Oruçlu olanın su ile ıslatılmış bir misvakı kullanması İmam Ebu Yusuf´a göre mekruhtur. Fakat diğer alimlere göre, sabahleyin yahut zevalden sonra yaş ve kuru misvak kullanmakta kerahet yoktur. (İmam Şafiî´ye göre, zevalden sonra misvak kullanılması mekruhtur.) Oruçlu kimsenin istincada (büyük abdest temizliğinde) ve abdest alırken ağzına, burnuna su verirken aşırı gitmesi, fazla su doldurup taşırması mekruhtur. Oruçlunun bir özrü bulunmaksızın pişirilen yemeği yalnız ağzı ile tadması mekruhtur. Bir kocanın kötü huylu olması, karısı için bir özürdür; böyle bir kadın pişireceği yemeğin, yutmaksızın, tadına ve tuzuna bakabilir. Oruçlu bir kimsenin satın alacağı bal ve yağ gibi şeylerin iyi olup olmadığını anlamak…
Yazar: admin
Kasden yeyip içmek ve oruca aykırı olan işleri yapmak orucu bozar. Bu işlerin bir kısmı yalnız kazayı ve bir kısmı da hem kaza, hem de keffareti gerektirir. Bunlar açıklanacaktır. Unutarak bir şey yemek ve içmek veya cinsel ilişkide bulunmak orucu bozmaz. Bu hususta farz, vacib ve nafile oruçlar arasında bir fark yoktur. Çünkü unutma ve yanılma ile yapılan işler bağışlanmıştır. (Malikîlere göre, bunların her biri ile farz olan oruç bozulur, kazası gerekir. Çünkü orucun rüknü olan imsak kaybolmuştur.) Yanılarak yemek yiyen bir oruçluya rastlanınca, bakılır: Eğer oruç tutmaya güçlü görülüyorsa, ona oruçlu olduğunu hatırlatmamak, tercih edilen görüşe göre, harama yakın…
Aşağıdaki on sebebden ötürü oruç tutmamak veya tutulmuş bir orucu bozmak mübahtır: Yolculuk Ramazanda en az üç günlük (on sekiz saatlik) bir yere gidecek olan kimse, geceden oruca niyet etmeyebilir. Bundan dolayı o gün yola çıkınca oruçlu bulunmamış olur. Fakat bir kimse oruç tuttuktan sonra, gündüzün yolculuğa çıksa, bu yolculuk o ilk gün için bir özür sayılmaz, orucuna devam etmesi gerekir. Ancak o gün yola çıkar da, ondan sonra orucunu açarsa, kendisine keffaret gerekmez, yine sadece kaza gerekir. Hastalık Bir hasta canının helâk olacağından veya aklının gitmesinden veya hastalığının artmasından veya uzamasından korkacak olursa, oruç tutmayabilir ve tutmuş olduğu orucu…
Keffaret, lûgat deyiminde gidermek ve örtmek manasındadır. Allah, bazı kusurları ve günahları birtakım vesilelerle bağışlayıp örttüğünden bu vesilelerden her birine “Keffaret” denilmiştir. Bunun çoğulu “Keffarât”dır. Günahları affetmeğe de “Tekfir-ı Zünûb” denilir. Keffaretler, “Keffaret-i Savm Oruç Keffareti”, “Keffaret-i zihar zevceyi haram kılma keffareti” Keffaret-i halk İhramda tıraş olmanın keffareti”, “Keffaret-i katil hataen adam öldürme keffareti” ve “Yemin keffareti” diye başlıca beş kısımdır. Bu keffaretler, yasak olan şeylerden insanları alıkor ve engeller. Yapılan bir günaha, verilen bir ceza yerinde bulunur. Aynı zamanda bir ibadet manasında bulunduğundan günahların bağışlanmasına bir vesile olur. Bunları sırasıyla açıklıyoruz: Oruç Keffareti Oruç keffareti, Ramazanda bir özür bulunmaksızın…
İtikâf lûgat deyiminde bir şeye devam etmek manasındadır. Bir şeye devam eden kimseye de mutekif (itikâf yapan) denir. Şeriatta ise itikâf: Bir mescidde veya o hükümdeki bir yerde itikâf niyeti ile durmaktan ibarettir. İtikâflar: Vacib, müekked sünnet ve müstahab nevilerine ayrılır. Şöyle ki: Dil ile nezredilen bir itikâf vacibdir. Ramazan ayının son on gününde itikâf, kifaye yolu ile bir müekked sünnettir. Başka bir zamanda ibadet niyeti ile bir mescidde bir müddet yapılan itikâf da müstahabdır. Bir itikâfın en az müddeti, İmam Ebû Yusuf´a göre bir gündür. İmam Muhammed´e göre bir saattır. Bir saat, fıkıh alimlerine göre, zamanın belirsiz olan az…
Zekâtın Mahiyeti Zekât lûgat deyiminde temizlik, bereket, çoğalma, güzel övgü manalarını taşır. Din deyiminde ise; “Bir malın belli bir miktarını, belli bir zaman sonra hak sahibi olan bir kısım müslümanlara Yüce Allah´ın rızası için tamamen temlik etmek (mülkiyetine geçirmek)tir.” Zekât, kulların kulluk görevindeki sadakatlerine delâlet eder. Bu yöndendir ki, zekâta “sadaka”da denmiştir. Bununla beraber “sadaka” sözü, zekâttan daha kapsamlı mana taşır. Vacibleri de, nafileleri de içine alır. Zekât vermeye, “Tezkiye”, zekât verene de “Müzekkî” denilir. Şahidler hakkinda yapilan övgüye de “Tezkiye” dendigi bilinmektedir. Zekât vermek farzdır. Peygamberimizin hicretlerinin ikinci yılında, oruçtan önce farz kılınmıştır. İslâm´ın şartlarından birini teşkil etmektedir. Belli…
Ehli hayvanlar, koyun, keçi, sığır, manda, deve ve at olmak üzere altı cinstir. Bunlardan, senenin yarısından çoğunu kırlarda ve mer´alarda otlayıp geçinmek şartı ile sütlerini almak, üretmek ve semizletmek için beslenen hayvanlara “Saime” denir. Bunun çoğulu “Sevaim”dir. Bu mer´alarda ve kırlarda altı ay ve daha az bir zaman otlayıp bu maksadlarla beslenen hayvanlar “Saime” sayılmadığından zekâta bağlı değillerdir. Yine yalnız binilmek veya yük taşımak yahut kesilip etleri alınmak için mer´alarda az çok bir müddet otlatılan hayvanlar da zekâta tabi değildir. Ticaret için olan malların hükmü ise aşağıda yazılıdır. Saime denilen hayvanlardan, cinslerine göre, senede bir defa olmak üzere belli bir…
Her nevi ticaret malları zekâta tâbidir. Ticaret malları, uruz denilen mallardan ve kumaşlardan olabileceği gibi, buğday, arpa, pirinç benzeri ürünlerden ve demir, bakır, kalay gibi ağırlık eşyalarından, koyun, deve ve at gibi hayvanlardan, ev, dükkân ve han gibi gelir getiren mallardan da olabilir. Ticaret (alım-satım) için olan akarların kira bedelleri de ticaret malı sayılır. Bu ticaret için olan mülklerden alınan gelirlerde ticaret niyeti olması şart değildir. Sene başında nisab miktarına ulaşan (kıymetleri en az iki yüz dirhem gümüş veya yirmi miskal altın bulunan) ticaret mallarının zekâtı için, sene sonundaki kıymetlerine itibar olunur ve bu kıymetlere göre zekât verilir. Bu kıymetler…
Altın ile gümüş ister külçe halinde olsun, ister darbedilmiş olsun, bunlar hangi maksadla bulundurulursa bulundurulsun, nisab miktarına ulaşıp da üzerlerinden bir yıl geçerse, zekâta tâbi olurlar. Altının nisabı yirmi miskaldır. Gümüşün nisabı iki yüz dirhemdir. Bir miskal yirmi kırattır. Her kırat da beş arpa ağırlığıdır. Bir şer´î dirhem ise, on dört kırattır. Bu halde on şer´î dirhem, yedi miskal ağırlığına denktir. Bir de örfî dirhem vardır ki, on altı kırattır. O halde yirmi miskal yirmi beş örfî dirheme eşittir. İki yüz şer´î dirhem de yüz yetmiş beş örfî dirheme eşittir. Bazı fıkıh alimlerine göre, zekât ve fitre sadakası konusunda her…
Kaime ve evrak-ı nakdiye denilen kâğıt paralar, istenilen zamanda bankaların nakde çevirdiği ve bedellerinin alınabildiği banknotlar nakid para hükmündedir. Çünkü bunların altın ve gümüş gibi piyasada kullanılması âdet haline gelmiştir. Bunların karşılıkları gerçekten veya hükmen mevcut bulunmaktadır. Bunlar hazır bir mal demektir ve bütün insanların servetini teşkil etmektedir. Bunlardan yeterince elde bulunduranlar fakir değil, zengin sayılmaktadır. Bunlar sadece bir alacak senedi yerinde değildir. Bunlardan hemen faydalanmak mümkündür. Bunlar birer geçerli para ve değişim vasıtası olarak kabul edilmiştir. Bunlar diğer paralar gibi istenilen zamanda harcanır ve değiştirilerek karşılığında yarar sağlanır. Onun için bunlar, geçerli para ve ticaret malları hükmünde olup kendi…