Kıyamet Gününden Önce Görülecek Olan Duman:
Kıyamet Yaklaştıkça Ölümler Çoğalacaktır:
Kıyametten Önce Şiddetli Bir Yağmur Yağacaktır:
Henüz Meydana Gelmemiş Bazı Olaylar Vuku Bulmadıkça Kıyamet Kopmayacaktır
Kıyamet Alâmetlerinden Biri De, İnsanların Yüksek Binalar Yapma Yarışına Girmelidir
İlmin Azalması, Cehaletin Çoğalıp Yayılması Kıyamet Alâmetlerindendir:
Arap Diyarında Mal, Servet Ve Altının Fazla Derecede Artması Da Kıyamet Alâmetlerindendir:
Kıyamet Kopmadan Bazı Arapların İslâmdan Geri Döneceklerine Hz. Peygamberin İşaret Buyurması:
Ahlâksız Ve Dinsiz Kimselerin En Fazla Dünyalığa Sahib Olmaları, Kıyamet Alâmetlerindendir:
İşlerin Ehil Olmayan Kimselere Verilmesi Kıyamet Alâmetlerindendir:
Kıyamet Alâmetlerinden Biri De Emanetin Zayi Olmasıdır:
Kıyametten Önce Vaktin Bereketsiz Kılınacağına Hz. Peygamberin İşaret Buyurması:
Değersiz Kimselerin Söz Sahibi Olmaları Kıyamet Alâmetlerindendir:
Âhir Zamandaki İnsanların Evsafı:
Anlatımın Bir Çeşidi Büyü Gibidir:
Kıyamet Ancak Şerli İnsanların Üzerine Kopacaktır:
Kıyametten Az Önce İnsanın Adamlığı Heder Olacaktır:
Tevhid Ehli Kimsenin Üzerine Kıyamet Kopmayacaktır:
Kıyamet Ancak Kötülüğe Karşı Çıkmayan Ve İyiliği Emretmeyen Kimselerin Üzerine Kopacaktır:
İnsanların En Şerlileri Kıyamet Koptuğunda Hayatta Bulunacak Olanlardır:
Kıyametin Yaklaşması
Geçmiş Zamana Oranla Kıyametin Vakti Yaklaşmıştır:
Kendi Zamanında Hayatta Bulunanlardan Hiç Birinin Yüz Sene Sonra Yeryüzünde Kalmayacağına Hz. Peygamberin İşaret Buyurmuş Olması:
Kıyametin Kopması Artık Yakındır:
Kıyametin Ansızın Ama Mutlaka Gelmesinin Yakın Olduğu.
Kıyamet Alâmetlerinden Bazıları1
Dünyanın Gitmeye, Ahiretin De Gelmeye Yüz Tutmuş Olması
Kıyametin Gelişi An Meselesidir:
Sûr Hadisi
Kıyamet Sahnesinin Veya Bir Bölümünün Tasviri:
Sûr Üflemeleri
Ölümünden Sonra Çürüyen Bedenden Geride Sadece Kuyruk Sokumu Kemiği Kalır:
Kıyamet Gününün Bazı Korkulu Halleri:
Ahir Zamanda İnsanları Önüne Katıp Mahşere Sevk Edecek Olan Ateş:
İnsanlar Kıyamet Gününde Üç Sınıf Hafinde Haşredilecektir:
İnsanlar Kıyamet Gününde Yalınayak, Çıplak Ve Sünnetsiz Olarak Hasredilirler:
Fasıl:
Fasıl:
Fasıl:
Diriliş Üflemesi:
Dirilişle İlgili Hadisler
Cesedlerîn Kabirlerinde Diriltilip Çıkarılmaları İçin Sûr´a Liflenecek Olan Kıyamet Günü, Bir Cuma Günüdür:
Kıyametin Kopma Vakti:
Toprak, Peygamberlerin Cesedlerini Çürütmez:
Kıyamet Gününde İlk Olarak Hz. Peygamberin Mezarı Açılacak Ve İlk Olarak O, Mezardan Çıkacaktır:
Kıyamet Gününde Dirilip Mezardan İlk Çıkacak Olan Kişi, RasÛlullah (s.a.v.)´dir:
İnsanların Yalınayak, Çıplak Ye Sünnetsiz Olarak Dirilip Haşredilecekleri Ve,O Günde İlk Olarak Kime Elbise Giydirîleceği:
Kıyamet Günü Kendisine İlk Elbise Giydirilecek Kimse İbrahim Halilullah Aleyhisselâmdır:
Kıyamet Gününde İnsan, Hayır Veya Şer Kendi Amel Elbisesi İçinde Dirilecektir:
Kıyametin Korkulu Hallerini Tasvir Eden Bazı Ayet-i Kerimeler:
Kıyametin Korkulu Hallerini Ve O Günde Vukubulacak Bazı Büyük Olayları Anlatan Ayet Ve Hadisler:
Kıyamet Gününde Allah´ın Gölgesiyle Gölgelenecek Olanların Bazıları:
Kıyamet Gününde Allah´ın Gölgesinin Altına Herkesten Önce Gidecek Olanlar:
Hz. Peygamberin Müminlere Büyük Müjdesi:
Büyüklük Taslayanlara Kıyamet Gününde Verilecek Bazı Cezalar:
Fasıl:
Kıyamet Gününün Uzunluğu Ve Bu Hususta Nakledilen Âyet Ve Hadisler:
O Kadar Şiddetli Ve Uzun Olmasına Rağmen Kıyamet Günü, Mümin İçin Farz Bir Namazı Kılmaktan Daha Hafif Olacaktır:
Zekât Vermeyenler İçin Hazırlanmış Azâbların Bazısı:
Kıyamet Günü Âsiler İçin Zor Ve Uzun, Takva Ehli Kimseler İçinse Kolay Ve Kısadır:
Peygamberlerden Sadece Rasûlullah (s.a.v.)´e Verilen Makam-ı Mahmud (Övülecek Makam):
Makam-ı Mahmud, Şefaat Makamıdır:
Allah´ın Hiç Bir Peygamberine Verilmemiş Beş Şey, Rasûlullah (s.a.v.)´e Verilmiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) Kıyamet Gününde Âdem Oğullarının Efendisidir:
Rasûlullah (s.a.v.) Kıyamet Gününde Bütün Peygamberlerin İmamıdır:
İnsanlardan Dilenmek, Kıyamet Gününde Dilencinin Yüzündeki Etin Düşmesine Neden Olur:
Hz. Muhammed´ın Havuzu Hakkında Nakledilen Hadisler
Sahabe-İ Kirâm´dan Bazıları Kıyamet Gününde Bu Havuzun Var Olacağını Tasdik Etmiş Ve İman Edip Bu Hususta Hadis Rivayet Etmişlerdir:
Kevser, Cennette Rasûlullah (s.a.v.)´e Verilecek Olan Bir Nehirdir:
Ömer b. Abdülaziz´in Allah´tan Korkan Biri Olduğunu Gösteren Görünümler:
Kıyamet Gününde Hz. Peygamber, Ümmeti İçin Havuzun Basma İlk Gelen Kimse Olacaktır:
Kıyamet Gününde Hz. Peygamber, Ümmetinin Çokluğuyla Övünecektir. Kendisinden Sonra Birbirlerini Öldüren Kâfirler Olarak İslâm´dan Geri Dönmemelerini Tavsiye Buyurmuştur:
Rasûlullah (s.a.v.)´e Kasten Yalan İsnad Edenin Cezası Cehennemdir:
Fasıl
Kıyamet Gününde Her Peygamberin Bir Havuzu Olacak Ve Havuzundan Su İçenlerin Sayısı Fazla Olan, Diğerlerine Karşı Bununla Övünecektir:
Hz. Peygamberin Sünnetinden Yüz Çeviren Kimseleri, Melekler Kıyamet Gününde Havuzdan Geri Çevireceklerdir:
Hz. Peygamberin, Ümmetinin Dünyayı Kazanmak Amacıyla Birbirleriyle Yarışacak Olmalarından Korkması:
Kıyamet Gününde Havuz Başına İlk Gelecek Olan, Dünyada Susuzlara Su Veren Kimse Olacaktır:
Kevser Havuzundan İçen Artık Hiç Susamaz Ve Yüzü De Kararmaz:
Kevser Havuzunun Varlığını İnkâr Edenlere Allah Oradan Su İçirmesin:
Kıyamet Gününde Hz. Peygamberin Ümmeti Diğer Peygamberlerinkinden Daha Kalabalık Olacaktır:
Hz. Peygamberin Kabri İle Minberinin Arası Cennet Bahçelerinden Bir Bahçedir:
Kıyamet Gününde Her Peygamberin Bir Havuzu Olacaktır. Peygamberimizinki, Diğerlerininkinden Daha Büyük Ve Su İçenleri De Daha Fazla Olacaktır:
Allah´ın Velileri, Allah´ın Peygamberlerinin Havuzlarından Su İçmeye Geleceklerdir
Fasıl
Hz. Peygamberin Gidilip Su İçilecek Olan Havuzu, Cehennem Üzerine Kurulan Köprünün Berisindedir. Bunun Aksini İfade Eden Hadisler Zayıf Ya Reddedilmiş Ya Da Tevil Edilmiştir:
Fasıl:
Alimler, Hz. Peygamberin Havuzunun Mizan´dan Önde Olduğunun Daha Doğru Bir Görüş Olacağını Söylemişlerdir:
Hz. Peygamberin, Kevser Havuzunun Enini Ve Boyunu Değişik Muhataplara Değişik Şehirlerin Adlarını Vererek Bu Şehirler Arasındaki Mesafelerle Kıyaslayarak Belirlemesi:
Noksanlıklardan Münezzeh Olan Yüce Rabbin, Kıyamet Gününde Davaları Halletmek Üzere Mahşere Gelmesi:
Yüce Rabbin Peygamberler Ve Diğerleri İle Konuşması:
Kıyamet Gününde Muhammed Ümmeti Diğer Ümmetlere Şâhidlik Yapacaklardır:
Noksanlıklardan Münezzeh Olan Yüce Allah´ın Kıyamet Gününde Âdem (a.s.) İle Konuşması:
Kıyamet Gününde İlk Çağırılacak Olan, Âdem (a.s.)´dır:
Hz. Peygamber, Kendi Ümmetinin, Cennetliklerin Yarısını Teşkiledeceğini Ümid Ederdi:
Noksanlıklardan Münezzeh Olan Yüce Allah´ın Nuh Peygamberle Konuşması Ve Risaleti Ümmetine Tebliğ Edip Etmediğini Sorması:
Kıyamet Gününde Muhammed Ümmetinin Diğer Bütün Ümmetlere Şâhidlik Yapacak Olması, Bu Ümmetin Adil Ve Şerefli Olduğunun İspatıdır:
Kıyamet Gününde İbrahim (a.s.)´in, Şahidlerin Başında Hesap Yerine Gelmesi:
Kıyamet Gününde Yüce Rabbin İsa (a.s.) İle Konuşması:
Kıyamet Gününde Hz. Peygamberin Allah Katındaki Makamı Herkesinkinden Yüksek Olacaktır:
Yüce Rabbin Hesap Gününde Alimlerle Konuşması Hesap Gününde Alimlere İkramda Bulunması:
Aziz Ve Celil Olan Allah´ın Müminlere İlk Nutku:
Fasıl
Allah´ın Ahdine Ve Emanetine Hıyanet Eden Kimsenin Ahirette Payı Yoktur:
Terazinin Kurulması, Allah´ın Hesap Sorması, Cennet Ve Cehenem..
Cehennemden Bir Göz Çıkacak, Mahşerde Duran İnsanlara Bakacaktır:
Cehennemden Bir Boyun Çıkacak; Zorba, Putperest, Haksız Yere Adam Öldüren Herkesi Cehenneme Atacaktır:
Amel Terazisi:
Muhakeme Ve Hesaptan Sonra Amellerin Tartılması:
Terazinin İki Maddi Kefesi Olacak Ve Hiç Bir Şey Besmeleden Daha Ağır Basmayacaktır:
Kıyamet Gününde Kişi, Kendi Ameliyle Birlikte Aynı Terazide Tartılacak Mı .
Kıyamet Gününde Kelime-i Şehadetin Konulacağı Kefe, Günahların Konulacağı Kefe Karşısında Daha Ağır Basacaktır:
Güzel Ahlâk, Kıyamet Gününde Kulun Terazisine Konulacak En Ağır Şeydir:
Fasıl
Âlimlerin Kıyamet Gününde Kurulacak Olan Teraziyle İlgili Açıklamaları:
Terazi, Kıyamet Gününde Herkes İçin Söz Konusu Değildir:
Fasıl:
Kulların Allah´a Arz Edilmeleri, Amel Sayfalarının Uçuşması, Yüce Rabbin Kullarını Hesaba Çekmesi:
Hesaba Çekilen Mahvolur:
Fasıl:
Fasıl:
Fasıl
Kıyamet Gününde İlk Olarak Kan Davaları Karara Bağlanacaktır:
Kıyamet Gününde İlk Olarak Muhammed Ümmetinin Hesabı Görülecektir:
Kıyamet Gününde İnsanların Önce Hangi Davalarına Bakılacak, Kim Zorlu Hesaba Çekilecek Ve Kimin Hesabı Kolay Çekecek
Bir Arazi Parçasını Haksız Yere Ele Geçiren Kişi, Kıyamet Gününde O Arazi Parçası Yedi Kat Yerin Dibinde Onun Boynuna Dolandırılacaktır:
Resim Ve Heykel Yapanlar, Kıyamet Gününde Azâblandırılacaklardır:
Kıyamet Gününde Kula Beş Şey Sorulmadan Mahşer Yerinden Adım Atmasına İzin Verilmez:
Kıyamet Gününde Yer, Haberlerini Nasıl Anlatacak .
Kıyamet Gününde İnsanın Hesaba Çekileceği İlk Konu Namazdır. Bu Hesabı Düzgün Çıkarsa Diğer Bütün Amellerinin Hesabı Düzelir. Aksi Takdirde Bütün Hesabı Bozulur:
Kıyamet Gününde Zalimlerle Ödeşilecektir:
Allah´a Ortak Koşma Suçu Bağışlanmaz; Kullara Yapılan Haksızlıklarda Mutlaka Kıyamet Gününde Ödettirilir:
Kıyamet Gününde Kula Nimetlerin Hesabı Mutlaka Sorulacaktır:
Allah, Haksızlığatuğrayan Kuluna Cennetin Köşk Ve Nimetlerini Göstererek Onu, Kendisine Haksızlık Etmiş Olan Kimseyle Barıştırır:
Esma Binti Ebibekr´in Rivayeti:
Aziz Ve Celil Olan Allah, Emzirenin Çocuğuna Merhamet Edişine Nispetle Kendi Kullarına Daha Çok Merhamet Eder:
Bu Ümmetten, Hesap Vermeksizin Cennete Girecek Olanlar:
Kulların Hesap Yerinden Ayrılıp Kendilerine Tahsis Edilen Yerlerine Gitmeleri. Bir Kısmı Cennete, Bir Kısmı Da Cehenneme
Cennetliklerin Cennete En Son Girecek Olanı:
Sırat Köprüsünden Bahseden Diğer Âyet-i Kerime Ve Hadis-i Şerifler:
Kıyamet Gününden Önce Görülecek Olan Duman:
Yüce Allah buyurdu ki: “Ey Muhammed! Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle. Bu, can yakan bir azâb-dır. İnsanlar: “Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır. Doğrusu artık biz inananlarız” derler. Nerde onlarda öğüt almak Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve ondan yüz çevirmişler, “Belletilmiş bir deli” demişlerdi. Biz sizden azabı az bir sûre için kaldıracağız. Siz yine de eski inkarcılığınıza döneceksiniz. Onları çarptıkça çarpacağımız gün öcümüzü şüphesiz alırız.” (Duhân, 44/10-16)
Tefsirimizde (İbn Kesir Tefsirinde) Duhân suresinin tefsirini yaparken bu ayetleri, okuyucuyu ikna´ edecek derecede açıklamıştık.
Buharı, İbn Mes´ud´un bu ayetleri şöyle tefsir ettiğini nakletmiştir: Ra-sûlullah (s.a.v.)´ın kendilerine beddua etmesi nedeniyle Kureyşliler maruz kaldıkları kıtlıkta şiddetli derecede açlık çekmekteydiler. Öyle ki onlardan biri, çektiği açlığın şiddetinden dolayı kendisiye gök arasında bir duman görüyordu. [1]
Bu tefsir cidden gariptir. İbn Mes´ud dışında herhangi bir sahabinin bu ayetler böyle tefsir etmiş olduğuna ilişkin bir nakil yoktur.
Müteahhirin âlimlerden bazıları Ebû Şüreyha Huzeyfe b. Üseyd´in rivayet ettiği hadisle çeliştiği için bu tefsiri reddetmeye çabalamışlardır. Mezkûr hadis şudur;
“Sizler on alâmeti görmedikçe kıyamet kopmayacaktır…” Rasûllah (s.a.v.) böyle buyururken, Deccal´dan, dumandan ve Dabbetü´l-arz´dan da söz etmişti (Bunları da o alâmetler arasında saymıştı.) [2]
Ebû Hüreyre´nin rivayet ettiği bir hadis de Rasulullah (s.a.v.) “Altı şey meydana çıkmadan salih amel işlemekte acele edin” buyurmuş ve o altı şey arasında Deccal´ı, dumanı ve Dabbetü´l-Arz´ı da saymıştı.
Yukarıda nakledilen her iki hadiste Sahih-i Müslim de merfu olarak rivayet edilmiştir. Merfu hadis, mevkuf olan her hadise nispetle kabule daha çok şayandır.
Kur´ân âyetlerinin açık anlamı, insanları bürüyen bir dumanın gökte meydana geleceğini göstermektedir. Bu, muhakkak surette meydana gelecek genel bir vakıadır. Yoksa İbn Mes´ud´un dediği gibi şiddetli açlıktan dolayı Kureyşin gözünde hayalen görülecek bir şey değildir. Nitekim Yüce Allah buyurmuş ki:
“Ey Muhammed! Göğün insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle.” (Duhân, 44/10)
Yani o duman şiddetli açlık nedeniyle hayalen görülecek bir şey değil, aksine apaçık bir surette görülecek gerçek bir varlıktır.
“İnsanlar: “Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır. Doğrusu artık biz inananlarız.” derler.” [3]
Yani o zamanın insanları, Rablerine bu duayı yaparak, bu sıkıntıyı üzerlerinden kaldırmasını dilerler. Çünkü artık onlar imân etmiş olup kendilerine vaad edilen gaybi işlerin meydana gelmesini beklemeye koyulurlar. Oysa o aşamadan sonra görülecek olan şey, kıyamet günüdür. Allaha yönelerek kusurlarını telafi amacıyla tevbe etmelerinin de kabulü için o dumanın kaldırılmasını dilerler. Doğruyu en iyi bilen, elbetteki yüce Allah´tır.
Buharî… Ebü´d-Duhâ´dan rivayet etti ki; Mesruk şöyle demiştir: Bir ara Kinde´de adamın biri hadis naklediyor ve şöyle diyordu: “Kıyamet günü bir duman meydana gelecek, münafıkların gözlerini kör, kulaklarını da sağır edecektir. Mümin kişilerse nezleye yakalanır gibi olacaklardır.”
Adamın bu sözünden ürkerek İbn Mes´ud´a gittik ve bu sözleri kendisice aktardık. Yan gelip uzanmıştı. Öfkelenerek kalkıp oturdu ve şöyle dedi: Ey İnsanlar! Bir şey bilen kimse, bildiğini söylesin. Bilmeyense: “Allah da-na iyi bilir” desin. Kişinin bilmediği bir husus için, “Allah daha iyi bilir” dedesi de ilim sayılır. Doğrusu Yüce Allah, peygamberine şöyle buyurmuştur.
“Ey Muhammedi De ki:”Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden de değilim.” (Sâd, 38/86)
Kureyşliler İslama girmekten geri durmuşlardı. Bu yüzden Rasûlullah (s.a.v.): “Allahım! Yusuf´un yedi kıtlık senesi gibi bir yedi kıtlık senesiyle bunlara karşı bana yardım et” diyerek Kureyşlilere beddua etmiş, onlar da kıtlığa maruz kalmışlar, ölümle yüz yüze gelmiş, leş ve kemik yemek mecburiyetinde kalrrfışlardı. Öyle ki (şiddetli açlıktan ötürü) kişi, kendisiyle gök arasında bir duman görüyordu. Nihayet Ebû Süfyan ona gelip şöyle dedi: “Ey Muhammedi Sen, akrabalık bağlarını gözetmeyi başkalarına emredici olarak geldin ama kavmin ölümle yüz yüzedir. Bunlar için Allah´a duâ et.” Onun böyle demesi üzerine Resûlullah (s.a.v.) şu âyet-i kerimeleri okudu:
“Ey Muhammedi Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle. Bu, can yakan bir âzâbdır. İnsanlar: “Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır. Doğrusu artık biz inananlarız” derler.” (Duhân, 38/10-12)
Geldiğinde ahiretin azabını da mı üzerinizden kaldıracağız !
Cenab-ı Allah, üzerlerindeki dünya azabını kaldırdı. Ama sonra kâfirliklerine tekrar geri döndüler. Ayetle buna şöyle değiniliyor:
“Onları çarptıkça çarpacağımız gün öcümüzü şüphesiz alırız.” (Duhân. 44/16)
Cenab-ı Allah, Bedir savaşında onlardan öc almıştı. Azâb-ı ilâhi onların yakalarını bırakmayacaktı.
“Elif, Lâm, Mim. Rumlar en yakın bir yerde yenildiler. Onlar, bu yenilgilerinden sonra üç ilâ dokuz yıl arasında galib [4] geleceklerdir.” (Rûm, 30/1-4)
Kıyamet alametlerinden dördü görüldü.
Ayın ikiye bölünmesi, dumanın görülmesi, (Kureyşli kâfirlerin mağlubiyet görerek) yakalarına azabın yapışması ve Rumların galibiyetleri görüldü. Buharı bunu birçok rivayet yolu ve müteaddit lafızlarla nakletmiştir. O Kindeli kıssacının, “Ayette sözü edilen duman, kıyamet gününde görülecektir.” demesi güzel bir şey değildir. Zaten İbn Mes´ud da bu noktada onu eleştirmiş ve sözünü reddetmiştir. Ebû Şüreyh´dan, Ebû Hüreyre´den ve diğer sa-habîlerden rivayet edilen hadislerin de açıkça ifade ettikleri gibi; Dabbetü´l-arz, Deccal, Ye´cuc ve Me´cuc nasıl kıyametten önce görülecekler s e, aynı şekilde gökteki dumanda kıyametten önce görülecektir.
Kıyamet gününden önce çıkacak olan ateşe gelince, önceki sayfalar da geçen sahih hadiste de anlatıldığı gibi bu ateş, Aden şehrinin derinliklerinden çıkacak, insanları önüne katıp mahşer yerine sevkedecektir. Geceledikleri yerde onlarla birlikte geceleyecek, öğlen istirahati yaptıkları yerde onlarla birlikte istirahat edecek, onlardan geride kalanları da yiyecek (yakıp yok ede-cek)tir. [5]
Kıyamet Yaklaştıkça Ölümler Çoğalacaktır:
imam Ahmed b. Hanbel… Ebû Saîd el-Hudrf den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyametin kopma saati yaklaştığında ölümler çoğalacaktır. Öyleki adam, topluluğun yanına gelip, “Bugün sizden önce kimler öldü ” diye sorar, onlar da, “Falan, falan ve falanca öldü.” diye cevap verirler.” [6]
Kıyametten Önce Şiddetli Bir Yağmur Yağacaktır:
Müsned adlı eserinde Hafız Ebubekir el-Bezzar Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Evlerin ve çadırların kurtulamayıp mutlaka kendisinden etkileneceği (şiddetli) bir yağmuru gök yağdırmadıkça kıyamet kopmayacaktır.” [7]
İmam Ahmed Vİ. Hanbel… Abdullah´tan rivayet etti ki; Rasûlullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“(Kıyametle ilgili) alâmetler, bir ipe geçirilmiş boncuk taneleri gibidirler. İp koptu (artık) bu alâmetler birbirinin ardısıra geleceklerdir.” [8]
Henüz Meydana Gelmemiş Bazı Olaylar Vuku Bulmadıkça Kıyamet Kopmayacaktır
Önceki kısımlarda geçen hadislerde bu olayların bazısından bahsedilmişti. Şimdi de başka olaylardan, kıyamet alâmetlerinden, kıyametin yaklaştığını gösteren belirtilerden bahsedeceğiz. Yardımına baş vurulacak olan zât, yüce Allah´tır. [9]
Kıyamet Alâmetlerinden Biri De, İnsanların Yüksek Binalar Yapma Yarışına Girmelidir
Önceki sayfalarda da nakledildiği gibi Buharî… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar, yüksek binalar yaptırma yarışma girmedikçe kıyamet kopma-yacaktır. Davaları bir olan iki büyük İslâm ordusu büyük çapta bir muharebe yapmadıkça kıyamet kopmayacaktır. (Ulemânın azalıp yok olması nedeniyle) ilim alınmadıkça (yok edilmedikçe), zelzeleler çoğalmadıkça, zaman birbirine yaklaşmadıkça (geceyle gündüzün müddeti aynı olmadıkça), fitneler çoğalmadıkça, öldürme hadiseleri artmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Hepsi de yalancı olan ve kendilerinin Allah elçisi olduklarını iddia eden otuza yakın Deccal türemedikçe kıyamet kopmayac aktır. Kişi bir başkasının mezarının yanından geçerken ona “Senin yerinde keşke ben olaydım” demedikçe kıyamet kopmayacaktır. Güneş batı ufkundan doğmadıkça kıyamet kopma-yacaktır. Oradan doğduğunda ve insanlar onu bu halde gördüklerinde hepsi imân ederler. Ama daha önce inanmamış veya imâniyle bir iyilik kazanmamış kimseye imân edişinin fayda vermeyeceği bir zamanda imân ederler, (ki bunun onlara bir yararı olmaz.) Parasının (zekâtım) kimin kabul edeceği hususunun para sahibini endişelendireceği kadar aranızda para çoğalmadıkça da kıyamet kopmayacaktır.” [10]
Müslim de bir başka yoldan Ebû Hüreyre´den rivayet etmiştir.
Önceki sayfalarda geçen ve Ebû Hüreyre, Ebû Büreyre, Ebû Bekre ve diğerlerinden rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizler geniş yüzlü, basık burunlu, yüzleri deri üstüne deri kaplanmış kalkanları andıran ve keçe ayakkabı giyen Türklerle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır.” [11]
Türkler, Hz. İbrahim´in cariyesi Kantora´nın çocuklarıdırlar.” [12]
İlmin Azalması, Cehaletin Çoğalıp Yayılması Kıyamet Alâmetlerindendir:
Buharî ve Müslim´in sahihlerinde… Enes´ten rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İlmin ortadan kalkması, cehaletin etrafı kaplaması, zinanın yaygınlaşması, içki içilmesi, erkeklerin gidip (çok azalması) kadınların ortada kalması da kıyamet alâmetlerindendir. Öyleki elli kadına bir erkek bakacaktır.”[13]
Arap Diyarında Mal, Servet Ve Altının Fazla Derecede Artması Da Kıyamet Alâmetlerindendir:
Süfyân-ı Sevrî… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Arap diyarı bitkili ve çayırlı meralarla nehirlere dönüşmedikçe, Fırat´ın suları çekilip te alt kısmında altundan bir dağ çıkmadıkça ve sizler onun için birbirinizle savaşıpta her yüz kişiden doksan dokuz kişi öldürülüp bir kişi kurtulmadıkça gece ve gündüzler sona ermeyecektir.” [14]
Müslim de bunu bir başka kanalla Süheyl´den rivayet etmiştir. [15]
Kıyamet Kopmadan Bazı Arapların İslâmdan Geri Döneceklerine Hz. Peygamberin İşaret Buyurması:
Buharî… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Devs kabilesinin kadınlarının Zülhalase putu (nu tavaf ederek) çevresinde kuyrukları titremedikçe (yani tekrar putperestlğe dönmedikçe) kıyamet kopmayacaktır. Zülhalase, Devs kabilesinin cahiliyete devrindeki putudur.” [16]
Sahih-i Müslim´de… Hz. Aişe´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Lât ve Uzzâ´ya tapılmadıkça gece ve gündüzler sona ermeyecek (yani kıyamet kopmayacak)tır.”
Hadisi rivayet eden Hz. Aişe diyor ki: Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´e dedim ki: “Ey Allah´ın Rasûlu! Ben bu işin (yani puta tapma işinin) şu âyet nazil olduğunda artık sona ermş olduğunu sanıyordum:
“Putperestler istemese de, dinini bütün dinlerden üstün kılmak için, peygamberini, doğruluk rehberi Kur´ân ve gerçek dinle gönderen O´dur.” (Tevbe, 9/33)
^ Benim bu sözüme karşı Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Bunlardan Alan in dilediği işler olacak, sonra da Allah hoş bir rüzgar estirir. O rüzgâr sebebiyle her tarafta kalbinde hardal tanesi ağırlığınca imân bulunan herkes 0 ur, ama hayırsızlar hayatta kalır ve babalarının dinine dönerler.” [17]
Cüz´ el-Ensarî Hamid´den rivayet etti ki; Enes şöyle demiştir: Abdullah b. Selâm, Rasûlullah (s.a.v.)´e kıyamet alâmetlerinin ilki hangisidir, diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) de ona şu cevabı verdi:
“İnsanları doğudan batıya sevkedip götüren bir ateştir.” [18] Ebû Zür´a´nın Ebû Hüreyre´den rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) bir gün halk arasına girmişken bedevinin biri gelip ona imânın ne olduğunu sordu. (Bazı sorular daha sordu. Nihayet ona şu soruyu da sordu:)
— Ey Allah´ın Rasûlü, kıyamet ne zaman kopacak
— Kendisine sorulan, bunu sorandan daha iyi bilen biri değildir. Ama sana kıyametin bazı alâmetlerini anlatacağım: Cariye, kendi hanımefendisini doğurduğunda, yalınayakh, çıplak ve yoksul koyun çobanları insanlara reis olduklarında (kıyameti gözle). İşte bunlar, ancak Allah´ın bildiği beş bilinmeyen şeylerdendir.”
Rasûlullah (s.a.v.) böyle dedikten sonra şu âyet-i kerimeyi okudu: “Kıyamet saatini bilmek ancak Allah´a mahsustur. Yağmuru o indirir. Rahimlerde bulunanı o bilir. Kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir, her şeyden haberdardır.” (Lokman, 31/34)
Rasûlullah (s.a.v.)´e soru soran bedevi bundan sonra kalkıp gitti. Rasûlullah (s.a.v.), “Onu bana geri getirin” dedi, ama oradakiler o adamı bulamadılar. Bunun üzerine Allah Rasûlu buyurdu ki: “O Cibril´di. İnsanlara dinlerinin emirlerini Öğretmek İçin gelmişti.” [19]
Müslim bu konuda Hz. Ömer´den daha detaylı bir rivayette bulunmuştur. Yukarıdaki hadiste geçen “Cariye, kendi hanımfendi sini doğurduğunda” sözünün anlamı şudur: Ahir zamanda cariyeler saygı ve ihtişam belirten kelimelerle anılıp gösterilecek ve büyük adamlar, hür kadınları bırakıp cariyeleri yataklarına alacaklardır. Bu nedenle cariyeyle ilgili ifadeleri şu ifadeler takib etmiştir: “Yalınayakh, çıplak ve yoksulların yüksek binalar yaptırma yarışına girdiklerini gördüğün zaman…” Yani onlar insanların reisleri olurlar; malları çoğalır; itibarları uzak mesafelere ulaşır; yüksek binalar yaptırma yarışını kazanmaktan başka amaç ve himmetleri olmaz. [20]
Ahlâksız Ve Dinsiz Kimselerin En Fazla Dünyalığa Sahib Olmaları, Kıyamet Alâmetlerindendir:
Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
“Alçak oğlu alçak, dünyalıkta en fazla paya sahib olmadıkça kıyamet kopmayacaktir.” [21]
İşlerin Ehil Olmayan Kimselere Verilmesi Kıyamet Alâmetlerindendir:
Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “İş, ehli olmayan kimseye bırakıldığında kıyametin kopmasını bekle.” [22]
Bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur: “Her kabileye o kabilenin rezilleri baş olmadıkça kıyamet kopmayacaktir.” [23]
Bunu İslâmiyetin ilk zamanlarındaki fütuhatın çokluğu nedeniyle çok miktarda cariyenin ele geçirilmesi şeklinde izah edenlere göre bu, kıyametin yakın alametlerinden sayılmaz. Doğrusunu Allah bilir.
“E´-Ba´s ve´n-Nüşûr” adlı kitapta Hafız Ebubekir el-Beyhakî… Mübarek b. Fudale´den rivayet etti ki; Hasan şöyle demiştir: İlim tahsili için memleketimden çıkıp Kûfe´ye geldim. Orada Abdullah b. Mes´ud´la karşılaştım. Kendisine, “Ey Ebû Abdurrahman, senin bildiğin bir kıyamet alâmeti var mı ” diye sordum. Şu cevabı verdi: Ben bunu kendisine sorduğumda Rasûlullah (s.a.v.) bana şöyle karşılık vermişti:
“Evladın (ana-babaya karşı) kaba davranması, sıcak yağmurların yağması, sırların açığa çıkması, yalancının doğrulanması, haine güven duyulması, güvenilir kimsenin :hıyanette bulunması, her kabileye münafıkların ve her çarşıya günahkârlarıyla facirlerin baş olması, mihrapların yaldızlanması, gönüllerin harâb olması, erkeklerin erkeklerle, kadınlarında kadınlarla yetinmesi, dünyanın şen ve mamur yerlerinin harâb olması, harap yerlerinin de şen ve mamur olması, fitnenin zuhur etmesi, faiz yenilmesi, çalgı aletleri ve hazinelerin ortaya çıkması, içki içilmesi, güvenlik görevlilerinin çoğalması, kaş göz işaretleri ve dilleriyle başkalarını horlayıp alay edenlerin fazlalaşması, kıyamet alâmetlerindendir.”
Beyhakî bu rivayetin senedinin zayıf olduğunu söylemiştir. Ancak bu hadisdeki lafızların çoğu, müteferrik başka senedlerle rivayet edilmiştir.
Ben derim ki: Bu kitabın baş tarafında “Ahir zamanda meydana gelecek bazı serler” adlı bir fasıl vardır. O fasılda bu hadisi teyid eden bazı nakiller vardır. [24]
Kıyamet Alâmetlerinden Biri De Emanetin Zayi Olmasıdır:
Sahih-i Buharî´de Atâ b. Yesar´dan rivayet olundu ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştr: Bedevi´nin biri, Rasûlullah (s.a.v.)´e, kıyametin ne zaman kopacağını sordu ve O´ndan şu cevabı aldı:
— Emanet zayi olduğunda kıyametin kopmasını bekle.
— Ey Allah´ın Rasûlü, emanet nasıl zayi olur
— İş, ehli olmayana bırakıldığında kıyametin kopmasını bekle.” [25]
İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah´tan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurulmuştur: “Kıyamet kopmadan önce şer ve öldürme günleri görülecektir. O günlerde ilim yok olacak, cehalet ortaya çıkacaktır.” [26]
İmam Ahmed b. Hanbel…´Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Adam ailesinin yanından dışarı çıktığında ayakkabısınııı bağı veya kırbacı veya değneği, kendisi evden çıktıktan sonra ailesinin neler yaptığını kendisine bildirmedikçe kıyamet kopmayacaktır.” [27]
Yine İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; yırtıcı hayvanlar insanlala konuşmadıkça ve adamın kendi kılıcının ucu, ayakkabısının bağı kendisiyle konuşmadıkça, ailesinin (kendisi evden çıktıktan) sonra neler yaptığını baldırı kendisine bildirmedikçe kıyamet kopmayacaktır.” [28]
İmam Ahmed b. Hanbel… Sabit´ten rivayet etti ki; Enes şöyle demiştir: Biz gökten yağmur yağdığı, yerden bitki bittiği ve elli kadının işine sadece bir erkeğin bakıp onlara kayyumluk edeceği vakit gelmedikçe kıyametin kopmayacağı hususunu kendi aramızda konuşuyor ve konuda varid olan hadisleri birbirimize aktarıyorduk. O vakitte öyle bir durum meydana gelecek ki, kadın kendi kocasının yanına gittiğinde kocası (onu tanıyamadığı için) “Şu kadının bir kocası vardı” diyecek.” [29] Hammad da bu hadisi bir defasında okumuş. Bunu Enes´in Hz. Peygamber´den bu kelimelerle şüphe götürmez bir asliyetle rivayet ettiğini söylemişti.
İmam Ahmed b. Hanbel… Enes b. Mâlik´en rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İlim ortadan kalkmadığı, cehalet etrafı kaplamadığı, erkekler azalıpta kadınlar çoğalmadığı, öyleki elli kadına sadece bir erkeğin kayyumluk edeceği zaman gelmediği sürece kıyamet kopmayacaktır.” [30]
Sahih-i Buharîde bunu teyid edici bir rivayet vardır. O rivayet, önceki sayfalarda geçmişti.
İmam Ahmed b. Hanbel… Zührî´den rivayet etti ki; Enes b. Mâlik şöyle demiştir: Güneş göğün tam tepe noktasından batı tarafına meyledince Rasûlullah (s.a.v.) çıkıp (mescide geldi) öğlen namazım ildi. Selâm verdikten sonra minbere çıkarak kıyametten bahsetti ve kıyamet kopmadan önce bazı büyük olayların meydana geleceğini söyledi.” Ravi, böyle dedikten sonra hadisin tamamını nakletti. [31]
Kıyametten Önce Vaktin Bereketsiz Kılınacağına Hz. Peygamberin İşaret Buyurması:
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) buyurmuştur: “Zaman kısalıp da bir sene bir ay, bir cuma (bir hafta) bir gün, bir gün bir saat, bir saatte bir hurma yaprağının yanacağı bir süre kadar kısalmadıkça kıyamet kopmayacaktır.” [32]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Dünya (yani içindekiler) alçak oğlu alçak olmadıkça sonu gelmeyecektir.” [33]
Bunun senedi sağlam ve kuvvetlidir. [34]
Değersiz Kimselerin Söz Sahibi Olmaları Kıyamet Alâmetlerindendir:
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyametten önce aldatıcı seneler olacaktır. O senelerde doğrular yalan, yalancılar doğru söyler, güvenilir kimse hıyanet eder, hâin kimseye güvenilir ve değersiz kimseler söz sahibi olurlar.” [35] Ravilerden Şureyh dedi ki: “O senelerde değersiz kimseler işlere bakarlar.”
Bu rivayetin senedi sağlamdır.
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Koyun çobanlarının insanlara baş olduklarının, yalınayak, çıplak ve aç kimselerin bina yaptırma yarışına girdiklerinin, cariyenin de hanımını veya efendisini doğurduğunun görülmesi, kıyamet alâmetlerindendir.” [36]
İmam Ahmed bj Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Boynuzlu hayvanın boynuzsuzu boynuzlamaya-cağı bir zaman gelmeden kıyamet kopmayacaktır.”[37]
İmam Ahmed b. Hanbel bunu münferid olarak rivayet etmiştir ve bunun senedinde sakınca da yoktur.
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İlim kabzedilip (alınmadığı), cehalet ortaya çıkmadığı, herec çoğalmadığı sürece kıyamet kopmayacaktır.” Herec nedir diye sorulduğunda Rasûlullah (s.a.v.): “Öldürmektir” cevabını verdi.” [38]
İmam Ahmed b. Hanbel bunu münferid olarak rivayet etmiştir ve bu rivayet, Müslim´in şartına uygundur.
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Aranızda mal çoğalıp böllaşmadığı, öyleki mal sahib malının zekâtını kimin kabul edeceği hususunu endişeli bir şekilde düşünmeye başlamadığı, ilim elinizden alınmadığı, zaman yaklaşmadığı (geceyle gündüzün müddeti aynı olmadığı), fitne ortaya çıkmadığı, herec çoğalmadığı sürece kıyamet kopmayacaktır.” Herec nedir Ey Allah´ın Rasûlü diye sorduklarında, “Öldürmedir öldürme.” diye cevap verdi. [39]
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Davaları bir olan iki büyük İslâm ordusu arasında büyük çapta bir muharebe olmadıkça kıyamet kopmayacaktır.” [40]
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Hepsi de Allah elçisi olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı Deccal (size) gönderilmedikçe kıyamet kopmayacaktır.” [41]
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Güneş batı ufkundan doğmadıkça kıyafet kopmayacaktır. Oradan doğup ta insanlar onu bu halde gördüklerinde hepsi imân ederler. Ama daha önce inanmamış veya imânıyla bir iyilik kazanmamış kimseye artık imânının fayda vermediği bir zamanda imân etmiş olurlar (ki bununda onlara bir yararı olmaz).” Bu, Sahih-i Buharî´de mevcuttur. [42]
Hafız Ebubekir el-Bezzar… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmştur: “Beni hak dinle gönderene yemin ederim ki; (insanların) başlarına yere batma, taş yağmuruna tutulma ve başa yaratıkların suretine bürünme belası gelmedikçe bu dünyanın sonu gelmeyecektir.” Ey Allah´ın Rasûlü, bu ne zaman olacak diye sorduklarında şu cevabı vermişti: “Kadınların eğerlere bindiklerini, şarkıcı kadınların çoğaldığını, yalan şahitliğinin arttığını, erkeklerin erkeklerle, kadınların da kadınlarla yetindiklerini gördüğünüzde…”[43]
Taberanî… Abdullah b. Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Akılların kaybolup fikirlerin eksilmesi, kıyamet alâmetlerindendir.” [44]
İmam Ahmed b. Hanbel… Seyyar Ebü´l-Hakem´den rivayet etti ki; Tarık b. Şihâb şöyle demiştir: Abdullah b. Mes´ud´un yanında oturuyorduk, Adamın biri gelip “Namaza duruldu” dedi ve kalkıp gitti. Biz de kalkıp onunla gittik. Mescide girdğimizde cemaatin mescidin ön kısmında rüküda olduğunu gördük. O adam tekbir alıp rükûa gitti. Biz de tekbir alıp rükûa gittik. Sonra selâm verdi. Biz de selâm verdik. O ne yaptıysa biz de aynısını yaptık. Adamın biri hızla onun yanından geçti ve geçerken de ona “Selâm sana ey Eba Abdirrahman!” dedi. Kendisi de: “Allah doğru buyurdu. Rasûlü de O´nun buyruğunu tebliğ etti.” dedi. Namaz kıldıktan sonra bizler eski yerimize döndük. O da evine gitti. Bizler oturup birbirimize, “Bunun o geçen adamın selâmını alırken, “Allah doğru buyurdu. Rasûlü de O´nun buyruğunu tebliğ etti” dediğini işitmediniz mi Bunun anlamını kendisine hanginiz soracak ” diye sorduk. Tarık, “Ben sorarım ona” dedi ve evden çıkarken ona sordu. O da şu cevabı verdi: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: “Kıyamet kopmadan önce cemaat arasında özel olarak bazı kimselere selâm verilecek, ticaret yaygınlaşacak, öyleki kadın ticarette kocasına yardım edecek, akrabalık bağlan koparılacak, yalan şahitlikte bulunulacak, doğru şahitlik gizlenecek, cehalet zuhur edecektir.” [45]
Âhir Zamandaki İnsanların Evsafı:
İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah b. Amr´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah şeriatini yeryüzü halkının elinden alıncaya kadar kıyamet kopmayacaktır. (Şeriat alındıktan sonra) dünyada iyiliği benimsemeyen, kötülüğü reddetmeyen ayak takımı ve serseri kimseler kalır.” [46]
Anlatımın Bir Çeşidi Büyü Gibidir:
İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Doğrusu öyle anlatımlar var ki büyüdür
(Büyü gibi etkiler insanı.) İnsanların en şerlileri, kıyamet koptuğunda hayatta bulunacak olanlar ile mezarlarını mescid edinenlerdir.” [47]
Kıyamet Ancak Şerli İnsanların Üzerine Kopacaktır:
İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah´tan rivayet etti ki; Rasûlullah´tan (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet ancak şerli insanların üzerine kopacaktır.” Bunu Müslim de… Süfyan´dan rivayet etmiştir. [48]
Kıyametten Az Önce İnsanın Adamlığı Heder Olacaktır:
Bu husus önceki sayfalarda nakledilen hadislerde anlatılmıştı. Bir ha-dis-i şerifte şöyle denmektedir: “(Kıyamet kopmadan önce) erkekler azalır, kadınlar çoğalır, öyleki elli kadına bir erkek bakar, o kadınlar o erkeğe sığınırlar ve o zaman insanlar, tıpkı hayvanlar gibi yollarda birbirlerinin üzerine atlarlar!”[49]
Bu konudaki hadisleri önceki sayfalarda sened ve lafızlarıyla nakletmiştik. Burada tekrarlamaya gerek kalmamıştır. Hamd, Allah´a mahsustur. [50]
Tevhid Ehli Kimsenin Üzerine Kıyamet Kopmayacaktır:
İmam Ahmed b. Hanbel… Enes´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Yeryüzünde lâilâhe illallah denildiği sürece kıyamet kopmayacaktır.”[51]
Müslim… Affan´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünde Allah Allah denildiği sürece kıyamet kopmayacaktır.” (Müslim, İman 234)
İmam Ahmed b. Hanbel… Enes´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah Allah diyen bir adamın üzerine kıyamet kopmayacaktır.”
Müslim de Abdürrezzak´tan böyle bir rivayette bulunmuştur. [52]
Kıyamet Ancak Kötülüğe Karşı Çıkmayan Ve İyiliği Emretmeyen Kimselerin Üzerine Kopacaktır:
“Yeryüzünde Allah Allah denildiği sürece kıyamet kopmayacaktır.” hadisinin manâsı şöyledir:
a- “Allah Allah!..” sözü, kötülük yapan birini azarlamak için kullanılır. Kötülük yapanlar kınanmadığı ve bu sözle onlar protesto edilmedikleri zaman kıyamet kopacaktır. Kötülük yapanlar kınanmadıklarında demek ki iyi kimseler dünyada kalmamıştır. Kalanlar da iyiliği benimsemeyen, emretmeyen, kötülüğü protesto etmeyen ayak takımı serserilerdir.
b- “Allah, Allah” diyerek yeryüzünde artık Allah anılmadığı ve dünyada O´nun adının bilinmedği bir zamanda kıyamet kopacaktır. Yani zaman bozulduğunda, insan nevi harâb olduğunda, küfür, fısk ve isyan çoğaldığında kıyamet kopacaktır. Bu durum bir başka hadiste de şöyle dile getirilmiştir: “Yeryüzünde Lâ ilahe illallah denildiği sürece kıyamet kopmayacaktır.” [53]
İnsanların En Şerlileri Kıyamet Koptuğunda Hayatta Bulunacak Olanlardır:
Önceki kısımlarda geçen bir hadisin bir bölümünde bu durum şöyle anlatılmıştı:
“Yaşlı adam der ki: “Ben Lâilâhe illallah diyen bazı kimselerin zamanına ulaştım.” Sonra iş daha da büyür, durum(un vehameti) daha da artar. Öy-leki yeryüzünde Allah adı tamamen unutulur, anılmaz ve tanınmaz olur. İşte onlar, insanların en şerlileridir ve kıyamet de onların üzerine kopar.” Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Kıyamet ancak insanların en şerlileri üzerine kopar.”[54]
Bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur: “İnsanların en şerlileri, kıyamet koptuğunda hayatta bulunacak olanlardır.” [55]
Abdülaziz b. Suheyb, Enes´ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İnsanların cimriliği artacak, zamanın şiddeti fazlalaşacak ve kıyamet, ancak insanların en şerlileri üzerine kopacaktır.” [56]
İmam Ahmed b. Hanbel… İshak b. Saîd b. Amr b. Saîd b. Âs´ın babasından rivayet etti ki; Aişe (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle diyerek yanıma geldi: “Ey Aişe! Ümmetimin içinde bana en çabuk ulaşacak olanlar, senin kavmindir.” Böyle dedikten sonra oturdu. Oturduğunda kendisine dedim ki:
— Allah beni sana feda etsin. İçeri girdğinde beni ürküten bir söz söyledin.
— Neydi O
— Ümmetimin içinde sana en çabuk ulaşanların kavmim olacağını söyledin.
— Evet.
— Ama neden
— Ölüm onları kendine çeker.
— Ondan sonra insanların durumu nice olacaktır
— Güçlülerinin zayıflarını yediği kanatsız çekirgeler gibi olacaklardır. Nihayet onlar bu haldeyken üzerlerine kıyamet kopacaktır.”
Bunu İmam Ahmed b. Hanbel münferid olarak rivayet etmiştir. [57]
Kıyametin Yaklaşması
“Ben ve kıyamet (işaret parmağıyla orta parmağını göstererek) şu ikisi gibi yakınlıkta gönderildim.” Bu hadisi Enes b. Mâlik rivayet etmiştir. [58]
İmam Ahmed b. Hanbel… Evzaî´den rivayet etti ki; İsmail b. Ubeydul-lah yani İbn Ebi´l-Muhacir ed-Dımışkî şöyle demiştir: Enes b. Mâlik, Velid b. Abdülmelik´in yanâıa geldi. Ona, “Kıyametle ilgili olarak Rasûlullah (s.a.v.)´den duyduğun nedir ” diye sordu. O da şu cevabı verdi: Rasûlullah (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu işittim: “Siz ve kıyamet (işaret parmağıyla orta parmağını göstererek) şu ikisi gibisiniz.” Bunu bu yolla İmam Ahmed münferid olarak rivayet etmiştir. [59]
İmam Ahmed b. Hanbel… Enes b. Malik´ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben ve kıyamet şöyle (işaret parmağıyla orta parmağını göstererek) gönderildim.” Müslim de bunu tahric etmiştir. [60]
İmam Ahmed b. Hanbel… Muhammed b. Ali b. Hüseyin´den rivayet etti ki; Câbir b. Abdullah şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bize bir hutbe irâd etti. Allah´a lâyıkı olduğu veçhiyle hamd-ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:
“İmdi sözlerin en doğrusu Allah´ın kitabıdır. Yolların en faziletlisi Mu-hammed´in yoludur. İşlerin en şerlisi, sonradan ortaya çıkarılanlarıdır. Her bidat sapıklıktır.”
Sözün şurasından sonra kıyamete değinirken askeri ihtar eden bir komutan edasıyla, öfkesi şiddetlenmiş ve yanakları kızarmış bir şekilde sesini yükselterek şöyle dedi: “Size kıyamet geldi! (İşaret parmağıyla orta parmağını göstererek) Ben ve kıyamet şöyle gönderildim. Kıyamet size sabahleyin veya akşamleyin gelecektir!” [61]
Buharî… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ben ve kıyamet şu ikisi gibi bir yakınlıkta gönderildim.” [62]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünya… Ebû Cübeyre b. Dahhâk´tan rivayet etti ki; ûlll (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ben kıyamet kısmında (döneminde) gönderildim.” [63]
Geçmiş Zamana Oranla Kıyametin Vakti Yaklaşmıştır:
İmam Ahmed b. Hanbel… Salim b. Abdullah´tan rivayet etti ki; Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´in, minber üzerindeyken şöyle buyurduğunu işittim:
“Sizden önceki ümmetlere nispetle sizin (bu dünyada) kalacağınız süre, ikindi namazıyla güneşin batımı arasındaki zaman kadardır. Tevrat ehline Tevrat verildi. Onlar onunla amel ettiler. Öğlen vakti olduğunda artık aciz oldular. Kendilerine birer kırat (sevap) verildi. Sonra İncil ehline İncil verildi. Onlar da ikindi namazına kadar onunla amel ettiler. Onlara da. Birer kırat (sevap) verildi. Sonra size Kur´ân verildi. Sizde güneşin batışına kadar onunla amel ettiniz. Size ikişer kırat (sevap) verildi. Tevrat ve İncil ehli: “Rabbi-miz! Bunlar bizden en amel işlediler, ama daha çok sevap kazandılar.” derler. Cenab-ı Allah: “Sevabınızı vermekte size haksızlık ettim mi hiç ” diye sorar. Onlar: “Hayır” diye cevap verince buyurur ki: “Bu, benim dileğime verdiğim lutfumdur.” Buharı de Ebü´l-Yeman´dan böyle bir rivayette bulunmuştur. [64]
Buharı… İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden önce göçüp giden ümmetlerinkine nispetle sizin (dünyada kalış) süreniz, ikindi namazıyla güneşin batışı arasındaki zaman kadardır. Bu (iki hadiste anlatılan) misâl, sizinle yahudi ve hıristiyanların (durumunu bildiren) bir misâldir.” [65]
İmam Ahmed b. Hanbel… Seleme b. Küheyl´den rivayet etti ki; Müca-hid şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)´in yanında oturuyorduk. O esnada güneşte -ikindiden sonra- Kuaykian dağının üst tarafmdaydı. [66] Bize şöyle buyurdu: Geçip gidenlerin ömürlerine nispetle sizin ömürleriniz, günün ancak şu kalan (kısa) kısmı kadardır.” [67]
İmam Ahmed b. Hanbel… Kesir b. Zeyd´den rivayet etti ki; Muttalib b. Abdullah şöyle demiştir: Abdullah b. Ömer, Arafat´ta vakfe yapıyordu. Bir kalkan gibi batı ufkuna inmekte olan güneşe baktı. Ağladı. Ağlayışı şiddetlendi. Yanında duran bir adam ona: “Ey Eba Abdirrahman, benimle birlikte burada defalarca vakfe yaptın, ama hiç böyle yapmamıştın. Şimdi ne diye böyle yapıyorsun ” diye sordu, bunun üzerine Abdullah şöyle dedi: “Ey insanlar! Geçip giden zamana nispetle dünyanızın ömrü, şu gününüzün geçen kısmına oranla geride kalan kısmı kadardır.” [68] Bunu İmam Ahmed b. Hanbel münferid olarak rivayet etmiştir.
İmam Ahmed b. Hanbel… İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Haberiniz olsun ki sizden önceki ümmetlerinkine nispetle sizin ecelleriniz, ikindi namazıyla güneşin batışı arasında geçen Zaman kadardır.” [69]
Buharı de bu manada ama daha geniş bir hadisi Hammad b. Zeyd´den rivayet etmiştir.
Hafız Ebu´l-Kasım et-Taberanî de… İbn Ömer kanalıyla Peygamber (s.a.v.Vden böyle bir hadis rivayet etmiştir. Bütün bunlar gösteriyor ki; dünyanın geçen ömrüne nispele kalan ömrü çok azdır. Ama kalan bu az Ömrün miktarını Aziz ve Celil olan Allah´tan başkası bilemez. Masum Peygamberimizden bu hususta belirleyici bir hadiste nakledilmiş değildir ki, o hadise baş vurulsun ve dünyanın geçen ömrüne nispetle kalan ömrünün miktarı bilinsin. Ama şu muhakkak ki geride kalan ömür, geçene oranla gerçekten çok azdır.
Kıyametin ne zaman kopacağını bildiren bir hadis de varid olmuş değildir. Aksine âyet ve hadisler, bunu yaratıklardan hiç birinin bilmediğini, aksine bu husustaki bilginin sadece Allah katında olduğunu ifade etmektedirler. Nitekim bu husustaki açıklamalar, yüce Allah dilerse müteakip cildin ilk bölümünde verilecektir. Güvencimiz ve dayanağımız, yüce Allah´tır. [70]
Kendi Zamanında Hayatta Bulunanlardan Hiç Birinin Yüz Sene Sonra Yeryüzünde Kalmayacağına Hz. Peygamberin İşaret Buyurmuş Olması:
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebubekir b. Ebi Hayseme´den rivayet etti ki; Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) hayatının sonunda yatsı namazını kıldı, selâm verdikten sonra kalkıp şöyle buyurdu:
“Şu geceniz hakkında ne dersiniz Doğrusu bugün yeryüzünde bulunanlardan hiçbiri yüz sene sonra hayatta kalmayacaktır.”
Abdullah b. Ömer diyor ki: İnsanlar Peygamber (s.a.v.)´in bu sözünden paniğe kapılarak yüz seneden bahseden bu hadisi birbirlerine aktarmaya başladılar. Oysa Peygamber (s.a.v.) şöyle demişti: “Bu gün yeryüzünde bulunanlar yüz sene sonra bulunmayacaktır.” İnsanlar yüz sene sonra dünyada kimsenin kalmayacağını zannetmişlerdi. Halbuki Peygamber (s.a.v.), bu sözüyle, kendi zamanındaki kuşağın yüz sene sonra hep ölmüş olacaklarını ifade etmek istemişti.
Buharı de bunu aynı sened ve lafızla Ebü´l-Yeman´dan rivayet etmiştir. Müslim de… Şuayb´dan böyle bir rivayette bulunmuştur. [71]
Sahabi bu hadisi kendi anladığı şekilde tefsir etmiştir. Tabii ki herkesten çok sahabi, hadisi iyi anlar. Sahabeye göre Peygamber (s.a.v.) bu sözüyle, o gün yeryüzünde yaşamakta olan kimselerin yüz sene sonra yeryüzünde olmayacağını, böylece kendi zamanındaki kuşağın o zaman sona ereceğini kasdet-miştir.
Alimler bu hususta ihtilaf etmişlerdir. Yaşayan kimselerin yüzsene sonra hayatta olmayacağı sözü kimine göre sadece Peygamber (s.a.v.)´in zamanındaki kuşağa mahsustur. Kimine göre bu söz her zaman ve her kuşak için geçerlidir. Oysa bu sözün, Peygamber´(s.a.v.)´in zamanındaki kuşağa özgü Ornası gerçeğe daha yakındır. Çünkü onlardan sonraki kuşaklarda yaşı yüzü aŞan insanlar görülmüştür. Nitekim bu hususu Tarih´te de anlattık. Ama ya-Ş1 yüzü aşan insanlar azdır. Doğrusunu Allah bilir.
İmam Ahmed b. Hanbel… Hasan´dan rivayet etti ki; Câbir b. Abdullah şöyle demiştir: Vefatından bir ay önce Rasûlullah (s.a.v.)´e kıyametin ne zaman kopacağını sordular. Buyurdu ki:
“Siz bana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorsunuz. Buna dair bilgi, ancak Allah kalındadır. Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki, bu gün hayatta bulunmakta olan bir kimsenin üzerinden yüz sene daha geçeceğini bilmiyorum.” [72]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Zübeyr´den rivayet etti ki; Câbir b. Abdullah şöyle demiştir: Vefatından bir ay önce Peygamber (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu işittim: “Bana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorsunuz. Buna dair bilgi ancak Allah katındadır. Allah´a yemin ederim ki bugün yeryüzünde soluk almakta olan bir kimsenin üzerinden yüz sene daha geçmeyecektir.” [73]
Kıyametin Kopması Artık Yakındır:
Sahih adlı kitabında Müslim… Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bedeviler Rasûlullah (s.a.v.)´in yanına geldiklerinde ona kıyametin ne zaman kopacağını sordular. O da onların en gencine bakıp şöyle buyurdu: “Eğer bu yaşarsa, kendini ihtiyarlamadan kıyamet kopar.” [74]
Müslim… Sâbit´ten rivayet etti ki; Enes şöyle demiştir: Yanında En-sar´dan Muhammed adında bir çocuk bulunan bir adam, Rasûlullah (s.a.v.)´e: “Kıyamet ne zaman kopacak ” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) ona şu cevabı verdi:
´´Eğer bu çocuk yaşarsa, umulur ki kendisi ihtiyarlamadan kıyamet kopar.” [75]
Müslim… Ma´bed b. Bilâl el-Arabî´den rivayet etti ki; Enes b. Mâlik şöyle demiştir: Adamın biri Peygamber (s.a.v.)´e: “Kıyamet ne zaman kopacak ” diye bir soru sordu. Peygamber (s.a.v.) sustu, sonra Ezd-i Şenue kabilesine mensup önünde duran bir çocuğa baktı ve şöye dedi:
“Eğer bu (çocuk) yaşarsa, kendisi ihtiyarlamadan kıyamet kopar.” [76] Enes dedi ki: O çocuk o gün benim yaşıtımda.
Müslim… Katâde´den rivayet etti ki; Enes şöyle demiştir: Muğire b. Şu-be´nin benim yaşımdaki bir kölesi yanımıza geldi. Onu gördüğünde Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Eğer bu hayatta kalırsa, ihtiyarlamadan kıyamet kopar.” [77]
Buharı de… Hemmam´dan böyle bir rivayette bulunmuştur.
Bu rivayetler, Hz. Peygambere kıyametin kopma vaktinin bir kaç kez sorulduğunu ve onun da bu soruya müteaddit cevap verdiğini gösteriyor. Söylenmek istenen, o çocuğun ihtiyarlaması çağına varmadan asıl büyük kıyametin kopacağı vakti belirlemek değildir. Asıl amaç, o zaman yaşamakta olan kuşağın, o çocuk ihtiyarlamadan sona ermiş olacağıdır. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
“Bana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorsunuz. Buna dair bilgi, ancak Allah katındadır. Allah´a yemin ederim ki, bu gün yeryüzünde soluk almakta olan kimselerin üzerinden yüz sene geçmeyecektir.”[78]
Hz. Aişe´nin şu rivayeti de bunu teyid etmektedir: “(İşte o zaman) kıyametiniz kopar.” [79]
Bu şu demektir: Ölen bir kimse kıyametin hükmüne girer. Burçlar âlemi, kıyamet âlemine yakındır. Onda dünyadan da benzer bir şeyler vardır. Ama daha çok ahirete benzer. Sonra dünyanın belirlenen ömrü nihayet bulunca Cenab-ı Allah kıyametin kopmasını emreder. Öncekiler ve sonrakler, belli günde bir araya gelmek için toplanırlar. Bununla ilgili olarak kitap ve sünnetten açıklamalar gelecektir. Kendisinden yardım dilenüece olan zât, yüce Allah´tır. [80]
Kıyametin Ansızın Ama Mutlaka Gelmesinin Yakın Olduğu
Kıyametin kesin olarak ne zaman kopacağını ancak yüce Allah bilir. Şimdi buna dair bazı ayetler nakledeceğiz:
“İnsanların hesab görme zamanı yaklaştı. Fakat onlar hâlâ habersiz, hak-dan yüz çeviriyorlar.” (Enbiyâ, 21/1)
“Allah´ın buyruğu gelecektir. Acele gelmesini istemeyen.” (Nahl, 16/1)
“Ey Muhammed! İnsanlar senden kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.” (Ahzâb, 33/63)
“Birisi, yüksek derecelere sahip olan Allah katından, inkarcılara gelecek ve savunulması imkânsız olacak azabı soruyor. Melekler ve Cebrail mikdarı elli bin yıl olan o derecelere bir günde yükselirler. Ey Muhammed! Güzel güze sabret. Doğrusu inkarcılar azabı uzak görüyorlar. Ama biz onu yakın görmekteyiz. Gök, o gün, erimiş maden gibi olur. Dağlar da atılmış pamuğa döner. Hiç bir dost diğer bir dostunu sormaz. Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler.” (Meâric, 70/1-11)
“Kıyamet saati yaklaşır, ay yarılır.” (Kamer, 54/1)
“Onları toplayacağı kıyamet günü, sanki gündüz, birbirleriyle sadece tanışacakları bir saat kadar kalmış gibidirler. Allah´ı karşısına çıkmayı yalan sayanlar kaybetmişlerdir. Zaten doğru yolda değillerdir.” (Yunus, 10/45)
“Gerçekten kitabı ve ölçüyü indiren Allah´tır. Ne bilirsin, belkide kıyafet saati yakındır. Ona inanmayanlar, acele olmasını bekler. İnananlar ise korku ile titrerler ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.” (Şûra, 42/17-18)
“Sûra üflendiği gün, işte o gün, suçluları gözleri korkudan göğermiş olarak toplarız. “Siz dünyada sadece on gün eğleştiniz” diye, aralarında saklı saklı konuşurlar. Aralarında konuştuklarını biz daha iyi biliriz. En akıllıları: Sadece bir gün eğleştiniz”der.” (Tâ-Hâ, 20/102-104)
“Allah onlara yine: “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız ” der. “Bir gün veya daha az bir süre kaldık. Sayanlara sor.” derler. Allah: “Pek az kaldınız, keski bilseydiniz! Sizi boşuna yarattığımızı ve biz döndürülmeyeceğinizi mi sandınız ” der.” (Müminûn, 23/112-115)
“Ey Muhammedi Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: “Onu ancak Rabbim bilir. Onun vaktini O´ndan başka belirtecek yoktur. Göklerin ve yerin, ağırlığını kaldıramayacağı o saat, sizlere ansızın gelecektir.” Sen sanki öğrenmişsin gibi sana soruyorlar. De ki: “Onu bilmek ancak Allah´ta mahsustur. Ama insanların çoğu bu gerçeği bilmezler.” (A´râf, 7/187)
“Ey Muhammedi Senden kıyametin ne zaman gelip çatacağını sorarlar. Nerde senden onu anlatması Onun bilgisi Rabbine aiddir.” (Naziât, 79/42-44)
“Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, zamanını gizli tuttuğum kıyamet mutlaka gelecektir. Buna inanmayan ve hevesine uyan kimse seni ondan ahkomasm, yoksa helak olursun.” (Tâ-Hâ, 20/15-16)
“De ki: “Göklerde ve yerde gaybı Allah´tan başka bilen yoktur.” Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler. Ahirete dâir bilgileri yeterli midir Hayır, ondan şüphe etmektedirler. Hayır, ona karşı kördürler.” (Nemi, 16/65-66)
“Kıyamet saatini bilmek ancak Allah´a mahsustur. Yağmuru o indirir, Rahimlerde bulunanı o bilir. Kimse yarm ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir, her şeyden haberdârdır.” (Lokman. 31/34)
Bu nedenledir ki bir bedevi kılığına bürünmüş olarak Cebrail, Hz. Peygambere kıyametin ne zaman kopacağım sorduğunda Hz. Peygamber ona şu cevabı vermişti: “Kendisine sorulan, bunu sorandan daha iyi bilen biri değildir.” [81]
Yani bu soruyu soranlar da kendilerine sorulanlar da bu hususta bilgi bakımından aynı düzeydedirler. Çünkü soranın Arapça karşılığı olan (el-Sail) kelimesiyle sorulan kişi anlamına gelen (el-Mes´ûl) kelimelerindeki (el) lâm-ı tarifler ahd-ı zihnî lamları iseler o zaman (el-Sail)deki (el) ile Cebrail; (el-Mes´ul)daki (el) ile de Hz. Peygamber kastedilmiş olur ki ikisi de bu konuda bilgi bakımından aynı düzeydedirler. Ama bu kelimelerin başlarındaki (el) lâm-ı tarifleri, cins ifade ediyorlarsa bu demektir ki; kıyametin ne zaman kopacağını soran ve kendilerine bu sorunun yöneltildiği herkes, bu konuda bilgi bakımından aynı düzeydedirler. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [82]
Kıyamet Alâmetlerinden Bazıları
Peygamber (s.a.v..) sadece Allah´ın bildiği beş gaybı konuyu anlatfıktan sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: “Kıyamet saatini bilmek ancak Allah´a mahsustur.” (Lokman, 31/34) (Buharî, Tcfsiru´l-Kur´ân, 31/6)
“O gerçek midir ” diye senden sorarlar. De ki: “Evet, Rabbim hakkı için o gerçektir. Siz Allah´ı âciz kılamazsınız.” (Yunus, 10/53)
“İnkâr edenler: “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. Ey Muhammedi De ki: “Hayır, öyle değil; görülmeyeni bilen Rabbime andolsun ki, o saat size muhakkak gelecekti . Göklerde ve yerde zerre kadar olanlar bile O´nun ilminin dışında değildir; Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de şüphesiz apaçık kitaptadır.” Allah´ın, inanıp yararlı iş işleyenlere -ki onlar için mağfiret ve cömertçe verilmiş nzık vardır – ve âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara- ki onlara iğrenç ve can yakıcı azâb vardır.” (Sebe´, 34/3-4)
“İnkâr edenler, tekrar dirilmeyeceklerini ileri sürerler. Ey Muhammed! De ki; “Evet; Rabbime andolsun ki, şüphesiz diriltileceksiniz ve sonra, yaptıklarınız size bildirilecektir. Bu, Allah´a kolaydır.” (Teğâbim, 64/7)
Bu üç ayette Cenab-ı Allah, Rasûlüne, kullara karşı Rabbine yemin etmesini emrediyor. Bu ayetlerin kendileri gibi bir dördüncüsü yoktur. Ama bu manâda âyetler çoktur. Yüce Allah buyurdu ki;
“Ölen kimseyi Allah´ın diriltmeyeceğ üzerine bütün güçleriyle Allah´a yemin ederler. Hayır; öyle değil, ayrılığa düştükleri şeyi onlara açıklamayı, inkâr edenlerin kendilerinin yalancı olduklarını bileceklerini, Allah gerçekten vaad etmiştir. Fakat insanların çoğu bilmezler. Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece ona “ol” dememizdır ve hemen olur.” (Nahl,16/38-40)
“Ey insanlar! Sizin yaratılmanız ve tekrar dirilmeniz tek bir nefsin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.” (Lokman, 31/28)
“Göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler. Körle gören, inanıp yararlı iş işleyenlerle kötülük yapan bir değildir. Ne kadar kısa düşünüyorsunuz Kıyafet günü mutlaka gelecektir. Bunda şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu inanmıyor.” (Ğâfîr, 40/57-59)
“Ey inkarcılar! Size yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı ki onu Allah bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir. Gecesini karanlık yapmış, gündüzünü aydınlatmıştır. Ardından yeri düzenlemiştir. Suyunu ondan çıkarmış ve otlak yer meydana getirmiştir. Dağları yerleştirmiştir. Bunları sizin ve hayvanlarınızın geçinmesi için yapmıştır.” (Naziat, 79/27-33)
“…Biz onları kıyamet günü yüzükoyun, körler, dilsizler, ve sağırlar olarak hasrederiz. Varacakları yer cehennemdir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa, hemen alevini artırırız. Bu, âyetlerimizi inkâr etmelerinin ve: “Kemik ve ufalanmış toprak olduğumuzda mı yeniden dirileceğiz ” demelerinin cezasıdır.” (isrâ, 17/97)
“Gökleri ve yeri yaratan Allah´ın, onların benzerlerini de tekrar yaratmaya kadir olduğunu görmezler mi Onlar için şüphe götürmeyen bir süre tâyin etmiştir. Öyleyken zâlimler inkarcılıkta hâlâ direnirler.” (İsrâ, 17/99}
“Gökleri ve yeri yaratan, kendilerinin benzerini yaratmaya kadir olmaz mı Elbette olur. Çünkü O, yaratan ve bilendir. Bir şeyi dilediği zaman, O´nun buyruğu sadece, o şeye “Ol” demektir; hemen olur. Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah münezzehtir.” (Yasin, 36/81-83)
“Gökleri, yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah´ın, Ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmezler mi Evet O, her şeye kadirdir.” (Ahkâf, 46/ 33)
“Göğün ve yerin O´nun buyruğu ile ayakta durması O´nun varlığının belgelerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırmaya görsün. Hemen çıkı verirsiniz.” (Rûm, 30/25)
“Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O´dur. Bu, O´nun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde olan en üstün sıfatlar O´nundur.” (Rûm, 30/27) “Kendi yaratılışını unutur da: “Çürümüş kemikleri kim yaratacak” diyerek, bize misal vermeye kalkar Ey Muhammed! De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir.” (Yasin, 36/78-79)
“Kupkuru gördüğün yeryüzünün, Biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçmesi, kabarması, Allah´ın varlığının belgelerindendir. Ona can veren Allah şüphesiz Ölüleri de diriltir. Doğrusu O her şeye kadirdir.” (Fussilet, 41/39) “Ey İnsanlar! Öldükten sonra tekrar dirilmekten şüphede iseniz bilin ki, ne olduğunuzu size açıklamak için, Biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra da yapısı belli belirsiz bir çiğnem etten yaratmışı-sızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız; sonra sizi çocuk olarak çıkartırız. Böylece yetişip erginlik çağma varırsanız. Kiminiz öldürülür. Kiminiz de ömrünün en fena zamanına ulaştırılır ki, bilirken bir şey bilmez olur. Yeryüzünü görürsün ki, kupkurudur; Fakat biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır, her güzel bitkiden çift çift yetişirir. Bunlar, yalnız Allah´ın gerçek olduğunu, ölüleri dirilttiğini, gücünün her şeye yettiğini, şüphe götürmeyen kıyamet saatinin geleceğini, Allah´ın kabirlerde olanı dirilteceğini gösterir.” (Hacc, 22/5-7)
“Andolsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe hainde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik. Kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık. Bir çiğnemlik etten kemikler yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Allah ne uludur! Sizler bütün bunlardan sonra ölürsünüz. Şüphesiz kıyamet günü tekrar diriltilirsiniz. Andolsun ki, üstünüzde yedi tabaka yarattık. Biz, yarattığımızdan habersiz değiliz.” (Mü´minûn, 23/12-17)
Cenab-ı Allah, ölü toprağın baharda canlanmasını; ölüp parçalanmış, ufalanmış kemiklere ve toprağa dönüşmüş olan bedenlerin yeniden diriltile-ceklerine bir delil olarak gösteriyor. Aynı şekilde ilk yaratmayı da, haşirde yeniden yaratmaya bir delil olarak gösteriyor ve şöyle buyuruyor:
“Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten odur. Bu, O´nun içn daha kolaydır. Göklerde ve yerde olan en üstün sıfatlar O´nundur.” (Rûm, 30/27)
“De ki: “Yeryüzünde dolaşın. Allah´ın yaratmaya nasıl başladığını bir görün. İşte Allah aynı şekilde âhiret yaratmasını da yapacaktır. Doğrusu Allah her şeye kadirdir.” (Ankebût, 29/20)
“O, suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz. (Ey inkarcılar!) İşte sizde böyle diriltileceksiniz.” (Zuhruf,43/ il)
“Rüzgârları göndürif) de bulutları yürüten Allah´tır. Biz bulutları ölü bir yere sürüp, onunla toprağı ölümünden sonra diriltiriz. İnsanları diriltmekde böyledir.” (Fâtır, 35/9)
“Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın. O, erkek ve kadının beli ile göğüsleri arasından atıla gelen bir sudan yaratılmıştır. Şüphesiz Allah, gizliliklerin ortaya çıkacağı gün, insanı tekrar yaratmaya kadirdir. O gün, insanın gücü de, yardımcısı da olmaz. Yağmurun dönüşünü sağlayan göğe ve yarılan yeryüzüne andolsun ki, doğrusu bu Kur´ân kesin bir sözdür. O, eğlence için değildir. Gerçekten onlar düzen kuruyorlar. Ben de bir düzen kurmaktayım. Ey Muhammed! Sen inkarcılara mehil ver. Onlara mukabeleyi biraz geri bırak.” (Târik, 86/5-17)
“Rahmetinin önünde, müjdeci olarak rüzgarları gönderen Allah´tır. Rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları taşıdığında, onu ölü bir memlekete gönderir. Su indirir ve onunla her türlü ürünü yetiştiririz. Ölüleri de bunun gibi diriltip çıkarırız. Belki bundan ibret alırsınız.´ (A´râf,7/57)
“Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman dirilecek miyiz Bu, ihtimali olmayan bir dönüştür” dediler. Onlardan kimlerin ölüp toprağa karıştığını biliyoruz. Katımızda her şeyi unutulmaktan koruyan bir kitâb vardır.” (Kat, 50/3)
“Söyleyin; akıttığınız meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa biz mi yaratmaktayız Ölümü aranızda biz tayin ettik. Sizi ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde var etmeyi dilesek kimse önümüze geçemez. Andolsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz. Yine de düşünmez misiniz ” (Vakıa, 56/ 58-62)
“Onları yaratan” mafsallarını pekiştiren biziz. Dilersek onları benzerleri ile değiştiriveririz.” (insan, 76/58)
“Hayır, doğrusu onları kendilerininde bildikleri şeyden yaratını sızdır, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, onların yerine daha iyileri-m getirmeye bizim gücümüz yeter Ve kimsede önümüze geçemez.” (Meâric, 70/39-41)
“Biz kemik ve ufalanmış toprak olduğumuz zaman yeniden mutlaka di-rileck miyiz ” derler. De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” Sana başlarım sallayarak: “Ne zamandır bu ” derler. “Yakında olması mümkündür” de. Sizi çağırdığı gün, O´na hamd ederek dâvetine uyarsınız ve kabirlerinizde pek az bir müddet kaldığınızı sanırsınız.” (İsrâ, 17/49-51)
“Ufalanmış kemik olduğumuz zaman mı ” Derler ki: “O takdirde bu zararına bir dönüştür.” Doğrusu bir tek çığlık yetecektir. Hepsi hemen bir düzlüğe dökülecektir.” (Naziât, 79/11-14)
Cenab-ı Allah, ölülerin diriltilmesine Bakara sûresinde İsrail oğulları kıssasını anlatırken beş yerde değinmektedir. İsrâiloğulları buzağıya taptıklarında onlara şöyle denmişti:
“Ölümünüzden sonra, şükredesiniz diye sizi tekrar diriltmiştik.” (Bakara, 2/56)
“Sığırın bir parçasıyla ona vurun” dedik. İşte böylece Allah ölüler diriltir ve aklınızı kullanasınız diye size âyetlerini gösterir.” (Bakara, 2/73)
“Binlerce kişinin memleketlerinden ölüm korkusuyla çıktıklarını görmedin mi Allah onlara “Ölün” dedi. Sonra onları diriltti. Allah insanlara bol nimet verir. Fakat insanların çoğu şükretmezler.” (Bakara, 2/243)
“Yahut altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedim mi ” Allah burayı ölümünden sonra acaba nasıl diriltecek ” dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı. Sonra diriltti. “Ne kadar kaldın ” dedi. “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi. “Hayır yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak, bozulmamış. Eşeğine bak; ve hem seni insanlar için bir ibret kılacağız. Kemiklere bak, onları nasıl birleştirip, sonra onlara et giydiriyoruz” dedi. Bu ona apaçık belli olunca, “Artık Allah´ın her şeye kadir olduğuna inanmış bulunuyorum” dedi.” (Bakara, 2/259)
Ölenlerin yeniden diriltileceklerinden bahseden beşinci âyet de şudur:
“İbrahim: “Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster.” dediğinde, “İnanmıyor musun ” deyince de, “Hayır öyle değil, fakat kalbim iyice kansın” demişti. “Öyleyse dört çeşit kuş al, onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her dağın üzerine bir parça koy. Sonra onları çağır koşarak sana gelirler. O halde Allah´ın güçlü ve hakîm olduğunu bil” demişti.” (Bakara. 2/260)
Cenab-ı Allah ashâb-ı kehf kıssasında onların 300 güneş yılı yani 309 kameri yıl yattıktan sonra nasıl uyandırıldıklarını anlatırken şöyle buyurmuştur: “Böylece Allah´ın sözünün gerçek olduğunu ve kıyametin kopmasından şüphe edilemeyeceğini bilmeleri için, insanların onları bulmalarını sağladık.” [83]
Dünyanın Gitmeye, Ahiretin De Gelmeye Yüz Tutmuş Olması
Kıyamet alâmetleri görüldükten sonra dünyalıların karşılaşacakları ilk şey, kıyametin kopması için sûra üflenmesi olacaktır. Şöyleki: Cenab-ı Allah, isrâfle emir verir, o da kıyametin kopması için sûra üfler. Ona bakılır. Yeryüzünde bulunanların tümü, boyunlarının bir tarafını kaldırıp bir tarafını indirerek bu büyük hadiseye kulak verirler. Bu öylesine büyüktür ki, insanlara, içinde bulundukları dünya meşgalesini unutturur, onlara korku ve tedirginlik verir. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur.
“Sûra üfürüldüğü gün, Allah´ın diledikleri bir yana, göklerde olanlar da yerde olanlar da, korku içinde kalırlar. Hepsi Allah´a boyunları bükülmüş olarak gelirler. Dağları yerinde donmuş gibi durur görürsün. Oysa onlar bulutlar gibi geçerler. Bu herşeyi sağlam tutan Allah´ın işidir. Doğrusu o, yaptıklarınızdan haberdârdır.” (Nemi, 27/87-88)
“Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan tek bir çığlık beklemektedirler.” (Sâd, 38/15)
“Sûr´a üflendiği vakit, işte o gün, inkarcılara kolay olmayan zorlu bir gündür.” (Müddessir, 74/8-10)
“O´nun sözü gerçektir. Sûr´a üfleneceği gün hükümranlık O´nundur. Görülmeyeni de görüleni de bilir o hakimdir, haberdârdır.” (ErTâm, 6/73)
Bundan bir süre^sonra Cenab-ı Allah emir verecek, sûr´a üflenecek, O´nun diledikleri dışında göktekiler ve yerdekiler düşüp ölecek, sonra yine meir verecek, sûr´a yemden üflenecek, o zaman insanlar kalkıp (hesap vermek üzere) âlemlerin Rabbinin huzuruna gidecekler. Yüce Allah buyurdu ki:
“Sûr´a üflenince, Allah´ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra sûr´a bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar. Yeryüzü rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitâb açılır. Peygamberler ve şâhidler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adaletle hüküm verilir. Her kişiye, işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir.” (Zümer, 39/68-70)
“Doğru sözlü iseniz bildirin bu vaad ne zamandır ” derler. Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler. O zaman artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler. Sûr´a üflenince, kabirlerinden rablerine dönebilirler. Sûr´a üflenince, kabirlerinden Rablerine koşarak çıkarlar. “Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı ” derler. Onlara: “İşte Rahman olan Allah´ın vaadettiği budur. Peygamberler doğru söylemişlerdi” denir. Tek bir çığlık kopar. Hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur. Artık bu gün kimseye hiç bir haksızlıkla bulunulmaz. İşlediklerinizden başkasıyla karşılık görmezsiniz.” (Yasin, 36/48-54)
“Doğrusu bir tek çığlık yetecektir. Hepsi hemen bir düzlüğe dökülecektir.” (Naziât, 79/13-14)
“Bizim buyruğumuz bir göz kırpması gibi anidir.” (Kamer, 54/ 50)
“Sûr´a üflenince hepsini bir araya toplarız.” (Kehf, 18/99)
“Sûr´a bir üfürüş üfürüldüğü, yer ve dağlar kaldırılıp bir vuruşla birbirine çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olur, kıyamet kopar. Gök yarılır; O gün düzeni bozulur. Melekler onun çevresindedirler. O gün Rabbinin arş´ını onlardan başka sekiz tanesi yüklenir. Ey insanlar! O gün siz huzura alınırsınız. Hiç bir şeyiniz gizli kalmaz. (Hakka:, 69/13-18)
“Sûr´a üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz. Gökler kapı kapı aÇüacaktır. Dağlar yürütülüp serap olacaktır.” (Nebe´,78/18-20)
Sûr´a üflendiği gün, işte o gün, suçluları gözleri korkudan göğermiş olarak toplarız.” (Tâ-Hâ, 20/102)
Bu konuda nakledeceğimiz âyet-i kerimeler burada sona ermektedir.
İmam Ahmedb. Hanbel… Bişrb. Süfyan´dan rivayet etti ki; Abdullah b. Amr şöyle demiştir: Bedevinin biri: “Ey Allah´ın Rasûlü, sûr nedir ” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: “İçine üflenen bir boynuzdur.” [84]
Kıyametin Gelişi An Meselesidir:
İmam Ahmed b. Hanbel… Atiyye´den rivayet etti ki; İbn Abbas (r.a.) “Sûr´a üflendiği vakit” (Müddessir, 74/8) ayet-i kerimesini açıklarken şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
“Ben nasıl rahat olabilirim ki, sûr´un sahibi sûr´u ağzına almış, alnını eğmiş, kendisine emir verilmesini bekliyor ki sûr´a üflesin.” Sahabiler, “Ey Allah´ın Rasûlü, biz ne diyeceğiz ” diye sorunca Rasûlullah (s.a.v.) onlara şu buyruğu verdi: “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. O´na güvenip dayandık.” deyin.” Bunu İmam Ahmed b. Hanbel münferiden rivayet etmiştir.
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben nasıl rahat olabilirim ki; Sûr´un sahibi sûr´u ağzına almış, alnını eğmiş, kulağını vermiş, kendisine emir verilmesini bekliyor (ki, Sûr´a üflesin).”
Müslümanlar: “Ey Allah´ın Rasûlü, biz ne diyelim ” diye sorduklarında Rasûlullah (s.a.v.) onlara şu talimatı verdi: “Deyin ki: Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. Allah´a güvenip dayandık.” [85]
Kitâb´ül-Ehval adlı eserinde Ebubekir b. Ebi´d-Dünya… Ebû Saîd el-Hudrî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ben nasıl rahat olabilirim ki; Sûr´un Sahibi Sûr´u ağzına almış, alnını eğmiş, üflemesi için kendisine emir verilmesini bekliyor…”
Biz: “Ey Allah´ın Rasûlü, ne diyelim ” diye sorduk. Buyurdu ki: “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.” deyin.” [86]Ebû Hüreyre´nin Müsned´inde Ebû Ya´lâ el-Musılî şöyle demiştir: … Ebû Saîd el-Hudrî, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben -yahut siz- (şüphe ravi Ebû Salih´e aittir) nasıl rahat olabilirim ki; Sûr´un Sahibi boynuzu ağzına almış, kulağını vermiş, yönünü çevirmiş, üflemesi için kendisine emir verilmesini bekliyor. Hemen üfleyecek!” Sahabiler: Ya Rasûlallah, biz ne diyelim diye sordular. Rasûlullah (s.a.v.) onlara dedi ki: “Deyin ki: Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. Allah´a güvenip dayandık.” [87]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Saîd el-Hudrî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.), sûr sahibinden (yani İsrafil´den) bahsederken şöyle buyurmuştur: “Onun sağında Cebrail, solunda da Mikâil (a.s.) vardır.”[88]
İbn Mâce… Ebû Saîd´den rivayet etti ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sûr sahiplerinin ellerinde iki boynuz vardır. (Üflemeleri için kendilerine) emir verilecek zamanı gözlerler.” (İbn Mâce, Zühd 2/33)
İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah b. Ömer´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İki sûr üfleyicisi ikinci gök katmdadır-lar. Birinin başı batı ufkunda, ayaklarıysa doğu ufkundadır. Sûr´a üflemeleri için kendilerine verilecek üfleme emrini beklerler.” Bunu İmam Ahmed b. Hanbe* münferid olarak rivayet etmiştir. [89]
Bu hadisin ravileri arasında adı geçen Ebû Mirye künyeli kişinin asıl adı Abdullah b. Amr el-İclî´dir. Kendisi meşhur ravilerden değildir. Bu hadiste sözü edilen iki melekten biri belki de İsrafil´dir ki, Sûr´a üfleyecek olan odur. Nitekim bununla ilgili açıklama Sûr hadisinde uzun uzadıya verilecektir. Meleklerin ikincisi ise nakura (o da Sur gibi bir şey) üfleyecek olandır. Sûr ve nakur, bir çok birimleri kapsayan bir cins adı olabilir. Bu meleklerden, hadiste iki sur üfleyicisf diye bahsetmiştik. “İki üfleyici”nin arapça karşılığı olan “EI-Neffahân” kelimesinin başındaki lâm-ı tarif ahd-i harici içindir. Bu iki meleğe, üfleme işinde tabi olan göreceli başka melekler vardır. Doğruyu en iyi bilen, elbetteki yüce Allah´tır.
İbn Ebi´d-Dünyâ… Yezid b. Esamm´dan rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: “Sûr sahibi bu göreve getirildiğinden beri gözünü kırpmamıştır. Gözleri iki parlak yaldız gibidir. Arş´ın bulunduğu tarafa bakar. Gözünü yumduğu takdirde, açamadan, üflemesi için kendisine emir verilir de göremediği için emri yerine getirememe korkusuyla gözlerini hiç yummaz.” [90]
Sûr Hadisi
Kıyamet Sahnesinin Veya Bir Bölümünün Tasviri:
Müsned adlı eserinde Hafız Ebû Ya´lâ el Musılî… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.), ashabından bir guruba hitaben şöyle buyurmuştur: “Doğrusu Cenab-ı Allah göklerle yerin yaratılışını tamamladıktan sonra Sûr´u yaratıp İsrafil´e teslim etti. O, Sûr´u ağzına dayamış, gözlerini arşa dikmiş, (üflemesi için) kendisine emir verilmesini bekliyor.”
Ebû Hüreyre diyor ki: Ben kendisine şu soruyu sordum:
— Ey Allah´ın Rasûlü, sûr nedir
— Boynuzdur.
— Nasıldır o
Ç°k büyüktür. Beni hak dinle gönderen zâta yemin ederim ki; onda-1 bir dairenin genişliği, göklerle yerin genişliği kadardır. Ona üç kez üfleyef t ..´ J^1 korku ve panik üflemesidir. İkincisi düşüp ölme üflemesidir. Çuncüsüyse âlemlerin Rabbinin huzuruna gidip toplanma üflemesidir. Ceva » ^an> İsrafil´e ilk üfleme için emir verir ve “Korku, panik üflemesini P der. Bu üfleme yapılınca gökteki ve yerdeki varlıkların -Allah´ın dile dikleri dışında- tümü paniğe kapılır. Üfleyişi uzatması, Allah tarafından Is-râfile emredilir. Ara vermeden uzunca üfler. Bu uzun üfleyiş hakkında Ce-nab-ı Allah şöyle buyurmuştur:
“Bunlarda ancak, bir an gecikmesi olmayan tek bir çığlık beklemektedirler.” (Sâd, 38/6)
Dağlar, bulutlar gibi yürütülecek, serâb olacaktır. Yer de tıpkı denizde dalgalara tutulmuş bir gemi gibi üzerindekileri sarsacak, Arş´a asılı bir kan-dilmiş gibi ruhlar tarafından s ali anacaktır. Bilesiniz ki, Cenab-ı Allah bu durumu şöyle anlatmıştır:
“O gün bir sarsıntı sarsar. Peşinden bir diğeri gelir. O gün kalbler titrer.” (Naziât. 79/6-8)
Yer, üzerindeki insanları sarsar; emzikli kadınlar çocuklarını unutur hamile olanlar yavrularını düşünürler. Çocuklar ihtiyarlar. İnsanlar paniğe kapılarak kanatlanır, uçarlar. Melekler karşılarına çıkarak onları tokatlar, geri döner, kaçarlar. Onları Allah´ın azabından koruyacak kimse yoktur. Birbirlerine seslenirler. Onlar bu haldeyken yer, bir uçtan bir uca çatlayıp ikiye bölünür. Daha önce benzerini görmedikleri müthiş bir durumla karşılaşırlar. Öyle bir korku ve paniğe kapılırlar ki, miktarını ancak Allah bilir. Göğe bakarlar… erimiş maden gibi olduğunu görürler. Sonra gök yarılır, yıldızlar etrafa saçılıp düşer, güneş ve ay kararır. Rasûullah (s.a.v.) bu hususta şöyle buyurmaktadır:
“Ama ölüler bu olup bitenlerin farkına varmazlar.”
Ebû Hüreyre dedi ki: “Sûr´a üfürüldüğü gün, Allah´ın diledikleri bir yana, göklerde olanlar da yerde olanlarlar da, korku içinde kalırlar.” (Nemi, 27/ 87) Bu âyet-i kerîmede korku ve panikten “Allah´ın diledikleri” diye istisna edilerek etkilenmeyecek olanlar şehidlerdir. Korku ve panik ancak, dirileri etkiler. Şehidlerse Allah katında diri olup rızıklanırlar. Onlar o günün korkusundan güvende olurlar. Bu korku ve panik, Cenab-ı Allah´ın şerli ve kötü kullara salacağı bir azâbdır. Bununla ilgili olarak O, şöyle buyurmuştur:
“Ey İnsanlar! Rabbinizden sakının. Doğrusu kıyamet saatinin sarsıntısı büyük şeydir. Kıyameti gören her emzikli kadın emzirdiğini unutur. Her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün. Oysa sarhoş değildirler. Fakat bu sadece Allah´ın azabının çetin olmasındandır.” (Hacc, 22/1-2)
Allah´ın dilediği bir süre kadar azâb içinde dururlar. Ama bu azabın uzun süreceği muhakkaktır. Sonra Cenab-ı Allah, üflemesi için İsrafil´e emir verir. O da ikinci aşamadaki düşüp ölme üflemesini yapar, lifleyince, gökte ve yerde -Allah´ın dilediği dışındaki- herkes ölür. Canları çıktıktan sonra, ölüm meleği, güç ve kudret sahibi Allah´ın huzuruna gelerek şöyle der:
— Ya Rab! Gökte ve yerde -senin dilediklerinden başka- herkes öldü.
— (Gerçi Allah kimin hayatta kaldığını daha iyi bilir ama yine de sorar:} Kim hayatta kaldı
— Ya Rab ölümsüz ve diri olan sen hayatta kaldın. Arş´ını taşıyanlar Cebrail, Mikâil ve ben hayatta kaldık.
— Cebrail ve MikâÜ de ölsünler.
Bundan sonra Cenab-ı Allah Arş´ı konuşturur. Arş der ki:
— Ya Rab, Cebraîl ve Mikâil ölüyorlar, öyle mi
— Sus. Ben ölümü, arşımın altında bulunan herkese yazdım. Dolayısıyla Cebrail ve Mikâil ölecektir.
Bundan sonra ölüm meleği, güç ve kudret sahibi Allah´ın huzuruna gelerek der ki:
— Ya Rab! Cebrail ve Mikâil öldüler. Ben ve Arş´ı taşıyan melekler hayatta kaldık.
— Arşımı taşıyanlar da ölsünler.
Arşı taşıyanlar da Ölürler. Yüce Allah arşa emir verir. Arş, Sûr´u İsrafil´den alır. Bundan sonra ölüm meleği, güç ve kuvvet sahibi Allah´ın huzuruna gelerek der ki:
— Ya Rab, arşını taşıyan melekler de öldüler.
— (Gerçi Allah kimin hayatta kaldığını daha iyi bilir ama yine de sorar:) kim hayatta kaldı
— Ya Rab, ölümsüz ve dizi olan sen hayatta kaldın. Bir de ben kaldım. — Sen bir sebepten dolayı yarattığım bir yaratığımsm. Sen de öl. Ölüm meleği de ölür. Artık geride sadece bir, kahr edici güce sahip, tek,
her şey kendisine muhtaç olduğu halde kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, doğurmayan, doğurulmayan, bir tek dengi dahi bulunmayan, ezeli ve ebedi olan gökleri ve yeri kitap gibi düzen, sonra yeri ve göğü yayan, ardısıra üç kez saran Allah kalır. “Sonsuz gücün sahibi benim” der. Bunu da üç kez söyler. Sonra kendi kendine “Bugün hükümranlık kimin ” diye sorar. Cevap veren olmaz. Sonra yine kendi kendine şu cevabı verir: “Kahredici güce sahib olan tek Allah´ındır.” Yer ve gökler götürülüp yerlerine başka yer ve gökler getirilir. Bunları dümdüz biçimde yayar. Yeri Ukaz panayırmdaki deri gibi uzatıp serer. Oradan ne çukur ne de tümsek kalır. Sonra Cenab-ı Allah mah-lukata bir ünleyişle ünler. Onlar eski hallerine dönerler. Toprağın bağrında olanlar bağrında; üstünde olanlar üstünde kalırlar sonra Cenab-ı Allah üzerinize, arşın altıdakileri indirir. Sonra yağmur yağdırması için göğe emir verir de kırk gün müddetle yağmur yağdırır. Öyleki yaratıkların üstünde oniki zira´ yüksekliğinde su birikir. Sonra Cenab-ı Allah cesedlere, bitki bitirmelerini emreder de cesedler bakla bitkisi gibi bitkiler bitirirler. Cesedleri tekâmül ettiğinde yüce Allah: “Cebrail ve Mikâil dirilsinler” der… Onlar dirilirler. Sonra Cenab-ı Allah ruhları çağırır da onlar gelirler; müslümanlann ruhları ışık saçar, diğerlerininkiyse saçar. Ruhların hepsini Allah kabzedip sûr´un içine atar. Sonra da ölülerin diriltilmeleri amacıyla sûr´a üflemesini isrâfile emreder. O üfleyince ruhlar arı gibi gelir, gökle yerin arasını doldururlar. Aziz ve Celil olan Allah: “Onur ve üstünlüğüm hakkı için her ruh, mutlaka bedenine dönsün” diye emreder. Bu buyruk üzerine bütün ruhlar, topraktaki bedenlerine girerler. Önce genizden içeri girip tıpkı zehirin ışınlan kimsenin içine yayılışı gibi bedene yayılırlar. Sonra üzerinizdeki (mezar) toprağı yan-«r ve dışarı çıkarsınız. İlk çıkacak olanınız benim. Sonra hızla akın ederek Rabbinizin huzuruna varırsınız.
“Gözleri dalgın dalgın çekirgeler gibi yayılmış, o çağırana koşarak kabirlerden çıkarlar. İnkarcılar: “Bu zorlu bir gündür” derler.” (Kamer, 54/7-8.j
Yalınayak, çıplak ve sünnetsiz halde bir yerde yetmiş sene kadar beklersiniz de size bakılmaz, hakkınızda hüküm verilmz. Göz yaşlarınız kuruyun-caya dek ağlarsınız. Sonra gözlerinizden kan akar. Gözyaşına ve kana batarsınız. Yaşlar ağzınıza ya da kulaklarınıza kadar çıkar. Sıkıntıya düşer gürültü eder ve şöyle dersiniz: “Hakkımızda hüküm versin diye bizim için kim Rabbimizin huzurunda şefaatçi olur ” Derler ki: “Bu hususla babanız Âdem´den daha liyakatli kim vardır ! Çünkü Allah onu kendi eliyle yarattı. Ona kendi ruhundan üfledi. Önce onunla konuştu.” Böyle dedikten sonra Âdem´in yanma gider, kendilerine şefaatçi olmasını isterler. O, kabul etmez ve “Ben bunu yapacak durumda değilim”der. Ondan sonra birer birer diğer peygamberlerin yanına giderler. Ama hiç bîri şefaatçi olmayı kabul etmez.
Nihayet yanıma gelirsiniz. Ben de koşmaya başlar, nihayet Fahs´a gelir orada secdeye kapanırım. (Ebû Hüreyre): Fahs nedir, ya Rasulallah diye sorduğunda Rasulallah (s.a.v.) buyurdu ki: Orası Arş´in ayağının konduğu yerdir.” Derken Cenab-ı Allah bana bir melek gönderir. O melek pazumdan tutarak beni kaldırır. Rabbim bana der ki:
— Ey Muhammedi
— Evet ey Rabbim, buyur.
— Nedir bu halin (Tabii O, benim halimi benden daha iyi bilir.)
— Ey Rabbim (günahkârlara) şefaatçi olacağımı bana vaad etmiştin. Şimdi onlar için şefaatçi olmamı kabul buyur ve bu kulların hakkında hüküm ver.
— Seni onlara şefaatçi kıldım. (Ey kullarım) Ben size gelip hakkınızda hüküm vereceğim.
Ben de dönüp insanların yanında dururum. Biz beklemekteyken gökten şiddetli bir ses duyarız. Göktekiler, yerdeki cin ve insanlar gibi dünyaya inerler. Onların ışığıyla yer aydınlanır. Saf halinde dururlar. Onlara: “Rabbimiz aranızda mıdır ” diye sorarız. Onlar da: “Hayır ama gelmektedir” derler. Sonra bir o kadar daha gök halkı yere iner. Nihayet zorlu gücün sahibi kutlu ve yüce Allah ile melekler, bulut gölgeleri içinde inerler. O gün Rabbinin arşını sekiz melek taşır. Ama bugün arşı dört melek taşımaktadır. Ayakları yerin en alt tabakasının sınırına kadar uzanır. Göklerle yer onların kucağında, arş ise omuzlarında olacaktır. “Onur ve ezici güce sahib olan Allah, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Hükümranlığın ve yüksek âlemlerin sahibi olan Allah, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Yaratıkları öldüren ama kendisi ölümsüz olan Allah, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir.” diyerek tespihatta bulunurlar.
Bundan sonra Cenab-ı Allah kürsüsünü yeryüzünün dilediği bir tarafına koyar sonra da şöyle seslenir: “Ey cinler ve insanlar topluluğu! Sizi yarattığını günden şu güne kadar size kulak verip sizi dinledim, amellerinizi (yaptıklarınızı) seyrettim. Şimdi de siz beni dinleyin. Size anlatılacak olanlar, sizin yaptıklarımzdır. Amel defterleriniz size okunuyor. Amel defterinde iyi şeyler bulan kimse, bundan ötürü Allah´a hamdetsin. Ama iyi şeyler bulmayan kimse, sadece kendini kınasın.”
Bundan sonra Cenab-ı Allah cehenneme emir verir. Bu emir üzerine oradan bir kısmı nurlu, bir kısmı zulümatlı bir topluluk çıkar. Sonra Cenab-ı Allah şöyle buyurur: “Ey suçlular! Bugün müminlerden ayrılın. Ey insano-ğulları! Ben size, şeytana tapmayın. O sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. Bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi ” Andolsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı. Akletmez miydiniz İşte bu, size söz verilen cehennemdir. Bugün inkârcılığmıza karşılık oraya girin.” (Yasin, 36/59-64)
Cenab-ı Allah insanları birbirinden ayırır. Amel defterlerini almaları için ümmetlere çağrıda bulunur. Ümmetler, korkudan diz üstü çökmüş olarak görürsün. Her ümmet, kitabına çağrılır. Onlara denir ki: “Bugün size, işlediğinizin karşılığı verilecektir.” (Câsiyc, 45/28)
Cenab-ı Allah çiftlerle insanlar dışındaki yaratıkları arasındaki davaları halleder. Yırtıcı hayvanlarla diğer hayvanlar arasındaki davaları hükme bağlar. Öyleki boynuzsuzun boynuzlarmdaki hakkını alır. Bu işleri tamamladıktan ve hç birinin diğerinde hakkı kalmadıktan sonra bilcümle hayvanata: “Toprak olun” der. Bu durumu gören kâfir, “Keşke bende toprak olaydım” der. Bundan sonra Cenab-ı Allah, kullar arasındaki davalara bakar. İlk olarak kan davalarını ele alır. Allah yolunda öldürülenlerin tümü oraya gelirler. Öldürülen (şehid) kimseye, gelmesini Allah emreder. O da şah damarlarından kan fışkırmakta olan kesik başını alıp gelir ve “Yarab! Bu beni niye öldürdü ” diye sorar. Cenab-ı Allah ta -öldürme sebebini çok iyi bildiği halde- öldürene, onu niçin öldürdüğünü sorar. O da; “Ya Rab, üstünlük senin olsun diye onu öldürdüm”der. Allah da ona, “Doğru söyledin” diye cevap verir ve yüzünü göklerin nuru gibi parlak kılar. Sonra melekler onu hemen cennete götürürler. Sonra bundan başka amaçlarla öldürülenler gelirler. Cenab-ı Allah, öldürülmüş olana emir verir; o da şah damarlarından kan fışkırmakta olan kesik başını alıp gelir ve: “Ya Rab, bu beni niye öldürdü ” diye sorar. Cenab-ı Allah onun öldürülme sebebini herkesten çok daha iyi bildiği halde, öldürene; onu niçin öldürdüğünü sorar. O da; “Ya Rab! Üstünlük benim olsun diye onu öldürdüm” diye cevap verir. Cenab-ı Allah ona “Kahr ol!” karşılığını verir.
Bundan sonra her katile kısas uygulanır. Haksızlıklar telafi edilir. Zalimler, Allah´ın dilediği şekilde muamele görürler. Dilerse onlara azâb eder; dilerse merhamet eder. Bundan sonra Cenab-ı Allah, geride kalan diğer kulların davalarına bakar, kimsenin kimsede alacağı kalmaz, herkesin hakkını alıp sahibine verir, mazlumun zalimdeki hakkını alır. Öyle ki, süte su katmış olana da, sütünü halis kılmasını, katıksız hale getirmesini emreder. Cenab-ı Allah bu işleri bitirdikten sonra bir münadi, bütün mahlukata duyuracak bir sesle şöyle seslenir: “Herkes Allah´ı bırakıp da tapmış olduğu kendi tanrısının yanına gitsin!” Her kim Allah´tan başkasına tapmışsa, tapındığı o şey, karşısına dikilir. O gün meleklerden biri Uzeyr (a.s.)´nı; biri de İsâ (a.s.)´ın kılığına bürünüp ortaya çıkar. Yahudiler Üzeyr´in kılığmdaki meleğe; Hris-tiyanlar da İsa´nın kılığmdaki meleğe tabi olurlar. Sonra tanrıları onları ateşe çağırır. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Eğer bunlar tanrı olsalardı cehenneme girmezlerdi. Hepsi orada temeli kalacaktır.1´ (Enbiyâ, 21/99)
Geride -aralarında münafıklar da olmak üzere- sadece müminler kalır. Cenab-ı Allah onları dilediği şekilde hesap yerine getirir. Onlara: “Ey insanlar! Herkes tanrısının yanına gitti. Siz de tanrınızın ve Allah´tan başka taptıklarınızın yanma gidin” der. Onlar da; “Yemin ederiz ki, bizim sadece Allah´ımız vardır. Dünyadayken O´ndan başkasına tapmazdık” diye cevap verirler. Bunun üzerine Cenab-ı Allah onları bir tarafa bırakır. Dilediği bir müddet böyle kalır. Sonra yine gelip onlara: “Ey insanlar! Herkes tanrısının yanına gitti. Siz de tanrınızın ve Allah´tan başka taptıklarınızın yanma gidin.” der. Onlar da: “Yemin ederiz ki, bizim sadece Allah´ımız vardır. Dünyadayken O´ndan başkasına tapmazdık.” diye cevap verirler.
Bunun üzerine Cenab-ı Allah paçaları sıvar, O´nun, kendilerinin rableri olduğunu anlayacakları şekilde tecelli edip azametini onlara gösterir. Bu tecelli karşısında hepsi yüz üstü secdeye kapanırlar. Münafıklarsa enseleri yere gelecek şekilde düşerler. Cenab-ı Allah onların bellerini sığır boynuzu gibi yapar. Sonra izin verir… Başlarını secdeden kaldırırlar.
Bundan sonra Cenab-ı Allah, cehennemin iki yakası arasına kıldan ince ve kılıçtan keskince, sırat köprüsünü kurar. Sıratın üzerinde çengeller, sivri demirler ve hurma dikeni gibi dikenler vardır. Sıratın alt tarafında kaygan bir köprü vardır. Oradan bir göz açıp kırpacak veya şimşek çakacak veya rüzgar esecek veya rahvan atla koşacak yahut koşucu bir adamın koşarak geçebileceği kadar kısa bir zamanda geçerler. Kimi salimen kurtulur. Kimi tırmalanarak kurtulur. Kimi de yüzüstü cehenneme atılır.
Cennetlikler cennet tarafına gönderildiklerinde; “Kim bizim için Rabbi-mizin katında şefaat eder ki Rabbimiz bizi cennete koysun !” derler. “Bu ise babanız Adem´den daha liyakatli kim vardır Çünkü Allah onu kendi eliyle yarattı. Ona kendi ruhundan üfledi. Önce onunlu konuştu.”
Adem (a.s.)´in yanına gider, durumu ona anlatırlar. O da (cennette işlediği) günahını onlara hatırlatarak şöyle der: “Ben bu işi yapabilecek durumda değilim. Ama Nuh´un yanına gidin. Çünkü o, Allah´ın kullarına göndermiş olduğu Resullerin ilkidir.”
Nuh (a.s.)´ın yanına gider, durumu ona anlatırlar. Şefaatçi olmasını isterler. O da bir şeyler söyler ve, “Musa´ya gidin. Ben bu isteğinizi yerine getirebilecek durumda değilim” der. Musa (a.s.)´ın yanma gider, kendilerine şefaatçi olmasını isterler. O da bir günah işlemiş olduğunu söyleyerek, “Ben bu isteğinizi yerine getirebilecek durumda değilim. Siz, Allah´ın ruhu ve kelimesi olan Meryem oğlu İsa´nın yanına gidin.” der.
İsâ (a.s.)´ın yanına gider, ondan, kendilerine şefaatçi olmasını isterler. O da, “Ben bu isteğinizi yerine getirebilecek durumda değilim. Ama Muham-med (s.a.v.)´in yanına gidin.”der.
Benim yanıma gelirler. Rabbim katında bana vaadedümiş üç şefaat hakkı vardır. Hemen harekete geçer cennete gider ve cennet kapısının halkasını tutarım, kapının açılmasını isterim; kapıyı bana açarlar. Bana selâm verilir, merhaba denir. Cennete girip Aziz ve Celil olan Rabbime baktığımda secdeye kapanırım. Yaratıklarından hiç birine vermediği kadar bana, kendisine hamd edip temcidte bulunmama izin verir. Ardından bana: “Ey Muhammed! Başını kaldır, şefaatte bulun, şefatini kabul edeyim; iste ki sana vereyim.” der. Başımı kaldırdığımda durumumu benden daha iyi bilen Allah bana “Neyin var Ne istiyorsun ” diye sorar. Ben de: “Ya Rab! Bana, şefaat ve bulunabileceğimi vaadetmiştin. Cennetliklere şefaat etmeme izin verki cennete girsinler.” derim. Aziz ve Celil olan Allah buyurur ki: “Seni onlara şefaatçi kıldım. Cennete girmelerine izin verdim.”
Beni hak dinle göpderen zât´a yemin ederim ki; sizler dünyada, cennetliklerin cennetteyken kendi eş ve meskenlerinin tanıdıkları kadar kendi eş ve meskenlerinizi tanıyamazsınız.”
Cennetliklerden her bir erkek, Allah´ın yarattığı şekildeki yetmiş iki (Huri) kadın ve iki de Âdem neslinden olan kadının kocası olur. Bu iki kadın, dünyada Allah´a yapmış oldukları ibadet sebebiyle Allah´ın dilediği diğerlerinin (yani hurilerin üzerine) efdal kılınırlar.
Cennetlik koca, (huri) eşlerinden birinin yakuttan mamul olan odasına girer. O kadın altın bir taht üzerinde oturacak, başında inciden yapılmış bir taç bulunacaktır. Odanın sündüs ve istebraktan yapılmış yetmiş basamaklı bir merdiveni vardır. Adam, elini zevcesinin omuzları arasına koyar. Sonra göğsüne bakar; elbisesinin altından cildini ve etini görür. Bacaklarının etine baktığında, yakut gerdanlığın tanelerinin içine geçirilmiş ipliği gördüğü gibi (kemiklerini ve iliklerini) görür. Kocanın ciğeri kadına, kadmmki de kocaya birer ayna gibi olur. Koca bu minval üzere karısının yanındayken, ikisi birbirlerinden asla bıkmazlar. O esnada kocaya şöyle seslenilir: “Senin eşinden, eşinin de senden bıkmadığını anladık. Ancak senin bundan başka eşlerin de vardır.” Bu çağrıyı duyduktan sonra eşinin odasından çıkar. Diğer eşlerine birer birer uğrar. Her birinin yanına vardığında eşleri kendisine: “Valahi cennette senden daha güzel biri yoktur. Cennette senden daha çok sevdiğim bir Şey yoktur.” der.
Cehennemlikler cehenneme düştüklerinde Rabbinin yaratıklarından amelleri kendilerini helak etmiş bir gurup insan ateşe düşer. Ateş, kiminin ayaklarının üst tarafına geçmez. Sadece ayaklarını tutar. Kimini böğürlerine kadar tutar. Kiminin cesedinin tümünü tutar. Yalnız yüzü dışarda kalır. Allah, onun boynunu ateşe haram kılar. Ben: “Ya Râb! Ümmetimden ateşe düşünlere beni şefaatçi kıl.” derim. Aziz ve Celil olan Allah: “Tanıdıklarınızı beşten çıkarın” diye emreder. Onlar, bir taneleri dahi içeride kalmıyacak şekilde ateşten çıkarlar. Sonra Cehab-ı Allah, şefaatte bulunmama izin verir. Şefaat etmeyen bir peygamber ve şehid kalmaz, hepsi şefaat ederler. Aziz ve Celil olan Allah: “Kalbinde bir dinar ağırlığınca imân bulunan her kimi bulursanız, onu da ateşten çıkarın” diye emreder. Boyleleri de bir taneleri dahi içeride kalmamacasına dışarı çıkarılırlar. Sonra Cenab-ı Allah şefaati kabul buyurup, “kalbinde bir dinarın üçte ikisi ağırlığınca imân bulunan kimseleri de, üçte bir dinar ağırlığınca imân bulunan kimseleri de, bir kırat ağırlığınca imân bulunan kimseleri de, bir hardal tanesi ağırlığınca imân bulunan kimseleri de ateşten çıkarın.” diye emreder. Bunlar, içeride bir taneleri dahi kalmamacasına ateşten çıkarılırlar. Öyleki, Allah rızası için sadece bir hayır işlemiş olan kimse de ateşte kalmaz. Hatta kendisi için şefaat edilmeyen ve hakkında yapılan şefaatin kabul edilmediği bir kimse kalmaz. Allah´ın rahmetini gördükten sonra kendisi için de şefaat edileceği ümidiyle İblis dahi ayakları üstüne dikilecek boyunu uzatıp kendini gösterir. Bundan sonra Cenab-ı Allah: “Merhamet edicilerin en fazla merhametlisi ben ve ben kaldım.” der. Elini cehenneme sokar. Oradan sayısını ancak kendisinin bildiği miktarda insanı çıkarır. Taneleri andıran bu insanları Hayvan nehri denen bir nehire sa-vurur. Bunlar sel sularının getirdiğ çer çöp arasındaki taneler gibi biterler. Güneşe bakan tarafları yeşil, gölgede kalan taraflarıysa sarı olur. Biter ve inci taneleri gibi olurlar. Boyunlarına: “Bunlar, Rahmanın azâd ettiği cehennemliklerdir” ibaresi yazılır. Cennetlikler onları bu yazıdan tanırlar. Asla hayır işlemedikleri halde bunlar da cennette kalırlar.”[91]
Hadisin buraya kadarlık kısmını Ebubekir el-Arabî, merhum Ebû Ya´lâ´dan rivayet etmiştir. Meşhur olan bu hadisi bir gurup imam kendi kitaplarında rivayet etmişlerdir. Örneğin İbn Cerir, tefsirinde; Taberânî, Mu-tevvelâtında, Hafız el-Beyhakî, el-Ba´s ve´n-Nûşûr (327) adlı kitabında; Hafız Ebû Musa da Medine kıssacısı İsmail b. Rafi kanalıyla, el-Mütevvelat adlı kitabında bu hadisi rivayet etmiştir. Bunun bazı fadelerinde münkerlik ve ihtilaf vardır. Bu hadisin rivayet yollarını münferid bir cüzde açıklamış imdir.
Ben derim ki: Bu hadisin ravileri arasında adı geçen İsmail b. Rafi el-Medinî, hadis uyduranlardan değildir. Sanki o bu hadisi çeşitli yollardan ve müteferrik yerlerden derlemiştir. Kendi çağındaki önde gelenlerden bir gurup onun yanında hazır bulunmuştur. Ebû Asım en-Nebil, Velid b.Müslim, Mekki b. İbrahim , Muhammed b. Şuayb b. Sabur, Abduh b. Süleyman ve dğer bazı büyüklerden oluşan bir cemaat, kendisinden hadis rivayet etmiştir. Hafız b. Musa el-Medinî, yukarıdaki hadisi İsmail b. Rafi el-Medinî´den rivayet ettikten sonra şöyle demiştir: “Bu hadisin senedi her ne kadar eleştiril-mişse de bu hadisteki ifadelerin büyük bir kısmı, sabit senedlerle ayrı ayrı rivayet edilmiştir.”
Hafız b. Musa el-Medinî böyle dedikten sonra mezkûr hadisin garip taraflarından bahsetmiştir.
Şimdi biz bu uzun hadisi kısım kısım ele alıp açıklamaya çalışacağız. Yardımı dilenilecek olan zât, yüce Allah´tır. [92]
Sûr Üflemeleri
Ölümünden Sonra Çürüyen Bedenden Geride Sadece Kuyruk Sokumu Kemiği Kalır:
Sûr´a üç kez üflenecektir. Birincisi insanlara korku ve panik veren üfleme; ikincisi, insanların düşüp öleceği üfleme; üçüncüsü de dirilmelerini sağlayacak olan üflemedir. Bununla ilgili açıklama, önceki kısımda nakl edilen sûr hadisinde uzun uzadıya verilmişti.
Sahih adlı kitabında Müslim… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İki üfleme arasında kırk gün vardır.” Bu hadisi naklederken Ebû Hü-reyre´yi dinleyenler, kendisine şöyle sordular:
— Hadiste geçen kırktan kasıt, kırk gün müdür
— Bilmediğim koşuda konuşmam.
— Kırktan kasıt, kırk ay mıdır
—- Bilmediğim konuda konuşmam.
-— Kırktan kasıt, kırk sene midir
Şimdi bu hadisin yukarıda kalan kısmına devam edelim: “Sonra gökten bir su iner. (Ölü) insanlar, bakla biter gibi biterler (canlanırlar). İnsanın (öldükten sonra) kuyruk sokumu kemiği dışında her tarafı çürür. Kıyamet gününde insanlar ondan terkib edilip (diriltilirler.)” [93]
İmam Ahmed b. Hanbel.. Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ademoğlunun her tarafı çürür ve onu toprak yer. Sadece kuyruk sokumu kemiği kalır (çürümez.) İnsan ondan yaratılmıştır, ondan terkib edilecektir.” (Müslim, 3/2271)
Bunu İmam Ahmed münferiden rivayet etmiştir ve bu rivayet, Müslim´in şartına uygundur.
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İnsanın kuyruk sokumu kemiği dışındaki her şeyini toprak yer.”
Kuyruk sokumu kemiği nedir, ya Rasûlallah diye sorduklarında şu cevabı verdi: “O bir hardal tanesi kadardır. İnsanlar (çürümelerinden sonra) o kemikten terkib edilirler.” [94]
Burada söylenmek istenen, sûr´a yapılacak olan iki üflemedir. Bu iki üfleme arasında kırk gün veya kırk ay yahut kırk senelik bir süre geçecektir. Allah bilir ya bu iki üflemeden biri, göktekilerle yerdekilerin düşüp ölmelerini grçekleştirecek olandır. Diğeri de bu ölenlerin ölmelerini gerçekleştirecek olandır. Diğeri de bu ölenlerin dirilip haşredilmelerini sağlayacak olan-üır- Bu iki üfleme arasında geçen süre zarfında bir yağmur yağacaktır.
Burada üzerinde durulan husuflardan biri de, insanın kendisinden yaratıldığı ve kıyamette yine ondan terkib edilip canlandırılacağı kuyruk sokumu ^emiğidir. Belki de iki üflemeden kasıt, korku ve panik üflemesiyle, gökteki ve yerdekilerin düşüp ölmeleriyle sonuçlanan üflemedir. Burada anlatılmak istenen budur. Her hal-ü kârda bu iki üfleme arasında geçecek bir müddet olmalıdır. Sûr hadisinde de anlatıldığı gibi o süre zarfında çok büyük olaylar cereyan edecektir. [95]
Kıyamet Gününün Bazı Korkulu Halleri:
Bu haüerden biri yerin, üzerindeki sağa sola sallayıp sarsmasıdır. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Yer dehşetle sarsıldıkça sarsıldığı, yeryüzü ağırlıklarını dışarıya çıkardığı ve insanın: “Buna ne oluyor ” dediği zaman…” (Ziizâl, 99/1-3)
“Ey İnsanlar! Rabbinizden sakının. Doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir. Kıyameti gören her emzikli kadın emzirdiğini unutur. Her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün, oysa sarhoş değildirler. Fakat bu sadece Allah´ın azabının çetin olmasındandır.” (Hacc, 22/1-21
“Kıyamet koptuğunda kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek olan o hadisenin-yalan olmadığı ortaya çıkacaktır. Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sarsıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman, siz de üç sınıf olursunuz:” (Vakıa, 56/1-7)
Bu korku ve paniğe düşürme üflemesi, kıyametin ilk başlangıcı olduğuna göre “Kıyamet günü” adı, bütün bunları kapsayan uygun bir ad olur…
Buharî´nin Sahih´inde… Ebû Hüreyre´den rivayet olunduğuna göre Ra-süıullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet muhakkak kopacaktır. Hem de iki kişi (satıcı ile müşteri) kumaşı aralarında açıp yayarlar. Onu alıp satmadan ve dürmeden (ansızın) kıyamet kopacaktır. Kıyamet muhakkak kopacaktır. Hem de kişi, sağmal devesini sağıp ta sütünü içmeye fırsat kalmadan kıyamet kopacaktır. Kıyamet muhakkak kopacaktır. Kişi havuzunu sıvayıpta içinden su içemeden kıyamet (ansızın) kopacaktır. Kıyamet muhakkak kopacaktır. Kişi lokmayı ağzına götürmüşken onu yiyemeden kıyamet (ansızın) kopacaktır.” [96] Bu hadiste anlatılanlar, korku ve panik üflemesi öncesindeki durumlar olarak algılanmalıdır. Çünkü bu üfleme, kıyametin ilk başlangıcıdır.
Önceki sayfalarda nakledilen ve âhir zaman insanlarının evsafını anlatan hadiste ifade edildiğine göre onlar, insanların en şerlileridir ve kıyamet, onların üzerine kopacaktır.
Önceki sayfalarda nakledilen ve İbn Rafi´in rivayet ettiği sûr hadisinde anlatıldığına göre iki üfleme arasında gök yarılacak, gökteki yıldızlar etrafa saçılacak, ay ile güneş kararacaktır. Allah bilir ya bu, göktekilerle yerdekilerin düşüp ölmelerine neden olacak üflemeden sonra olacaktır. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, herşeye üstün gelen tek Allah´ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah´ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma. Doğrusu Allah güçlüdür, öc alandır. O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün. Gömlekleri katrandan olacak, yüzlerini ateş bürüyecektir.” (İbrahim, 14/47-49)
“Gök yarılıp Rabbine boyun eğdiği zaman -ki gök boyun eğecektir- …” (İnşikâk, 84/1-2)
“Gözün kamaştığı, ayın tutulduğu, güneş ve ayın biraraya getirildiği zaman, işte o gün insan: “Kaçacak yer nerede ” der. Hayır, hayır, bir sığınak yoktur. Ey insan! O gün sen, Rabbinin huzuruna varıp durursun. O gün, insanoğluna önde ve sonda yaptığı ne varsa bildirir. Özürlerini sayıp dökse de, insanoğlu, artık kendi kendinin şahididir.” (Kıyamet, 75/7-15)
Bütün bunların, göktekilerle yerdekilerin düşüp ölmelerine sebeb olacak üflemeden sonra vukubulacağı anlatılacaktır. Ama yeryüzünün sarsılması, buna bağlı olarak çatlayıp yazılması, insanların, yerin köşe bucağına kaçmaları ise, korku ve panik üflemesinden sonra, göktekilerle yerdekilerin düşmelerine neden olacak üflemeden önce olması münasiptir.
Yüce Allah, Firavun kavminden olan mümin kimsenin durumundan bahsederken şöyle buyuruyor: “Ey Milletim! Ah-ü figân gününden sizin hesabınıza korkuyorum. Arkanıza dönüp kaçacağınız gün Allah´a karşı sizi koruyan bulunmaz.” (Gafir, 40/32-33)
“Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresini aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa geçin! Ama Allah´ın verdği bir güç olmaksızın geçemezsiniz ki! Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız Ey insanlar ve cinler! Üzerinize dumansız bir alev ve ateşsiz bir duman gönderilir de kurtulamazsınız. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız ” (Rahman, 55/33-36)
İmam Ahmed b. Hanbel´in müsnedinde, Sahih-i Müslim´de, dört sü-nen´de Ebû Şureyha Huzeyfe b. Üseyd´den rivayet olunan ve önceki kısımlarda geçen bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Sizler on alâmeti görmeden.kıyamet kopmayacaktır.” Böyle dedikten sonra Rasûlullah (s.a.v.), o on alâmeti saymış ve sonunda da şöyle buyurmuştur:
“… Bu alâmetlerin sonuncusu, Aden´in derinliğinden çıkarak insanları önüne katıp mahşere götürecek olan bir ateştir.” (Müslim. 3/2226)
Bu ateş, âhir zamanda yeryüzünün her tarafındaki insanları önüne katıp, haşir ve neşir yeri olan Şam´a sevkedecektir.[97]
Ahir Zamanda İnsanları Önüne Katıp Mahşere Sevk Edecek Olan Ateş:
Buharı ve Müslim´in Sahihlerinde… Ebû Hüreyre´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar üç yöntemle haşredilecek-lerdir. Kimi rağbet ve imrenme havası, kimi de korkup kaçma havası içinde olacaktır. İkisi bir deve üstünde, üçü bir deve üstünde, on tanesi de bir deve üstünde olacaktır. Geride kalanlarıysa ateş, önüne katıp haşir yerine götürür. Giderken dinlendikleri yerde o ateşte onlarla birlikte dinlenir. Akşamladıkları yerde onlarla birlikte geceler.” [98]
İmam Ahmed b. Hanbel… Sabit b. Enes´ten rivayet etti ki; Abdullah b. Selâm, Rasûlullah (s.a.v.)´e kıyamet alâmetlerinin ilkini sordu. Rasûlullah (s.a.v.) de ona şu cevabı verdi: “İnsanları doğudan alıp önüne katarak batıya götüren ve orada toplayacak olan bir ateştir…” (Buharî, Enbiyâ 1/4). Bu hadisin tamamı uzun olup sahih hadis kitaplarında mevcuttur. [99]
İnsanlar Kıyamet Gününde Üç Sınıf Hafinde Haşredilecektir:
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde insanlar üç sınıf halinde hasredilirler. Bir sınıf yaya, bir sınıf süvari, bir sınıf da yüzüstü haşr edilir.”
“Ey Allah´ın Rasûlü, onlar yüzüstü nasıl yürüyecekler ” diye sorduklarında Rasûlullah (s.a.v.) şöyle cevap verdi: “Onları ayakları üstünde yürüten, yüzüstü yürütmeye de kadirdir. Yalnız onlar (bu halde giderlerken) yüzlerini tümseklerden ve dikenlerden sakınırlar.” [100]
İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah b. Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Doğrusu hicretten sonra bir hicret daha olacaktır. (O hicrette) insanlar, İbrahim´in hicret ettiği yere çekilecek ve yeryüzünde insanların ancak en şerlileri kalacaktır. Yerleri onları atacak; ateş onları domuz ve maymunlarla birlikte hasredecek, onların geceledikleri yerde onlarla beraber geceleyecek, onların dinlendikleri yerde onlarla beraber dinlenecek, onların geride kalanlarım (yakıp) yiyecektir.” [101]
El-Ba´s ve´n-Nüşûr adh kitabında Hafız Ebubekir el-Beyhakî.. Ebû Şu-reyha Huzeyfe b. Üseyd el-öıfarî´den rivayet etti ki; Ebû Zerr d-Ğıfarî;
“Biz onları kıyamet günü yüzü koyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak hasrederiz.” (îsrâ, 17/97) âyet-i kerimesini okuduktan sonra şöyle dedi:
Doğru konuşan ve kendisine bildirilenlerin doğru olduğu zât (yani Rasûlullah) bana buyurdu ki: “Kıyamet gününde insanlar üç gurup halinde hasredilirler: Bir gurup yiyeceğini yemiş, giyeceğini giymiş, bineğine de binmiştir. Bir gurup koşarak gider. Bir gurupta yüzüstü vaziyette melekler tarafından sürüklenirler.” Yanında bulunan bizler kendisine sorduk: Ey Allahın Rasülü, iki gurubu anladıkta şu koşarak gidenlere ne oluyor “Buyurdu ki: “Cenab-ı Allah bineklere âfet bırakır. Öyle ki binekli kimse kalmaz. Hatta kişiye sütü kesilmiş, sırtına semer vurulmuş develerle birlikte beğenilen hoş bir bahçe verilir.” [102]
Müsned adlı eserinde İmam Ahmed b. Hanbel… İbn Humeyele el-Ku-Şeyri´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar yayalar ve süvariler olarak şurada (Rasûlullah böyle derken eliyle Şam tarafını gösterdi.) haşredileceklerdir. (Kimi de) ağızlarına tıkaç konmuş olarak yüz üstü sürünerek Allah´a arzedilirler.” [103] Tirmizî de bunu rivayet etmiş, hasen ve sahih bir hadis olduğunu söylemiştir.
Bu ifadeler gösteriyor ki; bu hadislerde sözü edilen haşir, dünyanın son demlerinde mevcud olan insanların, haşir yeri olan Şam diyarında toplanıp üç sınıf olarak haşredilmeleri demektir. Bir sınıf yiyeceğini yemiş, giyeceğini giymiş ve bineğine binmiştir. Bir sınıf bazan bineğe biner, bazan da yaya gider. Bunlar, önceki sayfalarda nakledilen bir hadiste anlatıldığı gibi; iki kişi bir deveye, üç kişi bir deveye, on kişi bir deveye -binek azlığından dolayı- nöbetleşe binerler. Geride kalanlarını ateş, önüne katıp haşir yerine götürür. O ateş, Aden´in derinliklerinden çıkar, insanları arkadan kuşatır ve her taraftan onları önüne katıp sevkeder, mahşere götürür. Geride kalanlarını (yakıp) yer.
Bütün bu anlatılanlar, bu hadisenin, dünyanın son deminde vukubulaca-ğım göstermektedir. Bolea yenilip içilecek, düz sırtlı hayvanlara ve hörgüç-lülere binilecek, geridp kalanları ateş (yakıp) yiyecek. Demek ki bunlar, dünyanın sonunda olacaktır. Eğer bunlar “ölülerin diriltilmesini sağlayan sûr üflemesinden sonra olacak” deniliyorsa bu mümkün değildir. Çünkü o zaman yürüyecek binek, yiyecek ve içecek, hatta ölecek kimse kalmaz. Toplanılacak yani hasredilecek geniş bir alanda kalmaz. Hayret hem de ne hayret ki; Hafız Ebubekir el-Beyhakî, bu hadisleri rivayet ettikten sonra bunlarda anlatılan ´bineğe binme´ olayının kıyamet gününde olacağı yorumunu getirmiş, bunu sahih saymış, bizim söylediğimizi delil olarak göstermiştir: “Sakınanları o gün Rahmân´ın huzurunda O´na gelmiş konuklar olarak toplarız. Suçluları suya götürür gibi cehenneme süreriz.” [104]
İnsanlar Kıyamet Gününde Yalınayak, Çıplak Ve Sünnetsiz Olarak Hasredilirler:
Yukarıdaki ayeti hadisle tefsir ederken ileri sürdüğü iddia nasıl doğru olabilir Oysa hadiste şöyle deniliyor: “Onlardan kimileri var ki; iki kişi bir deveye, üç kişi bir deveye, on kişi bir deveye (nöbetleşe) binerler.” [105]
Bunun binek kıtlığından ötürü olduğu açıkça bildirilmiştir. Bu bildirimle yukarıdaki iddia uyuşmamaktadır. Doğrusunu Allah bilir ya o binekler, Cennetin necip develeridir ki; müminler haşir meydanında onlar binerek cennete gideceklerdir. Ama bu nöbetleşe olmayacaktır. Bununla ilgili açıklama ileride verilecektir.
Aralarında İbn Abbas, İbn Mes´ud, Âişe ve diğerlerinin de bulunduğu bir gurup sahabiden başka bir yolla gelen bir rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:
“Sizler, yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allah´ın huzurunda toplanacaksınız.” [106]
Yüce Allah da şöyle buyurmuştur:
“Yaratmaya ilk başladığımız gibi onu tekrar var edeceğiz.” (Enbiyâ, 21/104)
Bu ayet ve hadiste anlatılan haşir, başka bir haşirdir. Bu, kıyamet gününde, ölülerin diriltildiği sûr üflemesinden sonra olacaktır. O esnada insanlar yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak mezarlarından kalkacaklardır. Aynı şekilde kâfirler de susuz olarak cehenneme sevk edileceklerdir.
Yüce Allah buyurmuştur ki:
“Biz onları kıyamet günü yüzü koyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak hasredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini arttırırız.” (İsrâ, 17/97)
Bu durum mahşerden cehenneme götürülmeleri emredildiğinde vukubu-lacaktır. Bütün bunlarla ilgili açıklama yeri geldiğinde inşaallah verilecektir. Güvencimiz ve dayanağımız Allah´tır.
Sûr hadisinde anlatılmıştır ki; korku ve panik üflemesinden ötürü meydana gelecek korkulu durumlardan ölüler haberdar olmayacak ve etkilenmeyecekler. Bu korkunç hallerden etkilenmeyeceklerini Cenab-ı Allah´ın bildirdiği kimseler, sadce şehitlerdir.
Çünkü onlar, Rablerinin katında diri olup rızıklanırlar. Bu olup bitenleri hissederler ama hiç ürkmezler. Göktekilerle yerdekilerin düşüp ölmesine neden olacak sûr üflemesi nedeniyle de bunlar düşüp ölmezler.
Tefsirciler, korku ve panik yani kıyamet üflemesi esnasında meydana gelecek korkulu hallerden etkilenmeyecek olan kimselerin hangileri oldukları hususunda çeşitli görüşler ileri sürerek ihtilafa düşmüşlerdir. Hadiste yer alan sarih ifadeye göre bunlar şehidlerdir. Kimi, etkilenmeyecek olanların Cebrail, Mikâil, İsrafil ve Azrail olduğunu; kimi de bunların arşı taşıyan melekler olduklarını söylemiştir. Kimi de, “Etkilenmeyecek olanlar başkalarıdır” demiştir. Doğrusunu Allah bilir.
Yine Sûr hadisinde anlatılmıştı ki; korku ve panik üflemesiyle, göktekilerle yerdekilerin düşüp ölmelerine neden olacak üfleme arasında insanlar uzun bir süre bu korkulu halleri müşahede edecekler; bu sebeple de -Allah´ın diledikleri hariç- göktekilerle yerdeki insanlar, cinler ve meleklerin tümü öleceklerdir. Kimileri bu hariç tutulanların Arşı taşıyan melekler olduğunu, kimi Cebrail olduğunu, kimi Mikâil olduğunu, kimi İsrafil olduğunu, kimi şehidler olduğunu, kimi de başkaları olduğunu söylemişlerdir. Yüce Allah buyurmuş ki: “Sûr´a üflenince, Allah´ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra sûra bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar.” (Zümer, 39/68)
“Sûr´a bir üfürüş üfürüldüğü, yer ve dağlar kaldırılıp bir vuruşla birbirine çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olur. Kıyamet kopar. Gök yarılır; O gün düzeni bozulur. Melekler onun çevresindedirler. O gün Rabbinin arşını onlardan başka sekiz tanesi yüklenir. Ey insanlar! O gün siz huzura alınırsınız. Hiç bir şeyiniz gizli kalmaz.” (Hakka. 69/13-18)
Sûr hadisinde şöyle denmişti:
“Cenab-ı Allah, İsrafil´e: “Herkesi düşürüp öldürecek üflemeyi yap” der. Bu emri alan İsrafil üfler ve bu nedenle göktekilerle yerdekilerin -Allah´ın diledikleri dışında- tümü düşüp ölür. Cenab-ı Allah, ölüm meleğine kimin sağ kaldığını kendisi daha iyi bildiği halde-: “Kim sağ kaldı ” diye sorar. O da şu cevabı verir: “Diri ve ölümsüz olan sağ kaldın. Arş´ını taşıyan meleklerle Cebrail ve Mikâil sağ kaldılar.” Cenab-ı Allah ona, Cebrail ile Mikâü´in ruhlarını kabzetmesini emreder. Sonra da Arş´ı taşıyanların ruhlarını kabzetmesini emreder. En sonunda Azrail´e de ölmesini emreder. Azrail, yaratıkların en son ölenidir.” [107]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Doğrusu Cenab-ı Allah, ölüm meleğine şöyle buyurur: Sen de yaratıklarımdan birisin. Uygun gördüğüm bir sebepten dolayı seni yaratmıştım. Öl ve sonra da hiç dirilme.” [108]
Muhammed b. Kâ´b dedi ki: Cenab-ı Allah ona: “Öyle bir ölümle öl ki, sonra hiç dirilme!” dediğinde O, öyle bir çığlık atacak ki; o çığlığı gökteki-ler ve yerdekiler duyacak olsalar, korkudan mutlaka ölürler.”
Ben derim ki: “Öyle bir öl ki, artık hiç dirilme.” Bu Azrail´in ölümünden sonra artık bir ölüm meleği olmayacaktır. Çünkü sahih hadiste de sabit olduğu gibi o günden sonra artık ölüm olmayacaktır. Sözünü ettiğimiz Sa-hih´deki hadiste şöyle buyurulmuştur:
“Ölüm, kıyamet gününde alaca bir koç suretinde getirilip cennetle cehennem arasında boğazlanacak, sonra da şöyle denilecektir: Ey Cehennemlikler! Orada ebedi kalın; size ölüm de yoktur. Ey cennetlikler! Orada ebedi kalın; size ölüm de yoktur.”[109]
Bu hadis sonra da gelecektir. Ölüm meleği fânidir. Ölecek, ondan sonra da hiç ölüm meleği olmayacaktır. Doğrusunu Allah bilir. Bu sözü gerçekten peygamber efendimizin söylemiş olduğunu kabul edersek, bundan zahiren anlaşıldığına göre Azrail, öldükten sonra artık hiç dirilmeyecektir. Hadisin sahihliği varsayıhrsa o zaman böyle bir tevilde gerçeklik payı çok az olur. Doğruyu en iyi bilen, elbetteki yüce Allah´tır. [110]
Fasıl:
Sûr hadisinde Hz. Peygamber şöyle buyurmuş: “Herkes ölüp de sadece kahredici güce sahip bir, tek, her şey kendisine muhtaç olduğu halde kendisi hiç bir şeye muhtaç olmayan, doğurmayan, doğurulmayan, ezeli ve ebedi Allah bakî kalınca göklerle yeri kitap gibi dürer, sonra açıp yayar, sonra üç kez sarar ve üç kez “Ben zorlu gücün sahibiyim!” der, sonra üç kez; “Bu gün hükümranlık kimin ” diye seslenir, kendisine cevap veren olmaz. Sonra kendi kendine cevap vererek şöyle der: “Bir ve kalır edici güce sahib olan Allah´ındır.” [111]
Yüce Allah buyurdu ki:
“Onlar Allah´ı gereği gibi değerlendiremediler. Bütün yeryüzü, kıyamet günü O´nun avucundadır. Gökler O´nun kudretiyle durulmuş olacaktır. O, putperestlerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.” (Zümer, 39/67)
“Göğü kitap dürer gibi durduğumuz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi -katımızdan verilmiş bir söz olarak- onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz yaparız.” (Enbiyâ, 21/104)
“O her şeyden öncedir. Kendisinden sonraya hiç bir şeyin knlmıyacağı sondur. Varlığı aşikârdır. Gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her şeyi bilir.” (Hadîd, 57/3)
“Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah, kavuşma gününü ihtar etmek için kullarından çıkarlar. Onların hiç bir şeyi Allah´a gizli kalmaz. “Bu gün hükümranlık kimindir ” denir. Hepsi: “Gücü her şeye yeten tek Allah´ındır.” derler. Bu gün herkese, kazandığının karşılığı verilir. Bu gün haksızlık yoktur. Doğrusu Allah, hesabı çabuk görendir.” (Mü´min, 40/15-17)
Buharı ve Müslim´in Sahih´lerinde… Ebû Hüreyre´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cenab-ı Allah yeri tutar, göğüde sağ eliyle dürer, sonra da şöyle buyurur: “Ben hükümrânım, ben zorlu gücün sahibiyim, nerede yeryüzünün hükümdarları Nerede zorbalar, nerede bü-yüklenenler ” [112]
Buharı ve Müslim´in Sahih´lerinde… İbn Ömer´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Doğrusu yüce Allah, gökleri sağ eliyle tutar, sonra da, “Ben hükümrânım!” der.” [113]
İmam Ahmed b. Hanbel´in Müsned´inde ve Müslim´in Sahih´inde… İbn Ömer´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) bir gün minber üzerinde şu âyet-i kerîmeyi okudu:
“Onlar Allah´ı gereği gibi değerlendiremediler. Bütün yeryüzü, kıyamet günü O´nun avucundadır. Gökler O´nun kudretiyle durulmuş olacaktır. O, putperestlerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.” (Zümer, 39/67)
Bu âyet-i kerimeyi okurken Rasûlullah (s.a.v.) elini öne ve arkaya doğru hareket ettiriyor ve şöyle diyordu: “O zaman Rab da kendini onurlandırıp: “Ben zorlu gücün sahibiyim. Ben en büyüğüm. Ben hükümrânım. Ben güçlüyüm. Ben cömerdim!” diyecektir.” O esnada minber, Rasûlullah (s.a.v.)´i o kadar sarstı ki, neredeyse yere düşecek, dedik.” [114]
Yukarıdaki âyet-i kerimeyi tefsirde (yani İbn Kesîr tefsirinde) açıklarken bu konuyla ilgili yeter miktar da hadisleri sened ve lafızlarıyla birlikte naklettik. Allah´a hamdolsun. [115]
Fasıl:
Sûr hadisinde anlatıldığına göre Cenab-ı Allah, kıyamet gününde bu yerler, başka yerlerle değiştirecek, yenilerini açıp yayacak ve Ukaz panayırında satılan deriler gibi serecek.
“Orada ne çukur, ne tümsek göreceksin.” (Tâ-Hâ, 20/108)
Sonra Cenab-ı Allah insanları azarlar ve onlar da kendilerini bir değişiklik içinde bulurlar:
“Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Allah´ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah´ın huzuruna çıktıkları günde, sakın [116] Allah´ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma.” (İbrahim, 14/47-48)
Müslim… Hz. Aişe´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.)´e; “Yerin ve göklerin değiştirildiği günde insanlar nerede olacaklardır ” diye sorulduğunda Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: “Karanlıkta ve köprünün (sıratın) gerisinde olacaklardır.” [117]
Bununla kastedilen, mezkur hadiste sözü edilen değişiklikten başka bir değişikliktir. Burada anlatılan, iki üfleme yani canlıların ölümüne yol açan üfleme ile canlıların dirilmesini sağlayan üflemeler arasında yeryüzünün işaret ve sınırlarını bozan ve yok eden değişikliktir. Bu durumda dağlar yürütülecek, yer sarsılacak, yeryüzü dümdüz hale gelecek, yeryüzünde burgaç, dere ve tepe kalmayacaktır. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Ey Muhammed! Sana dağları sorarlar. De ki: “Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek, orada ne çukur ne de tümsek göreceksin.” (fâ-Hâ, 20/105)
“Dağlar yürütülüp serap olacaktır.” (Nebe\ 78/20)
“Dağlar, atılmış renkli yüne benzeyecekler.” (Kari´a, 101/5)
“Yer ve dağlar kaldırılıp bir vuruşla birbirine çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olur.” (Hakka, 69/14)
“Bir gün dağları yürütürüz de yeri dümdüz görürsün. Hiç birini bırakmaksızın onları toplarız. Dizi dizi Rabbine sunulduklarında onlara: “Andol-sun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi Bize geldiniz. Sizi toplamak için bir söz vermediğimizi iddia etmiştiniz değil mi “[118] denir.” [119]
Fasıl:
Sûr hadisinde Rasûlullah buyurdu ki: “Sonra Cenab-ı Allah, Arş´m altından bir su indirir. Gökten kırk gün boyunca yağmur yağar. Öyle ki su, oni-ki zira´ yükseklikte üzerinize çıkar. Sonra bitmeleri (canlanmaları) için Cenab-ı Allah cesedlere emir verir. Onlar da küçük salatalıklar gibi biterler.” [120]
Önceki sayfalarda da nakledildiği gibi, İmam Ahmed b. Hanbel ve Müslim… Abdullah b. Amr´dan rivayet ettiler ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sonra Sûr´a üflenir. Onu duyan herkes, boynunu kaldırıp indirir. Onu duyan ilk adam, havuzunu sıvamakta olan biri olacaktır. Duyunca dü-Şüp ölecektir. Onu işiten herkes mutlaka düşüp ölecektir. Sonra Cenab-ı Allah çisenti gibi bir yağmur yağdırır. O yağmur sebebiyle yaratıkların cesed-leri biter (canlanır). Sonra sûr´a bir kez daha üflenince o ölüler kalkıp bakıdırlar. Sonra da: “Ey insanlar! Rabbinize gelin!” denir.” [121]
Buharî… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İki üfleme arasında kırk vardır.” Yanında bulunanlar kendisine sordular:
— Ey Ebû Hüreyre, bu kırk gün müdür
— (Bilgim olmadığı için) açıklama yapamam.
— Bu kırk ay mıdır
— Açıklama yapamam.
— Bu kırk sene midir
— Açıklama yapamam.
Yukarıdaki hadise, kaldığımız yerden devam ediyoruz: “İnsanın kuyruk sokumu kemiğinden başka her şeyi çürür ve (toprağa karışan) cesed o kemikten terkib edilir (oluşturur ve diriltilir).”[122]
Müslim de… A´meş´ten böyle bir rivayette bulunmuş, ancak bu rivayette, üçüncü kez söylenen “Açıklama yapamam” sözünün ardına şu ekleme yapılmıştır: “Sonra gökten bir su iner (yağmur yağar ve insanlar (ölü cesedler) bakla biter gibi biterler. İnsanın kuyruksokumu kemiğinden başka her tarafı çürür. Onlar, kıyamet gününde o kemikten terkib edilir (ve diriltilirler).”(Müslim. 3/2271)
Ehvâlü Yevm´il-Kıyâme adlı kitapta Ebubekir b. Ebi´d-Dünya… Ebü´l-Âliye´den rivayet etti ki; Übeyy b. Kâ´b, şöyle demiştir:
“Kıyamet gününden önce altı alâmet görülecektir. İnsanlar çarşıların-dayken aniden güneş kararır. Onlar bu haldeyken dağlar da yerin üzerine düşerler. Yer sarsılıp hareket eder, her taraf karışır; panikten ötürü cinler insanlara; insanlar da cinlere kaçıp sığınırlar. Binekler, hayvanlar, canavarlar ve kuşlar bir araya gelip birbirlerine karışırlar. Yabani hayvanlar bir araya toplanır ve harekete geçerler. “Doğurması yaklaşmış develer başı boş bırakıldığı zaman” sahipleri onları ihmal ederler. “Denizler kaynaştırıldığı zaman” cinler insanlara “Biz size haber vereceğiz. Denize gelin” diyecekler. İnsanlar oraya vardıklarında denizin alevlenmekte olan bir ateş olduğunu görürler. Onlar bu haldeyken yer öyle bir çatlayıp yarılır ki, çatlağın bir ucu yedinci yer tabakasına kadar iner; diğer ucu da yedinci gök tabakasına uzanır. Onlar bu haldeyken bir rüzgâr gelip onları öldürür.” [123]
Ibn Ebi´d-Dünyâ… Abdurrahman b. Yezid b. Câbir´den rivayet etti ki; Atâ b. Yezid es-Seksekî şöyle demiştir:
“Cenab-ı Allah, Meryem oğlu İsa´nın ruhunu aldıktan ve kıyametin kopma saati yaklaştıktan sonra hoş bir rüzgâr estirir, bununla da her müminin ruhunu alır. Geride şerli insanlar kalır. Onlar da eşekler gibi birbirlerinin üzerine atlar (zina eder), kıyamet te işte onların üzerine kopar. Onlar bu haldeyken Cenab-ı Allah yeryüzü sakinlerine bir zelzele gönderir de ayakları ve meskenleri sarsılır. Cinler, insanlar ve şeytanlar ortaya çıkarak çıkış yeri ararlar. Batı ufkuna gelirler, oranın kapatılmış olduğunu görürler. Orada muhafızlar olacaktır. Sonra insanların yanına dönerler. Onlar bu haldeyken kıyamet saati üzerlerine doğar ve bir ünleyicinin şöyle ünlendiğini duyarlar: “Ey insanlar! Allah´ın emri (kıyamet) gelecektir. Acele gelmesini istemeyin.” Bu Çağrıyı kadın, kucağındaki bebekten daha iyi duyacak değildir. Sonra Sûr´a üflenir. Göktekilerle yerdekilerin -Allah´ın diledikleri dışında- tümü düşüp Ölür.” [124]
İbn Ebi´d-Dünyâ… Ukbe b. Âmir´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Batı tarafından üzerinize kalkan gibi siyah bir bulut doğacaktır. O bulut yükseldikçe yükselecek ve her tarafı kaplayacak, sonra da bir ünleyici: •´Ey insanlar! Doğrusu Allah´ın emri gelmiştir!” diye ünler. Canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; iki adam (alış veriş için) kumaşı açarlar, düremeden kıyamet kopar. Kişi havuzunu sıvar, ondan su içmeden kıyamet kopar. Kişi sağmal ineğini sağar, sütünü içmeden kıyamet kopar.” [125]
Muharip b. Dessar dedi ki: “Kıyamet gününde kendisinden taleb edilen bir şey olmadığı halde, gördüğü korkunç durumlardan ötürü kuş, kuyruğunu yere çarpar ve kursağındakilerİ de dışarı atar.” (Ehvâlü Yevm´il-Kıyâme, 19)
İbn Ebi´d-Dünya… Abdullah b. Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününe baş gözüyle bakmaktan hoşlanan bir kimse; Tekvîr, İnfitar ve İnşikâk surelerini okusun.” [126]
Diriliş Üflemesi:
Yüce Allah buyurdu ki: “Sûr´a üflenince, Allah´ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra Sur´a bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar. Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitâb açılır. Peygamberler ve şâhidler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adaletle hüküm verilir. Her kişiye, işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir.” (Zümer. 39/ 68-70)
“Sûr´a üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz. Gökler kapı kapı açılacaktır. Dağlar yürütülüp serap oacaktır.” (Nebe´, 78/18-20)
“Sizi çağırdığı gün, O´na hamdederek dâvetine uyarsınız ve kabirlerinizde pek az bir müddet kaldığınızı sanırsınız.” (İsrâ, 17/52)
“Doğrusu bir tek çığlık yetecektir. Hepsi hemen bir düzlüğe dökülecektir.” (Naziâi. 79/13-14)
“Sûr´a üflenince, kabirlerinden Rablerine koşarak çıkarlar. “Vah hâlimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı ” derler. Onlara: “İşte Rahman olan Allah´ın vâd ettiği budur. Peygamberler doğru söylemişlerdi” denir. Tek bir çığlık kopar. Hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur. Artık bu gün kimseye hiç bir haksızlıkta bulunulmaz. İşlediklerinizden başkasıyla karşılık görmezsiniz.” (Yâsîn, 36/51-54)
Sûr hadisinde anlatıldığına göre, canlıların düşüp ölmelerine neden olacak üflemeden sonra bütün mahlukat alt üst olacak, ölümsüz ve diri olan Allah baki kaldıktan -ki o, ezeli ve ebedidir- iki üfleme arasında göklerle yer bambaşka gökler ve yerle değiştirildikten sonra Cenab-ı Allah, bir yağmur yağdırarak o yağmurun suyuyla, mezarlarmdaki cesedleri diriltecek, tıpkı dünyadaki gibi bir canlılığa kavuşturacak. Bundan sonra şöyle buyuracaktır: ´Arş´ı taşıyan melekler dirilsinler.” Onlar dirilirler. İsrafil´e emir verir… İsrafil sûr´u ağzına alır. Sonra Cenab-ı Allah; “Cebrail ve Mikâil dirilsinler.” diye emreder… Onlar da dirilirler.
Sonra Cenab-ı Allah, ruhları huzuruna çağırır. Gelirler. Müminlerin ruhları nûr saçar; diğeri erin inkiyse zulümat saçar. Hepsini kabzedip sur´a bırakır.
Sonra İsrafil´e, diriliş üflemesini yapmasını emreder. O da üfleyince ruhlar arı gibi ortaya çıkarak gök ile yer arasını doldururlar. Yüce Allah: “Onur ve üstünlüğüm hakkı için her ruh, dünyada canlandırdığı cesede dönsün” der. Ruhlar cesedlere yönelirler genizlerden girip -ışınlan kimsenin cesedine zehirin yayılışı gibi- cesedlere yayılırlar. Sonra mezarınız açılır. Mezarı ilk açılacak olan, benim. Sizler, mezarlarınızdan hızla çıkar, boyun eğmiş vaziyette, çağrıcının çağrısına zillet ve huşu içinde icabet- ederek koşar adımlarla Rabbinizin huzuruna gidersiniz. Oraya yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak varırsınız.
Kâfirler, “BU ZOrlu bir gündür” derler. [127]
Yüce Allah buyurdu ki: “Kabirlerden çabuk çabuk çıkacakları gün, gözleri dönmüş, yüzlerini zillet bürümüş olarak sanki dikili taşlara doğru koşarlar. İşte bu, onlara söz verilmiş olan gündür.” (Meâric, 70/43-44)
“Bir çağrıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver. O gün çığlığı gerçekten duyarlar, işte o, kabirden çıkış günüdür. Doğrusu biz diriltiriz, biz öldürürüz, dönüş bizedir. O gün, yer yarılır, onlar çabucak ayrılır. Bu, bize göre kolay bir toplanmadır.” (Kaf, 50/41-44)
“Ey Muhammedi Öyleyse onlardan yüz çevir. Çağıranın görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün. Gözleri dalgın dalgın, çekirgeler gibi yayılmış, o çağırana koşarak kabirlerden çıkarlar. İnkarcılar: “Bu, zorlu bir gündür derler.” (Kamer, 54/6-8)
“Sizi yerden yarattık, oraya döndüreceğiz, sizi tekrar oradan çıkaracağız.” (Tâ-Hâ, 20/55)
“Orada yaşar, orada ölür ve oradan dirilip çıkarılırsınız.” (A´râf, 7/25)
“Allah sizi yerden bitirir gibi yetiştirmiştir. Sonra sizi oraya döndürür ve yine oradan çıkarır.” (Nûh, 71/17-18)
“Sûr´a üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz.” (Nebe\ 78/18)
İbn Ebi´d-Dünyâ… Ebü´z-Zür´a´dan rivayet etti ki; Abdullah b. Mes´ud şöyle demiştir:
“Kıyamette soğuk bir zemheri rüzgârı eser. Bu rüzgar bütün müminleri sararak ruhlarını alır. Sonra kıyamet (şerli) insanlar üzerine kopar. Gök ile yer arasında bir melek durup sûr´a üfler, gökteki ve yerdeki her canlı ölür. Bu iki üfleme arasında Cenab-ı Allah´ın, olmasını dilediği her şey olur. Sonra Cenab-ı Allah, Arş´in altından bir suyu gönderir de bu su sebebiyle ölülerin iskelet ve etleri -tıpkı sulanan tarla gibi- biter (canlanır).”
Böyle dedikten sonra İbn Mes´ud şu âyeti okudu:
“İnsanları diriltmek de böyledir.” (Fâtır, 35/9)
İbn Mes´ud´un sözlerini aktarmaya devam ediyoruz: “…Sonra melek, gök ile yer arasında durup sûr´a üfler. Her can, bedenine koşar, içine girip âlemlerin Rabbinin huzuruna varırlar…”
Vehb bin Münebbih´in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “İnsanlar mezarlarında çürürler. Üfleme sesini duyduklarında ruhlar bedenlere girerler; mafsallar birbirlerine bağlanır. İkinci üfleme sesini duyduklarında insanlar ayağa kalkıp başlarındaki saçı silkelerler ve mü´minler şöyle derler: “Ey noksanlıklardan münezzeh olan yüce Rabbimiz, sana hakkıyla ibadet etmedik.” [128]
Dirilişle İlgili Hadisler
Süfyân-ı Sevrî… Ebü´z-Zür´a´dan rivayet etti ki; Abdullah b. Mes´ud şöyle demiştir: “Çok soğuk bir zemheri rüzgârı estirilir. Yeryüzündeki bütün müminler o rüzgardan etkilenir (ölür). Sonra kıyamet, geride kalan (şerli) insanlar üzerine kopar. Sonra melek, gök ile yer arasında durup sûr´a üfler; gökteküerle yerdekilerin tümü ölür. Sonra bu iki üfleme arasında Allah´ın olmasını dilediği her şey olur. Sonra Allah, Arş´ın altından yere bir su gönderir o suyla, ölülerin iskeletleri ve etleri, toprağın yağmur yağmasıyla ekin bi-tirişi gibi biter (dirilir)İer. Böyle dedikten sonra Abdullah b. Mes´ud şu âyeti okudu:
“Bulutları yürüten, rüzgârları gönderen Allah´tır. Biz bulutlan ölü bir yere sürüp, onunla toprağı ölümünden sonra diriltiriz. İnsanları diriltmek de böyledir.” (Fâtır, 35/9)
Sonra melek gök ile yer arasında durup sûr´a üfler. Her can kendi bedenine koşup içine girer. Bütün bedenler kalkıp âlemlerin Rabbinin huzuruna giderler. [129]
İbn Ebi´d-Dünyâ.. Vekî´ b b. Adiyy´den rivayet etti ki; amcası Ebû Re-zîn şöyle demiştir: Ben Rasûlullah (s.a.v.)´e, “Ey Allah´ın Rasûlü! Allah ölüleri nasıl diriltir Yaratıklarında bunun bir işaret ve delili varmı dır ” diye sordum. Buyurdu ki: “Ey Ebû Rezîn! Kuraklıktan telef olmuş, kupkuru hale gelmiş bir vadinin yanından geçtin mi Sonra o vadiyi, içinden sular akmakta olup etrafı yeşermiş halde de gördün mü ” Bu sorusunu “Evet” cevabını vermem üzerine şöyle buyurdu: “Cenab-ı Allah, ölüleri de işte böyle diriltir. Yaratıklarında bunun işaret ve delili de budur işte.” [130]
İmam Ahmed b. Hanbel… Süleyman b. Musa´dan rivayet etti ki; Ebû Rezîn el-Ukaylî şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´in yanına geldim. Kendisine, “Ey Allah´ın Rasûlü! Allah, ölüleri nasıl diriltir ” diye sordum. Buyurdu ki:
— Diyarında kurumuş, çoraklaşmış bir toprağa uğradın mı Sonra bir daha uğradığında onu verimli ve bol ürünlü bir halde gördün mü
— Evet gördüm.
— Ölüleri diriltmek de işte böyledir.
— Ey Allah´ın Rasûlü! İmân nedir
—- İmân; Allah´tan başka ilâh bulunmadığına, bir ve ortaksız olduğuna, Muhammed´in de O´nun kulu vericisi olduğuna, inanmandır. Allah ve Ra-lüü, kendilerinden başka her şeyden daha çok sevmendir. Allah´a ortak koşmaktansa ateşte yanmaya razı olmalısın. Nesebinden olmayan kimseyi de sırf Allah rızâsı için sevmelisin. Eğer bu evsafta olursan -sıcak bir günde susamış kimsenin içine su sevgisinin girişi gibi- imân sevgisi senin içine girer:
— Ey Allah´ın Rasûlü! Ben, mümin olduğumu nasıl anlayacağım
— Ümmetimden bir kul bir iyilik yaparda o işin iyilik olduğunu ve bundan ötürü Cenab-ı Allah´ın kendisini mükâfatlandıracağını bilirse; bir kötülük yapar da o işin kötülük olduğunu anlar, bu nedenle mağfiret diler ve kendisini ancak Allah´ın bağışlayacağını bilirse, o kişi muhakkak mümindir.” [131]
Velid b. Müslim… Katâde´nin, “Bir çağırıcımn yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver,” (Kâf, 50/41) âyetiyle ilgili olarak şöyle dediğini naklet-mistir:
Bir melek Kudüs´teki sahre (kaya)nın üstüne şöyle seslenir: “Ey çürümüş kemikler ve dağılmış eklemler! Hesabınızın görülmesi için Allah, toparlanıp bir araya gelmenizi size emrediyor!” Kabir azabı ancak göktekilerle yerdekilerin ölümüne yol açan üflemeyle diriliş üflemesi arasında mezarda-kileri rahat bırakır. Bu nedenledir ki kâfirler diriltildiklerinde; “Vay halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı ” derler. Müminler de onlara derler ki: “İşte Rahman olan Allah´ın vaad ettiği budur. Peygamberler doğru söylemişlerdi.” (Yasın. 36/52)
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Sadaka b. Bekr es-Sa´dî´den rivayet etti ki; Ma´dî b. Süleyman şöyle demiştir: Ebû Muhkem el-Cisrî hikmetli bir kimse olup dostları, yanında toplanırlardı. Şu âyet-i kerîmeyi okuduğunda ağlardı:
“Sûr´a üflenince, kabirlerinden rablerine koşarak çıkarlar.” Vay halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı ” derler.” (Yasin, 36/51-52)
Bu âyet-i kerimeyi okuduğunda ağlar, sonra da şöyle derdi: Kıyametin korkunçluğu, akılları baştan almıştır. Allah´a yemin ederim ki, eğer sözlerinden zahiren anlaşıldığı gibi (kâfir) millet mezarda uykuda olsalar, dirilişlerinin ilk etabında “Vay halimize!” demezler. Bundan sonra mahşerde Allah´a sunulma ve kendilerinden hesap sorulma aşamalarında da büyük tehlikelerle karşılaşır ve kıyamet, olanca şeddetiyle üzerlerine kopar. Onlar mezarda uyku halinde değil, tersine elem ve azâb içinde olacaklardır. Onlar “Vay halimize!” deyip diriltildiklerinde daha büyük sıkıntı ve belâlarla karşılaşırlar. Eğer böyle olmasaydı onlar mezardaki azabı, müteakip azaba göre küçümseyip “Vay halimize!” demezlerdi. Zaten Kur´ân´da bunun delili de vardır:
“Güç yetirilemeyen ve en büyük baskın bastırdığı zaman…” (Naziâı, 79/34)
Bu âyeti de okuduktan sonra Ebû Muhkem, sakalı göz yaşlarıyla ıslamn-caya dek ağlardı. [132]
Velid b. Müslim… Abdullah el-Hadremî´den rivayet etti ki; Ebû İdris el-Holanî şöyle demiştir: Cahiliyet devrinde insanlar Irak´la Şam arasında bilginlerin yanında toplandılar. Bilginlerden biri bu toplantıda kalkıp şöyle ded:
“Ey insanlar! Sizler mutlaka ölecek, hesap ve ceza yerine götürülmek üzere diriltileceksiniz.” Bundan sonra adamın biri kalkıp şöyle dedi: “Arap panayırlarından birinde bir adamın bineğinden düştüğünü, develerin tabanla-rıyla, bineklerin tırnak ve toynuklarıyla, adamların da ayaklarıyla onu ezdiklerini, geride vücudundan bir parmak ucu kadar dahi kalmadığını, (adamcağızın ölüp gittiğini) gördüm. Yemin ederim ki, Allah onu artık hiç diriltme-yecektir!”
Bilgin, o adama şöyle cevap verdi: “Siz fikri durmuş, aklı zayıf, ameli az bir kavimdensiniz. O çürüyen cesedi sırtlan alıp yese, sonra da su halde bir dışkı olarak dışarı atsa, sonra da köpekler gelip o pisliği yese ve yine dışkı olarak dışarı atsa ve o dışkılar toparlanıp pislikle geçinen hayvanların sahiplerinin kazanlarının altına yakıt olarak sürülüp yakılsa, sonra o yakıtın külü, rüzgar tarafından savurulsa, kıyamet gününde Cenab-ı Allah o cesedin parçalarını alıp götüren her şeye, o parçaları geri vermelerim emreder, o şeyler o parçaları geri verirler; sonra Cenab-ı Allah ö cesedi ceza ve sevap için diriltir.
Velid, Abdurrahman b. Yezid b. Câbir´in şöyle dediğini nakletti: Cahiliyet devrinin katı bilgililerinden biri, Rasülullah (s.a.v.)´e dedi ki:
— Ey Muhammedi Duyduğuma göre sen üç şey söylemişsin. Akıllı bir kimsenin, senin bu söylediklerine inanması düşünülemez: Sen araplarm kendilerinin ve atalarının taptıkları tanrıları terkedeceklerini, Kisrâ ve Kay-ser´in [133] hazinelerine sahib olacağımızı, öldükten sonra diriltileceğimizı söylemişsin.
— Sonra da kıyamet gününde senin elini tutacak ve bu söylediklerini sana hatırlatacağım.
— Ölüler arasında beni kaybetmeyecek ve beni unutmayacak mısın
— Ölüler arasında seni kaybetmeyecek ve seni unutmayacağım!
O bilgin yaşadı. Nihayet Rasülullah (s.a.v.) vefat etti. O da müslüman-ların Kisrâ ve Kayser´in hazinelerine sahib olduklarını gördü. Müslüman oldu. İslâmiyeti güzelce yaşadı. Rasülullah (s.a.v.)´in kendisine vermiş olduğu cevabı büyük bir saadet muştusu sayan Hz. Ömer (r.a.) Mescid-i Nebevî´de o zâtı sık sık tebrik eder ve şöyle derdi: “Müslüman oldun. Rasülullah (s.a.v.) kıyamette elini tutacağını sana vâdetti. Rasülullah (s.a.v.)´in, elini tutacağı kimse Allah´ın izniyle mutlaka kurtuluşa ve mutluluğa kavuşur.” [134]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünya… Saîd b. Cübeyr´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
As b. Vâü, çürük bir kemiği alıp Hz. Peygambere getirdi ve ona: “Ey Muhammed, Allah şu kemiği diriltecek mi !” diye sordu. Hz. Peygamber de °na şu cevabı verdi: “Evet… Hem de Allah seni öldürecek, sonra diriltecek, sonra da ateşe koyacaktır.”
Bundan sonra da şu âyet-i kerime nazil oldu:
“Çürümüş kemikleri kim canlandıracak ” diye bize misâl vermeye kal-kar. Ey Muhammedi De ki: “Onları ilk defa yaratan canlandıracaktır. O, her-türlü yaratmayı bilendir.” (Yasin, 36/78-79)
“Andolsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz.” (Vakıa, 56/62)
Bu, Âdem´in ve sizin yaratılışınızda-. Bunu doğrulamayacak mısınız [135]
İbn Ebi´d-Dünya, Ebû Cafer el-Bakır´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Denilir ki; ilk yaratılışı görüpte öldükten sonraki yaratılışı (diriltilişi) yalanlayan hayret ederim. Şaşarım, hem de çok şaşarım o adama ki; kendisi her gün ve gecede (uykudan uyanıp) dirildiği halde ölüm sonrası dirilişi yalanlar!./´
“Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O´dur. Bu, O´nun için daha kolaydır.” (Rûm, 30/27)
Ebü´l-Aliye bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: “Tekrar diriltmek, Allah´a göre önce yaratmaktan daha ^olaydır. Aslında O´nun için ikisi de çok kolaydır.” [136]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve Celil olan Allah buyurdu ki: “Kulum beni yalanladı. Böyle yapması uygun olmadı. Bana küfretti. Böyle yapması uygun olmadı. Beni yalanlaması, “Allah bizi ilk defa yarattığı gibi hadi bizi yeniden yaratsın bakalım!” demesidir. Bana küfretmesi, “Allah çocuk edindi” demesidir. Oysa ben bir ve tekim. Her şey bana muhtaç olduğu halde ben hiç bir şeye muhtaç değilim. Doğurmadım, doğurulmadım. Bir tek dengi bulunmayanım.” [137]
Bu hadis, Buharı ve Müslim´in sahihlerinde de mevcuttur.
Aynı hadis kitaplarında şöyle bir hikâye vardır:
Adamın biri öldüğünde oğullarına, kendisini yakmalarını, külünün yarısını karaya, yarısını da denize savurmalarını vasiyet edip şöyle der: “Şayet Allah benim aleyhime takdirde bulunursa lyç kimseye yapmadığı azabı bana yapar.”
Çünkü onun Allah katında kayıtlı bir tek iyiliği dahi yoktu. Ölünce oğullan vasiyetini yerine getirdiler. Sonra Cenab-ı Allah karaya emir verdi… Vücudunun karadaki parçaları toplandı. Denize emir verdi… Vücudunun denizdeki parçaları toplandı. Ve adam tastamam bir vücudla ayağa kalktı. Rabbi, ona; “Böyle yapmana sebep neydi ” diye sordu. Adam: “Sen daha iyi bilirsin ki senden korktuğum için böyle yaptım” der. Rasülullah (s.a.v.), Cenab-ı Allah´ın o adamı bağışladığını söylemiştir.”
Sali>€l-Mizzî!nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
´î€fün ortasında mezarlığa gittim. Mezarları seyrettim. Suskun bir millet Şifiydiler sanki. “Sübhanallah! Uzun süren bu çürümüşlüğün ardından sizi kim diriltip canlandıracak !” dedim. O çukurlardan birinden bana şöyle bir ses geldi: “Ey Salih!…
“Göğün ve yerin, O´nun buyruğu ile ayakta durması O´nun varlığının belgelerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırmaya görsün. Hemen çıkı verir s iniz.” (Rûm, 30/25) Bu sesi duyunca vallahi hemen düşüp bayılmışım.” [138]
Cesedlerîn Kabirlerinde Diriltilip Çıkarılmaları İçin Sûr´a Liflenecek Olan Kıyamet Günü, Bir Cuma Günüdür:
Bu konuda bir çok hadis vârid olmuştur:
İmam Mâlik b. Enes… Ebû Hüreyre´den rivayet ett ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kendisinde güneşin doğduğu en hayırlı gün, Cuma günüdür. O günde Âdem (a.s.) yaratıldı. O günde Âdem (a.s.) yeryüzüne indirildi. O günde tövbesi kabul edildi. O günde vefat etti. O günde kıyamet kopacaktır. Cuma gününde bütün hayvanlar şafaktan güneş doğuncaya kadar acaba kıyamet kopacak mı diye korkularından kulaklarını verir dinlerler. Yalnız cinlerle insanlar bundan gafildirler. Cuma günü bir vakit vardır. Müslüman kimse o vakitte namazda olur, Allah´tan bir dilekte bulunursa, Allah mutlaka [139] dileğini verir.” [140]
Kıyametin Kopma Vakti:
Mucem´ül-Kebir adlı eserinde Taberânî… İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet, ancak ezan vakti kopar.” Taberânî, bu hadiste geçen ezanla, [141] Sabah ezaninin kastedildiğini Söylemiştir.[142]
Müsned adlı eserinde İmam Muhammed b. İdris eş-Şafiî… Enes b. Mâ-Iik´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Cebrail beyaz ve parlak bir aynayla Rasülullah (s.a.v.)´in yanına geldi. Rasülullah (s.a.v.), “Bu nedir ” diye sordu. Cebrail şu cevabı verdi: “Bu cumadır. Bununla sen ve ümmetin üstün kılındınız. Bu hususta insanlar, yani yahudi ve hıristiyanlar size tabidirler. Bu günde sizin için hayır vardır. Bu günde bir vakit vardır. Mümin kimse o vakitte Allah´tan hayırlı bir dilekte bulunup duâ ederse, dileği mutlaka yerine gelir. Bizim katımızda Cuma, artırma günüdür.” Rasülullah (s.a.v.), “Artırma günü nedir ” diye sordu. Cebrail dedi ki: “Rabbin, firdevs cennetinde geniş bir vadi edindi. Orada misk tepeleri vardır. Cuma günü olduğunda oraya dilediği miktarda meleğini indirir. Çevresinde, üzerinde peygamber kürsüleri bulunan nurdan minberler vardır. Bu nurdan minberlerin etrafı, üzerinde yakut ve zebercedden taçlar bulunan altın minberlerle çevrilidir. Bunların üzerinde sıddıklarla şehidler otururlar. Kimi de bu minberlerin arkasındaki misk tepeleri üzerinde oturur. Yüce Allah: “Ben sizin Rabbinizim. Size verdiğim sözü yerine getirdim. Benden isteyin ki size vereyim.
— Ey Rabbimiz! Senin hoşnutluğunu diliyoruz.
— Sizden hoşnut oldum. Dileğiniz olacak ve sizler için benim katımda daha fazlası vardır.
Bunlar Cuma gününü severler. Çünkü o günde Rableri kendilerine, diledikleri hayır ve iyilikleri verir. O, Rabbinizin Arş üzerinde istiva ettiği gündür. O günde Âdem (a.s.) yaratıldı. [143] O günde kıyamet kopacaktır.” [144]
Toprak, Peygamberlerin Cesedlerini Çürütmez:
İmam Ahmed b. Hanbel… Evs b. Evs Es-SekafTden rivayet etti ki; Ra-sûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Sizin en faziletli günlerinizden bin de Cuma dır. Adem (a.s.) o günde yaratıldı; O günde vefat etti. O günde Sûr´a üflenecek; o günde göktekilerle yerdekiler düşüp ölecektir. Ogünde bana çokça salavât getirin. Szin salavâ-tınız bana sunulur.” Ey Allah´ın Rasûlu! Sen (toprakta) çürüdükten sonra sa-lavatımız sana nasıl sunulur diye sorduklarında Rasülullah (s.a.v.) şöyle cevap vermişti: “Doğrusu Cenab-ı Allah, peygamberlerin cesedlerini yemesini (çürütmesini) toprağa haram kılmıştır.” (Neseî, Cum´a 3/5)
Şeyhimiz (Zehebî)… Ebû Ürnâme b. Abdü´l-Münzir´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Günlerin efendisi ve Allah katında en muazzamı, Cuma günüdür. O, Allah katında Ramazan ve Kurban bayramlarından daha uludur. O günde beş özellik vardıjr: Allah o günde Âdem (a.s.)´i yarattı ve onu o günde vefat ettirdi. O günd^ bir vakit vardır. Kul o vakitte haram şeyler dışında ne dilerse, Allah dileğini verir. Kıyamet o günde kopacaktır. Allah´ın gözde melekleri, gök, yer dağ ve deniz, hepsi cuma gününden (yani o günün hakkını vereme: mek´en ve o günde kıyametin kopmasından) korkarlar.” [145]
Tşberânî… İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet, cuma günü sabah ezanı vaktinde kopacaktır.”
Ebû Abdillah el-Kurtubî, Tezkire adlı kitabında, “Kıyamet, ramazanın ortasına denk gelen bir Cuma gününde kopacaktır” demiştir. Ama bunu kabul etmek için bir delile ihtiyaç vardır. [146]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Hasan´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “İki gün ve iki gece vardır ki, yaratıklar onların benzerini duymamışlardır. Biri Ölünün mezardakilerle geçireceği ilk gecedir; çünkü daha önce öyle bir gece geçirmiş değildir. Diğeri de sabahında kıyametin kopacağı gecedir. O günlerden biri, Allah katından müjdecinin sana cennet ya da cehennem müjdesini getireceği gündür. Diğeri de amel defterinin sana sağ ya da sol tarafından verileceği gündür.” [147]
Abdi Kays, Harem b. Hayyan ve diğerlerinin, sabahında kıyametin kopacağı geceyi çok önemli ve muazzam bir gece olarak gördükleri rivayet edilir.
ibn Ebi´d-Dünyâ… Mâlik b. Miğvel´den rivayet etti ki; Humeyd şöyle demiştir: Hasan, bir Recep gününde mescitte elindeki küçük testiden su emiyor, sonra emdiği suyu tükürüp derin derin soluk alıyor, sonra da yaslandığı yeri sarsarcasma ağlayıp şöyle diyordu: “Keşke kalbler dirilse; keşke kalbler ıslah olsa. Sabahında kıyamet kopacak olan gecede vay sizin halinize! Kıyamete gebe olan gece, acaba hangisidir Yaratıklar kıyamet günü kadar gizliliklerin açığa çıkacağı ve gözlerin ağlayacağı başka bir gün duymuş değildirler.” [148]
Kıyamet Gününde İlk Olarak Hz. Peygamberin Mezarı Açılacak Ve İlk Olarak O, Mezardan Çıkacaktır:
Müslim b. Haccac… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde ben, Âdemoğlunun efendisiyim. Mezarı açılıp ilk olarak mezardan çıkacak olan benim, ilk şefaat eden ve şefaati ilk kabul edilen de benim.”
Heşîm.. Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;
“Kıyamet gününde ben, Âdemoğlunun efendisiyim. Bununla iftihar etmiyorum. Kıyamet gününde mezarı açılıp da ortaya çıkacak ilk kişi benim. Bununlada iftihar etmiyorum.” (Müslim, 2/1782)
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Sûr´a üflenir… Allah´ın diledikleri dışında, göktekilerle yerdekiler düşüp bayılırlar. Sonra yine üflenir. İlk ayılan ben olurum. O zaman Musa´nın Arş´ı tutmakta olduğunu görürüm. Bilemiyorum, acaba Tur dağında ilâhî tecelliden ötürü düşüp bayılması nedeniyle mi kıyametteki üflemeden sonra düşüp bayılmamıştır, yoksa benden önce mi uyanmıştır ”
Sahih-i Müslim´de, Hz. Peygamber´in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
“Mezarı ilk açılıp dışarı çıkacak olan benim. O esnada Musa´nın, arşın ayağını tutmakta olduğunu görürüm. Bilemiyorum; acaba benden önce mi uyanmıştır, yoksa Tur´daki düşüp bayılmasının karşılığı olarak mı kıyamette ki üfleme nedeniyle düşüp bayılmamıştır.” [149]
İbn Ebi´d-Dünyâ… İbn Cüd´ân´dan rivayet etti ki; Saîd b. Müseyyeb şöyle demiştir: “Ebubekir´le bir yahudi arasında bir çekişme oldu. Yahudi: “Musa´yı insanların üzerine seçkin kılan zât´a yemin ederim ki…” deyince Hz. Ebubekir onu tokatladı. O da (şikâyet) için kalkıp Rasülullah (s.a.v.)´in yanına gitti. Rasülullah (s.a.v.), ona şöyle dedi: “Ey yahudi ben, mezarı açılıp ilk çıkacak olan kimseyim. Çıktığımda Musa´nın Arş´a tutunmuş olduğunu görürüm. Bilemiyorum, acaba o benden önce mi dirilmiştir, yoksa Tur´daki düşüp bayılmasının ödülü olarak mı sur üflemesi anında düşüp bayılmamıştır.”
Bu hadisin Buharî ve Müslim´de bir kaç varyantı vardır. Bunlardan bazısında anlatıldığına göre o yahudiyle çekişen kişi, Hz. Ebubekir değil de en-sardan bir adamdır. Doğrusunu Allah bilir. Bu varyantların en güzel ifadelisi Şudur:
“Kıyamet günü olduğunda insanlar (dehşetten) düşüp bayılacaklar. İlk bayılan ve ayılan ben olacağım. Ayıldığımda, Musa´nın, Arş´m ayaklarını tutmuş olduğunu göreceğim. Bilemem; benden önce mi bayılıp ayıldı, yoksa Tur dağındaki bayılmasının mükâfatı olarak mı kıyamette düşüp bayılmadı ” [150]
İleride de açıklanacağı üzere bu düşüp bayılma, Kur´an´da anlatılandan ayrı olup mahşer meydanında olacaktır. Yukarıdaki hadiste de anlatıldığı gibi bu düşüp bayılma, davalara bakmak üzere hesap yerine geldiğinde Yüce Rabbin tecellide bulunması nedeniyle vukubulacaktır. Mûsâ (a.s.)´ın Tur dağında düşüp bayılması gibi o esnada bütün insanlar düşüp bayılacaklardır. Doğrusunu yüce Allah daha iyi bilir.
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Hasan´dan rivayet ettiki; RasÛlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Dirilip mezardan çıkacağımı, basımdaki toprakları silkelediğimi, dönüp baktığımda Musa´dan başkasını göremediğimi ve onunda Arş´a tutunduğunu görür gibi oluyorum. Bilemiyorum, acaba o benden önce mi dİrilmiştir, yoksa O, Cenab-ı Allah´ın, sûr üflemesinden etkilenmede müstesna kıldıklarından midir ” (Ehvâlü Yevmi´-Kıyâme, 9 (îstidrâfcât), s. 319) Bu hadiste mürsel ve de öncekinden daha, zayıftır. [151]
Kıyamet Gününde Dirilip Mezardan İlk Çıkacak Olan Kişi, RasÛlullah (s.a.v.)´dir:
Hafız Ebubekir el-Beyhakî… Abdullah b. Selâm´dan rivayet etti ki; RasÛlullah {s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde ben, Ademoğullarının efendisiyim. Bununla iftihar etmi>orum. Mezarı açılıp ilk çıkacak olan, ilk şefaat edecek ve şefaati kabul edüccek olan benim. Elimde Livâ´ül hamd (denen sancak) bulunacaktır. Âdeme´de, onun aşağisındakilere de şefaat edeceğim.” Bu hadisin tahrici yapılmamıştır, ancak senedinde sakınca yoktur. [152]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… İbn Ömer´den rivayet etti ki; RasÛlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Mezarı açılıp ilk çıkacak olan kişi benim. Sonra Ebubekir, sonra Ömer´dir. Mezardan çıkışımın ardından Baki´ mezarlığındakilerin yanına giderim, onlar benimle beraber hasredilirler. Sonra Mekkelileri beklerim. Onlar da benimle beraber hasredilirler. Mekke ile Medine arasında hasredileceğim.”
Ebubekir b. Ebi´d-Dünya… Nafi´den rivayet etti ki; İbn Ömer şöyle demiştir: RasÛlullah (s.av.) mescide girdi, sağında Ebubekir, solunda da Ömer vardı, ikisine yaslanmıştı. “Kıyamet gününde işte böyle diri(lip hasredileceğiz” dedi.”
Ebubekir d Ebi´d-Dünyâ… Kâ´b´ül-Ahbar´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir;
“Her şalak doğarken mutlaka gökten yetmiş bin melek iner, Hz. Peygamberin mezarını kuşatır, oraya kanatlarım vurur ve ona salât getirirler. Akşam olunca göğe çıkarlar. Bir o kadarı da yere iner, öncekilerinin yaptıklarını yaparlar. Nihayet yer yarılır, RasÛlullah (s.a.v.), kendisini ağırlayıp saygı gösteren yetmiş bin meleğin arasında mezarından çıkar.”
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Yunus b. Seyf´den rivayet etti ki; RasÛlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar yaya olarak haşir yerine gelirler. Ben, buraka binmiş olarak oraya gelirim. Bilâl da kızıl tüylü dişi bir deveye binmiş, önümde duracaktır. İnsanların toplandığı yere vardığımızda Bilâl ezan okumaya başlar. “Eşhedü enlâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Rasûluh” derken öncekiler ve sonrakiler onu tasdik ederler.” [153] Bu, mürsel olarak rivayet edilmiştir. [154]
İnsanların Yalınayak, Çıplak Ye Sünnetsiz Olarak Dirilip Haşredilecekleri Ve,O Günde İlk Olarak Kime Elbise Giydirîleceği:
İmam Ahmed b. Hanbel… Hz. Aişe´den rivayet etti ki; RasÛlullah (s.a.v.) şöyle dedi:
“İnsanlar Kıyamet günü yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak diritiecek-lerdir.” O zaman Aişe dedi ki: Ya Rasülallah, nasıl olur çırılçıplak Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: “O gün herkesin kendine yetecek derdi vardır.” (Abese, 80/37) (Neseî.Cenâîz, 4/H8). Bu hadisin bir benzerini de Buharı ve Müslim Sa-hih´lerine Hatim b. Ebî Sagîre rivayetiyle Aişe´den almışlardır. [155]
Kıyamet Günü Kendisine İlk Elbise Giydirilecek Kimse İbrahim Halilullah Aleyhisselâmdır:
İmam Ahmed b. Hanbel… Hz. Aişe´den rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: RasÛlullah (s.a.v.) bize vaaz verirken şöyle dedi:
“Ey insanlar! Sizler yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allah´ın huzurunda toplanacaksınız. “Yaratmaya ilk başladığımız gibi -katımızdan verilmiş bir söz olarak- onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz yaparız.” (Enbiyâ: 104) (Müslim, 3/2194)
“Haberiniz olsun! Kıyamet gününde insanlar arasından kendisine elbise giydirilecek ilk kişi İbrahim (a.s.)´dır. Doğrusu ümmetimden bazı kimseler diriltecek ve alınıp sol tarafa götürülecek. Ben “Bunlar benim ashabımdır!” diyeceğim. Bana, “Bunların senden sonra neler yaptıklarını sen bilemezsin” denir. O zaman ben de, salih kulun (Hz. İsa´nın) dediklerini derim:
“Aralarında bulunduğum müddetçe onlar hakkında şâhiddim. Beni aralarından aldığında onları sen gözlüyordun. Sen her şeye şâhidsin. Onlara azâb edersen, doğrusu onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, güçlü olan, hakim olan şüphesiz ancak sensin.” (Mâide, 5/H7-H8)
“(Ey Muhammed! Ümmetim dediğin) şunlar, sen aralarından çıkıp kendilerinden ayrılalı beri topukları üstüne (küfre) geri döndüler ve bu hallerini
“Muhakkak ki siz yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Alah´ın huzu-runde hasredileceksiniz.” [157]
Beyhakî… İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Çıplak, yalınayak ve sünnetsiz olarak Allah´ın huzurunda hasredileceksiniz!” [158]
Zevcesi: “O zaman bizler birbirimize bakacak mıyız ” diye sorunca Peygamber (s.a.v.) şu cevabı verdi: “O gün herkesin kendine yeter derdi vardır.” (Abese, 80/37) (Neseî, 4/114)
Hafız Ebubekir el-Beyhakî… Abdullah b. Haris´ten rivayet etti ki; Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir:
“İnsanlar iki sene müddetle ayakta, gözleri göğe dikilmiş halde yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşredileceklerdir. Sıkıntılarının şiddetinden ötürü Cenab-ı Allah onları ağızlarına kadar tere boğar. Sonra “İbrahim´i giydirin” diye emreder. Ona ince beyaz ketenden mamul (biri alt biri de üst olmak üzere) iki cennet elbisesi giydirilir. Sonra Muhammed (s.a.v.) için seslenilir. Havuz onun için su fışkırtır. O havuz Eyle ile Mekke arasındaki mesafeyi kaplar. O havuzun suyundan içilir, yıkanılır. O gün susuzluktan insanların boğazı parçalanmış olacaktır.
Bununla ilgili olarak Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bana cennet elbiseleri giydirilir. Kürsünün üzerine çıkar, ya da sağında dururum. O gün yaratıklar arasında benden başka hiç kimse bu makama sahib olamaz. Bana: “İşte, sana verilecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir” denir.”
Adamın biri kalkıp Rasûlullah (s.a.v.)´e; “Annenle baban için ümid ettiğin bir şey var mıdır ” diye s©rdu. Rasûlullah (s.a.v.) ona şu cevabı verdi: “Kabul edilir veya edilmez, ama ben onlara şefaat edeceğim. Fakat onlar için hiç bir şey ümid etmiyorum.”
Beyhakî dedi ki: Hz. Peygamber bunu, müşrikler için mağfiret dileme ve münafıkların cenaze namazını kılma yasağının inişinden önce söylemiş olmalıdır.”
Kurtubî… Abdullah b. Haris´ten rivayet etti ki; Hz. Ali şöyle demiştir: “Kıyamette ilk olarak Hz. İbrahim´e ince beyaz ketenden mamul iki cennet elbisesi giydirilecek, sonra da Arşın sağ yanında Muhammed (s.a.v.)´e de cennet elbisesi giy dirilecektir.”
Tezkire adlı kitabında Ebû Abdillah el-Kurtubî… Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamette ilk olarak İbrahim (a.s.)´a elbise giydirilecektir. Yüce Allah, “Halilime (dostuma) elbise giydirin!” diye emir verecek. Ona, nce beyaz ketenden mamul iki elbise giydirilir, sonra da Arşın karşısında oturur. Daha sonra bana elbisem getirilir. Elbisemi giyinip arşın sağ yanma dururum. Orada benden başkası duramaz. Bu nedenle öncekiler de sonrakiler de bana imrenirler.”
Kurtubî… Ebû Zübeyr´den rivayet etti ki; Câbir şöyle demiştir: “Müezzinler ve telbiyeciler kıyamet gününde ortaya çıkarlar. Müezzinler ezan okur, telbiyeciler de telbiye getirirler. Cennet elbiseleri önce İbrahim´e, sonra Mu-hanımed´e sonra da diğer peygamberlere, onlardan sonra ise müezzinlere giydirilecektir.” Böyle dedikten sonra Câbir, hadisin tamamını okudu.
Bundan sonra Kurtubî, önce Hz. İbrahim´e cennet elbisesi giydirilişinin sebeblerini anlatmaya başlayıp şöyle demiş: “… Bu sebeplerden biri, tesettürü tam yapmak amacıyla don giymiş ya da ateşe atıldığı günde elbisesi çıkarılıp soyulmuş olmasıdır. Doğrusunu Allah bilir.” [159]
Beyhakî… Mü´minlerin annesi Şevde (r.a.)´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar (kıyamette) yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak dirilir (hasredilirler. Ter, çenelerine, hatta kulak yumuşaklarına kadar yükselir.”
Şevde, “Eyvah! Ayıp yerlerimiz açığa çıkacak, birbirimize mi bakacağız !” deyince Hz. Peygamber ona şu cevabı vermişti: “Buna bakamıyacak kadar meşgul olur insanlar. O gün herkesin kendine yeter derdi vardır.” Bu hadisin senedi sağlamdır.[160]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Müminlerin annesi Ümmü Seleme´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar tıpkı ilk yaratıldıkları gibi yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşredileceklerdir.” Ümmü Seleme, ona şöyle sormuş:
— Ey Allah´ın Rasûlü! Öyle olunca birbirimize mi bakacağız
— O zaman insanlar başka şeyle meşgul olacaklardır.
— Meşguliyetleri nedir ki
— Amel defterleri açılacak. O defterlerde zerre ağırlığınca, hardal tanesi ağırlığınca olan ameller de kayıtlı olacaktır.” [161]
Hafız Ebubekir el-Bezzar… Abdullah b. Abbas´tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu sizler yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak hasredileceksiniz.” [162]
İbn Ebi´d-Dünyâ da Ömer b. Şebbe´den böyle bir rivayette bulunmuştur. Ancak onun rivayetinde şu ifadeler de yer almaktadır:
“Kıyamet gününde kendisine ilk olarak elbise giydirilecek kişi, İbrahim (a.S.)´dir.” [163]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünya… Enes´ten rivayet etti ki; Aişe (r.a.); “Ey Allah´ın Rasûlü! Erkekler nasıl haşr edilecekler ” diye sordu. Allah Rasûlü (s.a.v.) de ona şu cevabı verdi:
— Yalınayak ve çıplak olarak hasredilecekler.
—- Desene kıyamet günü işimiz zor, vay halimize!
— Sen bunu niye soruyorsun O zaman sana zarar gelmeyeceğine dair °ana vahiy nazil oldu. Üzerinde elbise olsa da olmasa da farketmez.
— Peki bunun delili nedir çy Allah´ın Rasûlü
— “O gün herkesin kendine yeter derdi vardır.” [164]
Hafız Ebû Ya´lâ el-Musılî… İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
´İnsanlar, tıpkı analarının kendilerini doğurduğu haldeki gibi yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşredileceklerdir.” (Müslim, 3/2194)
Yanında duran Aişe, Rasûlullah´a sordu:
— Anam babam sana feda olsun, erkeklerle kadınlar bir arada mı hasredilecekler
— Evet…
— Eyvah!..
— Niye şaşırıyorsun Ey Ebubekir´in kızı
— Erkeklerle kadınlar yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak hasredilecekler ve birbirlerine bakacaklar, demene şaşıyorum.
— (Elini Aişe´nin omuzuna vurarak) ey Ebû Kuhafe´nin kızı! İnsanlar o gün birbirlerine bakamayacak kadar meşguldürler. Yemez, içmezler, gözleri donakalır, faltaşı gibi semaya dikilir. Bu durum kırk sene sürer. (O kadar çok terlerler ki;) ter kiminin ayaklarına kiminin bacaklarına, kiminin karnına, kiminin de çenesine kadar yükselir. Uzun süre beklemelerinden ötürü böyle olur. Bundan sonra Cenab-ı Allah kullara merhamet eder. Gözde meleklere emir verir. Arşını alıp gökten yere getirir ve kan akıtılmadık, günah işlenmedik bir mekân koyarlar. Arş, bembeyaz bir gümüş gibidir. Sonra melekler, arşın çevresini kuşatmış olarak ayağa kalkarlar. O gün, gözlerin Allah´a baktığı ve O´nu gördüğü ilk gündür. Allah, bir münâdiye emir verir. O münâdi de, cinlerin ve insanların duyabileceği bir sesle şöyle çağırır: “Nerede falan oğlu falan oğlu falan !” Bu sesi, bütün hücreleriyle insanlar duyar, o münâdi, bulunduğu yerden çıkar. Allah onu insanlara tanıtır. Sonra onunla birlikte iyilikleri de ortaya çıkar. Allah, oradakileri bu iyilikleriyle tanır. Bunlar âlemlerin Rabbinin huzurunda durduklarında, “Nerede haksızlık yapanlar !” diye sorulur.1
Bir adamı ortaya getirirler (diğerleri de gelir.) Onlardan her birine, “Şundan ve bundan ötürü falan adama haksızlık ettin” denilir. O da, “Evet ya Rab” diye cevap verir. O gün suçluların, dillerinin, ellerinin ve ayaklarının, işledikleri suçlar nedeniyle kendi aleyhlerinde tanıklık yapacağı bir gündür. Zalimin sevapları alınıp zulm ettiği kimselere verilir. Bir dirhem veya bir dinar alacağı olan kimse için zalimin sevapları alınır, mazluma verilir. Sevapları tükenir de yine ödeşme olmazsa o zaman mazlumun günahları alınıp zalimin defterine kaydedilir. Diğer mazlumlar gelip o zalimin sevaplarına talib olurlar, ama ortada bir şeyi kalmamışsa, “Bizim durumumuz ne olacak Başkaları bunun sevaplarını aldılar. Biz mahrum mu kalacağız ” derler. Onlara “Acele etmeyin” denir. Bu defa kendilerinin günahları alınıp zalimin defterine kaydedilir. Artık zulme uğrayan hiç kimsenin onda hakkı kalmaz. Cenab-ı Allah, bunu mahşerde duran herkese bildirir. Zalimin hesabı görülünce kendisine: “Varacağın yer kızgın ateştir. Hadi oraya dön!” denir. O gün hiç kimseye haksızlık edilmez. Doğrusu Allah, hesabı çabuk görendir. O gün müşahede ettiği şiddetli hesaptan dahi kurtulamayacaklarını sanırlar. Ancak Aziz ve Celil olan Allah´ın koruduğu kimseler hariç.” [165]
Bu ifadelerin tümü göz önüne alındığında bu hadis gariptir. Ama bir kısım ifadelerini teyid edici başka bazı sahih hadisler mevcuttur ki, bununla ilgili açıklama Allah dilerse yakında verilecektir. Güvencimiz ve dayanağımız Allah´tır. [166]
Kıyamet Gününde İnsan, Hayır Veya Şer Kendi Amel Elbisesi İçinde Dirilecektir:
Ebû Seleme´den rivayet olunduğuna göre Ebû Saîd el-Hudrî, can çekişirken, kendisine yeni bir elbise getirilmesini istedi. Getirilen elbiseyi giydi. Sonra, “Rasûlullah (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu işittim” dedi: “Doğrusu müslüman kişi, vefat ederken üzerinde bulunan elbisesinin içinde dirilecektir.” ;
Bu, Sünen adlı kitabında Ebû Davud´un… İbn Ebi Meryem´den rivayet ettiği bir hadistir. [167]
Beyhakî, insanların yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşredilecek-lerine ilişkin Önceki sayfalarda geçen hadislerle çeliştiği için bu hadisi açıklamaya çalışmış ve bu çelişkilere üç şık halinde cevap vermiştir:
1- Bu elbise, insanların dirilip mezarlarından çıkmalarından sonra çürüyecek, haşir yerine geldiklerinde tamamen çıplak olacaklar, sonra kendilerine cennet elbisesi giydirilecektir.
2- Peygamberler, sonra sıddıklar, sonra da mertebeleri ne göre diğer insanlar elbiselerini giyindikten sonra her insanın giysisi, kendisi içindeyken vefat etmiş olduğu elbisenin cinsinden olacaktır. Sonra cennete girdiklerinde cennet elbisesi giyeceklerdir.
3- Burada sözü edilen elbiselerden kasıt, amellerdir. Yani kişi, üzerindeyken vefat ettiği hayır veya şer ameli üzerinde dirilecektir. Nitekim Yüce Allah buyumuş ki: “Takva elbisesi ise bunlardan daha hayırlıdır.” (A´râf, 7/26) “Elbiseni temiz tut.” (Müddessir, 74/4)
Katâde, bu âyeti tefsir ederken: “Amelini ihlâslıca yap” demiştir.
Beyhakî bu son cevabı, Müslim´in… Câbir´den rivayet ettiği şu hadisle teyid etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Her kul, hangi işi yaparken vefat etmişse, yine o işi yaparak dirilecektir.” (Müslim, Cennet, 3/83)
Yine Beyhakî.. Fudale b. Ubeyd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur: “Bu mertebelerden birindeyken vefat eden kimse, kıyamet günü yine o mertebede olduğu halde dirilecektir.” [168]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Saîd b. Hani´den rivayet etti ki; Amr b. Es-yed şöyle demiştir: “Muaz, (can çekişmekte olan) karısının durumuyla ilgilenmemi söylöyip evden çıktı ve gitti. Kadın vefat etti, defnettik. Sonra Mu-az geldi. Geldiğinde defin işini tanımlamıştık. “Onu nasıl bir giysiyle defettiniz ” diye sordu. Biz de “Onu elbisesiyle defnettik” deyince mezarın aÇılmasını istedi. Mezarı açtılar. Kadının elbisesini çıkarıp onu yeni bir kefene sarın. Çünkü onlar, kefenleri üzerlerinde iken haşredileceklerdir.”[169]
Yine Ebubekir b. Ebi´d-Dünya… Velid b. Mervan´dan rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: “Ölüler, kefenleri içinde haşredileceklerdir.”
Ebü´l-Aliye, Ebû Salih el-Mizzî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Duyduğuma göre ölüler eski püskü kefenler içinde, çürümüş bedenler, değişmiş yüzler, tozlu başlar, zayıflamış cesedlerle haşredileceklerdir. Yürekleri, göğüslerinden ve boğazlarından uçacak gibidir. Nereye gideceklerini bilemezler. Bunu ancak haşir yerinden ayrıldıklarında öğrenirler. Ya cennete, ya da cehenneme götürülürler. (Cehenneme götürülenler), olanca sesleriyle şöyle bağırırlar: “Eyvah, biz nereye götürülüyoruz !. Eğer geniş rahmetinle bizi örtmezsen vay halimize!.. Ancak senin bağışlayabileceğin büyük suç ye günahlar(ımız)dan ötürü kalplerimiz daraldı!” [170]
Kıyametin Korkulu Hallerini Tasvir Eden Bazı Ayet-i Kerimeler:
Yüce Allah buyurdu ki:
“O gün olacak olur. Kıyamet kopar. Gök yarılır. O gün düzeni bozulur. Melekler onun çevre sindedirler. O gün Rabbinin arşını onlardan başka sekiz tanesi yüklenir. Ey insanlar! O gün siz huzura alınırsınız. Hiç bir şeyiniz gizli kalmaz.” (Hakka, 69/15-18)*
“Bir çağrıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver. O gün çığlığı gerçekten duyarlar. İşte o, kabirden çıkış günüdür. Doğrusu biz diriltiriz. Biz öldürürüz. Dönüş bizedir. O gün, yer yarılır onlar çabucak ayrılır. Bu bize göre kolay bir toplanmadır.” (Kat, 50/41-44)
“Şüphesiz katımızda onlar için ağır boyunduruklar, cehennem, boğazı tıkayan bir yiyecek ve can yakan azâb vardır. Kıyametin koptuğu gün, yeryüzü ve dağlar sarsılır. Dağlar, yumuşak kum yığını haline gelir.” (Müzzemmil, 73/12-14)
“Eğer inkâr ederseniz, gençleri ihtiyarlatan günden nasıl korunursunuz O günün şiddetiyle gök bile parçalanır. O´nun sözü yerine gelir.” (Müzzemmil, 73/17-18)
“Onları toplayacağı kıyamet günü, sanki gündüz, birbirleriyle sadece tanışacakları bir saat kadar kalmış gibidirler. Allah´ın karşısına çıkmayı yalan sayanlar kaybetmişlerdir. Zaten doğru yolda değillerdir.” (Yunus, 10/45)
“Bir gün dağlan yürütürüz de yeri dümdüz görürsün. Hiç birini bırakmaksızın diriltip bir araya toplarız. Dizi dizi Rabbine sunulduklarında onlara: “Andolsunki sizi ilk defa yarattığımız gibi bize geldiniz. Sizi bir yere toplamak için söz vermediğimizi iddia etmiştiniz değil mi ” denir. Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün. “Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuşta küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!” derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez.” (Kehf, 18/47-49)
“Onlar Allahı gereği gibi değerlendiremediler. Bütün yer yüzü, kıyamet günü O´nun avucundadır. Gökler O´nun kudretiyle durulmuş olacaktır. O, putperestlerin ortak koştuklarından yüce ve münezzehtir. Sûr´a üflenince, Allah´ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra Sûr´a bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar. Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitâb açılır. Peygamberler Ve şâhidler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan aralarında adaletle hüküm verilir. Her kişiye, işledği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarım en iyi bilendir.” (Zümer, 39/67-70)
“Sûr´a üflendiği zaman, o gün, aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez ve birbirlerine de bir şey soramazlar. Tartıları ağır gelenler, işte onlar, kurtuluşa ermiş olanlardır. Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edendir. Cehennemde temellidirler.” (Müminûn, 23/101-103)
“Gök, o gün, erimiş maden gibi olur. Dağlarda atılmış pamuğa döner. Hiç bir dost diğer bir dostunu sormaz. Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülâlesini ye yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister. Hayi´r, olmaz… Orada sırtını çevirip yüzgeri edeni, malını toplayıp kimseye hakkını vermeden saklayanı çağıran, deriyi soyup kavuran alevli ateş vardır.” (Meâric, 70/8-18)
“O muazzam gürültü, kıyamet kopup geldiği zaman; O gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından kaçar. O gün herkesin kendine yeter derdi vardır. O gün bir takım yüzler aydınlıktır. Gülmekte ve. sevinmektedir. O gün bir takım yüzler de tozlanmış ve onları karanlık bürümüştür. İşte bunlar inkarcı olanlar, Allah´ın buyruğundan çıkanlardır.” (Abese, 80/33-41)
“Güç yetirilemeyen en büyük baskın geldiği zaman, o gün, insan ne uğurda çalıştığını anlar. Cehennem, her bakanın göreceği şekilde gösterilir, işte, azap da dünyâ hayatını tercih edenin varacağı yer şüphesiz cehennemdir. Ama kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kötülükten ahkomuş-sa, varacağı yer, şüphesiz cennettir. Ey Muhammedi Senden kıyametin ne zaman, gelip çatacağını sorarlar. Nerde senden onu anlatması. Onun bilgisi Rabbine aiddir. Sen sadece kıyametten korkanı uyaransın. Kıyameti gördükleri gün dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış olduklarını sanırlar.” (Naziât, 79/34-36)
“Ama yer çarpılıp paralandığı zaman, Melekler sıra sıra dizilip Rabbinin buyruğu gelince, o gün, cehennem ortaya konur. O gün insan öğüt almaya çalışır ama artık öğütten ona ne “Keski bu hayatım için önceden bir şey yapsaymışım” der. O gün, hiç kimse, Allah´ın azâb ettiği gibi azâb edemez. Hiç kimse O´nun vurduğu bağ gibisini bağlayamaz. “Ey huzur içinde olan cân! O senden, sen de O´ndan hoşnud olarak Rabbine dön! Ey Cân! İyi kullarımın arasına gir. Cennetime gir!” (Fecr, 89/21-30)
“Ey insanoğlu! Herşeyi kaplayacak kıyametin haberi sana gelmedi mi O gün bir takım yüzler zillete bürünmüştür. Zor işler altında bitkin düşmüştür. Yakıcı ateşe yaslanırlar. Kırgın bir kaynaktan içirilirler. Semirtmeyen, açlığı gidermeyen kötü kokulu bir dikenden başka yiyecekleri yoktur. İnanmış olanların yüzleri, o gün pırıl pırıldır. Yaptıklarından hoşnuddurlar. Yüksek bir cennettedirler. Orada boş söz işitmezler. Orada akan kaynak vardır. Orada yükseltilmiş tahtlar vardır. Yerleştirilmiş kâseler. Sıra sıra yastıklar. Serilmiş yumuşak tüylü halılar vardır. Bu insanlar, devenin nasıl yaratıldığına bir bakmazlar mı ” (Ğâşiye, 88/1-17)
“Kıyamet koptuğunda kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek olan o hâdisenin yalan olmadığı ortaya çıkacaktır. Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sarsıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman, siz de üç sınıf olursunuz. İyi işler işlediklerini belirtmek için, amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! Kötülük işlediklerini belirtmek üzere amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da Önde olanlardır. Naim cennetlerinde Allah´a en çok yaklaştırılmış olanlar, işte bunlardır.” (Vakıa, 56/1-12)
Bundan sonra bu üç sınıfın huzûr~u ilâhîde görecekleri karşılıklar anlatılıyor. Nitekim bunu sûrenin son kısmında anlatıyor yüce Allah. Şimdi konuyla ilgili âyetleri sıralamaya devam edelim:
“Ey Muhammedi Öyleyse onlardan yüz çevir. Çağıranın, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün, gözleri dalgın dalgın, çekirgeler gibi yayılmış, o çağırana koşarak kabirlerden çıkarlar. İnkarcılar: “Bu, zorlu bir gündür.” derler” (Kamer. 54/6-8)
“Yerin başka bir yerde, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Allah´ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah´ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma. Doğrusu Allah güçlüdür, öc alandır. O gün suçluları zincire vurulmuş olarak görürsün. Gömlekleri katrandan olacak, yüzlerini ateş bürüyecektir. Bu, Allah herkese yaptığının karşılığını vereceği için böyledir, doğrusu Allah hesabı çabuk görür. Bu Kur´ân, onunla uyarılsınlar ve tek bir tanrı bulunduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir.” (İbrahim, u/47)
“Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah, kavuşma gününü ihtar etmek için kullarından dilediğine emriyle vahyi indirir. O gün onlar meydana çıkarlar. Onların hiç bir şeyi Allah´a gizli kalmaz. “Bu gün hükümranlık kimindir ” denir. Hepsi: “Gücü her şeye yeten tek Allah´ındır” derler. Bugün herkese, kazandığının karşılığı verilir. Bu gün haksızlık yoktur. Doğrusu Allah, hesabı çabuk görendir. Ey Muhammed! Onları yüreklerni ağıza geleceği, tasadan yutkunacakları yaklaşan kıyamet günü ile uyar. Zâlimlerin ne dostu ne de sözü dinlenecek şefaatçisi olur. Allah, gözlerin hainliğini ve gönüllerin gizlediğini bilir. Allah, gerçekle hükmeder. O´nu bırakıp da yalvar-dıkları putlar bir şeye hüküm veremez. Şüphesiz Allah işitir ve görür.” (Mü´min, 40/15-20)
“Sizin tanrınız, ancak O´ndan başka tanrı olmayan Allah´tır. İlmi, her şeyi içine almıştır. Ey Muhammed! Geçmiş olayları sana böyle anlatırız. Katımızdan sana da bir kitâb verdik. Kim ondan yüz çevirirse bilsin ki, kıyamet günü bir günâh yükü yüklenecektir. Devamlı bu günâhın azabında kalacaklar; kıyamet günü onlar için ne kötülük bu yük! Sûr´a üflendiği gün, işte o gün, suçluları gözleri korkudan göğermiş olarak toplarız. “Siz dünyada sadece on gün eğleştiniz” diye, aralarında saklı saklı konuşurlar. Aralarında konuştuklarını biz daha iyi biliriz. En akıllıları: “Sadece bir gün eğleştiniz”der. Ey Muhammed! Sana dağlan sorarlar. De ki: “Rabbim onları ufalayıp savu-racak. Yerlerim düz, kuru bir toprak haline getirecek. Orada ne çukur, ne tümsek göreceksin. O gün, hiç bir tarafa sapmadan bir dâvetçiye uyarlar. Sesler, rahmân´ın heybetinden kısılmıştır. Ancak bir fısıltı işitirsin.” O gün Rah-mân´ın izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimseden başkasının şefaat fayda vermez. Allah onların geçmişlerini de geleceklerim de bilir. Onların hiç birinin ilmi ise O´nu kuşatamaz. İnsanlar, diri ve her an yaratıklarım gözetip duran Allah´a boyun eğmiştir. Yükü zulüm olan kimse ise, hüsrana uğramıştır.” (Tâ-Hâ, 20/98-111)
“Ey inananlar! Alış verişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce sizi fızıklandırdığımızdan, hayra sarfedin. İnkâr edenler, ancak yazık edenlerdir.” (Bakara, 2/254)
“Allah´a döneceğiniz ve sonra haksızlığa uğramadan herkesin kazancının kendisine eksiksiz verileceği günden korkunuz” (Bakara, 2/281)
“Kendilerine belgeler geldikten sonra ayrılan ve ayrılığa düşenler gibi olmayın. Bir takım yüzlerin ağaracağı ve bir takım yüzlerin kararacağı günde büyük azâb onlaradır. Yüzleri kararanlara: “İnanmanızdan sonra inkâr eder misiniz İnkâr etmenizden dolayı tadın azabı!” denecektir. Yüzleri ağa-ranlar ise, Allah´ın rahmetindedirler. Onlar orada temellidirler.” (Âl-i İmrân, 3/ 105-107)
“Hiç bir peygambere, ganimete ve millet malına hıyanet yaraşmaz. Haksızlık kim yaparsa, kıyamet günü yaptığı ile gelir. Sonra haksızlık yapılmaksızın herkese kazanmış olduğu ödenir.” (Âl-i İmrân, 3/161)
“Her ümmetten bir kişiyi o gün aleylerine şâhid tutarız. Seni de ey Muhammed! Ümmnetine şâhid getiririz. Sana her şeyi açıklayan, müslümanlara doğruyu gösteren rehber, rahmet ve müjde olarak Kur´ân´ı indirdik.” (Nahl, 16/89)
“Kıyamet günü her ümmetten bir şâhid getiririz. İnkâr edenlere, itiraz için izin de verilmez. Onların özürleri de dinlenmez. Zulmedenler azâb görürlerken azâbları hafifletilmez de geciktirilmez de. Allah´a ortak koşanlar, koştukları ortaklan gördüklerinde: “Rabbimiz! Seni bırakıp yalvardığımız ortaklarımız bunlardır” derler. Koştukları ortaklar onlara: “Doğrusu siz haksızsınız” diye söz atarlar. Puta tapanlar o gün Allah´ın hükmüne teslim olurlar. Uydurdukları şeyler onlardan uzaklaşırlar. İnkâr eden, Allah´ın yolundan alıkoyanlara, bozgunculuklarına karşılık azâb üstüne azâb veririz.” (Nahl, 16/84-88)
“Allah´tan başka tanrı yoktur. Geleceğinde şüphe olmayan kıyamet günü, sizi mutlaka toplayacaktır. Allahtan daha doğru sözlü kim olabilir ” (Nisa, 4/87)
“Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu, sizin konuşmanız kadar keskin ve gerçektir” (Zâriyât, 51/23)
“Allah peygamberleri topladığı gün, “Size ne cevap verildi ” der. Onlar, “Bizim bir bildiğimiz yoktur. Doğrusu görülmeyenleri bilen ancak sensin.” derler.” (Mâide, 5/109)
“Andolsun ki, kendilerine peygamber gönderilenlere soracağız. Peygamberlere de soracağız. Andolsun ki, onların yaptıklarını kendilerine bir bir sayacağız. Zira onlardan uzak değildik. Gerçek tartı kıyamet günündedir. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır. Tartılan hafif gelenler, âyetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahv etmiş olanlardır.” (Mâide, 5/6-9)
“Her kişinin yaptığı iyiliği hazır ve yaptığı kötülüğü de, kendisiyle onun arasında uzun bir mesafe olmasını dileyerek, bulacağı günü düşünün. Kullarına karşı şefkatli olan Allah bizzat dikkatinizi çeker.” (Âl-i İmrâm, 3/30)
“Sonunda bize gelince arkadaşına: “Keski benimle senin aranda doğu ile batı arasındaki kaar uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaş imişsin!” der. Pişmanlığın bugün size hiç faydası dokunmaz. Zira haksızlık etmiştiniz. Şimdi azâbda birleştiniz.” (Zuhruf, 43/38)
“Hepsini bir gün toplacız. Sonra puta tapanlara, “Siz ve putlarınız yerlerinize!” deyip onları birbirinden ayırırız. Putları, “Bize tapmıyordunuz” derler. “Allah, sizinle bizim aramızda şahid olarak yeter. Sizin tapınmanızdan haberimiz yoktu.” İşte orada herkes dünyada yapmış olduğunu bilir ve gerçek mevlâları olan Allah´a döndürülürler. Uydurdukları putlar onları bırakıp kaçmıştır.” (Yunus, 10/28-30)
“O gün insanoğluna önde ve sonda yaptığı ne varsa bildirilir. Özürlerini sayıp dökse de, insanoğlu artık kendi kendinin şahididir. Ey Muhammed! Cebrail sana Kur´ân okurken, unutmamak için acele edip onunla beraber söyleme, yalnız dinle. Doğrusu o vehy olunanı kalbinde toplamak ve onu sana okutturmak bize düşer. Biz onu Cebrâile okuttuğumuz zaman onun okumasını dinle.” (Kıyâme, 75/13-18)
“Her insanın boynuna işlediklerini dolarız ve kıyamet günü açılmış bulacağı kitabı ona çıkarırız. “Kitabını oku. Bugün kendi hesabını kendin göreceksin.” (İsrâ, 17/13-14)
“Ey Muhammed! İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Haksızlık edenler: “Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele de çağrına gelelim; Peygamberlere uyalım.” derler. O zaman şöyle denir: “Kendilerine yazık edenlerin yerlerine oturmamış mıydınız Onlara yaptıklarımız da sizlere açıklanmamış, size misâller vermemiş miydik Daha önceden, size zeval bulunmadığına yemin etmemiş miydiniz ” (İbrahim, 14/44)
“O gün, gök beyaz bulutlarla parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir. O gün gerçek hükümdarlık Rahmanındır. İnkarcılar için yaman bir gündür. O gün, zâlim kimse ellerini ısırıp: “Keski peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keski falancayı dost edinmeseydim.
Andolsun ki beni, bana gelen Kur´an´dan o saptırdı. Şeytanı insanı yalnız ve yardTtncısız bırakıyor “der” (Furkan, 25/25-29)
“O gün Rabbin onları ve Allah´ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: “Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa yoldan kendi kendilerine mi saptılar ” der. Onlar: “Haşa; seni bırakıp başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve babalarıyla nimetler verdin de sonunda seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir millet oldular.” derler. “Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı çeviremezler, yardım da göremezsiniz. Zulmedenlerinize büyük bir azâb tattıracağız” denir.” (Furkân, 25/17)
“Bu, onların konuşamıyacaklan gündür. Onlara izin de verilmez ki özür beyan etsinler. Yalanlamış olanların vay o gün haline! “Bu, sizleri ve öncekileri topladığımız hüküm günüdür. Eğer bir düzeniniz varsa bana kurun.” (Mürseiât, 77/35-39)
“Allah, o gün onlara seslenir: “Benim ortağım olduklarını iddia ettikleriniz nerededirler.” der. Hükmün aleyhlerine gerçekleştiği kimseler: “Rabbimiz! Şunları biz azdırdık. Onlardan uzaklaşıp sana geldik. Zaten aslında bize tapmıyorlardı.” derler. “Koştuğunuz ortaklarınızı çağırın” denir. Onlar da çağırırlar ama, kendilerine cevab veremezler. Cehennem azabını görünce doğru yolda olmadıklanna yanarlar. O gün Allah onlara seslenir: “Peygamberlere ne cevâb verdiniz ” der. O gün haberlere karşı körleşirler. Verilecek cevaplan kalmaz; birbirlerine de soramazlar.” (Kasas, 28/62-66)
“Bu, onların konuşamayacakları gündür. Onlara izin de verilmez ki özür beyan etsinler. Yalanlamış olanların vay o gün haline!” (Mürseiât, 77/35-37)
Kendilerine yarar sağlayacak bir hüccet ve delili ileri sürüp konuşamazlar.
“Sonra, “Rabbimiz Allah´a andolsunki bizler puta tapanlar değildik.” demekten başka çare bulamazlar. Kendilerine karşı nasıl yalan söylediklerine bak. Uydurdukları putlar da onlardan uzaklaştı.” (En´âm, 6/23-24)
“Allah onların hepsini tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O´na yemin ederler. Bir esasları olduğunu sanırlar. Dikkat edin, onlar şüphesiz yalancıdırlar.” (Mücadele, 58/18)
Başka bir halde olabilirler mi acaba Nitekim Buharî´nin rivayetine göre İbn Abbas ta kendisine böylelerinin durumunu soran bir kimseye böyle cevap vermiştir.
Yüce Allah buyuruyor ki:
“Birbirlerine dönüp soruşurlar. İleri gelenlerine: “Doğrusu siz bize suret-i Hakdan görünürdünüz” derler. Onlar da şöyle derler: “Hayır, siz inanmış kimseler değildiniz. Bizim, sizin üstünüzde bir nüfuzumuz yoktu. Bilâkis azmış bir millettiniz. Bu sebeple Rabbimizin sözü aleyhimizde gerçekleşti. Şüphesiz azabı tadacağız. Sizi biz azdırmıştık. Çünkü kendimiz azgındık.” O gün hepsi azâbda birleşirler. Doğrusu suçlulara böyle yaparız. Onlara: “Allah´tan başka tanrı yoktur” denildiğ zaman şüphesiz büyüklenirler. “Deli bir Şâir yüzünden tanrılarımızı mı bırakalım ” derlerdi. Hayır; O, gerçeği getir-miş ve peygamberleri doğrulamıştı.” (Saffat, 37/27-37)
“Doğru sözlüyseniz bildirin bu vaad ne zamandır ” derler. Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler. O zaman, artık ne vasiyet edebilirler, ne de ailelerine dönebilirler. Sûr´a üflenince, kabirlerinden Rablerine koşarak çıkarlar. “Vay halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı ” derler. Onlara: “İşte Rahman olan Allah´ın vâdettiği budur. Peygamberler doğru söylemişlerdi” denir. Tek bir çığlık kopar. Hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur. Artık bugün kimseye hiç bir haksızlıkta bulunulmaz. İşlediklerinizden başkasıyla karşılanmazsınız.” (Yasin, 36/48-54)
“Kıyamet saati koptuğu gün, işte o gün, darmadağın olurlar. Ama inanıp yararlı iş işleyenler, ağırlanacakları bir cennette bulunurlar. İnkâr edip, âyetlerimizi ve ahirette bana kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azâbla yüzyüze bırakılırlar.” (Rûm, 30/14-16)
“İnsanların fırka fırka olacağı, Allah katından kaçınılmaz günün gelmesinden önce, kendini dosdoğru dîne yönelt. Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur. Yararlı iş işleyen kimseler, kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar.” (Rûm, 30/43-44)
“Kıyamet saati koptuğu gün suçlular sadece çok kısa bir müddet kalmış olduklarına yemin ederler. Böylece aldatılıp döndürülürler. Kendilerine ilim ve imân verilenler; “Andolsun ki, Siz Allah´ın yazısında mevcud yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu yeniden dirilme günüdür. Fakat sizler anlamıyordunuz.” derler. Zulmedenlerin gün özür dilemeleri fayda vermez.74 Kendilerinden artık Allah´ı hoşnud edecek şeyleri yapmaları da istenmez.” (Rûm, 30/55-57)
“Allah bir gün onların hepsini diriltip toplar. Sonra melekler: “Bunlar mı size tapıyordu ” der. Melekler: “Hâşâ, bizim dostumuz onlar değil, sensin. Hayır onlar bize değil, cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inanıyorlardı” derler. Zalimlere: “Yalanladığınız ateşin azabını tadın. Bugün birbirinize ne fayda ve ne de zarar verebilirsiniz” deriz.” (Sebe\ 34/40-42)
4iEy İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğlunu da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah´ın verdiği söz, şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah´ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.” (Lokman, 31/33)
“Ahiretin azabından korkanlara, bunda hiç şüphesiz ibret vardır. Bu, insanların toplanacağı gündür. Bu, görülecek bir gündür. Biz o günü, ancak belli bir süreye kadar geciktiririz. O gün gelince, Allah´ın izni olmaksızın hiç kimse konuşamaz. İçlerinde bedbaht olanlar da, mesud olanlar da vardır. Bedbaht olanlar, cehennemdedirler. Onlar orada âh edip inlerler. Rabbinin dilemesi bir yana, gökler ve yer durdurdukça, orada temelli kalacaklardır. Rabbin, şüphesiz her istediğini yapar. Mesud olanlar ise cennettedirler. Rab-
74. Özür dilemeleri fayda vermez. Yani kendilerinden, özür dilemeleri ve Allah´a dönmeleri istenmez. Çünkü kıyamet günü, ceza günüdür. Günahkârların tövbe edip Allah´a yönelmesi arlık istenmez. Nitekim Yüce Allah buyurmuş ki: “Rabbinin bir takım mucizeleri geldiği gün, bir kim.se daha. önce inanmamışsa veya imânıyla bir iyilik kazanmamışa, imânı ona fayda vermez.” (En´âm, 6/158)
binin dilemesi bir yana, sonsuz bir lütuf olarak, gökler ve yer durdukça, orada temelli kalacaklardır. Rabbin, şüphesiz her istediğini yapar. (Hûd, 11/103-108)
“Doğrusu hüküm gününün vakti elbette tespit edilmiştir. Sûr´a üfürüldü-ğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz. Gökler kapı kapı açılacaktır. Dağlar yürütülüp serâb olacaktır. Cehennem, yalnız azgınları bekleyen yerdir. Dönecekleri yer orasıdır. Orada sonsuz kalacaklardır. Orada serinlik bulamayacaklar, işlediklerine uygun olan kaynarsu ve irin dışında bir içecek tadamıya-caklardır. Çünkü onlar, hesaba çekileceklerini ummazlardı. Ayetlerimizi hep yalan sayıp dururlardı. Biz de her şeyi yazıp saymışızdır. Şöyle deriz: “Artık tadınız. Bundan böyle size azâbdan başka bir şey artırmayız.” Doğrusu Allah´a karşı gelmekten sakınanlara kurtuluş, bahçeler, bağlar, göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar ve dolu kadehler vardır. Orada boş ve yalan söz işitmezler. Bunlar Rabbinin katından, hesâbları karşılığı verilenlerdir. O, göklerin, yerlerin ve ikisi arasında olanların Rabbidir. O, önünde kimsenin konuşmıyacağı RahmÜn olan Allah´tır. Cebrail ve meleklerin dizi dizi durdukları gün, Rahman olan Allah´ın izni olmadan kimse konuşamayacaktır. Konuştuğu zamanda doğruyu söyleyecektir. İşte gerçek gün budur. Dileyen kimse Rabbine götürecek bir yol benimser. Sizi, yakın gelecekteki bir azâb ile uyardık. O gün kişi, elleriyle sunduğuna bakar ve inkarcı da: “Keski toprak olsaydım” der.” (Nebe\ 78/17-40)
“Bismillahirrahmanirrahim. Güneş dürülüp ışığı kalmadığı zaman; yıldızlar düşüp söndüğü zaman; dağlar yürütüldüğü zaman; doğurması yaklaşmış develer başı boş bırakıldığı zaman; yabani hayvanlar bir araya toplatıldı-ğı zaman; denizler kaynaştırıldığı zaman; canlar bedenlerle birleştirildiği zaman; kız çocuğun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman; amel defterleri açıldığı zaman; gök yerinden oynatıldığı zaman; cehennem alevlendirildiği zaman; cennet yaklaştırıldığı zaman; insanoğlu önceden ne hazırladığını görecektir.” (Tekvir, 81/1-14)
“Bismillahirrahmanirrahim. Gök yarıldığı zaman; yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman; denizler kaynaştığı zaman; kabirlerin içi dışa çıktığı zama; insanoğlu ne yaptığını ve ne yapmadığını görür. Ey insanoğlu! Seni yaratıp sonra şekil veren, düzenleyen, mütenasip kılan, istediği şekilde seni terkib eden, çok cömert olan Rabbine karşı seni aldatan nedir Hayır, hayır; doğrusu siz dini yalanlıyorsunuz. Oysa yaptıklarınızı bilen, değerli yazarlar sizi gözetlemektedirler. İyiler, şüphesiz nimet içindedirler. Allah´ın buyruğundan Çıkanlar cehennemdedirler. Ceza günü oraya girerler. Oradan bir daha ayrılamazlar. Ceza gününün ne olduğunu sen nereden bilirsin Evet, ceza gününün ne olduğunu nereden bileceksin O gün, kimsenin kimseye hiç bir fayda sağlamayacağı bir gündür. O gün buyruk yalnız Allah´ındır.” (İnfitar, 84/1-19)
“Gök yarılıp Rabbine boyun eğdiği zaman -ki gök boyun eğecektir- yer düzeltilip, içinde olanları dışarı atarak boşaldığı zaman ve yer Rabbine boyun eğdiği zaman -ki yer boyun eğecektir- (Herkes yaptığının karşılığını görecektir.) Ey insanoğlu! Sen Rabbine kavuşuncaya kadar çalışıp çabalarsın.
Sonunda O´na kavuşacaksın. Amel defteri kendisine sağından verilen kimse, kolay geçireceği bir hesaba çekilir ve arkadaşlarının yanma sevinçle döner. Amel defteri kendisine arkasından verilen kimse: “Mahvoldum” diye bağırır ve çılgın alevli cehenneme girer. Çünkü o, dünyada adamlarının yanında iken zevk içindeydi. Zira o, bir daha dirilip dönmeyeceğini sanmıştı. Bilin ki Rabbi onu şüphesiz görmekteydi.” (İnşikak, 84/1-15)
İmam Ahmed b. Hanbel… İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününü başgözüyle seyretmekten hoşlanan kimse; Tekvir, İn-fitar ve İnşikak surelerini okusun.” Bu hadisi rivayet eden İbn Ömer dedi ki: “Öyle sanıyorum ki Rasûlullah (s-.a.v.) “Ve Hud suresini…” dedi.” cfirmizî, 5/433) Başka bir hadiste de Rasûllullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hud suresi ve kardeşleri (Tekvir, İnfitar, İnşikak sureleri) ben ihtiyarlattı.” Bu konuyla ilgili olarak Kur´ân-ı Azîm´in birçok suresinde bir çok ayet mevcuttur. Tefsirimizi..1 ilbn Kesir tefsirinde), kıyamet günün evsafını anlatan bu âyetleri tefsir ederken, açıklayıcı başka âyet ve hadisleri nakletmişiz-dir. Burada da Cenab-ı Allah´ın güç, kuvvet, yardım ve hüsn-ü tevfiki ile müyesser kıldığı âyet ve hadisleri nakledeceğiz. [171]
Kıyametin Korkulu Hallerini Ve O Günde Vukubulacak Bazı Büyük Olayları Anlatan Ayet Ve Hadisler:
İmam Ahmed b. Hanbel… Enes b. Mâlik´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde insanlar gökten üzerlerine hafif bir yağmur yağar iken diriltileceklerdir.” [172]
Bu hadisi İmam Ahmed b. Hanbel münferiden rivayet etmiştir. Senedinde sakıncalı kişilerin adları yoktur. Hadiste geçen “Tetişşü” kelimesi iki manâya gelebilir: Birinci ihtimale göre bu kelime, hafif yağmur anlamınadır. İkinci ihtimale göre ise bu, o günkü şiddetli sıcaklıktan ötürü mahşerdeki insanların terlemeleri anlamınadır. Doğrusunu Allah bilir.
Nitekim Yüce Allah buyurmuştur ki: “Bunlar büyük bir günde tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı O gün insanlar, âlemlerin Rabbinin huzurunda dururlar.” (Mutaffifîn, 83/4-6)
Sahih hadiste sabit olduğuna göre mahşerdeki insanlar, kulaklarının yarı yerine kadar tere batacaklardır. Başka bir hadiste anlatıldığına göre insanlar, amellerine göre, mahşerdeki terleme hususunda farklı durumlarda olacaklardır. İleride nakledilecek şefaat hadisinin bir yerinde şöyle denmektedir: “Doğrusu kıyamet gününde güneş kullara bir mil kadar yakm olur. O esnada onlar, amellerine göre tanınırlar.” [173]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde ter, yetmiş yıllık mesafe kadar yerin derinliğine iner. Ve insanların ağızlarına (yahut kulaklarına) kadar
Çlkar.”[174]
İmam Ahmed b. Hanbel… Cafer´den rivayet etti ki; Saîd b. Umeyr el-Ensarî şöyle demiştir. Abdullah b. Ömer´le Ebû Saîd´in yanına oturdum. Bi-zİ diğerine sordu: “Kıyamet gününde terin, insanların neresine kadar çıkacağı hususunda Rasûlullah (s.a.v.)´den duyduğun birşey var mıdır ” Diğeri, kulak yumuşağına kadar çıkacağını bildiren bir hadisi duydum” dedi. Öbürü, “ağzına kadar çıkacağını bildiren bir hadisi duydum” dedi. İbn Ömer, kulak yumuşağından ağzına doğru çizgi çizer gibi parmağıyla işaret yaptı ve “Kulak yumuşağıyla ağız arasında seviye farkı bulunduğunu sanmıyorum” dedi.” [175]
Bunu İmam Ahmed b. Hanbel münferiden rivayet etmiştir. Rivayetin senedi sağlam ve kuvvetlidir.
Ebubekir b. Ebi´d-Dünya… Mikdad b. Esved´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü olduğunda güneş, kulların bir veya iki mil kadar yakınına getirilir.”
Bu hadisin râvilerînden Süleym dedi ki: Burada sözü edilen milden kasıt, sürme mili midir, yoksa uzunluk ölçüsü olan kara mili midir Bunu bilemiyorum.
Hadisin devamında ise şöyle deniliyor: “… Güneş onların üzerim kaplar, amelleri oranında ter içinde kalırlar. Kimi topuklarına kadar, kimi dizlerine kadar, kimi böğürlerine kadar, kimi de ağızlarına kadar ter içinde kalır.” [176] Hadisin râvisi Mikdad diyor ki: “Böyle derken Rasûlullah (s.a.v.)´in, eliyle kendi ağzına işaret ettiğini gördüm.” [177]
Tirmizî de… İbn Mübarek´ten böyle bir rivayette bulunmuş ve hadisin, hasen ve sahih olduğunu söylemiştir.
İbn Mübarek… Ubeydullah b. Arrar´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Kıyamet gününde (mahşerdeki) ayaklar, sadaktaki oklar gibi (çok ve sık)dır. Mutlu odur ki, ayaklarını koyacak yer bulur. Güneş insanların başlarına bir veya iki millik mesafeye kadar yaklaşır. Sıcaklığı da doksan dokuz kat artar.”
Velid b. Müslim… Muğis b. Sümey´yin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Güneş kıyamet gününde insanların başlarına bir kaç zira´lık mesafeye kadar çöker. Cehennemin kapılan açılır. Üzerlerine cehennemin rüzgar ve zehirleri eser. Kokusu üzerlerine siner. Öyleki nehirler gibi üzerlerinden ter akar. Terleri leşten daha pis kokar. Ama oruçlular o zaman Arş´ın gölgesinde, çadırları içinde olacaklardır.”
Hafız Ebubekir el-Bezzar… Câbir´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:
“Mahşerde insan terden hiç kurtulamaz. Öyle ki cehennemdeki azâbm ne derece şiddetli olduğunu bildiği halde, “Ya Rab! Beni cehenneme gönder-•nen, çekmekte olduğum bu sıkıntıya nispetle benim için daha kolaydır.” [178]
Bu hadisin senedinde zayıflık vardır. [179]
Kıyamet Gününde Allah´ın Gölgesiyle Gölgelenecek Olanların Bazıları:
Sahih hadiste sabit olduğuna göre Ebû Hüreyre, Rasûlullah (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Allah´ın (ya da O´nun arş´ımn) gölgesinden yedi kişiyi kendi gölgesinde (veya arş´ımn gölgesinde) gölgelendirecektir: Adil imam (devlet başkanı), Aziz ve Celil olan Allah´a itaat üzere yetişen genç, içinden çıktıktan tekrar oraya dönünceye kadar gönlü mescide bağlı kalan adam, makam ve güzellik sahibi bir kadının (kendisiyle cinsel ilişkide bulunması için) davet ettiği, ama kendisi “Ben Allah´tan korkarım” diyen adam, Allah için sevişen, bu amaçla toplanıp yine bu amaçla birbirlerinin yanından ayrılan iki adam, sağ elinin verdiğini sol eli farketmeyecek derecede sadakasını gizli olarak veren adam.” [180]
Kıyamet Gününde Allah´ın Gölgesinin Altına Herkesten Önce Gidecek Olanlar:
İmam Ahmed b. Hanbel… Aişe (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde Allah´ın gölgesinin altına herkesten önce kimlerin gideceğini biliyor musunuz ” Sahabiler; “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” deyince Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Onlar şu kimselerdir ki; kendilerine hak verildiğinde kabul ederler; istenildiğinde verirler; kendi nefisleri hakkında hüküm verdikleri gibi insanlar hakkında hüküm verirler.” [181]
Bu hadisi İmam Ahmed b. Hanbel münferiden rivayet etmiştir. Rivayet senedinde İbn Luhay´a´nın da adı geçmektedir. Ancak o tenkide uğramıştır. Şeyhi (Halid b. Ebi İmrân) da meşhur değildir.
Evet, bütün bu olup bitenler cereyan ederken insanlar dar ve sıkıntılı, zor ve kasavetli bir yerde haşr edileceklerdir. Ancak Allah´ın, bu işi kendilerine kolaylaştıracağı kimseler bu sıkıntıyı görmeyeceklerdir. Ulu Allah´tan haşri bize kolaylaştırmasını ve o dar yeri bize genişletmesini diliyoruz.
Yüce Allah buyurmuştur ki:
“Hiç birini bırakmaksızın onları toplarız.” (Kehf, 18/47)
İmam Ahmed b. Hanbel… Halid b. Ma´dân´dan rivayet etti ki; Zem´a b. Amr el-Haresi eş-Şamî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Aişe (r.a.)´ye, “Rasûlullah (s.a.v.) geceleyin (ibadete) kalktığında neyle (duaya) başlar ve ne derdi ” diye sordum. O da şu cevabı verdi: “On kere tekbir alır, on kere hamd eder, on kere lailâhe illallah der, on kere istiğfarda bulunur ve şöyle derdi: “Allah´ım! Beni bağışla, beni doğru yola ilet ve bana (geniş) nzik nasib et.”[182]
Gece ve gündüz (ibadeti) hakkında Neseî ve Yezid b. Harun´dan aynı senedle böyle bir rivayette bulunmuştur. Onun rivayetinde şu ifadelere de yer almaktadır: “Alanım, kıyamet gününde yer darlığından da sana sığınırım.”[183]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… İbn Semmâk´tan rivayet etti ki; Ebû Vaiz ez-Zahid şöyle demiştir: “İnsanlar (kıyamet gününde) mezarlarından çıkar; karanlıkta bin yıl kalırlar. O gün yeryüzü dümdüz hale gelmiş olacaktır. O gün insanların en bahtiyarı ayaklarını basacak yer bulabilendir.”[184]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünya… Nadr b. Arabi´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bana ulaşan bir rivâyte göre insanlar mezarlarından çıkarlarken sloganları “lailâhe illallah” olacaktır. Onların iyilerinin de kötülerinin de söyleyecekleri ilk söz: “Rabbimiz! Bize merhamet eyle” olacaktır. [185]
Hamza b. Abbas… Ebû Salih´in şöyle dediğini bize nakletti: “Bana ulaşan bir rivayete göre^ insanlar şu şekilde haşredileceklerdir.” Böyle derken Ebû Salih başını önüâe eğdi, sağ elini de sol bileğinin üzerine koydu. [186]
İsmet b. Fadl… Sami´nin şöyle dediğini bize nakletti: İnsanlar panik içinde mezarlarından çıkarken bir ç.ağırıcı şöyle seslenir: “Ey kullarım! Bu gün size korku yoktur. Siz üzülmeyeceksiniz” Böyle derken halk onu bu çağrısı nedeniyle ümitlenip sesn geldiği tarafa gider. “Bunlar ayetlerimize inanmış ve kendilerini bize vermişlerdir.” (Zuhruf, 43/ 68)
Böyle deyince de müslümanlardan başkaları, sesin sahibinden ümitlerini keserler. [187]
Hz. Peygamberin Müminlere Büyük Müjdesi:
Abdurrahman b. Zeyd… İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Lâ ilahe illallah diyen (ve bunun gereğini yapan) kimseler mezarlarında ve kabirden çıkış günlerinde yalnızlık çekmezler. Ben bunların mezardan çıkarlarken başlarındaki tozları silkelediklerini ve; “Bizden hüznü gideren Allah´a hamdolsun” dediklerini görür gibi oluyorum.” [188]
Ben derim ki: Bu hadisin Kur´ân´da da şahidi vardır. Nitekim Yüce Allah buyurmuştur ki:
“Yaptıklarına karşılık katımızdan kendileri için iyi şeyler yazılmış olanlar, işte onlar cehennemden uzak tutulanlardır. Cehennemin uğultusunu duymazlar. Canlarının istediği şeyler içinde temelli kalırlar, en büyük korku bile onları üzmez. Kendilerini melekler: “Size söz verilen gün, işte bu gündür.” diye karşılarlar. Göğü, kitap dürer gibi durduğumuz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi -katımızdan verilmiş bir söz olarak- onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz yaparız.”[189]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Cafer b. Süleyman´dan rivayet etti ki; İbrahim b. İsâ el-Yeşkürî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Bize ulaşan bir rivayete göre mümin kişi diriltilip mezarından çıktığında kendisini İki melek karşılar. Meleklerden birinin yanında, içinde dolu taneleri ve misk bulunan ipekli bir şal, diğerinin yanındaysa içinde şarap bulunan bir cennet kupası olacaktır. (Mümin) mezarından çıkarken, melek miski doluyla karıştırıp üzerine serper. Diğer melekte onun için bardağa şarap koyup ona içirir. Mümin, cennete girinceye kadar artık hiç susamaz.
Bedbahtlara gelince -Rabbim korusun- Kur´ân-ı Kerim´de onun hakkında şöyle buyurulmuştur: “Rahman olan Allah´ı anmayı görmemezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz. Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkorlar. Bunlar da doğru yola eriştiklerini sanarlar. Sonunda bize gelince arkadaşına: “Keski benimle senin aranda, doğu ile batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaş imişsin!” der. Pişmanlığın bugün size hiç faydası olmaz. Zira haksızlık etmiştiniz. Şimdi azâbda [190] birlesiniz.” (Zuhruf, 43/36-39)
Tefsirde (yani İbn Kesir tefsirinde) de anlattığımız gibi kâfir, mezarından çıkarken şeytanı onun elinden tutarak beraber olacak, yanından hiç ayrılmayacak, nihayet ikisi birlikte cehenneme atılacaklardır. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Her can, kendisiyle beraber bir sürücü ve şahid bulunduğu halde gelir.” (Kaf, 50/21)
Yani beraberinde kendisini mahşere götüren bir melek ile, yaptığı işlerde aleyhine şahitlik edecek olan bir melek bulunur. Bu, iyi -kötü herkesi için böyledir. Herkes dünyada yaptığına göre muamele görür. Ey insan! “And olsun k, sen bundan gafildin. İşte senden gaflet perdesini kaldırdık. Bu gün artık görüşün keskindir.” Yanındaki Melek: “İşte bu yanımdaki hazırdır” der, Yani kendisni getirmekle görevlendirildiğim insan buradadır, der. Yüce Allah da onu getiren melekle, onun aleyhinde şâhidlik yapan meleğe şu buyruğu verir:
“Ey sürücü ve şâhid! Her inatçı inkarcıyı, iyiliklere boyuna engel olan, mütecaviz, şüpheye düşüren, Allah´ın yanında başka tanrı benimseyen kişiyi cehenneme atın. Onu çetin azaba sokun.” Yanındaki şeytan: “Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı” der. Allah: “Benim katımda çekişmeyin. Size bunu Önceden bildirmiştim. Benim katımda söz değişmez. Ben kullara asla zulmetmem” der. O gün cehenneme: “Doldun mu ” deriz. O: “Daha var mı ” der.” [191]
Büyüklük Taslayanlara Kıyamet Gününde Verilecek Bazı Cezalar:
İmam Ahmed b. Hanbel… Amr b. Şuayb´ın dedesinden rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Büyüklük taslayanlar kıyamet gününde insan şeklinde zerreler gibi hasredilecekler, küçük olan şeyler bile onların boylarını geçer. Nihayet cehennemin Moyis adlı bir zindanına girerler. Ateş onları esaret zinciri gibi kuşatıp üzerlerine çıkar ve kendilerine cehennemdekilerin vücutlarından akan sular (ve irinler) içirilir.” [192] Tirmizî ve Neseî de bunun Muhammed b. Aclân´dan rivayet etmişler ve Tirmizî, bunun hasen bir hadis olduğunu söylemiştir.
Hafız Ebubekir el-Bezzar… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s a v.) şöyle buyurmuştur:[193]
“Büyüklük taslayanlar, kıyamet gününde zerre şeklinde haşredileceklerdir.” [194]
Yahya b. Saîd… Hasan´dan rivayet etti ki; Imrân b. Husayn şöyle demiştir.
Rasûlullah (s.a.v.) seferlerinden birinde, birbirine yakın mesafede yol almakta olan sahabilerine yüksek sesle şu âyetleri okudu: “Ey insanlar! Rab-binizden sakının. Doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir. Kıyameti gören her emzikli kadın, emzirdiğini unutur. Her hamile kadın çocuğunu düşürür, insanları sarhoş gibi görürsün. Oysa sarhoş değildirler. Fakat bu sadece Allah´ın azabısın çetin olmasındandır.” (Hacc, 22/1-2)
Sahabiler Hz. Peygamberin bu âyetleri yüksek sesle okuduğunu duyunca onun bir konuşma yapmak üzere olduğunu anladılar ve bineklerini çöktür-düler. Etrafında yer almalarından sonra onlara şöyle dedi:
“(Okuduğum ayette sözü edilen günün) hangi gün olduğunu biliyor musunuz O günde Âdem´e seslenilir. Rabbi ona^seslenip; “Ey Adem! Cehenneme gönderilecekleri gönder.” diye emreder Âdem: “Oraya gönderilecekler ne kadardır ” diye sorunca Yüce Allah: “Her bin kişiden dokuzyüz doksan dokuzunu cehenneme, birini de cennete gönder” diye emreder.” Hz. Peygamberin böyle demesi karşısında sahabiler ümitsizliğe o kadar kapıldılar ki, onlardan birinin dahi tebessüm edip te dişini gösterdiğini göremezdin.
Hz. Peygamber onların bu halini görünce şöyle buyurdu: “Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; sizler o zaman iki yaratık gurubu ile beraber bulunacaksınız ki onlar neye karışırlarsa onu mutlaka çoğaltırlar. Onlar, Ye´cuc ile Me´cuc´dur. Helak olanlarsa Âdem´in bu çocuklarıyla İblis´in çocuklarıdır. Bunu böyle bilin ve müjdelenin (sahabilerin keder ve paniği gidince Hz. Peygamber, sözüne devamla şöyle buyurdu:) Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim k; bütün insanlar arasında sizler, devenin yan tarafında veya binek hayvanının ön ayaklarından birinde bulunan dirhem büyüklüğündeki siyah nokta gibi bir bensiniz (yani bozuk insanlara nispetle sizin sayınız çok azdır.) Bunu da böyle bilin ve müjdelenin.” [195]
Tirmizî ile Neseî bunu… Yahya b. Saîd el-Kattan´dan rivayet etmişler ve Tirmizî bunun hasen ve sahih bir hadis olduğunu söylemiştir. [196]
Fasıl:
Haşir gününde insanlar dirilip de mezarlarından çıktıklarında yeryüzünün vefat edip terkettikleri zamana göre değişmiş, dağların parçalanıp zirve-´erinin yok olmuş, dünyadaki durtımların tağayyür etmiş, nehirlerin sularının
“Bize ulaşan bir rivayete göre mümin kişi diriltilip mezarından çıktığında kendisini iki melek karşılar. Meleklerden birinin yanında, içinde dolu taneleri ve misk bulunan ipekli bir şal, diğerinin yanındaysa içinde şarap bulunan bir cennet kupası olacaktır. (Mümin) mezarından çıkarken, melek miski doluyla karıştırıp üzerine serper. Diğer melekte onun için bardağa şarap koyup ona içirir. Mümin, cennete girinceye kadar artık hiç susamaz.
Bedbahtlara gelince -Rabbim korusun- Kur´ân-ı Kerim´de onun hakkında şöyle buyurulmuştur: “Rahman olan Allah´ı anmayı görmemezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz. Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkorlar. Bunlar da doğru yola eriştiklerini sanarlar. Sonunda bize gelince arkadaşına: “Keski benimle senin aranda, doğu ile batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaş imişsin!” der. Pişmanlığın bugün size hiç faydası olmaz. Zira haksızlık etmiştiniz. Şimdi azâbda [197] birlesiniz.” (Zuhruf, 43/36-39)
Tefsirde (yani İbn Kesir tefsirinde) de anlattığımız gibi kâfir, mezarından çıkarken şeytanı onun elinden tutarak beraber olacak, yanından hiç ayrılmayacak, nihayet ikisi birlikte cehenneme atılacaklardır. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Her can, kendisiyle beraber bir sürücü ve şahid bulunduğu halde gelir.” (Kaf, 50/21)
Yani beraberinde kendisini mahşere götüren bir melek ile, yaptığı işlerde aleyhine şahitlik edecek olan bir melek bulunur. Bu, iyi -kötü herkesi için böyledir. Herkes dünyada yaptığına göre muamele görür. Ey insan! “And olsun k, sen bundan gafildin. İşte senden gaflet perdesini kaldırdık. Bu gün artık görüşün keskindir.” Yanındaki Melek: “İşte bu yanımdaki hazırdır” der. Yani kendisni getirmekle görevlendirildiğim insan buradadır, der. Yüce Allah da onu getiren melekle, onun aleyhinde şâhidlik yapan meleğe şu buyruğu verir:
“Ey sürücü ve şâhid! Her inatçı inkarcıyı, iyiliklere boyuna engel olan, mütecaviz, şüpheye düşüren, Allah´ın yanında başka tanrı benimseyen kişiyi cehenneme atın. Onu çetin azaba sokun.” Yanındaki şeytan: “Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı” der. Allah: “Benim katımda çekişmeyin. Size bunu önceden bildirmiştim. Benim katımda söz değişmez. Ben kullara asla zulmetmem” der. O gün cehenneme: “Doldun mu ” deriz. O: “Daha var mı ” der.” (Kaf, 50/ 24-30)
kesilmiş, ağaçların kurumuş, denizlerin kaynatılmış, yeryüzünün dümdüz hale gelmiş, tepelerinin kaybolmuş, şehir ve kasabalarının harâb olmuş, deprem geçirmiş, ağırlıklarını içinden çıkarıp ortaya koymuş olduğunu görürler. İnsan, “Şu yeryüzüne ne olmuş ” der.
Aynı şekilde göklerle kenarları çatlar, köşe bucakları yarılır. Melekler çevresini kuşatır göklerin Ay ile Güneş kararıp bir mekânda toplanırlar. Bundan sonra da dürülürler. Ardı sıra da atılırlar, ilende ateşler konusunda nakledeceğimiz hadiste de ifade edildiği gibi onlar vurularak öldürülmüş iki sığır gibi olacaklardır.
Ebubekir b. Ayyaş, İbn Abbas´ın şöyle dedğini nakletmiştir: “İnsanlar Haşir gününde dirilip mezarlarından çıktıklarında yer yüzüne bakarlar; Onun eskiden bildikleri gibi olmadığını, değişmiş olduğunu görürler, insanlara bakarlar; onların eski tanıdık ve bildik insanlar olmadıklarını görürler.” Böyle dedikten sonra İbn Abbas, şâirin şu sözlerini tekrarlamıştı:
“Gördüğüm insanlar eski tanıdık ve bildik kimseler değil;
Gördüğüm evler de eski tanıdık ve bildik evler değildir.” [198]
Yüce Allah da kutsal kitabında şöyle buyuruyor:
“Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Allah´ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah´ın peygamberine verdiği sözden cayacağını sanma.” (İbrahim, 14/47)
“Gök yarılıp da gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman haliniz nice olur Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız ” (Rahman, 55/37-38)
“İşte o gün olacak olur, kıyamet kopar. Gök parçalanır. O gün bitkin bir hale gelir. Melekler onun çevresindedirler. O gün Rabbinin arşını onlardan başka sekiz tanesi yüklenir. Ey insanlar! O gün siz huzura alınırsınız. Hiç bir şeyiniz gizli kalmaz.” (Hakka, 69/15-18)
“Güneş dürülüp ışığı kalmadığı zaman; yıldızlar düşüp söndüğü zaman.” (Tekvîr, 81/1-2)
“Gök yanldığı zaman, yıldızlar dağıldığı zaman…” (infitâr, 82/1-2)
Buharı ve Müslim´de… Sehl b. Sa´d´dan rivayet olundu ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde insanlar sade pide gibi dairemsi, ayak basılmamış ve içinde bir yerde haşredileceklerdir.” (Müslim, 3/2150)
Muhammed b. Kays ile Saîd b. Cübeyr dediler ki:
“Yer beyaz bir ekmeğe dönüşecek; mümin, ayağının altında bulunan o ekmekten alıp yiyecektir.” [199]
A´meş… İbn Mes´ud´un şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Kıyamet gününde yerin tümü ateş olacaktır. Arkasında da Cennetin huri kızları ve şarâp kâseleri görünecektir. Haşir yerinde insanlar henüz hesaba gelmemişken, ter onların çenelerine ve ağızlarına kadar yükselir.” [200]
“Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği günde.” (İbrahim 14/47)
İsrail ve Şu´be… İbn Mes´ud´un bu âyet hakkında şöyle dediğini naklet-mişlerdir: “Gümüş gibi temiz, üzerinde hiç kan akıtılmamış ve asla günah işlenmemiş bir yer yüzü oluşacak o günde. Haşir alanı insanları içine alacak, anadan dağma, çıplak ve yalın ayak oldukları halde bir çağrıcı onlara seslenecek, ayakta durdukları halde ter onları gemleyecek (yani ağızlarına kadar yükselecektir.”
İmam Ahmed b. Hanbel… Hasan´dan rivayet etti ki; Aişe (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.)´e şöyle bir soru sormuş:
— Ey Allah´ın Rasûlü! “Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği günde” insanlar nerede olacaklar
— Senden önce bunu ümmetimden hiç kimse bana sormadı. O zaman insanlar sırat (köprüsü) üzerinde olacaklardır.” [201]
Bu hadisi, İmam Aİımed b. Hanbel münferid olarak rivayet etmiştir.
İbn Ebi´d-Dünya… Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Aişe (r.a.) şöyle demiştir: Bir ara Peygamber (s.a.v.) başını kucağıma koymuş iken ağladım. Başını kaldırıp bana sordu:
-— Niçin ağlıyorsun
— Anam babam sana feda olsun Yüce Allah´ın şu ayetini hatırladım da onun için ağladım: “Yerin başka bir yerle, göklerinde başka göklerle değiştirildiği, her şey üstün gelen tek Allah´ın huzuruna çıktıkları günde…” (İbrahim, 14/47)
— O günde insanlar cehennem (yani sırat) köprüsü üzerinde olacaklar. Melekler de orada durup “Yarab! Koru. Yarab! Koru.” dyecekler. Köprü üzerindeki insanlar gitti gidecek (kaydı kayacak) gibidirler.” [202]
Bu, garib bir hadistir. Kütüb-ü Sitte sahipleri buna kitaplarında yer vermemişlerdir.
İmam Ahmed b. Hanbel… Mesruk´tan rivayet etti ki; Aişe (r.a.) şöyle demiştir: Ben şu ayeti kerimeyi Rasûlullah (s.a.v.)´e ilk soran kimseyim: “Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Allah´ın huzuruna çıktıkları günde…” (İbrahim, 14/47) Bu âyeti kendisine sorduğumda şöyle demiştim:
— Ey Allah´ın Rasûlü! O gün insanlar nerede olacaklardır
— Sırat (köprüsü) üzerinde olacaklardır.” [203]
Bu hadisin bir varyantında Rasûlullah (s.a.v.) Aişe (r.a.)´ye şöyle cevap vermiştir: “O zaman insanlar cehennemin sırtında olacaklardır.”
Müslim… Esma er-Rahabî´den rivayet etti ki; Sevban (r.a.) şöyle demiştir: Bir yahudi bilgim mezkûr ayetten söz ederek Rasûlullah (s.a.v.)´e şöyle bir soru sordu:
— Yerin başka bir yerle, göklerinde başka göklerle değiştirildiği günde bir nerede olacağız
— Karanlıkta, köprünün gerisinde olacaksınız.” (Müslim, 1/34)
İbn Cerir… Ebû Eyyub el-Ensarî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Yahudi bilginlerinden biri Peygamber (s.a.v.)´in yanına gelip: “Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği günde…” (ibrahim, 14/47) ayeti hakkında ne diyorsun O gün halk nerede olacaktır ” diye sordu. Peygamber (s.a.v.) ona şu cevabı verdi:
“Allah´ın misafirleri olacaklardır. O´nun katındaki şeyler onları aciz kılmayacak (rahatsız etmeyecektir.” [204]
Belki de bu değişiklik mahşerden sonra olacaktır ya da birinciden sonra ve başka nitelikte ikinci bir değişiklik olabilir bu. Doğrusu yüce Allah daha iyi bilir.
İbn Ebi´d-Dünyâ… Hz. Ali´nin; “Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği günde.” (İbrahim, 14/47) âyeti hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir: [205] “Bize anlatıldığına göre o günde yer gümüşe, gökler de al-tuna dönüşecektir.”[206]
İbn Abbas, Enes b. Mâlik, Mücahid b. Cübeyr ve diğerleri de böyle bir rivayette bulunmuşlardır. [207]
Kıyamet Gününün Uzunluğu Ve Bu Hususta Nakledilen Âyet Ve Hadisler:
Yüce Allah buyurdu ki:
“Senden, başlarına acelece azâb getirmeni istiyorlar. Allah sözünden asla caymayacaktir. Rabbinin katında bir gün, saydıklarınızdan bin yıl gibidir.”(Hacc, 22/ 47)
Bazı tefsirciler, burada bahsi geçen günün, kıyamet günü olduğunu söylemişlerdir.
Yüce Allah buyurdu ki:
“Birisi, yüksek derecelere sahib olan Allah katından, inkarcılara gelecek ve savunulması imkânsız olacak azabı soruyor. Melekler ve Cebrail, mikda-n elli bin yıl olan o derecelere bir günde yükselirler. Ey Muhammedi Güzel güzel sabret. Doğrusu inkarcılar, azabı uzak görüyorlar. Ama biz onu yakın görmekteyiz.” (Meâric, 70/1-7)
Tefsirde (yani ibn Kesir tefsirinde) halef ve selefin bu âyet üzerindeki ihtilaflarını anlatmıştık. Leys b. Ebi Süleym ve başkaları, Mücahid kanalıyla rivayet ettiler ki İbn Abbas; “miktarı elli bin yıl olan gün, Arş ile yedinci yer tabakası arasındaki mesafe kadardır” demiş.
“Rabbinin katında bir gün, saydıklarınızdan bin yıl gibidir.” İbn Abbas bununla ilgili olarak da şöyle demiştir: Yani emrin gökten yere inmesi ve yerden de göğe çıkması bu kadarlık bir zamanda olacaktır. Zira gök ile yer arasındaki mesafe, beşyüz yıllık bir yoldur. Halimî, meleğin bu mesafeyi bir günün sadece bir kısmında katedebildiğini, eğer bu maddi manada bir mesafe olsaydı bunun ancak elli bin senede kat edilebilmesinin gerekli olacağını söylemiştir. “Yüksek derecelere sahib olan Allah katından…” (Me´âric, 70/3) âyet-i kerimesi de bunu teyid ediyor.
“Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah…” (Mümin, 40/15)
Sonra bu, şu ayetle de açıklanıyor: “Melekler ve Cebrail, mikdarı elli bin yıl olan o derecelere bir günde (mesafede) yükselirler.” (Me´âric, 70/4) Yani o mesafenin uzaklığı elli bin yıl kadardır. Buna göre mekân mesafesi kastedilmiş oluyor. Bu bir kavildir. İkinci kavle göre ise, bununla Dünya´nın müddeti kastediliyor.
Ebû Muhammed Abdurrahman b. Ebi Hatim, tefsirinde… Mücahid´in “Mikdarı elli bin yıl olan…” (Me´âric, 70/4) ayet-i kerimesini tefsir ederken şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Dünyanın ömrü elli bin yıldır. Cenab-ı Allah ona gün adını verdiği zaman bu miktarı tayin etmiştir. “Melekler ve Cebrail, mikdarı elli bin yıl oları o derecelere bir günde yükselirler.” Bu ayette geçen gün kelimesiyle dünya kastedilmiştir.
Abdürrezzak… İkrime´nin bu konuda şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Mikdarı elli bin yıl olan gün”den kasıt, başından sonuna kadar dünyanın ömrüdür. Ama hiç biriniz, dünyanın en kadarlık ömrünün geçtiğini, ne kadarının kaldığını bilemez. Bunu ancak Aziz ve Celil olan Allah bilir.” Beyhakî de… Muammer´den böyle bir rivayette bulunmuştur. Ama bu, cidden garip bir sözdür. Meşhur kitapların hiçbirinde görülmemektedir. Doğrusunu Allah bilir.
Üçüncü kavle göre elli bin yıllık süreden kasıt; dünyâ ile kıyamet günü arasındaki zaman mesafesidir. Bu kavli İbn Ebi Hatim, Muhammed b. Kâ´b el-Kurazî´den rivayet etmiştir. Bu da cidden garip bir kavildir. Dördüncü kavle göre ise bununla kıyamet günü kastediliyor. İbn Ebi Hatim… İkri-me´den rivayet etti ki; İbn Abbas bu hususta şöyle demiştir: “Mikdarı elli bin yıl olan günden kasıt, kıyamet günüdür.”
İbn Ebi´d-Dünyâ… Şevzeb´den rivayet etti ki; Zeyd er-Rüşd şöyle demiştir: “Kıyamet gününü kâfirler için elli bin sene (kadar uzunmuş gibi) kılar.”
Kelbî, tefsirinde… İbn Abbas´ın şöyle bir sözünü aktarmaktadır: “Kıyamette kulların muhasebesini Allah´tan başkası yapsaydı elli bin senede tamamlayamazdı.”
Beyhakî… Hasan´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Sen ne diyorsun Kıyamet öyle bir gündür ki; hiç bir şey yemeden, içmeden elli bin sene müddetle ayakta bekler insanlar. Susuzluktan boğazlan parçalanır; açlıktan mideleri yanar. Sonra cehenneme götürülüp orada son derece sıcak bir kaynaktan kendilerine içirilir!” Bu ifadeler müteaddit hadislerde yer almıştır. Doğrusunu Allah bilir. [208]
O Kadar Şiddetli Ve Uzun Olmasına Rağmen Kıyamet Günü, Mümin İçin Farz Bir Namazı Kılmaktan Daha Hafif Olacaktır:
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Heysem´den rivayet etti ki; Ebû Saîd şöyle demiştir: Hz. Peygamber´e şöyle bir soru sordular:
— Mikdarı elli bin sene olan gün, ne uzun bir gündür!
— Canım kudret elinde bulunan zata yemin ederim ki; o gün, mümin kimseye hafifletilir. O kadar ki, dünyada iken kıldığı farz bir namazdan daha hafif gelir ona.” [209]
Beyhakî… Ebû Saîd el-Hudrî´den rivayet etti ki; Ebû Saîd´in kendisi Ra-sûlullah (s.a.v)´in yanına gidip ona şöyle demiş:
— Yüce Allah´ın, hakkında; “O gün insanlar âlemlerin rabbinin huzurunda dururlar” (Mutafftfîn, 83/6) buyurduğu kıyamet gününde ayakta durarak beklemeye kimlerin dayanabileceğini bana söyler misin ya Rasûlallah
— O gün, mümin kimseye o kadar hafifletilecek ki; farz bir namazı kı-liyormuş gibi kendisine hafif gelecektir.” [210]
Abdullah b. Amr dedi ki: “Kıyamet gününde müminlerin nurdan kürsüleri olacak, bu kürsülerin üzerine oturacaklar, bulutlar üzerlerinde durup onları gölgeleyecek, kıyamet günü onlar için günün bir saati veya sabahı yahut akşamı gibi (kısa) olacaktır.”
Bunu İbn Ebi´d-Dünya, Ehvâl kitabında rivayet etmiştir. [211]
Zekât Vermeyenler İçin Hazırlanmış Azâbların Bazısı:
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Hazine (mal) sahibi olup da hakkını vermeyen kimsenin o hazinesi (malı, kıyamet gününde) mutlaka bunlar halinde cehennem ateşinde ısıtılarak onunla alnı, yan tarafları ve sırtı dağlanır. Bu hal, Cenab-ı Allah´ın, sizin saymakta olduğunuz senelerce miktarı elli bin sene olan bir günde kullan arasında hükmedeceği zamana kadar devam eder. Sonra o adam (gideceği) yolunu görür. Ya cennete, ya da cehenneme gider.” [212]
Ravi bundan sonra hadisin devamını getiriyor ve diyor ki: Koyun ve develerinin zekâtını vermeyen kimseye gelince, zekâtını vermediği hayvanları, düz ve kaygan bir yerde ona boynuzuyla toslar, tabanları ve toynuğuyla onu pataklar, arkadaki de patakladıktan sonra öndeki dönüp yine onu pataklar. Bu hal, Cenab-ı Allah´ın, sizin saymakta olduğunuz senelerce mikdarı elli bin sene olan bir günde kulları arasında hükmedeceği zaman kadar devam eder. Sonra o adam (gideceği) yolunu görür. Ya cennete, ya cehenneme gider.” (Ahmed b. Hanbel, 2/490)
Müslim de… Ebû Hüreyre´den merfu olarak rivayet ettiği hadiste altın, gümüş, sığır, deve ve koyunların zekâtını vermeyen kimseler için de aynı azabın var olduğunu bildirmiştir.
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Bir kimsenin develeri olur da darlık ve genişlik zamanında o develerin hakkını edâ etmezse; kıyamet gününde o develer (dünyadakinden) daha çok, daha şişman ve daha göz doyurucu bir halde gelir, onu boynuzlayıp düz bir yere, götürür orada tabanlarıyla pataklarlar. Arkadaki de patakladıktan sonra öndeki dönüp yine pataklarlar. Bu hal, Cenab-ı Allah´ın, sizin saymakta olduğunuz senelerce mikdarı elli bin yıl olan bir günde olur; Allah´ın kulları arasında hüküm vermesne kadar devam eder. Ve bu haldeki insanda bundan sonra yolunu görür (ya cennete, ya da cehenneme gider).
Bir kimsenin koyunu olurda darlık ve genişlik zamanında hakkını edâ etmezse o koyunları kıyamet gününde (dünyadakine nispetle) daha beşli, daha semiz ve daha göz doyurucu bir surette gelir, onu boynuzlayarak düz bir alana götürürler. Orada tırnaklılar onu ayaklarının altına alıp pataklarlar. Bu, miktarı elli bin sene h\an bir günde başlayıp Allah´ın, insanlar arasında hüküm vereceği zamana kadar devam eder. Sonra da o insan yolunu görür (ya cennete ya da cehenneme) gider.” [213]
Beyhakî dedi ki: Bu ancak bu kadar olabilir. Kıyamet günü, sizin saymakta olduğunuz senelerden elli bin sene kadar uzun olacaktır. Doğrusunu Allah bilir. [214]
Kıyamet Günü Âsiler İçin Zor Ve Uzun, Takva Ehli Kimseler İçinse Kolay Ve Kısadır:
Kıyamet gününün uzunluğu, zorluk ve şiddeti, ancak günahları affedilmeyen kimseler için söz konusudur. Günahları affedilen müminlere gelince, (onlar için böyle bir durum sözkonusu değildir). Hafız Ebû Abdillah… Ebû Hüreyre´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Müminler için kıyamet gü-nü(nün uzunluğu) öğlen ile ikindi arası kadardır.”
Yakub b. Süfyân… Abdullah b. Amr´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.), “O gün insanlar, âlemlerin Rabbinin huzurunda dururlar” (Mutaffifîn, 83/6) mealindeki ayeti okudu ve şöyle dedi: “Okun sadakta toplanışı gibi Cenab-ı Allah´ın sizi toplayıp elli sene müddetle yüzünüze bakmadan bekleteceği zaman haliniz nice olacaktır ”
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Abdullah b. Mes´ud´un şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Kıyamet gününde gün yarıya varmadan şunlar da bunlar da yerlerini bulup dinleneceklerdir. Abdullah böyle dedikten sonra şu ayeti okudu:
“Doğrusu onların dinlenecekleri yer cehennemdir.”
İbn Mübarek dedi ki: “Saffât suresinin 68. ayeti İbn Mes´ud´un kıraatine göre böyledir.” Yani bu ayette “dinlenecekleri yer” diye meâllendirdiğı-miz “Mekîl” kelimesi, başka kıraatlere göre, “Dönüş yeri” manasına gelen “Merci” kelimesinin yerini almaştır.
“O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir.” (Furkan. 25/24) İbn Mes´ud (r.a.) bu ayeti açıklarken şöyle demiştir:
“Kıyamet gününde, gün yarıya varmadan şunlar bunlar, yerlerini bulup dinleneceklerdir.” [215]
Peygamberlerden Sadece Rasûlullah (s.a.v.)´e Verilen Makam-ı Mahmud (Övülecek Makam):
Mahşerdekiler için şefaat etme hakkı da kendisine verilecek, sonra Aziz ve Celil olan Rab gelip kullan arasında hüküm verecek ve müminleri bu sıkıntılı halden kurtarıp güzel sona kavuşturacaktır. Bu hususta yüce Alah şöyle buyurmuştur:
“Ey Muhammedi Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülecek bir makama yükseltir.” (İsrâ, 17/79)
Buharı… Câbir b. Abdullah´tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Çağrıyı (ezanı) duyduğunda şu duayı okuyan kimse, kıyamet gününde şefaatime mazhar olur: Allahümme Rabbe hazihi´d-da´veti´t-tâm-meti ves salâti´l-kaimeti âti muhammeden el vesilete ve´1-fazilete veb´ashü [216] Makamen Mahmuden ellezi vaadtehü.”[217]
Bunu, Müslim, münferid olarak rivayet etmiştir. [218]
Makam-ı Mahmud, Şefaat Makamıdır:
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; “Belki de Rabbin seni Övülecek bir makama yükseltir.” (isrâ, 17/79) Peygamber (s.a.v.) bu ayette geçen Makam-ı Mahmud´un şefaat makamı olduğunu söylemiştir.”
Bu hadisin senedi hasendir. [219]
Allah´ın Hiç Bir Peygamberine Verilmemiş Beş Şey, Rasûlullah (s.a.v.)´e Verilmiştir:
Buharı ve Müslim´in Sahih´Ieri ile diğer hadis kitaplarında Câbir (r.a.) ve diğerlerinden rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Benden önce hiç bir peygambere verilmemiş olan beş şey bana verildi: Bir aylık mesafeye benim korkum salınmış olmakla bana yardım edildi. Benden önce hiç kimseye helâl kıhnmadığı halde ganimetler bana helâl kılındı. Yeryüzü benim için mescid ve temizleyici kılındı. Ümmetimden bir kimse, namaz vakti olunca her neredeyse namazını orada kılsın. Bana, şefaat hakkı verildi. Benden önceki peygamberler kendi kavimlerine gönderilirlerdi. Oysa ben bütün insanlara gönderildim.” [220]
Bu hadiste geçen; “Bana, şefaat hakkı verildi.” sözüyle, Âdem peygamberden taleb edilen şefaat kastedilmektedir. Şöyle ki: Günahkârlar gidip Adem peygamberden, kendilerine şefaatçi olmasını isteyecekler, o da: “Ben bunu yapamam. Siz Nuh´a gidin” diyecek; günahkârlar Nuh peygambere gidip şefaat talebinde bulunacaklar, o da onlara aynı cevabı verecek ve İbrahim peygambere gitmelerini önerecek; İbrahim peygamber onlara, Musa peygambere gitmelerini tavsiye edecek; Musa peygamber onlara, İsâ peygamber gitmeleri gerektiğini söyleyecek; İsâ peygamber ise onlara Muhammed (s.a.v.)´e gitmelerini salık verecek; Muhammed (s.a.v.)´in yanına geldiklerinde o: “Ben buna hazırım, ben buna hazırım!” diyecektir. Bu husus, günahkârların cehennemden çıkarılışlarını anlatan şefaat hadisinde detaylı olarak anlatılacaktır. [221]
Rasûlullah (s.a.v.) Kıyamet Gününde Âdem Oğullarının Efendisidir:
Sahih-i Müslim´de Ebû Hüreyre´den rivâyt olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde ben, Âdem oğullarının efendisiyim. Mezarı açılacak ilk kişi benim. Şefaati kabul edilen ilk şefaatçi de benim.” [222]
Müslim… Ubeyy b. Kâ´b´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Dedim ki: “Allah´ım! Ümmetimi bağışla…” Üçüncü (özel yetkimi) ise, halkların İbrahim (a.s.)´e yönelecekleri (kıyamet) gününe erteledim.” [223]
Rasûlullah (s.a.v.) Kıyamet Gününde Bütün Peygamberlerin İmamıdır:
İmam Ahmed b. Hanbel… Übeyy b. Kâ´b´de rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde ben; peygamberlerin imamı, hatibi ve şefaat sahibi olacağım. Bunu iftihar etmek için söylemiyorum.” [224]
İmam Ahmed b. Hanbel… Abdurrahman b. Abdullah b. Kâ´b b. Mâlik´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde insanlar diriltilirler. Ben ve ümmetim bir tepe üzerinde dururuz. Aziz ve Celil olan Rabbim bana yeşil bir elbise giydirir. Sonra (şefaat için) bana izin verilir. Ben de Allah ne dilem işse söylerim. Makam-ı Mahmud işte budur.” [225]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Derdâ´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde secde etmesine ilk izin verilecek olan benim. Secdeden başını kaldırmasına ilk izin verilecek olan da benim. Ön tarafıma bakar; diğer ümmetler arasında ümmetimi tanırım. Arka tarafıma, sağıma ve soluma bakar; aynı şekilde onları tanırım.”
Yanında duran bir adam sordu:
— Ey Allah´ın Rasûlü! Hz. Nuh´tan senin ümmetime kadar öyle çok ümmet var ki, kendi ümmetini onların arasında nasıl tanıyabileceksin
— Aldıkları abdestin, onların yüzlerinde, ellerinde ve ayaklarında meydana getirdiği bir parlaklık vardır. Başkaları böyle değildirler. Ayrıca kitaplan sağ taraflarından kendilerine verildiği için onları tanırım. Zürriyetleri Önlerinde koştuğu için de onları tanırım.” [226]
İmam Ahmed b. Hanbel… Nadr b. Enes´ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Sıratın ötesinde durup ümmetimin gelmesini beklemekteyken İsâ (a.s.) gelir ve: “Ya Muhammed! İşte peygamberler sana geldiler. Seni soruyorlar (veya senin için toplanmışlar).” der. Peygamberler yüce Allah´tan, bütün ümmetleri sınıflandırıp her birini gideceği yere göndermesini sınıflandırıp her birini gideceği yere göndermesini isterler. İnsanlar mahşerde, ağızlarına kadar tere batarlar. Mümin, orada nezleye tutulmuş gibi olur. Kâfiri ise ölüm hali kaplar. Âdem (a.s.)´e: Ben gidip gelinceye kadar burada bekle, derim.” Allah´ın peygamberi gidip Arşın altında durur. Orada hiç bir seçkin meleğin, nebi ve Rasûlun karşılaşmadığı bir ikramla karşılaşır. Cenab-ı Allah, Cebrail´e şöyle vahyeder: “Muhammed´e git ve kendisine de ki: “Başını secdeden kaldır. Dile ki, sana verilsin; şefaat et ki, şefaatin kabul edilsin.”
Hz. Peygamber, sözüne devamla şöyle buyuruyor: “… Ümmetime şefaatçi olurum. Her doksan dokuz kişiden birini cehennemden çıkarırım. Rabbi-min huzuruna gidip gelmeyi sürdürürüm. Bütün makamlarda şefaat ederim. Nihayet Cenabı Allah dileğimi kabul buyurur; isteğimi verip şöyle ferman eder: “Ümmetimden samimi olarak bir gün olsun eşhedü en lâilahe illallah diyen ve bu ikrar ile vefat eden herkesi cennete koy!..” [227]
İmam Ahmed b. Hanbel… İbn Mes´ud´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde ben, Makam-ı Mahmud´da duracağım.” Ensardan bir adam: “Ya Rasûlallah, Makam-ı Mahmud nedir ” diye sorunca Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: “Bu, sizin yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak getirildiğinde söz konusudur. (Kıyamet gününde) ilk olarak İbrahim (a.s.) elbise giydirilecektir. Yüce Allah: “Halilime (dostuma) elbise giydirin” diye emredecek; beyaz renkli iki ince ve yumuşak elbise getirilecek, İbrahim (a.s.) onları giyecek, sonra geçip arşın karşısında oturacaktır. Daha sonra benim elbisem getirilecek, ben de giyinecek ve arşın sağ yanında kimsenin durmadığı bir makamda duracağım. Bu nedenle öncekiler ve sonrakiler bana imrene-ceklerdir… Onlar için kevser havuzuna yol açılır.” [228]
İmam Ahmed b. Hanbel… Enes´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kıyamet günü beklemek, insanlara çok uzun gelecektir. Bu nedenle birbirlerine: “Hadi insanlığın atası Âdem (a.s.)´a gidelim de bize şefaatçi olsun Rabbimizin katında” derler. Yanına gider, ona: “Halikımızda hüküm vermesin için Rabbin katında bizlere şefaatçi ol” derler. O da: “Benden taleb etmekte olduğunuz işi yapabilecek durumda değilim. Ama siz, Allah´ın kendisiyle konuşarak ve peygamberlik vererek seçtiği Musa kelimullahın yanına gidin” der. Yanma gidip; “Ya Musa! Rabbin katında bizler için şefaatçi ol da hakkımızda hüküm versin” derler. O da; “Ben bu işi yapabilecek durumda değilim. Ama siz, Allah´ın ruhu ve kelimesi İsa´ya gidin.” der. Yanma gidip, “Ey İsâ! Rabbin katında bizim için şefaatçi ol da hakkımızda hüküm versin.” derler. O da der ki: “Ben bu işi yapabilecek durumda değilim. Ama siz Mu-hammed´e gidin. Çünkü o son peygamberdir. Onun geçmişte yaptığı ve gelecekte yapacağı günahları bağışlanmıştır. Bir mahfazanın içine eşyalar konulup ta o mahfazanın ağzı mühürlenirse, mühür kırılmadan o mahfaza içindeki eşyalar ele geçirilebilir mi hiç ” Şefaat talebinde bulunanlar, “Hayır” cevabını verince Hz. İsâ sözüne devamla şöyle der: “İşte Muhammed´de peygamberlerin (içine girdikleri kabın) mühürüdür.”
İşte bundan sonra yanıma gelip: “Ya Muhammed! Rabbin katında bizim için şefaatçi ol da hakkımızda hüküm versin” derler. Ben de onlara: “Olur”der ve Cennetin kapısına gelir, kapının halkasını tutar, açmalarını isterim. “Sen kimsin ” diye sorarlar. “Ben Muhammedim” deyince kapı açılır. Açılınca da secdeye kapanır ve Rabbime daha önce kimsenin yapmadığı, daha sonra da kimsenin/yapamayacağı şekilde hamdederim. Rabbim: “Başını secdeden kaldır. Konuş… Sözün dinlenecek; işte… Sana Verilecek; şefaat et… kabul edecektir.” der. Ben de: “Ya Rab! Ümmetimi isterim, ümmetimi” derim. Rabbim: “Kalbinde zerre ağırlığınca imân bulunan herkesi cehennemden çıkar!” der. Ben de böylelerini cehennemden çıkarır, sonra da secdeye kapanırım.” [229]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.)´e bir incik getirildi; inciği çok severdi, pir barca koparıp yedi, sonra da şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde ben insanların efendisiyim. Bunun neden ötürü böyle olacağını biliyor musunuz Cenab-ı Allah, öncekileri ve sonrakileri aynı platformda toplar. Çağırıcı sesini onlara işittirir. Her şeyi gören onları tenkid eder. Güneş, inip tepelerine yaklaşır. İnsanlar dayanamayacakları ve tahammül edemeyecekleri derecede sıkıntı ve kedere maruz kalırlar. Birbirlerine derler ki: “Ne hale geldiğinizi görmüyor musunuz Rabbiniz katında size şefaatçi olacak birini aramayacak mısınız ” Bazıları, bazılarına: “Babanız Âdem´e gidin” der. Âdem´e gidip şöyle derler: “Ey Âdem! Sen insanların ba-basısın. Allah seni kendi eliyle yarattı. Sana kend ruhundan üfledi. Meleklere, sana secde etmelerini emretti. Rabbin durumu görmüyor musun Ne derece sıkıntıya düştüğümüzün farkında değil misin ”
Âdem (a.s.) onlara şu karşılığı verir: “Bugün Rabbim bana, daha önce hiç kızmadığı kadar kızmıştır. Bundan sonra bana bu kadar kızacağını sanmıyorum. O beni (buğday) ağacından uzak durmamı emretmişti. Ama emrin-ce karşı geldim. Nefsim, nefsim, nefsim. (Ancak kendi başımın çaresine bakacağım). Siz, benden başkasına gidin. (Örneğin) Nuh (a.s.)´a gidin.”
Nuh (a.s.)´a giderler. Ona derler ki: “Ey Nûh! Sen insanlara gönderilmiş bir Allah elçisisin. Allah sana, “Şükredici kul” adını taktı. Rabbin katında bizim için şefaatçi ol. İçinde bulunduğumuz durumu görmüyor musun Ne derece sıkıntıya düştüğümüzün farkında değil misin ” Nûh (a.s.) onlara der ki:
“Bu gün Rabbim bana, daha önce hiç kızmadığı kadar kızmıştır. Bundan sonra da bana bu kadar kızacağını sanmıyorum. Çünkü ben, kavmime beddua et-miştm. Nefsim, nefsim, nefsim. (Ancak kendi başımın çaresine bakacağım) Siz, benden başkasına gidin. (Örneğin) İbrahim (a.s.)´a gidin.”
İbrahim (a.s.)´a gider ve ona şöyle derler: “Ey İbrahim! Sen, Allah´ın peygamberi ve yeryüzü halkı arasında da O´nun dostusun. Rabbin katında bizim için şefaatçi ol. İçinde bulunduğumuz durumu görmüyor musun Ne derece sıkıntıya düştüğümüzün farkında değil misin ”
İbrahim (a.s.) onlara şu cevabı verir: “Bu gün Rabbim bana, daha önce hiç kızmadığı kadar kızmıştır. Bundan sonra da bana bu kadar kızacağını sanmıyorum. Nefsim, nefsim, nefsim. (Ancak kendi başımın çaresine bakacağım.) Siz benden başkasına gidin. (Örneğin) Mûsâ (a.s.)´a gidin.”
Mûsâ (a.s.)´a gider ve ona şöyle derler: “Ey Mûsâ! Sen Allah´ın elçisi-sin. O seni kendine elçi tayin etmek ve seninle konuşarak seçmiş, insanlara üstün kılmıştır. Rabbin katında bizim için şefaatçi ol. İçinde bulunduğumuz durumu görmüyor musun Ne derece sıkıntıya düştüğümüzün farkında değil misin ” Mûsâ (a.s.) onlara şu cevabı verir: “Bu gün Rabbim bana, daha önce hiç kızmadığı kadar kızmıştır. Bundan sonra da bana bu kadar kızacağını sanmıyorum. Çünkü ben, öldürmekle enir olunmadığım bir adamı öldürdüm. Nefsim, nefsim, nefsim. (Ancak kendi başımın çaresine bakacağım.) Siz benden başkasına gidin. (Örneğin) İsâ (a.s.)´a gidin.”
İsâ (a.s.)´ın yanına gider ve ona şöyle derler: “Ey İsâ! Sen Allah´ın elçisi, Meryem´e bıraktığı kelimesi ve ruhusun.” Hz. İsâ, “Evet böyledir. Ve ben beşikteyken de insanlarla konuştum” diyerek araya girer. İnsanlar, sözlerine devamla şöyle derler.” Rabbim katında bizim için şefaatçi ol. İçinde bulunduğumuz durumu görmüyor musun Ne derece sıkıntıya düştüğümüzün farkında değilmisin ” İsâ (a.s.) onlara su karşılığı verir: “Bugün Rabbim bana, daha önce hiç kızmadığı kadar kızmıştır. Bundan sonra da bu kadar kızacağını sanmıyorum. Benden başkasına gidin. (Örneğin) Muhammed (s.a.v.)´e gidin.”
Bana gelir ve şöyle derler: “Ya Muhammed! Sen Allah´ın elçisi ve son peygamberisin. Allah senin geçmiş, gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır. Rabbin katında bizim çin şefaatçi ol. İçinde bulunduğumuz durumu görmüyor musun Ne derece sıkıntıya düştüğümüzün farkında değil misin ” Ben kalkıp gider, arşın altında dururum. Aziz ve Celil olan Rabbime secde ederim. Sonra Allah bana öyle bir ilham kapısı açar ki, daha önce hiç kimseye müyesser olmamış derecede Rabbime hamd-ü senada bulunurum. Bana: “Ey Muhammed! Başını secdeden kaldır. Dile ki, dileğin yerine getirilsin. Şefaatle bulun ki, şefaatin kabul edilsin.” denilir. Ben de “Ya Rab! Ümmetimi, ümmetimi (isterim).” derim. Rabbim de bana şöyle buyurur:
“Ümmetimden, üzerinde hesap bulunmayan kimseleri cennetin sağ taraftaki kapısından içeri sok. Onlar, insanlara cennetin dğer kapılarındada ortaktırlar.”
Muhammed´in canı kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; cennetin kapısının iki kanadı arasındaki mesafe, Mekke ile Hecer ya da Mekke ile Busra arasındaki mesafe kadardır.” [230]
Bu hadis, Buharî ve Müslim´in Sahih´lerinde de yer almaktadır.
El-Ehvâl adlı eserde Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ da bu hadisi… Ebû Hü-reyre´den uzun uzadıya rivayet etmiş, ancak Âdem, Nûh, İbrahim, Mûsâ ve İsâ peygamberlerin, şefaat taleb edenleri geri çevirirlerken şöyle dediklerini de ilave etmiştir: “Allah´ın beni de ateşe atmasından korkuyorum. Benden başkasına gidin.”
[231] Bu, Buharî ve Müslim´in Sahih´lerinde ve diğer hadis kitaplarında da yer almayan cidden garip bir ilavedir. Doğrusunu yüce Allah bilir.
İmam Ahmed b. Hanbel… İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Her peygamberin mutlaka dünyadayken icabet bulmuş duası vardır. Ben duamı şefaat olarak ümmetim için (ahirete) sakladım. Kıyamet gününde ben Âdem oğlunun efendisiyim. Bu sözümde övünme yoktur. Mezarı açılıp ilk olarak ortaya çıkacak olan da benim. Bu sözümde Övünme yoktur. Livâ-ül hamd (Hamd sancağı) elimde olacaktır. Bu sözümde de övünme yoktur. Âdem ve aşağısındakiler bu sancağına altında duracaklar. Bu sözümde de övünme yoktur. Kıyamet günü, insanlara çok uzun gelecek. Biribirlerine: “Hadi babamız Âdem´e gidelim de hakkımızda hüküm vermesi için Rabbi-mizin katında bize şefaatçi olsun” derler. Âdem (a.s.)´e gidip şöyle derler: “Ey Âdem! Sen Allah´ın kendi eliyle yarattığı, cennetine yerleştirdiği, Meleklerini de kendisine secde ettirdiği birisin. Bizim için Rabbinin katında şefaatçi ol da aramızda hüküm versin.” Âdem (a.s.) onlara şu cevabı verir: “Ben bunu yapacak durumda değilim. Ben cennetten çıktım. Bugün beni sadece kendi şahsım düşündürüyor. Ama siz peygamberlerin başı Nuh´a gidin.” (Birkaç peygambere uğrarlar. Netice alamayınca Rasûlullah (s.a.v.)´e başvururlar.)
Yanıma gelir ve: “Ya Muhammed! Rabbin katında bizim için şefaatçi olda aramızda hüküm versin.” derler. Onlara “Ben bu işe hazırım!” derim. Nihayet Cenab-ı Allah razı olduğu ve dilediği kimseler için (şefaat etmeme) izin verir.
Cenab-ı Allah kulları arasında sınıflandırma yapmak (ve herkesin gideceği yeri belirlemek) isteğinde bir münâdi: “Muhammed ve ümmeti nerede !.” diye seslenir, biz hem sonlarız, hem de ilkleriz. Sonlarız, çünkü son ümmet biziz. İlkleriz, çünkü hesaba çekilecek ilk ümmet biziz. Çağırıldığımız yere gitmemiz için ümmetler bize yol açacaklar. Bizde almış olduğumuz abdestlerin eseri olarak alınlarımız, ellerimiz ve ayaklarımız parlıyor olduğu halde (hesap yerine) geçeceğiz. (O esnada bizi seyreden) üntmetler: “Neredeyse bu ümmetin bütün ferdleri peygamber olacaktı” diyecekler. Ben (o zaman) cennetin kapısına varacağım…” [232]
Râvi, bu ümmetin günahkârları hakkında yapılacak olan şefaatle ilgili hadisin tamamını naklediyor. Bu hadis bu lafızlarla, aralarında Ebubekir es-Sıddık (r.a.)´ın da bulunduğu bir sahabi cemaatinden de rivayet edilmiştir. İmamlar bir çok varyantıyla bu hadisi naklederlerken, -önceki sayfalarda geçen sûr hadisinde anlatıldığı şekilde- Rabbin hüküm vermek ve davaları halletmek için gelişinde yapılacak olan ilk şefaatten söz etmemektedirler. Doğrusu bu, çok hayret edilecek bir durumdur. Aslında burada kastedilen de odur. Hadisin baş kısmından anlaşılan odur ki; İnsanlar, hesapları görülüp te gidecekleri gitsinler ve mahşerdeki sıkıntılardan kurtulsunlar ümidiyle Hz. Adem´e ve ondan sonra diğer bazı peygamberlere giderler.
Mahşere vardıklarında, bu ümmetin günahkârlarına şefaat edileceğini ve onların cehennemden çıkarılacaklarını hatırlarlar.
Selefin şefaat hadisinin bu kadarını rivayet etmekle yetinmeleri, Haricilere ve onlara tabi olan Mutezilîlere reddiyede bulunmak amacını taşır. Çünkü bu iki mezhebin mensupları, bir insanın cehenneme girdikten sonra oradan çıkabileceğine inanmazlar.
Evet imamlar, şefaat hadisinin bu kadarlık kısmını nakletmekle yetiniyorlar. Çünkü bu kısımda, Haricîlerle Mutezilîlerin hadislere muhalif ve bidat olan görüşlerini reddeden sarih nass vardır. Önceki sayfalarda nakledilen Sûr hadisinde de anlatıldığı gibi; insanlar önce Adem´e, sonra Nuh´a, sonra İbrahim´e, Musa´ya ve İsa´ya, onlardan sonra da Rasûlullah (s.a.v.)´e giderler. Rasulullah (s.a.v.) kalkıp Arş´ın altına gider, Fahs denen bir mekânda Allah´a secde eder. Allah -onun durumunu çok iyi bildiği halde- “Neyin var senin ” diye sorar. O da der ki:
— Ya Rab! Bana, şefaat etme hakkını vereceğini vâdetmiştin. Benim, kulların için yapacağım şefaatimi kabul buyur da aralarında hüküm ver.
— Seni onlara şefaatçi kıldım.
Allah onun bu isteğini kabul buyurduktan sonra Rasûlullah (s.a.v.) başını secdeden kaldırır ve gidip insanların yanında durur. Sonra gökler yarılır, melekler ve bulutlar yere inerler. Sonra haklarında hüküm vermek ve kullar arasındaki davaları halletmek için yüce Rab gelir. Büyük meleklerle gözde (mukarreb) melekler türlü tesbihatta bulunurlar. Allah, kürsüsünü dilediği bir yere koyar ve şöyle buyurur:
“Sizi yarattığımdan bu güne kadar dinledim. Sözlerinize kulak verdim. Yaptıklarınızı gördüm. Şimdi bana kulak verin. Size okunmakta olan sadece yaptıklarınız ve amel defterlerinizdir. Defterin de iyi şeyler göreniniz, Allah´a hamdetsin. Kötü şeyler göreniniz ise, bundan ötürü sadece kendini kınasın.”[233]
Abdürrezzak… Ali b. Hüseyin Zeynelabidîn´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü olduğunda Cenab-ı Allah, yeri deri gibi serer. Öyleki insanlardan her birine, ayaklarını basacak yerden başka bir yer kalmaz.”
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “(Kıyamet gününde) ilk çağırılan ben olacağım. Cebrail de Aziz ve Celil olan Rahmân´ın sağ yanında bulunacaktır. Yemin ederim ki O, daha önce Allah´ı görmüş değildir. Ben derim ki:
__. Ya Rab! Bu (Cebrâl), kendisini bana elçi olarak göndermiş olduğunu bana söyledi.
— Doğru söylemiştir.
Bundan sonra (kullara) şefaatçi olmak ister ve derim ki:
— Sana ibadet etmiş ve etmemiş sana tapmış ve tapmamış olan kulların yerin bir kenarında toplanmış, yani müminiyle, kâfiriyle herkes aynı platformda toplanmış; aralarındaki davaların halledilmesi, inananlarla inanmayanların birbirinden ayrılması, varacakları yerin belli olması için haklarında hüküm vermeni bekliyorlar.” [234]
Bu nedenle İbn Cerir şöyle demiştir:
“Belki de Rabbin seni övülecek bir makama yükseltir.” (İsrâ, 17/79) Te´vil ehli kimselerin çoğu bu ayette geçen makamın, kıyamet gününde insanları, içinde bulundukları şiddetli sıkıntıdan kurtarıp rahata kavuşturması amacıyla Hz. Peygamberin Allah katında şefaatçi olurken işgal edeceği makam olduğunu söylemişlerdir/´
Buharı… İbn Ömer´in şöyle dediğini rivayet etmiştir
“Kıyamet gününde insanlar, çabuk çabuk yürürler. Her ümmet, kendi peygamberinin peşinden gider. “Ey falan! Şefaat et. Ey falan! Şefaat et!” derler. Nihayet şefaat etme işi gelip Rasûlullah (s.a.v.)´e dayanır. Bu da Allah´ın onu övülen makama yükselttiği günde [235] olacaktır.” [236]
İnsanlardan Dilenmek, Kıyamet Gününde Dilencinin Yüzündeki Etin Düşmesine Neden Olur:
Sahih-i Buharî´nin Kitâb´üz-Zekât kısmında… Abdullah b. Ömer´den rivayet olundu ki; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kul, insanlardan dilenmeye devam eder, nihayet kıyamet gününde, yüzünde bir parça eder, nihayet kıyamet gününde, yüzünde bir parça et kalmamış olarak (haşir yerine) gelir.” Aynı senedle rivayet olundu ki; Abdullah b. Ömer şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde güneş insanların yakınına gelir. Öyleki ter, onların kulaklarının yarı yerine kadar ulaşır. Onlar bu haldeyken Adem´den, sonra Musa´dan, sonra da Muhammed´den medet dilerler.” Abdullah b. Yusuf… Ebû Cafer´in buna şu ifadeleri eklediğini söylemiştir: “Hz. Peygamber, Cenab-ı Allah´ın halk arasında hüküm vermesi için şefaat eder, gidip kapının halkasını tutar. Allah o günde onu övülen makama yükseltir. (Mahşerde) toplananların tümü onu överler.” [237]
Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [238]
Hz. Muhammed´ın Havuzu Hakkında Nakledilen Hadisler
Allah Bize O Havuzdan Su İçmeyi Nasib Eylesin
Her ne kadar burunları yere sürülesice -bazı inatçı, haksız yere mücadeleci, bidatçi ve bu havuzun varlığı inkâr edenler varsa da bu konuda çeşitli yollardan rivayet edilen meşhur hadisler vardır. Böylelerinin bu gibi şeylerin varlığından habersiz olmaları ve bu havuzdan su içmelerinin nasib olmayışı lâyık ve yerindedir. Nitekim seleften bazıları; “Bir kerameti inkâr eden ona ulaşamaz” demişlerdir. Şu halde Muhammed (s.a.v.)´in havuzunun varlığını inkâr edenler, ona kavuşsalarda suyunu içemezler. [239]
Sahabe-İ Kirâm´dan Bazıları Kıyamet Gününde Bu Havuzun Var Olacağını Tasdik Etmiş Ve İman Edip Bu Hususta Hadis Rivayet Etmişlerdir:
Bu hususta sahabilerden bir cemaat -Allah onlardan razı olsun- hadis rivayet etmişlerdir. Bu cemaat arasında şu zevât-ı kiramın adı geçmektedir: Übeyy b. Kâ´b, Câbir b. Semüre, Câbir b. Abdullah, Cündeb b. Abdullah el-Becelî, Zeyd b. Erkam, Selmân-i Farisî, Harise b. Veheb, Huzeyfe b. Üseyd, Huzeyfe b. Yemân, Semüre b. Cündeb, Sehl b. Sa´d, Abdullah b. Zeyd b. Âsim, Abdullah b. Mes´ud, Utbe b. Abd es-Sülemî, Ukbe b. Amir el-Cehmî, Nüvas b. Sem´ân, Ebû Ümame el-Bahilî, Ebû Bezze el-Eslemî, Ebû Bekre, Ebû Zerr el-Gıfarî, Ebû Saîd el-Hudrî, Ebû Hüreyre ed-Devsî, Esma binti Ebubekir, Aişe ve Ümmü Seleme. Allah hepsinden razı olsun ve bereketlerini üzerimize çevirsin.
Fukaranın efendisi Übeyy b. Kâ´b el-Ensarî (r.a.)´den rivayet: “(Hz. Peygamberin) Havuzundan içen, suya kanar. Artık hiç susamaz. Ondan içe-meyense, suya kanmaktan ebediyyen mahrum kalır.” (Müslim, 2/1794)
Ebü´l-Kasım et-Taberânî… Zerr b. Hubeyş´ten rivayet etti ki; Übeyy b. Kâ´b şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) havuzdan bahsetti. Ben kendisine, “Havuzu anlatır mısınız ya Rasulallah ” diye sordum. Buyurdu ki: “O sütten daha beyaz, kardan daha soğuk, baldan daha tatlı, miskten daha hoş kokuludur. Ondan bir kere içen artık hiç susamaz. Ondan uzak tutulansa ebediyyen suya kanmaz.” [240]
Kitab´üs-Sünne adlı eserde Ebubekir b. Ebi Âsim… Abdülgaffar´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: Denildi ki: “Ey Allah´ın Rasûlü! Havuzun ne olduğunu anlatırmısm ” Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; Havuzun suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlı, kardan daha soğuk, miskten daha hoş kokuludur. (İçme) kapları yıldızlardan daha çoktur. Bir insan ondan içmeye görsün, artık hiç susamaz. Bir insanda ondan geri çevrilmeye görsün, artık ebediyyen suya kanmaz.” (Müsjm, 2/1798-1799)
Buharî… Peygamber (s.a.v.)´in hizmetkârı Enes b. Mâlik (r.a.) el-Ensa-rî´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöye buyurmuştur:
“Havuzumun mikdarı, Eyle ile Yenıen´in San´a şehri arasındaki mesafe kadardır. Onda, gökteki yıldızlar sayısınca ibrikler vardır.” (Müslim, 2/1800)
Buharî… Enes b. Mâlik (r.a.)´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ashabımdan bazı kimseler (mahşerde) yanıma gelecekler. Kendilerini tanıyıp farkedince alınıp arka tarafıma götürülecekler. Ben: “Ashabım nerede ” diyeceğim. Bana: “Senden sonra onların neler vukua getirdiklerini bilmiyorsun!” denilir.” [241]
Kevser, Cennette Rasûlullah (s.a.v.)´e Verilecek Olan Bir Nehirdir:
İmam Ahmed b. Hanbel… Enes b. Mâlik´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) hafif bir uykuya daldı. Sonra gülümseyerek başını kaldırdı. Ya kendisi konuştu, ya da kendisine dediler ki: “Gülüyor musun ya Rasulallah ” O da buyurdu ki: “Az önce bana bir sure indi.” Böyle dedikten sonra o sureyi okumaya başladı:
“Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla.
Ey Muhammed! Doğrusu sana Kevseri vermişizdir.” (Kevser, 108/1)
Sureyi sonuna kadar okuduktan sonra sordu:
—- Kevser´in ne olduğunu biliyor musunuz
— Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.
— O, Aziz ve Celil olan Rabbimin Cennette bana verdği bir nehirdir ki, onda çok hayır vardır. Kıyamet gününde ümmetim oraya su içmeye gelir. (İçme) kaplan, yıldızlar sayısıncadır. Kulun bizi orada içmekten geri çevrilir. Ben: “Ya Rab! O benim ümmetimdendir” derim. “Onların senden sonra neler vukua getirdiklerini bilemezsin!” denilir.” [242]
Kevserden iki olukla havuza su fışkırır. Havuz, mahşerin srat tarafında-dır. Dünyadayken imandan topukları üzeri geri dönmüş olan kimseler, orada su içmekten menedilir ve geri çevirilir. Tabii ki böyleleri sırat köprüsünden geçemezler. Nitekim bu husus müteaddit yollarla nakledilen hadislerde de anlatılacaktır. Bu havuzun mahşerde (arasatta) olduğu, inşaallah yakında anlatılacak olan hadiste açıkça bildirilmektedir.
İmam Ahmed b. Hanbel… Katâde´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) ŞÖyle buyurmuştur:
“Havuzumun iki ucu arasındaki mesafe, Medine ile San´a ve Medine ile Amman arasındaki mesafe kadardır.” [243]
İmam Ahmed b. Hanbel… Hasan´dan rivayet etti ki; Enes (r.a.) şöyle demiştir: “Bazı kimseler Ubeydullah b. Ziyâd´ın yanında kevser havuzundan bahsetmişler, ama o bu havuzun varlığını inkâr etmiş ve; “Havuz da ne ” demişti. Ben bu durumu duyunca: “Vallahi ben bu işin gereğini mutlaka yapacağım!” dedim ve kalkıp Ubeydullah´ın yanına gittim. Ona dedim ki:
— Havuzdan bahsetmiştiniz, öyle mi
— Sen, Rasûlullah bundan bahsettiğini hiç duydun mu
— Evet, Rasûlullah (s.a.v.)´ın bir çok defalar şöyle buyurduğunu şiittim: “Havuzun iki ucu arasındaki mesafe, Eyle´den Mekke´ye veya Mekke´den San´a´ya kadar olan mesafe miktarıncadır. Onun (içme) kapları, gökteki yıldızlar sayiSincadir.” [244]
Bunu İmam Ahmed b. Hanbel münferid olarak rivayet etmiştir.
Yahya b. Muhammed b. Sâid… Enes b. Mâlik´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Havuzumun uzunluğu, şuradan şuraya kadardır. Onda gökteki yıldızlar sayısınca (içme) kaplan vardır. Suyu baldan tatlı, kardan soğuk ve sütten beyazdır. Ondan içen, ebediyyen susamaz. İçmeyense, artık ebediyyen suya hiç kanmaz.” [245]
Hafız Ebû Ya´Iâ… Enes (r.a.)´den rivayet etti ki; Ubeydullah b. Ziyâd, kendisine şöyle sormuş:
— Ey Ebû Hamza! (Bu, Enes´in künyesidir). Sen, Rasûlullah (s.a.v)´ın havuzdan bahsettiğini hiç duydun mu
— Evet, havuzdan bahsederken şöyle buyurduğunu işittim: “Medine´de bazı yaşlı kadınlar bıraktım. Onlar Cenab-i Allah´tan kendilerini (kıyamet gününde) Muhammed (s.a.v.)´in havuzunun başına getirilmesini çokça dilerler.” [246]
Hafız Ebû Ya´lâ… Yezid er-Rakkaşî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ben, Enes b. Malik´e dedim ki:
— Ey Ebû Hamza! Bazı kimseler bizim kâfir ve müşrik olduğumuzu tanıklık ediyorlar!
— Onlar halkın ve yaratıkların en şerlileridirler.
— Havuzun varlığını da inkâr ediyorlar!
— Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´in bu hususta şöyle buyurduğunu işittim: “Doğrusu benim bir havuzum vardır. Genişliği, Mekke ile Eyle (ya da San´a) arası kadardır. Suyu sütten daha beyaz ve baldan daha tatlıdır. Onda, gökteki yıldızlar sayısınca (içme) kapları vardır. Cennetten oraya bir kaç olukla su akar. Onun varlığını inkâr eden, ondan su içme şansına kavuşamaz.” Rasûlullah (s.a.v.) doğru söylemiştir.
Müsned adlı eserinde Hafız Ebubekir Ahmed b. Abdülhalik el-Bezzar… Enes (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Havuzumun uzunluğu şuradan şuraya kadardır. Onda yıldızlar sayısınca (içme) kapları vardır. Suyu miskten daha hoş kokulu, baldan daha tatlı, kardan daha soğuk, sütten daha beyazdır. Ondan bir kez içen, artık hiç susa maz. Ondan içmeyense suya ebediyyen kanmaz.” [247]
İbn Ebi´d-Dünyâ… Enes´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Havuzumu gördüm. Bir de ne göreyim! İki kıyısında, gökteki yıldızlar sayısınca (içme) kapları vardı. Elimi içine soktum… Çok kuvvetli bir anber kokusu saçıyordu.”
Hafız Ebû Ya´lâ… Büreyde b. Hasîb el-Eslemî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Havuzum(un büyüklüğü), Amman ile Yemen arası kadardır. Onda, gökteki yıldızlar sayısınca (içme) kapları vardır. Ondan bir kez içen, artık hiç SUSamaz.” [248]
İbn Saîd de… Yahya b. Yeman´dan böyle bir rivayette bulunmuştur:
“Havuzum(un büyüklüğü) Amman ile Yemen arası kadardır. Onda, gökteki yıldızlar sayısırfca (içme) kapları vardır. Suyu baldan daha tatlı, sütten daha beyaz, hatta sütün köpüğünden de beyazdır. Ondan içen, artık ebediyyen susamaz.”
İmam Ahmed b. Hanbel… Sevban´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde ben havuzumun yanında olacağım. Amel defterleri sağ ellerine verileceklere kalsın diye diğer insanları onun yanından uzaklaştıracak ve onları asam ile döveceğim ki oradan uzaklaşsınlar.” Ey Allah´ın Rasûlü! Onun genişliği ne kadardır diye sorulunca şu cevabı verdi: “Makamından Amman´a kadardır. Ona su takviyesi yapan iki oluk vardır. Bu oluk-ladan oraya şu fışkırtılır.” [249]
Yine İmam Ahmed b. Hanbel… Katâde´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.)´e, havuzun genişliği sorulduğunda şu cevabı vermiştir: “Şu durduğum yerden Amman´a kadar kadardır.” Havuzdan içilen şeyin niteliği sorul-duğundaysa şu cevabı vermiştir: “Sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Ona biri altın, diğeri de gümüş olmak üzere iki olukla cennetten su takviyesi yapılır.” [250]
Ebû Ya´lâ… Sevbân (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben (kıyamet gününde) havuzu(mu)n yanında duracak, amel defterleri sağ ellerine verilecek kimselere kalması için, diğer insanları oradan kovacağım. Orayı bırakıp gitmelerine dek kendilerini asam ile döveceğim.”
Havuzun genişliği sorulunca da Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı vermişti:
— Şu durduğum yerden Amman´a kadardır. Bu mesafe bir aylık veya ona yakın bir mesafedir.
— Ey Allah´ın Rasulu! Onun suyu nasıldır
— Sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. [251] Cennetten iki olukla oraya su akar. Oluklardan biri altın, diğeri gümüştür.” [252]
Ömer b. Abdülaziz´in Allah´tan Korkan Biri Olduğunu Gösteren Görünümler:
İmam Ahmed b. Hanbel… Abbas b. Salim el-Lahmî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ömer b. Abdiilaziz, kendisine Kevser havuzunun mahiyetini sormak için yanına getirilmek üzere Ebû Selâm el-Habeşî´ye posta vasıtası gönderdi. Ebû Selam gelince Ömer b. Abdülaziz ona kevser havuzunu sordu. O da şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Doğrusu havuzum(un uzunluğu), Aden´den Ammân-i Belka´ya kadardır. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Bardakları, yıldızlar sayı-sıncadır. Ondan bir kez içen, ebediyyen susamaz. Su içmek üzere oraya ilk gelen insanlar, muhacirlerin fakirleri olacaktır.” [253]
Ömer b. Hattab, “Onlar kimlerdir ya Rasûlallah ” diye sorunca, Rasû-lullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: “Onlar; bazı tozlu, elbisesi kirli, hayattan zevk alan ve nimet içinde yaşamakta olan kadınlarla evlenmeyen, kendilerine saray kapıları açılmayan ve önemsenmeyen kimselerdir.”
Bu hadisi dinleyen Ömer b. Abdülaziz şöyle dedi: “Ben, hayattan zevk alan ve nimet içinde yaşamakta olan kadınlarla evlendim. Saray kapılan da bana açıldı. Tek çarem, ancak Allah´ın bana merhamet etmesidir. Yemin ederim ki; tozlanmadan başımı yıkayıp esans sürmeyecek ve kirlenmeden de şu üzerimdeki elbisemi yıkamıyacağım!” [254]
Ebubekir b. Ebi Asım… Sevbân (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Benim havuzumun uzunluğu, Aden´den Amman´a kadardır. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlı ve miskten daha hoş kokuludur. Bardakları, gökteki yıldızlar sayısıncadır. Ondan bir kez içen, ebediyyen susamaz su içmek oraya en çok gelecek olanlar, muhacirlerin fakir olanlarıdır.” Onlar kimlerdir ya Rasûlallah diye sorduğumuzda buyurdu ki: “Onlar; başı tozlu, elbisesi kirli, hayattan kâm alan kadınlarla evlenmeyen, kendilerine saray kapıları açılmayan, önemsenmeyen, vermeleri gerekeni veren ama almaları gerekeni [255] alamayan kimselerdir.” [256]
Kıyamet Gününde Hz. Peygamber, Ümmeti İçin Havuzun Basma İlk Gelen Kimse Olacaktır:
Ebû Ya´lâ… Câbir b. Semüre (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Sizden önce ben havuzun yanına varacağım. İki kenarı arasındaki uzaklık, San´a ile Eyle arası kadardır. Ondaki ibrikler, yıldızlar gibidir.”
Müslim de Ebû Hümam´dan böyle bir rivayette bulunmuştur. Ancak o rivayetin baş kısmı şöyledir: “Sizin için önce ben havuz başına gideceğim…” (Müslim, 2/1793). Hadisin devamı, yukarıdaki gibidir. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir.
Müslim… Muhacir b. Mismar´dan rivayet etti ki; Amr b. Sa´d b. Ebi Vakkas şöyle demiştir: Kölem Nafi´ ile Câbir b. Semüre´ye şöyle bir mektup yazdım: “Rasûlullah (s.a.v.)´den duymuş olduğun bir hadisi bana haber ver…” Bana şu cevabı yazdı: Rasûlullah (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu işittim: “Ben, havuzun yanına varacak ilk kişiyim.” (Müslim, 2/1793)
İmam Ahmed b. Hanbel… Câbir b. Abdullah´tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştun
“Ben havuz başında duracak, yanıma gelenlere bakacağım. Aşağı tarafımda bazı insanlar bulunacak, Ben: “Ya Rab! Bunlar bendendirler, ümme-timdendirler” diyeceğim. “Onların senden sonra neler yaptıklarını nereden bileceksin Senden sonra onlar hep topukları üstü (küfre) geri döndüler!” denilecektir.” [257]
Câbir b. Abdullah rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Havuzumun uzunluğu, bir aylık yol kadardır. Genişliği de o kadardır. Susakları, göğün yıldızları sayısıncadır. Suyu miskten daha hoş kokulu, sütten daha beyazdır. Ondan içen, artık ebediyyen susamaz.” (Müslim, 2/1793)
Bu hadisin senedi, Müslim´in şartına göre sahihtir, ama kendisi rivayet etmemiştir. [258]
Kıyamet Gününde Hz. Peygamber, Ümmetinin Çokluğuyla Övünecektir. Kendisinden Sonra Birbirlerini Öldüren Kâfirler Olarak İslâm´dan Geri Dönmemelerini Tavsiye Buyurmuştur:
Ebubekir el-Bezzar.. Câbir b. Abdullah´tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben, havuz başına ilk gideniniz olacağım. Diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim. Benden sonra biribirinizi öldüren kâfirler olarak (İslâm´dan) geri dönmeyin.”
Adamın biri: “Ya Rasûlallah, havuzun genişliği ne kadardır ” diye sorunca Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: “Eyle´den Mekke´ye kadardır. Orada (gökteki) yıldızların sayısından daha fazla susaklar vardır. O susaklardan birini alıp içen mümn, susağı indirir indirmez başka bir mümin kardeşi alıp O Susakla SU İçer.” [259]
Buharî… Cündeb´den rivayet etti ki; Rasûlullah şöyle buyurmuştur: “Ben, havuz başına ilk gideniniz olacağım.” [260]
Buharî… Câriye b. Veheb´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.), havuzdan bahsederken şöyle buyurmuştur:
“(Havuzun uzunluğu) San´a ile Medine arasındaki mesafe kadardır.”
İbn Ebi Adiy, Câriye b. Veheb´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:
“Havzı San´a ile Medine arası kadar uzunuktadır.” (Müslim, 2/1797)
Müstevrid´in rivâyetindeyse, şu ilave vardır
“Susakları, yıldızlar sayısıncadır.” (Müslim, 2/1796)
Ebû Şureyha el-Gıfarî… Huzeyfe b. Üseyd (r.a.)´den rivayet etti ki; veda haccını tamamlayıp (Medine´ye) geri dönerken Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar! (Kıyamet gününde) ben, havuzbaşına ilk gideniniz olacağım. Doğrusu sizler, Busra ile San´a arasındaki mesafe kadar genişliği olan bir havuzun başına geleceksiniz. Onda yıldızlar sayısınca susaklar vardır.” [261]
Ebü´l-Kasım el-Beğavî… Huzeyfe b. Yeman´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu havuzumun genişliği, Eyle ile Aden arasındaki mesafeden daha fazladır. Canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; onun susakları yıldızlardan daha çok sayıdadır. Suyu sütten daha beyaz baldan daha tatlıdır. Canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; ben, kişinin yabancı develeri kendi havuzundan kovuşu gibi (ümmetimden olmayan) adamları oradan kovarım.” Ey Allah´ın Rasûlü! O gün bizleri tanıyacak mısın diye sorulduğunda Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı vermişti: “Evet tanırım. Çünkü o zaman sizler, almış olduğunuz abdestlerin eseri olarak alınlarınız, elleriniz ve ayaklarınız parlıyor olarak yanıma geleceksiniz. Bu özellik sizden başkalarında yoktur.”[262]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hamza´dan rivayet etti ki; Zeyd b. Er-kam şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte bir yolculuktaydık. Bir yerde mola verdi. Orada şöyle buyurduğunu duydum:
“Sizler, Kevser havuzuna gelip su içecek olan ümmetimin yüzbinde biri dahi değilsiniz.”
Ebû Hamza diyor ki: Zeyd´e, “O gün siz kaç kişiydiniz ” diye sordum. “Yedi veya sekizyüz kişiydik” diye cevap verdi. [263]
Rasûlullah (s.a.v.)´e Kasten Yalan İsnad Edenin Cezası Cehennemdir:
Hafız el-Beyhakî… Yezid b. Hayyan et-Teymî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: İbn Erkam´ı gördüm. O zaman Ubeydullah b. Ziyâd, kendisine haber salıp yanına çağırmış ve Ona şöyle demişti:
— Nedir senin Rasûlullah (s.a.v.)´den rivayet ettiğin hadis Duyduğuma göre sen, Rasûlullah (s.a.v.)´in cennette bir havuzu olduğunu iddia etmişsin!..
— Bunu bize Rasûlullah (s.a.v.)´in kendisi anlattı ve o havuzdan su içeceğimizi bize vâdetti!
— Yalan söylüyorsun. Hayır, hayır, sen bunamış bir ihtiyarsın.
— Doğrusu ben bunu Rasûlullah (s.a.v.)´den kendi kulaklarımla işittim. Onun şöyle buyurduğunu duydum: “Kasten bana yalan isnâd eden, ateşteki yerini hazırlasın!” Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´e asla yalan isnâd etmedim!” [264]imam Ebubekir b. Huzeyme… Saîd b. Müseyyeb´den rivayet etti ki; Sel-mân-ı Farisî şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Şaban ayının son gününde bize bir hutbe irâd etti. Hutbesinde şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Muazzam ve mübarek bir ay size geldi…” Ramazan ayının faziletinden uzun uzadıya sözeden bu hadsin tamamını Selmân (r.a.) nakletmiş ve hadisin sonunu şöyle getirmiştir: “…Bu ayda bir oruçluyu doyuran kimseye Cenab-i Allah, havuzumdan bir kez su içirir ve o kimse cennete girinceye dek artık hiç susamaz.” [265]
Fasıl
Kıyamet Gününde Her Peygamberin Bir Havuzu Olacak Ve Havuzundan Su İçenlerin Sayısı Fazla Olan, Diğerlerine Karşı Bununla Övünecektir:
Ebubekir b. Ebi Âsim… Semüre b. Cündeb´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Her Peygamberin bir havuzu olacaktır (kıyamet gününde). Havuzundan su içenlerin sayışı fazla olan, diğerlerine karşı bununla övünecektir. Ben, diğer peygamberlerinkine nisbetle benim havuzumdan daha fazla sayıda insanın su içeceğini umuyorum.” [266]
Tirmizî de böyle bir rivayette bulunmuş ve bunun garip bir hadis olduğunu söylemiştir. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir.
Buharı… Sehl b. Saîd el-Ensarî´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben sizden önce havuz başına gideceğim. Yanıma gelen, havuzun suyundan içer. İçen de artık hiç susamaz. Su içmek için bir kavim yanıma gelir. Ben onları tanırım onlar da beni tanırlar. Sonra onlarla arama bir engel girer. (Onları benden uzaklaştırırlar).” [267]
Ebû Saîd´den rivayette şu ilâve de vardır:
“Onlar bendendirler.” derim. Ama denilir ki: “Onların senden sonra neler vukua getirdiklerini bilemezsin!” Bunun üzerine ben de derim ki: “Benden sonra gidişatını değiştiren def olsun, def olsun!” [268]
Buharî ve Müslim´in Sahihlerinde rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) Huneyn savaşında elde edilen ganimetleri Kureyş´in ve araplarm önde gelenlerine paylaştırdığında Ensar´dan bazıları (ayrıcalık gibi görünen) bu duruma kızdılar. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) onlara bir konuşma yaptı. Söz arasında şöyle dedi: “Doğrusu sizler benden sonra bazı kayırmalar göreceksiniz. Havuzbaşında benimle buluşuncaya dek sabredin.” [269]
Ebubekir el-Bezzar… İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:
“Ben uçkurunuzdan tutuyor ve; “Sakının cehennemden, sakının Allah´ın hududunu çiğnemekten” diyorum. (Rasûlullah bu sözünü üç kez tekrarladı). Ben ölürsem sizi dünyada bırakacağım ama sizden önce ben havuzun başına varacağım. Oraya gelip su içen kurtuluşa erer. Bazı kimseler oraya gelmek isterler ama alınıp sol tarafa götürülürler. Ben: “Ya Rab (onlar benim ümmetimdir)” derim. Bana denilir ki: “Senden sonra onlar topukları üstüne (dinden) döndüler hep!” [270]
Buharı… Saîd b. Cübeyr´den rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: “Kevser, Allah´ın Rasûl aleyhissalâtü vesselama verdiği çok hayırdır.”
Ebû Bişr diyor ki: Ben, Saîd b. Cübeyr´e: “Bazı kimseler cennette bir nehir olduğunu söylüyorlar” dedim. O da dedi ki: “Kevserden havuza su akıtan iki oluk vardır ki; bunlardan biri altın, diğeri gümüştür.” [271]
Taberanî… İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Rasûlulah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Havuzum(un genişliği) bir aylık yol kadardır. Bardakları, gökteki yıldızlar sayısıncadır. Suyu kardan beyaz, baldan tatlı ve miskten de hoş kokuludur. Ondan bir kez içen, artık ebediyyen susamaz.” [272]
İbn Ebi´d-Dünyâ… Osman b. Hâzır´dan rivayet etti k; İbn Abbas şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´e, âlemlerin Rabbinin huzurunda durulduğunda su bulunup bulunmayacağı soruldu. O da şu cevabı verdi:
“Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; Orada su vardır. Allah´ın velileri, peygamberlerin havuzlarına su çmeye gelirler. Allah, ellerinde ateşten değnekler bulunan yetmiş bin melek gönderir. Bu melekler, kâfirleri peygamberlerin havuzlarının yanından uzak tutar ve kovarlar.” [273]
Buharî… İbn Ömer´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Önünüzde (yani kıyamette) bir havuz vardır. (Genişliği) Cerba ile Ez-ruh arasındaki mesafe kadardır.” [274]
Bu hadisin bir varyantı da şöyledir: “Önünüzde (yani kıyamette) bir havuz vardır. (Genişliği) Cebra ile Erzuh arasındaki mesafe kadardır. Cerba ile Ezruh, Şam´a bağlı iki kasabadır. O havuzda, gökteki yıldızlar sayısınca ibrikler vardır. Oradan bir kez su içen, artık ebediyyen [275] susamaz.”[276]
İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah b. Ömer´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Havuzum(un genşliği), Aden ile Amman arasındaki mesafe kadardır, (suyu) kardan daha soğuk, baldan daha tatlı miskten daha hoş kokuludur. Susakları, gökteki yıldızlar kadardır. Ondan bir kez içen, artık ebediyyen susamaz. İnsanların oraya su içmeye ilk gelecek olanları, muhacirlerin fakirler olacaktır.” Onlar kimlerdir ya Rasulallah diye sorulunca da şu cevabı vermiştir: “Onlar başı tozlu, yüzü yumuşak, elbisesi kirli kimselerdir. Kendilerine saray kapıları açılmaz ve önemsenmezler. Güzel ve durumu iyi kadınlarla evlenmez, vermeleri gerekeni verirler ama almaları gerekeni almazlar.” [277]
Bu hadisi İmam Ahmed b. Hanbel, münferid olarak rivayet etmiştir.
Ebû Davud et-Tayalisî… Saîd b. Cübeyr´den rivayet etti ki; “Ey Muhammedi Doğrusu biz sana Kevseri vermişizdir” (Kevser, 108/1) âyet-i kerimesi hakkında İbn Ömer şöyle demiştir: “Bu hususta bir nehirdir. İki kenarı, altındandır. İnci ve yakut üzerine akar. Toprağı miskten daha hoş kokulu, tadı baldan daha tatlıdır. Suyu da kardan daha beyazdır.” [278]
Buharî… Abdullah b. Amr´dan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Havuzum(un genişliği) bir aylık yol kadardır. Suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha hoş kokuludur. Susakları gökteki yıldızların sayısı) gibidir. Ondan bir kez içen, artık ebediyyen susamaz.” [279]
İmam Ahmed bî Hanbel… Abdullah b. Büreyde´den rivayet etti ki; Salim b. Sebüre şöyle demiştir: Ubeydullah b. Ziyâd, Havuzu, yani Muhammed (s.a.v.)´in havuzu hakkında sorular soruyordu. Ebû Büreyde, Berâ b. Azib, Adiy b. Ömer ve başka bir adama sorduktan sonra yine bu havuzun varlığını inkâr ediyordu. Salim b. Sebüre (yani Ebû Sebüre) dedi ki: Bu hususta seni tatmin edecek bir hadisi sana nakledeceğim. Baban, benimle birlikte bir miktar malı Muaviye´ye gönderdi. Abdullah b. Amr ile karşılaştım. Rasûlullah (s.a.v.)´den duyduğu şu hadisi bana nakletti:
“Doğrusu Cenab~ı Allah; çirkin söz ve fillerle fuhuştan gazâblanır. Çirkin söz ve fiillerle fuhuş alenîleşmeden, akrabalık bağları koparılmadan, karşılıklı olarak kötü sözler söylenmeden, hâin kimseye güvenilmeden, güvenilir kimse hıyanet etmeden kıyamet kopmayacaktır. Dikkat edin! Buluşma yeriniz, eni boyu aynı olan havuzumun yanındadır. (Eni ya da boyu) Eyle ile Mekke arasındaki mesafe kadardır ki, bu da bir aylık yoldur. Havuzumda yıldızlar sayısınca ibrikler vardır. Suyu gümüşten daha beyazdır. Ondan bir kez içen, artık ebediyyen susamaz.” Daha önce Kevser havuzunun varlığını inkâr eden Ubeydullah b. Ziyâd bu hadisi dinledikten sonra: “Şimdiye kadar havuzla ilgili olarak bundan daha sağlam ve doğru bir hadis işitmemişim” dedi ve hadisin yazılı olduğu sahifeyi Salim b. Sebüre (yani Ebû Sebüre)den alıp yanında alıkoydu.
Müsned adlı eserinde Ebubekir el-Bezzar… Abdullah b. Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu benim cennette bir havuzmu vardır. Uzunluğu bir aylık yol kadardır. Eni boyu aynıdır. Kokusu miskten daha güzel, suyu gümüş gibi, bardaklarıda göğün yıldızları gibidir. Ondan bir kez içen, artık ebediyyen susamaz.”
Taberanî… Ebû Berze´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ,
“Hazumun iki kenarı arasındaki uzunluk, Eyle´den San´a´ya kadar olan mesafe miklarıncadır ki, bu da bir aylık yoldur. Genişliği de uzunluğu kadardır. Ona cennetten su akıtan iki oluk vardır ki, biri altın, diğeri gümüştür. Suyu sütten daha beyaz, kardan daha soğuktur. Onda, gökteki yıldızlar sayısınca ibrikler vardır.”[280]
Buharı… Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben, sizden önce havuz başına gideceğim. Oraya gelenlerinizden bazı adamlar alınıp benden uzaklaştırılacak: Ben: “Ya Rab! Bunlar benim asha-binidir!” diyeceğim, ama bana şöyle denilecektir: “Bunların senden sonra neler vukua getirdiklerini bilemezsin sen!” [281]
İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah b. Mes´ud´un şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bir kraliçenin iki oğlu, Rasûluliah (s.a.v.)´in yanına gelip şöyle dediler:
— Bizim annemiz kocasına saygı, çocuklarına da şefkat gösterirdi.
— Misafiri de ağırlardı ama o yine de cahiliyet üzere öldü!
— Yani o şimdi nerededir
— Doğrusu anneniz cehennemdedir!
Adamlar mahzun bir çehre ile dönüp gittiler. Onlar dönüp gitmekteyken Rasûluliah (s.a.v.) onları yanına çağırdı. Onlar da birşeylerin değiştiği ümidiyle sevinçli bir yüzle dönüp yanına geldiler. Rasûlullah (s.a.v.) onlara:
— Benim annem de sizinkiyle beraberdir, dedi.
Orada duran münafıklardan biri: “Bu onun annesine ne kazandırır, onu azaptan kurtarır mı hiç Oysa biz onun izini takib edyoruz” dedi. Ensardan bir adam -ki onun kadar Rasûlullah (s.a.v.)´e çok soru soran bir başkasını görmedim- dedi ki;
— Ey Allah´ın Rasûlü! Kendi annen veya bunların anneleriyle senin kendi annen hakkında Allah sana her hangi bir vaadde bulunmuş mudur Rasûlullah (s.a.v.) onun bu hususta bir şey duyduğu için kendisine böyle bir soru yöneltmiş olacağını sanarak şöyle karşılık verdi:
— Bu hususta Rabbimden bir istekte bulunmadım ve o da beni bu hususta hiç umutlandırmadı. Ben kıyamet gününde (şefaat makamı olan) Ma-kam-ı Mahmud´da bulunacağım.
— Makam-ı Mahmud nedir
— Sizler (mahşere) yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak getirildğiniz-de ilk olarak İbrahim (a.s.)´e elbise giydirilecektir. Yüce Allah: “Halilim´e (dostuma) elbise giydirin!” diye ferman buyuracak, bunun üzerine yumuşak kumaştan mamul beyaz renkli (biri alt, biri de üst için) iki elbise getirilir: İbrahim (a.s.) o elbiseleri giyer, sonra geçip arşın karşısında oturur. Sonra benim elbisem getirilir. Elbisemi giyinip kalkar, gider, arşın sağ yanında, kimsenin durmadığı bir makamda dururum. Öncekiler ve sonrakiler bana imrenirler. Kevserden havuza su bırakılır.”
Orada duran münafık: “O su ancak balçık gibi kara çamurun ya da çakıl ve kumların üzerinden akacaktır!” deyince, yine orada duran (ve çok soru soran) Ensarî: “Ya Rasûlailah! O su, balçık gibi kara çamurun mu yoksa çakıl veya kumların üzerinden mi akacak ” diye sordu: Rasûlullah(s.a.v.)´de şu cevabı verdi: “Onun balçık gibi kara çamur dediği, misktir. Çakıl ya da kum dediği de incidir!”
Münafık: “Bu güne kadar böyle bir şey duymamıştım hiç. Su, balçık gibi kara çamurun ya da kum veya çakılın üzerinden akınca mutlaka bitkisi olur, olmaması çok nadirdir” deyince, Ensarî: “Ya Rasûlailah! O suyun bitkisi olacak mı ” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) de şu cevabı verdi: “Bitkisi altın tellerdir!”
Münafık: “Bu güne kadar böyle bir şey duymamıştım hiç, yerden bir tel (sap) çıkarsa onun yaprak vermemesi, meyve vermemesi, ender rastlanan bir durumdur.” deyince, Ensarî: “Ya Rasûlailah! O tellerin (sapların) meyvesi olacak mı ” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.)´de ona şu cevabı verdi: “Evet, onun meyveleri, çeşitli cevherlerdir. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Ondan bir kez *içen, artık ebediyyen susamaz. Onun suyundan yoksun kalansa artık ebediyyen suya kanmaz.” [282]
Bunu İmam Ahmed b. Hanbel, münferid olarak rivayet etmiştir. Bu, cidden garip bir hadistir.
Taberânî… Âmir b. Zeyd el-Bekkâlî´den rivayet etti ki; Utbe b. Abdullah es-Sülemî şöyle demiştir: Bedevinin biri gelip Rasûlullah (s.a.v.)´e: “Senin sözünü ettiğin şu havuzun nasıl bir şeydir ” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) ona şu cevabı verdi: “(Uzunluğu) Beydâ ile Busra arasındaki mesafe kadardır. [283] Allah´ın yarattığ insanlardan hiç biri o havuzun iki ucunun nerede olduğunu [284] bilemez.” [285]
Hz. Peygamberin Sünnetinden Yüz Çeviren Kimseleri, Melekler Kıyamet Gününde Havuzdan Geri Çevireceklerdir:
Ebû Abdillah el-Kurtubî… Osman b. Maz´un´dan rivayet ettiler ki; Peygamber (s.a.v.) kendisine şöyle demiştir: “Ey Osman! Sünnetimden yüz çevirme. Çünkü sünnetimden yüz çevirip de tövbe etmeden ölen bir kimsenin yüzünü kıyamet gününde melekler, havuzumdan (başka tarafa) çevirirler.”[286]
Hz. Peygamberin, Ümmetinin Dünyayı Kazanmak Amacıyla Birbirleriyle Yarışacak Olmalarından Korkması:
Buharı… Eb´ül-Hayr´dan rivayet etti ki; Ukbe b. Âmir şöyle demiştir: Bir gün Rasûlullah (s.a.v.) evden çıkıp mescide gitti. Uhud şehidleri için Cenaze namazı kıldı. Namazı tamamladıktan sonra minbere çıkıp şöyle dedi:
“Ben sizden önce havuz başına gideceğim. Ben sizin şahidiniz olacağım. Allah´a yemin ederim ki; ben şu an havuzuma bakmaktayım. (Onu görmekteyim). Bana hazinelerin (yahut yerin) anahtarları verildi. Vallahi benden sonra şirk koşmanızdan korkmuyorum. Ama korkarım ki dünyayı elde etmek için birbirinizle yarışırsınız.” [287]
Müslim… Yezid b. Ebi Habib´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben sizden önce havuz başına gideceğim. Onun genişliği, eyle ile Cuh-fe arası kadardır. Sizin benden sonra Allah´a ortak koşacağınızdan korkmuyorum. Ancak dünya için yarışıp birbirinizi öldürmenizden ve sizden öncekiler gibi sizin de bu nedenle mahv olmanızdan korkuyorum.”
Ukbe diyor ki: “Son olarak bu sözünü söylerken Rasûlullah (s.a.v.)´ı görmüştüm.” [288]
Beyhakî… İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Ömer b. Hattab şöyle demiştir; “Rasûlullah (s.a.v.) merhamet etti. Ebubekir merhamet etti. Ben merhamet ettim. İleride merhametin gerekliliğini, Deccal´ın meydana çıkacağını, Kevser havuzunun, şefaatin, kabir azabının varlığını, ve cehennemden (şefaat nedeniyle) bir kavmin çıkarılacağını inkâr eden bazı kimseler ortaya çıkacaktır.” [289]
Kıyamet Gününde Havuz Başına İlk Gelecek Olan, Dünyada Susuzlara Su Veren Kimse Olacaktır:
Ömer b. Muhammed b. Bahr el-Buhayrî… Nüvas b. Süfyan el-Alla-bî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu benim havuzmuun uzunluğu ve genişliği, Eyle´den Amman´a kadardır. Onda semanın yıldızları kadar bardaklar vardır. Ümmetimden oraya ilk su içmeye gelen, (dünyadayken) susuzlara su içiren kimse [290] olacaktır.” [291]
Kevser Havuzundan İçen Artık Hiç Susamaz Ve Yüzü De Kararmaz:
Ebubekir b. Ebi Âsim… Ebû Ümame Ebû Yezid b. Ahnes´ten rivayet etti ki; Ebû Yezid´in kendisi, Rasûlullah (s.a.v.)´e: “Senin havuzunun genişliği ne kadardır ” diye sormuş, Rasûlullah (s.a.v.) de ona şu cevabı vermiş:
— Aden´den Amman´a kadardır. (Böyle derken Rasûlullah (s.a.v.) eliyle işaret etti. Hatta bundan daha da geniş olduğunu bildirdi.) Onun iki kıyısı vardır. Biri altından diğeri de gümüştendir.
— Peki havuzundan içilen şeyin niteliği nedir
— Ondan içilen şey sütten daha beyaz, baldan daha tatlı, miskten daha hoş kokuludur. Ondan (bir kez) içen, artık ebediyyen susamaz ve yüzü de kararmaz.” [292]
İbn Ebi´d-Dünyâ… Ebû Ümâme el-Bahilî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.)´e şöyle bir soru soruldu:
— Ey Allah´ın Rasûlü! Senin havuzunun genişliği ne kadardır
— Aden ile Amman arası kadardır. (Böyle derken Rasûlullah(s.a.v.) eliyle işaret etti. Hatta bundan daha da geniş olduğunu bildirdi.) Onun iki kıyısı vardır. Bir altından, diğeri de gümüştendir.
— Havuzundan içilen, nasıl bir şeydir
__Sütten daha beyaz, baldan daha tatlı, miskten daha hoş kokuludur.
Ondan bir kez içen, artık ebediyyen susamaz ve yüzü de hiç kararmaz.”
Ebû Davud… Ebû Talut´un şöyle dediğini rivayet etmşitir: Ebû Berze el-Eslemî´nin, Ubeydullah b. Ziyâd´ın yanına vardığını gördüm. Ubeydullah onu görünce -sofrada bulunan arkadaşlarına- dedi ki:
— Size hadis rivayet eden, şu kısa adamdır!..
— (Ebû Berze, onun ne demek istediğini anladı.) Beni Hz. Peygamberin sahabisi olduğumdan ötürü ayıplayacak bir topluluğun arasında hakarete uğrayacağımı hiç hesaplamamıştım!
— Hz. Peygamberin sahabisi olmak, senin için bir süstür; utanılacak bir-şey değildir. Benim seni buraya çağırışımın sebebi, Kevser havuzu hakkında Rasûlullah (s.a.v.)´den bir şeyler duyup duymadığını sana sormaktı. Sen bu konuda ondan bir şey duydun mu
— Ne bir, ne iki, he üç, ne dört, ne beş (çok defalar) duydum. Kevser havuzunu inkâr edenlere Allah o havuzun suyundan içirmesin! (Böyle dedikten sonra Ebû Berze, öfkeli bir halde oradan çıkıp gitti.” [293]
Kevser Havuzunun Varlığını İnkâr Edenlere Allah Oradan Su İçirmesin:
Ebubekir b. Eb´d-Dünyâ… Ebû Tâlût el-Anezf den rivayet etti ki; Ebû Berze şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´iıı şöyle buyurduğunu işittim:
“Benim bir havuzum vardır. Onun varlığını inkâr edenlere Allah oradan su içirmesin.”
Ebubekir b. Âsim… Ebû Berze el-Eslemî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Havuzumun iki ucu arasındaki mesafe, Eyle´den San´a´ya kadardır ki, oda bir aylık yoldur. Eni de boyu kadardır. Ona, biri altından diğeri de gümüşten olmak üzere, Cennetten su aktarması yapan iki oluk vardır. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Ondaki ibrikler, gökteki yıldızlar sayı-sıncadır. Ondan bir kez için, artık ebediyyen susamaz. Onu inkâr edeneyse Allah oradan SU içirmesin!” [294]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ (El-Ehvâl) adlı eserde… Ebû Bekre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben sizden Önce havuz başına gideceğim.” [295]
Sahih adlı eserinde Müslim b. Haccâc… Abdullah b. Sâmit´ten rivayet etti ki; Ebû Zerr el-Ğıfarî şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´e: “Havuzun susakları ne kadardır diye sordum. Cevaben buyurdu ki:
“Canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; onun susakları, bulutlu gecede değil, havanın açık olduğu gecede gökteki yıldızların ve gezegenlerin sayısıncadır. Oraya cennetten su akıtan iki oluk vardır. Onun suyundan içen, artık ebediyyen susamaz. Eni, boyu kadardır. Boyu da Amman´dan Eyie´ye kadar olan mesafe miktanncadir. Suyu sütten daha beyaz, baldan [296] daha tatlıdır.” [297]
Kıyamet Gününde Hz. Peygamberin Ümmeti Diğer Peygamberlerinkinden Daha Kalabalık Olacaktır:
Ibn Ebi Asım… Ebû Saîd el-Hudrî´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Benim bir havuzum olacaktır (kıyamet gününde). Uzunluğu Kabe´den Kudüs´e kadardır. Suyu sütten daha beyazdır. Susakları, yıldızlar sayısıncadır. Kıyamet gününde benim tabilerimin sayısı, diğer peygamberlerinkinden çok daha fazla olacaktır.”[298]
İbn Ebi´d-Dünyâ… Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
´´Benim (kıyamet gününde) bir havuzum olacaktır. Uzunluğu, Kabe´den Kudüs´e kadardır. Suyu sütten daha beyazdır. Susakları, yıldızlar sayısıncadır. O zaman her peygamber ümmetini çağırır ve her birinin bir havuzu olacaktır. Onlardan bazısına büyük guruplar, bazısına küçük guruplar, bazısına bir kaç kişi, bazısına iki kişi bazısına da bir kişi gelecektir. Bazısınaysa hiç kimse gelmez. “Tebliğ ettin” denilir. Kıyamet gününde peygamberler arasında tabileri en çok olan peygamber [299] benim.” [300]
Hz. Peygamberin Kabri İle Minberinin Arası Cennet Bahçelerinden Bir Bahçedir:
Beyhakî… Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Evimle minberimin arası cennet bahçelerinden [301] bir bahçedir.”[302]
Buharı… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Evimle minberimin arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim de havuzumun üzerindedir.” [303]
Buharı… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“(Kıyamet gününde Kevser havuzunun yanında) bir ara ben durmaktayken bir gurup insan yanıma gelir. Ben onları tanıyınca bir adam aramıza girer, onlara: “Hadi, gelin bakalım!” der. Ben “Nereye böyle !” diye sorarım. “Cehenneme!..” diye cevap verir, araya giren o adam. Vallahi “Bunların durumu nedir ” diye sorarım. Adam derki: “Onlar senden sonra (İslâmdan) gerisin geri döndüler.” Sonra başka bir gurup gelir. Ben onları tanıyınca bir adam aramıza girer; onlara: “Hadi, gelin bakalım!” der. Ben, “Nereye böyle !” diye sorarım. “Cehenneme!..” diye cevap verir, araya giren o adam.
Vallahi “Bunların durumu nedir ” diye sorarım. Adam der ki: “Onlar senden sonra (İslâmdan) geri döndüler.” Onlardan ancak gece gündüz başıboş, ço-bansız bırakılmış develer kadar az sayıda adamın kurtulabildiğin görürüm.”[304]
Buharı, bu hadisi münferid olarak rivayet etmiştir.
Müslim… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yabancı develerin (su başından) kovulup geri çevirilişi gibi ben de bazı adamları havuzumdan kovup geri çevireceğim.” [305]
Müslim… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu havuzumun uzunluğu, Eyle ile Aden arası mesafeden daha fazladır. Suyu kardan daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Susakları, yıldızlardan daha fazladır. Kişinin, başkalarına ait develeri kendi havuzundan geri çevirişi gibi ben de (başı) insanları oradan geri çevireceğim.” Meclisinde hazır bulunanlar sordular: ´Ey Allah´ın Rasûlü! O günde bizi tanıyabilir misin ” Buyurdu ki: “Sizin başka ümmetlerde bulunmayan bir alâmetiniz olacaktır. Ozaman sizler, (dünyadayken almış olduğunuz) abdestin eseri olarak yüzünüz, elleriniz ve ayaklarınız parlıyor halde yanıma geleceksiniz.”[306]
Hafız Ziya… Ebû Hüreyre´den rivayet etti k; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben vefat ettiğimde sizden önce havuz başına gideceğim.”
Ey Allah´ın Rasulu o nasıl bir havuzdur diye sorduklarında şu cevabı verdi: “Genişliği, sizinle (Mekke ile) Cerba ve Ezruh arasındaki mesafe kadardır. Suyunun rengi süt beyazdır. Baldan ve şekerden daha tatlıdır. Susakları, göğün yıldızlan sayısıncadır. Oraya yanıma gelen su içer. O sudan içen artık ebediyyen susamaz. Yanıma bazı kimseler gelecek. Ben onları tanırım. onlar da beni tanırlar. Onları benden alıp götürürler. “Bunlar benim ümme-timdendirler” derim. “Bunların senden sonra neler vukua getirdiklerini bilemezsin” denilir. Ben de “Gidişatını değiştirmiş olanlar def olsunlar!” derim. Sakın bunlardan olmayın!”
Bu hadisi rivayet ettikten sonra Hafız Ziya şöyle demiştir: “Hz. Peygamberin bu hadisten başka bir hadiste sükker (şeker) kelimesini telaffuz ettiğini bilmiyorum.”
Ben derim ki: Sükker kelimesi, Beyhakî´nin ´Bâb´ül-Velîme ve´t-Tena-dır´ bölümünde rivayet ettiği şu hadiste de geçmektedir:
“Rasûlullah (s.a.v.) bir nikâh akdinde hazır bulundu. İkram için tabaklar dolusu ceviz ve şeker getirilip saçıldı. Rasûlullah (s.a.v.) ile diğer misafirler, cevizleri ve şekerleri kapışmaya başladılar.” Bu, cidden garip bir hadistir.
Buharî… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde ashabımdan bir gurup, (havuzumdan su içmek için) yanıma gelir. Ancak bunlar havuzumun yanından kovulurlar. Ben: “Ya Rab!
Bunlar ashabımdir” derim. O da: “Bunların senden sonra neler vukua getirdiklerini bilemezsin. Onlar topukları üzerinde (îslâmdan) gerisin geri döndüler.” diye cevap verir.” [307]
İbn Ebi´d-DÜnyâ… Muhammed b. Münkedir´den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir:
“Sizin (su içtikten sonra) havuz başından geri döndüğünü görür gibi oluyorum. Adam, bir başkasıyla karşılaşır ve “Su içtin mi ” diye sorar. O da; “evet” diye cevap verir. Yine adam bir başkasıyla karşılaşır, ona: “Su içtin mi ” diye sorar. O da; “Ah ne kadar da susamışım!” diye karşılık verir.” [308]
Buharı… Esma binti Ebubekir´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben havuz başında duracağım ki su içmek için sizlerden yanıma gelecek olanlara bakayım. Ancak bazı kimseler alınıp arka tarafıma götürülür. Ben: “Ya Rab! Bunlar bendendirler, ümmetimdendirler” derim. “Bunların senden sonra yaptıklarının farkına vardın mı Vallahi bunlar senden sonra (dinden) geri dönmeye devam ettiler hep.” denir.”
İbn Ebi Melike: “Allahım! Topuklarımız üzerinde geri dönmekten ve dinimizde fitneye düşüp mürted olmaktan sana sığınırız.” diye duâ ederdi. [309]
Müslim de… Esmâ´dan böyle bir rivayette bulunmuştur.
Beyhakî… Ebû İshak´tan rivayet etti ki; Ebû Ubeyde şöyle demiştir: Müminlerin annesi Hz. Aişe´ye Kevser havuzunu sordum. Bana şöyle anlattı: “O Peygamberiniz (s.a.v.)´e verilen cennetteki bir nehirdir. İki kıyısı, oyuk incilerden yapılmıştır. Orada yıldızlar sayısınca susaklar vardır.” [310]
Müslim… Abdullah b. Ubeydullah b. Ebi Melike´den rivayet etti ki; Hz. Aişe şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´in, ashabı arasındayken şöyle buyurduğunu işittim:
“(Kıyamet gününde) ben havuz başında duracak, sizlerden oraya su içmek için yanıma gelenlere bakacağım. Allah´a yemin ederim ki; bazı adamlar yanımdan alınıp arka tarafıma götürülecek; ben, “Ya Rab! Bunlar bendendirler, ümmetimdendirler” diyeceğim, ama o şöyle buyuracaktır:”Ey Muhammed! Bunların senden sonra neler yaptıklarım bilmiyorsun. Senden sonra bunlar hep topukları üstüne (dinden) geri döndüler!” [311]
Müslim, bunu münferid olarak rivayet etmiştir. Doğruyu bulmada muvaffak kılan, yüce Allah´tır.
Müslim… Ümmü Seleme´nin azatlısı Abdullah b. Nafi´den rivayet etti ki; Hz. Peygamberin zevcesi Ümmü Seleme şöyle demiştir:
Önceleri insanların Kevser havuzundan bahsettiklerini duyardım, ama ben bunu Rasûlullah (s.a.v.)´den duymamıştım. Bir gün cariye saçımı taramaktayken Rasûlullah (s.a.v.)´in, “Ey insanlar!..” dediğini işittim. Cariyeye: “Yanımdan uzaklaş hele.” dedim. Cariye; “Erkekleri çağırdı, kadınları değil .” deyince ben; “Ben de insanlardanım” dedim (ve dinlenmeye başladım). Rasûlullah (s.a.v.) o zaman buyurdu ki:
“(Kıyamet gününde) ben sizden önce havuz başına gideceğim. Orada sizlerden su içmek için yanıma gelenlere bakacağım. Bazılarınız yanıma gelmeye çalışacak, ama kaybolmuş (yabancı) devenin (başkalarına ait su başından) kovuluşu gibi kovulacak; Ben: “Neden böyle yapıyorsunuz ” diyeceğim. “Bunların senden sonra neler vukua getirdiklerini bilmiyorsun” denilir. Ben de: “Defolsunlar!” derim. Sakın bunlardan olmayın!”[312]
Sonra Müslim ve Neseî de… Abdullah b. Rafi´den böyle bir rivayette bulunmuşlardır.
Bu mütevatir hadislerin toplamından, o büyük havuzun nitelikleri özet olarak anlaşılıyor. O, cennet şarabı olan kevser nehrinden içine su akan büyük ve muazzam bir havuzdur. Suyu sütten daha beyaz, kardan daha soğuk, baldan daha tatlı, miskten daha hoş kokuludur. İçeni tam doyurur. Havuzun eni ve boyu aynı olupfcir kenarından diğer kenarına olan uzunluk, bir aylık yol kadardır. Misk kokan bir balçığın, inciden çakılların ve kumların üzerinden akar. Kendisini hiç bir şeyin âciz bırakamayacağı yaratıcı, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Kendisinden başka tanrı yoktur. Kendisinden gayrı tapınılacak bir zât da yoktur. [313]
Kıyamet Gününde Her Peygamberin Bir Havuzu Olacaktır. Peygamberimizinki, Diğerlerininkinden Daha Büyük Ve Su İçenleri De Daha Fazla Olacaktır:
Kitâbü´l-Ehvâl adlı eserde Hafız Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Ebû Sa-îd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“(Kıyamet gününde) benim bir havuzum olacaktır. Uzunluğu, Kabe´den Kudüs´e kadardır. Suyu sütten daha beyazdır. Susakları, yıldızlar sayısınca-dır. Her peygamber, kendi ümmetini çağırır. Her peygamberin bir havuzu olacaktır. Kimininkine (su içmek için) çok büyük cemaatler gelir. Kiminin-kine (kırk kişden az olan) topluluklar, kimininkine (on kişiden az olan) guruplar, kimininkine iki kişi, kimininkine bir kişi gelir. Kimininkine de hiç kimse gelmez. “Tebliğ ettin” denilir. Kıyamet gününde, tabileri en çok peygamber ben olacağım.”[314]
İbn Mâce de… Ebû Saîd´den böyle bir rivayette bulunmuştur. Doğruyu en iyi bilen, elbetteki yüce Allah´tır. [315]
Allah´ın Velileri, Allah´ın Peygamberlerinin Havuzlarından Su İçmeye Geleceklerdir:
İbn Ebi´d-Dünyâ… Ebû Osman´dan rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: Kıyamet gününde âlemlerin Rabbi´nin huzurunda durulduğunda su bulunup bulunmayacağı Hz. Peygambere soruldu. O da şöyle cevap verdi:
“Evet, canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; orada su vardır. Allah´ın velileri, peygamberlerin havuzlarından su içmeye geleceklerdir. Cenabı Allah, ellerinde ateşten değnekler bulunan yetmişbin meleği gönderecek, bunlar, peygamberlerin havuzlarından su içmeye gelen kâfirleri kovacaklardır.” [316]
Bu şekliyle bu hadis gariptir ve kütüb~i sittede yer almamaktadır.
Önceki sayfalarda da nakledildiği gibi Tirmizî… Semüre b. Cündüb´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Her peygamberin bir havuzu vardır. Havuzlarına su içmeye gelenlerin çokluğuyla birbirlerine karşı övünürler. Benim havuzuma su içmeye gelecek olanların daha çok olmasını [317] umuyorum.”[318]
Tinnizî, rivayet ettikten sonra bunun garip bir hadis olduğunu söylemiştir.
İbn Ebi´d-Dünyâ… Hasan-ı Basrî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“(Kıyamet gününde) beni kaybederseniz (bilesiniz ki,) ben sizden önce havuz başına gideceğim. Doğrusu her peygamberin bir havuzu olacak ve o peygamber, kendi havuzunun başında duracaktır. Elinde asasını tutarak ümmetinden tanıdıklarını çağıracaktır. Tabilerinin çokluğuyla birbirlerine karşı övüneceklerdir. Canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; benim tabilerimin onlannkinden daha çok olacağını umuyorum.”[319]
Bu hadis, Hasan-ı Basrî´den mürsel olarak rivayet edilmiştir. Şeyhimiz Hafız el-Mizzî de bu yolla rivayet edilen bu hadisi sahih görmüştür. [320]
Fasıl
Hz. Peygamberin Gidilip Su İçilecek Olan Havuzu, Cehennem Üzerine Kurulan Köprünün Berisindedir. Bunun Aksini İfade Eden Hadisler Zayıf Ya Reddedilmiş Ya Da Tevil Edilmiştir:
Adamın biri, Hz. Peygamberin havuzu sırat köprüsünün beri ucunda mıdır yoksa öbür ucunda mıdır diye soracak olursa, ben derim ki:
Buraya kadar nakledilen hadislerden anlaşıldığına göre Hz. Peygamberin havuzu, sırat köprüsünün beri ucundadır. Bunun böyle olması zorunludur. Çünkü bu havuzun yanından bazı kimseler kovulacak ve bunları korumaya çalışan Hz. Peygambere bunlar hakkında: “Sen vefat edip aralarından ayrıldıktan sonra bunlar hep topukları üstü geri döndüler” denilecektir. Eğer bunlar kâfir iseler bilinmelidir ki kâfir, sırat köprüsünü geçemez. Aksine köprüyü geçemeden yüz üstü cehenneme atılırlar. Eğer bunlar günahkâr mü´minler iseler, Hz. Peygamberin havuzundan kovulmaları uzak bir ihtimaldir. Özellikle yüzlerinde, ellerinde ve ayaklarında abdest eseri bir parlaklık mevcut iken havuz başından kovulmaları çok çok uzak bir ihtimaldir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Sizleri yüzlerinizdeki, ellerinizdekî ve ayaklarınızdaki abdest eseri parlaklık sebebiyle tanırım (kıyamet gününde).” [321]
Sonra şunu da belirtelim ki; sıratı ancak kurtuluşa eren müslümanlar geçebilirler ki böyleleri de Hz. Peygamber´in havuzunun yanından kovulmazlar. Allah bilir ya bu hususta doğruya en yakın olan, bu havuzun sırat köprüsünün berisinde olduğu gerçeğidir.
Şimdi de İmam Ahmed´in bu hususta rivayet ettiği hadise gelelim: İmam Ahmed b. Hanbel… Nadr b. Enes´ten rivayet etti ki; Enes (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´den kıyamet gününde bana şefaat etmesini istedim. Bana şöyle dedi:
— Senin için şefaat ederim.
— Kıyamet gününde seni nerede ariyayım ey Allah´ın peygamberi
— İlk önce beni sırat köprüsünde ara.
— Seni orada bulamazsam
— Minberin yanında ara. —- Orada da bulamazsam
— O zaman ben havuzun yanında olurum. Çünkü ben kıyamet gününde bu üç yerden şaşmam. (Mutlaka bu üç yerden birinde bulunurum.)”
Tirmizî bunun hasen ve garip bir hadis olduğunu söylemiştir.
Kısaca demek istediğimiz şudur ki; bu hadisten açıkça anlaşıldığına göre Hz. Peygamberin havuzu sırat köprüsünün ötesindedir. Mizan da öyle. Oysa ben bu görüşte olan birinin bulunduğunu bilmiyorum. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [322]
Fasıl:
Hz. Peygamberin havuzunun sıratın berisinde bulunduğu, hadislerden açıkça anlaşıldığına göre bu havuz, kullar hakkında hüküm vermek için kürsünün kurulmasından önce midir, yoksa sonra mıdır Önce de olabilir, sonra da olabilir. Çünkü bu hususta belirleyici bir nassa rastlamadım. Önce mi, yoksa sonra mı olacağım ancak yüce Allah bilir. [323]
Alimler, Hz. Peygamberin Havuzunun Mizan´dan Önde Olduğunun Daha Doğru Bir Görüş Olacağını Söylemişlerdir:
Tezkire adlı kitabında allâme Ebû Abdillah el-Kurtubî demiştir ki:
“Hz. Peygamberin havuzunun mizandan önde olup olmadığı hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Ebül Hasen el-Kabisî, havuzun mizandan önde olduğunu söylemiştir. Yan insanlar dirilip mezarlarından çıkarlarken
susamış olarak çıkarlar. Böyle olunca da havuz, hem mizandan hem de sırattan önde olur. Kitâbü İlmi Keşfi´l-Âhire adlı eserinde İmam Gazzalî şöyle demiştir: “Seleften tasnif sahibi bazı kimseler, sırat geçildikten sonra su çmek havuza gidileceğini söylemişlerdir. Bunu söyleyenler yanılmışlardır.” Gazzalî´nin bu söylediği doğrudur.”
Böyle dedikten sonra Kurtubî, Hz. Peygamberin irtihalinden sonra dinden geri dönenlerin havuz başından kovulacaklarını bildiren hadisi naklederek şöyle demiştir: “Bu sahih hadis, Hz. Peygamberin havuzunun sırattan beride olduğuna dair en büyük delildir. Çünkü sırat köprüsünü geçen kimse kurtuluşa erer.” Biz de daha önce buna değinmiştik. Allah´a hamdolsun. [324]
Hz. Peygamberin, Kevser Havuzunun Enini Ve Boyunu Değişik Muhataplara Değişik Şehirlerin Adlarını Vererek Bu Şehirler Arasındaki Mesafelerle Kıyaslayarak Belirlemesi:
Hz. Peygamber bu Ölçüyü, herkesin bildiği mekânları söyleyerek belirlemiştir.
Kurtubî dedi ki: “Bazı insanlar, Hz. Peygamberin kendi havuzunun uzunluğunu bazan Mekke ile Cerba ve Ezruh, bazan da Kabe ile başka şehirler arasındaki mesafe kadar olduğunu söyleyerek belirlemesinde tereddüt bulunduğunu zannetmişlerdir. Oysa durum böyle değildir. Çünkü Hz. Peygamber bu hususta müteaddit defalar ashabına bilgi vermiştir. Her defasında muhataplarına bildikleri ve tanıdıkları mekânların adlarını vermiştir. Sahih hadiste sabit olduğuna göre Hz. Peygamber, havuzunun uzunlusunu bir ay, eni-ni de bir aylık yol olarak sınırlamıştır.
Ey okuyucu! Bu havuzun bu yeryüzünde kurulacağını sanma sakın. Aksine bu havuz; üzerinde hiç kan akıtılmamış, üzerinde hiç kimseye haksızlık edilmemiş, Aziz ve Celil olan Allah´ın kullar arasındaki davaları halletmek için ineceği, gümüş gibi tertemiz hale getirilmiş ve bu yer ile değiştirilmiş olan bir yere kurulacaktır. Hadiste anlatıldığına göre o havuzun her bir köşesinde bir halife duracaktır. Bir köşesinde Hz. Ebubekir, bir köşesinde Hz. Ömer, bir köşesinde Hz. Osman, bir köşesinde de Hz. Ali duracaktır. Allah hepsinden razı olsun.” [325]
Ben derim ki: Biz bu hadisi Gaylaniyyât´ta rivayet ettik. Ancak rivayet senedindeki bazı adamlar zayıf olduklarından dolayı senedi sahih değildir. [326]
Noksanlıklardan Münezzeh Olan Yüce Rabbin,Kıyamet Gününde Davaları Halletmek Üzere Mahşere Gelmesi:
Önceki sayfalarda geçen bir hadiste anlatıldığına göre günahkârlar kıyamet gününde, Cenâb-ı Allah´ın kendi haklarında hüküm verip içinde bulundukları sıkıntının sona ermesi için Âdem (a.s.)´a ve ondan sonra diğer peygamberlere gidecekler; peygamberlerin tümü, “sizin taleb ettiğiniz şefaati ben yapacak durumda değilim” diyecekler; nihayet günahkâr kullar, Hz. Pey»ambere gidip aynı talepte bulunacaklar, o da gidip Rabbinin katında şefaatçi olacak, melekler ve diğer semâ halkı dünyaya inecekler —ki onlar, yeryüzündeki cinlerle insanlar kadardırlar- ve oradakileri kuşatıp çembere alacaklar, sonra ikinci gök tabakası yarılıp açılacak” oradaki melekler de inecekler _ki onlar da yeryüzündekiler kadardırlar- onları kuşatıp çembere alacaklar; sonra üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci gök tabakaları da yarılıp açılacak, oralardaki melekler de aşağı inecekler, hepsi kendilerinden önce yere inmiş olanları kuşatıp çembere alacak, onlardan sonra büyük melekler, Arşı taşıyan gözde melekler de yıldırımları andıran bir sesle teşbih ve takdiste bulunarak yeryüzüne inerler. Tesbihatları şöyledir: “Onur ve ezici gücün sahibi olan Allah, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Mülkün ve yüce âlemlerin sahibi olan Allah, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Diri ve ölümsüz olan Allah, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Yaratıkları öldüren ama kendisi ölmeyen Allah, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Münezzehtir, mukaddestir! Münezzehtir, mukaddestir. Rabbimiz en yücedir. Meleklerin ve ruhun (Cebrailin) Rabbidir. Noksanlıklardan münezzeh olan Rabbimiz en yücedir. O yaratıkları öldürür, ama kendisi ölmez.” [327]
El-Ehvâl adlı kitapta Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Şehr b. Havşeb´den rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: “Kıyamet günü olduğunda yeryüzü sofra gibi serilir. Genişliği de şu kadar artırılır. Cini ve insanıyla bütün yaratıklar aynı platformda toplanırlar. Böyle olunca da insanların üstünü örtmekte olan dünya seması alınıp dürülür ve yere serilir. Sadece dünya semasında bulunanlar, cini ve insanıyla bütün yeryüzündekilerinden kat kat fazladırlar. Yeryüzündekiler onları görünce paniğe kapılır ve: “Rabbimiz aranızda mıdır ” diye sorarlar. Göktekiler, onların bu sorusundan ürküp: “Rabbimiz yüce ve münezzehtir. O aramızda değildir, ama gelecektir.” diye cevap verirler.
Sonra sırasıyla diğer gök tabakaları da alınıp yere atılır. Her bir tabaka yerinden alındığında o tabakadakilerin, bir alt tabakada bulunanlara oranla daha fazla oldukları görülür. Onlar, cini ve insanıyla yerdeki halktan da kat kat fazladırlar. Bu tabakalarda bulunanlar yere indiklerinde yerdekiler onların karşısında paniğe kapılarak “Rabbimiz aranızda mı ” diye sorarlar. Aynı cevabı alırlar. Nihayet yedinci gök tabakası da alınıp yere bırakılır. Oradakiler de altı gök tabakasındakilerle yeryüzündekilerin toplamından bir kat daha fazladır. Cenab-ı Allah onların arasında gelir. Gelişi esnasında bütün ümmetler saflar halinde dizili dururlar. Bir çağına o esnada şöyle seslenir: “Bugün kerem ve yücelik sahiplerinin kimler olduklarını anlayacaksınız. “Vücutlarını yataklardan uzak tutup korkarak ve umarak Rablerine yalvaranlar ve verdiğimiz azıklardan sarfedenler” (Secde, 32/16) ayağa kalksınlar!” Bunlar ayağa kalkar ve Cennete sevkedüirler.
Çağına ikinci kez yine şöyle seslenir: “Bugün kerem ve yücelik sahip-lernin kimler olduklarını anlayacaksınız.”Ne ticaretin, ne de alışverişin kendilerini Allah´ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymadığı, gönüllerin ve gözlerin döneceği günden korkan kimseler…” (Nûr, 24/37) ayağa kalksınlar!” Bunlar da ayağa kalkar ve cennete sevkedilirler. Bunlar alınıp götürülürken cehennemden bir boyun dışarı uzanır ve halka üstten şöyle bir bakar. Onun iyi gören iki gözü ve düzgün konuşan bir dili vardır. Şöyle der: “Ben üç sınıf insanı yakalamakla görevlendirildim. Zorba ve inatçı olan herkesi yakalamakla görevlendirildim. (Böyle dedikten sonra, kuşun susam tanesini yerden alması gibi onları saflar arasından alıp cehenneme hapseder. Sonra ikinci kez çıkıp şöyle der:) Ben Allah´a ve Rasûlüne eza eden kimseleri yakalamakla görevlendirildim. (Böyle dedikten sonra, kuşun susam tanesini yerden alması gibi onları saflar arasından alıp cehenneme hapseder. Sonra üçüncü kez çıkıp şöyle der:) Ben suret resmi yapanları yakalamakla görevlendirildim. (Böyle dedikten sonra, kuşun susam tanesini yerden alması gibi onları saflar arasından alıp cehenneme hapseder. Şunlar, bunlar yakalandıktan sonra amel defterleri açılır, terazi kurulur ve yaratılmışlar, hesaba çağırılırlar.[328]
Nitekim yüce Allah buyurmuştur ki:
“Ama yer, çarpılıp paralandığı zaman; melekler sıra sıra dizilip, Rabbi-nin buyruğu gelince, o gün, Cehennem ortaya konur. O gün insan öğüt almaya çalışır, ama artık öğütten ona ne ” (Fecr, 89/21-23)
“Onlar, bulut gölgeleri içinde, Allah´ın azabının ve meleklerin tepelerine inip işin bitmesini mi bekliyorlar Bütün işler Allah´a dönecektir.” (Bakara, 2/210)
“Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitâb açılır. Peygamberler ve şâ-hidler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adaletle hüküm verilir. Her kişiye, işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir.” (Zümer, 39/69)
“O gün, gök beyaz bulutlar halinde parçalanarak ve melekler bölüm bölük indirilecektir. O gün gerçek hükümdarlık Rahmanındır. İnkarcılar için yaman bir gündür.” (Furkan, 25/25-26)
Sur hadisinde şöyle denilmektedir: “Cenab-ı Allah kürsüsünü, yerinden dilediği bir noktaya yerleştirir.” Bu üzerinde hüküm verilmek için yere konulan kürsüdür. Yoksa İbn Hibban´m Sahih´inde rivayet edilen şu kürsü değildir: “Yedi kat gök ve yedi kat yer ile bunlarda mevcut olan şeyler ve kürsü, bir çöle atılan halka gibidir. Arş´ın büyüklüğünü ise ancak Aziz ve Celil olan Allah takdir edebilir.” Bu hadiste geçen kürsüye bazan Arş dendiği de olur. Bazı hadislerde böyle denmektedir. Nitekim Buharı ve Müslim´in Sa-hih´lerinde yer alan bir hadiste şöyle denilmektedir: “Cenab-ı Allah, kendi Arşının gölgesinden başka bir gölgenin bulunmayacağı günde yedi kişiyi (sınıfı) arşının gölgesinde gölgelendirir…” [329]
Buharı… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü olduğunda insanlar düşüp bayılacak; ilk ayılan ben olacağım. Ayıldığımda Musa (a.s.)´nın, arşın ayaklarından birini tuttuğunu göreceğim. Bilemem, acaba o benden Önce mi uyanmıştır, yoksa (Dünyada ikenl Tur dağında düşüp bayılmış olmasının bedeli olarak mı kıyamette düşüp bayilmamiŞtir ” [330]
Bu hadiste geçen “yoksa (Dünyada iken) Tur dağında düşüp bayılmasının bedeli olarak mı kıyamette düşüp bayılmamıştır ” sözü, kıyamet gününde insanların düşüp bayılmalarının, davaları karara bağlamak için yüce Rab-bin kullarına tecelli edişi sebebiyle vukubulacağını gösteriyor. İnsanlar o zaman Allah´ın heybet ve azameti karşısında dayanamayacaklar; tıpkı Musa´nın, Allah´ı görmek isteyişi anında Allah´ın dağa tecelli emesi ve dağın da paramparça, yerlebir hale gelmesi nedeniyle düşüp bayılışı gibi bayılacaklardır. Kıyamet gününde Musa (a.s.)´m bayılmaması ya dünyadayken Tur dağında düşüp bayılmasının bedeli olmuştur, ya da onun bayılması hafif dereceli olduğu için başka insanlardan önce ayılıp kendine gelmiştir. Doğrusunu Allah bilir. Nitekim bazı hadislerde insanların bu bayılmalarının kıyamet gününde Rablerinin kendilerine görünmesi sebebiyle olacağına değinilmektedir. Şöyle ki: “Şüphesiz, müminler kıyamet meydanlarında onur ve üstünlük sahibi Allah´ı göreceklerdir.”
Buharî ve Müslim´in Sahihlerinde… Cerir b. Abdullah´ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) ayın dolunay olduğu bir gecede yanımıza geldi ve şöyle buyurdu:
“Şu ayı gördüğünüz gibi kıyamet gününde Rabbinizi muhakkak göreceksiniz. O´nu görürken de aranızda sıkışma ve izdiham olmaz.” [331]
Buharî´ye ait bir rivayette ise şöyle denilmektedir: “Şüphesiz, Rabbinizi ayan beyan göreceksiniz.”
Kullarla ilgili davaları karara bağlamak için Cenab-ı Allah mahşere gelince insanlar O´na secde ederler. Nitekim İbn Mâce… Ebû Musa´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Cenab-ı Allah kıyamet gününde halkı topladığında Muhammed Ümmetine, O´na secde etmeleri için izin verilir. Onlar Cenab-ı Allah´a secde ederler. Secdede uzun süre beklerler. Sonra onlara şöyle denir: Başınızı secdeden kaldırın. Dünyadaki (manevi) hazırlıklarınızı, cehennemden kurtulma fidyesi olarak kabul ettik.” [332]
Bezzar… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Tâ ki sizden biri dönüp bakar, paçayı sıvar ve hepsi secdeye kapanırlar. Münafıkların belleri kemikleşir, secdeye kapanmaz. Onların belleri öküz boynuzu gibi serttir. Doğrusu Cenab-ı Allah kıyamet gününde kullara seslenerek şöyle der: “Sizi yarattığım zamandan bu gününüze dek size kulak kabarttım, yaptıklarınızı gördüm, söylediklerinizi işittim: Şimdi de siz bana kulak verin. Size okunacak olan şey sadece sizin yaptıklarınızı anlatan amel defterleriniz ve sahifelerinizdir. Defterinde ve sahifesinde hayır bulan kimse, Allah´a hamdetsin. Ama şer bulaın da bundan ötürü sadece kendi nefsini kınasın.” [333]
İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah b. Muhammed b. Ukayl´dan rivayet etti ki; Câbir b. Abdullah, bir deve satın alarak yola koyuldu. Bir ay süren bir yolculuktan sonra Abdullah b. Enis´in yanma vardı. Ondan bir hadis dinlemek istiyordu. Abdullah b. Enis demişti ki: Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu işittim:
“Kıyamet gününde insanlar (ya da kullar) çıplak, sünnetsiz ve tanıtıcı bir işaretleri olmaksızın haşredileceklerdir. Sonra yüce Allah onlara, çok yakından duyuyorlarmış gibi uzaklardan, yüksek bir sesle şöyle seslenecektir: “Ben hükümrânım! Ben ceza verenim. Cehennemlik olup da cennetliklerden birinde -bir tokat dahi olsa- alacağı bulunan bir kimse, cehenneme girmeden mutlaka hakkını alırım!” Bizler, Rasûlullah (s.a.v.)´e: “Bu nasıl mümkün olacak Oysa biz tanıtıcı işaretimiz olmaksızın Allah´ın huzuruna geleceğiz.” dediğimizde, Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: “İyilikler ve kötülüklerle tanınırsınız.” [334]
Müslim´in Sahih´inde… Ebû Zer´den rivayet olundu ki; Peygamber (s.a.v.) uzun bir hadis-i kudside Cenab-ı Allah´tan naklen şöyle buyurmuştur:
“…Ey kullarım! Ben size sadece işlemiş olduğunuz amellerinizi sayıyorum. (Amel defterinde) hayır bulan kimse, bundan ötürü Allah´a hamdetsin. Hayır bulmayan kimse ise, bundan ötürü sadece kendi nefsini kınasın.”[335]
Yüce Allah buyurmuştur ki:
“Âhiretin azabından korkanlara, bunda hiç şüphesiz ibret vardır. Bu, insanların toplanacağı gündür. Bu, görülecek bir gündür. Biz, o günü, ancak belli bir süreye kadar geciktiririz. O gün gelince, Allah´ın izni olmaksızın hiç kimse konuşamaz. İçlerinde bedbaht olanlar da, mesud olanlar da vardır” (Yunus, 10/103-105)
Sonra bedbahtlar için Allah tarafından hazırlanan azâb ile mesud olanlara Allah´ın vâdettiği nimetleri anlatmıştır, peygamber efendimiz. Yüce Allah buyurmuş ki:
“O, göklerin, yerin ve ikisi arasında olanların Rabbidir. O, önünde kimsenin konuşamıyacağı Rahman olan Allah´tır. Cebrail ve meleklerin dizi dizi durdukları gün, Rahman olan Allah´ın izni olmadan kimse konuşamıya-caktır. Konuştuğu zaman da doğruyu söyleyecektir.”(Nebe\ 78/37-38)
Sahih´de anlatıldığına göre, kıyamet gününde Rasûllerden başkaları konuşamayacaklardır. Buharı, Sahih adlı hadis kitabının “Kitâb´üt-Tevhid” bölümünde bununla ilgili bir bab düzenlemiştir. [336]
Yüce Rabbin Peygamberler Ve Diğerleri İle Konuşması:
“Sizden her biriniz, arada tercüman olmaksızın Rabbiyle mutlaka konuşacaktır.” Bu hadisi Enes (r.a.) rivayet etmiştir. [337] Bazı âyet-i kerimelerde Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Allah peygamberleri topladığı gün, “Size ne cevap verildi ” der. Onlar, “Bizim bir bildiğimiz yoktur. Doğrusu görülmeyenleri bilen ancak sensin” derler.” (Mâide, 5/109)
Andolsun ki, kendilerine peygamber gönderilenlere soracağız, peygamberlere de soracağız. Andolsun ki, yaptıklarını kendilerine bir bir anlatacağız. Zira onlardan uzak değildik. Gerçek tartı kıyamet günündedir. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır. Tartıları hafif gelenler, âyetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahvetmiş olanlardır.” (A´râf, 7/6-9) “Rabbine andolsun ki hepsini, yaptıklarından sorumlu tutacağız.” [338]
Kıyamet Gününde Muhammed Ümmeti Diğer Ümmetlere Şâhidlik Yapacaklardır:
İbn Ebi´d-Dünya… Hayyan b. Ebi Cebele´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde Cenab-ı Allah kullarını bir araya topladığında ilk çağırılan İsrafil olacaktır. Rabbi ona şöyle soracaktır:
— Benim ahdimi (söyledilerimi) ne yaptın Tebliğ ettin mi
— Evet, tebliğ ettim.
Bu soru ve cevaptan sonra İsrafil serbest bırakılır. Cebrail´e sorulur:
— Ahdimi (söylediklerimi) tebliğ ettin mi
— Evet, peygamberlere tebliğ ettim.
Aziz ve Celil olan Allah, dönüp peygamberlere sorar:
— Cebrail, ahdimi (söylediklerimi) size tebliğ etti mi
— Evet…
Bundan sonra Cebrail serbest bırakılır. Yüce Allah peygamberlere sorar:
— Ahdimi ne yaptınız
— Ümmetlerimize tebliğ ettik.
Bundan sonra Cenab-ı Allah ümmetlere sorar:
— Peygamberler benim ahdimi sizlere tebliğ ettiler mi
— Evet, onlar bize tebligatta bulundular.
Ama ümmetlerden bazıları peygamberleri doğrular, bazıları da yalanlarlar, Peygamberler yüce Allah´a derler ki:
— Bizim kendi ümetlerimize karşı lehimizde tanıklık yapacak şahitlerimiz vardır. Ümmetlerimize gerekli tebligatı yaptığımıza senin de müşahede ettiğin gibi şahitlik edeceklerdir.
— Kimdir sizin bu şâhidleriniz
—- Muhammed ümmetidir.
Muhammed Ümmeti çağırılır. Yüce Allah onlara sorar:
— Şu peygamberlerimin benim ahdimi kendi ümmetlerine tebliğ ettiklerine şahitlik eder misiniz
— Evet ey Rabbimiz. Bunların gerekli tebligatı kendi ümmetlerine yapaklarına şehadet ederiz. ´
Bu defa o peygamberlerin ümmetleri araya girip şöyle sorarlar:
— Ya Rab! Bizim zamanımızda yaşamamış kimseler, nasıl oluyor da bizim aleyhimizde şâhidlik yapıyorlar !..
Yüce Allah da Muhammed ümmetine sorar:
— Zamanlarında yaşamadığınız kimselerin aleyhinde nasıl oluyor da şâhidlik ediyorsunuz
— Ey Rabbimiz! Bize bir elçi gönderdin. Mesajını ve kitabını indirdin. Önceki peygamberlerin senin ahdini (mesajım) kendi ümmetlerine tebliğ etmiş olduklarını kitabında bize anlattın. Buna dayanarak biz de o peygamberlerin lehinde şehadette bulunuyoruz.
Yüce Rab; “Evet, bunlar doğru söylüyorlar” der. Şu âyet-i kerîme de bunu ifade ediyor zaten:
“Böylece sizi insanlara şâhid ve örnek olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık. Peygamber de size şâhid ve Örnektir.” [339]
Yukarıdaki âyet-i kerimeden önceki hadisin râvilerinden İbn En´üm dedi ki: Bana nakledilen bir rivayete göre Muhammed ümmeti, kalbinde kin bulunanlar dışındaki herkes için lehte şâhidlik edecektir. [340]
Noksanlıklardan Münezzeh Olan Yüce Allah´ın Kıyamet Gününde Âdem (a.s.) İle Konuşması:
Diğer ümmetler arasında Muhammed ümmeti, siyah öküzün gövdesin-dek beyaz tüy gibidir.
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde ilk olarak çağırılacak olan, Âdem (a.s.)´dır, “Bu, babanız Âdem´dir” denilir. O da, “Buyur ey Rabbim. Emrine amadeyim” der. Rabbimiz ona der ki:
— Cehennemin payına düşen zürriyetini ayır bakalım.
— Ya Rab, onlar ne kadardır
— Her yüz kişiden doksan dokuzunu ayıracaksın (Bunlar Cehenneme gidecekler).”
Ebû Hüreyre diyor ki: “Ey Allah´ın Rasûlü, her yüz kişiden doksan dokuzu ayrılınca geride ne kalır ki ” dedik. Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: “Diğer ümmetler arasında benim ümmetim, siyah öküzün vücudundaki beyaz tüy gibidir.” [341]
Kıyamet Gününde İlk Çağırılacak Olan, Âdem (a.s.)´dır:
Buharı… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde ilk çağırılacak olan, Âdem (a.s.)´dır. (O zaman) zür-riyeti, kendisini görür. “İşte bu, babanız Âdem´dir!” denilir. O da, “Buyur ey Rabbim! Emrine amâdeyim”der. Yüce Allah ona: “Zürriyetinden cehenneme gönderilecekleri ayır bakalım der.” [342]
Hz. Peygamber, Kendi Ümmetinin,Cennetliklerin Yarısını Teşkiledeceğini Ümid Ederdi:
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde yüce Allah şöyle ferman eder:
__Ey Âdem! Kalk, cehenneme gönderilecekleri gönder.
— Emrine amadeyim ey Rabbim, hayır senin elindedir. Cehenneme gönderilecekler ne kadardır
__ Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuz kişidir.” Rasûlullah (s.a.v.), “İşte o gün çocuk, ihtiyar olur” dedi.
“Her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün. Oysa sarhoş değildirler. Fakat bu sadece Allah´ın azabının çetin olmasındandır.” (Hacc. 22/2)
Sahabe-i Kiram: ”
Buhari… Abdullah b. Mes´ud´un şöyle dediğini rivayet etmiştir: Feyd´de Rasûlullah (s.a.v.)´in yanında idik.[344] Bizlere şöyle bir soru sordu:
— Cennetliklerin dörtte birini teşkil etmeye razı olur musunuz
— Evet…
— Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; sizin, cennetliklerin yarısını teşkil edeceğinizi umuyorum. Çünkü cennete ancak müslüman kişi girer. Puta tapıcılar arasında sizler, siyah öküzün cildindeki beyaz bir tüy (veya kızıl öküzün cildindeki siyah tüy) [345] gibisiniz.” [346]
Noksanlıklardan Münezzeh Olan Yüce Allah´ın Nuh Peygamberle Konuşması Ve Risaleti Ümmetine Tebliğ Edip Etmediğini Sorması:
Yüce Allah buyurmuş ki: “Andolsun ki, kendilerine peygamber gönderilenlere soracağız. Peygamberlere de soracağız.” (A´râf, 7/6)
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde Nuh (a.s.) çağırılır. Ona: “Tebliğ ettin mi ” diye sorulur. Onlar: “Bize uyarıcı gelmedi. Bize hiç kimse gelmedi!1´ diye cevap verirler. Nuh peygambere; “Şahidin var mı ” diye sorulur. O da: “Evet… Mu-hammed ve Ümmeti şahidlerimdir.” diye cevap verir. Şu ayetle de bu teyid ediliyor:
“Böylece sizi insanlara şâhid ve örnek olmanız için tam ortada bulunan bir Ümmet kildik.” {Bakara, 2/143) [347]
Bu ayette geçen “Tam ortada” sözü, adaletli anlamına gelmektedir.
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Saîd (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde ki mi peygamber bir adamla gelir. Kimi peygamber iki adamla gelir. Kimi de daha çok sayıda adamla gelir. Sonra o peygamberin kavmi çağırılır. Onlara: “Bu, size gerekli tebligatı yaptı mı ” diye sorulur. “Evet” cevabını verince; “Senin lehinde şâhidlik yapacak kimse var mı ” diye sorulur. O da: “Muhammed ve ümmeti var.” der. Bu kez Muhammed (s.a.v.) çağırılır ve kendisine sorulur:
— Bu peygamber, kendi kavmine gerekli tebligatta bulundu mu
— Evet…
Bu soru ve cevaptan sonra Muhammed ümmeti çağırılır ve onlara sorulur:
— Bu peygamber kendi ümmetine tebligatta bulundu mu
— Evet…
— Bunu size kim bildirdi
— Muhammed (s.a.v.) bize peygamber olarak geldi ve (kendisinden önceki) peygamberlerin tebligatta bulunduklarını bize bildirdi.
İşte şu âyette söylenen de budur: “Böylece sizi insanlara şâhid ve örnek olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık.” (Bakara, 2/143)
İnsanlara şâhidlik yapasınız diye adaletli bir ümmet oldunuz. Ve peygamber de size şâhid [348] ve örnektir.” [349]
Kıyamet Gününde Muhammed Ümmetinin Diğer BütünÜmmetlere Şâhidlik Yapacak Olması,Bu Ümmetin Adil Ve Şerefli Olduğunun İspatıdır:
Ben derim ki: Kıyamet gününde Muhammed ümmetinin diğer bütün ümmetlere şâhidlk yapacak olması, bu ümmetin adi ve şerefli olduğunu ispatlamaktadır. Bu demektir ki; kıyamet gününde bu ümmet, diğer ümmetler nezdinde de adaletli olacaktır. Bu nedenledir ki diğer peygamberler bunları kendi ümmetlerine karşı şahid göstereceklerdir. Eğer onların ümmetleri, bu ümmetin şerefli olduğunu kabullenmeselerdi, onları bunların şâhidliğiyle susturmaları mümkün olmayacaktı. Behz b. Hakîm… Rasûlullah (s.a.v.)´in bu hususta şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Siz, yetmiş ümmete önderlik yapacaksınız. Aziz ve Celil olan Allah katında siz onların en hayırlıları ve en kıymetlilerisiniz.” [350]
Kıyamet Gününde İbrahim (a.s.)´in, Şahidlerin Başında Hesap Yerine Gelmesi:
Yüce Allah buyurdu ki: “Dünyada İbrahim´e iyilik verdik. Doğrusu, ahirette de iyilerdendir.” (Nahi, 16/122)
Buharı… Saîd b. Cübeyr´den rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) kalkıp bize bir hutbe irâd etti. “Sizler yalınayak ve çıplak olarak hasredileceksiniz.” dedi. Sonra da şu ayeti okudu: “Yaratmaya ilk başladığımız gibi onu (göğü) tekrar var edeceğiz.” [351]
Halk arasında ilk olarak İbrahim (a.s.)´a elbise giydirilir kıyamet gününde. Ümmetimden bazı adamlar getirilip sol tarafa alınırlar. Ben, “Ya Rab! Bunlar benim ashabımdır” derim. Yüce Rab buyurur ki: “Şüphesiz, sen bunların senden sonra neler vukua getirdiklerini bilemezsin.” O zaman ben de salih kulun (Hz. İsa´nın) dediğini derim: “Aralarında bulunduğum müddetçe onlar hakkında şâhiddirş. Beni aralarından aldığında onları sen gözlüyordun. Sen her şeye şâhidsin. Onlara azâb edersen, doğrusu onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, güçlü olan, hakim olan şüphesiz ancak sensin.” (Mâide,5/117-118)
Çünkü (benden sonra) onlar, topukları üstüne hep geri döndüler.” [352]
Kıyamet Gününde Yüce Rabbin İsa (a.s.) İle Konuşması:
Yüce Allah buyurdu ki:
“Allah, “Ey Meryem oğlu İsâ! Sen mi insanlara ´Beni ve annemi Allah´tan başka iki tanrı olarak benimseyin´ dedin ” demişti de, “Hâşâ, hak olmayan sözü söylemek bana yaraşmaz; eğer söylemişsem, şüphesiz sen onu bilirsin; sen, benim içimde olanı bilirsin, ben senin içinde olanı bilmem. Doğrusu, görülmeyeni bilen ancak sensin” demişti. “Ben onlara sadece ´Rab-bim ve Rabbiniz olan Allah´a kulluk eedin´ diye bana emrettiğini söyledim. Aralarında bulunduğum müddetçe onlar hakkında şâhiddim. Beni öldürdüğünde onları sen gözlüyordun. Sen her şeye şâhidsin. Onlara azâb edersen, doğrusu onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, güçlü olan, hakim olan şüphesiz ancak sensin.”
Allah, “Bu, doğrulara doğruluklarının fayda verdiği gündür. Ebedi ve temelli kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetler onlarındır. Allah onlardan hoşnud olmuştur. Bu büyük kurtuluştur” dedi.” (Mâide, 5/116-119)
Cenab-ı Allah, Meryem oğlu İsa´nın, böyle bir şey söylemediğini bildiği halde, bu inanca sahib olan bazı sapık hristiyanları ve cahil ehl-i kitabı kınayıp azarlamak maksadıyla böyle bir soruyu sormuştur. İsâ peygamber de böyle bir şey söylemediğini yüce Allah´a arzetmiştir. Aynı şekilde melekler de mahşerde, kendilerinde tanrılık bulunduğuna inananlardan uzak olduklarını yüce Rablerine arzedec eki erdir:
“Allah bir gün onlarm hepsini toplar. Sonra meleklere: “Bunlar mı size tapıyordu ” der. Melekler: “Hâşâ; bizim dostumuz onlar değil, sensin. Hayır; onlar bize değil, cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inanıyorlardı.” derler.” (Se-be\ 34/40-41)
“O gün Rabbin onları ve Allah´ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: “Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa yoldan kendi kendilerine mi saptılar ” der. Onlar: “Hâşâ; seni bırakıp başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve babalarına nimetler verdin de sonunda seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir millet oldular.” derler.
“Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı çevi-remez, yardım da göremezsiniz. Zulmedenlerinize büyük bir azâb tattıracağız.” denir.” (Furkan, 17-19) “Hepsini bir gün toplarız. Sonra puta tapanlara, “Siz ve putlarınız yerlerinize!” deyip onları birbirlerinden ayırırız. Putları, “Bize tapmıyordunuz.” derler. “Allah, sizinle bizim aramızda şâhid olarak yeter. Sizin tapınmanızdan haberimiz yoktu.”
İşte orada herkes dünyada yapmış olduğunu bilir ve gerçek mevlâlan olan Allah´a döndürülürler. Uydurdukları putlar onları bırakıp kaçmıştır.” [353]
Kıyamet Gününde Hz. Peygamberin Allah Katındaki Makamı Herkesinkinden Yüksek Olacaktır:
Hiç bir makam onunkiyle aynı seviyede olmayacağı gibi ona yakın da olamaz. Ona o kadar saygı gösterilip ikramda bulunulacaktır ki, öncekiler de sonrakiler de ona imreneceklerdir. Allah´ın salât-ü selâmı ona ve diğer peygamberlere olsun.
Önceki sayfalarda Makam-ı Mahmud´la ilgili olarak nakledilen hadislerde ve eserlerde anlatıldığı gibi kıyamet gününde Allah´ın huzurunda ilk secdeye kapanan, ilk şefaat eden, şefaati ilk kabul edilen, İbrahim Halil peygamberden sonra kendisine ilk elbise giydirilen zât, Rasûlullah (s.a.v.) olacaktır. İbrahim Halil peygambere yumuşak ve ince kumaştan yapılmış iki beyaz elbise; Muhammed (s.a.v.)´e ise yeşil renkli iki elbise giydirilecek; İbrahim Halilullah, arşın karşısında oturacak, Muhammed (s.a.v.) ise arşın sağ yanında durup şöyle diyecektir: “Ya Rab! (Cebrail´i göstererek) şu, kendsini senin elçi olarak bana gönderdiğini bildirdi.” Yüce Allah da: “Cebrail doğru söylemiştir.” karşılığını verecektir.
Leys b. Ebi Süleym, Ebû Yahya el-Attab, Atâ b. Sayib, Câbir el-Cufî; Makam-ı Mahmud´u açıklama sadedinde Mücahid´in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: “Yüce Allah, rasûlünü arşın üzerinde kendi yanında oturtacaktır.” [354] Abdullah b. Selâm´dan da böyle bir şey rivayet edilmiştir. Ebubekir el-jviervezî de bu konuda büyük bir hadis cüzü derlemiştir. O ve başkaları; Ah-med b. Hanbel, îshak b. Raheveyh ve diğer bazı hadisçilerle Seleften bir kaç kişi de böyle bir şey nakletmiş lerdir. İbn Cerîr, “Böyle bir şeyi, ne ispatlayı-CJ ne de reddedici hiç kimse inkâr etmez” demiştir. Hafız Ebü´l-Hasen ed-Darekutnî, bunu kendine ait bir kasidede manzum olarak anlatmıştır. Ben derim ki: Bu konuda, masum peygamberden başkalarının sözleri kabul edil-İmez. Halbuki bu konuda esas alınacak ve kabul edilecek bir hadisin varlığı sabit değildir. Mücahid´in bu konuda söylediği söz, yalnız başına hüccet delildir. Ama hadisçilerden bir topluluk, bu sözü kabulle karşılamışlardır.
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Ali b. Hüseyin´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü olduğunda yer, bir deri gibi serilir. Öyleki, insana, ancak ayaklarını koyabileceği kadar bir yer kalır. (O zaman) ilk olarak ben çağrılırım. Cebrail de Rahman (olan Allah´ın) sağ yanında durur. Vallahi daha önce (mahşerde) onu görtnemiştim. “Ya Rab! Bu, kendisini elçi olarak bana gönderdiğini söyledi” derim. Yüce Allah: “O doğru söylemiştir” der. Sonra şefaat eder ve şöyle derim: “Ya Rab! Kulların, yerin etrafındadırlar…” Ma-[am-ı Mahmud işte bu (şefaat makamı)dır.” [355]
Yüce Rabbin Hesap Gününde Alimlerle Konuşması Hesap Gününde Alimlere İkramda Bulunması:
Taberânî… Sa´lebe b. Hakem´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah hesap görüp hüküm vermek için kürsüsüne oturduğunda âlimlere der ki:
“Ben sırf sizi bağışlamak istediğimden dolayı ilm ve hikmetini size ver-iim. Bu benim İçin pekte Önemli değildir.” [356]
Aziz Ve Celil Olan Allah´ın Müminlere İlk Nutku:
Ebû Davud et-Tayalisî… Muaz b. Cebel´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Dilerseniz Aziz ve Celil olan Allah´ın kıyamet gününde müminlere söyleyeceği ilk sözü ve onların Allah´a söyleyecekleri ilk sözü size haber vereyim, ne dersiniz ” Sahabiler, “Evet, söyle ya Rasû-lallah” deyince Rasûlullah (s.a.v.) şöyle anlatmaya başladı: Yüce Allah o gün müminlere şöyle der:
— Benimle karşılaşmayı arzuladınız mı
— Evet, ey Rabbimz.
— Sizi, bu arzuyu duymaya iten sebep neydi
— Affın, rahmetin ve hoşnutluğuydu.[357]
— Ben de rahmetimi Sİze vacip kildim.” [358]
Fasıl
Allah´ın Ahdine Ve Emanetine Hıyanet Eden KimseninAhirette Payı Yoktur:
Yüce Allah buyurdu ki:
“Alah´ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenlerin, işte onların, ahirette bir paylan yoktur. Allah onlara kıyamet günü hitab etmeyecek, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Elem verici azâb onlar içindir.” (Âl-i İmrân, 3/77)
“Gerçekten, Allah´ın indirdiği kitâb´dan bir şeyi gizlemede bulunup onu az bir değere değişenler var ya, onların karınlarına tıkındıkları ancak ateştir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları günahlardan arıtmaz. Onlara elem verici azâb vardır. Onlar doğruluk yerine sapıklığı, mağfiret yerine azabı alanlardır. Ateşe ne kadar da dayanıklıdırlar! Bu da, Allah´ın kitabı doğru olarak indirmesinden ileri geliyor. Kitab hakkında ayrılığa düşenler doğrusu derin bir çıkmazdadırlar.” (Bakara, 2/174-176)
Burada söylenmek istenen; Cenab-ı Allah´ın kıyamet gününde onlara merhamet nazarıyla bakmayacağı ve onlarla konuşmayacağıdır. Ayrıca onlar o gün Rablerinden yoksun kalacaklardır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Hayır; doğrusu onlar o gün, Rablerinden yoksun kalacaklardır.” (Mutaf-fifttı, 83/15)
“Allah hepsini toplayacağı gün, “Ey Cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız” der. İnsanlardan onlara uymuş olanlar, “Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandı ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık” derler. “Cehennem, Allah´ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağmızdır” der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir.” (En´âm, 6/128)
“Bu, sizler ve Öncekileri topladığımız hüküm günüdür. Eğer bir düzeniniz varsa bana kurun. Yalanlamış olanların o gün vay haline!” [359]
“Allah, onların hepsini tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O´na yemin ederler. Kendilerine bir yarar sağlayacağını sanırlar. Dikkat edin! Onlar şüphesiz yalancıdırlar.” [360]
“Allah, o gün onlara seslenir: “Benim ortağım olduklarım iddia ettikleriniz nerededirler ” der.
Hükmün aleyhlerine gerçekleştiği kimseler: “Rabbimiz! İşte Bunlar bizim azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzaklaşıp sana geldik. Zaten aslında bize tapmıyorlardı.” derler. “Koştuğunuz ortaklarınızı çağırın” denir. Onlar da çağırırlar ama, kendilerine cevâb veremzler. Cehennem azabını görünce, doğru yolda olmadıklarına yanarlar. O gün Allah onlara seslenir: “Peygamberlere ne cevab verdiniz ” der. O gün haberlere karşı körleşirler. Verilecek cevaplan kalmaz; birbirlerine de soramazlar.” (Kasas, 28/62-66)
“O gün Allah onlara seslenir: “Benim ortağım olduklarını iddia ettikle-rinz nerededir ” der. Her ümmetten bir şâhid çıkarır ve “kesin delilinizi ortaya koyun” deriz. O zaman, gerçeğin Allah´a ait olduğunu, uydurduklarının kendilerini bırakıp kaçtığını anlarlar.” (Kasas, 28/74-75)
Bu konuda ayetler cidden çoktur. İleriki sayfalarda da tekrarlanacağı gibi Buharı ve Müslim´in sahihlerinde… Adiyy b. Hatim´den rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden hiç bir kimse yoktur ki ileride (kıyamet gününde) Rabbi -aralarında tercüman olmaksızın-kendisiyle konuşacak olmasın. Kişi, Rabbinin huzuruna çıkar. Rabbi ona şöyle der:
— Seni şerefli kılmadım mı, seni evlendirmedim mi, atları ve develeri senin hizmetine vermedim mi, baş olmadın mı, mal üzerinde dilediğin gibi tasarrufta bulunmadın mı
— Evet, öyle oldu.
— Huzuruma çıkacağını zannetmiş miydin
— Hayır.
— O zaman sen jbni nasıl unuttuysan, bu günde ben seni unuturum!” [361]
Bu hadiste, Cenab-ı Allah´ın kendi kâfir kuluna hitab edip onunla konuşacağı, açıkça bildiriliyor. Ya günahkâr ve asiler!…
Buharı ve Müslim… İbn Ömer´den rivayet ettiler ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde Cenab-ı Allah kulu yanına yaklaştırır, o kadar ki, onu rahmet perdesiyle örter, sonra günahlarını ikrar ettirir; ona, “falan, falan ve falan günde şöyle, şöyle ve şöyle bir iş yaptın (günah işledin!)” der. O da “Evet ey Rabbim” diye itirafta bulunur, mahvolduğunu zannettiği zaman da yüce Allah ona şu müjdeyi verir: “Dünyadayken o günahını örtmüştüm. Bugün de senin o günahını bağışlıyorum!” [362]
Terazinin Kurulması, Allah´ın Hesap Sorması, Cennet Ve Cehenem
Yüce Allah buyurdu ki:
“Cehennem aleviendirildiği zaman; cennet yaklaştınldığı zaman; insanoğlu önceden ne hazırladığını görecektir.” [363]
“O gün cehenneme: “Doldun mu ” deriz. O: “Daha var mı ” der. Cennet, Allah´a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzakta değildir. Onlara: “işte bu cennet, Allah´a yönelen, O´nun buyruklarına riâyet eden; görmediği Rahmân´dan korkan, Allah´a yönelmiş bir kalble gelen sizlere, hepinize söz verilen yerdir.” denir. Orada dilediklerini bulurlar. Katımızda fazlası da vardır.” (Kaf, 50/30-35)
“Kıyamet günü doğru teraziler kurarız. Hiç bir kimse hiç bir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesab gören olarak biz yeteriz.” (Enbiyâ, 21/47)
“Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz. Zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve yapana büyük ecir verir. Her ümmete bir şâhid getirdiğimiz ve ey Muhammed, seni de bunlara şâhid getirdiğimiz vakit durumları nasıl olacak Ogün, inkâr edip peygambere baş kaldırmış olanlar, yerle bir olmayı ne kadar isterler ve Allah´tan bir söz gizleyemezler.” (Nisa, 4/40-42)
Yüce Allah, Lokman (a.s.)´m kendi oğluna şöyle dediğini bildiriyor: “Ey oğulcuğum! İşlediğin şey, bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip meydana kor. Doğrusu Allah latiftir, haberdârdır.” (Lokman. 31/16)
Bu konuda hadisler ve eserler cidden çoktur.
Doğruya ulaşmada bizlere muvaffak kılacak olan, Allah´tır. Dönüş ve varış O´nadir. O bana yeter, o ne güzel vekildir. [364]
Cehennemden Bir Göz Çıkacak, Mahşerde Duran İnsanlara Bakacaktır:
Yüce Allah buyurdu ki:
“O gün, cehennem ortaya konur. O gün İnsan öğüt almaya çalışır. Ama artık öğütten ona ne ” (Fecr, 89/23)
Müslim… Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“O günde cehennem getirilir. (O zaman da) yetmiş bin yuları olacak ve her yularının yanında da yetmiş bin melek bulunacaktır. Melekler (bu yularlardan tutarak) cehennemi çekip getireceklerdir.” [365]
Cehennemden Bir Boyun Çıkacak; Zorba, Putperest, Haksız Yere Adam Öldüren Herkesi Cehenneme Atacaktır:
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Saîd el-Hudrî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Cehennemden bir boyun çıkıp konuşacak ve; “Üç kişiyi (sınıfı) yakalamakla görevlendirildim: Her zorbayı, Allah´la beraber başka bir tanrıya tapanı, haksız yere adam öldüreni.” diyecek, bunların üzerine kapanacak ve cehennemin derinliklerine atacaktır.” [366]
Yüce Allah da böyleleri hakkında şöyle buyurmuştur:
“Bu ateş, onları uzak bir yerden görünce, onun kaynamasını dar bir yerden atıldıkları zaman orada yok olup gitmeyi isterler. “Bir kere yok olmayı değil, bir çok defa yok olmayı isteyin” denir.” (Furkân, 25/12-14}
Şa´bî dedi ki: “Bu ateş, onları uzak bir yerden görünce, onun kaynamasını ve uğultusunu işjtirler.” Evet, cehennem, Allah´a ortak koşan ve O´ndan başkasına da tanrı diye tapan kimselere olan öfke ve kızgınlığından ötürü kaynayıp şiddetle uğuldar. Bir hadis-i şerifte de şöyle duyurulmuştur: “Bana yalan isnad eden veya babasından başkasına mensubiyet iddiasında bulunan, yahut kendi mevlâlanndan başkasına intisab eden kimse, cehennemin iki gözü arasında kendine uzak bir oturak hazırlasın!”
Ey Allah´ın Rasûlü! Cehennemin iki gözü var mıdır diye soran sahabi-lere Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi:
“Yüce Allah´ın şöyle buyurduğunu işitmediniz mi : “Bu ateş, onları uzak bir yerden görünce, onun kaynamasını ve uğultusunu işitirler.”
İbn Cerir… Mücahid´den rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: “Adam cehenneme sürüklenir, cehennemde köşeye çekilip yumulur ve büzüşür. Rahman (olan Allah, cehenneme) “Sana ne oluyor böyle ” diye sorar. Cehennem; “Adam benden aman diliyor” deyince Allah: Kulumu salıverin” der.
Bir adam da cehenneme sürüklenir ama, “Ya Rab, bana böyle yapacağını sanmıyordum” der. Yüce Allah: “Peki, sana ne yapacağımı sanıyordun ” diye sorar. Adam: “Rahmetinin beni de kapsayacağını sanıyordum” deyince Cenab-ı Allah, “Kulumu salıverin” diye emreder. Bir adam da cehenneme sürüklenir. Cehennem de, katırın deveye karşı zırlaması gibi zırlar ve öyle bir uğuldayışla uğuldar ki, herkesi örtüp saklar.” İsnadı sahihtir. [367]
Abdürrezzak… Mücahid´den rivayet etti ki; Ubeyd b. Umeyr şöyle demiştir:
“Şüphesiz, cehennem öyle şiddetle uğuldayacak ki, bütün melekler ve peygamberler, eklemleri titreyerek yere kapanacak, İbrahim peygamber bile dizleri üstüne çömelerek, “Ya Rab! Bugün senden sadece kendi nefsimi (bağışlamanı) istiyorum” diyecektir.” Sûr hadisinde de değinildiği gibi bundan sonra cehennemden karanlık saçıcı bir boyun uyanıp çıkacak ve şu âyet-i kerimeyi okuyacaktır:
“Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. Bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi Andol-sun ki o, sizden nice nesilleri saptırmıştı. Akletmez miydiniz İşte bu, size söz verilen cehennemdir. Bu gün, inkarcılığınıza karşılık oraya girin. İşte o gün ağızlarım mühürleriz. Bizimle elleri konuşur. Ayaklan da yaptıklarına şâhidlik eder.” (Yasin, 36/60-65)
“Ey suçlular! Bu gün müminlerden ayrılın.” (Yasin, 36/59} Cenab-ı Allah, yaratıklar arasından geçer. O geçerken ümmetler de diz çökerler. “Her ümmeti diz üstü çökmüş olarak görürsün. Her ümmet, kitabına çağrılır. Onlara denir ki: “Bugün, size, işlediğinizin karşılığı verilecektir. Bu kitabımız gerçekten sizin aleyhinize konuşuyor. Biz yaptıklarımızı şüphesiz bir bir [368] kaydediyorduk.” [369]
Amel Terazisi:
Yüce Allah buyurdu ki:
“Kıyamet günü doğru teraziler kurarız. Hiç bir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak biz yeteriz.” (Enbiyâ, 21/47)
“Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır. Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edenlerdir. Cehennemde temellidirler.” (Mümınûn, 23/102-103)
“Gerçek tartı kıyamet günündedir. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır. Tartıları hafif gelenler, âyetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahvetmiş olanlardır.” (A´râf, 7/ 8-9)
“Ama tartılan ağır gelen kimse hoş bir hayat içinde olacaktır. Tartıları hafif gelenler ise, onların yeri bir çukurdur. O çukurun ne olduğunu sen bi-lirmisin O, kızgın bir ateştir.” [370]
“Ey Muhammedi “Size, amelce en çok kayıbda bulunanları haber verelim mi ” de. Dünyâ hayatında, çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar, güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı. Bunlar, Rablerinin âyetlerini ve O´na kavuşmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştr. Kıyamet günü biz onlara değer [371] vermeyecğiz.” [372]
Muhakeme Ve Hesaptan Sonra Amellerin Tartılması:
Ebû Abdillah el-Kurtubî, alimlerin şöyle dediklerini nakl etmiştir: Hesap tamamlandıktan sonra ameller tartılır. Çünkü tartmak, işlenen amelin karşılığını vermek içindir. Şu halde tartmanın muhasebeden sonra olması gerekir. Muhasebe, işlenen amelin kendisi içindir. Şu halde verilecek olan karşılıkta, amelin kendisine ve miktarına göre olmalıdır. “Kıyamet günü doğru teraziler kurarız” âyet, orada amelleri tartmak için birden fazla terazinin bulunması ihtimalini gündeme getiriyor. Belki de bundan kasıt, tartılan amellerin müteaddit olacağıdır. Âyet-i kerimede geçen terazi kelimesi, tartılan amellerin çeşitli oluşu nazar-ı itibara alınarak çoğul olarak kullanılmıştır. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [373]
Terazinin İki Maddi Kefesi Olacak Ve Hiç Bir Şey Besmeleden Daha Ağır Basmayacaktır:
İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah b. Amr´dan rivayet etti ki; Rasûlul-lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“(Kıyamet gününde) Cenab-ı Allah, yaratıklar arasından bir adam seçer, onun aleyhinde -her biri göz alabildiğince büyük- doksan dokuz defter açar. Sonra ona sorar:
— Bu defterlerde yazılanlardan inkâr ettiğin var mı Muhafız yazıcı meleklerin sana haksızlık etmişler mi hiç
— Hayır ya Rabv
— Bu hususta beyan edeceğin bir mazeretin veya bir iyiliğin var mı
— (Adam şaşar) Hayır ya Rab.
— Hayır, hayır, senin bizim katımızda bir hasenen (iyiliğin) var. Bu gün sana asla haksızlık edilmez.
Cenab-ı Allah, üzerinde ´eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Mu-hammeden abduhu ve Rasûluh´ yazılı olan bir etiket çıkarır. Meleklere de “Bunu ona bildirin” diye emreder. Bildirirler. Adam da sorar:
— Ya Rab! Bu defterlerin yanındaki bu etiket te ne
— (Bu gün) sana haksızlık edilmeyecektir.
Defterlerin hepsi terazinin bir kefisine, o etikette diğer kefesine konulur. Defterlerin bulunduğu kefe hafif kalır ve yukarıya kalkar; etiketin bulunduğu kefe ise ağır basar. Hiç bir şey besmeleden daha ağır basmayacaktır.” [374]
Kıyamet Gününde Kişi, Kendi Ameliyle Birlikte Aynı Terazide Tartılacak Mı
İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah b. Amr b. Âs´tan rivayet etti ki; Ra-sûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde teraziler kurulur. Adam getirilir, terazinin bir kefesine konulur. Kendisine (okunup) sayılan amelleri de diğer kefeye konulur. Terazi onu aşağıya indirir (amel kefesi hafif kaldığı için yukarıya kalkar) ve bu sebeple o adam cehenneme gönderilir. Arkasını dönüp cehenneme gitmekteyken Yüce Rahman´ın yanından biri, “Acele etmeyin onun tartılmamış bir hasenesi kaldı!” diye yüksek sesle bağırır. Üzerinde ´La ilahe illallah1 kelimesi yazılı bir etiket getirilip o adamla birlikte kefeye konur; terazisi ağır gelir.” [375]
Bu ifadelerde bir gariplik vardır ama büyük faydalar da vardır. Faydası, kişinin kendi ameliyle birlikte tartılacak olmasıdır. [376]
Kıyamet Gününde Kelime-i Şehadetin Konulacağı Kefe, Günahların Konulacağı Kefe Karşısında Daha Ağır Basacaktır:
İbn Ebi´d-Dünyâ… Abdullah b. Amr´dan rivayet etti ki; Rasûlul-lah(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde bir adam terazinin yanına getirilir. Onun hakkında -her biri göz alabildiğince büyük olan- doksan dokuz defter ortaya çıkarılır. O defterlerde onun günahları ve hatâları kayıtlıdır. Bunlar terazinin bir kefe-sine konulur. Sonra o adama ait bir kağıt ortaya çıkarılır. Parmak ucu büyüklüğünde olan o kağıdın üzerinde ´Eşhedü en lailahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Rasûluh´ yazılıdır. Bu kağıt da diğer kefeye konulur ve günahların bulunduğu kefeden daha ağır basar.”
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Abdurrahman b. Abdullah b. Sabit´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Hz. Ebubekir vefat etmek üzere olup can çekişirken Hz. Ömer´e haber salıp şöyle dedi: “Kıyamet gününde tartısı ağır gelenlerin tartılarının ağır oluşunun sebebi, dünyadayken kendilerine ağır (ve zor) geldiği halde hakka tabi olmalarıdır. Kefesine hak konulduğu zaman terazinin ağır gelmesi de haktır(zorunludur). Tartısı hafif gelenlerin tartılarının hafif oluşunun sebebi, dünyadayken kendilerine hafif (ve kolay) geldiği için batıla tabi olmalarıdır. Kefesine batıl konulduğu zaman terazinin hafif gelmesi de haktır (zorunludur).” [377]
Güzel Ahlâk, Kıyamet Gününde Kulun Terazisine Konulacak En Ağır Şeydir:
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Derda´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ´Teraziye konulacak en ağır şey, güzel ahlâktır.”[378]
Kıyamet gününde amellerin kendilerinin tartılacağına dair hadisler nakledilmiştir. Nitekim Sahih-i Müslim´de… Ebû Mâlik el-Eş´arî´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Temizlik imânın yarısıdır. ´El-Hamdülillah´ teraziyi doldurur. ´Sübhanallah ve´1-Hamdü lillahi´ göklerle yerin arasını doldurur. Namaz, nurdur. Sadaka, kılavuzdur. Sabır, ışıktır. Kur´ân, senin lehine veya aleyhine bir delildir. İnsanların tümü yarın nefsini satışa çıkaracak; kimi azâd edecek, kimide helak edecek [379] kendini.”
“El-Hamdülillah, teraziyi doldurur” sözü, her ne kadar amel (yapılan iş), failin kendisi ile var olan bir araz ise de, Cenab-ı Allah´ın, kıyamet gününde onu bir süreçten geçirerek, arazdan nesneye dönüştüreceğini ve İbn Ebi´d-Dünyâ´nın rivayet ettiği hadiste de anlatıldığı gibi onu teraziye koyacağını göstermektedir.
Ebû Hayseme… Ebû Derda´dan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Teraziye konulacak en ağır şey, güzel ahlâktır.” [380]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Derda´dan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Terazide güzel ahlâk kadar ağır basan başka bir şey yoktur.” [381]
İmam Ahmed “Ne güzel ne güzel! Şu beş şey kadar terazide ağır basan bir şey yoktur: Lailahe illallah, Allahü ekber, sübhanallah, elhamdülillah ve bir de salih evlat ki öldüğünde babası sabredip karşılığını sadece Allah´tan bekler.”
Bir başka hadiste de Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şu beş şey ne güzeldir, ne güzel! Bunlara sağlamca inanarak Allah´ın huzuruna varan kimse, cennete girer: Allah´a ve ahiret gününe, cennete, cehenneme, ölüm sonrası dirilişe ve hesaba inanmak.” [382]
Bunu İmam Ahmed b. Hanbel, münferid olarak rivayet etmiştir.
Başka bir hadiste de şöyle denilmiştir: “Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri kıyamet gününde iki kuş sürüsü (veya bulut) gibi gelir, sahiplerini savunurlar.” [383] Yani bu iki surenin dünyada okunmasıyla elde edilen sevap, kıyamet gününde bu şekilde gelip sahiplerini müdafaa ederler.
Muhammed b. Abdullah… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Doğrusu kıyamet gününde şişman ve iri yarı bir adam (hesap yerine) gelir ama, Allah katında o bir sivri sinek kanadı kadar ağır gelmez. İsterseniz şu âyeti okuyun: “Kıyamet günü biz onlara değer vermeyeceğiz.” [384]
İbn Ebi Hatim… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “(Kıyamet gününde hesap yerine) çok yiyen, çok içen iri yarı bir adam getirilir. Bir habbeyle tartılır ama, ağırlığı o bir habbe kadar dahi gelmez.”
Bezzar… Büreyde´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´in yanındaydık. O esnada Kureyş kabilesinden, elbisesi içinde salınarak gururlu bir şekilde bir adamın gelmekte olduğunu gördük. Üzerine doğru gelince, Peygamber (s.a.v.) bana dedi ki: Ey Ebû Büreyde! Bu, Cenab-ı Allah´ın, haklarında şöyle buyurduğu kimselerdendir: “Kıyamet günü biz onlara değer vermeyeceğz.” (Kehf: 105)
İmam Ahmed b. Hanbel… Zerr b. Hubeyş´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Abdullah b. Mes´ud´un bacakları çok inceydi. Rüzgar onu sallamaya başladı. Millet onun bu haline gülünce Rasûlullah (s.a.v.) onlara dedi ki:
— Niçin gülüyorsunuz
— Ey Allah´ın peygamberi, onun bacaklarının inceliğine gülüyoruz.
— Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; o bacaklar terazide Uhud dağından daha ağır gelecektir!” [385]
Buna benzer başka rivayetler de vardır. İmam Ahmed b. Hanbel´in… İbn Luhay´a kanalıyla yaptığı etiket hadisinde de anlatıldığı gibi kişi, terazide amel defteriyle birlikte tartılacaktır. Şu halde bu rivayet, kişinin kendisinin (veya organlarının) terazide tartılacağı yolunda söylenen sözlerin sahih olduğunu düşündürmektedir. Doğrusunu yüce Allah daha iyi bilir.
İmam Ahmed b. Hanbel… Hasan´dan rivayet etti ki Hz. Aişe (r.a.) şöyle demiştir:
— Ey Allah´ın Rasûlü! Kıyamet gününde ailenizi hatırlar mısınız
— Üç yerde hayır: Kitap, terazi ve sırat.” [386] Kitaptan kasıt, ümmetlerinin gözü önünde hakkında şahitlik yapılsın diye insanın amel defterinin ortaya konulup açıldığı yer olabilir. Ya da amel defterindeki sayfaların uçuştuğu zamandır ki o zaman insanların kimi sağ eliyle, kimi de sol eliyle, kendi amel safhasını alır.”
Beyhakî… Hasan´dan rivayet etti ki; Hz. Aişe (r.a.) ağlamış, Rasûlullah (s.a.v.) ona sormuştu:
— Neden ağlıyorsun ey Âişe
— Cehennemlikleri düşündüm. Kıyamet gününde acaba onlar ailelerini hatırlayacaklar mı
— Üç yerde kimse kimseyi hatırlamaz: Tartısının ağır mı yoksa hafif mi geleceği bilinsin diye kişi için terazi kurulduğu yerde kişinin, “Alın kitabımı okuyun” dediği ve defterinin sağ eline mi yoksa sol eline mi yahut arka tarafından mı verileceğini öğrenmesi için amel defterinin sayfalarının uçuştuğu yerde; sırat köprüsünün cehennem üzerine kurulduğu yerde kimse kimseyi hatırlamaz.”
Bu hadisi Hasan´dan rivayet eden Yunus demiş ki: Kuşkuluyum ama, bence Hasan şunları da söyledi: “Köprünün iki kenarında çengeller ve şişler vardır. Cenab-ı Allah, yaratıklarından dilediklerini orada tutar. İşte bu durumdaki kişi, kurtulup kurtulamayacağını anlamadan kimseyi hatırlamaz.”
Beyhakî… Hasan´dan rivayet eti ki; Hz. Âişe (r.a.) cehennemi hatırlayıp ağladı… Kişi; “Alın kitabımı okuyun” dediği; amel defterinin sağ eline mi, sol eline mi, yoksa arka tarafından mı verileceğini bilmeden defter dağıtım yerinde; cehennemin üzerine kurulduğunda sıratın yanında kimseyi hatırlamaz.” [387]
İmam Ahmed b. Hanbel… Kasım b. Muhammed´den rivayet etti ki; Âişe (r.a.) şöyle demiştir:
— Ey Allah´ın Rasûlü! Seven, sevdiğini kıyamet gününde hatırlar mı
— Ey Âişe! Şu üç yerde hayır. Ağır ya da hafif geleceği belli oluncaya dek terazinin yanında, kişiye amel defteri sağ elinden veya sol elinden verilinceye dek bu defterlerin sahifelerinin uçuştuğu yerde ve sonra cehennemden bir boyunun (uzanıp) çıkarak üç zümrenin üzerine yumulduğu (onları yakaladığı), onlara öfkelendiği zamanda (kimse kimseyi hatırlamaz) Cehennemden çıkan o boyun şöyle diyecektir: “Üç kişiyi yakalamakla görevlendirildim. Allah´la beraber başka bir tanrının varlığını iddia eden, hesap gününe inanmayan ve inatçı, zorba olan herkesi yakalamakla görevlendirildim.” Böyle dedikten sonra bu üç zümredeki insanların üzerine yumulup onları yakalar ve cehennemin derinliklerine atar. Cehennemin kıldan ince, kılıçtan keskince bir köprüsü vardır. Üzerinde çengeller ve şişler vardır. Allah´ın dilediklerini yakalar bu köprü. Kimileri bu köprüden göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir sürede geçer, kimileri şimşek, kimileri rüzgar gibi, kimileri de rahvan atlar ve binekler gibi geçerler. (Bunlar geçerlerken) melekler: “Ya Rab! Koru. Ya Rab! Koru.” derler. Kimi darbe olmadan geçip kurtulur. Kimi ufak tefek yara berelerle geçip kurtulur. Kimi de dürülüp yüz üstü ateşe atllir.” [388]
Önceki sayfalarda geçen ve Harb b. Meymun, Nadr b. Enes´ten rivayet ettiği bir hadiste şöyle denmektedir: Enes (r.a.) sordu:
— Ey Allah´ın Rasûlü! Benim için şefaat eder misin
— Evet, ederim.
— (Mahşerde) seni nerelerde ariyayım
— İlk etapta beni sırat köprüsünün yanında ara.
— Eğer seni orada bulamazsam
— O zaman beni kevser havuzunun yanında ara.
— Eğer seni orada da bulamazsam
— O zaman beni terazinin yanında ara. Çünkü kıyamet gününde ben bu üç yerden şaşmam (mutlaka bu üç yerden birinde bulunurum).”
Bunu İmâm Ahmed b. Hanbel ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. [389]
Hafız Ebubekir el-Beyhakî… Enes b. Mâlik´ten rivayet etti k; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde âdemoğlu getirilip terazinin iki kefesi arasında durdurulur yanı başında görevli bir melekte durdurulur. Terazisi ağır gelirse, o melek herkese duyuracak kadar yüksek bir sesle; “falan adam artık hiç bedbaht olmayacak bir saadete ermiştir!..” diye ilân eder. Eğer terazisi hafif gelirse yine o melek, herkese duyuracak kadar yüksek bir sesle: “Falan adam artık hiç mutlu olmayacak bir bedbahtlığa düşmüştür!..” diye ilân eder.” Beyhakî, rivayet ettikten sonra bunun senedinin zayıf olduğunu Söylemiştir. [390]
Hafız Bezzar ile Hafız İbn Ebi´d-Dünyâ… Enes b. Mâlik´ten merfu olarak böyle bir rivayette bulunmuşlardır. Abdullah b. Mübarek… Ubeydullah b. Ebi´l-Garrar´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Terazinin yanında bir melek vardır. Kul (un kendisiyle birlikte ameli de) tartıldığında o melek şöyle der: “Dikkat edin! Falan oğlu falanın terazisi ağır geldi. Artık hiç bedbaht olmayacak bir saadete ermiştir. (Terazisi hafif gelen için de şöyle der:) Dikkat edin! Falan oğlu falanın terazisi hafif geldi. O artık hiç mutlu olmayacak bir bedbahtlığa düşmüştür!..”
İbn Ebi´d-Dünyâ… Bilâl el-Abesî´den rivayet etti ki; Huzeyfe şöyle demiştir: “Kıyamet gününde terazinin sahibi Cebrail´dir. Hesaplardan aktarma yapılır. O gün altın ve gümüş yoktur. Zâlimin sevapları (haseneleri) alınır. Eğer sevapları yoksa, mazlumun günahlarını alıp zalimin hesabına geçirir.”
İbn Ebi´d-Dünyâ… Abdullah b. Salih el-İclî´den rivayet etti ki; Ebü´l-Ah-ves şöyle demiştir: “Kureyşliler Selman-ı Farisî´nin yanında (nesepleriyle) övündüler. Selman onlara dedi ki: “Ben pis bir su damlacığından yaratıldım. Bundan sonra kokuşmuş bir leşe dönüşeceğim. Sonra (kıyamet gününde) terazi getirilecek. Eğer (iyi) amellerin ağır gelirse, ben üstünüm. Ama hafif gelirse, ben alçağım!” Ebü´l-Ahves dedi ki: “Kişinin neden kurtulduğunu biliyor musun Kulun terazisi ağır gelince, evvelkilerin ve sondakilerin bulunduğu bir toplantı yerinde şöyle bir duyuru yapılır: “Dikkat edin! Falan oğlu falan öyle bir saadete erişti ki, artık ebediyyen bedhbaht olmayacaktır.” Kulun terazisi hafif gelince de şöyle bir duyuru yapılır: “Dikkat edin! Falan oğlu falan öyle bir bedbahtlığa düştü ki, artık ebediyyen saadete erişemeyecektir.”
Beyhakî… Hz. Ömer´den rivayet etti ki; Cebrail, Rasülullah [391] (s.a.v.)´e şöyle bir soru sormuş:
—- Ya Muhammed! İmân nedir
— İmân; Allah´a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerin, hayrı ve şerriyle kadere inanmandır. Eğer bunu yaparsan sen müminsin.
— Evet (ya da) doğru söyledin.”
Şu´be… Ebü´l-Ahves´ten rivayet etti ki; Abdullah b. Mes´ud şöyle demiştir: “Terazinin yanında insanlar birbirleriyle mücadele eder ve izdiham meydana getirirler.”
İbn Ebi´d-Dünyâ… Ebû Osman el-Medenî´den rivayet etti ki; Selmân-ı Farisî şöyle demiştir: “Terazi kurulacaktır. Onun iki kefesi vardır. Gökler, yer ve ikinisinde mevcud olan herşey bütünüyle bu kefelerden birine konulacak olsa, sığar. Melekler derler ki:
— Ey Rabbimiz! Bununla kim tartılacak
— Dilediğim kullarım tartılacak.
— Ey Rabbimiz! Doğrusu biz sana hakkıyla ibadet edebilmiş değiliz.” îbn Ebi´d-Dünyâ… “Kıyamet günü doğru teraziler kurarız” (Enbiyâ, 22/47)
mealindeki ayetle ilgili olarak Hammâd b. İbrahim´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bir adamın ameli getirilip terazisinin kefesine konulur. Çokluk bakımından bulut gibi birşey getirilip diğer kefeye konulur. Bu şeyin konulduğu kefe ağır basar. Kendisine, “Bunun ne olduğunu biliyor musun Bu, öğrenmiş, başkalarına da öğretmiş olduğun ve onların da bunu öğrenip senden sonra gereğince amel etmiş oldukları ilmindir” denilir.
İbn Ebi´d-Dünyâ… Saîd b. Cübeyr´den rivayet etti ki; Abdullah b. Mes´ud şöyle demiştir:
“Kıyamet gününde insanlar hesaba çekilirler. İyilikleri kötülüklerinden bir fazla olan, cennete girer. Kötülükleri iyiliklerinden bir fazla olan, cehenneme girer.” Böyle dedikten sonra şu âyeti okudu:
“Tartıları ağır gelenler, işte onlar, kurtuluşa ermiş olanlardır. Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendileren yazık edendir, cehennemde temellidirler.” Bu ayeti okuduktan sonra Abdullah b. Mes´ud, sözüne şöyle devam etti: “Terazinin kefesi (o kadar hassastır ki;) bir hardal tanesi eksik olsa hafif gelir; bir hardal tanesi fazla olsa ağır gelir.”
İbn Ebi´d-Dünyâ… Sa´d b. Enes´ten rivayet etti ki; Hasen şöyle demiştir: Kıyamet gününde Cenab-ı Allah, Âdem´e üç mazeret beyan edip şöyle diyecektir: “Ey Âdem! Eğer ben yalancılara lanet etmeseydim, yalandan ve
minden gazapiam as aydım, bu gün kendileri için hazırlamış olduğum şiddetli azaptan senin zürriyetini kurtarıp onlara merhamet ederdim. Ama peygamberlerimi yalanlayıp emrime isyan edenlerin tümüyle cehennemi dolduracağına söz vermişim.
Ey Âdem! Ezeli ilmimde, kendilerini dünyaya geri gönderdiğim takdirde eskisine nispetle daha çok kötülük yapacaklarını bildiklerim dışında senin zürriyet-nden hiç kimseyi ateş ile azaplandırmayacağımı ve hiç kimseyi cehenneme sokmayacağımı bil.
Ey Âdem! Bu gün sen benimle zürriyetin arasında adil şahid olarak dur. Teraznin yanında dur. Sana sunulacak olan amellerine bak. İyiliği kötülüğünden zerer kadar fazla olana cennet vardır. Öyleki o, benim zâlim olanlardan başkasına azâb etmeyeceğmi anlasın.”
İbn Ebi´d-Dünyâ… Ebû Ümame´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü olfiuğunda bir gurup insan ayağa kalkar… Bunlar ufku doldururlar. Işıkları güneş ışığı gibidir. Onlara: “Ümmi peygambere gidin” denilir. Bu iş için bütün peygamberler araştırılır. Onlara: “Muhammed ve ümmetine gidin” denilir. Sonra başka bir gurup insan ayağa kalkar. Bunlar da ufku doldururlar. Işıkları, karanlık gecedeki dolunay ışığı gibidir. Onlara da: “Ümmî peyambere gidin” denilir. Bu iş için bütün peygamberler araştırılır. (En sonunda) onlara: “Muhammed ve ümmetine gidin” denilir. Sonra utlu ve yüce Rab gelir ve şöyle buyurur: “Ey Muhammed! Bu (şeref) benden sana bir bağıştır, benden sana bir bağıştır.” Bundan sonra terazi kurulur ve hesap görmeye başlanır.” [392]
Fasıl
Âlimlerin Kıyamet Gününde Kurulacak OlanTeraziyle İlgili Açıklamaları:
Kurtubî, bazı âlimlerden nakilde bulunarak terazinin iki kefesi bulundu-ınu, göklerle yer bu kefelerden birine konsa yine de sığabileceğini, iyilikler kefesinin nûr, kötülükler kefesininse karanlık olduğunu, terazinin arşın zarsısına kurulacağını, sağ yanında cennetin bulunacağını, nur kefesinin de o tarafta olacağını, sol tarafın da cehennemin bulunduğunu, zulümat (karanlıklar) kefesinin de o tarafta olacağını söylemiştir.
Yine Kurtubî, Mutezilîlerin teraziyi inkâr ederek, “Ameller, cürümleri olmayan arazlardır. Nasıl teraziye konulup tartılırlar ” dediklerini, oysa ibn Abbas´ın; “Cenab-ı Allah, arazları cisimlere dönüştürüp tartacaktır” dediğini nakl etmiş ve şöyle demiştir: “Doğrusu şu ki; amel defterleri tartılacaktır.”
Ben derim ki: Hem birinci görüşü, hem ikinci görüşü, hem amel sahibi insanın kendisinin de tartılacağını teyid edici rivayetler, önceki sayfalarda geçmiştir. ,
Kurtubî dedi ki: Mücahid, Dahhâk ve A´meş rivayet ettiler ki; burada sözü edilen terazi, adalet ve yargıdır. Tartı ve teraziden söz edilmesi, örnekleme türündendir. “Şu söz, şunun tartışıncadır” örneğinde olduğu gibi. Belki de bunlar, şu âyeti tefsir ederken böyle demişlerdir: “O, göğü yükseltmiştir; tartıyı koymuştur. Artık tartı da tecavüz etmeyin. Tartmayı doğru yapın; tartıyı eksik tutmayın.” (Rahman, 55/7-9)
“Tartıyı koymuştur” cümlesindeki tartıdan kasıt, adalettir. Cenab-ı Allah, kendi aralarında doğruluk ve adaletle muamele yapmalarını kullarına emretmiştir. Değer tartma anlamında söylenen teraziye gelince, gördüğüm kadarıyla bu konuda mütevatiren hadisler nakledilmiştir ki, Kur´ân´in zahirinden de bu anlaşılıyor. “Tartısı ağır gelen… Tartısı hafif gelen…” Bu da ancak maddi şeyler için söz [393] konusudur. [394]
Terazi, Kıyamet Gününde Herkes İçin Söz Konusu Değildir:
Kurtubî dedi ki; Terazi mutlaka kurulacaktır; gerçektir ama, herkes için kullanılacak değildir. Bunu da şu ayet-i kerime gösteriyor:
“Suçlular simalarından tanınırlar da, alın saçlarından ve ayaklarından yakalanırlar.” (Rahman, 55/41)
Peygamber (s.a.v.) de bu hususta Rabbinin kendisine şöyle buyuracağını haber vermiştir;
“Ey Muhammed! Ümmetinden üzerinde hesap bulunmayanları sağ kapıdan (cennete) koy. Onlar diğer hususlarda başkalarına ortaktırlar.” [395]
Ben derim ki: Yetmişbin kişinin, kendilerine hesap sorulmaksızın cennete gireceklerine dair hadisler mütevatiren rivayet edilmişlerdir. Bu da onların amellerinin tartılmamasmı gerektiriyor. Bu hususta şüphe ve tereddüt vardır. Doğrusunu Allah bilir. Her ne kadar ağır gelse de Saîd insanların amelleri, şahitler önünde şerefleri ortaya konup ispatlansın diye bazen terazide tartılacaktır. Kâfirlere gelince, onlarında bütün insanların gözleri önünde şakilik (bedbahtlık) ve rüsvaylıkları açığa çıksın diye amelleri terazide ba-zan tartılacaktır. Mesudların amelleri, onların kurtuluş ve saadete erdiklerini göstermek için de tartılacaktır. KâfirlerinJkiyse -kendilerine yarar sağlayacak sevapları olmasa bile- rezil ve bedbaht oldukları anlaşılsın diye tartılacaktır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Doğrusu Cenab-ı Allah hiç kimseye, bir hasenesini (iyiliğini) dahi yok sayarak haksızlık etmez. Kâfirin iyiliklerine gelince Cenab-ı Allah bunların karşılıklarını dünyadayken ona yedirir ki, ahirette huzuruna vardığında o kâfirin mükâfat görmesine vesile olacak iyiliği kalmasın.”
Tezkire adlı kitabında Kurtubî kâfirlerin akrabayı ziyaret etmek, onlara yardımda bulunmak, sadaka vermek gibi iyiliklerinin ahirette karşılığını gö-receğ ve azabının bu nedenle hafifletileceği görüşünü benimsemiş ve buna delil olarakta Hz. Peygamberin, Ebû Talib´in cehennemin kenarında ve ateşin sığ bir yerinde. -Ama yine de bu derecedeki hafif bir ateş, Ebû Talib´in dimağını kaynatacaktır- azâb göreceğini bildirmiş olmasını ileri sürmektedir. Bu, tartışma götürür bir görüştür. Belki de bu, Ebû Talib´e özgü bir durumdur. Kendisine yapmış olduğu yardımlardan ötürü Hz. Peygamber onu şiddetli azâbdan kurtarmış olabilir. Kurtubî buna delil olarak şu âyeti göstermiştir:
“Kıyamet günü doğru teraziler kurarız. Hiç bir kimse hiç bir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesâb gören olarak biz yeteriz.” (Enbiyâ, 21/47)
Ben derim ki: Bu ayet genel bir anlam ifade etmektedir. Kâfirler bunun kapsamı dışına çıkarılmaktadır. Zira Hz. Peyambere; Abdullah b. Cüd´an´m misafir ağırladığını, akrabalık bağlarını gözettiğini, köle azâd ettiğini anlattıklarında, bu iyiliklerinin ona yararı olup olmayacağını da sormuşlar, Hz. Peygamber´de bunu soranlara şu cevabı vermişti: “Hayır. Çünkü o, zaman içinde bir gün dahi lâilâhe illallah dememiştir!”
Bu bağlamda yüce Allah da şöyle buyurmuştur:
“Yaptıkları her işi ele alır, onu toz-duman ederiz.”
“Fakat oraya geldğjinde hiç bir şey bulamaz.” (Furkan, 25/23)
“Orada Allah´ı bulur ve o da hesabını görür. Allah, hesabı çabuk görendir.” (Nûr, 24/39)
“Rablerini inkâr edenlerin işleri, fırtınalı bir günde, rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer.” (İbrahim, 14/18)
“İnkâr edenlerin işleri, engin çöllerdeki gibidir. Susayan kimse onu su zanneder. Fakat oraya geldiğinde hiç bir şey bulamaz. Orada Allah´ı bulur ve o da hesabını görür. Allah, hesabı çabuk [396] görendir.” [397]
Fasıl:
Kurtubî ve diğerleri dediler ki: Bir kimsenin iyilikleri kötülüklerinden -buğday kümesindeki siyah taneciklerden birinin ağırlığınca dahi- fazla olsa, o kimse cennete girer. Yine aynı miktarda bir kimsenin kötülükleri iyiliklerinden fazla olsa, o kimse cehenneme girer, Meğer ki Allah affede. Bir kimsenin iyilikleri ilek kötülükleri birbirine eşit olursa, o kimse A´râftakiler araşma katılır. İbn Mes´ud (r.a.)´den de böyle bir rivayet nakledilmiştir. [398]
Ben derim ki: Buna şu âyet-i kerime de delildir: “Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz. Zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve yapana kendi katından büyük ecir verir.” (Nisa, 4/40)
Ama şunu anlayamıyorum: Bir kimsenin iyilikleri, kötülüklerinden bir veya bir kaçtane fazla olursa o kimse bütün iyilikleriyle birlikte m yoksa o kötülüklerinin sayısınca iyilikleri yok edilmiş olarakmı, yahut iyilikleri eksil-meksizin kötülükleri düşürülmüş olarak mı Cennete girip cennetin merdivenlerine basarak yüksek derecelere çıkacaktır [399]
Kulların Allah´a Arz Edilmeleri, Amel Sayfalarının Uçuşması, Yüce Rabbin Kullarını Hesaba Çekmesi:
Yüce Rab buyurdu ki: “Bir gün dağlan yürütünüz de yeri dümdüz görürsün. Hiç birini bırakmaksızın diriltip bir araya toplarız. Dizi dizi Rabbine sunulduklarında onlara: “And olsunki, sizi ilk defa yarattığımız gibi bize geldiniz. Sizi bir toplamak için söz vermediğimizi iddia etmiştiniz değl mi ” denir. Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün. “Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!” derler. İşediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez.” (Kehf, 18/47-49)
“Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün belirli bir vaktinde toplanacaklardır.” (Vakıa, 56/49-50)
“Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitâb açılır, peygamberler ve şâ-hidler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adaletle hüküm verilir. Her kişiye, işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarım en iyi bilendir.” (Zümer, 39/69-70)
“Onlara: “Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi -size verdiklerimizi ardınızda bırakarak- bize birer birer geldiniz. İçinizde Allah´ın ortakları olduğunu sandığınız şefaatçılarınızı beraber görmüyoruz. Andolsun ki ara-mzdak bağlar kopmuş, ortak sandıklarınız sizden ayrılmışlardır” denecek.” (En´âm, 6/94)
“Onların hepsini bir gün toplarız. Sonra puta tapanlara, “Siz ve putlarınız yerlerinize!” deyip onları birbirlerinden ayırırız. Putları ise: “Bize tapmıyordunuz ki; Allah, sizinle bizim aramızda şâhid olarak yeter. Sizin tapınmanızdan bizim haberimiz yoktu.” derler. İşte orada herkes dünyada yapmış olduğuyla imtihan verir ve gerçek Mevlâlan olan Alllah´a döndürülür. Uydurdukları putlar da ortadan kaybolmuştur.” (En´am, 6/22-24)
“Allah hepsini toplayacağı gün, “Ey Cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız.” der. İnsanlardan onlara uymuş olanlar, “Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettğin sürenin sonuna ulaş tık “derler. “Cehennem, Allah´ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağımzdır” der. Doğrusu rabbin hakimdr, bilendir. Zâlimlerin bir kısmını, kazandıklarından ötürü diğer bir kısmına böylece musallat ederiz. “Ey cin ve insan topluluğu! Size âyetlerimi anlatan, bu günle karşılaşmanızdan size uyaran peygamberler gelmedi mi ” “Kendi hakkımızda şahidiz” derler. Dünya hayatı onları aldattı da inkarcı olduklarına, kendi aleyhlerinde şâhid-lik ettiler. Bu, haberleri yokken kasabalar halkını Allah´ın haksız yere yok et-meyeceğnden dolayıdır. İşlediklerne karşılık her birinin dereceleri vardır. Rabbin, onların işlediklerinden habersiz değildir.” (En´am, 6/128-132)
Bu konuda ki ayetler cidden çoktur. İlerideki kısımlarında hepsinde bununla ilgili Kur´ân ayetleri sunulacaktır. Önceki bölümlerden birinde de nakledildiği gibi Sahih-i Buharî´de… İbn Abbas´tan rivayet olundu ki; Rasûlul-lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sizler, yalınayak, çıplak ve sünnet-siz olarak Allah´ın huzuruna varacaksınız. “Yaratmaya ilk başladığımız gibi onu tekrar var edeceğiz”.” [400]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Ebû Mûsâ el-Eş´arî´den rivayet etti ki; Ra-sûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar (kıyamet gününde Allah´a) üç kez sunulurlar. Birincisinde ve ikincisinde tartışma ve mazeretler vardır. İkincisinde sayfalar uçuşur. Kiminin amel defteri sağ eline verilir. Öyleleri kolay bir hesaba çekilir ve cennete girer. Kiminin de amel defteri sol eline verilir ve o da cehenneme girer.” [401]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Musa el-Eş´ari´den rivayet etti ki; Rasû-lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde insanlar (Allah´a) üç kez surulurlar. Bu sunuşların ikisinde tartışma ve mazeretler vardır. Üçüncü-sündeyse amel sayfalan ellere uçar. Kimi bunları sağ eliyle, kimi de sol eliyle alır.” [402]
Abdullah b. Mübarek bu konuda şöyle bir şiir yazmıştır:
“Sayfalar açılıp ellere uçtular.
Onlarda sırlar var; gözler farkeder o sırları.
Gaflete nasıl dalarsın Oysa yakında gerçekleşecektir haberler.
Ama neler olup bittiğini bilmiyorsun!
Cennete mi gideceksin Orada kesintisiz nur vardır.
Yoksa cehennemem gideceksin O hiçkimseyi bırakmaz içindekileri kaldırıp indirir.
Onlar oradan çıkacaklarını umduklarında,
Kafalarına demir tokmaklar vurulur
Uzun süre ağlarlar ama yakarışlarına acınmaz.
Orada fayda veren bir sabırsızlanma, sızlanma ve de merhamete yer yoktur asla.
İlim, ölmeden önce sahibine fayda vermeli
Ama onlar dünyaya geri gönderilmediler.”
Yüce Allah, kutsal kitabında şöyle buyuruyor:
“Ey insanoğlu! Sen Rabbine kavuşuncaya kadar çalışıp çabalarsın. Sonunda O´na kavuşacaksın. Amel defteri kendisine sağından verilen kimse, kolay geçireceği bir hesaba çekilir ve arkadaşlarının yanına sevinçle döner. Ama amel defteri kendisine arkasından verilen kimse: “Mahvoldum” diye bağırır ve çılgın alevli cehenneme girer. Çünkü o, dünyada, adamlarının yanında iken zevk içindeydi. Zira o, bir daha dirilip dönmiyeceğini sanmıştı. Bilin ki, Rabbi onu şüphesiz [403] görmekteydi.” [404]
Hesaba Çekilen Mahvolur:
Sahih-i Buharî´de Hz. Aişe´den rivayet olunduğuna göre Rasûlul-lah(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde bir kimse hesaba çekilmeye görsün, o mutlaka muh-volur!” Hz. Aişe diyor ki: Ben dedim ki: Ey Allah´ın Rasûlü! Yüce Allah Şöyle buyurmamış mı: “Amel defteri kendisine sağından verilen kimse, kolay geçireceği bir hesaba çekilir.” (İnşikâk: 7-8)
Hz. Aişe´nin bu sorusuna Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı vermişti: “Bu, Allah´a yapılan arzdır. Kıyamet gününde hesaba sıkıca çekilen kimse mutlaka azaba Uğrar.” [405]
Yani yüce Allah kullarını hesaba sıkıca çekince onlara azâb eder. O, kullarına zulmetmez. Ama o affedip bağışlar; dünyada ve ahirette onların kusurlarını örter. Nitekim İbn Ömer´in rivayet ettiği hadiste şöyle denmektedir: “Kıyamet gününde Cenab-ı Allah kulu yanına yaklaştırır. Öyleki rahmetinin örtüsünü onun üzerine örter. Sonra ona, günahlarını ikrar ettirir. Kul, mahvolacağını zannedince yüce Allah ona şöyle buyurur: “Ben bu günahlarım dünyada örtmüştüm. Bu gün de senin için affediyorum.” [406]
Fasıl:
Yüce Allah buyurdu ki; “Siz üç sınıf olursunuz. İyi işler işlediklerini belirtmek için, amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! Kötülük işlediklerini belitmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önce olanlardır. Naim cennetlerinde Allah´a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır.” (Vakıa, 56/7-12)
Ve daha başka âyetler… Kulların davalarına bakmak ve haklarında hüküm vermek için adalet kürsüsü kurulduğunda kâfirler müminlerden ayrılarak soltarafa çekilirler. Müminlerse arşın sağ tarafında kalırlar. Bazı müminler de arşın karşısında dururlar. Yüce Allah buyurdu ki: “Ey suçlular! Bu gün müminlerden ayrılın.” (Yasin, 36/59)
“…Sonra putatapanlara: Siz ve putlarınız yerlerinize, deyip onları birbirinden ayiririZ.” (Yûnus, 10/ 27)
“Her ümmeti diz üstü çökmüş olarak görürsün. Her ümmet, kitabına çağrılır. Onlara denir ki: “Bugün, size, işlediğinizin karşılığı verilecektir.”(Câsiye, 45/28)
“Amel deferi ortaya konunca suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün. “Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!” derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez.” (Kehf, 18/49)
Yaratıklar âlemlerin rabbinin huzurunda dururlar. Ter, onların çoğunu kaplamış; Onların ağızlarına ve kulaklarına kadar yükselmiştir. Herkes ameline göre tere batacaktır. Nitekim bu, önceki kısımlarda geçen hadislerde anlatılmıştı. Boyun eğip susacaklar, yüce Allah´ın izni olmadan kimse konuşmayacaktır. O günde ancak Rasûller konuşacaktır. Peygamberler, ümmetlerinin çevresinde duracaklardır. Amel defterleri, öncekilerin ve sonrakilerin işledikleri amelleri kapsacaktır. Ortaya konulan bu defterler de sayılmayan kayda geçmeyen büyük-küçük hiçbir amel yoktur. Yaratıkların işledikleri ameller, kirâmen kâtibin meleklerince bu defterlere yazılmıştır. Öncekilerde sonrakilerde, bütün ameller kayda geçirilmiştir. Yüce Allah bu hususa Kur´ân-ı Kerim´de şöyle değiniyor:
“O gün, insanoğluna önde ve sonda yaptığı ne varsa bildirilir.” (Kıyamet, 75/13)
“Her insanın boynuna işlediklerini dolarız ve kıyamet günü açılmış bulacağı kitâb´ı önüne çıkarırız. “Kitabını oku. Bugün, hesap görücü olarak sen Kendine yetersin.” (îsrâ, 17/13-14)
Hasan-ı Basrî dedi ki: “Ey âdemoğlu! Seni kendi şahsın için hesap görücü kılan zât, sana insaf edip açmıştır. Çünkü o zaman hayır ve şer amellerini tartmak için terazi kurulmştur. Sırat köprüsü cehennemin üzerine çekilmiştir. Melekler insanların ve cinlerin etrafını çevrelemişlerdir. Cehennem ortaya konulmuş, nimetler diyarı da yaklaştırılmıştır. Kulları arasında hüküm vermek için yüce Rab tecelli etmiş, görünmüştür. Yeryüzü, Rabbinin nuruyla aydınlanmış, amel defterleri okunmuştur. Melekler, insanların işledikleri fiillere, yeryüzü de üzerinde yapılan işlere şahtlik ederler. Kullardan itirafta bulunanlar olursa ne âla. Aksi takdirde ağızları mühürlenir; bu defa organları, o ameli, geceleyin mi, gündüzleyin mi, hangi vakitte işlemiş olduğunu söyleyerek tanıklıkta bulunurlar.
Yüce Allah bunu ş^öyle bildiriyor:
“Sonunda oraya varınca, kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları hakkında onların aleyhinde şâhidlik ederler. Derilerine: “Aleyhimize niçin şâhidlik ettiniz ” derler. “Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi önce yaratan O´dur ve O´na döndürülüyorsunuz” cevabını verirler. Siz, gözleriniz, kulaklarınız ve derilerinizin aleyhinize şâhidlik edeceğinden korkarak kötü iş işlemekten çekinmiyordunuz. Hayır; Allah´ın, yaptıklarınızın çoğunu bilmediğini sanıyordunuz. İşte Rabbinizi böyle sanmanız, sizi mahvetti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz. İster sabretsinler ister etmesinler, onların durağı ateştir. Hoş tutulmalarını isteseler de artık hoş tutulmazlar.” (Fussilet, 41/20-24) “Kendi dilleri, elleri ve ayaklan, yapmış olduklarına şâhidlik ettikleri gün onlar büyük azaba uğrayacaklardır, O gün, Allah onlara kesinleşmiş cezalarım verecektir. Allah´ın apaçık hak olduğunu bileceklerdr.” (Nûr, 24/24-25) “İşte o gün ağızlarını mühürleriz. Bizimle elleri konuşur. Ayakları da yaptıklarına şâhidlik eder. Dilesek, gözlerini kör ederdik de yol bulmaya çalışırlardı. Nasıl görebilirlerdi Dilesek, onları oldukları yerde dondururduk da, ne ileri gidebilirler ve ne de geri dönebilirlerdi.” (Yasin, 36/65-67)
“İnsanlar, diri ve her an yaratıklarını gözetip duran Allah´a boyun eğmiştir. Yükü zulüm olan kimse ise hüsrana uğramıştır. İnanmış olarak yararlı iş işleyen kimse, haksızlıktan ve hakkının yeneceğinden korkmaz.” (Tâ-Hâ, 20/111-112)
Yani haseneler (iyilikleri)nden hiç bir şey eksiltilmez. Ayette “Hakkının yenmesinden” sözüyle bu kastedilmiştir. Başkasının kötülükleri onun amel defterine geçirilmez. Ayette “Haksızlıktan” sözüyle de bu kastedilmiştir. [407]
Fasıl:
Kıyamet gününde Cenab-ı Allah, Sakaleyn dediğimiz insanlarla cinlerden önce hayvanlar arasındaki davalara bakacak ve onlar hakkında hüküm verecektir. Kıyamet gününde bütün hayvanların haşredileceğinin delili şâyet-i kerîmedir: “Yerde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer toplulukturlar. Kitâbda biz hiç bir şeyi eksik bırakmadık. Onlar sonra rablerine toplanacaklardır.” (En´âm, 6/38)
“Yabanî hayvanlar bir araya toplatıldiğı zaman…” (Tekvir, 81/5) Abdullah b. İmam Ahmed b. Hanbel… Osman b. Affan (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmştur: “Kıyamet gününde boynuzsuz hayvan, boynuzludan hakkını mutlaka alacaktır.”
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den, rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde haklan sahiplerine ödeye-ceksniz. Öyleki boynuzsuz koyun, kendisine toslamış olan boynuzludan hakkını (misilleme yaparak) alacaktır.” [408]
Bunun senedi, Müslim´in şartına uygundur. Başkaları bunun tahricini yapmamışlardır.
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yaratıklar (kıyamet gününde kısas yoluyla) birbirlerinden haklarını alırlar. Öyleki; boynuzsuz hayvan boynuzludan, karınca da karıncadan hakkını alacaktır.” [409]
Bunu İmam Ahmed b. Hanbel münferid olarak rivayet etmiştir. Abdullah b. Ahmed… Hüzeyl b. Şurahbü´den rivayet etti ki; Ebû Zerr (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) oturmaktaydı. Yakınında iki koyun yem yemekteydiler. Koyunlardan biri, diğerine boynuzuyla vurup onu yemin üzerinden uzaklaştırdı. Rasûlullah (s.a.v.) bu duruma güldü. “Ey Allah´ın Rasûlü! Niçin güldünüz ” diye sordular. Buyurdu ki: “Ben buna şaştım canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; (darbeyi yiyen) bu koyun için kıyamet gününde diğerine misilleme yapılacaktır!” [410]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Zerr´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) birbirlerini boynuzlayan iki koyun gördü ve şöyle dedi:
— Ey Ebû Zerr! Bunların neden ötürü boynuzlaştıklarmı biliyor musun
— Hayır ey Allah´ın Rasûlü.
— Ama Allah biliyor ve kıyamet gününde aralarındaki mesele hakkında hüküm verecektir.” Bunun senedi sağlam ve hasendir. [411]
Kurtubî… Hüzeyl´den rivayet etti ki; Ebû Zerr şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), birbirlerini boynuzlamakta olan iki koyunun yanından geçerken şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde Cenab-ı Allah, şu boynuzsuzun lehine, boynuzlunun aleyhine hüküm verecektir.” [412]
Kurtubî… Ebû Salim el-Has s anî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Sabit b. Zarif, Ebû Zerr´in yanına girmek için (kapıda durup) izin istedi. (Kapıda beklemekteyken) onun sesini yükselterek şöyle dediğini işitti: “Ama vallahi eğer davalaşma günü (hesap günü) olmasaydı seni perişan ederdim!”[413]
Sabit diyor ki: Ben içeri girdim ve Ebû Zerr´e: “Sana ne olmuş Onu niçin vuracaksın ” diye sordum. Ebû Zerr şu cevabı verdi: “Canım (ya da Muhanımed´in canı) kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; koyun, arkadaşını niçin boynuz] amış diye sorgulanacaktır. Sapıp adamın parmağına değen taş ta sorgulanacaktır.”
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Zür´a b. Amr b. Cerir´den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) aramızdaydı. Kalkıp bize, ganimet malında hıyanetten bahsetti, bunun çok büyük bir günah olduğunu bildirdi. Sonra şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde hiç biriniz (ganimet malından aşırmış olduğu) bağırmakta olan bir deve, boynundayken karşıma çıkmasın ve “Ey Allah´ın Rasûlü bana meded eyle!” demesin. Çünkü ben ona: “Allah´a karşı senin için bir şey yapamam. Ben daha önce sana gerekli tebligatı yapmıştım.” derim.
Kıyamet gününde hiç biriniz (ganimet malından aşırmış olduğu) melemekte olan bir koyun, boynundayken karşıma çıkmasın ve “Ey Allah´ın Rasûlü! Bana meded eyle!” demesin. Çünkü ben ona: “Allah´a karşı senin için bir şey yapamam. Ben .daha önce sana gerekli tebligatı yapmıştım.” derim. Kıyamet gününde hiç biriniz (ganimet malından aşırmış olduğu) kişnemekte olan bir at, boynundayken karşıma çıkmasın ve: “Ey Allah´ın Rasûlü! Bana meded eyle!” demesin. Çünkü ben ona: “Allah´a karşı senin için bir şey yapamam. Ben daha önce sana gerekli tebligatı yapmıştım.” derim.
Kıyamet gününde hiç biriniz ganimetleri arasından aşırdığı ama o gün bağırmakta olan bir adam boynundayken karşıma çıkmasın ve: “Ey Allah´ın Rasûlü! Bana meded eyle!” demesin. Çünkü ben ona: “Allah´a karşı senin için bir şey yapamam. Ben daha önce sana gerkli tebligatı yapmıştım” derim.
Kıyamet gününde hiçbiriniz (ganimet malından aşırmış olduğu) altın veya gümüş, boynundayken karşıma çıkmasın ve: “Ey Allah´ın Rasûlü! Bana meded eyle!” demesin. Çünkü ben ona: “Allah´a karşı senin için bir şey yapamam. Ben daha önce sana gerekli tebligatı yapmıştım” derim.” [414]
Önceki sayfalarda geçen ve Ebû Hüreyre tarafından rivayet edilen bir hadiste de şöyle Duyurulmuştur: “Devesi olupta zekâtını ödemeyen kimseyi kıyamet gününde o devesi onu boynuzlayarak düz bir yere götürür, tabanla-rıyla onun vücuduna basar (pataklar), arkadaki develer üzerinden geçtikten sonra yne öndekiler gelip onu pataklarlar.” (Müslim, 1/684) Bu hadisteki ifadeler, ayrıca koyun ve sığırlar içinde de kullanılmıştı.
Ayetlerle birlikte bu hadisler, bütün hayvanların kıyamet gününde haşre-dileceklerini ispatlamaktadırlar. Sûr hadisinde de şöyle denmişti: Sakaleyn yani nsanlar cinler hariç, Cenab-ı Allah, yaratıkları; yabanî hayvanlarla diğer hayvanlar hakkında hüküm verir. Öyleki, boynuzsuza haksızlık etmiş olan boynuzluya kısas tatbik eder. Bu işleri tamamlayıp hiç bir hayvanın diğerinde hakkı kalmadıktan sonra Cenab-ı Allah, hayvanlara: “Toprak olun!” der. O zaman kâfir; “Keski ben de toprak olsaydım” der.” [415]
İbn Ebi´d-Dünyâ… Cafer b. Süleyman´dan rivayet etti ki; Ebû İmrân el-Cevnî şöyle demiştir: Kıyamet gününde hayvanlar, Allah´ın huzurunda insanların iki kısma ayrılarak bir kısmının cennete, bir kısmının da cehenneme sevkedildiklerini gördüklerinde şöyle seslenirler: “Ey Ademoğulları! Allah´a hamdolsun k; bizleri sizin gibi kılmadı. Bu gün ne umulan cennet, ne de korkulan azâb vardır bizler için.”
Kurtubî, Cenab-ı Allah´ın Esma-i Hüsnâsı Şerhi´nde Muksit ve Cami´ isimleri hakkında Ebü´l-Kasım el-Kuşeyrî´nin şöyle dediğini nakletmiştir: “Yabanî hayvanlar ve diğer hayvanlar kıyamet gününde hasredilir, hepsi Allah´ın huzurunda secdeye kapanırlar. Melekler onlara şöyle derler: “Bu gün, secde etme günü değildir. Bu gün, sevap ve ceza günüdür. Allah sizi sevap-landırmak yada cezalandırmak için değil, aksine Ademoğullarımn işledikleri rezaletler konusunda onların aleyhinde şâhidlik yapmanız için sizi burada topladı.” Kurtubî´nin anlattığına göre hayvanlar toplanıp hesaba çekildikten sonra toprağa dönüşecek ve günahkâr insanlar yüzlerine savrulacaklardır. Zâten âyet-i kerimede de bu böyle bildiriliyor: “O gün bir takım yüzler de tozlanmış ve onları karanlık bürümüştür.” [416]
Fasıl
Kıyamet Gününde İlk Olarak Kan Davaları Karara Bağlanacaktır:
Sûr hadisinde şöyle buyurulmuştu: “Sonra Cenab-ı Allah, kullar arasında hüküm verir. İlk olarak karara bağlanacak olan, kan davalarıdır. Kıyamet gününde bu, gerçekten böyle olacaktır. Cenab-ı Allah, hayvanlar arasındaki davaları hallettikten sonra kullar arasında hüküm vermeye başlayacaktır. Nitekim O, şöyle buyurmuştur: “Her ümmetin bir peygamberi vardır. Onlara peygamberleri gelmekle, aralarında adaletle hüküm verilmiş olur. Onların haklan [417] yenmez.” [418]
Kıyamet Gününde İlk Olarak Muhammed Ümmetinin HesabıGörülecektir:
Peygamberinin yüksek şerefi nedeniyle Muhammed ümmeti diğerlerinden önce sırattan geçip cennet girecekleri gibi hesaplan da onlardan önce görülecektir. Bununla ilgili olarak Buharı ve Müslim´in sahihlerinde… Ebû Hü-reyre´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bizler (dünyaya) en sonda gelenleriz. Kıyamette ise en önde olanlarız.” [419]
Başka bir rivayette ise şöyle denmektedir: “Bizler, başka halklardan önce (mahşerde) haklarında hüküm verilecek (hesapları onlardan önce görülecek) olanlarız.”
Ibn Mâce… İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Biz (dünya gelişte) ümmetlerin en sonuncularıyız. Aynı zamanda hesapları herkesten önce görülecek olanlarız. “Nerede ümmi ümmet ve peygamberi ” denilecektir. (Bu bakımlardan) bizler, hem öncekiler, hem de SOndakİlerİZ.” [420]
Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [421]
Kıyamet Gününde İnsanların Önce Hangi Davalarına Bakılacak, Kim Zorlu Hesaba Çekilecek Ve Kimin Hesabı Kolay Çekecek
Önceki sayfalarda geçen bir hadis-i şerifte şöyle denilmişti: “Kıyamet gününde hakları sahiplerine ödeyeceksiniz. Öyleki boynuzsuz koyun için boynuzluya kısas uygulanacaktır.”
Yahya b. Ukayl´ın Ebû Hüreyre´den rivayet ettiği bu hadisin bir varyantında şu ifadeler de yer almaktadır: “Karıncadan başka bir karıncadaki hakkı da alınacaktır.”
Mükellefiyetleri olmayan hayvanlara bu hüküm uygulanacağına göre, insanların birbirlerine geçen haklarının alınması ve birbirleriyle ödeşetiril-meleri öncelikle yapılacak bir iştir.
Buharî ile Müslim´in sahihlerinde, Ahmed b. Hanbel´in müsnedinde, Tirmizî ile Neseî ve İbn Mâce´nin sünenlerinde… Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet olundu ki; Rasûlu^lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde insanlar arasında ilk olarak kan davalarına bakılacak ve bu davalar hakkında hüküm verilecektir.” [422]
Sûr hadisinde de şöyle denilmişti: “Öldürülen kişi kıyamet gününde şah damarlarından kan fışkırarak (bazı hadislerde şu ifade de vardır: Kesik başı da elinde olarak) gelir -Kendisini Allah yolunda öldürmüş olsa bile- katilin yakasına sarılır ve der ki:
— Ya Rab! Şuna, beni niçin öldürdüğünü sor.
— Şunu niçin öldürdün
— Ya Rab, üstünlük senin olsun diye öldürdüm.
— Doğru söyledin.
Haksız yere Öldürülen de Allah´a şöyle der:
— Ya Rab! Şuna, beni niçin öldürdüğünü sor.
— Şunu niçin öldürdün
— Üstünlük benim (başka bir rivayete göre: falanın) olsun diye öldürdüm.
— GeberL. [423]
Bundan sonra o zalim katile kısas uygulanır. Daha sonra onun durumu Allah´ın dilemesine kalır. Allah dilerse ona azâb eder, dilerse rahmet eder.”
Bu hadis gösteriyor ki; katil kimse mutlaka cehennem ateşinde azaplan-dırılacak diye bir hüküm yoktur. Oysa İbn Abbas´tan ve O´nun dışında bazı seleften nakl olunduğuna göre katil mutlaka cehennem ateşinde azâb görecektir. Nitekim bazılarından rivayet olunduğuna göre katil´in tövbesi kabul edilmez. Adam öldürmenin insanın yaşama hakkını ihlâl olduğu, tövbe etmekle bu hakkın düşmeyeceği düşünülürse bu doğrudur. Ama kati mutlaka azâbedilmesi gerektiği düşünülürse, bu doğru değildir. Çünkü bir adam doksan dokuz kişiyi öldürmüş, sonra bunu yüze tamamlamış, ardından bir Benî israil bilginine, tövbesinin kabul ödilip edilmeyeceğini sormuş, bilgin ona: “Tövbe etmene kim engel olabilir En iyisi sen falan beldeye git. Orada Allah´a ibâdet edilir…” der. Katil o beldeye yönelir, yolun ortasına vardığında vefat eder. Rahmet melekleri onun ruhunu teslim alırlar…”
Katilin tövbesinin kabul edileceğini şu âyetler kesin olarak ifade etmektedirler: “Onlar Allah´ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah´ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur. Kıyamet günü azabı kat kat olur. Orada, alçaltılarak temelli kalır. Ancak tevbe eden müstesna.” (Furkan, 25/68-70)
Bunlar ve daha sonraki âyetler… Bu meselenin takriri ktâb´ül ahkâmdadır. Kendisinden yardım dilenecek olan zât, yüce Allah´tır.
A´meş… Şehr b. Havşeb´den rivayet etti ki; Ebu´d-Derdâ şöyle demiştir: Maktul, kıyamet gününde gelip cadde üzerinde oturur. Katil, yanından geçerken kalkıp yakasından tutar, ve şöyle der:
— Ya Rab! Şuna, beni niçin öldürdüğünü sor.
— Şun niçin öldürdün
— Falan kişi bana emrettiği için öldürdüm.
Emredende öldüren de yakalanıp cehennem ateşine atılırlar.” Sûr hadisinde şöyle denmişti: “Cenab-ı Allah, yaratıkları arasında hüküm verir. Öyleki, haksızlığa uğramışların başkalarında alacakları kalmaz. Hatta süte su katandan, sütü sudan arındırması istenir.” [424] Yüce Allah buyurdu ki: “Haksızlık kim yaparsa, kıyamet günü yaptığı ile gelir. Sonra haksızlık yapılmaksızın herkese kazanmış olduğu Ödenir.” [425]
Bir Arazi Parçasını Haksız Yere Ele Geçiren Kişi, Kıyamet Gününde O Arazi Parçası Yedi Kat Yerin Dibinde Onun Boynuna Dolandırılacaktır:
Buharı ve Müslim´in sahihlerinde Saîd b. Zeyd´den ve diğerlerinden rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim (gasben başkasının) arazisine bir karış haksız tecüvüzde bulunursa Allah, yedi kat yerin dibinde o araziyi boynuna dolayarak (onu cezalandırır).” [426]
Resim Ve Heykel Yapanlar, Kıyamet Gününde Azâblandırılacaklardır:
Buharî ve Müslim´in sahihlerinde şöyle bir hadis vardır: “Bir resim yapan kimse, kıyamet gününde o resme ruh üflemekle yükümlü kılınır. Üfleye-cek değildir. (Bir rivayette buna şu ekleme yapılmıştır:) Azâb edilirler. Yaratıklarınıza can veren, denilir.” [427]
Kıyamet Gününde Kula Beş Şey Sorulmadan Mahşer Yerinden Adım Atmasına İzin Verilmez:
aız^ Ebû Ya´lâ… İbn Ömer´den rivayet etti ki; İbn Mes´ud şöyle
demştr: “Adem oğluna beş şeyin hesabı sorulmadan kıyamet gününde ayaklarını ileri atmasına izin verilmez. (O beş şey şunlardır:)
Ömrünü nerede tükettin
Gençliğini nerede çürüttün
Malını nereden kazandın
Nereye sarf ettin
Öğrendiklerinle ne kadar amel ettin ” [428]
Beyhakî… Abdullah b. Alîm´in şöyle dediğini nakletmiştir: Abdullah b. Mes´ud, yukarıda geçen hadis okuduğunda şöyle derdi: Her biriniz mehtaplı gecede ay ile başbaşa kaldığı gibi Cenab-ı Allah da (kıyamet gününde) onunla başbaşa kalacak ve ona şunları soracaktır: “Ey kulum! Bana karşı seni aldatan nedir Öğrendiklerinle ne kadar amel ettin Elçilerime ne cevap verdin ” [429]
Hafız el-Beyhakî… Adiyy b. Hatîm´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Biriniz, arada kendisini örten bir perde ve kendisine tercüme yapacak »bir tercüman olmaksızın Allah´ın huzurunda duracak, Allah ona şöyle soracaktır:
— Sana mal vermedim mi
— Evet, verdin.
— Sana elçi göndermedim mi
— Evet gönderdin.
O adam sağına bakar, ateşten başka bir şey görmez. Soluna bakar, ateşten başka bir şey görmez. Bir hurma tanesinin yarısını vererek te olsa, bunu bulamadığı takdirde güzel bir söz söyleyerek de olsa, biriniz ateşten sakınsın.” Buharî de bunu Sahih´inde rivayet etmiştir.
İmam Ahmed b. Hanbel… Katâde´den rivayet etti ki; Safvan b. Muhriz şöyle demiştir: İbn Ömer´in elinden tutmuştum. Bir adam yanma gelip ona şöyle bir soru sordu:
— Kıyamet gününde ki gizli konuşma hakkında Rasûlullah (s.a.v.)´den ne duydun
— Rasûlullah (s.a.v.)´in bu hususta şöyle buyurduğunu duydum: “Doğrusu Allah (kıyamet gününde) mümini yanına yaklaştırır. Rahmetiyle onu örter ve insanlardan gizler onu. Suçlarını itiraf ettrir. Ona: “Falan suçunu ikrar edip te artık mahv olduğunu anlayınca Cenab-ı Allah, ona: “Dünyada ben senin o günahını örtmüştüm. Bu gün ise bağışlıyorum” der; sonra onun hasenat defterini sağ eline verir. Kâfrlere ve dalkavuklara gelince onların şahidleri derler ki: “Rablerine yalan söyleyenler bunlardır. “Bilin ki, Allah´ın laneti haksızlık yapanlaradır.” [430]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde Cenab-ı Allah şöyle buyuracaktır: “Ey Ademoğlu! Seni ata ve deveye bindirdim. Seni kadınlarla evlendirdim. Seni lider yaptım, hayatın nimetlerinden yararlandırdım. Hani bunla-rın şükrü nerede ” [431]
Müslim ile Beyhakî… Âmir eş-Şa´bî´den rivayet ettiler ki; Enes b. Mâlik şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´le beraberdik. Güldü ve bize sordu:
— Neden güldüğümü biliyor musunuz
— Sebebini Allah ve Rasûlü daha iyi bilirler.
— Kıyamet gününde Allah´ın, kutuyla yapacağı karşılıklı konuşma (yi düşündüm de onun) için güldüm. Kul, şöyle diyecek:
— Ya Rab! Beni zulümden korumayacak ve bana âmân vermeyecek misin
— Olur, bunu yaparım.
— Ama ben şahsıma karşı ancak yine kendimden bir parçayı şâhid kabul ederim.
— Bu gün sana karşı şâhid olarak sen ve kirâmen katibin melekleri şâhid olarak yeter.
Böyle dedikten sonra Cenab-ı Allah onun ağzını mühürler; onun vücut organlarına: “Konuşun!” der. Organları, onun yaptığı işleri anlatırlar. Sonra o, bu konuşmalarla başbaşa bırakılır. Ve kul: “Siz çekilin bir tarafa. Sizin yerinize ben savunma yapacağım”der.” [432]
Ebû Ya´lâ… Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü olduğunda kâfire, dünyada işledikleri gösterilir, itirafı istenir; inkâr eder ve tartışır. Bunlar senin komşuların! Senin aleyhind şâ-hidlik ediyorlar, denir. O, “Yalan söylüyorlar” der. Bunlar senin ailen ve aşiretin! Aleyhinde şâhidlik yapıyorlar, denir. O, “Yalan söylüyorlar” der. Şâ-hidlere: “Yemin edin” denir. Yemin ederler. Sonra Allah o kâfirleri sorumlu tutar. Dilleri kendi aleyhlerinde şâhidlik yapar ve Allah onarı cehenneme koyar.” [433]
İmam Ahmed b. Hanbel ile Beyhakî… Muaviye´den rivayet ettiler ki; Peygambere (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde ağızlarınızın üzerinde (konuşmanıza engel olacak) bağlar bulunduğu halde diriltileceksiniz. O zaman âdemoğlunun ilk konuşan yeri, baldırı ve avucu olacaktır.”[434]
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Ebû Eyyub (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlul-lah(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde ilk olarak erkekle karısı da-vâlaşacaktır. Vallahi kadının dili konuşmayacak ama, el ve ayaklan kocasına karşı yaptığı fesat ve bozgunculuk hususunda aleyhinde şâhidlik yapacaklardır. Kocanın da elleri ve ayaklan, karısına yaptıkları hususunda onun aleyhinde şâhidlik yapacaklardır. Sonra adamla hizmetçileri aynı şekilde çağırılır. Sonra çarşı-pazar halkı çağırılır. (Muhakeme olunurlar. Haksızlık yaptıkları tespit edilenlerden) Danik ve kıratlarla [435] (mal) alınmaz. Aksine onların iyilikleri alınarak, haksızlık yapmış oldukları kimselere verilir. Mağdurlann da günahları alınarak, kendilerine haksızlık yapmış olanların defterlrin kay-dediler. Sonra zorlarlar, demir tokmaklarla dövülerek getirilir ve “Bunları cehenneme sevk edin!” denir.” [436]
Kıyamet Gününde Yer, Haberlerini Nasıl Anlatacak
Yüce Allah buyurdu ki: “Sizden cehenneme uğramayacak yoktur. Bu, Rabbinin, yapmayı üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra biz, Allah´a karşı gelmekten sakınmış olanları kurtarır, zâlimleri de orada diz üstü çökmüş olarak bırakırız.” (Meryem, 19/71-72)
Beyhakî´nin… Ebû Hüreyre´den yaptığı rivayete göre Rasülullah (s.a.v.) şu ayeti kerimeyi okumuş; “İşte o gün (yer), Rabbinin ona vahyetmesiyle kendi haberlerini anlatır.” (Zilzâl, 99/4-5); okuduktan sonra da şöyle sormuştu:
— Yerin haberlerinin ne olduğunu biliyor musunuz
— Allah ve Rasûlü daha iyi bilirler.
— Yerin haberleri, sırtında bulunan her köle ve cariyenin [437] aleyhinde şâhidlik etmesi “falan ve falanca günde şu ve şu işi yaptı” demesidir. Yerin haberleri işte budur.” [438]
Tirmizî de bunu rivayet etmiş; hasen, garip ve sahih bir hadis olduğunu söylemiştir. [439]
Kıyamet Gününde İnsanın Hesaba Çekileceği İlk Konu Namazdır. Bu Hesabı Düzgün Çıkarsa Diğer Bütün Amellerinin Hesabı Düzelir. Aksi Takdirde Bütün Hesabı Bozulur:
İbn Ebi´d-Dünya… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kişi ilk olarak namazı konusunda hesaba çekilir. Eğer namazı sağlam çıkarsa diğer amelleri de sağlam çıkar. Eğer namazı çürük çıkarsa diğer amelleride çürük çıkar. Sonra Aziz ve Celil olan Allah; “Bakın hele; kulumun nafile namazı var mı ” diye sorar. Nafilesi varsa onunla -yettiği miktarda- farzları tamamlarlar.” [440]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Başkasının mülkiyetinde bulunan köle kul, namazı nedeniyle hesaba çekilir. Eğer namazında bir eksiklk görülürse; “Namazım niçin eksik bıraktın ” denilir. O da: “Ya Rab! Beni namazdan alıkoyan bir sahibi başıma musallat etmiştin…” diye karşılık verir. Cenab-ı Allah ona der ki: “Onun malından kendin için çaldığını görmüştüm. Nefsin için kendi çalışmandan veya onun işinden biraz (zaman) çalamaz (ve böylece namazım kılamaz) miydin ” Böyle demekle Cenab-ı Allah onun aleyhine bir hüccet ortaya koymuş olur.” [441]
İbn Ebi´d-Dünyâ… Hasan´dan rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde kadının sorgulanacağı ilk şey, namazıdır. Sonra kocasına nasıl davrandığı hususunda sorgulanacaktır.” [442]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde ameller (hesap yerine) gelirler. Namaz gelir ve: “Ya Rab! Ben namazım” der. Allah ona: “Sen hayır üzeresin” der. Sonra İslâm gelir ve şöyle der: “Ya Rab! Sen Selâm (Eman, Sulh ve Banş)sın, ben de İslâmım.” Yüce Allah ona der ki: “Sen hayır üzeresin. Seninle alır, seninle veririm.”
Yüce Allah buyurdu ki: “Kim İslâmiyetten başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O, âhirette de kaybedenlerdendir.” [443]
İbn Ebi´d-Dünyâ… Enes b. Mâlik´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Benden önce gelip hüküm vermiş olanlarla benden sonra gel(ip hüküm ver)miş olan zâlim hâkimler, kıyamet gününde (hesap yerine) getirilirler. Cenab-ı Allah onlara: “Siz benim yerimin bekçileri ve kullarımın yöneticileriydinz. Onlar beni sizin yanınızda ararlardı.”der. Benden önce (dünyaya gelip) hüküm vermiş olan zâlim hâkime der ki:
— Seni böyle yapmaya (şeriate aykırı hüküm vermeye) iten sebep neydi
— Merhametti.
— Sen kullarıma benden daha mı çok merhametlisin !. Benden sonra gelmiş olana da sorar:
— Seni böyle yapmaya (şeriate aykırı hüküm vermeye) iten sebep neydi.
— Senin için gazaplanmış tam da ondan ötürü böyle yaptım.
-— Sen benden daha mı çok gazap sahibisin !.
Bu sorgulamadan sonra Cenab-ı Allah, görevlilere şu buyruğu verir: “Bunları alıp götürün ve bunlarla, cehennemin bir köşesini doldurun.” [444]
Kıyamet Gününde Zalimlerle Ödeşilecektir:
Ebubekir b. Ebi´d-Dünya… Câbir´den rivayet etti ki; Rasûlullah(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde kul hasene (iyi amel)lerine sevinerk (hesap yerine) gelr. Bir adam gelip, “Ya Rab! Bu bana haksızlık etti” der. Bunun üzerin o kulun hasenelerinin bir kısmı alınır ve kendisinden hak talebinde bulunan kimsenin hasenelerin eklenir. (Davacılar çoğalıp) bu hal devam eder. Öyle-ki, o kulun haseneleri kalmaz. Bir davacı daha gelince (haseneleri kalmadığı için) bu defat davacının seyyielerine (kötülük ve günahlarına) bakılır. Seyyi-eleri alınıp o (davalı) kulun seyyielerine eklenir. Ve bu uygulama sonucunda cehennem girer.” [445]
Allah´a Ortak Koşma Suçu Bağışlanmaz; Kullara Yapılan Haksızlıklarda Mutlaka Kıyamet Gününde Ödettirilir:
İmam Ahmed b. Hanbel… Âişe (r.a.)´den rivayet etti ki; Rasûlul-lah(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Allah katında üç divân [446] vardır. Bir divana Cenab-ı Allah önem vermez. Bir divanı Allah baştan sona değerlendirir. Bir divan da var ki; Cenab-ı Allah onda kayıtlı olan suçlan asla bağışlamaz. Bu, Allah´a ortak koşma suçunun kayıtlı olduğu divandır.”
Yüce Allah buyurdu ki: “Kim Allah´a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cennet haram eder.” (Mâide, 5/72)
“Allah´ın önem vermediği divân; kulun kendisiyle Rabbi arasında kalacak şekilde kendi nefsine yaptığı haksızlıkların kayıtlı olduğu divandır. Örneğin bir gün oruç tutmamış veya bir vakit namaz kılmamış ise, Cenab-ı Allah dilerse onun bu günahını affedip bağışlar. Cenab-ı Allah´ın baştan sona değerlendirmeye alacağı divâna gelince, bu, kulların birbirlerine yapmış oldukları haksızlıkların kayıtlı olduğu divândır. Bu durumda mutlaka kısas uygulanır.” [447]
Şehitlik, Emanet Guşanı Dışındaki Bütün Günahlara Keffaret Olacaktır:
Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ… Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Allah yolunda öldürülmek, emanet dışındaki bütün günahlara keffaret olur. Emanet sahibi (hesap yerine) getirilir, ona: “Emanetini öde” denir. O da: “Ya Rab nereden vereceğim Artık dünya da geçip gitti!” der. “Şunu cehennemin çukuruna götürün!” denir; oraya götürülür; çukura bırakılır; dibine varır. Orada emaneti, olduğu gibi bulur; kaldırıp omuzuna koyar; cehennem ateşinin içinde onunla birlikte yukarıya doğru tırmanır; çıktığını görünce yine kayar ve gerisin geri düşer; bu hal sonsuza dek devam eder.” [448]
Bu hadisi rivayet ettikten sonra Abdullah b. Mes´ud şöyle dedi: “Emanet namazdadır. Emanet oruçtadır. Emanet abdesttedir. Emanet hadistedir. Bundan daha şiddetlisi, emanet olarak bırakılan eşyalardır.” Bu hadisi Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet eden Zadân diyor ki: Berâile karşılaştım. Kendisine, “Kardeşin Abdullah´ın söylediklerini duymuyor musun ” diye sordum. O da: ´doğru söylüyor´ dedi.
Bu hadisin râvilerinden Şerik diyor ki: Peygamber (s.a.v.) namazda emanetten bahsetmedi. Emanet herşeydedir. [449]
Müslim´in… Ebû Saîd´den rivayet ettiği şu hadis de bunu teyid ediyor: Adamın bir, Hz. Peygambere şöyle bir soru sordu:
— Ey Allah´ın Rasûlü! Sabredip sevabını Allah´tan bekleyerek, arkamı dönmeyip düşman üzerine yürüyerek Allah yolunda öldürülürsem bu benim günahlarıma keffaret olur mu
— Din (değiştirme) suçu dışında evet…” [450]
“Ey Muhammedi Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Ey insanlar! Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda duruşmaya çıkacaksınız.” (Zümer. 33/30-31)
İbn Ebi´d-Dünyâ´nm… Abdullah b. Zübeyr´den rivayetine göre yukarıdaki âyet-i kerime nazil olduğunda Zübeyr, Rasûlullah (s.a.v.)´e şöyle bir soru sordu:
— Ey Allah´ın Rasûlü! Dünyada suç işlerken aramızda cereyan eden işler (mahşerdeki duruşmada da) tekerrür edecek midir
— Evet, her hak sahibine hakkını ödemenize dek bunlar tekerrür edecektir.
— Vallahi öyleyse iş çok zor ve şiddetlidir.” [451]
İbn Ebi´d-Dünyâ… Zadân´dan rivayet etti ki; Abdullah b. Mes´ud şöyle demiştir: “(Kıyamet gününde) insanlar hesâb için diz çökeceklerdir. O gün onlar, dünyadakine nispetle birbirlerine daha sıkı tutunacaklardır. Baba oğluna, oğul babasına, kardeş bacısına, koca karısına, kadın kocasına tutanacak-tır.”
Böyle dedikten sonra Abdullah b. Mes´ud şu âyeti okudu: “O gün aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez. Ve birbirlerine de bir şey soramazlar.” [452]
Hafız Ebubekir el-Bezzar… Ömer (r.a.)´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“(Kıyamet gününde) köle ile efendisi, koca ile karısı huzura getirilir, Efendiyle kölesi, koca ile karısı hesaba çekilirler. Öyle ki Cenab-ı Allah, adama şöyle der: “Falan kadınla evlenmeye talib oldun. Seni onunla evlendirdim ve sen de onları bıraktın.” [453]
İbn Ebi´d-Dünyâ… Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde Cenab-ı Allah, kulu huzuruna çağırır. Ona bazı şeyleri hatırlatır, vaadlerde bulunur. “Şöyle ve şöyle bir günde bana duâ ettin” der. Ona bazı vaadlerde daha bulunur ve şöyle der: “Beni falan kadınla evlendir, demiştin de seni onunla evlendirdik.” Böyle derken Cenab-ı Allah, o kadının adını dahi bildirir.
İbn Ebi´d-Dünyâ… Câbir´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde utanç, kula tutunup sarılır. Öyle ki; kul: “(Ey Alla-hım!) beni ateşe göndermen, içine düştüğüm bu halden daha kolaydır benim için” der. Vallahi o, içinde bulunduğu azabın şiddet derecesini çok iyi bilir.” [454]
Kıyamet Gününde Kula Nimetlerin Hesabı Mutlaka Sorulacaktır:
Yüce Allah buyurdu ki: “Sonra o gün, size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz.” [455]
Sahih-i Buharî´de anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.) ve ashabı, Ebü´I-Heysem b. MinhaTın bahçesinde kendisi için boğazlanan koyunu ve taze hurmaları yedikten, oradaki sudan içtikten sonra şöyle buyurmuştu:
“Bu, hesabı size sorulacak olan nimetlerdendir.” Yani size; bunların şükrünü ifâ edip etmediğiniz, karşılığında neler yaptığınız size sorulacaktır. Nitekim başka bir hadiste de şöyle buyurulmuştur:
“Yemeklerinize Allah´ı anmayı ve namazı katık edin. Oburca yemeyin. Aksi takdirde kalpleriniz katılaşır.”[456]
İbn Ebi´d-Dünyâ… A´meş´ten rivayet etti ki; Sabit şöyle demiştir: Bir adam Dımaşk mescidine girdi ve şöyle duâ etti: “Allahım! Yalnızlığımı gider, garipliğime merhamet et ve bana salih bir arkadaş nasib et.”
Ebü´d-Derdâ onu duyunca şöyle dedi: Eğer bunu doğru diyorsan, bu söylediklerin sebebiyle ben, senden daha mesudum. Çünkü ben, Rasulul-İah(s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu duydum: “Onlardan kimi kendine yazık eder.” Kendine yazık eden, bu makamda yakalanır ki, o da hüzün ve kederdir. “Kimi orta davranır! Onlar kolay bir hesaba çekilirler. “Kimi de iyiliklere koşar.” Bunlar, hesaba çekilmeksizin cennete girerler.” [457]
Hesaba çekilmeksizin cennete gireceklerin kimler olduğu ve sayılarının da ne kadar olacağına dair hadisler ileri de nakledilecektir. [458]
Allah, Haksızlığatuğrayan Kuluna Cennetin Köşk Ve Nimetlerini Göstererek Onu, Kendisine Haksızlık Etmiş Olan Kimseyle Barıştırır:
Ebû Ya´lâ… Saîd b. Enes´ten rivayet etti ki; Enes (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah(s.a.v.) oturmaktayken bir ara güldü. Ömer (r.a.) ona; “Anam babam sana feda olsun. Neden güldün ey Allah´ın Rasûlü ” diye sordu. Rasû-lullah(s.a.v.) şu cevabı verdi: “Ümmetimden iki adam, onur ve üstünlük sahibi, kutlu ve yüce Allah´ın huzurunda diz çökmüştü. Bunlardan biri şöyle dedi:
— Ya Rab! Şu kardeşim bana haksızlık etmişti. Bundaki hakkımı al.
— Kardeşinin hakkını öde!
— Ya Rab! Ona verecek hasene (iyüik)lerim kalmadı.
— (Baksana) şunun haseneleri kalmamış!
— Ya Rab! Günahlarımın bir kısmını üstlensin!
Böyle derken Rasûlullah (s.a.v.)´in gözlerinden yaşlar boşandı, ağladı. Sonra da şöyle dedi: Doğrusu kıyamet günü çok büyük bir gündür. O günde insanlar, günahlarının bir kısmının başkaları tarafından üstlenilmesi ihtiyacını duyarlar. (O mahkeme esnasında) Cenab-ı Allah hak sahibine “Başını kaldır da cenntlere bak!” der. Adam başını kaldırıp cennetlere bakınca der ki:
— Ya Rab! İnciyle taçlanmış gümüşten şehirler altından köşkler görüyorum. Bunlar hangi peygamberin, hangi sıddikm, hangi şehidindir
— Bunlar, bedelini ödeyenlerindir.
— Ya Rab, buna kim sahib olabilir ki
— Sen sahib olabilirsin!
— Neyle ya Rab
— Kardeşini affetmekle…
— Ya Rab! Ben onu affettim.
— Öyleyse kardeşinin elinden tut ve onu cennete koy!
Böyle derken Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bir ilavede bulundu: “Cenab-ı Allah kıyamet gününde müminlerin arasını bulup onları barıştırır.”
Bunun senedi ve ifadeleri gariptir ama manası güzel ve enteresandır. Beyhakî de Abdullah b. Ebi Bekir´den böyle bir rivayette bulunmuştur.
Sahih-i Buharî´deki şu hadis-i şerif de bunu teyid etmektedir:
“Ödemek niyetiyle insanlardan borç alan kimsenin borcunu Allah öder (yani ödemesin yardım eder.) Telef etmek niyetiyle insanlardan borç alanı da Allah telef eder.” [459]
Ebû Davud et-Tayalisî… Abbas b. Mirdas´tan rivayet etti ki; Rasûlullab (s.a.v.) arefe akşamı ümmetinin ilâhi rahmet ve mağfirete mazhar olması için çokça dua etti. Cenabı Allah ona, “Birbrlerine zulmedenler hariç olmak üzere bu dileğini kabul ettim” diye cevap verince Rasûlullah (s.a.v.) şöyle dedi: “Ya Rab! Sen, mazluma, kaybettiği hakkından daha hayırlı bir mükâfat vermeye ve o(na haksızlık eden) zalimi de affetmeye muktedirsin.” Cenab-ı Allah o akşam ona cevap vermedi. Müzdelife sabahında Rasûlullah (s.a.v.) du-âsmı tekrarladı. Yüce Allah ta ona, “Ben onları bağışladım” diye cevap verdi. Bu cevabı alınca Rasûlullah (s.a.v.) gülümsedi. Sahabilerinden bazıları ona: “Ey Allah´ın Rasûlü! Daha önce hiç gülümsemediğin bir saatte gülüm-sedin (hayrola) ” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: “Allah´ın düşmanı İblis´e güldüm. Cenab-ı Allah´ın ümmetm için yaptığım duayı kabul ettiğini öğrenince “Vay başıma gelenler! Ben helak oldum” demeye ve başına toprak saçmaya başladı.”
Beyhakî dedi ki: Bu mağfiretin, insanlara dokunan bir azâbdan sonra olması muhtemeldr. Bazı insanlara özgü olması muhtemeldir. Herkes için umumi olması da muhtemeldir.
Ebû Davud et-Tayalisî… Abdurrahnıan b. Ebû Bekr es-Sıddık´tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
— Ey Ademoğlu! İnsanların hukukunu nerede zayi ettin Onların mallarını nereye götürdün
— Ya Rab! Ben fesad işlemedim. Bozgunculuk yapmadım. Aksine benim başıma bir musibet geldi. (O nedenle borcumu ödeyemedim).
— Öyleyse bu gün herkesin önce benm, bu borcunu ödemem gerekir, Böylece o adamın iyilikleri kötülüklerine ağır gelir ve cennete girer.” İbn Ebi´d-Dünyâ… Ebû İmrân el-Cevnî´den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir:
“Kıyamet gününde Cenab-ı Allah kulunu yanma yaklaştırır. Onu rahmet perdesinin altına alır ve bütün yaratıklardan gizler. Bu perde altında ve gizlilik içinde amel defterini ona verir; “Ey Ademoğlu! Oku bakalım defterini.” der. Hasene (iyilik)lerin bulunduğu kısma geldiğinde kulun kalbi ferahlar. Cenab-ı Allah ona şöyle der:
—- Ey kulum bunu biliyor musun
—- Evet ya Rab, biliyorum.
— Ben bu iyiliklerni kabul ettim.
Bu müjdeye sevinen kul, hemen secdey kapanır. Cenab-ı Allah ona, “Başım kaldır ve okumaya devam et!” emrini verir. Kötülüklerin bulunduğu kısma geldiğinde kulun yüzü karar, gönlü hüzünlenir, eklemleri tiril tiril titrer, rabbinden başkalarının bilmediği derecede utanır. Rabbi ona sorar:
— Ey kulum bunları itiraf ediyor musun
__Evet ya Rab, itiraf ediyorum.
— Öyleyse ben de bu günahlarını bağışladım.
Kul, her bir hasenesi kabul edilince secdeye kapanır; her bir kötülüğü bağışlanınca secdeye kapanır insanlar onun habire secde etmekte olduğunu görürler, başka bir şeyi farketmezler. Öyleki bazıları bazılarına “Şu kula ne mutlu! Allah´a karşı hiç asi ve günahkâr olmamış” diye seslenirler. Ama onunla Allah arasında nelerin geçtiğini farkedipte anlayamazlar.”[460]
İbn Ebi´d-Dünyâ… Osman b. Ebi Atike veya başka birinin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Amel defteri sağ elin verilen kimseye, içinde kötülüklerin, dışında da iyiliklerinin kayıtlı olduğu bir defter verilir. Kendisine: “Defterini oku.” denir: çini okuyunca üzülür. Son kısmına gelince orada şu ifadeye rastlar: “Bunlar senin kötülüklerindir. Dünyadayken bu kötülüklerini gizlemiştim. Bu gün de affettim!” Mahşerdekiler onun defterinin dış kısmındaki iyiliklerini okudukları için ona imrenir ve “Bu mesud oldu” derler. Sonra o kula, deflerini çevirmesi ve dış kısmında yazılı olan iyiliklerini okuması emredilr. Bu arada Cenab-ı Allah, iç kısımdaki kötülükleri iyiliklere dönüştürür. O da iyiliklerini okumaya başlar. Sonuna geldğinde, Cenab-ı Allah ona: “Bunlar senin iyiliklerindir.., Kabul ettim.” der. O esnada kul, mahşerdeki diğer kullara şöyle der: “Alın, kitabımı okuyun. Doğrusu bir hesaplaşma ile karşılaşacağımı umuyordum” (Hakka, 69/19-20) Ama amel defteri kendisine arkasından verilen kimse, bu defterini sol eliyle tutar. Ona, “Defterini oku” denir; okumaya başlar. Defterinin içinde iyilikleri, dışında da kötülükleri kayıtlıdır. Mahşerdekiler onun defterinin dış kısmını okur ve “Bu mahvoldu” derler. Adam kendi defterinin iç kısmında kayıtlı iyiliklerini okuyup sonuna geldiğinde şu ifadeye rastlar: “Bunlar senin iyiliklerindir. Ama sana reddediyorum!” Sonra da defterini çevirmesi emredilir. Çevirir, dış kısmındaki kötülüklerini okur. Sonuna geldiğinde, maşherdekilere şöyle der: “Kitabım keski bana verilmeseydi. Keski hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. Bu iş keski son bulmuş olsaydı. Malum bana fayda vermedi.” [461]
Ebubekir b. Ebi Şeybe… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu Allah´ın yüz kısım fahmeti vardır. Bunlardan birini bütün yaratıkların arasına indirmiştir. Onlar, bununla birbirlerine merhamet ederler.
Vahşi hayvanlar, bununla kendi yavrularına şefkat gösterirler. Doksan dokuz kısım rahmet Cenab-ı Allah yanında alıkoymuş olup bununla (ahirette) kullarına merhamet buyuracaktır,” [462]
İbn Mâce… Enes b. Mâlik´ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şu âyet-i kerimeyi okumuş; “Sakınılması gereken de O´dur, bağışlayacak olan da.” [463]
Sonra da şöyle demiş: “Yüce Allah buyurdu ki: ´Ben, kendisinden sakınılması gerekenim. Benimle beraber başka biri tanrı edinilmesin. Benimle beraber başka birini tanrı edinmekten sakınan kimseyi ben bağışlarım.” [464]
İbn Mâce… Nafi´den rivayet etti ki; İbn Ömer şöyle demiştir: Gazalarından birinde Rasûlullah fs.a.v.) ile beraberdik. Bir topluluğa uğradı. Onlara, kim olduklarını sordu. Onlar da müslüman olduklarını söylediler. Onların yanında tandırını yakmakta ve içine, tutuşturmak için habire odun atmakta olan bir kadın da vardı. Çocuğu da kadının beraberindeydi. Tandırın alevleri yükselince kadın, çocuğunu kapıp Rasûlullah (s.a.v.)´in yanına getirdi ve ona şöyle bir soru yöneltti:
— Sen, Allah´ın Rasûlü müsün
— Evet.
— Anam, babam sana feda olsun. Allah, merhametlilerin en merhametlisi değil midir
— Evet öyledir.
— Allah, kullarına, ananın kendi çocuğuna gösterdiğinden daha fazla merhamet göstermez mi
— Tabii ki gösterir!
Bundan sonra tabaklarla ceviz ve şeker getirilip konuklara dağıtıldı. Peygamber (s.a.v.) ile onlar, bu cevizlerle şekerleri kapışmaya başladılar.” Bu hadis tümüyle cidden gariptir. [465] Buharı… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde ashabımdan bir gurup, su içmek için kevser havuzuna geldiklerinde oradan uzaklaştırılırlar. Ben, “Ya Rab! Bunlar ashabımdır!” deyince Cenab-ı Allah şu cevabı verir:
“Doğrusu onların senden sonra neler vukua getirdiklerini bilmiyorsun. Onlar gerisin geri dönmüşlerdi!” [466]
İbn Ebi´d-Dünyâ… Muhammed b. Münkedir´den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir:
“Sizin kevser havuzundan su içtikten sonra geri dönüşünüzü görür gibi oluyorum. Adam bir başkasıyla karşılaşır; ona: “Su içtin mi ” diye sorar; o da “Evet” cevabını verir. Yine adam bir başkasıyla karşılaşır; ona: “İçtin mi ” diye sorar. O da: “Hayır. Bilsen ne kadar susamışım!” diye cevap verir.” [467]
Esma Binti Ebibekr´in Rivayeti:
Buharî… Esma binti Ebibekr es-Sıddik´tan rivayet etti ki; Peygam-ber(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“(Kıyamet gününde) Ben havuz başında duracağım ki, sizlerden oraya su içmeye gelenlere bakayım. Bazıları yakalanıp yanımdan uzaklaştırılır. Ben; “Ya Rab! bunlar, bendendirler, ümmetimdendirler!” derim. Bana şöyle cevap verilir: “Bunların senden sonra neler yaptıklarını fark ettin mi Vallahi senden sonra hep topukları üstü geri döndüler (İslâmdan uzaklaştılar).”[468]
Bu hadisi Esmâ´dan nakleden İbn Ebi Melike: “Allahım! Sana sığmıyoruz” derdi.
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Anne, çocuğunu ateşe atmaz.” Böyle derken başını eğip ağlamaya başladı. Sonra başını kaldırıp bize bakarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “D,oğrusu Aziz ve Celil olan Allah; Lâilahe illallah demeye yanaşmayan, kendisine karşı inatla direnenler hariç, kullarına azâb etmez!”
Bu hadisin senedinde zayıflık, ifadelerinde de gariplik vardır, [469]
Bu konuda yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Oraya, yalanlayıp yüz çevirmiş olan en azgından başkası yaslanmaz.”[470]
“O, peygamberi doğrulamamış, namaz kılmamış ama yalanlayıp yüz çevirmiş.” [471]
Aziz Ve Celil Olan Allah, Emzirenin Çocuğuna Merhamet Edişine Nispetle Kendi Kullarına Daha Çok Merhamet Eder:
Buharî… Eslem´den rivayet etti ki; Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)´in yanına esirler getirildi. Esirler arasında (sütünün çokluğu nedeniyle) memesinden süt damlayan bir kadın da vardı. Bu kadın koşuyor, bir çocuk bulunca da alıp emziriyordu. Peygamber (s.a.v.) onu görünce bize şöyle sordu:
— Söyleyin bakalım, bu kadın çocuğunu ateşe atar mı
— Hayır, atamaz.
— İşte Cenab-ı Allah, bunun kendi çocuğuna merhamet edişine nispette kullarına daha çok merhamet eder.”
Bu hadisin bir varyantında da şöyle denilmektedir: “Yemin ederim ki Allah, bunun kendi çocuğuna merhamet edişine nispetle kullarına daha çok merhamet eder.” [472]
İbn Mâce… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şaki´den başkası cehenneme girmez.” Ey Allah´ın Rasûlü, şaki dir diye sorulduğunda şöyle cevap verdi: “Allah için bir taatte bulunma- ve O´nun yasakladığı işlerden de yapmadık bir şey bırakmayan kimsedir.”
Bu rivayetin senedinde zayıflık vardır, [473] Sahih-i Müslim´de… Ebû Bürde´nin babası Ebû Musa´dan rivayet olundu k; Rasûluüah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü olduğunda her müslümana bir yahudi veya hristiyan verilir ve ona: “Bu, senin ateşten kurtuluşun için sana bir fidye olarak verilmiştir (senin yerine bu yanacaktır)” denilir.” (Müslim, Tevbe, 3/49) Bu hadisin başka bir rivayetinde ise şöyle denilmektedir: “Müslüman adam ölmeden önce Cenab-ı Allah onun yerine mutlaka bir yahudi veya hristiyan cehenneme koyar!”
Bu hadisi dinleyen Ömer b. Abdülaziz, Ebû Bürde´ye üç kez: “Kendisinden başka tanrı bulunmayan Allah´a yemin eder misin ki; baban bu hadisi Rasulullah (s.a.v.)´in kendisinden duymuş ” diye yemin ettirdi. Ebû Bür-de de yemin etti.
Yine Müslim´in bir rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde müslümanlardan bazı kimseler, dağlar misali günahlarla gelirler ama Cenab-ı Allah, onların bu günahlarım bağışlayıp yahudiler-le hristiyanlara yükler.” [474]
İbn Mâce… Ebû Bürde´nin babası (Ebû Mûsâ)dan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde Cenab-ı Allah yaratıkları topladığında Muhammed ümmetine, secdeye kapanmaları için izin verir. Onlar da secdeye kapanır ve uzun bir süre öylece dururlar. Sonra kendilerine şöyle denir: “Başınızı kaldırın. Düşmanlarınızı sizin ateşten kurtuluşunuz için fidye kıldık (sizin yerinize onları ateşe attık).”[475]
Bu Ümmetten, Hesap Vermeksizin Cennete Girecek Olanlar:
Buharî… İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetler (Kıyamet gününde) bana arzedilirler. Biz peygamberin üm-metiyle beraber geçtiğini, bir peygamberin bir cemaatle beraber geçtiğini, bir peygamberin on kişiyle beraber geçtiğini, bir peygamberin beş kişiyle beraber geçtiğini, bir peygamberin de yalnız başına geçtiğini, sonra da büyük bir kalabalığın gelmekte olduğunu görürüm. Birisi “Bunlar senin ümmetindir.
Runların ön tarafındaki yetmiş bin kişiye hesap ve azâb yoktur” der. Niçin sorarım. O der ki: “Çünkü bunlar vücutlarını dağlamazlar, başkalarının gizliliklerini araştırmazlar, (eşyalarda ve olaylarda) uğursuzluk aramaz ve leblerine güvenip dayanırlardı.”
Rasûlullah (s.a.v.)´i dinlemekte olan Ukkâşe b. Mihsan kalkıp; “Beni de bunların arasına katması için Allah´a duâ et” dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de; “Allahım! Bnu da onlardan biri kıl” diye duâ ett. Sonra başka bir adam da kalkıp; “Beni de bunların arasına katması için Allah´a duâ et” deyince Rasûlullah (s.a.v.) ona: “Ukkâşe senden önce davranıp bunu elde etti” diye cevap verdi.” [476]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet ett ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Aziz ve Celil olan Rabbimden dilekte bulundum. Bana ümmetimden yüzleri dolunay gecesindeki ay gibi parlak olan yetmiş bin kişinin (hesapsız olarak) cennete gireceğimi vâdetti. Daha fazlasını istedim. Bunu yetmişbin kat arttırdı. Ben: “Ya Rab, eğer ümmetimin muhacirleri bu kadar yoksa ne olacak ” diye sordum. “Öyleyse bu arabilerle tamamlarım” diye cevap verdi.” [477]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlul-lah(s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Biz (dünyaya) en son gelenler, kıyamet gününde önde olacağız. Ümmetimden yetmiş bin kişilik ilk zümre, kendilerine hesap sorulmaksızın cennete gireceklerdir. Bunlardan her birinin yüzü dolunay gecesindeki Ay gibi parlaktır. Bunlardan sonra gelecek olanların yüzleri, gökteki en parlak yıldız gibidir. Sonra da herkes mertebesine göre gelecektir.” [478]
İmam Ahmed b. Hanbel… Ebubekir es-Sıddik´tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmştur:
“(Ümmetimden) yetmiş bin kişinin hesap vermeksizin cennete girecekleri (müjdesi) bana verildi. Onların yüzleri dolunay gecesindeki ay gibidir. Kalpleri bir adamın kalbi üzerindedir, (yani gönülleri beraberdir.) Aziz ve Celil olan Rabbimden, bunların sayılarını artırmasını diledim. Her bir kişiye yetmiş bin kişi daha ekledi.” Ebubekir (r.a.) dedi ki: Ben bunun kentliler aleyhine olacağını düşündüm, göçüp badiyeye gittim.” [479]
imam Ahmed b. Hanbel… Zer´den rivayet etti ki; İbn Mes´ud şöyle demiştir:
Rasûlulah (s.a.v.) rüyasında ümmetleri gördü. Kendisinin ümmeti de yanından geçtiğinde çoklukları hoşuna gitti. Dağları ve ovalan doldurmuşlardı. (Uyandıktan sonra) dedi ki: Bana şöyle denildi: “Senin için bunlarla birlikte Vetmiş bin kişi hesap vermeksizin cennete gireceklerdir. Bunlar vücutlarını bağlamaz, başkalarının gizliliklerini araştırmaz ve (olaylarda, eşyalarda) u£ursuzluk aramaz, Rablerine güvenip dayanırlar.”
Orada hazır bulunan Ukkâşe b. Mihsan dedi ki: “Ey Allah´ın Rasûlü! aralarına katması için Allah´a duâ et.” Rasûlullah (s.a.v.): “Allahım! nu da aralarına kat” diye duâ etti. Ensardan bir başka adam da kalkıp: “Ey Allah´ın rasûlii! Benî de aralarına katması için Allah´a duâ et.” dedi. Rasû-lullah(s.a.v.), ona: “Ukkâşe bu hususta seni geçti.” cevabını verdi. [480]
İmam Ahmed b. Hanbel… İmrân b. Husayn´den rivayet etti ki; İbn Mes´ud şöyle demiştir:
Bir gece RasûluIIah (s.a.v.)´in yanında çok konuştuk (sohbetimiz uzun sürdü). Sonra ertesi gün yanına gittiğimzde bize şöyle dedi: “Dün gece (rüyada) peygamberler ümmetleriyle birlikte bana gösterildiler. Kimi peygamber yanımdan geçerken beraberinde üç kişi, kiminin beraberinde bir gurup, kiminin beraberinde bir cemaat vardı. Kimi de yalnızdı. Nihayet beraberinde İsrâiloğullarından büyük bir topluluk olarak Musa (a.s.) yanımdan geçti. (Çoklukları) hoşuma gitti. “Bunlar kimdir ” diye sordum. Bana: “Bu, kardeşin Musa´dır. Beraberindekiler de İsrâiloğullaııdır.” denildi. “Ümmetim ner-de ” diye sordum. “Sağına bak!” denildi. Baktım. Tepeciklerin insan yüzle-riyle dolu olduğunu gördüm. Sonra bana, “Soluna bak!” denldi. Baktım. Ufu-kun insan yüzleriyle dolu olduğunu gördüm. Bana: “Razı oldun mu ” denildi. “Razı oldum ya Rab! Razı oldum ya Rab!” dedim. Bana denildi ki: “Bunlarla beraber yetmiş bin kişi var ki; onlar hesap vermeksizin cennete gireck-lerdir.” Sözün şurasında Peygamber (s.a.v.) sahabilere şöyle dedi: “Anam babam size feda olsun. Eğer şu yetmiş bin kişiden biri olabilecekseniz olun. Eğer bunu yapamazsanız tepedekilerden olun. Onu da yapamazsanız, ufuk-takilerden olun. Çünkü ben orada birbirin karışan tedirgin insanlar gördüm.” O esnada Ukkaşe b. Mihsan kalkıp: “Ey Allah´ın Rasûlü! Allaha duâ et de beni de o yetmiş bin kişinin arasına katsın” dedi. Rasûlullah (s.a.v.) onun için duâ etti. Başka bir adamda kalkıp “Ey Allah´ın rasûlü! Beni de onların arasına katması için Allah´a duâ et” dedi. Rasûlullah (s.a.v.) ona: “Ukkâşe bu hususta senden önce davrandı” dedi. Sonra kendi aramızda konuşarak “Bu yetmiş bin kişi sizce kimlerdir ” diye sorduğumuzda kimileri: “Onlar; müs-lüman olarak doğup Allah´a hiç ortak koşmayan ve ölünceye kadar bu hallerini sürdüren kimselerdir” dediler. Peygamber (s.a.v.) bunu duyunca şöyle buyurdu: “Onlar; vücutlarına dağ yaptırmayan, başkalarının gizliliklerini araştırmayan, (olaylarda ve eşyalarda) uğursuzluk aramayan, Rablerine güvenip dayanan kimselerdir.” [481]
Taberanî… İmran b. Husayn´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimden yetmiş bin kişi hesap vermeksizin, azâb gömleksizin cennete girecektir.” Onlar, kimlerdir ya Râsulallah diye sorulduğunda şu cevâbı verdi: “Onlar; vücutlarını dağlamayan, başkalarının gizliliklerini araştırmayan, (olaylarda ve nesnelerde) uğursuzluk aramayan, Rablerine güvenip dayanan kimselerdir.” [482]
İmam Ahmed b. Hanbel… Câbir b. Abdullah´tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İlk zümre kurtulacaktır. Onların yüzleri, dolunay gecesindeki ay gibi (parlak)dır. Yetmiş bin kişidirler. Hesaba çekilmezler. Onlardan sonra gelenler de böyle… Bunların yüzleri, gökteki en parlak yıldız gibidir.” Böyle dedikten sonra Rasûlullah (s.a.v.), diğerlerini de anlattı. [483]
Bezzar… Enes´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimden yetmiş bin kişi cennete girecektir. Bunlardan her yetmiş kişiyle, yetmiş bin kişi daha girecektir.” [484]
Bu hadisin manâsı muhtemelen şöyledir: Her bin kişiyle ve her bir kişiyle -ki bu daha çok ve daha kapsamlıdır- yetmiş bin kişi daha cennete girecektir.
İmam Ahmed b. Hanbel… Enes´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu Cenab-ı Allah ümmetimden dörtyüzbin kişiyi cennete koyacağını bana vâdetti.” [485]
Hz. Ebubekir: “Ey Allah´ın Rasûlü! Bu sayıyı bize artır” deyince Rasûlullah (s.a.v.) avuçlarını birleştirerek “İşte böyle!..” diye karşılık verdi. Bu defa Hz. Ömer: “Bu kadarı sana yeter ey Ebubekir!” diyerek araya girdi. Hz. bubekir: “İlişme bana ey Ömer! Allah hepimizi cennete koysa bunun sana ne zararı olur ” deyince Hz. Ömer şu karşılığı verdi: “Allah dilerse bütün halkını tek avucuyla da cennetine kendi rahmetiyle koyar!” Bunun üzerine .asûlullah (s.a.v.) (Ömer´i kastederek): “Doğru söyledi” dedi. [486]
Hafız Ebû Yâ´lâ… Enes´ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimden yetmiş bin kişi cennete girecektir.”
Sahabiler: “Ey Allah´ın Rasûlü! Bu sayıyı bize artır” dediklerinde -kendisi bir kum yığını üzerinde bulunuyordu- kumu eliyle savurdu, (yani bu kadar çok sayıda cennete gireceksiniz demek istedi): Tekrar “Ey Allah´ın Rasûlü! Bu sayıyı bize artır” dediklerinde, yine kumu eliyle savurdu. Sahabiler de şöyle dediler: “Ey Allah´ın nebisi! Artık bundan sonra cehenneme gireni Allah rahmetinden uzak etsin!” [487]
Taberanî… Umeyr´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu Cenab-ı Allah, ümmetimden üç yüzbin kişiyi cennete koyacağını bana va´d etti.” Umeyr: “Ey Allah´ın Rasûlü! Bu sayıyı bize artır” deyince Rasûlullah (s.a.v.) eliyle kumları savurarak “İşte sayılamayacak derecede bu kadar çok kimseyi cennete koyar” dedi, Umeyr, yine: “Ey Allah´ın R-asûlü! Bu sayıyı bize artır” deyince Hz. Ömer: “Ey Umeyr! Bu kadarı sana yeter” dedi. Umeyr: “Ne diye bize karışıyorsun ey Hattabın oğlu ” diye so-ninca Hz. Ömer de şu karşılığı vedi: “Allah dilerse, insanları bir avuçlayıp savuruşta cennete koyar.” Rasûlullah (s.a.v.) de: “Ömer doğru söyledi” dedi. Hafız Ziya: “Ömer(r.a.)´in bundan başka hadisi bulunduğunu bilmiyorum”edi. [488]
Bezzar… Ebû Saîd el-Hudrî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimden yetmiş bin kişi hesaba çekilmeksizin cennete girecektir.” âşe kalkıp, “Ey Allah´ın rasûlü! Beni de onların arasına katması için AlIah´a duâ et” dedi. Rasûlullah (s.a.v.): “Allahım! Bunu da onların arasına kat” diye duâ etti. Sonra başka bir adam da: “Ben de aralarına katması için Allah´a duâ et ya Rasûlallah!” dedi. Rasûlullah (s.a.v.): “Allahım! Buna da onların arasına kat.” diye duâ etti. Oradaki topluluk sustu. Sonra birbirlerine: “Keşke biz de ´Ey Allah´ın rasûlü! Bizi de aralarına katması için Allah´a duâ et´ deseydik” dediler. Rasûlullah (s.a.v.): “Ukkâşe ve arkadaşı bu hususta sizi geride bıraktılar. Ama duâ etmemi isteseydiniz, ederdim. Etseydim, cennete girmeniz kesinleştirdi.” diye karşılık verdi. [489]
Taberanî… Ebû Umame´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Rabbim, ümmetimden yetmiş bin kişinin cennete gireceğini bana vâ-detti. Bunlardan her bin kişiyle birlikte yetmiş bin kişi daha vardır. Bunlara hesap ve kınama yoktur. Ayrıca Aziz ve Celil olan Rabbim üç kez insanları avuçlayıp cennete savuracaktır.”
Bu rivayetin lafzı (kelimeleri) İbn Ebû Şeybe´ye aittir. Taberanî´nin rivayetinde “Her bin kişiyle birlikte yetmiş bin kişi daha vardır.” cümlesi yoktur. [490]
Ebubekir b. Ebi Âsim… Ebû Umame´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Cenab-ı Allah, ümmetimden yetmiş bin kişiyi hesaba çekmeksizin cennete koyacağını bana vâdetti.” Yezid b. Ahnes: “Allah´a yemin ederim ki; ya Rasûlallah bunlar, senin ümmetinin içinde o kadar azdırlar ki (kara) sinekler arasındaki (kırmızı ve beyaza çalacak tonda) sarı sinekler kadardırlar.” deyince Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: “Cenab-ı Allah bu yetmiş binin her bin kişisiyle birlikte yetmişler bin kişiyi daha cennete koyacağını ve bu sayıya üç kez avuçlayarak cennete savuracağı kimseleri de ekleyeceğini bana vâdetti.”
Hafız Ziya dedi ki: Bu hadisin rivayet senedinde adı geçen kimselerin Horî dışında kalan tümü sahih rivayet sahipleridir. Yalnız, Horî´nin de kritiğe tabi tutulduğunu bilmiyorum. [491]
Taberanî… Ukbe b. Abd es-Sülemî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu Rabbim, ümmetimden yetmiş bin kişyi, hesaba çekmeksizin cennete koyacağım bana vâdetti. Onlardan her bin kişiyle birlikte yetmişer bin kişi daha vardır. Ayrıca üç kez avuçlayıp savuracağı kimselerinde ek olarak cennete konulacaklarını bana bildirdi.” Bunu duyunca Hz. Ömer tekbir getirip şöyle dedi: “Cenab-ı Allah ilk yetmişi; babalarına, oğullarına ve aşiretlerine şefaatçi kılacaktır. Beni sonda avuçlayıp cennete savuracağı kimselerin son gurubundan biri kılmasını temenni ediyorum.”
Hafız Ziya, bunun senedinin illetli olduğunu bilmiyorum, dedi. Doğrusunu Allah bilir. [492]
İmam Ahmed b. Hanbel… Atâ b. Yesar´dan rivayet etti ki; Rüfaa el-Cü-henî şöyle demiştir kendisine: Rasûlullah (s.a.v.)´le birlikte yürüdük. Ke-did´e (veya Kadid´e) vardığımızda Rasûlullah (s.a.v.) bize şöyle buyurdu:
“Aziz ve Celil olan Rabbim, ümmetimden yetmiş bin kişiyi -hesaba çekmeksizin- cennete koyacağını bana vâdetti. Sizler ve salih olan eşleriniz-î çoluk çocuklarınız cennetteki meskenlerinize yerleşmeden önce hiç bir ümmetin cennete girmeyeceğini umuyorum.” [493]
Taberanî… Sevbân´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Rabbim, ümmetimden yetmiş bin kişiyi hesaba çekmeksizin cennete koyacaktır. Onlardan her bin kişiyle birlikte yetmişer bin kişi daha vardır.” [494]
Taberanî… Ebû Saîd el-Enmarî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu Aziz ve Celil olan Rabbim, ümmetimden yetmiş bin kişiyi hesaba çekmeksizin cennete koyacağını bana vâdetti. Bunlardan her bin kişiyi de yetmişbin kişiye şefaatçi kılacak sonra da üç kez avuçlayarak (çok sayıda insanı) cennete savuracaktir.” [495]
Bu hadisin râvilerinden Kays diyor ki: Ben, Ebû Saîd´e sordum:
— Sen bunu bizzat Rasûlullah (s.a.v.)´den mi işittin
—- Evet, kulaklarımla işittim. İşittiklerimi de kalbim hıfzetti. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştu:
“Allah dilerse ümmetimin bütün muhacirlerini bu kapsama alır. Sayı tamamlanmazsa, kalan kısmını arabilerle ikmâl eder.”
Bunların hesabı Rasûlullah (s.a.v.)´in yanında yapıldı. Sayılan dört milyar yediyüz bini buldu. Rasûlullah (s.a.v.) de şöyle dedi: “İnşaallah ümmetimin muhacirleri bu meblağı doldurur.”
Sahih adlı eserinin “El-Ba´s ve´n-Nüşûr” bölümünde Buharî… Ebû Yezid el-Medinî´den rivayet etti ki; Amr b. Hazm el-Ensarî şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) üç gün bize görünmez oldu. Sadece farz namazları kılmak için mescide gelir, namazı kıldıktan sonra hemen evine dönerdi. Dördüncü günde yanımıza geldi. Kendisine, “Ey Allah´ın Rasûlü! Bize görünmez oldun. Biz de bir olay meydana geldiğini sandık” dediğimizde şöyle buyurdu: “Sadece iyilik ve hayır oldu. Yüce Rabbim, ümmetimden yetmişbin kişiyi hesaba çekmeksizin cennete koyacağını bana vâdetti. Bu üç gün zarfında kendisinden bu sayıyı artırmasını diledim. Rabbimin bir, şerefli ve cömert olduğunu gördüm. O yetmiş bin kişiden her biriyle birlikte yetmişer bin kişiyi daha bana bağışladı. Ben: “Ya Rab! Ümmetimin sayısı bu kadarı bulur mu ” diye sorduğumda, ´Bu sayıyı sana arabilerle tamamlarım” dedi.” Dahhâk, bu hadisin tenkid edildiğini; Neseî de metruk olduğunu söylemiştir.
Taberanî… Ebû Mâlik´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Muhammed´in canı kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; kıyamet gününde Cenab-ı Allah sizleri zifirî karanlık bir gece gibi topluca yeri ^satmış bir zümre halinde cennete gönderecektir. Melekler diyecekler ki: Muhammed ile beraber gelenler, diğer peygamberlerle beraber gelenlerden daha çoktur.” [496]
Kulların Hesap Yerinden Ayrılıp Kendilerine TahsisEdilen Yerlerine Gitmeleri. Bir Kısmı Cennete,Bir Kısmı Da Cehenneme
Yüce Allah buyurdu ki:
“Ey Muhammed! Hâlâ gaflet içinde bulunanları ve hâlâ inanmayanları, onları, işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar.” (Meryem, 19/39)
“Kıyamet saati koptuğu gün, işte o gün, darmadağın olurlar. Ama inanıp yararlı iş işleyenler, ağırlanacakları bir cennette bulunurlar. İnkâr edip, âyetlerimizi ve âhirette bana kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azâbla yüz yüze bırakılırlar.” (Rûm, 30/14-16)
´İnsanların fırka fırka olacağı, Allah katından kaçınılmaz günün gelmesinden önce, kendini dosdoğru dine yönelt.” (Rûm, 30/43)
´´Kıyamet kopacağı gün, işte o gün, bâtıl sözlere uymuş olanlar hüsranda kalırlar. Her ümmeti diz üstü çökmüş olarak görürsün. Her ümmet kitabına çağırılır. Onlara denir ki: “Bugün, size işlediğinizin karşılığı verilecektir. Bu kitabımız gerçekten sizin aleyhinize konuşuyor. Biz yaptıklarınızı şüphesiz bir bir kaydediyorduk.”
İnanıp yararlı iş işleyenlere gelince, Rableri onları rahmetine jarkeder. İşte bu, apaçık kurtuluştur. Ama inkâr eden kimselere denir ki: “Ayetlerim size okunmuş, siz de büyüklenip suçlu bir millet olmuştunuz değil mi Doğrusu Allah´ın verdiği söz gerçektir. Kıyamet saati şüphe götürmez” dendiği zaman: “Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, yalnız yoktur sanıyoruz. Buna dâir kesin bir bilgi elde etmiş değiliz” derdiniz.
İşledikleri kötülükler kendilerin belli oldu ve onları, alaya aldıkları şey mahvetti. Onlara denir ki: “Bu güne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi biz de sizi unuttuk. Varacağınız yer ateştir. Yardımcılarınızda yoktur. Bu, Allah´ın âyetlerini alaya almanızdan ve dünya hayâtının sizi aldatmış olmasından ötürüdür.”
“O gün, ne oradan çıkarılırlar ve ne de özürleri dilenir. Övülmek, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Göklerde ve yerde azamet O´nundur. O, güçlüdür, hakimdir.” (Câsiyc, 45/27-37)
“Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitâb açılır, peygamberler ve şâ-hidler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adaletle hüküm verilir. Her kişiye, işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarını en iyi bilen1 dir. İnkâr edenler, bölük bölük cehenneme sürülür. Oraya vardıklarında kapıları açılır. Bekçileri onlara: “Size içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan
bu güne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi ” derler. “Fvet geldi” derler. Lâkin azâb sözü inkarcıların cehennemin kapılarından irin; böbürlenenlerin durağı ne kötüdür!” denir. Rablerine karşı glmekten akınarılar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: “Selâm size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin ” derler. Onlar: “Bize verdiği sözünde duran ve bizi bu yere vâris kılan Allah´a hamdolsun. Cennette istediğimiz yerde oturabiliriz. Yararlı iş işleyenlerin ecri ne güzelmiş!” derler. Melekleri, arşın etrafını çevirmiş oldukları halde, Rablerini hamd ile överken görürsün. Artık insanların aralarında adaletle hükm olunmuştur. “Övülmek, dünyaların Rabbi olan Allah içindir” denir.” (Zümer, 39/69-75)
“O gün gelince, Allah´ın izni olmaksızın hiç kimse konuşamaz. İçlerinde bebaht olanlar da, mesut olanlar da vardır. Bedbahtlar cehennemdedirler. Onlar orada ah edip inlerler. Rabbinin dilemesi bir yana, gökler ve yer durdukça, orada temelli kalacaklardır. Rabbin, şüphesiz, her istediğini yapar. Mesut olanlar ise cennettedirler. Rabbinin dilemesi bir yana, sonsuz bir lütuf olarak, gökler ve yer durdukça, orada temelli kalacaklardır.” (Hûd, 11/105-108)
“Sizi toplanma gününde topladığı gün, işten, kimin aldandığımn ortaya çıkacağı gündür. Allah´a kim inanmış ve yararlı işlemişse, Allah onun kötülüklerini örter. Onu içinde temelli ve vsonsuz kalacağı, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Büyük kurtuluş işte budur. İnkâr edip, âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar da ateşliklerdir. Orada temellidirler. Ne kötü bir dönüştür!” [497]
“Sakınanları o gün Rahmanın huzurunda O´na gelmiş konuklar olarak toplarız. Suçluları suya götürür gibi cehenneme süreriz. Rahmanın katında bir ahd almamış olandan başkası asla şefaatte bulunamıyacaktır.” (Meryem, 19/85-87)
“Bir takım yüzlerin ağaracağı ve bir takım yüzlerin kararacağı günde büyük azâb onlaradır. Yüzleri kararanlara: “İnanmanızdan sonra inkâr eder misiniz İnkâr etmenizden dolayı azabı tadın” denecektir, yüzleri ağaranlar ise Allah´ın rahme tindedirler. Onlar orada temellidirler.” (Âl-i İmrân, 3/106-107)
Bu konudaki âytler cidden çoktur. Eğer hepsini burada sıralamış olsaydık gerçekten de söz fazlasıyla uzayacaktı. Burada konuyla ilgili ve bu makama uygun hadisleri nakledeceğiz ki bu, konu dışı bir çok maksatları da kapsamaktadır. Biz o maksatlara da kısaca işarette bulunacağız.
“Güç yetirilemeyen ve en büyük baskın bastırdığı zaman…” (Naziât, 79/34)
İbn Ebi´d-Dünyâ… Kasım b. Velid´in yukarıdaki âyet-i kerimeyi açıklarken şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme sevkedilirler.” [498]
Cennetliklerin Cennete En Son Girecek Olanı:
Buharı… Ata b. Yezid el-Le^sî´den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)´e şöyle bir soru soruldu:
— Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz
— Siz bulutsuz bir günde güneşi görürken itişip kakışır mısınız
— Hayır ey Allah´ın Rasulü!
— Bulutsuz ve dolunaylı bir gecede ayı görürken itişip kakışır mısınız
— Hayır ey Allah´ın Rasûlü!
— İşte kıyamet gününde Rabbinizi böyle göreceksiniz. O günde insanları toplar ve onlara şöyle der:
“Kim benden başka bir şeye tapıyorduysa bu gün ona tabi olsun. Kim güneşe tapıyorduysa bu gün güneşe tabi olsun. Kim aya tapıyorduysa bu gün aya tab olsun. Kim tağutlara tapıyorduysa bugün onlara tabi olsun!..”
Orada münafıklarıyla birlikte bu ümmet kalır. Cenab-ı Allah, tanımadıkları bir surette yanlarına gelip, “Ben sizin Rabbinizim” der. Onlarda: “Senden Allah´a sığınırız. Biz burada, yerimizde, Rabbimizin yanımıza gelişini bekleyeceğiz. Gelince de O´nu tanıyacağız.” derler. Cenab-ı Allah, tanıdıkları bir surette yanlarına gelip, “Ben sizin Rabbinizim!” der. Onlar da: “Sen bizim Rabbimizsin” deyip ona tabi olurlar. Ve cehennem köprüsü kurulur. Köprünün üzerinden ilk geçen ben olurum. O gün peygamberler “Allahım, selâmet ver; selâmet ver.” diye duâ ederler. Köprüde deve dikenleri gibi kancalar vardır. Deve dikenlerini görmüşsünüz değil mi
— Görmüşüz ya Rasûlallah.
— İşte o kancalar, deve dikenleri gibidirler. Yalnız, büyüklüklerini ancak Allah bilir. İnsanlar, amelleri nedeniyle kapılıp götürülürler. Kimi, ameli nedeniyle helak olur. Kimi yardımsız bırakılır, sonra kurtulur. Nihayet Cenab-ı Allah kullan arasındaki ödeştirme işini tamamlayıp Allah´tan başka ilâh bulunmadığına şehadet edenlerden cehennemden çıkarılmasını dilediği kimseleri çıkarmak ister. Bu hususta meleklere gerekli emri verir. (O günahkârlar) cehennemde mahpusturlar. Üzerlerine hayat suyu denen bir su dökülür. Tohumun sel yatağında bitip yeşermesi gibi bitip yeşerirler. Bir adam, yüzü cehenneme yönelik olarak durur, ve “Ya Rab! Yüzümü ateş tarafından çevir. Kokusu beni rahatsız etti. Sıcaklığı da beni yaktı.” Allah´a sürekli yalvarıp yakarır. Allah da ona şöyle der: “Umarım ki bu istediğini verirsem, benden başka bir şey istemezsin. Öyle değil mi ” O da: “Onur ve üstünlüğün yemin ederim ki; senden başka bir şey istemeyeceğim” der. Cenab-ı Allah Onun yüzünü ateşten çevirir. Sonra o der ki: “Ya Rab! Beni cennetin kapısına yaklaştır.” Cenab-ı Allah ona: “Benden başka bir istekte bulunmayacağını söylememiş miydin ” diye sorar. O da: “Onur ve üstünlüğüne yemin ederim ki; artık bundan başka bir istekte bulunmayacağım” der ve artık başka bir istekte bulunmayacağına dâir söz ve güvenceler verir. Cenab-ı Allah da onu cennetin kapısına yaklaştırır. Adam cennetin içindeki şeyleri görünce Allah´ın dilediği bir süre susar, sonra: “Ey Rabbim! Beni cennete koy” der. Yüce Rab ona: “Artık başka bir stekte bulunmayacağını bana söylememiş miydn Yazıklarlar olsun sana ey âdemoğlu! Sen ne kadar da dönekmiş-sin !” diye sorar. O da: “Ya Rab! Beni yaratıklarının en bahtsızı kılma” der ve yakarışını sürdürür, nihayet Cenab-ı Allah güler. Gülünce de onun cennete girmesine izin verir. Cennete girdiğinde kendisine “Dile ne dilersen” denilir- O da bazı dileklerde bulunur. Sonra yine kendisine: “Dile ne dilersen” denilir. O da bazı dileklerde bulunur. Artık dileyeceği bir şey kalmaz. Kendisine: “Düedikerin, bir misli fazlasıyla sana verildi” denir.”
Ebû Hüreyre dedi ki: “Bu hadiste anlatılan adam, cennete en son girecek kişidir.”
Bu hadisi rivayet ettiğinde Ebû Saîd el-Hudrî de Ebû Hüreyre´nin yanında oturmaktaydı. Onun söylediklerini değiştirmiyordu. Ne zaman ki Ebû Hüreyre “Dilediklerin bir misli fazlasıyla sana verildi” denir. Sözünü nakl etti; işte o zaman Ebû Saîd (r.a.) dedi ki: Ben Rasûlullah (s.a.v.)´in bunu şöyle ifade ettiğini işittim: “Dilediklerin, on misli fazlasıyla sana verildi” denir. Ebû Hüreyre, “Onunla birlikte bir o kadarı da verilir” dedi. İbn Mes´ud ve diğer bazı sahabiler de bu hususta Ebû Saîd´in söylediklerine katılmışlardır. İnşa-allah bu husus ileride d$ açıklanacaktır. [499]
Buharı.., Atâ b. Yesar´dan rivayet etti ki; Ebû Saîd el-Hudrî şöyle demiştir: Biz, Hz. Peygambere şöyle bir soru sorduk:
— Ey Allah´ın Rasûlü! Rabbimizi görecek miyiz
— Bulutsuz bir günde güneşi görme hususunda birbirinizle itişip kakışmanız olur mu
-— Hayır.
— Aynı şekilde (kıyamet gününde) Rabbinizi görürken de birbirinizle
itişip kakışmanız olmayacaktır.
— Sonra bir çağına şöyle seslenir: “Her kavim, tapageldiğinin yanına gitsin!” Ehl-i salip, salipleri (haçları) ile; putperestler, putlarıyla; başka tanrılara tapanlar, tanrılarıyla giderler. Geride iyisiyle kötüsüyle kitab ehli, Allah´a tapan kimseler kalır. Sonra cehennem getirilip tıpkı bir serap gibidir. Yahudilere sorulur:
— Neye tapardınız
— Allah´ın oğlu Üzeyir´e tapardık.
— Yalan söylüyorsunuz. Allah´ın hiç eşi ve çocuğu olmadı. Şimdi ne istiyorsunuz
— Bize su içirmenizi istiyoruz.
— İçin bakalım!
Cehenneme yuvarlanıp düşerler. Sonra hristiyanlara sorulur:
— Neye tapardınız
— Meryemoğlu Mesih´e tapardık.
— Yalan söylüyorsunuz. Allah´ın hiç eşi ve çocuğu olmadı. Şimdi ne istiyorsunuz
— Bize su içirmenizi istiyoruz.
— İçin bakalım!
Cehenneme yuvarlanıp düşerler. Geride iyisiyle kötüsüyle, sadece Allah´a kulluk etmiş olanlar kalır. Onlara: “Herkes gitti. Siz niye burada kaldırıız ” diye sorulur. Onlar da şu cevabı verirler: