Close Menu
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Son Yazılar
    • Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç
    • Ramazan Risalesi
    • Tasavvuf Risalesi – Bediüzzaman
    • Bir Bilgi Kaynağı Olarak Tasavvufta Keşfin Değeri
    • Şer’i Delil Karşısında Keşf ve İlham İddiası Geçersizdir
    • Keşif ve Keramet – Ali SÖZER
    • Tevessül ve İbni Teymiyye ‘ ye Dair
    • Tevessül Konusunda Doğru Tavır
    Facebook
    Haznevi.net
    • Ana Sayfa
    • Haznevi Ekolü
    • Şeyh Muhammed Haznevi
    • Şeyh Muhammed Muta
    • İSLAM
    • ENGLISH
    • İletişim
    Haznevi.net
    You are at:Home»Hanefi Fıkhı»Müslümanlıkta İbadetler, Taharetler

    Müslümanlıkta İbadetler, Taharetler

    0
    By admin on 21 Eylül 2015 Hanefi Fıkhı

    İslâm dini, Yüce Allah´a ibadetten, itaat ve teslimiyetten ibaret en kutsal bir dindir. Bu kutsal din, Yüce Allah´ı bilmek, ona ibadet ve itaatta bulunmak için insanların yaratılmış olduklarını bildirmektedir.

    Büyük İslâm dini, insanları yükseltir, insanları melekler gibi temiz bir hayata kavuşturur, insanların ruhlarını manevî duygularla aydınlatır. Bütün kâinatın yüce yaratıcısına kulluk ve ibadet görevinde bulunmalarını emreder.

    İkramı bol olan ezelî yaratıcımızın manevî huzurunda kabul edilmek, insan için ne büyük bir nimet, ne büyük bir şereftir. İşte ibadet ve itaat, insana bu nimet ve şerefi kazandırır.

    Uyanık bir ruhun ferahlığı, sağlam düşünceli bir insanın kalben huzuru, gerçek bir neş´eye ve bir mutluluğa kavuşması, ancak Yüce Allah´a ibadet sayesinde elde edilir.

    İbadet ve itaat zevkinden yoksun olanlar, kendi yaratılışlarındaki hikmetten habersiz olan zavallılardır.

    Yüce Allah´a kulluk ve ibadette bulunmayanlar, borçlu oldukları şükür görevini terk etmiş, sonsuz âhiret hayatlarını tehlikeye düşürmüş mutsuz kimselerdir.

    Hiç şübhe yok ki, insanların mutluluk ve selâmeti, gerçek varlığı, Yüce Allah´a güzel niyet ve samimi bir kalb ile ibadet ve itaat etmekle kazanılmış olur. İbadetlerin bir kısmı da temizliğe ve pâklığa bağlıdır.

    Müslümanlık, temizliğe büyük bir önem vermiştir. Taharet, maddî ve manevî kirlerden arınmak demektir. Bir kısım ibadetlerin şartı, başlangıcı, anahtarıdır. Temizlik bulunmadıkça bu ibadetler yerine getirilemez. Temizlik bulunmadıkça insan Yüce Allah´ın manevî huzuruna giremez. Nitekim bir hadis-i şerifte: “Temizlik imandandır,” buyurulmuştur.

    Diğer bir hadis-i şerifde de: “Namazın anahtarı temizliktir ” buyurulmuştur.

    Aynı zamanda temizlik sağlık için yararlıdır. Rızkın çoğalmasına sebeb olur. Nitekim bir hadis-i şerifde: “Temizliğe devam et ki, rızkına genişlik verilsin” buyurulmuştur.

    Sonuç

    Ehliyet ve yetki sahibi olan her insan birtakım ibadetlerle, temizliklerle din bakımından görevlidir. Bazı şeyleri yapmakla ve bazı şeyleri yapmamakla sorumlu tutulmuştur. Bunlara dair ilmihalimizde yeterince bilgi verilecektir. Ancak din kitablarında, yazışmalarda ve konuşmalarda çokça tekrarlanan bazı deyimler vardır ki, önce bunların anlamlarını bilmek gerekir. Bunun için önce bunların lûgat ve terim manalarını yazacağız.

    İbadet

    Lûgat´ta kullukta bulunmak demektir. Şeriat teriminde “İyi niyete bağlı olarak yapılmasında sevab bulunan her iştir. Yüce Allah´a saygı ve itaat için yapılır. Namaz kılmak, oruç tutmak gibi…

    Tâat

    Emri benimseyip yerine getirmek demektir. Buna itaat de denir. Şeriatta itaat ise, yapılmasından dolayı sevab kazanılan herhangi bir iştir; gerek niyet bulunsun, gerek bulunmasın. Kur´an-ı Kerim´i okumak gibi…

    Kurbet

    Yakınlık demektir. Şeriatta ise, Yüce Allah´a manevî olarak yakınlığa sebeb olan herhangi güzel bir iştir. Sadakalar ve nafile kılınan namazlar gibi…

    Niyet

    Kasıd manasındadır ki, kalbin bir şeyi yapmaya yönelmesi demektir. Şeriatta ise, yapılan bir görevle Yüce Allah´a ibadette bulunmayı ve O´na manevî bakımdan yaklaşmayı kasdetmektir.

    Bir işin ibadet olabilmesi için böyle bir niyete ihtiyaç vardır. Örnek: Biz namazlarımızı, yalnız Yüce Allah´ın emrine uymak için, O´nun rızasını kazanmak için kılarız. İşte bu, namaz hakkında bir niyettir. Yoksa başkalarına göstermek veya vücut sağlığı için namaz şeklinde yapılacak olan hareketler, Allah rızasını taşımadığı için, ibadet sayılmaz. Allah rızası niyetine bağlı bulunan temizlik gibi bir abdest de, bir ibadettir.

    Teklif

    Bir kimseye zorluk veren bir şeyi emretmek ve ona yüklemek demektir. Şeriatta ise: İslâm dininin ehliyet ve yetkiye sahib olan insanlara birtakım şeyler yapmalarını ve birtakım şeyleri yapmamalarını emredip yüklemesidir. Bunlarla din yönünden görevlenmiş olan bir insana da Mükellef (Yükümlü) denir. Çoğulu “Mükellefin” dir.

    İnsanlar yetki ve kudretleri nisbetinde mükellef (yükümlü) olurlar. Aklı bulunan ve büluğ çağına ermiş olan kimsenin ehliyeti tam olacağından yükümlülüğü de öylece tam olur.

    Akıl

    Ruhun bir kuvvetidir ki, insan onunla bilgi sahibi olur. İyi ile kötüyü ayırır ve eşyanın gerçek hallerini onunla anlar.

    Diğer bir tarife göre akıl ruhsal bir nurdur ki, insana gideceği yolu aydınlatır, insana hak ve gerçeği bildirir. Bu ruhsal kuvvete sahib olana akıllı kimse denir. Bundan yoksun olana da Mecnun (deli) denir.

    Büluğ

    Belli bir çağa yetişmek ve belli birtakım vasıflara sahib olmak demektir. Belli bir yaşta bulunan ve belli vasıflara sahib olan kimseye “bâliğ ve bâliğa” denir. Şöyle ki: Uykuda gördüğü bir rüyadan dolayı üzerine gusletmek gereken (ihtilâm olan) bir erkek bâliğdir. Evlendiği takdirde çocuk yapabilecek genç bir erkek de baliğdir.

    Baliğ veya baliğa olma yaşının başlangıcı, erkek çocuklar için tam on iki, kız çocuklar için de tam dokuz yaştır. Bu yaşların sonu da her ikisinde tam on beş yaştır.

    Böyle on beş yaşını bitirmiş olduğu halde, kendisine ihtilâm ve gebelik gibi büluğ eseri belirmeyen kimse, hükmen baliğ sayılır.

    Hüküm

    Karar, bir şeyin sonucu olma, bir sonucu gerektirme, etki, emretme manalarında kullanılır. Din deyiminde ise, bir şeyin üzerine düşen eser demektir. Yükümlülerin (mükelleflerin) işleri ile ilgili olan dine ait hükümlerden her birine “Şer´î hüküm, çoğuluna da Ahkâm-ı Şer´iye (Şer´î hükümler) denilir.

    Örnek: Zekât farzdır, hırsızlık haramdır, denilmesi birer Şer´î hükümdür.

    Ef´al-i Mükellefin

    Mükellef insanların yaptıkları işlerdir ki, farz, vacib, sünnet, müstahab, helal, mübah, mekruh, haram, sahih, fasid, batıl gibi kısımlara ayrılır.

    Farz

    Yapılması din yönünden kesin şekilde gerekli olan herhangi bir görevdir. Farz, kat´î ve zannî diye ikiye ayrıldığı gibi, farz-ı ayın ve farz-ı kifaye olarak da kısımlara ayrılır.

    Farz-ı Kat´î (Kesin farz)

    Kesin olarak şer´î bir delil ya Kur´anın açık bir âyeti yahut peygamberimizin sağlam bir hadisi ile yapılması emredilen ve istenen görevdir. Namaz ve zekât gibi…

    Farz-ı Zannî

    Müçtehidlerce kesin sayılan delile yakın bir derecede kuvvetli görülen ve böylece zannî bir delil ile sabit olan görevdir. Amel bakımından kesin farz kuvvetinde bulunur. Buna Farz-ı Amelî (amel bakımından farz) da denir. Aynı zamanda böyle bir farza, delilinin zannî olmasından dolayı “Vacib” adı da verilir. Buna göre farz-ı amelî, farz kısımlarının zayıfı, vacib kısımlarının da kuvvetlisi bulunmuş olur. Nitekim abdest almakta başa mutlak olarak meshetmek kesin bir farzdır. Fakat başın dörtte biri kadarını meshetmek ise, amelî bir farzdır.

    Farz-ı Ayn

    Yükümlü (mükellef) olan herkesin yapmak zorunda olduğu farzdır. Beş vakitte kılınan namazlar gibi…

    Farz-ı Kifaye

    Yükümlülerden bazılarının yapmaları ile diğerlerinden düşen ibadetlerdir. Cenaze namazı gibi…

    Farzların yapılmasında büyük sevablar vardır. Özürsüz olarak yapılmamaları da, Allah´ın azabını gerektirir. Kifaye olan farzı, müslümanların bir kısmı yapmadığı takdirde, bundan haberi olan ve bunu yapmaya gücü yeten bütün müslümanlar Allah katında sorumlu olup günah işlemiş bulunurlar.

    Kesin olan farzı inkâr etmek küfür olur. Amelî olan bir farzı inkâr bid´attır, günahı gerektirir. Bütün bunlar farzların hükmüdür. Farzın çoğulu feraizdir.

    Vacib

    Dinimizde yapılması kesinlik derecesinde bir delil ile sabit olmayan ve yine kuvvetli bir delil ile sabit görülen şeydir. Vitir ve bayram namazları gibi… Vaciblerin yapılmasında sevab vardır. Terk edilmeleri de azabı gerektirir. Vacibin inkâr edilmesi bid´attır ve günahtır. Bunlar, vaciblerin hükmüdür. “Vecibe” sözü, bazan farz yerinde ve bazan da vacib yerinde kullanılır. Çoğulu Vecaib´dir.

    Sünnet

    Resulü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin farz olmayarak yaptığı işlerdir. Müekked sünnet ve gayr-i müekked sünnet kısımlarına ayrılır. Sünnet-i şerifin bir manası da kitabın başlangıç bölümünde geçmişti. Sünnetin çoğulu “Sünen” dir.

    Sünnet-i Müekkede (Müekked, kuvvetli sünnet)

    Peygamber Efendimizin devam edip de pek az yapmadıkları ibadetlerdir. Sabah, öğle ve akşam namazlarının sünnetleri gibi…

    İslâm dininde önemle benimsenen ezan, ikamet ve cemaate devam gibi sünnetlere “Sünen-i Hüda” denir. Bunlar da birer müekked sünnettir.

    Gayr-i Müekked Sünnet

    Peygamber Efendimizin ibadet maksadı ile bazan yapmış oldukları şeylerdir: Yatsı ve İkindi namazlarının ilk sünnetleri gibi…

    Peygamber Efendimizin yiyip içmeleri, giyinip kuşanmaları, oturup kalkmaları gibi, kendi öz hallerine ait işlere de, “Sünen-i Zevaid” adı verilmiştir. Bunlar da birer gayr-i müekked sünnet demektir.

    Müekked sünnetlerle “Sünnet-i Hüda” adı verilen sünnetlerin yapılmaşında sevab vardır. Kasden terk edilmelerinde azab yoksa da, ayıplama vardır. Gayr-i müekked ile “Zevaid” sünnetlerin yapılması çok güzeldir. Sevgili peygamberimize uymanın bir nişanı olduğundan, bunları yapmak sevaba ve Peygamberimizin şefaatına kavuşmaya bir yoldur. Bunların yapılmaması azarlanmayı gerektirmez. İşte bunlar sünnetlerin hükümleridir.

    Ashab-ı Kiram´ın hal ve tutumlarına, onların izledikleri zühd ve takva yollarına da, biz Hanefilerce sünnet denir.

    Müstahab

    Lûgat manası, sevilmiş şey demektir. Din deyiminde, Peygamber Efendimizin bazan yaptıkları ve bazan da terk ettikleri ibadettir. Kuşluk namazı gibi. Bu bir nevi müekked olmayan Sünnettir.

    Peygamber Efendimiz, müstahab denilen bazı şeyleri sevmiş ve benimsemiştir. İlk devrin değerli müminleri de bunları seve seve yapmışlar ve bunların yapılmasını din kardeşlerine öğütlemişlerdir.

    Müstahab olan şeylere, “mendub, fazilet, nafile, tatavvu, edeb” adı da verilir. Şöyle ki: Müstahab olan şeye, sevabı çok olup yapılması istendiğinden ötürü mendub ve fazilet denilir. Farz ve vacib üzerine ilâve olarak yapıldığı için de ona “Nafile” denilir. Kesin bir emre dayanmaksızın sadece bir sevab isteği ile yapıldığı için ona “Tatavvu” adı verilir. Güzel ve övgüye değer bir iş olduğu için de ona “Edeb” denmiştir. Bunun çoğulu Adâb´dır. Edeb üzerinde bilgi için bu eserin ahlâk bölümüne müracaat edilsin.

    Müstahab olan şeyin yapılmasında sevab vardır. Terk edilmesinde azarlama ve ayıplama olmadığı gibi, tenzih yolu ile de kerahet yoktur. Bunlar da, müstahabların hükümleridir.

    Şafiî ve Hanbeli Mezheblerinin fıkıh alimlerine göre sünnetler, müstahablar ve mendublar birdir. Herhangi bir sünnete müstahab yahut mendub da denir.

    Helal

    Dinde caiz görülen herhangi bir şeydir. Yapılmasından ve kullanılmasından dolayı ayıplama gerekmez. Helalın her çeşit lekeden arınmış olan saf ve tertemiz kısmına “Tîb ve Tayyib” denir.

    Mubah

    Yapılması ve yapılmaması dinde caiz görülen şeydir. Ne yapılmasında, ne de yapılmamasında günah vardır. Helal olan bir yemeği yahut meyveyi yeyip yememek gibi…

    Mekruh

    Lûgat´ta sevilmeyen ve hoş görülmeyen şey demektir. Din deyiminde, yasaklığı sabit olmakla beraber, ona aykırı olarak da bir delil veya işaret görülen şeydir. Yapılması doğru olmayıp yapılmaması iyi olan bir iştir.

    Kerahet

    Bir şeyi fena görmek, ona razı olmamak demektir. Kerahet iki kısma ayrılır: Kerahat-ı Tahrimiyye ki, harama yakın olan mekruhtur. Kerahat-ı Tenzihiyye ki, helala yakın olan kerahettir. Bu târif İmam-ı Azam ve İmam Ebû Yusuf´a göredir. İmam Muhammed´e göre, tahrimen mekruh olan bir şey, haramdan sayılır. Haram gibi âhiret azabını gerektirir. Tenzihen mekruh olan bir şey ise, ittifakla helala yakındır. Böyle bir kerahetin yapılması azabı gerektirmez. Ancak yapılmaması sevab kazandırır.

    Fıkıh kitablarında bir kayda bağlanmaksızın mutlak olarak “Kerahet´´ sözü anılınca, bundan genellikle tahrimen kerahet kasdedilir. İleride görülecektir.

    Haram

    Bir şeyin yapılması, kullanılması, yiyilip içilmesinin İslâm dininde kesin bir delille yasaklanmış olmasıdır. Bu da “Haram liaynihi ve Haram ligayrihi” kısımlarına ayrılır.

    Liaynihi Haram

    Aslı itibariyle herkes için haram olan şeydir. Şarab, akan kan ve lâşe gibi…

    Ligayrihi Haram

    Aslında helal olup başkasının hakkından dolayı haram olan şeydir. Şeriat çerçevesinde sahibinin izni olmadıkça o şeyden başkaları faydalanamaz. Başkasına ait kıymetli bir malı veya yemeği izinsiz almak gibi…

    Haram olan şeylere “Muharremat” denir. Haramın yapılmamasından sevab kazanılır. Yapılması ise azabı gerektirir. Haram olduğu ittifakla kesin şekilde sabit olan bir şeyi helal saymak, insanı imandan çıkarır.

    Sahih

    Rükün ve şartlarını toplayan herhangi bir ibadet veya işlemdir. Farz ve vaciblerini gözeterek kılınan bir namazın sahih olması gibi…

    Caiz

    Dince yapılması yasak sayılmayan şey demektir. Bazan sahih yerinde, bazan da mübah yerinde kullanılır. Bazı işlemler dünya ahkâmı bakımından sahih olduğu halde, âhiret ahkâmı bakımından caiz olmaz. Cuma namazını kılmakla yükümlü olan bir kimsenin cuma ezanı okunurken yaptığı alışveriş muamelesi gibi. Böyle bir muamele sahihtir ve geçerlidir. Fakat manevî sorumluluğu gerektirdiği için caiz değildir.

    Fasid

    Kendi başına sahih ve meşru iken, gayri meşru bir şeye yakınlığı sebebiyle meşru olmaktan çıkan şeydir. İbadet konusunda fasid ile batıl aynı hükümdedir.

    Meşru olan bir işi bozan, hükümsüz kılan şeye de “Müfsid” denir. Kasden yapılması azaba sebeb ise de, yanılarak yapılması azabı gerektirmez. Namaz içinde gülmek gibi. Gülmek, aslında sahih olan namazı bozar.

    Batıl

    Rükünlerini veya şartlarını büsbütün veya kısmen kendisinde toplamayan herhangi bir ibadet ve muameledir. Bir özür bulunmaksızın abdestsiz kılınan namaz gibi.

    Taharet

    Lûgat manası temizlik ve nezafet demektir. Din deyiminde taharet, pislik ve necasetten arınmış olmak veya hades (abdestsizlik) denilen şer´i bir engelin kalkması halidir. Temiz olan şeye tahir, temizleyici şeye de “Tahûr veya Mutahhir” denir. Temizleme işine de, “Tathir” denir. Taharetler, Kübra (büyük) ve Suğra (küçük) diye ikiye aynlır.

    Taharet-i Suğra (Küçük Temizlik)

    Abdestsizlik denilen hali gidermek için yapılan temizliktir. Abdest almak gibi.

    Taharet-i Kübra (Büyük Temizlik)

    Cünüblük ile hayız ve nifas denilen hallerden çıkmak için yapılan yıkanmadır ki, ağıza ve burna su vermek şartı ile bütün vücud yıkanır. Buna “gusül, iğtisal, boy abdesti”de denilir.

    Hades

    Bazı ibadetlerin yapılmasına şer´an engel olan ve hükmen necaset sayılan bir haldir. Hades-i asgar (küçük hades) ve hades-i ekber (büyük hades) kısımlarına ayrılır.

    Hades-i asgar (Küçük Hades)

    Yalnız abdest (taharet-i suğra) ile giderilen haldir. İdrar yapmak, vücudun herhangi bir yerinden kan çıkmak sebebiyle gelen abdestsizlik hali gibi…

    Hades-i ekber (Büyük Hades)

    Ağız ve burun dahil bütün vücudun yıkanması (Büyük Temizlik) ile giderilen taharetsizlik halidir. Bu hal da cünüblükten, hayız ve nifas denilen hallerden meydana gelir. Bunların ayrıntılı olarak açıklamaları ileride gelecektir.

    Habes

    Maddeten temiz ve pak olmayan herhangi bir şeydir. Buna “necis, gerçek necaset, pislik” de denir. Şöyle ki: Aslen veya geçici olarak temiz bulunmayan bir şeye necis ve necaset denir. Bunun çoğulu “Encas”dır. Örnek: Sidik aslen necis olduğu gibi, bulaştığı bir elbise de necis, pis ve murdardır.

    Aslen murdar olan şeye “Neces”de denir.

    Hakîkî necasetler, namazda bağışlanan miktarlarına göre, “Necaset-i hafife “ve” Necaset-i galiza, mugallaze” kısımlarına ayrıldığı gibi, akıcı olup olmamaları bakımından da, “mayi” ve “camid” kısımlarına ve görülüp görülmemeleri bakımından da “necaset-i mer´iyye” ve “necaset-i gayr-i mer´iyye” kısımlarına ayrılır.

    Necaset-i Hafife (Hafif Pislik)

    Pis olduğu konusunda şer´î delil olmakla beraber aksine bir görüş de bulunan şeydir. Bu tür necasetler bir delile göre murdar görülmekte ise de, diğer bir delile göre murdar sayılmazlar. Eti yenen hayvanların sidikleri gibi…

    Necaset-i Galize (Ağır Pislik)

    Pisliği hakkında şer´i bir delil olup aksine başka bir delil bulunmayan şeydir. İnsan ve hayvan tersleri gibi…

    Necaset-i Mer´iyye (Görünür Pislik)

    Yoğunluğu olan veya kuruduktan sonra görülebilen herhangi pis bir maddedir. Akan kanlar gibi…

    Necaset-i Gayr-i Mer´iyye (Görünmeyen Pislik)

    Donup kalmayan veya bulaştığı yerde kuruduktan sonra görülmeyen herhangi pis bir maddedir. Sidik gibi.

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email
    admin

    Related Posts

    İtikat Kitabı

    İman ve İslam´ın Niteliği

    Peygamberlere İman

    Leave A Reply Cancel Reply

    • Son Eklenenler
    • Çok Okunanlar
    20 Mart 2017

    Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç

    4 Haziran 2016

    Ramazan Risalesi

    16 Mayıs 2016

    Tasavvuf Risalesi – Bediüzzaman

    20 Nisan 2016

    Bir Bilgi Kaynağı Olarak Tasavvufta Keşfin Değeri

    18 Nisan 2016

    Şer’i Delil Karşısında Keşf ve İlham İddiası Geçersizdir

    20 Mart 2017

    Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç

    7 Temmuz 2015

    Şeyh İzzeddin Hazretlerinin Vasiyetleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh İzzeddin Hazretlerinin Hayatı ve Yolunun Özellikleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh Alaaddin Hazretlerinin Dilinden Şeyh Ahmed Haznevi Hazretleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh Hazretin Sözlerinden Seçmeler

    • İslam Kültürü
    17 Kasım 2015

    Abid-Arif

    17 Kasım 2015

    Adak

    17 Kasım 2015

    Adet-i İlahiyye-İstidrac-Mucize

    17 Kasım 2015

    Ağlamak

    17 Kasım 2015

    Ahiret Yolculuğu

    • Haznevi Ekolü
    9 Temmuz 2015

    Allah İsmi Celili İle Zikretmek

    9 Temmuz 2015

    İnşirah Suresi ve Manevi Hayatımız

    9 Temmuz 2015

    Kuran-ı Kerim´de Zikir ve Tasavvuf Yolu

    9 Temmuz 2015

    Vesile Takva Cihad ve Tasavvuf

    8 Temmuz 2015

    Haznevi Mürşidlerine Genel Bir Bakış

    • Şeyh Muhammed Muta
    18 Şubat 2016

    Gerçek Muhabbet

    18 Şubat 2016

    Sünnetin Önemi ve İttiba

    17 Şubat 2016

    12 Rebiülevvel

    15 Şubat 2016

    Allah (c.c.) ve Rasulünü (sav.) Yüceltmenin Hakikatı

    15 Şubat 2016

    Müminlerin Hangisi Daha Akıllıdır ?

    Latest Reviews
    Etiket Bulutu
    abdest ahiret Allah bayram namazı cemaat cuma duası cuma namazı dua edep ehli sünnet ezan fitre gece namazı hac haram hatim hayrı istemek haznevi hilal imam iman irfan islam itikaf kuran musibet namaz niyaz orucun önemi oruç pişmanlık ramazan ramazana veda ramazan ayının büyüklüğü sadaka secde tasavvuf teravih tevbe teyemmüm tövbe umre yakarış yalvarış zekat
    Recent tabs widget still need to be configured! Add tabs, add a title, and select type for each tab in widgets area.
    © 2015 Haznevi.net

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.