
Cuma günü, oradan geçen yolculardan, Medineliler hakkında haberler sormakla yetinir oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ashaba:
“Salebe ne yapıyor?” diye sordu.
Ashab:
“Salebe bir koyun edinmişti. Koyun üreyip çoğalınca, Medine ona dar geldi. O da Medine’den uzaklaşmak, Medine vadilerinden birine gidip konmak zorunda kaldı…” diyerek, Sa’lebe’nin işini haber verdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Vâh Salebeye! Vâh Salebe’ye! Vâh Salebe’ye!” buyurdu.[398]
Yüce Allah:
“Onların mallarından bir sadaka (zekat) al ki, bununla kendilerini (günahlarından) temizlemiş, bununla onlan(n mallarını, hasenelerini) bereketlendirmiş olasın!..” mealindeki âyeti indirdi.[399]
Bu sadaka ve zekat âyeti inince, Peygamberimiz Aleyhisselam; biri Cüheyne, diğeri de Süleyım kabilesinden iki kişiyi zekat tahsildarı olarak çevredeki mal sahiplerine gönderdi.
Müslümanların mallarından zekat ve sadakalarını ne kadar alacakları hakkında bir yazı yazdırıp onlara:
“Sa’lebeye ve Süleym oğullarından da filan zâta uğrayınız! Onlardan, zekat ve sadakalarını, buna göre alınız!” buyurdu.
Tahsildarlar gittiler, Salebeye vardılar. Ona Resûlullah Aleyhisselamın yazısını okuyup, kendisinden mallarının
sadaka ve zekatını istediler.
Salebe:
“Bu da ne?! Bu ancak bir cizyedir! Onun kızkardeşidir! Bu da ne? Bu, cizyeden başka birşey değil! Ben bilmiyorum bu nedir? Hele siz şimdi gidin! İşinizi bitirdikten sonra yanıma dönün!” dedi.
Tahsildarlar, Sa’lebe’nin yanından ayrılıp, Sülemî’nin yanına vardılar.
Sülemî, sadaka ve zekat hakkındaki yazıyı dinledikten sonra, develerinin en iyisine baktı ve onu sadaka ve zekat olarak ayırıp teslim etmek üzere tahsildarları karşıladı.
Tahsildarlar zekat için ayrılan deveyi gördükleri zaman:
“Senin bunu vermen gerekmez! Biz bunu senden almayı istemiyoruz!” dediler.
Sülemî:
“Hayır! Alınız bunu! Ben bunu gönül hoşluğuyla (gönlümden koparak) veriyorum. O da benimdir (Allah’ın emriyle verildiği için, benim demektir),” dedi.
Bunun üzerine, tahsildarlar Sülemî’nin ayırdığı zekat ve sadakasını aldılar.
Zekat toplama işini bitirince, dönüp Sa’lebe’ye tekrar uğradılar.
Salebe:
“Yazınızı bana gösterin!” dedi.
Yazının içine baktı:
“Nedir bu?! Ancak cizyedir!
Nedir bu? Ancak cizyenin kızkardeşi!
Siz, hele şimdi birdönüp gidin! Ben birdüşüneyim bakayım!” dedi.
Tahsildarlar, Sa’lebe’nin yanından ayrılıp, Peygamberimiz Aleyhisselam in yanına geldiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, daha onlar konuşmadan:
“Vâh Salebeye![400] Vâh Sa’lebe’ye!” buyurdu.[401]
Sülemî için de, bereket duası yaptı.
Tahsildarlar Sa’lebe’nin yaptığını da, Sülemî’nin yaptığını da, Peygamberimiz Aleyhisselam a haber verdiler.
Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği âyetlerde meal olarak şöyle buyurdu:
“İçlerinden kimi de, Allah’a şöyle ahdetmişti:
‘Bize lütuf ve kereminden ihsan ederse, andolsun, zekatını vereceğiz! Muhakkak, salihlerden olacağız!’
Allah, kendilerine fazi ve inayetinden verince de, onunla cimrilik edip arka çevirdiler. Onlar öyle dönektirler.”
“Nihayet, Allah’a karşı va’d ettiklerini tutmadıkları, yalan söylemekte oldukları için, O da (bu fiillerinin) akıbetini kalblerinde, Kendisinin huzuruna çıkarılacakları güne kadar sürecek bir nifak yaptı.” (Tevbe: 75-77)
Sa’lebe’nin akrabalarından olup Resûlullah Aleyhisselamın yanında bulunan bir zât, bunu işitince, Sa’lebe’nin yanına vardı ve:
“Yazıklar olsun sana ey Salebe! Allah senin hakkında şöyle şöyle âyetler indirdi!” dedi.
Salebe, hemen kalkıp Peygamberimiz Aleyhisselama geldi. Zekatını kabul buyurmasını istedi.
Peygamber Aleyhisselam:
“Allah senin zekatını kabul etmekten beni men etti!” buyurdu.
Salebe başına toprak saçınca, Resûlullah Aleyhisselam:
“Bunu sen kendin yaptın. Ben sana emretmiştim, beni dinlemedin!” buyurdu, onun zekatını almaya yanaşmadı, vefatına kadar da ondan hiçbir şey kabul etmedi.
Hz. Ebu Bekir halife olunca, Salebe onun yanına geldi:
“Sen benim Resûlullah Aleyhisselamın yanındaki mevkiimi, Ensar içindeki yerimi biliyorsun, zekatımı kabul et!” dedi.
Hz. Ebu Bekir:
“Resûlullah Aleyhisselamın kabul etmediğini ben kabul edeceğim ha!” dedi ve vefatına kadar onun zekatını kabul etmedi.
Hz. Ömer, halife olunca, Salebe ona geldi ve:
“Ey mü’minler emîri! Zekatımı kabul et!” dedi.
Hz. Ömer:
“Resûlullah Aleyhisselam senin zekatını kabul etmemiş, Ebu Bekir de etmemiş! Ben kabul edeceğim ha! Ben senin zekatını kabul edemem!” dedi ve vefatına kadar da, onun zekatını kabul etmedi.
Hz. Osman halife olunca, Sa’lebe onun yanına geldi ve zekatını kabul etmesini istedi.
Hz. Osman:
“Resûlullah Aleyhisselamın da, Ebu Bekir’in de, Ömer’in de kabul etmedikleri zekatı, ben de senden kabul edemem!” dedi ve kabul etmedi.
Sa’lebe, Hz. Osman’ın halifeliği devrinde ölüp gitti.[402]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Münafıkın alâmetleri üçtür
Söz söylerken, yalan söyler,
Va’d ettiği zaman, sözünde durmaz,
Kendisine birşey emniyet edildiği zaman, hıyanet eder!” buyurmuslardır.[403]
Ka’b b. Eşref’in Öldürülmesine Karar Verilmesi
Ka’b b. Eşrefin öldürülmesi hükmüne, şu sebepler yol açmıştı:
1- Ka’b b. Eşref, Benî Nadîr Yahudilerinden ve yöneticilerinden olup,[404] Yahudi şeytanlarındandı. “Onlar iman edenlerle karşılaştıkları zaman, ‘Biz de iman ettik!1 derler, ayrılıp şeytanlarıyla başbaşa
kaldıklarında ise ‘Biz gerçekten sizinleyiz! Biz ancak alay ediyoruz!1 derler” âyetindeki (Bakara: 14) şeytanlardan maksat:
a- Ka’b b. Eşref,
b- Huyey b. Ahtab,
c- Ebu Bürdetü’l-Eslemî,
d- İbnü’s-Sevdâ,
e- Abduddar b. Hudayb idi.[405]
2- Ka’b b. Eşref şairdi. Söylediği hiciv şiirleriyle Peygamberimiz Aleyhisselamı ve Ashabı yererek incitir, müşrikleri Peygamberimiz ve Ashabı aleyhine kışkırtır dururdu.[406]
3- Ka’b b. Eşref, Yahudilerden bir cemaata yemek hazırlatmış, öldürtmek için, Peygamberimiz Aleyhisselamı davet ettirmişti.
Cebrail Al eyhisselam onların maksatlarını haber verince, Peygamberimiz Aleyhisselam onların yanlarından hemen ayrılmıştı.[407]
4- Ka’b b. Eşref, Bedir zaferini öğrenince:
“Vallahi, eğer Muhammed bu ulu kişileri öldürmüş ise,[408] bugün[409] yerin altı üstünden daha hayırlıdır!” diyerek[410] Mekke’ye çekip gitti. Bedir’de öldürülmüş olan müşrikler üzerine söylediği mersiyelerle ağladı ve Mekkelileri ağlattı.
Peygamberimiz Aleyhisselama karşı ayaklandırmaya çalıştı[411] Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmalarını onlara emretti ve:
“Biz de, sizin yanınızda, onunla çarpışırız!” dedi.
Kureyş müşrikleri:
“Siz Kitablısınız, o da Kitab sahibidir. Bu sözünüzün bize karşı bir hileniz olmayacağından emin değiliz! Bizim seninle birlikte gitmemizi istiyorsan, şu iki puta secde ve onlara iman et!” dediler.
Ka’b b. Eşref, onların istediklerini yaptı.[412]
5- Ka’b b. Eşref, Mekkeli müşrikleri Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya kararverdirmedikçe Mekke’den ayrılmadı. Medine’ye gelince de, düşmanlığını açığa vurmaktan,[413] Müslüman kadınlarını hicvederek incitmekten geri durmadı.[414]
6- Ka’b b. Eşref, bütün bu kötü tutum ve davranışlarıyla; aradaki anlaşmayı bozmak, çiğnemek ile, öldürülmeyi haketmişti.[415]
Kendisinin bu cezayı çarptırılması, Yahudilerin kutsal kitapları Tevrat’ın hükmüne de uygun bulunuyordu.[416]
Ka’b b. Eşref’in Öldürülüşü
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Allah’ım! Beni, dilediğin şekilde, Eşrefin oğlundan kurtar! Çünkü o kötülüğünü şiirleriyle ilan ve neşr etmektedir” diyerek Allah’a dua etti.[417]
“Benim için,[418] Ka’b b. Eşrefin hakkından gelecek kim var? Çünkü o Allah’ı ve Resûlünü incit-miştir.[419] Bizim için, kim Eşrefin oğlunun hakkından gelir? Çünkü o bize karşı düşmanlığını ve hicivlerini açığa vurmuş, Kureyş müşriklerine gidip onları bizimle çarpışmaya hazırlamış bulunmaktadır. Bunu, Yüce Allah bana haber verdi” buyurdu.[420]
Abduleşhel oğullarının kardeşi Muhammed b. Mesleme:
“Yâ Rasûlallah! Senin için, onun hakkından gelecek, ben varım![421] Onu öldürmemi istiyorsan,[422] onu ben öldürürüm” dedi.[423]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Buna gücün yeterse,[424] evet,[425] yap!” buyurdu.[426]
Muhammed b. Mesleme, evine döndü. Üç gün bekledi. Birşey yemedi, içmedi. Kendi kendine düşündü durdu.
Bu durum Peygamberimiz Aleyhisselama anılınca, Peygamberimiz Aleyhisselam onu çağırdı ve kendisine:
“Sen ne için yemeyi içmeyi bıraktın?” diye sordu.
Muhammed b. Mesleme:
“Yâ Rasûlallah! Sana bir söz söylemiştim. Onu yerine getirebilecek miyim, yoksa getiremeyecek miyim; bilemiyorum” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Sana ancak gücünün yetebileceğini yapmak düşer![427]
Sen onun işini Sa’d b. Muaz’la bir istişare et!” buyurdu.[428]
Muhammed b. Mesleme:
“Yâ Rasûlallah! Her halde, Ka’b’a, senin aleyhinde birşeyler de söylememiz gerekecek!?” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“İstediğinizi söyleyiniz! Siz bu hususta serbestsiniz!” buyurdu.[429]
Muhammed b. Mesleme Sa’d b. Muaz’a gidip durumu anlatınca, Sa’d b. Muaz:
“Allah’ın bereketiyle git!
Kardeşimin oğlu Haris b. Evs b. Muaz ile Abbâd b. Bişr, Ebu Abs b. Cebr ve Ebu Naile b. Silkân’ı da yanına al!” dedi.[430]
Bunun üzerine;
Muhammed b. Mesleme,
Ebu Naile Silkân b. Selâme (Ka’b’ın sütkardeşi idi),
Abbâd b. Bişr,
Haris b. Evs b. Muaz,
Ebu Abs b. Cebr toplanarak Ka’b b. Eşrefi öldürme işini konuşup kararlaştırdılar.[431]
Muhammed b. Mesleme, Ka’b’ın yanına vardı. Ona (Peygamberimizi kasdederek):
“Şu kişi, bizden sadaka istedi ve bize ağır vergi teklif etti. Ben de, ödünç birşey almak için sana geldim!” dedi.
Ka’b b. Eşref de, Muhammed b. Mesleme’nin dediği gibi söylendi ve:
“Muhakkak, o, sizin usancınızı daha da arttıracaktır!” dedi.
Muhammed b. Mesleme:
“Ne yapalım ki, bir kez ona uymuş bulunduk!
Kendisini derhal bırakmak istemiyoruz.
Bakacağız: Onun hali ne olur? Sonuna kadar bekleyeceğiz!
Şimdi, biz senin bir vesk veya iki vesk[432] ödünç hurma vermeni istiyoruz!” dedi.
Ka’b b. Eşref:
“Peki! Siz bana bu hususta rehin veriniz!” dedi.
Muhammed b. Mesleme ile arkadaşlan:
“Rehin olarak ne istersin?” diye sordular.
Ka’b b. Eşref:
“Kadınlarınızı!” dedi.
Muhammed b. Mesleme ve arkadaşları:
“Kadınlarımızı sana nasıl rehin verebiliriz?! Sen bugün Arabın en yakışıklı simasısın!” dediler.
Ka’b b. Eşref:
“Öyle ise, oğullarınızı rehin ol arak veriniz!” dedi.
Muhammed b. Mesleme ve arkadaşları:
“Oğullarımızı nasıl rehin olarak verebiliriz?! Sonradan, bunlardan herhangi biri ‘Bir-iki deve yükü hurmaya rehin olundu!’ diye yerilir ki, bu, bizim için temelli bir ayıp olur.
Fakat, biz sana silahlarımızı, zırhlarımızı terhin edelim[433] Silahta, borcu ödemede yeterlilik vardır” dediler.
Ka’b b. Eşref de:
“Silahta, borç ödeme yeterliliği var!” dedi.[434]
Kendisine gelmeleri için bir zaman da tayin etti.
Muhammed b. Mesleme, belirlenen gece, Ka’b b. Eşrefe geldi, kale dışarısından seslendi.
Yanında Ka’b’ın sütkardeşi Ebu Naile de vardı.
Ka’b, onlan kale içine davet etti ve karşılamak için de yanlarına indi.
Ka’b’ın karısı, Ka’b’a:
“Sen bu saatte nereye çıkıyorsun?!” diye itiraz etti ise de, Ka’b:
“Bu seslenen, Muhammed b. Mesleme ile sütkardeşim Ebu Nâile’dir!” diye karşılık verdi.
Kadın:
“Emin ol; ben bir ses işittim ki, ondan kan damlıyor!” dedi.
Ka’b:
“O, benim kardeşim Muhammed b. Mesleme ile sütkardeşim Ebu Nâile’dir!
Hem, kerim olan genç, geceleyin kılıç darbesine çağrılsa bile, o çağrıya muhakkak icabet eder!” dedi.
Muhammed b. Mesleme, kendisiyle birlikte Ebu Abs b. CEbii, Haris b. Evs’i ve Abbâd b. Bişr’i de kaleye soktu.
Muhammed b. Mesleme bu arkadaşlarına önceden şöyle direktif vermişti:
“Ka’b gelince, ben onun başını tutup saçını koklarım. Siz, Ka’b’ın başını benim sıkıca yakaladığımı görünce, hemen kılıçlarınızı sıyırıp Ka’b’a vurun!”
Ka’b b. Eşref; üstün giyimli, kuşamlı, hamâilli (kayışlı) olarak, etrafına güzel kokular saçarak misafirlerin yanına inince, Muhammed b. Mesleme:
“Bugünkü gibi güzel koku duymadım!” diyerek ona yaklaştı.
Ka’b b. Eşref:
“Sen ne sanıyordun? Arabın en güzel kokulu kadınlan benim göğsümde yaşıyor!” dedi.
Muhammed b. Mesleme:
“Senin başını, saçını koklamama müsaade eder misin?” diye sordu.
Ka’b b. Eşref:
“Evet! Ederim” dedi.
Muhammed b. Mesleme, onun saçını kokladı.
Arkadaşlarına da koklattıktan sonra, Ka’b b. Eşrefe:
“Senin saçını bir kez daha koklamama müsaade eder misin?” diye sordu.
Ka’b b. Eşref:
“Evet! Ederim” dedi.
Muhammed b. Mesleme, Ka’b’ın başını sımsıkı yakalar yakalamaz, arkadaşlarına:
“Vurun!” dedi.
Vurup öldürdüler.[435]
Ka’b vurulup yere düştüğü zaman öyle bir çığlık kopardı ki, çevredeki kalelerden, çıralarını yakmayan kalmadı.
Fedailer hemen oradan uzaklaştılar.
Haris b. Evs b. Muaz, Ka’b’a vurulan kılıçlardan birisinin dokunmasıyla yaralanmıştı. Arkadaşlarına yetişmekte güçlük çekiyor, gittikçe geride kalıyordu.
İslâm mücahidleri; Benî Ümeyye b. Zeyd mahallesi üzerinden, Benî Kurayzalara doğru gittiler, Buas mevkii üzerinden, Urays namesine yükseldiler.
Gerilerinde kalan Haris b. Evs’i orada biraz beklediler.
Onu taşıyarak gecenin sonuna doğru Medine’ye eriştiler.[436]
Yahudiler kaleden inip mücahidleri takipte başka bir yola saptıklarından, onları yakalamaya muvaffak olamadılar.[437]
Mücahidler, Allah düşmanı Ka’b’ı öldürdüklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdiler.
Ka’b b. Eşrefin öldürülüşü, Yahudileri korkuttu.[438]
Peygamberimiz Aleyhisselam, sahabilerine:
“Yahudi ricalinden, öldürmeye fırsat bulabildiklerinizi öldürün!” buyurdu.[439]
Çünkü, onlar Peygamberimiz Aleyhisselam ve ashabıyla yapmış olduklan anlaşmayı bozmuş, Allah ve Resûlullahla çarpışma yolunu tutmuşlardı.[440]
Ka’b’ın öldürülüşü, yalnız Yahudileri değil,[441] aynı zamanda, onlarla işbirliği yapan müşrikleri de[442] korkuttu.[443]
Ka’b b. Eşrefin öldürüldüğü gecenin sabahı olunca, Yahudilerden bir topluluk, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler[444] ve:
“Büyüklerimizden birisi olan adamımız geceleyin[445] hiç sebepsiz ve suçsuz olarak öldürüldü!?” dediler.[446]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Ka’b b. Eşrefin yaptıklarını,[447] Kureyş müşriklerini Müslümanlarla çarpışmaya kışkırtıp hazırladığını, Müslümanlan rahatsız etmekten geri durmadığını hatırlattı[448] ve:
“O, kendinden olan diğer kimseler gibi yerinde ve kabında durmuş olsaydı, öldürülmezdi. Fakat, o bizi hep rahatsız eder, şiirle yerer dururdu. Sizden her kim böyle yaparsa, cezası kılıçtır!” buyurdu[449] ve onlan Müslümanlarla aralarında bir musalaha yazısı yazmaya davet etti.[450]
Bunun üzerine, Remle binti Hâris’in evinde, hurma ağacının altında bir musalaha yazısı yazıldı.[451]
Bu yazı, Hz. Ali’nin yanında bulunduruldu.[452]
Ka’b b. Eşref, Hicretin 25. ayında,[453] Rebiülevvel ayından 14 gece geçtikten sonra öldürülmüştür.[454]
Gatafan Gazâsı: Tarihi, İsimleri ve Sebebi
Peygamberimiz Aleyhisselamın bu sefere çıkışı, Hicretin 3. yılındaydı.[455]
Bu gaza; kaynaklarda Gatafan, Enmar, Zu Emerr, Necid gibi türlü isimlerle anılmış ve bazısı ayrı seferler sanılmıştır.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Gatafan kabilesinden Salebe oğulları ile Muhariblerin Necid bölgesindeki Zu Emerr’de toplanıp Medine çevresini vurmaya, yağmalamaya hazırlandıkların haber aldı.
Bu baskını düzenleyen de, Du’sur (Gavres) b. Haris b. Muharib idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, durumu Müslümanlarla görüşüp konuştuktan sonra, Hz. Osman’ı Medine’de yerine vekil bırakarak, aralarında atlılar da bulunan 450 kişilik bir kuvvetle yola çıktı .[456]
Münakka’yı ve Hubeyt boğazını geçtikten sonra Zülkassa’ya vardı.[457] Zülkassa’da, Benî Sa’lebelerden Cebbar adında bir adama rastladılar.[458]
Ona:
“Sen nereye gitmek istiyorsun?” diye sordular.
Cebbar
“Yesrib’e (Medine’ye) gitmek istiyorum” dedi.
Ona:
“Sen Yesrib’e gidip de ne yapmak istiyorsun?” diye sordular.
Cebbar
“Kendime bir elbise çaresine bakacağım” dedi.
Ona:
“Sen bir topluluğa rastladın mı?” diye sordular.
Cebbar
“Hayır! Ancak, Du’sur b. Hâris’in kavminden birtakım kişilerle ayrılıp gittiklerini haber aldım” dedi.[459]
Bunun üzerine, Cebbar’ı Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna çıkardılar.[460]
Cebbar, Gatafanların haberlerini Peygamberimiz Aleyhisselama da verdi[461] ve:
“Yâ Muhammedi Onlar senin geldiğini işitirlerse, seninle karşılaşamazlar, korkarlar, dağ başlarına kaçarlar!
Ben seninle birlikte gidip onların gizlendikleri yerleri sana göstereyim mi?” dedi.[462]
Peygamberimiz Aleyhisselam Cebbar’ı İslâmiyete davet etti.
O da hemen Müslüman oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam Bilal-i Habeşî’yi Cebbar’a İslâmiyeti öğretmekle görevlendirdi.[463]
İslâm mücahidleri, Cebbardın kılavuzluğu ile, Muhariblerin üzerlerine kadar uzanan kum tepeleri yolunu tuttular.
Muharibler, daha önce, bütün hayvanlarını dağ kuytularına gizlemişler, çoluk çocuklarını da dağ başlarına yerleştirmişlerdi.[464]
Peygamberimiz Aleyhisselam, orada, onlardan hiçbir kimseye rastlamadı. Ancak, onların dağ başlarında bulunduklarını gördü.[465]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Zu Emerr’de konakladı, karargâhını kurdu.[466] Orada, şiddetli bir yağmura tutuldular ve ıslandılar.[467]
Du’sur’un Peygamberimiz Aleyhisselama Suikastı
Peygamberimiz Aleyhisselam, kazâ-yı hacet için, vadinin içerilerine kadar gitti. Islak elbisesini, kurutmak için, bir ağacın üzerine gerdi. Kendisi de, ağacın altına uzandı.[468]
Dağ başlarındaki çöl Arapları, Peygamberimiz Aleyhisselamın bütün yaptıklarını görüyor, seyrediyorlardı.
Seyyidleri ve en cesaretlileri olan Du’sur’a:
“İşte, Muhammed’i öldürme fırsatı eline geçti: O, ashabının yanından ayrılıp yalnız başına kaldı. Ashabı kurtarmaya gelip yetişinceye kadar, sen onu öldürürsün!” dediler.[469]
Du’sur, Muhariblerin kılıçlarından en keskinini seçip kuşandı.
Yavaş yavaş ilerleyerek Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kadar vardı. Kılıcını sıyırıp,[470] üzerine dikildi.[471]
“Yâ Muhammedi Bugün[472] seni benden savunacak kim var?” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Allah!” buyurunca, Gavres’in (Du’sur’un) kılıcı elinden yere düştü![473]
Peygamberimiz Aleyhisselam yere düşen kılıcı hemen eline alıp Gavres’in üzerine dikildi[474] ve:
“Bugün,[475] seni benden savunacak kim var?” buyurdu.[476]
Gavres:
“Hiçbir kimse![477] Sen kılıç tutucunun hayırlısı ol!” dedi.[478]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
“Sen Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Resûlullah olduğuma şehadet ediyor musun?” diye sordu.
Du’sur
“Hayır! Fakat, hiçbir zaman seninle çarpışmamak ve seninle çarpışan toplulukların yanlarında da bulunmamak üzere, sana söz veriyorum!” dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam onu serbest bıraktı.[479]
Du’sur
“Vallahi, sen benden daha hayırlısın!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Elbette, ben, böyle olmaya senden daha layı ki m!” buyurdu.[480]
Du’sur, kavminin yanına varırken de:
“Ben, sizin yanınıza, insanların en hayırlısının yanından geliyorum!” dedi.[481]
Du’sur’un Müslüman olduğu ve kavmini İslâmiyete davet ettiği de rivayet edilir.[482] Gatafen seferi 11 gece sürmüş ve hiçbir çarpışma olmadan Medine’ye dönülmüştür.[483]
Bu Du’sur’un her ne kadar Gavres olduğu ve bu hadisenin Zâtü’r-Rika’ gazasında vuku bulduğu da rivayet edilmekte ise de,[484] Gavres’in Müslüman olduğuna dair bir kayda rastlanmamakta; bu husustaki zan, kesinlik kazanmam aktadır.[485]
Ebu Râfi’in Öldürülüşü
Ebu Râfi’in Kimliği
Ebu Râfi’ Sellam b. Ebi’l-Hukayk; Benî Nadîr Yahudilerinin din adamlarından olup,[486] Hayber’de kendisine mahsus kalede otururdu.[487] Hicaz’ın baş faizcisi idi.[488]
Ebu Râfi’in Öldürülüşünün Sebepleri
1- Ebu Râfi’; Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabına düşmanlıktan, oyalamak için birtakım soru
lar sormaktan, İslâmiyeti önlemek ve söndürmek için çalışmaktan geri durmayan kötü kişilerdendi.[489]
2- Peygamberimiz Aleyhisselamı üzer, incitir ve,
3- Peygamberimiz aleyhindeki her harekete malî yardımda bulunurdu.[490]
4- Ka’b b. Eşref gibi, bu da, düşmanlık, münkirlik ve yaramazlıktan geri durmazdı.[491]
5- Gatafanlaria çevredeki Arap müşriklerini Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak üzere toplam işti.[492]
Evs kabilesinden olan sahabiler Uhud savaşından önce Ka’b b. Eşrefi Resûlullah Aleyhisselama olan düşmanlıkları[493] ve müşrikleri onunla çarpışmaya kıskırtmaları[494] yüzünden öldürdükleri zaman, Hazrec
kabilesine mensup sahabiler, kendi kendilerine:
“Acaba hangi adam, Resûlullah Aleyhisselama, Ka’b b. Eşref gibi düşmandır?” dediler ve böyle bir adamın ancak Hayber’de oturan İbn Ebu’l-Hukayk olacağını hatırladılar, onu öldürmek için Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin istediler,
Peygamberimiz Aleyhisselam da, onların onu öldürmelerine izin verdi.[495]
Ebu Râfi’ Ne Zaman, Kimler Taratmdan ve Nasıl Öldürüldü?
Hicretin üçüncü yılında Cumâde’l-âhire ayının ortasında,[496]
Abdullah b. Atîk,
Mes’ud b. Sinan,
Abdullah b. Üneys,
Ebu Katâde Haris b. Rib’î,
Ve müttefikleri olan Huzâî b. Esved’den oluşan beş kişilik bir birlik, Abdullah b. Atîk’in kumandası
altında Hayber’e gitti.[497] Bu harekette, küçük çocuklarla kadınların öldürülmesinden sakınılması da
emir buyuruldu.[498]
Abdullah b. Atîk ile arkadaşları Hayber’e yaklaştıklarında güneş batmış, Hayber halkı da yaylım yerinden yaylım hayvanlarıyla birlikte dönmüşlerdi.
Abdullah b. Atîk, arkadaşlarına:
“Siz yerinizde durunuz da, ben Ebu Râfi’in kalesine gideyim ve kale kapıcılarına nezakette bulunayım. Bu suretle kaleye girebileceğimi umuyorum” dedi.
Kale kapısına doğru yürüdü ve kalenin kapısına yaklaşt. Kendisini belirsiz etmek için maşlahına büründü, sanki hacetini gideriyordu!
Halk, tamamıyla kaleye girmişti.
Bu sırada, kale kapıcısı:
“Ey Allah’ın kulu! Sen kaleye girmek istiyorsan, hemen gir! Ben kalenin kapısını kapamak istiyorum” dedi.
Abdullah b. Atîk hemen içeri girdi ve merkep ahırına gizlendi.
Halk kaleye girince, kapıcı kalenin kapısını kilitleyip anahtarları bir direğe astı.
Abdullah b. Atîk, kalkıp anahtarları alarak kapıyı açtı.
Ebu Râfi’in yanında, akşamdan sonra, gece sohbeti yapılırdı.
Bu sohbet, kalenin üst katlarında yapılırdı.
Bu gece sohbeti sona erip dostları Ebu Râfi’in yanından ayrılınca, Abdullah b. Atîk hemen onun yanına çıktı.
Ebu Râfi’in adamlarının kendisinin onun yanına girdiğini anlarlarsa onu öldürmesine fırsat vermeyeceklerini, engel olacaklarını düşünerek, her kapıyı açtıkça, içeriden sürgüledi.
Abdullah b. Atîk, böylece, Ebu Râfi’in yattığı odaya kadar vardı.
Ebu Râfi’, karanlık bir oda içinde, ailesinin arasında uykuya yatmış bulunuyordu.
Abdullah b. Atîk; Ebu Râfi’in odanın neresinde olduğunu kestiremediğinden, anlamak için:
“Ebu Râfi’!” diyerek seslendi.
Ebu Râfi’:
“Kim o?” dedi.
Abdullah b. Atîk, ses gelen tarafa yaklaşıp ona kılıçla ilk darbeyi indirdi. Fakat, bir iş görememiş olmanın heyecanı ve dehşeti içinde kaldı.
Ebu Râfi’ çığlık koparınca, Abdullah b. Atîk, hemen dışarı çıktı.
Kısa bir müddet sonra, tekrar içeri girip sesini değiştirerek:
“Nedir bu feryad ey Ebu Râfi’?” dedi.
Ebu Râfi’:
“Anan Cehenneme! Sen seslenmeden önce, birisi bana oda içinde kılıçla vurdu!” dedi.
Abdullah b. Atîk, ona kılıçla bir darbe daha indirip iyice yaraladı. Fakat, yine öldüremedi.
Sonra, kılıcın keskin ucunu kamına basınca, Ebu Râfi’ arkasına devrildi.
Abdullah b. Atîk, onu öldürdüğünü anlayıp hemen kapıları birer birer açmaya ve kaçmaya başladı.
Kale merdivenlerinin son basamağına eriştiğini sanarak ayağını atınca merdivenden düşüp bacağı kırıldı.
Kınlan bacağını bir sargı ile sarıp kapıya kadar vardı. Orada oturdu.
Kendi kendine:
“Şu adamı öldürüp öldürmediğimi iyice anlayıncaya kadar, bu gece kaleden çıkmam!” dedi.
Horoz ötmeye başlayınca, ölü Hancısı, kale surunun üzerine durup:
“Hicaz ahalisinin taciri Ebu Râfi’in ölümünü bildiririm!” diyerek ilanatta bulundu.
Abdullah b. Atîk de, hemen arkadaşlarının yanına gitti ve:
“Artık halâs! Allah Ebu Râfi’i öldürdü! Haydi, yürüyün!” dedi.[499]
Kalede hemen ışıklaryandı. Yahudiler her tarafı aradılar. Umutlan kesilince, dönüp kalelerine girdiler.
Mücahidler de, Medine’ye gelip Allah düşmanı Ebu Râfi’i öldürdüklerini Peygamberimiz Aleyhisselama müjdelediler.[500]
Hassan b. Sabit’in Mücahidieri Övüşü
Şair Hassan b. Sabit de, Ebu Râfi’ ile Ka’b b. Eşref hakkında söylediği bir şiirde; İslâm mücahid-lerinin Peygamberimiz Aleyhisselama yardım için herşeyi göze alarak zağlı kılıçlarla orman arslanlan gibi gidip kendilerine ölüm şerbetini içirdiklerini dile getirmiştir.[501]
İbn Süneyne (Sübeyne)’nin Öldürülüşü
İbn Süneyne Ka’b b. Yehuza, Yahudi tüccarlarındandı.[502]
Ensardan Muhayyısa b. Mes’ud, Peygamberimiz Aleyhiselamin:
“Yahudilerin ileri gelen adamlarından, öldürmektirsatını bulduğunuzu öldürünüz!” buyurduğunu işitince,[503] İbn Süneyne’yi öldürdü.
Muhayyısa’nın henüz Müslüman olmayan ağabeyi Huvayyısa b. Mes’ud ona vurmaya başladı ve:
“Ey Allah düşmanı! Onu öldürdün ha?! Vallahi, senin kamında onun malından pek çok içyağı vardır!” dedi.
Muhayyısa:
“Vallahi, onun öldürülmesini bana öyle birzât emretti ki, eğer o seni öldürmemi de bana emretsey-di, muhakkak senin boynunu da vururdum!” dedi.
Huvayyısa’nın İslâmiyete girmesine ilk sebep, bu cevap oldu.
Huvayyısa:
“Şaşılacak şey! Eğer Muhammed öldürülmemi sana emretse, gerçekten beni öldürür müsün?” dedi.
Muhayyısa:
“Evet! Vallahi, o senin boynunu vurmayı bana emretseydi, muhakkak, senin de boynunu vururdum!” dedi.
Huvayyısa:
“Vallahi, seni bu duruma getiren bir din, hayrete şayandır!” dedi ve Müslüman oldu.[504]
Allah ondan da, kardeşinden de razı olsun![505]
Hz. Hafsa ve Hz. Ümmü Külsûm’un Evlenmeleri
Hz. Ömer’in kızı Hz. Hafsa; ashabdan Huneyş b. Huzafe ile evli iken onun Bedir savaşında yaralanarak Medine’de vefat etmesi üzerine, dul kalmıştı. Hz. Ömer; Hz. Osman’ın zevcesi Hz. Rukayye’nin vefatından dolayı son derecede üzüldüğünü görünce,[506] ona:
“İstersen, Ömer’in kızı Hafsayı sana nikahlayayım?” dedi.
Hz. Osman:
“Ben bu işi bir düşüneyim” diyerek cevap verdi.
Hz. Osman, aradan birkaç gün geçtikten sonra, karşılaştıklarında, Hz. Ömer’e:
“Ben, şu günümde evlenmemin doğru olmadığını anladım” dedi.
Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir’e rastladığı zaman, ona da:
“İstersen, Ömer’in kızı Hafsayı sana nikahlayayım?” dedi.
Hz. Ebu Bekir susup hiç cevap vermeyince, ona, Hz. Osman’a kızdığından daha çok kızdı.
Çünkü, Hz. Osman hiç olmazsa cevap vermiş, özür dilemişti.
Hz. Ebu Bekir, bundan sonra, Hz. Ömer’e rastlayınca:
“Ey Ömer! Hani sen Hafsa’yı bana teklif etmiştin de, sana cevap vermediğime darılmıştın sanırım, öyle mi?” dedi.
Hz. Ömer:
“Doğrudur!” dedi.
Hz. Ebu Bekir:
“Senin teklifine cevap vermekten beni birşey men edemezdi. Ancak, şu var ki, ben Resûlullah Aleyhisselamın Hafsa’yı almak istediğini bana söylediğini biliyordum da, Resûlullah Aleyhisselamın sırrını duyurmak istememiştim.
Eğer Resûlullah Aleyhisselam Hafsa hakkındaki düşüncesini bırakmış olsaydı, onu muhakkak ben kabul ederdim” dedi.[507]
Hz. Ömer, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardığı zaman:
“Yâ Rasûlallah! Ben Osman’a şaşıyorum. Hafsa’yı kendisine teklif ettim de, kaçındı, yanaşmadı!?” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ben sana Osman’dan daha hayırlı bir damat, Osman’a da senden daha hayırlı bir kayınpeder salık vereyim mi?” buyurdu.
Hz. Ömer:
“Salık veryâ Rasûlallah!” deyince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Sen kızın Hafsa’yı bana nikâhlarsın, ben de kızım Ümmü Külsûm’u Osman’a nikâhlarım.
Çünkü, Allah Osman’ı senin kızından daha hayırlısına, senin kızını da Osman’dan daha hayırlısına nikahladı!” buyurdu.
Zâten, Hz. Osman da Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı Hz. Ümmü Külsûm’la evlenmeyi umduğu için Hz. Ömer’in teklifini kabul etmekten kaçınmıştı.[508]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Hafsa ile, Uhud savaşından önce evlendi.[509]
Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı Hz. Ümmü Külsûm, Hz. Fâtıma’nın büyüğü idi.[510]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bir gün, Hz. Osman’a:
“Ben seni son derece üzgün görüyorum!?” buyurdu.
Hz. Osman:
“Yâ Rasûlallah! Bana olan, hiç kimseye olmadı. Resûlullah Aleyhisselamın yanımdaki kızının vefatıyla aramızdaki hısımlık, akrabalık ilişkisi kesilmiş oldu!” dedi.[511]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ey Osman! Şu Cebrail; Rukayye’nin kızkardeşi Ümmü Külsûm’u da aynı miktarda mehirle sana nikahlamamı, Yüce Allah tarafından, bana emretti” buyurdu[512] ve Hz. Ümmü Külsûm’u Hicretin 3. yılında Hz. Osman’a nikahladı.[513]
Buhran Gazası
Gazânın Tarihi, Mevkii ve Sebebi
Buhran gazasına Hicretin 3. yılında,[514] Hicretin 27. ayının başlarında Cumâde’l-ûlâ ayının[515] 6’sında çıkılmıştır.[516]
Buhran; Hicaz’ın Füru1 nahiyelerinden olup.[517] Medine’ye uzaklığı 8 beridlik (konaklık)tır.[518]
Büyûtu’s-sukyâ’nın solunda ve Mekke yolu üzerindedir.
İsmail Aleyhisselamla annesi Hz. Hacer’in Mekke’ye giderken uğramış oldukları ilkyerdir.[519]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Süleym oğullarının Buhran’da büyük bir toplantı yaptıklarını haber alınca,[520] hemen hazırlandı. Medine’de yerine İbn Ümmi Mektum’u vekil bırakarak, ashabından 300 kişilik bir kuvvetle yola çıktı.[521] Peygamberimiz Aleyhisselam bu gazada Kureyş müşrikleriyle de karşılaşmayı istiyordu.[522]
Buhran’a doğru hızla ilerlediler.[523] Buhran yakınlarında, bir gece, Süleym oğullarından bir adama rastladılar. Kendisinden, Süleym oğulları ve toplantılarının sebebi hakkında bilgi istediler.
Adam; Süleym oğullarının bir gün önce dağıldıklarını ve sularının başlarına döndüklerini haber verdi.[524]
Buhran’a ulaştıkları zaman, gerçekten de, Süleym oğullarını oradan su başlarına dağılmış buldular.[525]
Hiçbir karşılaşma ve çarpışma olmaksızın oradan Medine’ye döndüler.[526] Buhran seferi on gece sürdü.[527]
Zeyd b. Hârise’nin Karde Seferi
Seferin Tarihi, ilffevkii ve Sebebi
Karde (Karade) seferi, Hicretin 28. ayının başında Cumâde’l-âhire ayında[528] ve kış mevsiminde idi.[529]
Karde (Karade) Necid sularından bir sudur[530] ve Rebeze ile Zât-i Irk’ın nahiyesi Gamer arasın-dadır.[531]
Kureyş müşrikleri Bedir hezimetinin öcünü almak üzere yapılacak savaşa Ebu Süfyan’ın Bedir’den kaçırıp kurtardığı ticaret kervanındaki mallarıyla yardımcı olmaya hazırlanmışlardı[532] ve yapacakları her ticaret seferiyle savaş güçlerini arttırmaya yönelmiş bulunuyorlardı.
Fakat, Bedir’de uğradıkları hezimetten sonra, korkarak, Şam’a gidemez, ticaret yapamaz olmuşlardı.[533]
Bir gün, Safvan b. Ümeyye:
“Muhammed ile ashabı ticaretimizi felce uğrattı. Onlara karşı ne yapacağımızı, nasıl hareket edeceğimizi bilmiyoruz.
Onun adamları sahil yollarını tutmuşlar, hiç bırakmıyorlar. Sahil boyu halkı da anlaşıp onlarla birlik olmuşlar, birlikte hareket ediyorlar. Nereye gideceğimizi bilmiyoruz! Yurdumuzda oturup duracak olursak, şu sermayelerimizi yiyip tüketeceğiz.
Halbuki, biz bu sermayeleri yazın Şam, kışın da Habeşistan ticaretinde işletirdik!” diyerek şikâyetlendi.
Esved b. Muttalib:
“Sahil yolu tehlikeli ise, sen de Irak yolunu tut, ticaretine o yolla devam et!” dedi.
Safvan:
“Ben o yolu biliyor değilim ki!” dedi.
Esved b. Muttalib:
“Ben sana bir kılavuz salık vereyim mi ki, o seni gözü yumulu olarak oraya hiç şaşmadan götürü versin?” dedi.
Safvan b. Ümeyye:
“Kimmiş o?” diye sordu.
Esved b. Muttalib:
“Furat b. Hayyânü’l-İclî’dir!” dedi.
Safvan b. Ümeyye:
“Öyle ise, sen şimdi onu bana gönder!” dedi.
Furat gelince de, ona:
“Ben Şam’a gitmek istiyorum. Muhammed bizim Şam ticaretimizi felce uğrattı. Ticaret kervanımızın oraya gidecek yolunu kapattı. Şimdi ben oraya Irak yoluyla gitmek istiyorum” dedi.
Furat:
“Ben seni öyle bir Irak yoluyla götüreyim ki, oraya Muhammed’in ashabından hiçbiri inmeyi göze alamaz. Çünkü orası Necid arazisidir, susuz çöllerdir!” dedi.
Safvan, çölü kışın geçeceklerini ve suya pek az ihtiyaçları olacağını gözönünde tutarak hemen hazırlandı.
Hazırlanan ticaret kervanına Esved b. Muttalib 300 miskal altın ve ayrıca gümüş külçeleriyle,
Safvan b. Ümeyye 30.000 dirhem tutarında pek çok mal, gümüş külçeleri ve kaplarla,
Öteki Kureyşliler de çeşitli ticaret mallarıyla katılmış bulunuyorlardı.[534]
Ebu Süfyan da bu kervana külliyetli miktarda gümüşle katılmıştı. Zaten, Kureyş müşriklerinin ticaretlerinin büyük bir kısmını gümüş ticareti teşkil ediyordu.[535]
Kureyş müşriklerinden Salvan b. Ümeyye,
Abdullah b. Ebi Rebia,
Huvaytıb b. Abduluzzâ,[536]
Ebu Süfyan b. Harb de, kervanla birlikte gidenler arasında idi.[537]
Kureyş müşriklerinin ticaret kervanı, kiraladıkları Furat b. Hayyân’ın kılavuzluğumla Irak yol unu tutup gitti.[538]
O zaman müşrik olan Nuaym b. Mes’ud el-Eşcâî Medine’ye gelmiş, Nadîr oğulları Yahudilerinden Kinane b. Ebi’l-Hukayk’ın evine inmişti.
Nuaym b. Mes’ud ev sahibiyle içki içmiş, Müslümanlardan S al ît b. Numan da içki meclisinde bulun-m ustu.
Nuaym b. Mes’ud, konuşma sırasında, Safvan b. Ümeyye’nin ticaret kervanıyla yola çıktığını, yanında pek çok ticaret malı bulunduğunu ağzından kaçırmıştı.
Salit b. Numan, hemen gelip bunu Peygamberimiz Aleyhisselama haberverdi.[539] Peygamberimiz Aleyhisselam da Zeyd b. Hârise’nin kumandası altında 100 kişilik bir askerî birliği yola çıkardı.[540]
Zeyd b. Harise Kureyş müşriklerinin ticaret kervanını Necid sularından Karde’de yakaladı.
Kervandaki adamlar kaçtılar, yakalanamadılar.[541]
Yalnızca kılavuz Furat b. Hayyân, yakalanıp esir edildi. Medine’ye getirildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
“Müslüman olursan, seni öldürmeyelim” buyurdu.
O da Müslüman oldu.[542]
El konulan ticaret kervanındaki malın beşte biri 20.000 dirhem tutmuştu.
Kalan beşte dördü de, askerî birliğe katlan mücahidler arasında bölüştürüldü.[543]
Hz. Hasan’ın Doğumu
Hz. Hasan, Hz. Ali ile Hz. Fâtıma’nın oğlu olup,[544] Hicretin 3. yılında, Şaban ayının ortasında doğmuştur.[545]
Hz. Hasan’ın Ümmü’l-Fadl Hatun Tarafından Emzirilişi
Peygamberimiz Aleyhisselamın amcası Hz. Abbas’ın zevcesi Ümmü’l-Fadl Hatun, önce Hz. Hasan’ı, sonra da Hz. Hüseyin’i, oğlu Kuşem ile bir müddet emzirdi.[546]
Hz. Hasan’a Akîka Kurbanı Kesilişi ve İsim Takılışı
Doğan erkek ve kız çocukları için, doğumlarının 7. gününde kurban kesilir ve buna akîka kurbanı denir, çocuğun saçı kesilir ve ismi takılır.
Kesilecek kurban, erkek çocuklar için iki, kız çocuklar için bir koyundur.[547]
Abdullah b. Ömer’e göre; erkek veya kız çocukları için akîka kurbanı birer koyun kesilir.[548]
Akîka kurbanı doğumun 14. ve 21. günü de kesilebilir.
Kurban kesilirken, “Bismillâhi vallâhu ekber! Allah’ım! Bu, senin rızan için kesilen, …nın akîka kurbanıdır” denir.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in akîka kurbanlarından bir but gönderilmesini, kalanının da kemikleri kırılmaksızın yenilmesini ve başkalarına da yedirilmesini tavsiye buyurmuştur.
Akîka kurbanı pişirilerek konuya komşuya hediye edilebilir.[549]
Hz. Ali derki:
“Ben harbi darbı sever bir adamdım.[550]
Hasan doğduğu zaman, ona Hart ismini koydum.
Resûlullah Aleyhisselam geldi ve:
‘Oğlumu gösteriniz banal’ buyurup, ‘Ne isim koydunuz ona?’ diye sordu.
Ben:
‘Harb ismini koydum’ dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
‘Hayır! O, Hasan’dır1 buyurdu.”[551]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Koyacağınız isimleri, peygamberlerin isimlerinden koyunuz!
İsimlerin Allah’a en sevimli olanı Abdullah ve Abdurrahman’dır.
İsimlerin güzeli, Haris ve Hemmam’dır.
Çirkini de, Harb ve Mürre’dir.”[552]
“Muhakkak ki, siz, Kıyamet günü, kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleri ile çağrılacaksınız!
Öyle ise, isimlerinizi güzel koyunuz!” buyurmuştur.[553]
Hz. Fâtıma:
“Yâ Rasûlallah! Oğlum için, akîka kurbanı olarak bir deve veya iki koç kesmeyeyim mi?” diye sormuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Hayır! Sen onun saçını kes! Saçının ağırlığında gümüşü, yoksullara sadaka olarak dağıt!” buyur-du.[554]
Hz. Hasan’ın kesilen saçının ağırlığınca gümüş, sadaka olarak dağıtıldı.[555]
Dağıtılan gümüş, bir dirhem veya bir dirhemin bir kısmı kadardı.[556]
Hz. Hasan’ın doğumunun 7. günü de iki koç kesildi.[557]
Hz. Hasan, aynı zamanda sünnet de ettirildi.[558]
Çünkü, erkekler için sünnet, sünnettir[559] ve fıtrat hasletlerindendir.[560]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Hasan’ın kulaklarına ezan okudu.[561]
Hz. Hasan ve Hz. Fâtıma’nın Peygamberimiz Aleyhisselama Benzerlikleri
Hz. Fâtıma ile Hz. Hasan kadar Peygamberimiz Aleyhisselama benzeyen hiç kimse yoktu[562] Hz. Hasan, Peygamberimiz Aleyhisselama çok benzerdi. Hiç kimse, Peygamberimiz Aleyhisselama onun kadar benzer değildi.[563]
Hz. Ebu Bekir, bir gün, Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidinde ikindi namazını kıldırdıktan sonra, çıkıp Hz. Ali ile birlikte biraz yürümüşler, Hz. Hasan’ın çocuklarla oynadığını görünce, Hz. Ebu Bekir onu tutup omuzuna almış ve:
“Babam feda olsun buna ki, bu, Peygamber’e benzer, Ali’ye değil!” demiş; Hz. Ali de, onlara bakarak gülümsemiştir.[564]
Hz. Fâtıma da, Hz. Hasan’a:
“Peygamber’e benzeyen, Ali’ye benzemeyen yavru!” derdi.[565]
Hz. Ali’nin bildirdiğine göre; Hz. “Hasan’ın Resûlullah Aleyhisselama benzerliği başında göğsüne kadar olan kısmında, Hüseyin’in benzerliği ise bundan aşağı kısmında idi.”[566]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e Sevgisi
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında:
“Bunlar, benim oğullarım ve kızımın oğullarıdır.”[567]
“Allah’ım! Ben onları seviyorum, onlan Sen de sev!”[568]
“Onları seveni de sev!”[569]
“Onlar benim dünyada öpüp kokladığım iki reyhanımdır!”[570]
“Hasan ve Hüseyin’i seven beni sevmiş, onlara kin besleyen de bana kin beslemiş olur!”[571]
“Hasan ve Hüseyin, Cennetlik gençlerin iki seyyididir!” buyurmuştur.[572]
Sa’d b. Ebi Vakkas’ın bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali’yi, Hz. Fâtımayı, Hz. Hasan’ı ve Hz. Hüseyin’i yanına çağırıp:
“Ey Allah’ım! Bunlar, benim Ehl-i Beytim, ev halkımdır!” buyurmuştur.[573]
Hz. Âişe de der ki:
“Peygamber Aleyhisselam; üzerinde siyah yünden dokunmuş nakışlı bir örtü olduğu halde, sabahleyin evden çıktı.
Derken, Hasan b. Ali geldi.
Peygamber Aleyhisselam, onu örtünün içine aldı.
Sonra Hüseyin geldi.
O da Hasan’ın yanına girdi.
Sonra Fâtıma geldi.
Peygamber Aleyhisselam, onu da örtünün içine aldı.
Sonra Ali geldi.
Peygamber Aleyhisselam, onu da örtünün içine aldıktan sonra, Ahzâb sûresinin 33. ayetinden:
‘Ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister!’ [mealli] bölümünü okudu.”[574]
Yüce Allah, hepsinden razı olsun![575]
Zekat ve Sadaka Yemenin Peygamberimiz Aleyhisselam ile Ehl-i Beytine Helâl Olmayışı
Peygamberimiz Aleyhisselam, bir gün, Hz. Hasan’ın Beytülmâl’e aitzekat, sadaka hurmasından bir tane alıp ağzına götürdüğünü görünce:[576]
“Kaka! Kaka! Kaka!” diyerek ağzından dışarı çıkarttırdı ve:
“Zekat, sadaka bize;[577] ne Muhammed’e, ne de Muhammed hanedanına helâl değildir![578] Sen bizim zekat, sadaka yemediğimizi bilmiyor musun?” buyurdu.[579]
Hz. Hasan da, bu husustaki hatırasını şöyle anlatır:
“Zekat, sadaka hurmasından bir tane hurma alıp ağzımda çiğnerken, Resûlullah Aleyhisselam hemen onu ağzımdan ıslak ıslak çıkardı, hurma kümesinin içine attı.
‘Yâ Rasûlallah! Şu yavrucuğun aldığı şu birtek hurmadan sana ne sorumluluk olacak?!1 denildi.
Resûlullah Aleyhisselam:
‘Biz Muhammed hanedanıyız! Bize zekat, sadaka helâl değildir!’ buyurdu.[580]
[1] İbn İshak, İbn Hişam, Sıre, c. 2, s. 119-120, Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 15, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 462, Vâhidi, Esbâbu’n-nüzûl, s. 249, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 60.
[2] Ahmed b. Han bel, Müsned, c. 5, s. 275, Taberî, Tefsîr, c. 24, s. 16, Ebu’l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 58, Suyûtî, Câmiu’s-sağir, c. 2, s. 141-142.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/17-18.
[3] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 73, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 265.
[4] İbn Adilberr, İstiâb, c. 1, s. 257, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 360.
[5] İbn Esir, Usdu’l-gâbe, t 1, s. 360.
[6] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 251.
[7] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 265.
[8] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 251.
[9] İbn Adilberr, İstiâb, c. 1, s. 257, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 360.
[10] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 73.
[11] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 73, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1 , s. 257, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 360.
[12] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1.S.359.
[13] BelâZurİ, E nsâbu’l -eşraf, c. 1, s. 265, İ bn Esîr, Usdu’l -gâb e, c. 1, s. 3 59.
[14] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 251.
[15] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 251.
[16] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 73, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 265, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 251 .
[17] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 73.
[18] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 265.
[19] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 73.
[20] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 265.
[21] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 359.
[22] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1.S.359.
[23] Vâkıdî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 119.
[24] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 73, Belâzurî, Ensâ bu’l-eşrâf, c. 1, s. 265, İbn Alodi Iberr, İ stiâ b, c. 1 , s. 25 7, Vahidî, Esbâbu’n -nü zûl, s. 119, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 359, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 251.
[25] Nisa: 100.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/18-20.
[26] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 176.
[27] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 273.
[28] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 176.
[29] Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 273.
[30] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1 , s. 176.
[31] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 273.
[32] İbn İshak. İbnHisam, Sîre,c.2, s. 175-177.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/20-22.
[33] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 47, Taberî, Târih, c. 2, s. 299, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 39, İbn Esîr, Uyûnu’l-eser, c. 1 ,s. 296, Zehebî, Megâzî, s. 109-110, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 344.
[34] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1 81, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 310.
[35] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1 81, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 30.
[36] Zehebî, Megâzî, s. 109.
[37] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 47, Taberî, Târîh, c. 2, s. 299, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 296, Zehebî, Megâzî, s.109.
[38] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1 81, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 30, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 310, Zehebî, Megâzî, s. 109.
[39] Zehebî, Megâzî, s. 109.
[40] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 47, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 30, Taberî, Târîh, c. 2, s. 299, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 296, Zehebî, Megâzî, s. 109.
[41] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1 81, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 30, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 310.
[42] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 47, Taberî, Târîh, c. 2, s. 299, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 139, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c.1, s. 296, Zehebî, Megâzî, s. 109, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 344.
[43] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 47, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 181, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 30, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s.310, Taberî, Târîh, c. 2, s. 299, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 1 53, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 139, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1 , s. 296,Zehebî, Megâzî, s. 110, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 344, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 22.
[44] Zehebî, Megâzî, s. 109.
[45] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 47, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 181, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 30, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf,c. 1, s. 310, Taberî, Târîh, c. 2, s. 399, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 296, Zehebî, Megâzî, s. 110, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 344.
[46] Urayz’ın M edine’ye uzaklığı 3 mildir. (İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 30).
[47] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 47-48, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 181, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 30, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 310, Taberî, Târih, c. 2, s. 299, İbn Seyyid, UyÜnu’l-eser, c. 1, s. 296-297, Zehebî, Megâzî, s. 110, E bu’l-Fidâ,el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 344.
[48] İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 30, Taberî, Târîh, c. 2, s. 299.
[49] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 47-48, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 181, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 30, Belâzurî,Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 310, Taberî, Târîh, c. 2, s. 299, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 296-297, Zehebî, Megâzî, s. 110, E bu’l-Fidâ,el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 344.
[50] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 181, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 30, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 310.
[51] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 48, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 182, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 31 0, Taberî, Târîh, c. 2, s. 300, İbn Hazm , Cevâmiu’s-Sîre, s. 153, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 297, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 344.
[52] İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 30, Taberî, Târîh, c. 2, s. 300, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 297.
[53] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 48, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1 81-1 82, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 30, Belâzurî, Ensâb, c.1, s. 310, Taberî, Târîh, c. 2, s. 299-300, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 153, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 140, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c.1, s. 297, E bu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 344, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 22.
[54] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 181, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 30, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 297.
[55] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 48, Taberî, Târîh, c. 2, s. 30, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 140, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 297, Zehebî, Megâzî, s. 110, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 344.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/22-25.
[56] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 284, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 174, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 28, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 293.
[57] Vâkidi, Megâzî, c.1, s. 174, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 28, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 293, Zehebî, Megâzî, s. 108.
[58] İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 28, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 293, Zehebî, Megâzî, s. 108.
[59] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 174, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 28.
[60] İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 28, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 293, Zehebî, Megâzî, s. 108.
[61] Vâkıdî, c. 1,s.174, İbn Sa’d, c. 2, s. 28, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1,s.373, İbn Seyyid, c. 1, s. 293, Zehebî, s. 108.
[62] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 174.
[63] Vâkıdî, c. 1.S.174, İbn Sa’d, c. 2, s. 28, Belâzurî, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, c. 1, s. 293, Zehebî, s. 108.
[64] Zehebî, Megâzî, s. 108.
[65] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1 74-1 75.
[66] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 285, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 175.
[67] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 285.
[68] Vâkıdî, c. 1, s. 174, İbn Sa’d, c. 2, s. 28, İbn Seyyid, c. 1,s.293, Zehebî, s. 108.
[69] Vâkıdî, c. 1, s. 175, İ bn Sa’d, Taba kât, c. 2, s. 28, Belâzurî, Ensâbu “l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, U yû nu’l-eser, c.1 , s.293, Zehebî, Megâzî, s. 108.
[70] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 1 75, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 28, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 293.
[71] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 175, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 28, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 293.
[72] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c.1, s. 373.
[73] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 175.
[74] Belâzurî, Ensâbu’1-es.râf, c. 1, s. 373-374.
[75] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1 75, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 28.
[76] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/25-27.
[77] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 285, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 172, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 27, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 293.
[78] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 373.
[79] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 285-286, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 172, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 27, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 293, Zehebî, Megâzî, s. 106.
[80] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.4, s. 285.
[81] İbn İshak, İbn Hişam, Sine, c. 4, s. 285, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 172, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 27, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 293, Zehebî, Megâzî, s. 106.
[82] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 172, İbn Sa’d.c. 2, s. 27, İbn Seyyid, c.1, s. 293, Zehebî, Megâzî, s. 106.
[83] İbn Abdilberr, İ stiâb, c. 3, s. 1218.
[84] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1 , s. 293, Zehebî, Megâzî, s. 1 06, Kastalânî, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1 , s. 114.
[85] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 285-286.
[86] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 286, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 172, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 373.
[87] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 286-287.
[88] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1 73.
[89] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 173, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 27, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 293.
[90] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 173.
[91] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 173, İbn Sa’d, Tabakât ü’l-kübrâ, c. 2, s. 28, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 293.
[92] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 173.
[93] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 173, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 28, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 293.
[94] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 286.
[95] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 286, Vâkıdî, c. 1 , s. 173, İbn Sa’d, c. 2, s. 28, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, c. 1, s. 293, Kastalânî, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 114.
[96] Kastalâni, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 114.
[97] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 173.
[98] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1218.
[99] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 173.
[100] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 173, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 28.
[101] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 173.
[102] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 287.
[103] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 287, Vâkıdî, Megâzî, c.1 ,s.173.
[104] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 173.
[105] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 287, Vâkıdî, Megâzî, c.1 , s. 173-174.
[106] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 287, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 293.
[107] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 287.
[108] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 4, s. 378, İbn Abdil berr, İstiâb, c. 3, s. 1218.
[109] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 287, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1218.
[110] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1218, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1,s.293.
[111] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 287.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/27-30.
[112] Abdurrezzak,Musannefı c.3ıs.322ı lbnSa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 248, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 23, c. 6, s. 6, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 585, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 49.
[113] Abdurrezzak, Musannef, c. 3, s. 318, İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 248, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 432, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 139, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 114, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 148, Taberî, Târih, c. 2, s. 266.
[114] Abdurrezzak, c. 3, s. 312, İbn Sa’d, c. 1, s. 248, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 55, Buhârî, c. 2, s. 138, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 677, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 112, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 585, Nesâî, c. 5 s. 48, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 329-330.
[115] Abdurrezzak, c. 3, s. 311, İbn Sa’d, c. 1, s. 248, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 63, Buhârî, c. 2, s. 138, Müslim, c. 2, s. 677, Tirmizi, Sünen, c. 3, s. 61, Nesâî, c. 5 s. 48, Dârimî, c. 1, s. 329.
[116] Abdurrezzak, c. 3, s. 311, Ebu Dâvud, c. 2, s. 114.
[117] Abdurrezzak, c. 3, s. 312, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 63, Müslim, c. 2, s. 677, Ebu Dâvud, c. 2, s. 112, Tirmizî, c. 3, s. 61 , Nesâi, c. 5 s. 48, Dârimî, c. 1, s. 329.
[118] İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 248, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 97, Buhârî, c. 2, s. 138, Müslim, c. 2, s. 679, Ebu Dâvud, c. 2, s. 111, Tirmizî, c. 3, s. 62, İbn Mâce, c. 1, s. 585, Nesâî, c. 5, s. 54.
[119] İbn Sa’d, c.1, s. 248.
[120] Abdurrezzak, c. 3, s. 311, İbn Sa’d, c. 1, s. 248, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 63, Buhârî, c. 2, s. 138, Müslim, c. 2, s. 677, Ebu Dâvud, c. 2, s. 112, Tirmizî, c. 3, s. 61, İbn Mâce, c. 1 , s. 584, Dârimî, c.1, s. 329.
[121] Abdurrezzak, c. 3, s. 311 ,318 İbn Sa’d, c.1 , s. 248, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 351, Buhârî, c. 2, s. 1 39, Müslim, c. 2, s. 677, Ebu Dâvud, c. 2, s. 114, Tirmizî, c. 3, s. 60, 61 , İbn Mâce, c. 1, s. 584, Nesâî, c. 5, s. 52-53.
[122] Abdurrezzak, c. 3, s. 316, İbn Sa’d, c. 1, s. 248, Buhârî, c. 2, s. 138, Müslim, c. 2, s. 678, Ebu Dâvud, c. 2, s. 113, Tirmizi, c. 3, s. 59, İbn Mâce, c. 1, s. 585, Nesâî, c. 5, s. 51, Dârimî, c. 1, s. 330.
[123] Abdurrezzak, c. 3, s. 311, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 55, 63, 64, Buhârî, c. 2, s. 138, Müslim, c. 2, s. 677-678, Ebu Dâvud, f, c. 2, c. 2, s. 112, Tirmizî, c. 3, s. 61, İbn Mâce, c. 1, s. 586, Nesâî, c. 5, s. 48, Dârimî, c. 1, s. 329.
[124] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 248.
[125] Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 141.
[126] Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 111, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 585, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 138, Hâkim, Müstedrek, c. 1 , s. 409.
[127] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 103, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 295, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 179, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 294, Begavî, Mesâbîhu’s-sünne, c. 1, s. 70.
[128] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 250, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 295, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 294, Begavi, Mesâbîhu’s-sünne, c. 1, s. 70.
[129] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 250, Ebu Dâvud, c. 1, s. 295, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 1 79-1 80, Hâkim , c. 1, s. 294, Begavi, c. 1. s. 70.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/30-32.
[130] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 57-58, Ebu Dâvud, c. 1, s. 300, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 529, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 180, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 3, s. 316, Begavî, Mesâbîhu’s-sünne, c. 1, s. 70.
[131] Begavi, Mesâbıhu’s-sünne, c. 1, s. 71, İbn Kayyım, Zâdu’l-mead, c. 1, s. 151.
[132] Kâsâni, Bedâyiu’s-sanâyi’, c. 1, s. 276, İbn Hümam, Fethu’l-Kadîr, s. 424.
[133] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 352, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 426.
[134] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 353, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 314.
[135] İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 2, s. 160, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 126, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 23, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 427.
[136] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 78.
[137] Abdurezzak, Musannef, c. 3, s. 309, İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 2, s. 1 81.
[138] Mâlik, Muvatta’, c. 1, s. 145, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 94, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 339, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 117.
[139] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 2, s. 170, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 232.
[140] Ebu Dâvud, Sünen, c. 1 s. 301, İbn Mâce, Sünen, c. 1 , s. 416, Begavî, Mesâbîhu’s-sünne, c. 1, s. 71, İbn Kayyım, Zâdu’l-mead, c. 1, s. 150.
[141] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 249, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 41 341 4, Taberî, Târih, c. 2, s. 266.
[142] Abdurrrezzak, Musannef, c. 3, s. 288, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 8, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 183, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 414.
[143] Belâzuri, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 524.
[144] Abdurrezak,c.3, s. 275, İbn Ebî Şeybe, c. 2, s. 177-178, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 280, Buhârî, c. 2, s. 13, Müslim, c. 2, s. 606, Ebu Dâvud, c.1, s. 301, Tirmizî, c. 1 , s. 365-366, İbn Mâce, c. 1,5.410, Nesâî, c. 3, s. 193, Dârimî, c. 1.S.315.
[145] Abdurrezzak,c.3, s. 289, İbn Ebî Şeybe, c. 2, s. 410, Tirmizî, c. 1, s. 410, İbn Mâce, c. 1, s. 411.
[146] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 109, E bu Dâvud, c. 1, s. 300, İbn Mâce, c. 1 , s. 412.
[147] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 2, s. 161, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 91, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 604, Ebu Dâvud, c. 1, s. 298, Tirmizî, c. 2, s. 412-413.
[148] Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 70, Ebu Dâvud, c. 1, s. 299, İbn Mâce, c. 1, s. 407, Dârimî, c. 1, s. 315.
[149] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 357, Dârimî, c. 1, s. 315.
[150] Mâlik, Muvatta1, c. 1, s. 180, Abdurrezzak, Musannef, c. 3, s. 298, İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 2, s. 607, E bu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 300, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 414, 415, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 408, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 184.
[151] Abdurrezzak, c. 3, s. 298, İbn Ebî Şeybe, c. 2, s. 176, Tirmizî, c. 2, s. 413, İbn Mâce, c. 1 , s. 408, Dârimî, Sünen, c. 1,s. 315.
[152] Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 4.
[153] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 249.
[154] Taberî, Târih, c. 2, s. 298.
[155] Taberî, Târih, c. 2, s. 298, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 138.
[156] Taberî, Târih, c. 2, s. 298.
[157] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 248, 249, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 92.
[158] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 356, 375, c. 6, s. 78, Müslim , Sahih, c. 3, s. 1557, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 94-95.
[159] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 107, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 94, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 82.
[160] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1,s.107.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/32-35.
[161] Mâlik, Muvatta’, c. 1, s. 404, Tahâvî, Muhtasar, s. 28.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/35.
[162] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 321, İbn M âce, Sünen, c. 2, s. 1 044.
[163] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 215, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 93, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 99, İbn M âce, Sünen, c. 2, s. 1045.
[164] Mâlik, Muvatta1, c. 2, s. 487, Bedrüddin Aynî, Umdetu’l-Kârî, c. 21, s. 148.
[165] Bedrüddin Aynî, Umdetu’l-kârî, c. 21, s. 148.
[166] Mâlik, Muvatta1, c. 2, s. 484, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 11 3, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 235, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1555, Nesâî, Sünen, c. 7, s. 214, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1053.
[167] Serahsi, Mebsüt, c. 12, s. 9.
[168] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 31 2, c. 5, s. 368, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 95, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1049, Nesâî, Sünen, c. 7, s. 219.
[169] Serahsi, Mebsüt, c. 12, s. 9-10.
[170] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 312, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1555, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 95, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1049, Nesâî, Sünen, c. 7, s. 218.
[171] Mâlik, Muvatta1, c. 2, s. 486, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 335, Müslim, c. 3, s. 1 555, Ebu Dâvud, c. 3, s. 98, Tirmizî, c. 4, s. 89, İbn Mâce, c. 2, s. 1047, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 6.
[172] Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 486, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 91.
[173] Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 482, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 284, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 97, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 85-86, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1050, Nesâî, Sünen, c. 7, s. 215, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 4.
[174] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 1 08, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 97-98, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 86-87, Nesâî, Sünen, c. 7, s. 21 6-218, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 4-5.
[175] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 123, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1548, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 100, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 23, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1058, Nesâî, Sünen, c. 7, s. 229-230, Dârimî, Sünen, c. 2,s.9.
[176] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 356, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 237-238, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1057, E bu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 95, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 84.
[177] Mâlik, Muvatta1, c. 2, s. 484-485, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 51, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1561 -1562, Nesâi, Sünen, c. 7, s. 235, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 6.
[178] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 15, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 186.
[179] Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 83, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1045, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 9, s. 361, Münzirî, et-Tergib vet-terhib, c. 2, s. 153-154.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/36-37.
[180] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 46, Taberî, Târîh, c. 2, s. 298, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 152, Zehebî, Megâzî, s. 107, Ebu’l-Fidâ.el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 344, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 21.
[181] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 182-183, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 31 , İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 297.
[182] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 310.
[183] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 46, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 152, Zehebî, Megâzî, s. 107, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 344, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 21-22.
[184] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 183, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 31, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 297-298.
[185] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 31, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 298.
[186] Vâkıdi, Megâzî, c. 1,s.183, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 31, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1,s.298.
[187] Taberî, Târîh, c. 2, s. 299, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 139, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 22.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/38-39.
[188] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[189] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176.
[190] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[191] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[192] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176.
[193] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 51.
[194] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[195] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176-177, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[196] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[197] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 177, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[198] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 29, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 308, İbn Esîr, Kâmil, c.2,s.137.
[199] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 178, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 29.
[200] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s:. 29, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 308, İbn E sır, Kâmil, c. 2, s. 137.
[201] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 51, Zehebî, Megâzî, s. 116.
[202] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 137.
[203] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 50-51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176-177, E bu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 154-155, Belâzurî, Ensâbu’l -eşraf, c. 1, s. 3 08, Ta berf, Târih, c. 2, s. 297, Vâhidî, Estbâbu’n-nüzûl, s. 62, Beyhakî, Sünen ü’l-kübrâ, c. 9, s. 183, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 137, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 294, Zehebî, Megâzî, s. 1 76, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 3, İbnHaldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 23.
[204] Âli-İmran: 12-13.
[205] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 179, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 309, Taberî, Târîh, c. 2, s. 298, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 154.
[206] İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 154.
[207] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 29, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 309, Taberî, Târîh, c. 2, s. 298, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 154.
[208] İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 154.
[209] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 177,180, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 29, Taberî, Târih, c. 2, s. 297, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 295, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 23.
[210] Enfâl: 58.
[211] İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 23.
[212] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 52, Vâki df, M egâzf, d, s. 177, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 309, Taberî, Târih, c. 2, s. 297, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 138, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 2996, Zehebî, Megâzî, s. 117, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 4, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 23.
[213] İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 29, Taberî, Târih, c. 2, s. 297, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, 11, s. 295.
[214] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 28-29.
[215] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 3, s. 52, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 29, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 309, Taberî, Târih, c. 2, s. 298, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 154, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 295.
[216] İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 29, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 295.
[217] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 177, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 29.
[218] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 178.
[219] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 52, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1 77, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 29, Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 309, Taberî, Târih, c. 2, s. 297, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 138.
[220] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 177, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 29, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1 , s. 295, Zehebî, Megâzî, s. 117-118.
[221] Vâkidi, Megâzi, c. 1, s. 177, İ bn Sa’d, Tabak âtü’l -k übrâ, c. 2, s. 29, Bel azurÎ, E nsâbu’l -eşraf, c. 1, s. 309, Taberî, T âıih, c. 2, s. 297, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 38, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1 , s. 295, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 23.
[222] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 177, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 309, Taberî, Târih, c. 2, s. 297, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 138, Zehebî, Megâzî, s. 117.
[223] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 51-52, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 177, Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 309, Taberî, Târih, c. 2, s. 297, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 139, Zehebî, Megâzî, s. 116-117.
[224] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 52, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 177, Taberî, Târih, c. 2, s. 297.
[225] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 177, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, 11, s. 309.
[226] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 52, Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 177, Taberî, Târih, c. 2, s. 297-298, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 138, Zehebî, Megâzî, s. 117, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 4.
[227] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 52, Taberî, Târih, c. 2, s. 297-298, Zehebî, Megâzî, s. 117.
[228] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 177, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[229] Belâzurî, E nsâbu’l-eşraf, c. 1, s. 309.
[230] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 52, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 178, Taberî, Târih, c. 2, s. 298, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 4.
[231] Taberî, Târîh, c. 2, s. 298.
[232] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 29.
[233] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 178, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 29.
[234] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 178.
[235] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 52-53, Taberî, Tefsir, c. 6, s. 275-276, Ebu’l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 68-69.
[236] Mâide: 51-56.
[237] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 179-180.
[238] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 180, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 296, Zehebî, Megâzî, s. 118.
[239] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 309, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 138.
[240] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 178-179, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 29-30, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[241] İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 318, Zehebî, Târîhu’l-İslâm , s. 513, Semhûdf, Vefâu’l-vefâ, c. 1, s. 279.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/39-47.
[242] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 3, s. 396, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 71.
[243] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 71.
[244] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 464.
[245] İbn Sa’d, Tabakât, c. 3, s. 396, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1053.
[246] İbn Sa’d, Tabakât, c. 3, s. 396, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436.
[247] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 71, İbn Abdilbeır, İstiâb, c. 3, s. 1 055, İbn Esîr, Usdu’l- gâbe, c. 3, s. 600.
[248] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1053.
[249] İbn Sa’d, Tabakât, c. 3, s. 396, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436.
[250] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 206, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 315, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1055, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 3, s. 600, İ bn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 464.
[251] İbn Sa’d, Tabakât, c. 3, s. 396, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 206.
[252] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 71.
[253] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 3, s. 397.
[254] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 3, s. 398, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 71.
[255] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 3, s. 398, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 237, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 190, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1056, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 600.
[256] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 3, s. 399.
[257] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436.
[258] İbn Sa’d, Tabakât, c. 3, s. 398, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 335, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 190, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3,s.1O56.
[259] İbn Sa’d, Tabakât, c. 3, s. 397, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1055, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 600.
[260] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1053.
[261] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 3, s. 399-400.
[262] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 3, s. 397, Mus’abu’z-Zübeyrf, Nesebi Kureys, s. 393.
[263] İbn Sa’d, Tabakât, c. 3, s. 395, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 335.
[264] İbn Sa’d, Tabakât, c. 3, s. 398, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 3, s. 601.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/47-50.
[265] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 8, s. 19.
[266] Muhibbül-Taberî, Rıyâdu’n-nadrâ, c. 2, s. 240.
[267] İtan İshak, K itâbu’ l-m übtedâ ve’l-m eb’a s, c. 4, s. 230, Beyhak f, D el âil ü’n-nübü vve ,c.3, s. 16 0, İ b n E sTr, Usd u’l-gâbe,, c.7, s. 221, Zehebî, Megâzî, s. 111, E tau’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 346.
[268] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 8, s. 19.
[269] Belâzuıî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 402.
[270] Muhibbül-Taberî, Rıyâdu’n-nadrâ, c. 2, s. 240-241.
[271] İbn Sa’d, Tabakât, c. 8, s. 11 9.
[272] Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 402.
[273] İbn Sa’d, Tabakât, c. 8, s. 20, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 403, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 7, s. 221.
[274] Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 160, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 7, s. 221, Zehebî, Megâzî, s. 111, E bu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 346.
[275] Muhibbül-Taberî, Rı yâdu’n-nadrâ, c. 2, s. 238, Kastalânî, M evâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 116, Zürkânf, Mevâhibü’l-ledün-niye Şerhi, c. 2, s. 3.
[276] Zürkânf, Mevâhibü’l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 3.
[277] Muhibbüt-Taberî, Rı yâdu’n-nadrâ, c. 2, s. 238, Kastalânî, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 116, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 3.
[278] Zürkânf, Mevâhibü’l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 3.
[279] Muhibbül-Taberî, Rıyâdu’n-nadrâ, c. 2, s. 238, Kastalânî, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 116, Zürkâni, Mevâhib Şerhi, c.2, s. 34.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/50-52.
[280] İ bn Sa’d, Taba kâtü’l -kübrâ, c. 8, s. 25, Ahm ed b. Hanbel, M üsned, c. 1, s. 84,10 8, Bel âzurî, E nsâbu’l -eşraf, c. 1, s. 403, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 161, İbn Esîr, Nihâye, c. 2, s. 23, Zehebî, Megâzî, s. 112, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 346, Kastalânî, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 117.
[281] İbn Sa’d, Tab akât, c. 8, s. 25, D iyarb ekrf, T ârfhu’l -ha m fs, c. 1, s. 411, Zürkânf, M e vâhibü’ l-ledün niye Şe rhi, c. 2, s. 7.
[282] İbn Sa’d, Tabakât, c. 8, s. 25, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 84, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 403, Beyhakî, Delâil, c. 3,s. 161, İbn E ar, Nihâye, c. 2, s. 23, Zehebî, Megâzî, s. 112, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 346, Kastalânî, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1 , s. 117.
[283] Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 411, Zürkânf, Mevâhibü’l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 4.
[284] İbn Sa’d, Tabakât, c. 8, s. 23, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu’n-nadrâ, c. 2, s. 240, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 411, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 7.
[285] İbn Sa’d, Tabakât, c. 8, s. 23.
[286] İ bn Sa’d, Tabak ât, c. 8, s. 2 3, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu’n-nadrâ, c. 2, s. 2 38, Kastalânî, Mevâhi bü’l-Iedünni ye,c.1,s.116, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 4.
[287] İbn Sa’d, Tabakât, c. 8, s. 25, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 84, Belâzurî, Ensâbu’l-esrâf, c. 1, s. 403, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 161, İbn Esîr, Nihâye, c. 2, s. 23, Zehebî, Megâzî, s. 112, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 346, Kastalânî, Mevâhib, c. 1, s. 117.
[288] İbn Sa’d, Tabakât, c. 8, s. 24, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 106.
[289] İbn Sa’d, Tabakât, c. 8, s. 24.
[290] İbn Sa’d, Tabakât, c. 8, s. 25, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 106.
[291] İbn Sa’d. Tabakâtü’l-kübrâ. c. 8. s. 24.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/52-54.
[292] Muhibbü 1-Taberî, Rıyâdun-n adrâ, c. 2, s. 241 -242, Kastalânî, M e vahi bü’l -I edünni ye, c. 1, s. 116-117, Zü rk ânf, M evâhibü’ I-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 5-6.
[293] 1bn E ar, Usdu’l-gâbe, c. 7, s. 222, Diyarbekrî, Târîhu’l-ham fs, c. 1, s. 411, Zürkânf, Mevâhibü’l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 7.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/54-55.
[294] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 8, s. 24.
[295] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 7, s. 222.
[296] İbn Sa’d, Tabakât, c. 8, s. 24, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 411.
[297] Muhibbül-Taberî, Rıyâdu’n-nadrâ, c.2, s. 239, Kastalânî, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1,s. 116, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 411, Zürkânf, Mevâhibü’l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 4.
[298] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 381, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 241 , Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 400, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 61 4, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 59.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/55-56.
[299] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 487.
[300] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 359.
[301] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 8, s. 23, Kastalânî, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 117, Diyarbekrî, Hamfs, c. 1, s. 411 , Zürkâni, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 7.
[302] Kastalâni, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 11 7, Diyarbekrî, Hamfs, c. 1, s. 411, Zürkâni, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 7.
[303] Firuzâbâdi, Kâmûsu’l-muhft, c. 2, s. 217, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 7.
[304] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 488.
[305] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 8, s. 22.
[306] Taberi Tarihi c.2. s. 300.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/56-57.
[307] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 698, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 155, İbn Abdi Iberr, İsti âb, c. 4, s. 1897.
[308] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 155, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1895.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/57.
[309] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 8, s. 22-23.
[310] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 8, s. 25, Ahmed b. Hantael, Müsned.c.1, s. 106-107.
[311] Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 151.
[312] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 153, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 151.
[313] Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 1. s. 153.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/57-59.
[314] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 52, Taberî, Tefsir, c. 22, s. 6, Hâkim, Müstednek, c. 3, s. 158, İbn Ea”r, Usdu’l-gâbe, c. 7, s. 223, Zehebî, Siyeru alâmi’n-nübelâ, c. 2, s. 97.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/59.
[315] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 275, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 87.
[316] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 21, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 72.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/60-61.
[317] İbn Esîr, Nihâye, c. 2, s. 307.
[318] Serahsf, Mebsût, c. 2, s. 149.
[319] Nisa: 39.
[320] Tevbe: 103.
[321] İbn Esîr, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 307.
[322] Râgıb, Müfredâtu’l-Kur’ân, s. 278.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/61.
[323] Enbiyâ: 73.
[324] Bakara: 83.
[325] A’râf 156.
[326] Meryem: 55.
[327] Meryem: 31.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/62.
[328] Zâriyât: 19, Meâric: 25.
[329] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 26, Buhârî, SahıVı, c. 1, s. 8, Müslim, Sahih, c. 1, s. 45, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 5, Nesaî, Sünen, c. 8, s. 109.
[330] Nur: 56, Müzzemmil: 20, Hacc: 78, Bakara: 110.
[331] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 248, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 585, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 49.
[332] Kâsâni, Bedâyiu’s-sanâyi’, c. 1, s. 2.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/62.
[333] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 11, Buharı”, Sahîh, c. 2, s. 124, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 96, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 575, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 18-19, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 115, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 390, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 4, s. 86, Begavi, Mesâbîhu’s-sünne, c. 1, s. 86.
[334] Ebu Yûsuf, Kitâbu’l-haraç, s. 76, Abdurrezzak, Musannef, c. 2, s. 25, İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 3, s. 131,133, Ahmedb. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 11-14, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 98, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 17, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 221, Hâkim,Müstedrek, c. 1, s. 392, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ,, c. 4, s. 88.
[335] Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 98-99, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 116, Hâkim, Müstedrek, c. 1 , s. 393, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 4, s. 90.
[336] Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 116, Hâkim, M üstedrek, c. 1, s. 393, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 4, s. 90-91.
[337] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1,s.100.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/62-63.
[338] Ebu Yûsuf, Kitâbu’l-harac, s. 76, Abdurrezzak, M usannef, c. 4, s. 5-6, İbn Ebî Şeybe, M usannef, c. 3, s. 121-122, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 11-12, c. 3, s. 35, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 1 24, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 96, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 17, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 574, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 18-20, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 321, Tahâvı”, Muhtasar, s. 43.
[339] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 12, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 124, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 97, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 575, Nesâî, Sünen, c. 1, s. 20.
[340] Ebu Yûsuf, Kitâbu’l-harac, s. 79, Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 24, İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 3, s. 126.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/63-65.
[341] Ebu Yûsuf, Kitâbu’l-harac, s. 79, Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 24
[342] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 24.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/65-66.
[343] Ebu Yûsuf, Kitâbu’l-harac, s. 76, Mâlik, Muvatta1, c. 1, s. 258-259, İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 3, s. 1 32, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 12, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 1 24, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 97, Tirmizi, Sünen, c. 3, s. 1 7, İbn Mâce, Sünen,c. 1, s. 577, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 21, Dârimî, Sünen, c. 1 , s. 320.
[344] Ebu Yûsuf, Kitâbu’l-harac, s. 76, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 1 2, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 1 24.
[345] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1,s.12, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 124.
[346] E bu Yûsuf, Kitâbu’l-harac, s. 78, Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 7, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 1 2, Buhârî, c. 2, s. 124, Ebu Dâ’vud, Sünen, c. 2, s. 99, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 19.
[347] Ebu Yûsuf, Kitâbu’l-harac, s. 78, Mâlik, Muvatta1, c. 1, s. 245, Abdurrezzak, c. 4, s. 75, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 148, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 101.
[348] Ebu Yûsuf, s. 77-78, Abdurrezzak, c. 4, s. 13, Tirmizî, c. 3, s. 19, 21 , c. 4, s. 393, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 4, s. 88.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/66-67.
[349] Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 12, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 1 24, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 97, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 23, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 322, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 114, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 4, s. 85.
[350] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 88, 89, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 92.
[351] Mâlik, Muvatta’, c. 1, s. 246, Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 4, s. 89, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 92, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 396, Beyhakî, Sünen, c. 4, s. 92.
[352] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 89, İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 3, s. 119, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 100-101 , Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 92.
[353] Mâlik, Muvatta’, c. 1, s. 246, Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 89, İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 3, s. 119, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 92.
[354] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 11 9, Ebu Ubeyd, Kitâbu’l-emval, s. 606, Tahâvî, Muhtasar, s. 47, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 93.
[355] Mâlik, Muvatta, c. 1, s. 246, Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 89, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 119, Ebu Ubeyd, Kitâbu’l-emval, s. 606, Ebi Dâvud, Sünen, c. 2, s. 101, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 93.
[356] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 89-91 , İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 119, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 101, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 93, Beyhakî, Sünen, c. 4, s. 89.
[357] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 84, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 123, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 4, s. 146.
[358] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 84, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 144, Beyhakî, Sünen, c. 4, s. 146.
[359] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 85, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 143.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/67-68.
[360] Taberî, Tefsîr, c. 4, s. 80, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 4, s. 1 46.
[361] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 1 45, Taberî, Tefsîr, c. 8, s. 53-54.
[362] Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 95, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 128, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 4, s. 146-147, Begavi, Mesâbîhu’s-sünne, c. 1, s. 88.
[363] Tahâvi, Muhtasar, s. 50.
[364] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 1 35, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 1 40.
[365] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 1 27.
[366] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 127, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 195, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 110, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 109, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 132, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 4, s. 1 22.
[367] Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 132.
[368] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 127, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 195, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 110, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 109, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 132-133, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 4, s. 1122.
[369] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 448, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 110, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 35, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 42, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 402, Beyhakî, Sünen, c. 4, s. 123.
[370] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 119, İbn E bf Şeybe, Musannef, c. 3, s. 144-145, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 228.
[371] Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 134-136, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 145-146, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 341, 353, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 1 33, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 675, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 109-110, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 52,İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 581, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 41, 42.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/68-69.
[372] Tevbe: 60.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/70.
[373] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 388, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 116, TirmizT, Sünen, c. 3, s. 41, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 97, Dâıimf, Sünen, c. 1, s. 325.
[374] Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 122.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/70.
[375] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 207, 208, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 164, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 118, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 42, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 589, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 99, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 118-119, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 407.
[376] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 114, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 120-121, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 522, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 740-741.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/70-72.
[377] Buhârî, Sahih, c. 2, s. 120, Müdim, Sahih, c. 2, s. 700, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 4, s. 187, Begavî, Mesâbîhu’s-sünne, c. 1, s. 90, Deylemf, Firdevs, c. 4, s. 51.
[378] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 197, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 120, Müslim, Sahih, c. 2, s. 700, Begavî, Mesâbıhu’s-sünne, c. 1, s. 90.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/72.
[379] İbn Esir, Nihâye, c. 3, s. 462.
[380] Bakara: 273.
[381] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 384, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 132, Müslim, Sahih, c. 2, s. 719, Ebu Dâvucl, Sünen, c. 2, s. 118, Nesâ f, Sünen, c. 5, s. 85, Dârim f, Sünen, c. 1, s. 318.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/72.
[382] Ebu Dâ’vud, Sünen, c. 2, s. 95-96, Hâkim, Müstednek, c. 1, s. 389-390, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 105-106, Münzirî, et-Tengıb vet^ertııb, c. 1, s. 556.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/73.
[383] Taberi, Tefsîr, c. 10, s. 189-190, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 5, s. 289-290, Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 170-172, Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 203, Fahru’r-Râzî, Tefsîr, c. 16 s. 1 38-1 39, İbn Esir, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 283-285, Kurtubî, Tefsîr, c. 8, s. 209, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 136-137, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 374, Ebussuud, Tefsîr, c. 4, s. 85, Suyûtî, Dürru’l-mensur, c. 3, s. 260.
[384] Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 5, s. 290, Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 170, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 284, Suyûtî, Dürru’l-mensûr, c. 3, s. 260.
[385] Beyhaki, Delâil, c. 5, s. 290, Vahi df, E sbâbu ‘n-n üzül, s. 170, Zemahşeri, Keş sâ f,c.2,s.203,Fahru’r-R âzf, Tefsîr, c. 16, s. 138, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 284, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 137, Ebussuud, Tefsîr, c. 4, s.85, Suyûtî, Dürru’l-mensûr, c. 3, s. 260.
[386] Taberi, Tef sfr, c. 10, s. 189, B eyhaki, D el âil, c. 5, s. 290, Vahi df, E sbâb, s. 1 70, Zem ahşerf, Keşşaf, c. 2, s. 203, F ahru’r-Râzi, c. 16, s. 138, İbn Esîr, Usd, c. 1, s. 284, Kurtubî, Tefsîr, c. 8, s. 209, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 137, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 374.
[387] Ebussuud, Tefsir, c. 4, s. 85.
[388] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 203, Fahru’r-Râzî, c. 16, s. 138, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 284, Kurtubî, c. 8, s. 209, Nesefi, Medârik, c. 2, s. 137.
[389] Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 2, s. 290, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 284.
[390] Taberî, Tefsîr, c. 10, s. 189, Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 170, Kurtubî, Tefsîr, c. 8, s. 209, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 374.
[391] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 284.
[392] Taberî, Tefsîr, c. 10, s. 189, Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 170, Beyhakî, D el âil, c. 5, s. 290, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 374.
[393] Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 290, Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 203, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 284, Kurtubî, Tefsîr, c. 8, s. 209.
[394] Taberî, Tefsîr, c. 10, s. 189, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 5, s. 290, Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 170, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 284, Kurtubî, Tefsîr, c. 8, s. 209, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 374, Ebussuud, Tefsîr, c. 4, s. 85.
[395] Taberî, c. 10, s. 189, Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 170, Kurtubî, c. 8, s. 209, Ebu’l-Fidâ, c. 2, s. 374, Suyûtî, Dürru’l-menûr, c. 3, s. 260.
[396] Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 290, Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 203, Fahru’r-Râzî, Tefsîr, c. 16, s. 138, Nesefî, Medârik, c. 2, s.137, Ebussuud, Tefsîr, c. 4, s. 85.
[397] Taberî, Tefsîr, c. 10, s. 189, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 5, s. 290, Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 1 70-1 71, Zemahşeri, Keşşâf, c. 2, s. 203, F ahru’r-Râzî, Tefsîr, c. 16, s. 13 8, İ b n Esîr, U sdu’l-gâbe, c. 1, s. 284, Kurtubî, Tefsîr, c. 8, s. 209, Nesefi, Medârik, c. 2, s. 137, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 374.
[398] Taberî, c. 10, s. 1 89, Beyhakî, c. 5, s. 290, Vâhidî, s. 1 71, Zemahşerî, c. 2, s. 203, Fahru’r-Râzî, c. 16, s. 138, İbn Esîr, c. 1, s. 284, Kurtubî, c. 8, s. 209, Nesefî, M edârik, c. 2, s. 137, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 374, Ebussuud, Tefsîr, c. 4, s. 85.
[399] Tevbe: 103.
[400] Taberî, Tefsîr, c. 10, s. 189-190, Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 171, Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 203, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 284, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 374.
[401] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 203, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 1 37.
[402] Taberî, Tefsîr, c. 10, s. 190-191, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 5, s. 291-292, Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 171-172, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 1, s. 284, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 374.
[403] Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 2. s. 357. Buhârî. Sahîh. c. 1. s. 14. Müslim. Sahîh. c. 1. s. 78. Nesâî. Sünen. c. 8. s. 117.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/73-78.
[404] Be yhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 190.
[405] İbn Habıb, Kitâbu’l-muhabber, s. 390.
[406] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 184, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 32.
[407] Semhûdi, Vefâu’l-vefâ, c. 1, s. 280, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 413, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 148.
[408] İbn İshak, İbn Hişam, Sine, c. 3, s. 55, Taberî, Târih, c. 3, s. 3, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 298, İbn Haldun, Târih, c.2,s.ks. 2,s.22.
[409] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 185, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 32.
[410] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 55, Vâkıdî, M egâzf, c. 1 , s. 1 85, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 32, Taberî, Târih, c. 3, s. 3, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 298, E bu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 6, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 22.
[411] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 54-55, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 32, Taberî, Târîh, c. 3, s. 3, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 188, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 298, Zehebî, Megâzî, s. 126, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 22.
[412] Taberî, Tefsîr, c. 5, s. 134.
[413] E bu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 6.
[414] İbn İshak, İbn Hisam, c.3, s. 58, Taberî, c. 3, s. 3, İbn Esîr, c. 2, s. 143, İbn Seyyid, c. 1, s. 298, Zehebî, s. 126, Ebu’l-Fidâ, c. 4,5.6-7.
[415] Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 193.
[416] Ahd-i atik, Tesniye.Bab: 20, Fıkra: 10-16.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/78-80.
[417] Vâkıdî, c. 1, s. 187, İbn Sa’d, c. 2, s. 32, Belâzurî, c. 1, s. 374, Beyhakî, c. 3, s. 191.
[418] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 58, Vâkıdî, M egâzî, c. 1 , s. 1 87, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 32, Taberî, Târih, c. 3, s. 3, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 299, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 7.
[419] Bu hân , Sahih, c. 5, s. 25, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1425, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 434, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 195, İbn Kayyım, Zâdu’l-mead, c. 2, s. 101, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 5.
[420] Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 191 , İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 298-299.
[421] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 58, Vâkıdî, M egâzî, c. 1 , s. 1 87, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 32, Taberî, Târih, c. 3, s. 3, Hâkim, Müstedrek, s. 435, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 299, Zehebî, Megâzî, s. 128.
[422] Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 25, Müslim , Sahih, c. 3, s. 1 425, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 435, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 195, Zehebî, Megâzî, s. 128.
[423] İbn İshak, İbn Hisam , Sîre, c. 3, s. 58, Vâkidî, Megâzî, c. 1, s. 187, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 32, Buhârî, Sahih, c.5,s. 25, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1425, Taberî, Târih, c. 3, s. 3, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 191,195, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 299, E bu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 7.
[424] İbn İshak, İbn Hişam, c. 3, s. 58, Taberî, c. 3, s. 3, İbn Esîr, c. 2, s. 143, İbn Seyyid, c. 1, s. 299, Ebu’l-Fidâ, c. 4, s. 7.
[425] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 25, Müslim , Sahih, c. 3, s. 1 425, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 191 , Zehebî, Megâzî, s. 128.
[426] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 3, s. 58, Vâkıdî, M egâzf, c. 1 , s. 1 87, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 32, Taberî, Târih, c. 3, s. 3, İbn Esîr 1, c. 2, s. 1 43, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1 , s. 299, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 7.
[427] İbn İshak, İbn Hişam, c. 3, s. 58, Vâkıdî, c.1, s. 187, Taberî, c. 3, s. 3, İbn Seyyid, c. 1 , s. 299, Ebu’l-Fidâ, c. 4, s. 7.
[428] Vâkıdî, Megâif, c. 1, s. 187, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 32, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 434.
[429] İbn İshak, İbn Hisam, c. 3, s. 58, Taberî, c. 3, s. 3, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 143, İ bn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 299, E bu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 7.
[430] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 435.
[431] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.3,s.58, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 187, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 32, Taberî, Târih, c. 3, s. 4, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 435, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 199, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 299, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 7.
[432] 1 vesk: 60 sa’dır. 1 sa’: 4 müd’dür. 1 müd: 1,5 veya 2 ntl’dır. (Abdurrrezzak, Musannef, c. 4, s. 142-143) 1 nti: 1 2 ukiyyedir. 1 ukiyye: 40 dirhem’dir. (Ffruzâbâdf, Kâmûsu’l-muhft, c. 3, s. 396).
[433] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 25, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1425, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 195-1 96, Zehebî, Megâzî, s. 128, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 5-6.
[434] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 3, s. 59, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 188, Taberî, Târih, c. 3, s. 4, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 299, Zehebî, Megâzî, s. 131.
[435] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 25-26, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1425-1426.
[436] İ bn İ shak, İ bn H i şam, Sîre, c. 3, s. 60, Vâkıdî, M egâzf, c. 1 , s. 189-191, İ bn Sa’d, Tabak âtü’l -k übrâ, c. 2, s. 32-33, Taberî, Târih, c. 3, s. 4-5, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 155, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 144, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 300, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 7-8.
[437] Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 466.
[438] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c. 3, s. 60, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 189-191, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 32-33, Taberî, Târih, c. 3, s. 4-5, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 155, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 144, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 300, Ebu’l-Fidâ, el- Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 7-8.
[439] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 3, s. 62, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 191, Taberî, Târih, c. 3, s. 5, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 144, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 301, Zehebî, Megâzî, s. 131, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 5.
[440] İbn Kayyım, Zâdu’l-mead, c. 1, s. 1 02.
[441] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 192, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 34, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 154, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ.c. 9, s. 183.
[442] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 192.
[443] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 192, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 34, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 154, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 9, s. 183.
[444] Aynı kaynaklar.
[445] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 192, E bu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 154, Beyhakî, Sünen, c. 3, s. 183.
[446] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 192, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 34.
[447] İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 34, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 154, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 9, s. 183.
[448] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 34.
[449] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 192.
[450] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 192, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 34, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 154, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 9, s. 183.
[451] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 192, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 9, s. 183.
[452] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 34, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 9, s. 183.
[453] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 3, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 31.
[454] İbn Sa’d. Tabakât. c. 2. s. 31.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/80-86.
[455] Belâzuıf, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 311, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 142.
[456] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 194, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 34-35, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1 , s. 311, Beyhakî,Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 168, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 303, Kastalânî, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 118, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 415.
[457] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 194.
[458] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 194, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 35.
[459] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 194.
[460] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 194, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 35.
[461] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 35.
[462] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 194.
[463] Vâkidt, Megâzî, c. 1, s. 194, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 35.
[464] Vâkidi, Megâzî, c.1, s. 194-195.
[465] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 195, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 35.
[466] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 195, Beyhaki, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 1 68.
[467] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/86-88.
[468] Vâkıdî, c. 1,s.195, İbn Sa’d, c. 2, s. 35, Beyhakî, c. 3,s.168,İbn E ar, t 2,s.16Ü,İbn Seyyid, d, s. 303.
[469] Vâkıdî, c. 1, s. 195, Beyhakî, c. 3, s. 1 68, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 2, s. 160, Kastalânî, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 118, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 41 5.
[470] Vâkidi, c. 1, s. 195, İbn Sa’d, c. 2, s. 35.
[471] Vâkidt, Megâzî, c. 1,s.195, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 35, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 3, s. 390, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 168, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 2, s. 160, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 303, Zehebî, Megâzî, s. 202.
[472] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1195, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 35, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 311, Beyhakî,Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 168, İbn E ar, Usdu’l-gâbe, c. 2, s. Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 80, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 303.
[473] Vâkıdî, c. 1, s. 195, İbn Sa’d, c. 2, s. 35, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 365, Belâzurî, c. 1, s. 3111, Beyhakî, c. 3, s.168, Kadı lyaz, c. 1, s. 80, İbn E ar, c. 2, s. 160, İbn Seyyid, c. 1 , s. 303, Zehebî, Megâzî, s. 202, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye,c.4,s.85.
[474] Vâkıdî, c. 1, s. 195, İbn Sa’d, c. 2, s. 35, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 365, Belâzurî, c. 1 , s. 311.
[475] Vâkıdî, c. 1, s. 195, İbn Sa’d, c. 2, s. 35, Belâzurî, c. 1, s. 311.
[476] Vâkıdî, c.1, s. 195, İbn Sa’d, c. 2, s. 35, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 390, Belâzurî, c. 1 ,s.311, Beyhakî, c. 3, s. 169, Kadılyaz, c. 1,s.8O, İbn E ar, c. 2, s. 160, İbn Seyyid, c. 1, s. 304, Zehebî, s. 202, Ebu’l-Fidâ, c. 4, s. 85.
[477] Vâkıdî, c. 1 , s. 195, İbn Sa’d, c. 2, s. 35, Belâzurî, c. 1, s. 311, Beyhakî, c. 3, s. 169, Kadı lyaz, t 1,s. 80, İbn Esîr, c. 2, s. 160, İbn Seyyid, c. 1, s. 304.
[478] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 365, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 29, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 80, Zehebî, Megâzî, s.202, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 85, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1,s.415.
[479] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 365.
[480] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1, s. 195, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 169, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 2, s. 160.
[481] Ahmed b. Hanbel, M üsned, c. 3, s. 365, H â kim , M üstedrek, c. 3, s. 29-30, Zehe bf, Megâzi, s. 2 02, Ebu’l-F idâ, el-Bi dâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 85, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 415.
[482] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 195-196, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 35, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 169, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 304.
[483] Vâkıdî, M e gâzf, c. 1, s. 19 6, İ bn S a’d, Tabak âtü’l-k übrâ, c. 2, s. 3 5, Bel âzu rf, E nsâ bu’l-eşrâf, c. 1, s. 311, Be yhak f, D el âil, c. 3, s. 169, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 304, Kastalânî, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 118.
[484] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 215-21 6, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 61-62, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 3, s. 364-365, 390, Ta ben, Târîh, c. 3, s. 40, İbn Hazm, Cevâmiu’s-a^re, s. 183, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 374, 375, 376, İbn EaY, Kâmil, c. 2, s. 174, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 52, Zehebî, Megâzî, s. 201-202, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 84-85.
[485] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/88-90.
[486] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2, s. 160-163.
[487] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c. 3, s. 286, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 381, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 26, Taberî, Târih, c. 3, s. 6, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 4, s. 37.
[488] Taberî, Târih, c.3, s. 7.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/90.
[489] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 160-163.
[490] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 26, Beyhakî, Delâil, c. 4, s. 37, Zehebî, Megâzî, s. 285, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 138.
[491] İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 24.
[492] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 91.
[493] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 286, Taberî, Târîh, c. 3, s. 7, İbn Hazm , Cevâmiu’s-Sîre, s. 1 98, Beyhakî, Delâil, c. 4, s. 34, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 146, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 137.
[494] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 286, Taberî, Târîh, c. 3, s. 7.
[495] İbn İshak, İbn Hişam, c. 3, s. 286-287, Taberî, c.3, s. 7, İbn Hazm, s. 198, Beyhakî, Delâil, c. 4, s. 34, İbn Esîr, c. 2, s. 146, Zehebî, Megâzî, s. 283, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 137.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/90-91.
[496] Taberî, Târîh, c. 3, s. 6.
[497] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 287, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 391, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 91, Taberî, Târîh,c. 3, s. 7, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 4, s. 34, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 1 98, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 146, Zehebî, Megâzî, s.283-284, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 137.
[498] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.3, s. 287, Taberî, Târih, c.3, s. 7.
[499] Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 26-28, Taberî, Târîh, c. 3, s. 6-7, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 9, s. 80, Delâilü’n-nübüvve, c. 4, s. 37-38, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 147-148, Zehebî, Megâzî, s. 285-286.
[500] İbn İshak, İbni Hişam, Sîre, c. 3, s. 288, Vâkıdî, M egâzf, c. 1, s. 393, İ bn S a’d, Tabakâtü’l-kü brâ, c. 2, s. 91, Taberî, T ârfh, c. 3, s. 8, Beyhakî, Delâilü’n-nübüwe, c. 4, s. 38, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 148, Zehebî, Megâzî, s. 284, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 137-138.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/91-94.
[501] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 288-289, Taberî, Târîh, c. 3, s. 8, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 138.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/94.
[502] İbn İshak, İbn Hişam.Sîre, c. 3, s. 62-63, Taberî, Târih, c. 3, s. 5, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1463, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 200, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 44, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1 , s. 301, Zehebî, Megâzî, s. 131.
[503] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 63, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 191, Taberî, Târih, c. 3, s. 5, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvvıe,c. 3, s. 200, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1463, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 144, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 301, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 5.
[504] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 62, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 191-192, Taberî, Târih, c. 3, s. 5, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 200, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1464, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 144, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 301, Zehebî, Megâzî, s. 1 31, E bu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 5.
[505] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/94-95.
[506] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 8, s. 82.
[507] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 8, s. 82, Ahmedb. Hanbel, Müsned.c. 1 , s. 12, Buhârî, SahîVı, c.5, s. 17, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 423, Nesâî, Sünen, 6, s. 78, Ebu Nuaym, Hilyetü’l-evliya, c. 1, s. 361.
[508] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 8, s. 82-83, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 423.
[509] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 8, s. 83.
[510] İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 7, s. 384.
[511] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 402, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 7, s. 384.
[512] İbn Sa’d. Tabakâtü’l-kübrâ. c. 8. s. 83.
[513] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/95-97.
[514] Belâzurî, Ensâbu’l-esrâf, c. 1, s. 311, İbn Haim, Cevâmiu’s-Sîre, s. 154.
[515] Vâkıdî, c. 1, s. 196, İbn Sa’d, c. 2, s. 35, İbn Seyyid, c. 1, s. 304.
[516] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 196, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 35, Zehebî, Megâzî, s. 11 5.
[517] İbn İshak, İbn Hişam, c. 3, s. 50, İbn Sa’d, c. 2, s. 35, Belâzurî, c. 1, s. 311.
[518] İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 35.
[519] Yakut, Mu’cemu’l-büldân, c. 4, s. 252.
[520] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 196, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 35, Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 311, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 142, İbn Seyyid, Uyun, c. 1 , s. 304..
[521] Vâkıdî, c. 1, s. 196, 197, İbn Sa’d, c. 2, s. 35-36, Belâzurî, c. 1, s. 311, İbn Esîr, c. 2, s. 142, İbn Seyyid, c. 1, s. 304, Kastalânî, c. 1, s. 119, Diyarbekrî, c. 1, s. 416.
[522] İbn İshak, İbn Hişam, c. 3, s. 50, Taberî, c. 3, s. 2, Beyhakî, c. 3, s. 172.
[523] Vâkıdî, c. 1, s. 196, İbn Sa’d, c. 2, s. 36, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 304.
[524] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 196.
[525] Vâkıdî, c.1, s. 196, İbn Sa’d, c. 2, s. 36, Belâzurî, c. 1, s. 311, İbn Esîr, c. 2, s. 142, İbn Seyyid, c. 1, s. 304, Kastalânî, Mevâhibü’l-ledünniye, c. 1, s. 119, Diyarbekrî, c. 1, s. 416.
[526] İbn İshak, İbn Hişam , c. 3, s. 50, Vâkıdî, c. 1, s. 197, İbn Sa’d, c. 1, s. 36, Belâzurî, c. 1, s. 311, Taberî, c. 3, s. 2, Beyhakî, c. 3, s. 172, İbn Hazm.s. 153-154, İbn Esîr, c. 2,5.142, İbn Seyyid, c. 1, s. 304, Zehebî, s. 115, Ebu’l-Fidâ, c. 4, s. 3.
[527] Vâkıdî, c. 1,s.197, İbn Sa’d, c. 2, s. 36, Belâzurî, c. 1, s. 311, Beyhakî, c. 3, s. 172, İbn Esîr, c. 2, s. 142, İbn Seyyid, c. 1. s. 304. Zehebî. s. 115.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/97-98.
[528] Vâkıdî, c.1, s. 3, İbn Sa’d, c. 2, s. 36, Beyhakî, c. 3, s. 171, İbn Sey/id, c. 1, s. 305, Zehebî, s. 124, Ebu’l-Fidâ, c. 4, s.5.
[529] Taberî, Târîh, c. 3, s. 6, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 23.
[530] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 53, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 171, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1 , s. 416.
[531] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 36, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 374.
[532] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 64, Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 199-200, İbn Sa’d, Tabak ât, c. 2, s. 37, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 31 2, Taberî, Târîh, c. 3, s. 9-10, İbn Seyvid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 2, Zehebî, Megâzî, s. 134-135.
[533] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 53, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 197, Taberî, Târîh, c. 3, s. 5, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 170, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 304, Zehebî, Megâzî, s. 124, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 23.
[534] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 197-198, Taberî, Târîh, c. 3, s. 5-6.
[535] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 53, Taberî, Târîh, c. 3, s. 5, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 170, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c.1, s. 304.
[536] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 198, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 36, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 305, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 416.
[537] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 53, Taberî, Târîh, c. 3, s. 5, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 170, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 304, Zehebî, Megâzî, s. 124, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye vıe’n-nihâye, c. 4, s. 4, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 416.
[538] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 53, Taberî, Târîh, c. 3, s. 5.
[539] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 197-198, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 3, s. 1 71.
[540] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 198, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 36, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvvıe, c. 3, s. 171.
[541] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 53, Vâkıdî, Megâzf, c. 1 , s. 1 98, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 36, Taberî, Târih, c. 3, s. 6, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 1 71, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1 , s. 305.
[542] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 198, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 36, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 376, Taberî, Târîh, c. 3, s. 6,Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 1 71, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1 , s. 305.
[543] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 198, İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 36, Taberî, Târîh, c. 3, s. 6, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvvie, c. 3, s.171, İ bn S eyyid, U yûn u’l-ese r, c. 1, s. 3 05, E bu’l-F idâ, el-Bi dâye ve’n-nihâye, c. 4, s. 5, D iyarbek rf, T ârfhu ‘l-ham fs, c. 1, s. 416.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/98-101.
[544] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 19.
[545] Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, c. 3, s. 1 66.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/101.
[546] Ibn Sa’d. Tabakât. c. 8. s. 278. 279. Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 6. s. 339.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/101.
[547] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 12, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 105-107, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1056-1057, Nesâî, Sünen, c. 7, s. 166.
[548] Mâlik, Muvatta’, c. 2, s. 501 .
[549] Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 9, s. 302-304.
[550] Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, c. 3, s. 1 65.
[551] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 98, Buhârî, Edebü’l-müfred, s. 213-214, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 1 65, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 384, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 2, s. 10, Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, c. 3, s. 165, Hatfb et-Tebrizi, Mişkâtü’l-mesâbfh,c. 2, s. 440.
[552] Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 288, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 9, s. 306.
[553] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 194, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 287, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 204.
[554] Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, c. 3, s. 1 66, Hatfb et-Tebrizf, Sünenü’l-kübrâ, c. 2, s. 439.
[555] Mâlik,Muvatta’,c.2, s. 501, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 383, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 2, s. 9, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 9, s. 304.
[556] Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 99, Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, c. 9, s. 304.
[557] Nesâî, Sünen, c. 7, s. 1 66, Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 237, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 383, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 2,s. 9, Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, c. 3, s. 164.
[558] Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 418.
[559] Abdurrezzak, Musannef, c. 11, s. 174, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 75.
[560] Abdurrezzak, Musannef, c. 11, s. 174, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 264, Buhârî, Sahîh, c. 7, s. 143, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 107.
[561] Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 5. s. 9.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/102-103.
[562] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 164.
[563] Abdurrezzak, Musannef.c. 11, s. 453, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 4, s. 307, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 217, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 659.
[564] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 64, 217, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 168.
[565] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 283.
[566] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 108, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 660, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 384, Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ. c. 3. s. 167.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/104.
[567] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 657, Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, c. 3, s. 167.
[568] Ahmed b. Hanbel, Müsned.c. 5, s. 369, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 661 , İbn Abdilberr, İsti âb, c. 1, s. 391, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 2, s. 19, Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, c. 3, s. 168, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 9, s. 180.
[569] Ahmed b. Hanbel, Müsned.c. 2, s. 331, Tirmizî,Sünen, c.5, s.657, Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, c. 3, s. 168, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 9, s. 180.
[570] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 85, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 217, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 657, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1 , s. 391, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 2, s. 29.
[571] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 288, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 51, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 1 71, İbn Asâkir, Târih, c. 4, s. 205, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 9, s. 179.
[572] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 62, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 656, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 391, İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 2, s. 19, Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, c. 3, s. 168, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 9, s. 184.
[573] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 185, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1871, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 225.
[574] Müslim, Sahih, t 3, s. 1883, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 147.
[575] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/104-105.
[576] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 21 5, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 409, 476, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 1 34.
[577] İbn Ebi Şeybe, c. 3, s. 214, 215, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 476, Buhârî, c. 2, s. 134, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 325.
[578] Mâlik,Muvatta1, c. 2, s. 1000, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 106.
[579] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 409, Buhârî, c. 2, s. 135, c. 4, s. 36, Müslim, c.2,s. 751, Dârimî, c.2,s. 325.
[580] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 200.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/106.