Ebu Bekir´in İslam´a girişiyle, İslamiyet, Peygamber efendimizin evinin odaları dışına çıktı. Bundan önce İslamiyet Peygamber efendimizle birlikte yaşayan üç kişi arasındaydı. Bu üç kişi Peygamber efendimizin şerefli zevcesi Hatice, Ali ve Zeyd idi. Biz bu isimlerden bahsederken sıralamaya riayet etmiyoruz. Bunlardan hangisinin daha önce İslam´a girmiş olduğu üzerinde durmuyoruz. Her ne kadar Hz. Hatice´nin bi´set esnasında Peygamber efendimize ilk iman eden insan olduğunu tereddüt etmeden söyleyebiliyorsak da, bu sıralamaya riayet etmenin zorunlu olmadığı görüşündeyiz. Bi´setten önce Hz. Hatice Peygamber efendimize destek olmuştu. Bi´setten sonra da bu vazifesini yapacak olan Peygamber efendimize yardımdan geri durmamıştı. Dolayısıyla Allah katında büyük bir mertebeye…
Yazar: admin
“Ey elbisesine bürünen, kalk, uyar. Rabbini tekbir etti. Elbiseni temizle. Pislikten kaçın. Verdiğini çok bularak başa kakma. Rabbin için sabret” ayetiyle, Peygamber efendimiz risaleti tebliğ etmek ve insanları Allah´ın emrine, dinine çağırmakla yükümlü kılınmıştı. Fakat namazsız din olamaz. Mutlaka her din için bir namaz vardır. Çünkü her dinde bir ibadetin bulunması zorunludur. Namazsız ibadet olamaz. Namaz, dinin direği ve esaslı rüknüdür. Bu sebeple namazın farz kılınmasıyla tebliğ görevinin verilmesi aynı zamanda olmuştur. Çünkü namaz, bütün dinlerde ortak bir ibadettir. Ravilerin anlattıklarına göre, Peygamber efendimiz risaletle görevlendirildiğinde, biri sabah, diğeri de akşam olmak üzere iki defa namaz kılmakla yükümlü tutulmuş. Sabah…
Sayılan az da olsa, Kureyş büyüklerinden bir kısmı îslam´a girdiler. Ama herkes Muhammedi davetten haberdar olmuştu. Muhammed (sav)´in ilahi bir risalet getirdiğini işitmişlerdi. Işığın evlerin içine girişi gibi, bu fisalet haberi de her eve girmişti. Hatta denilir ki, Kureyşliler´in bütün evlerinde, Muhammed (sav)´in göklerle konuştuğu ve göklerden haber aldığı, yepyeni bir davet getirdiği anlatılmaktaydı. Peygamber efendimiz in-sanlan açıkça îslam´a davet etmeye başlamadan önce de, onunla ilgili haberler, insanlar tarafından duyulmuştu. Onun bu tutumu, insanların inatlarını harekete geçirmemiş, onları başlangıçta kendine düşman kılmamıştı. Böylece gönlü taassubla bu-lanmamış, inada düşmemiş saf kalpli kimseler îsiam davetiyle ilgilenmişlerdi. Sonunda az sayıda da olsa bir…
Daha önce dört şerefli insandan ve onların İslam´a ilk giren kimseler olduklarından bahsetmiştik. Bunlardan biri, mü´min-lerin annesi ve Resulullah´ın teselli kaynağı Hz. Hatice idi. Hz. Hatice, Peygamber efendimizin evini sükunet yeri ve istirahat bahçesi haline getirmişti. Düşmanların verdiği zahmet ve kendisinin Allah yolunda yaptığı mücadeleden sonra, evine gelir dinlenir ve Hatice´den iyilikler görürdü. Onda sevecen ve dostluk dolu bir kalp görürdü. Peygamber efendimize o kadar ikramda bulunur, o kadar sevgi ve şefkat gösterirdi ki; düşmanların kendisini yalanlamalarından ve attıkları iftiralardan duyduğu sıkıntı, onun bu sevgi,şefkat ve ikramı sayesinde yok olup giderdi. Hatice´den sonra Ebu Bekir´den bahsetmiştik. Ebu Bekir, kalbini ihlasla…
Varaka bin Nevfel, Muhammed (sav) ile kavmi arasında düşmanlık ve mücadele olacağını Önceden tahmin etmiş ve beklemisti. Allah´ın kendisine gönderdiği vahiy ya da Rabbi tarafından omuzuna yüklenen risaletin icaplarını yerine getirmesi sebebiyle, Peygamber efendimizle kavmi arasında çarpışmalar olacaktı. Çünkü her peygambere, kavimleri tarafından mutlaka düşmanlık edilmiştir. Muhammed (sav), kavmi nezdinde şerefli ve itibarlı bir kimseydi. Kavmi onu sever, onunla ülfet kurarlardı. Ona sonsuz güvenleri vardı. Ancak Allah´ın kendisine gönderdiği vahyi insanlara tebliğ etmeye başlayınca Mekkeli-ler´in çoğu ona karşı çıktılar. Daha sonra davetine düşmanlık etmeye başladılar. Tebliğin ilk aşamasında ona direndiler ve düşmanlık ettiler. Genel olarak kendisine tabi olan kimselere de…
Peygamber Efendimiz Mekke-i Mükerreme´de, Safa tepesinin yanında, önce en yakın akrabalarına, sonra da bütün Araplar´a hitap edip îslam davetini tebliğ ettiği zaman, insanların bir kısmı îslami daveti kabul ettiler. O zaman Peygamber efendimiz Rabbinin emirlerini açıkça söylemişti. İnsanlar, karşılaştıkları yeni şeyin alışılmadık bir şey olması dolayısıyla dehşete kapılmış ve bu sebeple de bir kısım insanlar kalplerini saflaştırarak herkesten önce islam´a koşmuşlardı. Cenab-ı Allah o insanları, kendi davetini taşımaları için seçmişti. Onlar, risaletini tebliğ edip yeryüzüne yayması ve ülkeden ülkeye taşırması hususunda Peygamberine yardımcı olmaları için seçilmişti. Bunlar arasında öyle zayıf ve korumasız kimseler vardı ki, hayatın lezzetlerinden ve iktidardan mahrum…
Müşriklerin yaptıkları işkenceler ve eziyetler, îslam davetine icabeti durdurmamış, aksine daha da arttırmıştır. Mü´minler içinde, ilk olarak müslüman olanların İslam´a giriş sebebi, gördükleri eziyet ve işkenceler olmuştur. Bu başlık altında, Abdülmuttalib oğlu Hz. Hamza´nın müslüman oluşunu anlatacağız. Onun ne şekilde İslam´a girdiğini îbn Ishak´ın rivayetinden dinleyelim: “Eşlem kabilesinden hafızası kuvvetli bir adamın bana anlattığına göre, Ebu Cehil, Safa tepesinin yanında Resulullah (sav)´e uğramış, ona eziyette bulunmuş ve küfretmişti. Fakat Resulullah (sav) onunla konuşmamış ve cevap vermemişti. Oralarda oturan ve Abdullah bin Ceda´nın cariyesi olan bir kadın, Ebu CehiVin söylediği sözleri işitmiş ve yoldan geçmekte olan Hamza´ya durumu anlatmıştı. Hamza, omuzunda…
İslamiyet günden güne gelişip yayılmaktaydı. Her ne kadar İslam daveti başlangıçta güçsüz ve korumasız kimseler tarafından benimsenmiş olsa da, daha sonra İslam´ın safları arasında güçlü ve kuvvetli kimselerin sayısı artmaya başlamıştı. İslam safları arasına giren güçlü ve kuvvetli şahsiyetler, artık zayıf ve korumasız müslümanların yüklerini de omuzlarına almışlardı. Nitekim Hz. Hamza´nın müslüman olmasıyla, Ebu Cehil gibi güçlü bir kimsenin kafası kırılıyordu. Çünkü artık bu İslam düşmanının karşısında güçlü kuvvetli ve aşiret sahibi bir insan bulunuyordu. Ebu Cehil, o esnada işin akıllılıkla halledilmesi gerektiğini anlıyor ve adamlarını, Hamza´ya ilişmemeye davet ediyordu. Böyle yapmakla kendi adamlarının da kafalarının yarılmasını önlemiş oluyordu. Siyer…
İki Dönem Arası Hamza (r.a)´nm ve arkasından Ömer (r.a)´in müslüman oluşu, İslamiyet için yeni bir dönem açmıştı. Önceki dönemde müslümanlar horlanıyor ve zulüm görüyorlardı. Kendilerine yapılan kötülük ve eziyetlere karşı koyamıyor, kendilerini sa-vunamıyorlardı. Düşmanları onlara verdikleri sözlere uymuyor, güzel komşuluk ilkelerine riayet etmiyor, dostluğa veya akrabalığa önem vermiyorlardı. Tam aksine onlara eziyetlerin en kötüsünü çektiriyor, onları küçümsüyor ve karşılık veremeyeceklerini bildikleri için her türlü hakarette bulunuyorlardı. Müşriklerin mürüvvet sahibi olanları, mü´minlere eziyet etmek istemiyorlardı. Çünkü onlar köle, zayıf, korumasız olan kimselere eziyet etmeyi alçaklık olarak değerlendiriyorlardı. Hamza (r.a) müslüman olunca, müslümanlara en çok eziyet çektiren Ebu Cehil, kafasına darbeler yedi.…
Eziyet ve Fitneler Asabiyet ve cahiliyet içindeki kimseler, Haşim oğullarının mertebelerini kıskanmış ve inkar etmişlerdi. Allah´ın bahşettiği lütuflardan ötürü insanları kıskanmayı adet haline getiren, cahiliyet pisliklerini ibadet alışkanlığına dönüştüren, helal rızkı haram kılan bilgisizler gerek fert olarak, gerek toplum olarak Muhammedi davetin karşısına çıkmış, onu durdurmak istemişlerdi. Oysa Muhammedi davet durmadan gelişip geniş alanlara yayılıyor ve hiç duraksamıyordu. Müşrikler çeşitli hile me-todlarını kullanmış, kendilerine cazip teklifler ileri sürmüş ve bu daveti söndürmek istemişlerdi. Ama onu, asla yolundan sap-tıramamışlardı. Mücadele ve tartışma yöntemini kullanarak davetin sahiplerini aciz duruma düşürmek istemişler, fakat zarar ve ziyan içinde geri dönmüş ve hüccetler karşısında şaşkınlığa…