Zayıf ve korumasız müininler uğradıkları eziyet dolayısıyla inliyor ve hallerini Peygamber efendimize şikayet ediyorlardı. Peygamber efendimiz de onların şikayetlerini dinliyor, bu nedenle de sürekli elem duyuyordu. Mü´minler hallerini ona şikayet ediyor, o da onlara sabretmelerini tavsiye ederek cenneti müjdeliyordu. Ama mü´minlerin çektikleri eziyetleri Peygamber efendimiz de çekmedikçe rahmet peygamberi olamazdı. Onlarla, birlikte eziyetlere katlanmasaydı, sevinç ve tasa halinde insanları birlik ve beraberlik, eşitlik içinde olmaya davet edemezdi. Her ne kadar Haşîm oğulları onun öldürülmesine engel oluyorlarsa da, onun hakarete uğramasına, alay edilmesine ve eziyet görmesine engel olamıyorlardı. Hatta Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibi beyinsizler, ona karşı alenen eziyet etmeye…
Yazar: admin
Hz.Muhammed (sav)´e tabi olan, sabır ve sebat hususunda ona uyanların sayısı çoğalıp artmaktaydı. Peygamber efendimize iman edip uyanlar, sadece zayıf ve korumasız mü´minler değildi. Mekke´nin eşrafından da islam´a girenler ve müslümanların safları arasında yer alanlar olmuştu. Mü´minlerin sayısının artmasıyla orantılı olarak müşriklerin onlara yaptıkları eziyetlerin miktar ve çeşitleri de artmaktaydı. Kimi eliyle, kimi kır-bacıyla, kimi öğle sıcağında sıcak kum ve taşların üzerinde eziyet ediyor, kimi de ancak rezil ve alçakların yapabilecekleri eziyetleri tatbik ediyordu. Nitekim Ebu Cehil Peygamber efendimize eza ve cefada bulunmuş, onunla alay etmiş, ibadetini engellemek istemişti. Müşrikler, şerefli ve asil mü´minlere daha fazla eziyet edip onların şereflerini…
Kureyşliler Peygamber Efendimize, onu himaye eden, savunan, kötülüklere karşı koruyan Haşim oğullarına, özellikle hiçbir tehdide aldırış etmeyen Ebu Talib´e karşı kesin karara vardılar. Ebu Talib, onların tehditlerine karşı yüce bir dağ gibi duruyor, gevşeklik ve fütur göstermiyor, kararlılığını elden bırakmıyordu. Kureyşliler, işin bu noktaya vardığını görünce, artık zulüm yapmaya ve kaba kuvvet kullanmaya karar verdiler. Kararları, Peygamber efendimizi öldürmekti. Ebu Talib´i ve beraberindeki Haşim oğullarını hiçe sayıyorlardı. Ebu Talib, onların gizlice aldıkları suikast kararından haberdar olmuştu. Peygamber efendimizi korumak hususunda Abdü Menaf oğullarım toplantıya çağırmıştı. Onun bu çağrısına Abdü Menafoğulları arasından, sadece Muttalib oğulları icabet etmişlerdi. Bunlar, hem cahiliyet ve…
Mekke-i Mükerreme´nin lideri durumundaki Ebu Talib ile, Peygamber efendimizin zevcesi, müzminlerin annesi Hatice´nin vefat ettiği yıla, Peygamber efendimiz hüzün yılı adını vermişti. Hüzün yılında o, iki büyük dostunu ve teselli kaynağını kaybetmişti. Bunların vefatlarından sonra, hısım ve akrabaları içinde, onların yerlerini dolduracak kimse çıkmamıştı. Çünkü bu iki kişi, ondan hiçbir yardım ve desteği esirgemiyorlar, her türlü eziyetlerden koruyorlar, müşriklerin tutumundan dolayı duyduğu teessürleri gidermeye çalışıyorlardı. O, bu iki kişinin varlığıyla sükun ve huzur buluyordu. Peygamber efendimizin hayatını inceleyenler, Ebu Talib´in, yeğeni Muhammed´e gösterdiği şefkati, hiçbir babanın kendi evladına bile göstermeyeceğini anlar. Ebu Talib, yeğeni Hz. Muhammed´in davetine icabet etmemiş olduğu…
Peygamber (sav) efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kureyşliler Ebu Talib ölünceye kadar bana hoşlanmadığım birşey yapmadılar.” Ama Peygamber efendimiz iki sevgilisini kaybetmişti. Bunlardan biri onu himaye eden mücadeleci amcası, diğeri de ona iyilikte bulunan hayat refikası idi. Ebu Talib´in vefatından sonra Peygamber efendimiz çıkıp îs-lam davetini yürüttüğü ve rabbinin risaletini tebliğ ettiği zamanda, Kureyşliler ona saldırdılar. Onu evinin içinde bile rahat bırakmadılar. Komşuları ona kötülük yaptı. Ebu Cehil, Hakem bin ebi´l-As bin Ümeyye, Ukbe bin Muayt, Adiy bin Hamra Îbnü´1-Asda el-Hüzeli bunlara Örnek olarak gösterilebilir. Bunlardan biri, namaz kılmakta olan Peygamber efendimizin üzerine, bir koyunun rahmini atmıştı. Müslim, îbn Mesud´un şöyle dediğini…
Hz. Muhammed (sav), Mekke halkından, çağrısını engelleyici, kendisini ve ashabını rahatsız edici eziyetler görüyordu. îslam davetinin kendilerine ulaşmasına rağmen, onlar bu davete karşı hücuma geçmişlerdi. Ama islam´ın daveti geneldi.Yalnızca Kureyşliler´e değil, bütün insanlara yönelikti. Mekkeliler bunu biliyorlardı. Bu nedenle var güçleriyle ona karşı direnmişlerdi. Bunda Allah´ın bir hikmeti vardı. Eğer bu davete ilk icabet edenler Mekkeliler olsaydı, onlar bunu yalnızca diğer insanlara karşı otorite kurmak amacıyla yaparlardı. Peygamber (sav) efendimiz islam davetini Mekke´ye yakın olan Taife de ulaştırmayı istemişti. Taif, kuvvet , otorite, servet, ürün ve ticaret bakımından gelişmiş bir yerdi. Kureyşliler´den görmediği desteği, belki Taifliler´den görebilirdi. Ayrıca Taiflilerle arasında…
Addas Hıristiyan bir kimse idi. Üzüm salkımlarını bir tabağa koyup Peygamber efendimize getirdi ve ona takdim etti. Peygamber efendimiz de”Bismillah” diyerek üzümleri yemeye başladı. Addas ona bakıyor ve yüzünün şeklini, şemailini inceliyordu. Sonra ona şöyle dedi: “Allah´a andolsun ki söylediğin bu kelimeyi bu belde halkı asla söylemez.” Peygamber efendimiz de ona sordu: – Ey Addas sert hangi beldedensin, dinin nedir – Hıristiyanım, Ninova halkındanım. – Salih adam olan Yunus bin Meta´nın şehrindensin Öyle mi – Yunus bin Meta´yı nereden tanıyorsun ! – O benim kardeşimdir. O peygamberdi, ben de peygamberim! Peygamber efendimizin bu sözleri üzerine Addas onun üzerine yumuldu başını,…
Peygamber (sav) efendimiz, insanların hak davete uymalarını, Allah ve Resulüne iman etmelerini, puta tapmayı terketmelerini gönülden arzulamaktaydı. Nitekim Cenab-ı Allah şerefli peygamberine hitap ederek şöyle buyurmuştur: “Mümin olmuyorlar diye nerdeyse kendini helak edeceksin!” (Şuara: 3) Peygamber efendimiz, kavminin hakka tabi olmadıklarından, diğer kavimlerin de kendi, kavmi gibi haktan yana olmadıklarından şikayetçi olmuştu. Cenab-ı Allah da kendisine tabi olanların az sayıda kimseler olmasının yanı sıra cinlerden de kendisine tabi olanların bulunduğunu beyan buyurmuştu. Cinlerin kendisini dinlediklerini, davetine icabet ettiklerini, kafir olmadıklarını haber vererek açıklamada bulunmuştu. Kavilerin rivayetlerine göre Peygamber efendimiz Taif dönüşünde cinler kendisinden Kur´an-ı Kerim´i dinlemişlerdir. Bu konuda yüce Allah…
Peygamber (sav)´in, vahyin iniş yeri ve hac mevsiminde arapların totlantı merkezi olan Mekke-ı Mükerreme´ye dönmesi gerekiyordu. Çünkü çizmiş olduğu ve Taife gitmekle uygulamaya başladığı planı, onun Mekke-i Mükerreme´ye dönmesini zorunlu kalıyordu. Bu plan gereğince hac mevsiminde Kabe-i Muazzama´ya gelen Arap kabilelerine mensup heyetlerle buluşması ve onlara îslami daveti tebliğ etmesi gerekiyordu. Resu-lullah (sav) Mekke-i Mükerreme´ye dönmeye karar verdi. Hira yanına gelmişti. Beraberinde bu seferde kendisine arkadaşlık etmiş olan Zeyd bin Harise de vardı. Müşrikler tarafından zarar görmekten endişe duyduğu için Mekke-i Mükerreme´deki müşrik eşraftan birinin himayesine sığınmak gereğini duydu. Düşünüp taşındıktan sonra kendisini Mekke-i Mükerreme´de himaye altına alması için Ahnes…
Peygamber Efendimizin Taif dönüşünde yaptığı duadan sonra meydana gelen hadiseler onun duasının kabul edilişine ve temiz yüreğine sinmiş olan yalnızlığı uzaklaştırdığını gösteriyordu. Dağların meleğinin gelip emrine girmesi, onun kuvvetli olduğunu hissetmesi içindi. Duasında, kuvvetinin zaafından şikayetçi olmuştu. Cinlerin gelip Kur´an-ı Kerim´i dinlemeleri ve bazılarının iman etmeleri, Peygamber efendimizin, kendisine tabi olanların çokluğunu anlaması ve yalnız olmadığını hissetmesi içindi. Sonra Mekke-i Mükerreme´ye girmesi için Mut´im bin Adiy onu himayesine almış, böylece o, davetini tamamlamaştı. Cenab-ı Allah bütün bunlarla kuvvetinin genişliğini is-bat etmek istemişti. Gücünün azlığını hissetmesin diye bütün bunları Cenab-ı Allah ona bahsetmişti. Çünkü duasında Peygamber efendimiz, kuvvetinin azlığından Ötürü Cenab-ı…