190- Şafiî´nin Îstihsanı Çürütmesi: Şafiî îstihsanın îbtâli adlı eserinde şöyle diyor: “Allah´ın hükmü Peygamber´in hükmü ve Müslüman cemaatının hükmü olarak bütün zikrettiklerim gösteriyor ki, hâkim veya müftü olmak isteyen kimsenin ancak ilzam edici bir delille hükmetmesi ve fetva vermesi caiz olur. Bu da Ki-tabla, Sünnetle veya ilim erbabının ihtilafsız olarak söyledikleri bir kavil ile veyahut bunlardan bâzısına kıyas yapma yoluyla olur. îstihsan ile fetva verilmez. îstihsan vâcib olmaz, o bu mânâlardan birini de taşımaz.” İbtâlü´l-îstihsan kitabında, Cimâu´1-îlim kitabında, Er-Risâle´de ve El-Üm kitabının içinde Şafiî´nin bu sözlerinin benzerleri vardır. Bunlar bize iki şeyi anlatmaktadır: 1- Eğer müctehid içtihadında Kitaba, Sünnete veya…
Yazar: admin
202- Şafiî Sahabe Kavillerini Delil Olarak Almaktadır: Şafiî fıkhının kaynaklarından ve onun istinbât usûlünden bahsederken demiştik ki, Şafiî´ye göre sahabe kavilleri üçüncü derecede gelen delillerdir. Kitab´la Sünnetten ve icmâ´dan sonra sahabe kavillerini alır ve bunlar kıyastan önce tutulur. Sahabe kavline muhalif yoksa onu doğrudan alır, aralarında ihtilâf varsa iğlerinden birini seçer. işte bunun için burada, Şafiî´nin sahabe kavlini aldığını, hüküm çıkarma yolunda ondan faydalandığını söylüyoruz. Bunun açıklanmasına ve beyanına girişmezden önce şuna işaret edelim ki, usûl-ü fıkıh kitabîarı, Şafiî´nin mezheb-i kadîminde sahabe kavlini aldığını, mezheb-i cedidinin ise böyle olmadığını kaydederler.[1] Fakat bizim Er-Risâle´de, yâni Mısır´da yazdığı eserinde Rebî´ rivâyetiyle; keza…
208- Şafiî Nassları Zâhirîne Göre Anlar Ve Öyle Hüküm Verîr: Buraya kadar anlattıklarımızdan görülüyor ki, Şafiî dînî nasslan, Arap dilinin icaplarına göre anlamakta ve ona göre hüküm vermektedir. Bir mea´ele hakkında eğer nass bulamazsa o zaman icmâ-ı ümmete gider. Şafiî´nin delil olarak aldığı icmâ´ın hudutlarının biraz dar olduğu anlaşılıyor. Eğer icmâ´ da yoksa o takdirde sahabe kavillerine başvuruyor, onları delil tutuyor. Ancak sahabe kavillerinden Kitâb´m ve Sünnetin nasslanna en yakın olanı veya kıyasça en doğru olanı seçer alır. Amelî istikra´ onu buna götürmüştür. Bundan başkaca, diğer nazarî faraziyele-, ri de vardır. Ona göre, bir sahabenin kavline muhalefet eden bulunmadıysa o…
215- Şafiî Hüküm Istînbatı Usûlünü Vaz´ Etmîştîr: Şüphe taşımaz bir gerçektir ki, fıkıh ilmi, usûl-ü fıkıh ilminden daha önce başlamıştır. Çünkü fıkıh, istinbât, fetva ve ictihâd yoluyla doğup meydana gelmiştir. Hz. Peygamber, (Ona salât ve selâm olsun) hayatta iken ictihâd başlamıştı. Ashâb-ı Kiranı, Hz. Peygamber´den uzak “üulundakları zaman hükmünü bilmedikleri bir şey kendilerine arz olununca i^tihad ederek cevap verirlerdi. Hz. Peygamber´den sonra ictihâd devam etti. Hulefâ-yı Râşidîn devrinde ictihâd en yüksek noktasına çıkmıştı. Onlar insanlara Hz. Peygamber´in Hadisleriyle birlikte nice mes´eleler hakkında hüküm ve fetvalardan meydana gelmiş koca bir üim serveti bıraktılar; devlet nizamına ve başkalariyle münasebetlere dâir amelî hükümler…
232- Mezhep Sahibi Müctehid İmamların Talebeleri De Müctehid İdiler. Bir Mezhebin Gelişmesi Nasıl Olur imam Şafiî´nin yaşadığı çağ, ictihad çağı idi, Ondan sonra gelen çağlarda da durum böyle idi. Hattâ takriben dördüncü yüzyılın yansına kadar böyle gitti. Fakat Şafiî´den sonra ulemâdan büyük bir kısmı fü-ru´da ictihad hususunda kendilerini serbest saymakla beraber, müctehid imamlara tabi´ olup intisap etmeğe başladılar. Şafiî´nin ashabından ve talebelerinden Şafiî mezhebine intisap edenler vardı, onlar bu mezhebin adamlarından sayılırlardı. Bununla beraber okudukları mes´elelerde mutlak olarak ictihad haklan vardı. Bunlann çoğunda Şafiî´ye muvafakat ederlerse de az bir kısmında da ona muhalefet ederlerdi. Mâlikiye mezhebinde de, Hanefiyye mezhebinde de…
240- Şâfıî Mezhebinde Müctedidlerîn Çokluğu, Bunların Ülkelere Dağılışı: İmam Şafiî´nin Irak´da, Mekke´de ashabı vardı; Mısır´da ashabı vardı. Bu sonuncu İslâm dünyasının ortasına düşmektedir, Doğuyu Batıya bağlar. Şafiî´nin fıkhını alıp yaymak isteyenler Mısır´daki talebesi Re-bî´a koşup gelirlerdi. Şafiî mezhebini alanlar çoğaldı. Bunlar muhtelif diyarlara yayıldı. Bunların içinde Iraklılar, Nisâborlular, Horasanlılar vardı. Şafiî mezhebinin yayıldığı bu ülkelerde İslâm medeniyetleri doğdu, İslâm, devletleri kuruldu. Bunlardan ÂI-i Büveyh ve Selçukîler devletleri Çağlarında en kuvvetli İslâm devleti idiler. Şâfiî´lik Suriye´de ve Yemen´de de yayıldı. Yemen´de Zeydiyye nıez-hebiyle temas etti, o mezheb ahâlisine karıştı. İlim, birbiriyle görüşen ve .karşılaşan iki tarafa engelleri çiğneyerek geçer. İran´da da…
248- Şafii Mezhebinin Yayıldığı Yerler Ve Mühim Merkezleri: lbn-i Haldun Mukaddime´sinde der ki: Şafiî mezhebinde olanlar Mısır´da, basta yerlerden daha çoktur. Bu mezheb Irak´da, Horasan´da, Mâ-verâünnehir´de yayılmıştır. Bütün İslâm merkezlerinde fetva ve tedris işlerinde Hanelilerle yanyana yer almışlardır. Aralarında münazara meclisleri çoğalmış, hılâfiyyât kitablan her iki tarafın delilleriyle dolmuştur. Sonra Şarkın sönmesiyle bunların hepsi de sönüp gitti. îmam Muhammed b. îdris Şafiî Mısır´a gelip Benî Hakem yurduna yerleşince, Abdu´1-Ha-kem oğulları Eşheb îbn-i Kasım, îbn-i Mevâz ve başkaları, sonra Haris b. Miskin ve oğulları ondan ilim aldılar. Şafiî fıkhı Mısır´da gelişti. Sonra Râfızîlerden Fatımî Devletinin ortaya çıkmasiyle Mısır´da Ehl-i Sünnet fıkhı…
1- İmamlar, Birbirine Saygılı Olup Hakkı Aramışlardır: Kadı İyâd; Tertibül-Medârik adlı eserinde anlatır:[1] Sa´d bin Leys diyor ki: Medine-i Münevvere´de İmam Mâlik ile karşılaştım. Ona ne var, alnından terleri siliyorsun Ne oldu dedim. Bana şu cevabı verdi: «Ebu Hanif e beni terletti, ey Mısırlı, o gerçek bir fakihtir.» Sonra Ebû Hanife´yle karşılaştım. Ve ona: «Malik´in senin dediklerini kabul edip seninle konuşması ne güzel şey! dedim. Ebû Hanife de: «Ondan daha sür´atlı, doğru cevap veren ve yerli yerinde kusursuz eleştiri yapan kimse görmedim» dedi. Dârül-hicre olan Medine İmamı Malik hakkında, İrak imamının görüşü böyle, Irak fakihı ve Küfe şeyhi-üstâdı hakkında Hicaz…
11-Doğumu ve Nesebi: Alimler, Mâlik´in (Allah ondan razı olsun) doğduğu yıl üzerinde İhtilafa düştüler. Bazıları Hicri 90 Miladi 708 yılında doğduğunu söylerken bazıları 93, bir kısmı da 94,95,96 hatta 98 yılı dediler.[1] Çoğu 93 yılında doğduğunu kabul etmektedir. İmam Mâlik´in kendisinden: Ben 93 yılında doğdum[2] dediği rivayet olunmaktadır. Biz de meşhur olan bu tarihi almaktayız. Siyer, Menâkıb kitaplarını yazanların kaydettiklerine göre, anası onu 3 yıl karnında taşımış, iki yıl diyenler de var. Meşhur olan 3 yıldır. Anlaşıldığına göre bu rivayetin aslı Vâkidi´nin şu haberine dayanmaktadır: «Mâlik İbni Enes şöyle derken duydum: Bazen gebelik müddeti 3 yıl olabilir, bazı kimseler 3…
45- Halifelere Karşı Tutumu: İmam Malik (Allah ondan razı olsun) 93 yılında doğdu, 179 yılında da öldü. Bu mübarek ömür içinde iki İslam Devleti gördü. Bu iki devlet sırasında İslam ülkeleri genişledi, İslam hakimiyetinin hududu/ üzerinden güneş batmayan, her tarafa uzanmış geniş ülkelere yayıldı. Doğudan İslam hudutları Çin´e batıdan Avrupa ortalarına, karanlık denize, Atlantik sahillerine ulaştı. Emevi ve Abbasi Devletleri, Hilafet adına hüküm sürerlerdi, fakat bu krallık ve istibdat idi. Halbuki bu ikisi birbirinden farklıdır, zira hilafet müslümanlar arasında şura yoluyladır. Halbuki krallık ve saltanat, parmak ısırtacak derecede şiddete dayanır, oğullar babadan miras yoluyla alır. Hükümdarlar arasında kavga eksik olmaz,…